#1
|
|||
|
|||
MÜcevher İsİmler
MÜCEVHER İSİMLER Çoğu zaman kimlik ve isim birbirine karışır. İsim mi sahibini temsil eder, yoksa sahibi mi ismi? Çocuklarını ölümsüz ve değerli kılmak isteyenler birbirinden kıymetli taş ve madenlerin adını onlara isim olarak seçmiş. İşte Dürdane’den Zernigar’a ‘kıymetli’ isimler...Farsça kökenli bir sözcük olan “isim”in sözlüklerdeki karşılığı bir şeyi anlatmayısa, tanımlamayısa, açıklamayısa, bildirmeye yarayan söz olarak geçse de, konusu insan olunca bu sözcüğün yüklendiği anlam değişiyor ve insan ismi kimliğinin en önemli parçası haline geliyor. Hatta çoğu zaman kimliği temsil ediyor. İsim konusunda Antik Mısır kültüründen, Roma İmparatorluğu’na, İskandinav ülkelerinden İsrailoğullarına ve Müslüman Araplara kadar pek çok uygarlığın hemfikir olduğu nokta; ismin, o isme sahip olan insanların kaderleri üzerinde bir etkisi olduğu. Ancak bu inancın en güçlü savunucuları “nomen est omen” yani isim kaderdir diyen Romalılar. İsimler ve onların anlamlarından etkilenen Anadolu kültüründe çocuklarının kaderlerini değiştirmek amacıyla isimlerinin değiştirilmesi, ya da ilginç isimler verilmesi de bir gerçeklik. İsim-kimlik-kader arasındaki bağlantının en rasyonel anlamda eskiden Türkler tarafından ele alınmış olduğunu görüyoruz. Eski zamanlarda Türkler’de aileler çocuklarına doğum anında geçici bir isim verirlerdi. Çocuğun gerçek ismi gençlik çağlarında yaptığı kahramanlıklarla özdeş şekilde belirlenmekteydi. Böylece isim-kimlik-kader arasındaki bağlantı şansa bırakılmıyordu. Dede Korkut hikayelerinde gördüğümüz “Boğayı bir yumrukla yere seren” gencin Boğaç Han adıyla nam salmış olması bunun tipik bir örneğidir. Günümüze daha yaklaşıldığında ise çocuğa verilen isimle onun kişiliğinin benzeşmesi beklentisine tanık oluyoruz. “İsmiyle müsemma” deyimi de bu inancın bir sonucu. İsim ve kimlik arasındaki bu girift ilişki, ebeveynleri çocukları için güzel, etkileyici, ölümsüz çağrışımlı adlar bulmayısa itmiş yüzyıllardır. Tabi ölümsüzlük ve değerlilik denince akla önce mücevherler gelmiş. Sonuçta Osmanlı’dan günümüze uzanan, İstanbul kültüründen Anadolu kültürüne kadar geniş bir yelpazede yer alan “paha biçilmez” isimler ortaya çıkmış. İşte o isimlerden derlediklerimiz: ALTUNAY: Altın ay AZRA: Delinmemiş inci BERİL: Doğada altıgen billurlar halinde bulunan saydam, çoğu yeşil berilyum CEVAHİR: Cevherler DÜRRÜŞAHVAR: Şahlara layık inci DÜRREFŞAN: İnci serpen DÜRÇİN: İnci toplayan DÜRDANE: İnci tanesi DÜRRİYE (Düriye): İnci gibi parlayan, parlak pırıltılı ELMAS: Değerli taş FİRUZE: Nişabur’da çıkan açık renkli bir taş GEVHER: Elmas GEVHEREFŞAN: Gevher saçan GEVHERİN: Mücevherli GEVHERİZ: Gevher saçan kimse GÜHER: İnci, elmas, mücevher gibi taşları tanımlayan gevher sözcüğünün hafifletilmişi GEVHERHAN: Mücevherlerin hanı İNCİ: İstiridyeden elde edilen çıkan değerli taş LAL: Kırmızı ve değerli bir süstaşı LAMİA: Parlayan parıldayan şey MİNE: Renkli cam kırıklarının dövülüp toz haline getirilerek takı yüzeyinde hazırlanan yuvalara doldurulması tekniği. Takı fırınlanınca cam eriyerek takı yüzeyinde parlak bir hal alır. NEVZER: Yeni altın PERİZE: Kırmızı altın PERTEV: Parlaklık, ışık yalım SEDEF: İnci kabuğu SİMİN: Gümüşten, gümüşe benzer, gümüş gibi SİMİNBERAN: Göğsü gümüş gibi olanlar SİMTEN: Gümüş tenli YEŞİM: Yağmur taşı da denilen yeşil, değerli taş YAKUT: Değerli bir süs taşı ZEREFŞAN: Altın saçan ZERRİN: Altından yapılmış, altın ZERNİGAR: Altınla işlenmiş, yaldızlı ZERGUN: Altın renkli, altın gibi sarı olan ZEYNEP: Babasının ziyneti ZİYNET: Süs Bezek ZÜMRÜT: Değerli taş İsimleri Kadar Değerliler... Gevher Nesibe Sultan: Türk Selçuklu Sultanı Kılıçarslan’ın kızı. Rivayete göre 26-27 yaşlarında veremden hayatını kaybetmiş. Ölümünden önce Kayseri’de bir hastane açılmasını isteyen Gevher Nesibe Sultan, bu hastanenin açıldığını görememiş. Ancak vasiyetini yerine getiren kardeşi sayesinde 12 ve 13. yüzyıllarda tıp bilimi en üst seviyeye ulaşmış. Gevher Nesibe Sultan, tarihte ilk kez teorik eğitim yapan tıp okuluna ihtiyaç duyan ve kişisel servetini bu uğurda harcayan, sosyal hizmetleriyle tanınan ismi kadar kıymetli bir Türk kadını... Yakut Mustasımı: 13. yüzyılda, İslam yazısının Sülüs, Nesih, Mukakak, ReyhÉnü, Tevkü, Rıkaa’ adıyla bilinen altı çeşidini, bütün kaideleriyle tamamlayıp yazmayısı başarmış, ayrıca bu yazılarda kullanılan kamış kalemin ağzını eğri kesmeyi icat ederek hat sanatına ayrı bir güzellik kazandırmış. 180 yıl yaşadığı rivayet edilen Mustasımı’nın, binden fazla Kuran-ı Kerim yazdığı söylenir. İstanbul Kütüphane ve müzelerinde bulunan 17 çalışmanın, Yakut’un eseri olduğu son sayfalarındaki imza ile belirlenmiş. Güher Pekinel: Kardeşi Süher Pekinel ile birlikte, günümüzde dünyanın en iyi piyano ikililerinden biri olan Güher Pekinel gözler için değil, kulaklar için birer mücevher olan yapıtları sunmakta..
__________________
SALAĞIN TEKİ |