#1
|
|||
|
|||
Bizans Kuyumculuğu
Bizans Kuyumculuğu Bizans. Bizans’ı, başkent İstanbul’dan ayrı olarak düşünmek ise imkansız. Bu açıdan bakıldığında, Bizans kuyumculuğu derken asıl kastedilen, İstanbul ya da o zamanki adıyla Konstantinopolis kuyumculuğu. Bizans İmparatorluğu’nun üç kıtada değişik kültürlerle iç içe olması ve geniş topraklarındaki değerli taşlar, altın ve gümüş madenleri ile usta kuyum sanatçıları, sürekli olarak o zamanların en büyük cazibe merkezi olan İstanbul’a akmış. Bu gelişmelerin yanı sıra, Constantinus, II’inci Theodosius ve III’üncü Valentinianus gibi imparatorların İstanbullu kuyumculardan vergi alınmamasını sağlayan vergi düzenlemeleri yapmaları, İstanbul kuyumculuğunun bir yıldız gibi yükselmesine yol açmış.Bizans kuyumculuğunda altın, gümüş, bronz gibi metaller, elmas, zümrüt, safir, yakut, ametist, agat, kalsedon gibi değerli taşlar ile fildişi, inci ve amber gibi maddeler kullanılmış. Bizanslılar da tıpkı kendilerinden önce Anadolu’da yaşayan diğer topluluklar gibi, mücevherlerin tabiatüstü güçlere sahip olduğuna tedavi edici özelliklerinin bulunduğuna inanmışlar. Mesela, Bizanslılara göre zümrüt kötü ruhları uzaklaştırıyor, agat ve hematitin gibi taşlar da kadın hastalıklarına iyi geliyormuş.1204-1261 dönemindeki Latin işgalinden sonra, Avrupa’ya götürülen ve günümüzde Avrupa’nın tanınmış müzelerinde sergilenen, ayrıca bir çok Ortadoğu şehriyle tabii ki Türkiye’nin büyük müzelerinde bulunan Bizans mücevherleri, Bizanslıların taç, küpe, kolye ve kolye sarkacı, iğne ve kemer tokası ile yüzük ve bilezik kuyumculuğunda ne kadar büyük bir ustalığa eriştiklerini ortaya koyuyor. Bir soyluluk simgesi olarak yüzük Bizanslılarda yüzük, bir soyluluk ve güç simgesi olmuş. Onlara göre birine yüzüğünü vermek, ona kendi imzasını kullanma yetkisini verme anlamına geliyormuş. Bizans yüzükleri bir halka ve üzerine tutturulan yuvarlak, kare, oval, dilimli veya çokgen bir kaş kısmından oluşuyor. Yazının başında anlattığımız evlilik yüzükleri de Bizanslılar’ın en çok kullandıkları takılardan biri. Nikah yüzüklerinin üstüne birbirine kenetlenmiş eller, evlenen kadın ve erkeğin portreleri ile ‘’Uyum’’ anlamına gelen Homonia kelimesi işlenmiş. Bizanslı kadınların belki de en sevdikleri takı olan küpelerde ise, zamanla pek de değişmeyen şekiller kullanılmış. Bunların başında da halka küpeler geliyor. Efes, Ayasuluk İonnes Kilisesi’nde bulunan ve bugün Selçuk Müzesi’nde sergilenen küpe, bu türün en tanınmış örneklerinden biri. Hilal biçimli halka küpeler ise düğün armağanı olarak gelinlere verilmiş. Günümüzde Silifke Müzesi’nde sergilenen bir çift hilal biçimli küpenin de bir düğün armağanı olduğu sanılıyor. Üç santimetre çapındaki altından yapılmış bu küpelerde ajur tekniği kullanılmış. Uzmanlar, küpelerde kullanılan hilal biçiminin Anadolu ve Yakındoğu’daki Artemis ve Astarte gibi ana tanrıça inanışının bir devamı olduğu görüşündeler. Ajur tekniğiyle yapılmış hilal biçimli küpelerde sık sık hayat ağacının yanında kanatlarını aşmış tavus kuşu, bereket boynuzu ve bitki motifleri kullanılmış.
__________________
SALAĞIN TEKİ |