#1
|
||||
|
||||
Hindistan'da ölüm , Ruhgöçü Ve Bektaşilik
HİNDİSTAN'DA ÖLÜM , RUHGÖÇÜ VE BEKTAŞİLİK Hindistan dinlerinin başlıcaları Hinduizm, Budizm, Vedizm ve Jainizmdir. Hindistan'da bu kadar çeşitli dinler olmasına rağmen ruh ve ölüm konusunda aralarında keskin bir ayrım bulunmamaktadır.
Hinduizme göre insan sonu olmayan bir tenasuh zinciri içerisinde gidip gelmektedir. Buna göre ölüm, bir korku vasıtası, bir yokluk değil, bir halden diğerine geçiştir. Hinduizmde bulunan Karma inancına göre insan ruhunun tekrar tekrar başka bedenlerde dünyaya gelişi (tenasuh), çok eskilere dek gitmektedir. Assam, Nagas ve Lushais gibi ilkel dinlere sahip Hint kabilelerinde bu inanış mevcuttur. Hintlilerde, insanın öldükten sonra, ruhunun bir böceğe girdiği inancı yaygındır. Budistlere ve Hindulara göre kişi, geçmiş hayatındaki erdemlere göre tekrar dünyaya gelir. İyi ruhlar insanlara girer. Kötüler ise, kaktüs, kertenkele, kaplumbağa ya da zehirli bir sarmaşık olarak yeniden doğarlar. Jainistler ve Hindular da Budistler gibi tenasuha inanırlar. Vedizme göre ise ölüler diğer hayatta da yaşamaya devam ederler; ancak bunun için ölülere kurbanlar kesmek gereklidir. Hint düşüncesinin temelini oluşturan tenasuh inancı Yunanlılar, Mısırlılar ve Maniheizm ve en önemlisi, Anadolu'da Alevi-Bektaşi topluluklarında rastlanan bir düşünce biçimidir. Bize göre Alevi-Bektaşi inancını oluşturan tenasuh inancı Hint düşüncesinin Asya'da yaygınlaşmasından sonra göçeden Türkler aracılığıyla Anadolu'ya girmiştir. Çünkü İslam tenasuh düşüncesini kesinlikle kabul etmez. "Bektaşi şairleri Devriye adı verilen bazı şiirler söylerdi. Bu daha çok İslami tasavvufun, Tecelli ve Südur nazariyesine göre söylenmiş şiirlerdi. Tecelli ve südur nazariyesine göre, insanoğlu, dört unsura bölünüyor ve bu yolla bir gelişim sağlıyordu. Bununla beraber, Bektaşilerin en akıllı ve okumuş şairlerinden biri olan Muhyiddin Abdal bile, tasavvufta yüksek bir felsefe anlayışına dayanan, bu devirlerin zincirlerini kaybediyor ve işi, kendine göre basitleştiriyordu. Hind Budizminde de, ölen insanların ruhları başkalarına geçer ve bu ruh, durmadan döner dururdu. Uygur Türklerine Buda dini girdikten sonra, bu düşünce Orta Asya Türklerinde de iyice yayılmıştı. Uygurlar bu dönüşüme Sansar derlerdi. Budizmde de, ruhların dönüşü, tıpkı İslam tasavvufunda olduğu gibi, bir daire veya kavis etrafında olurdu. Budistler, dünyayı bir tekerlek gibi düşünürler ve ruhları da, bu tekerleğin etrafında döndürürlerdi. İslam tasavvufunda olduğu gibi, onlarda da insan ruhları, cisimlerden başlayarak gelişirlerdi. Ondan sonra ruh, bitkilere gider ve daha sonra da hayvanlarda dolaşırdı. En son merhalede ise, insan şeklinde görünürdü. İnsan şeklinde görünen ve insanın ruhunda en olgun bir seviyeye ulaşmış olan bu ruh, Eski Türklere göre kırtık, tam ve tükel idi. Eski Türkler bu olgunluğa, Tükellik derlerdi. İslam mutasavvufları ise, aynı deyimi İnsan-ı Kamil haline sokmuşlardı. Budizmde bir tenasuh vardır. Tenasuh, ruhun maddi olarak türlü varlıklar arasında dolaşması idi. İslam mutasavvufları ise, tenasuhu redetmişler ve bu fikri kabul etmemişlerdi. Bektaşilere gelince onlar, tıpkı eski Uygurlar gibi, ruhu maddi olarak insanlar arasında dolaştırıp duruyorlardı. Mesela, Bektaşilere göre, insanlar ikinci defa dünyaya gelişlerinde, bir tavşan veya yılan şeklinde görülebilirlerdi. Halbuki İslam tasavvufunda böyle bir şey yoktu. Bektaşilerin inandıkları ruhun devri veya dönüşümü, İslami tasavvufa değil; daha çok Uygurlar ile Orta Asya'da yayılmış olan fikirlere uygundu." "Hindistan'da, Upanişad metinlerinden birinde: "İşte oğlum, bunu bil-özvarlık gövdeyi bırakınca gövde ölür. Özvarlık ölmez denilir ki, bunları yazanlardan yaklaşık ikibin yıl kadar sonra, Anadolu'da yaşamış olan Yunus Emre'nin -ölürse ten ölür/canlar ölesi değil- dizeleriyle aynı inancı dile getirir." Hintlilerin ölüm ile ilgili geleneklerine gelince, Budistler, önemli kimselerin mezarlarına çiçek sunar, mum yakarlar. Toprak bildiğimiz gibi hemen hemen tüm kültürlerde anneyle özdeştir. Eliade'ye göre ise "deniz kabukları yaratıcı güçlerinin - evrensel döl yatağının amblemi olarak- sayesinde mezar ayinlerinde yer almaktaydılar." Hintlilerde cenaze töreninde "deniz kabukları öttürülmekte ve ölünün evinden mezarlığa giden yolda bunlardan serpilmektedir. Bazı illerde ölünün ağzına inci doldurulmaktadır." Hintlilerin ölünün ardından yas tutup tutmadıkları konusunda bir bilgi edinemedik; ancak bir Budist kitabı olan "Tibetin Ölüler Kitabı"nda yas ve cenaze merasimleri hakkında olumsuz düşünceler yer almaktadır: "Yaşayan akrabaların, ölülerin hayrı için bir sürü hayvan kurban edebilirler, dini ayinler yapabilirler, sadaka verebilirler. Sen gördüğün saf olmayan görüntü ile, onların bu davranışları üzerine büyük bir kızgınlığa kapılabilirsin. Bu da, senin o anda cehennem'de doğumunu sağlar. Arkada bıraktıklarının hareketleri ne olursa olsun, onlara kızma ve onları sevgi ile düşün." |
Benzer Konular |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Windows 2000 Service Pack 1 indir | ceyLin | Proğram Arşivi | 0 | 4 January 2009 10:56 |