Genel Paylaşım Forumu     forum  

Go Back   Genel Paylaşım Forumu > >
Kayıt ol Yardım Topluluk Takvim Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 14 January 2009, 08:46
haktan
Guest
 
Mesajlar: n/a
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

BENZERİ OLMAYAN GEZEGEN: DÜNYA
Bir insanın yaşaması için neler gereklidir, bir düşünün. Su, Güneş, oksijen, atmosfer, bitkiler, hayvanlar… Şu anda aklınıza gelen ve gelmeyen her türlü detay, her türlü şart Dünya üzerinde doğal olarak mevcuttur. Üstelik sizin aklınıza gelenler Dünya'da canlı yaşamının var olabilmesi için sağlanmış olan şartlardan çok yüzeysel birkaç detay olacaktır. Ancak biraz daha derinlemesine incelendiğinde, tüm hayati ihtiyaçların çok sayıda birbirine bağlı detayı olduğu görülecektir. İşte bu detayların da her biri Dünya'da eksiksiz bir biçimde mevcuttur. Dünya'daki herşey, canlılar, bitkiler, gökyüzü, denizler en güzel haliyle ve tam olarak insanın yaşamasına elverişli şekilde yaratılmıştır.
Dünya'nın yanısıra Güneş Sistemi içinde başka gezegenler de vardır, ancak bütün bunların arasında canlı yaşamına uygun olan tek gezegen Dünya'dır. Dünya'nın Güneş'e olan uzaklığı, kendi etrafındaki dönüş hızı, ekseninin eğimi, yeryüzü şekillerinin varlığı gibi birbirinden bağımsız pek çok etken, gezegenimizin yaşama uygun bir biçimde ısınmasını ve ısının Dünya'ya dengeli bir biçimde yayılmasını sağlar. Dünya'nın atmosferinin yapısı, Dünya'nın büyüklüğü de tam olması gerektiği gibidir. Güneş'ten bize ulaşan ışık, içtiğimiz su, yediğimiz besinler bizim yaşamımız için olağanüstü derecede uygundur.
Kısacası Dünya hakkında yaptığımız her türlü inceleme bizlere Dünya'nın insan yaşamı için özel olarak tasarlanmış olduğunu gösterecektir. Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenler arasında Dünya'ya en yakın özelliklere sahip olan Mars bile Dünya ile asla kıyaslanamayacak kadar kuru ve ölü bir kaya yığınıdır. Dünya'daki yaşama uygun koşulların özel olarak tasarlanmış olduğunun görülmesi için diğer gezegenlerin genel yapısına şöyle bir bakmak yeterli olacaktır. Sık sık gündeme gelen gezegenlerden biri olan Mars'ı ele alalım. Mars'ın atmosferi yoğun karbondioksit içeren zehirli bir karışımdır. Gezegenin üzerinde hiç su yoktur. Yandaki küçük resimde de görüldüğü gibi Mars'ın yüzeyinde büyük göktaşlarının çarpmasıyla meydana gelen dev kraterler dikkat çeker. Gezegende çok kuvvetli rüzgarlar ve aylarca süren kum fırtınaları hüküm sürer. Isı –53 derece civarındadır. Mars bu özellikleriyle canlı yaşamının mümkün olmadığı, tam anlamıyla ölü bir gezegendir. Bu karşılaştırma dahi Dünya'yı yaşanabilir yapan özelliklerin ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlamak için yeterlidir.
Tüm evreni, yıldızları, gezegenleri, dağları ve denizleri kusursuzca yaratan, insana ve tüm canlılara hayat veren, herşeyi yoktan var etmeye güç yetiren, yarattıklarını insanın emrine veren, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Allah'tır. İçinde yaşadığı Dünya'daki ihtişamlı yapıyı gören her insana düşen hemen Allah'a yönelmek, tüm yaşamınında Allah'ın rızasına uygun davranışlarda bulunmak; O'nun yarattıklarına, verdiği nimetlere şükretmek, bütün bu güzellikleri veren Allah'a yakın olmak, O'nu dost ve vekil edinmektir. Bütün bunların sahibi olan Allah hamde layık olandır.

ATMOSFERİN ÖZEL YAPISI
Nefes almak sizin için sadece havayı içinize çekmek ve sonra nefes vererek dışarı bırakmaktan ibaret olabilir, ancak gerçekte bu işlem için her yönden kusursuz bir düzen kurulmuştur. Öyle ki, insanın nefes almak için en ufak bir çaba göstermesine dahi gerek yoktur. Hatta bu konu çoğu kimsenin aklına bile gelmemiştir. Her insan doğduğu andan ölene kadar hiç durmadan nefes alır. Çünkü hem dış çevresindeki hem de kendi bedenindeki bütün şartları Allah rahat nefes alabileceği şekilde yaratmıştır.
Herşeyden önce insanın nefes alabilmesi için atmosferdeki gazların dengesinin çok iyi ayarlanmış olması şarttır. Bu dengede ufak gibi görünen değişikliklerin olması insanın ölümüne kadar varabilen tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Zaten bu tarz aksaklıklar hiçbir zaman baş göstermez. Çünkü atmosfer yaşam için gerekli son derece özel şartlar biraraya getirilerek tasarlanmış olağanüstü bir karışımdır ve kusursuz işlemektedir.
Dünya atmosferi, % 77 azot, % 21 oksijen ve %1 oranında karbondioksit ve argon gibi diğer gazların karışımından oluşur. Öncelikle bu gazların en önemlisi ile, yani oksijenle başlayalım. Oksijen çok önemlidir, çünkü canlılar enerji elde etmek için oksijene ihtiyaç duyar. Oksijen elde etmek için de solunum yaparlar. Soluduğumuz havadaki oksijen oranı ise, son derece hassas dengelerle tespit edilmiştir.
Atmosferdeki oksijen oranının dengede kalması da, mükemmel bir "geri dönüşüm" sistemi sayesinde gerçekleşir. İnsanlar ve hayvanlar devamlı olarak oksijen tüketirler ve kendileri için zehirli olan karbondioksiti üretirler. Bitkiler ise bu işlemin tam tersini gerçekleştirir ve karbondioksiti oksijene çevirerek canlılığın devamını sağlarlar. Her gün bitkiler tarafından milyarlarca ton oksijen bu şekilde üretilerek atmosfere salınır.
Eğer bitkiler de insanlar ve hayvanlarla aynı reaksiyonu gerçekleştirselerdi, Dünya çok kısa sürede yaşanılmaz bir gezegene dönüşürdü. Örneğin, hem hayvanlar hem de bitkiler oksijen üretselerdi, atmosfer kısa sürede "yanıcı" bir özellik kazanır ve en ufak bir kıvılcım dev yangınlar çıkarırdı. Sonunda da Dünya büyük bir patlamayla yanarak kavrulurdu. Öte yandan, eğer hem bitkiler hem de hayvanlar karbondioksit üretselerdi, bu kez atmosferdeki oksijen hızla tükenir ve bir süre sonra canlılar nefes almalarına rağmen "boğularak" toplu halde ölmeye başlarlardı.
Bütün bunlar Dünya atmosferini insan yaşamı için özel olarak Allah'ın yarattığını göstermektedir. Evren başıboş bir mekan değildir. Her detayıyla planlanmış ve üstün güç sahibi olan Allah tarafından yaratılmıştır.

DAĞLARIN YERKABUĞUNU SAĞLAMLAŞTIRMA ÖZELLİKLERİ
Şu anda üzerinde yürüdüğünüz, güvenle evlerinizi kurduğunuz yerkabuğu aslında kendisinden daha yoğun olan ve "manto" adı verilen tabaka üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. Eğer bu hareketi kontrol altında tutacak bir sistem olmasaydı, yeryüzünde sürekli sarsılmalar, depremler olurdu ve Dünya yaşanmayacak bir yer haline gelirdi. Ancak dağlar ve dağların yerin altında bulunan uzantıları yerin hareketlerini, dolayısıyla sarsıntıları oldukça azaltır.
Dağlar, yeryüzü kabuğunu oluşturan çok büyük tabakaların hareketleri ve çarpışmaları sonucunda meydana gelir. Hareket eden iki tabaka çarpıştığı zaman daha dayanıklı olanı ötekinin altına girer. Üstte kalan tabaka kıvrılarak yükselir ve dağları meydana getirir. Altta kalan tabaka ise yeraltında ilerleyerek aşağıya doğru derin bir uzantı meydana getirir. Yani dağların yeryüzünde gördüğümüz kütleleri kadar, yeraltına doğru ilerleyen derin uzantıları da vardır. Yani dağlar manto denen tabakaya derinlemesine saplanmaktadır.

Bu özellikleri sayesinde dağlar, yeryüzü tabakalarının birleşim noktalarında yer üstüne ve yeraltına doğru uzanarak bu tabakaları birbirine perçinler. Bu şekilde, yerkabuğunu sabitleyerek mağma tabakası üzerinde ya da kendi tabakaları arasında kaymasını engeller. Kısacası dağları, tahtaları birarada tutan çivilere benzetebiliriz. Dağların bu perçinleme özelliği, son derece hareketli bir yapısı olan yerkabuğunu adeta sabitleyerek sarsıntıları büyük ölçüde engeller.
Son derece ihtişamlı bir görüntüye sahip olan dağların varlığı yeryüzündeki başka dengelerin sağlanması bakımından da son derece önemlidir. Özellikle ısının dengeli bir biçimde dağılımında dağlar önemli bir faktördür.
Dünya'nın ekvatoru ile kutupları arasında yaklaşık 100°C'lik bir ısı farkı vardır. Eğer böyle bir ısı farkı fazla engebesi olmayan bir yüzeyde gerçekleşmiş olsaydı, hızı saatte 1000 km'ye varan fırtınalar Dünya'yı allak bullak ederdi. Oysa yeryüzünde, ısı farkından dolayı ortaya çıkması muhtemel kuvvetli hava akımlarını bloke edecek engebeler vardır. Bu engebeler, yani sıradağlar, Çin'de Himalayalar'la başlar, Anadolu'da Toroslar'la devam eder ve Avrupa'da Alpler'e kadar sıradağlar halinde uzanarak batıda Atlas Okyanusu, doğuda Büyük Okyanus'la birleşir.
Yeryüzündeki bütün detaylarda olduğu gibi dağlarda da tecelli eden Allah'ın sonsuz sanatıdır. Yaşadığımız Dünya'yı bizim için kusursuz bir biçimde Allah yaratmıştır. İnsana düşen ise dünya üzerinde bu ihtişamlı yapıları görerek, Allah'a kulluk etmeyi hayatının en önemli gerçeği olarak kabul etmesi ve sadece bunun için çalışmasıdır. Çünkü insan sayısız nimete muhtaçtır ama Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır.

OKYANUSLARIN SAĞLADIĞI DENGELER
Yağmurlar, denizler, nehirler, akarsular, okyanuslar, musluğu açtığınızda akan içilebilir su… İnsanlar suyun varlığına o kadar alışıktırlar ki, yeryüzünün büyük bölümünün sularla kaplı olmasının önemini belki de hiç düşünmezler. Ancak bilinen bütün gökcisimlerinin içinde yalnızca Dünya'da suyun bulunuyor olması, üstelik de bu suların içilebilir nitelikte olması son derece önemli bir konudur.
Güneş Sistemi'ndeki diğer 63 gök cisminden hiçbirinde yaşamın temel şartı olan su bulunmaz. Oysa Dünya yüzeyinin dörtte üçü suyla kaplıdır. Okyanuslar gibi büyük su kütlelerinin yanısıra, nehirler, küçük göller gibi büyüklükleri ve özellikleri de birbirinden farklı olan sular vardır. Bütün sular içilemez şekilde tuzlu ya da bütün sular tatlı değildir. Dünya üzerinde bütün canlıların ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş kusursuz bir su dengesi vardır.
Yeryüzündeki milyonlarca çeşit canlı su sayesinde hayatlarını sürdürür, yaşam için gerekli olan dengeler de suyun varlığı sayesinde devamlılığını korur. Örneğin, büyük su kütlelerindeki buharlaşma sayesinde bulutlar ve yağmurlar oluşur. Suyun ısıyı çekme ve tutabilme kapasitesi yüksektir. Bu sayede okyanuslardaki ve denizlerdeki büyük su kütleleri, Dünya'nın ısısının dengelenmesini sağlar. Bu nedenle denize yakın bölgelerde gece ve gündüz arasındaki ısı farklılıkları çok azdır. Bu da bu bölgeleri daha yaşanabilir hale getirir.
Yan sayfada sağ üst köşede kuş bakışı resmi görülen okyanusların varlığı son derece önemlidir. Çünkü okyanuslar güneş ışınlarını karadan daha az yansıtır, böylece karalardan daha fazla güneş enerjisi alır, ama bu ısıyı kendi içinde karalara göre daha dengeli biçimde dağıtırlar. Bu sayede okyanuslar daha sıcak olan ekvator bölgelerini serinleterek aşırı sıcak olmalarını, kutup bölgelerinin soğuk sularını da ısıtarak aşırı soğuk olmalarını ve bunun sonucunda da tamamen donmalarını engeller. Ayrıca okyanuslar karbondioksidin çözündüğü kimyasal depolar gibidir.
Suyun şeffaflığı sayesinde su yosunları okyanus yüzeyinin altında fotosentez yapabilirler. Su, donduğu zaman genişleyen çok az sayıdaki maddeden biridir, onun bu özelliği sayesindedir ki okyanuslar ve göller alttan yukarıya doğru donmaz.
Burada yalnızca birkaç tane örneği verilmiş olan suyun tüm fiziksel ve kimyasal özellikleri, bu sıvının insan yaşamı için özel olarak yaratılmış olduğunu göstermektedir. Başka hiçbir gezegende böyle bir su kütlesinin olmaması, bunun sadece Dünya üzerinde bulunması elbette ki bir tesadüf değildir. İnsan yaşamı için özel olarak yaratılmış olan Dünya, yine özel olarak yaratılmış olan suyla canlandırılmıştır. Kulları için sayısız nimeti yaratan, onların rahatlıkla yaşam sürmelerini sağlayan Allah, suyu da eşsiz bir sanat ve incelikle var etmiştir.
Sizin için gökten su indiren O'dur… (Nahl Suresi, 10)
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 14 January 2009, 08:47
haktan
Guest
 
Mesajlar: n/a
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

SU VE BİTKİLER ARASINDAKİ UYUM
Çimenlerden yüksek ağaçlara ve çeşit çeşit çiçeklere kadar bütün bitkiler topraktan aldıkları suyu ve besinleri en uçtaki dallarına, en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün yapraklarına ulaştırabilirler. Ancak taşıma işlemi sadece bitkilerdeki sistemler sayesinde gerçekleşmez. Bu taşımanın gerçekleşebilmesi için aynı zamanda suyun özelliklerinin de bitkilerin yapısı ile uyumlu olması gerekmektedir.
Suyun genel yapısını inceleyerek bu uyumu görelim.
Yeryüzündeki canlıların varlığını devam ettirebilmesi için mutlaka gerekli olan su, her özelliği ile özel olarak tasarlanıp yaratılmış olduğu açık olan bir maddedir. Suyun önemli özelliklerinden bir tanesi de yüksek yüzey gerilimine sahip olmasıdır. Yüzey gerilimi, sıvıyı oluşturan moleküllerin birbirlerini çekmeleriyle oluşur. Bu sayede bir su kabı, kendi yüksekliğinden biraz daha yüksek bir su kütlesini taşırmadan taşıyabilir. Ya da metal bir iğne suyun üzerine dikkatli bir biçimde yatay olarak konduğunda, batmadan yüzebilir.

Suyun yüzey gerilimi, bilinen diğer sıvıların hemen hepsinden daha yüksektir ve bunun yeryüzünde çok önemli bazı biyolojik etkileri vardır. Bitkilerdeki etki, bunların başında gelir.
Bitkiler, suyun yüzey gerilimi sayesinde herhangi bir pompaya, kas sistemine vs. sahip olmaksızın toprağın derinliklerindeki suyu metrelerce yukarı taşıyabilirler. Bilindiği gibi, apartmanlarda suyun üst katlara ulaştırılması için son derece komplike bir sistem olan hidrofor sistemi kullanılır. Ancak bitkilerde böyle bir sistem yoktur. Su, bitkinin en uç noktasına kadar yüzey gerilimi sayesinde ulaşır. Bitkilerin köklerindeki ve damarlarındaki kanallar, suyun yüzey geriliminden yararlanacak şekilde tasarlanmışlardır. Yukarı doğru gidildikçe daralan bu kanallar, suyun yukarı doğru "tırmanmasına" neden olur. Eğer suyun yüzey gerilimi diğer sıvıların çoğu gibi düşük düzeyde olsaydı, geniş karasal bitkilerin yaşaması imkansız hale gelirdi. Bu da yeryüzündeki bütün canlıları olumsuz etkilerdi. Ancak hem suyun hem de bitkilerin kusursuz yaratılışı sayesinde böyle problemler ortaya çıkmaz.
Suyun yüksek yüzey gerilimi ile bitkilerin bu özellikten yararlanan yapısı arasındaki uyum Allah'ın yaratışındaki kusursuzluğu göstermektedir. Bütün bunlar tabiatın ve canlıların tesadüfler sonucunda oluşmadığını, Allah tarafından kusursuzca yaratılmış olduğunu gösteren önemli delillerdendir.

KAR TANELERİNDEKİ DÜZEN
Kar tanelerini çıplak gözle inceleyen kişi çok çeşitli biçimlere sahip olduklarını görecektir. Bir metre küp karda 350 milyon tane kar taneciği bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunların hepsi altıgen ve kristalimsi bir yapıdadır, ancak her biri farklı şekillere sahiptir. Bu şekillerin nasıl ortaya çıktığı, nasıl olup da her birinin farklı şekillerinin olduğu, simetrinin nasıl sağlandığı gibi soruların cevapları bilimadamları tarafından yıllardır araştırılmaktadır. Elde edilen her bilgi ise kar tanelerindeki ihtişamlı sanatı ortaya çıkarmaktadır. Kar tanelerinin altıgen yapılarındaki çeşitlilik ve kusursuzluk Allah'ın Bedi (örneksiz yaratan) sıfatının bir tecellisidir. Allah yarattığı herşeyi en güzel yapandır. Kar tanelerinin oluşumları incelendiğinde Allah'ın sonsuz sanatının farklı bir yönü gözler önüne serilmektedir.
İnce ve küçük tabakalar, çok dallı yıldızlar ya da küçük iğne başlarına benzer şekillerdeki kar taneciklerinin oluşumu tamamen hayret uyandırıcıdır.1 Kar kristallerinin kusursuz düzendeki yapıları çok uzun yıllardır insanların ilgisini çekmektedir. Kristallere son biçimini veren etmenlerin neler olduğu konusunda 1945'ten beri araştırmalar yapılmaktadır. Bir kar tanesi iki yüzden fazla buz kristalinden oluşan bir kristaller kümesidir. Kar kristalleri gerçekte mükemmel bir düzen içinde şekillenmiş su moleküllerinden oluşur. Mimari şaheser olarak nitelendirilebilecek kar kristalleri su buharının bulutlardan geçerken soğumasıyla şekillenir. Bu olay şöyle gerçekleşir:
Su buharının içinde düzensiz bir biçimde her yana dağılmış olan su molekülleri bulutlardan geçerken sıcaklığın düşmesi ile birlikte hareketliliklerini kaybederler. Daha az hareket eden su molekülleri bir süre sonra gruplaşmaya başlar ve sonuçta katı bir biçim alırlar. Ancak gruplaşmalarında kesinlikle bir düzensizlik yoktur, tam tersine her zaman birbirine benzeyen mikroskobik altıgenler olarak birleşirler. Her kar tanesi önceleri tek altıgen su molekülünden oluşur, daha sonra diğer altıgen su molekülleri de gelip bu ilk parçanın üstüne eklenir. Konunun uzmanlarına göre bir kristalin şeklini belirleyen temel özellik bu altıgen su moleküllerinin tıpkı bir zincirin halkaları gibi birbirlerine kenetlenmesidir. Ayrıca sıcaklığa ve nem oranına göre aslında aynı olması gereken kristal parçacıkları çok farklı şekiller almaktadırlar.
Neden tüm kar tanelerinde altıgen simetri vardır ve neden her biri diğerlerinden farklıdır? Kenarları neden düz değil de köşeli bir yapıdadır. Benzer soruların cevaplarını bilimadamları hala çözmeye çalışmaktadırlar.2 Ancak apaçık ortada olan bir gerçek vardır; Allah yaratmada hiçbir ortağı olmayan, sonsuz güç sahibi olan ve herşeyi örneksiz olarak yaratandır.

MEYVE VE SEBZELERDEKİ BENZERSİZ SANAT
Aynı kuru topraktan çıkan, aynı su ile sulanan meyveler ve sebzeler inanılmaz bir çeşitliliğe sahiptir. Meyvelerin ve sebzelerin lezzetleri, kokuları ve tadları düşünüldüğünde akla böyle bir çeşitliliğin nasıl ortaya çıktığı sorusu gelecektir. Aynı topraktan, aynı suyu ve mineralleri kullanarak, farklı tad ve kokuları yüzyılardır hiç şaşırmadan ve birbirlerine karıştırmadan tutturanlar, elbette ki üzümlerin, karpuzların, kavunların, kivilerin, ananasların kendileri değildir. Bu benzersiz lezzeti, görünüş ve tadı onlara Allah vermektedir.
Gerek hayvanlar gerekse insanlar, bitkilerin üretmiş olduğu besinleri tüketerek hayatlarını sürdürebilecek enerjiyi elde ederler. Yani bitkiler tüm canlılara fayda vermek için nimet olarak yaratılmışlardır. Bu nimetlerin çoğu da insan için özel olarak tasarlanmıştır. Çevremize, yediklerimize bakarak düşünelim. Üzüm asmasının kupkuru sapına bakalım, incecik köklerine… En ufak bir çekme ile kolayca kopabilecek görünümdeki bu kupkuru yapıdan elli altmış kilo ağırlığında, insana lezzet vermek için rengi, kokusu, tadı, kısaca herşeyi özel olarak tasarlanmış sulu üzümler çıkar. Bir de karpuzları düşünelim. Yine kuru topraktan çıkan bu sulu meyve insanın tam ihtiyaç duyacağı bir mevsimde, yani yazın gelişir. İlk ortaya çıktığı andan itibaren bir koku eksperi gibi hiç bozulma olmadan tutturulan o muhteşem kavun kokusunu ve o ünlü lezzetini de düşünelim. İnsanlar fabrikalarda koku üretimi yaparken sürekli kontrol yapar, aynı kokuyu tutturabilmek için büyük bir emek sarfederler; ama meyvelerdeki kokunun tutturulması için herhangi bir kontrole ihtiyaç yoktur.
Tüm bunların yanısıra her meyve mevsimine uygun bir içeriğe sahiptir. Örneğin, kış mevsiminde C vitamini yüklü, enerji veren mandalinalar, portakallar vardır. Sebzelerde de canlıların ihtiyaç duyacağı her türlü mineral ve vitamin mevcuttur. Sebze ve meyvelerin incecik kökleri, kara topraktan çektikleri kimyasal maddeleri fotosentez işlemi sonucunda son derece faydalı besin maddelerine dönüştürürler.
Bu şekilde düşünerek yeryüzündeki bitkilerin tümünü inceleyebiliriz. Bu incelemenin sonunda elde ettiğimiz sonuç, bitkilerin insanlar ve tüm canlılar için özel olarak tasarlanmış, yani yaratılmış oldukları sonucu olacaktır. Alemlerin Rabbi olan Allah tüm besinleri canlılar için var etmiştir ve bunları, her birinin tadı, kokusu, faydası çeşit çeşit olacak şekilde yaratmıştır. Bu da O'nun yaratmadaki gücünü ve eşsiz sanatını gösterir:
Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 13)

YAPRAKLARDAKİ KUSURSUZ YAPI: GÖZENEKLER
Dıştan bakıldığında kimi zaman sadece yeşil bir cisim olarak düşünülen yaprakların her milimetre karesinde kusursuz bir düzen vardır. Bitkiler için son derece önemli yapılardan biri olan gözenekler de bu düzenin önemli parçalarındandır. Yaprakların üzerinde bulunan bu mikroskobik delikler (gözenekler) ısı ve su transferi sağlamak ve fotosentez için gerekli olan karbondioksiti atmosferden temin etmekle görevlidir. Gözenekler aynı zamanda gerektiğinde açılıp kapanabilecek bir yapıya sahiptirler.
Gözeneklerin ilgi çekici yönlerinden biri ise, yaprakların çoğunlukla alt kısımlarında yer almalarıdır. Bu sayede, güneş ışığının yaprak üzerindeki olumsuz etkisinin en aza indirilmesi sağlanır. Bitkideki suyu dışarı atan gözenekler, eğer yaprakların üst kısımlarında yoğun olarak bulunsalardı, çok uzun süre güneş ışığına maruz kalmış olacaklardı. Bu durumda da bitkinin sıcaktan ölmemesi için gözenekler bünyelerindeki suyu sürekli olarak dışarı atacaklardı, böyle olunca da bitki aşırı su kaybından kuruyarak ölecekti. Herşeyi kusursuz ve eksiksiz yaratan Allah, bitkilerde de özel yapılara sahip gözenekler var etmiş, su kaybından zarar görmelerini böylece engellemiştir.
Yaprakların üst deri dokusu üzerinde çifter çifter yerleşmiş bulunan gözeneklerin biçimleri fasulyeye benzer. Karşılıklı iç bükey yapıları, yaprakla atmosfer arasındaki gaz alışverişini sağlayan gözeneklerin açıklığını ayarlar. Gözenek ağzı denilen bu açıklık, dış ortamın koşullarına (ışık, nem, sıcaklık, karbondioksit oranı) ve bitkinin özellikle su ile ilgili iç durumuna bağlı olarak değişir. Gözenek ağızlarının açıklığı ya da küçük oluşu ile bitkinin su ve gaz alışverişi düzenlenir.
Dış ortamın tüm etkileri göz önüne alınarak düzenlenmiş olan gözeneklerin yapısında çok ince detaylar vardır. Bilindiği gibi, dış ortam koşulları sürekli değişir. Nem ve gaz oranı, sıcaklık derecesi, havadaki kirlilik… Yapraklardaki gözenekler tüm bu değişken şartlara uyum gösterebilecek yapıdadır.
Bitkilerdeki bu sistem de diğerleri gibi ancak bütün parçaları eksiksiz olduğunda fonksiyonlarını yerine getirebilmektedir. Dolayısıyla, bitkilerdeki gözeneklerin de tesadüfler sonucu evrimleşerek ortaya çıkmış olmaları kesinlikle ihtimal dışıdır. Son derece özel bir yapısı olan gözenekler de görevlerini en hassas biçimde yerine getirecek şekilde özel olarak Allah tarafından yaratılmışlardır.
O, yarattığını bilmez mi? O, Latif'tir; Habir'dir. Sizin için, yeryüzüne boyun eğdiren O'dur. Şu halde onun omuzlarında yürüyün ve O'nun rızkından yiyin. Sonunda gidiş O'nadır. (Mülk Suresi, 14-15)
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 14 January 2009, 08:47
haktan
Guest
 
Mesajlar: n/a
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

HİNDİSTAN CEVİZİ BİTKİSİNİN TOHUMLARI
Bazı bitkilerin tohumları su vasıtasıyla dağıtılır. Bu tohumların diğerlerinden farklı özellikleri vardır. Örneğin, suyu kullanarak tohumlarını dağıtan bitkiler kendi ağırlıklarını azaltıcı ve yüzey alanlarını artırıcı bir yapıya sahiptir. Bundan başka yüzen dokunun birkaç değişik şekli olabilir. Havayla dolu olan hücrelerde içi boşluklu süngerimsi bir yapı bulunabilir ya da hücre aralarındaki boşluklar hemen hemen yok olacak şekilde, tohumun içine hava hapsolmuş olabilir ve bu sayede tohum yüzebilir. Ayrıca yüzen dokunun hücre duvarları suyun içeriye girmesini engelleyecek bir yapıdadır. Bu bitkilerde bunların dışında bitki ile ilgili bütün bilgilerin saklandığı embriyoyu korumak için de ek bir iç katman vardır.3
Bu sağlam yapıları sayesinde suyla taşınan tohumların içinde yaklaşık 80 gün süreyle suda kalabilen ve bu süre içinde hiç bozulmayan, çimlenmeyen tohumlar bile vardır. Bunlardan en meşhuru hindistan cevizi palmiyesidir. Palmiyenin tohumu, taşımanın güvenli olması için sert bir kabuğun içine yerleştirilmiştir. Bu sert kabuğun içinde uzun bir yolculuk için su da dahil olmak üzere ihtiyaç duyulan herşey hazırdır. Dış tarafı ise tohumun sudan zarar görmemesi için oldukça sert bir dokumayla kaplanmıştır. Hindistan cevizi tohumlarının en dikkat çekici özelliklerinden bir başkası ise suda yüzebilmelerini ve batmamalarını sağlayan hava boşluklarına sahip olmalarıdır.
Bütün bu özellikleri sayesinde hindistan cevizi tohumları yüzlerce kilometrelik bir yolu okyanus akıntılarıyla aşabilirler. Kıyıya ulaştıklarında içlerindeki tohum filizlenir ve bir hindistan cevizi ağacı olarak yetişir.4
Hindistan cevizi tohumlarının tam karaya ulaştıkları zaman açılmaları son derece ilginç ve istisnai bir durumdur. Çünkü bilindiği gibi, bitki tohumları genellikle suya değdikleri anda çimlenmeye başlar. Ama bu durum hindistan cevizi bitkileri için geçerli değildir. Tohumlarını suyla dağıtan bitkiler özel yapıları nedeniyle bu konuda ayrıcalıklıdır. Eğer bu bitkiler de diğerleri gibi suyu görür görmez çimlenmeye başlasalardı, soyları çoktan tükenmiş olurdu. Oysa yaşadıkları şartlara uygun mekanizmaları nedeniyle bu bitkiler varlıklarını sürdürebilmektedir. Buradaki hassas özelliklerin ve mekanizmaların evrimcilerin iddia ettikleri gibi tesadüfen gerçekleşemeyeceği açıkça ortadadır.
Tohumların yedek besinlerinin ve sularının miktarı, karaya ulaşma vakitleri kısacası tüm bu özelliklerindeki ince hesaplamalar, tohumları yaratan, sonsuz akıl ve bilgi sahibi olan Allah tarafından kusursuzca ayarlanmıştır.

BİRBİRLERİNE UYUMLU YARATILAN CANLILAR
Bazı bitkilerin çiçeklerindeki nektar çiçeğin derinliklerinde bulunur. Bu da böceklerin ve kuşların nektar toplamalarını, dolayısıyla çiçeğin döllenmesini zorlaştıracak bir dezavantaj gibi görünür. Oysa Allah, nektarı derinlerde bulunan çiçeklerin özelliklerine tıpatıp uygun yapılara sahip canlılar yaratarak bu bitkilerin de döllenmesini sağlamıştır. Avize ağacı ve yuka güvesi arasındaki uyumlu beraberlik bunun örneklerindendir.
Avize ağacı bitkisinin üzerinde, büyük yapraklardan oluşan bir rozet şekli, bunun da merkezinde krem renkli çiçekleri taşıyan bir sap bulunur. Avize ağacının özelliği polenlerinin eğimli bir bölgede bulunmasıdır. Bu yüzden bitkinin erkek üreme organlarında bulunan çiçek tozunu, ancak eğimli bir ağız yapısına sahip olan bir güve türü toplayabilir.

Avize ağacı güvesi topladığı çiçek tozlarını birbirine bastırıp top şekline sokar ve bunu başka bir avize ağacı çiçeğine götürür. Önce çiçeğin dibine iner ve kendi yumurtalarını bırakır. Sonra tepeciğe çıkar ve çiçek tozu topunu buraya vurarak polenlerin dökülmesini sağlar. Çünkü bir süre sonra yumurtalardan güve tırtılları çıkacak ve bu polenlerlerle beslenecektir. Ancak bu arada güve önceki bitkiden topladığı çiçek tozu topunu yeni bitkinin tepeceğine vurarak bitkinin de döllenmesini sağlamış olur. Eğer güveler olmasa avize ağaçları kendi kendilerini dölleyemezler.
Görüldüğü gibi, güvenin beslenmesi ve ağacın döllenmesi birbirine son derece uyumlu bir şekilde gerçekleşmektedir. Bu uyumu yaratan ağacın kendisi ya da güve değildir. Bir bitkinin ya da bir böceğin başka bir canlının ihtiyaçlarından haberdar olması, buna göre bir taktik belirleyerek kendi ihtiyacına bir çare bulması mümkün değildir. Çünkü bu canlılar akledemez, yöntemler bulup bunları diğer bir canlıya öğretemez. Canlılar arasında pek çok örneğini gördüğümüz bu kusursuz uyumu yaratan Allah'tır. Her iki canlı da kendilerini çok iyi tanıyan, bilen, alemlerin Rabbi olan, herşeyden haberdar olan Allah'ın eseridir. Ve Allah'ın büyüklüğünü, yüce kudretini, kusursuz sanatını insanlara tanıtıp anlatmakla görevlidirler.
Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih eder; O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır. (İsra Suresi, 44)

CORYANTHES ORKİDELERİNİN TAKTİKLERİ
Bir çiçeğin bir böceğin tercihlerinden haberdar olması mümkün müdür? Peki bu böceği tuzağa düşürmek için bir plan kurması ve buna uygun olarak kendisinde değişiklikler yapması mümkün müdür? Elbette ki bir çiçeğin ya da böceğin kendi aklı ve iradesiyle bu tarz taktikler uygulaması mümkün değildir. Ancak doğadaki canlılara baktığımızda bu tarz pek çok taktik uyguladıklarını görürüz.
Coryanthes orkideleri ilginç bir taktikle böcekleri tuzağa düşürerek üreyen bitkilerdendir. Orkidenin üreme sistemi böcekleri kendine çekerek polenleri taşıtmak üzerine kuruludur. Bu orkide türünün çiçekleri demetler halindedir. Her çiçeğin önünde iki tane kanat benzeri çanak yaprağı, bu yaprakların hemen arkasında da küçük bir bitkisel çanak bulunur. Çiçeklerin açılmaları sırasında özel bir salgı bu çanağın dibine doğru akmaya başlar. Bir süre sonra metalik yeşil renk alan çiçek, bu salgı sayesinde arıların dayanamadığı güzel bir koku üretmeye başlar.
Yanda resimleri görülen orkidenin çiçek açmasıyla birlikte erkek arılar bu kokuyu alarak çiçeğin etrafında uçmaya başlarlar. Arılar orkidenin dikey kenarlarına konmaya çalışırken bir yandan da çiçeğin çanak kısmını gövdeye bağlayan tüp gibi olan kısımda ayaklarıyla tutunabilecekleri bir yer ararlar. İşte bu bölge kaygan ve eğimli bir yapıya sahiptir. Bu yüzden çiçeğin yakınında dolaşan arılar kaçınılmaz olarak çiçeğin dibindeki salgı dolu çanağın içine düşerler.5
Çiçeğin içine düşen arı için tek bir çıkış yolu vardı: Çiçeğin ön duvarına, yani gün ışığına açılan dar bir tünel. Böceğin düştüğü sıvının yüzeyiyle aynı seviyede olan bu tek çıkış yolunu bulana dek böcek sıvının içinde yüzer. Çıkış yolunu bulmaya çalışırken polenlerin bulunduğu stigmanın (tepecik) ve erkeklik organının altından geçer. Bu sırada çiçeğin iki polen kesesi böceğin arka kısmına yapışır. Bu arada böcek dışarı çıkış yolunda ilerler ve sonunda çiçekten dışarı çıkar. Arı yeni bir çiçeğe gittiğinde çiçeğin tepeciği polenleri erkeğin sırtından alır ve bu şekilde döllenme başlar.6
Ancak bu olay yalnızca çiçek için bir avantaj sağlamaz. İçine düştüğü çiçek çanağında yer alan salgı, arılar için de son derece önemlidir. Çünkü erkek arılar vücutlarına bulaşan bu salgının kokusunu, çiftleşme zamanında dişi arıyı çekmek için kullanacaklardır.
Başta da belirttiğimiz gibi, bir çiçeğin bir böceği kandıracak taktikler geliştirmesi, fiziksel yapısını bu taktiğe uygun şekilde ayarlaması asla mümkün değildir. Aynı şekilde bir böceğin ihtiyacı olan bir maddeyi bir çiçekten karşılamak için taktik geliştirmesi de kendi iradesiyle gerçekleşemez. İki canlı arasındaki bu şaşırtıcı uyum, her ikisinin de tek bir Yaratıcı yani üstün güç sahibi Rabbimiz olan Allah tarafından yaratıldıklarının bir delilidir.

DUVAR USTASI ARILARIN BECERİLERİ
Duvarcı arılar, arı türleri içinde yuva yapımında gösterdikleri özen ile dikkat çeken canlılardır. Yuva kurmak isteyen dişi arı uygun bir yer bulduktan sonra ilk olarak bu yeri temizler. Fakat yuvayı yapabilmesi için öncelikle bir çamur kaynağı bulması gerekmektedir. Eğer dişi arı çamur bulamazsa bir miktar ince toprak bulur ve bunu salyası ile karıştırarak yumuşak kıvamlı bir çamur haline getirir.
Duvarcı arı yuva yapımına bir parça çamuru çenesiyle yerden kazıyarak başlar. Bacaklarının arasında tuttuğu bu çamuru küçük bir topak haline getirir ve ara sıra çamur ekleyerek adeta bir kalıp yapar. Daha sonra dişi arı çamuru alt çenesiyle tutarak yuvaya geri döner.
Çamurla birlikte yuva yapacağı yere gelen arı işe rastgele başlamaz. Duvarcı arıların tünelimsi yuvalarını yaparken izledikleri belirli bir plan vardır. Bu plana uygun olarak; duvarcı arı hazırladığı ilk çamur topağını tünelin kapalı ucunu oluşturacak olan ilk hücrenin arka bölmesini inşa etmek için kullanır. Daha sonra parça parça getirdiği çamur topaklarıyla bölmenin inşasını tamamlar. Bundan sonraki aşama duvarcı arının bitmiş bölmeye yiyecek getirmesidir.
Hücrenin yapımının tamamlanmasıyla birlikte duvarcı arı burada depolamak üzere yiyecek toplamaya başlar. İlk turda yuvanın arka bölümüne polen depolar. Sonraki her turda bir önceki yolculuğunda getirdiği polenin üzerine, çenesini kullanarak kalın bir macun haline getirdiği baldan bırakır. Bu şekilde bırakacağı yumurta için ilk hazırlıkları tamamlamış olur.
Arı polen yükünü yuvaya bırakır bırakmaz hemen yumurtlamaya başlar. Yumurtladıktan sonra dişi arı daha önceden işaretlemiş olduğu diğer çamur bölmenin duvarlarını inşa etmeye başlar. Arı, belirli bir sıra izleyerek hücre inşa işlemini ve yumurtlamayı, yuvayı oluşturan hücreler bir dizi halini alıncaya kadar devam ettirir. Hücrelerin yapısı standarttır. Her hücre yiyecekle birlikte bir yumurta içerir ve komşu hücreden de bir çamur bölme ile ayrılır.
En son hücre de tamamlanıp kapatıldıktan sonra dişi arı bir boşluk bırakır ve bu boşluğu da son olarak bir tıkaç ile kapatır. Bu tıkaç yuvanın önüne başka canlıların yuva yaparak yavruların çıkışını engellemelerine olanak vermeyecek özelliktedir. 7
Yuva yapımının her aşamasında görüldüğü gibi, duvarcı arıların yaptıkları tüm hareketlerde çok açık bir akıl ve bilinç vardır. Allah bir ayetinde balarılarının kendi ilhamı ile hareket eden canlılar olduklarını bildirmektedir. Yalnızca balarıları değil, evrendeki tüm canlılar Allah'ın ilhamı ile hareket ederler. Allah üstün güç sahibi, herşeyin hakimidir.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 14 January 2009, 08:49
haktan
Guest
 
Mesajlar: n/a
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

KÖR TERMİTLERİN GÖKDELENLERİ
Kör işçilerin Empire State büyüklüğünde bir bina inşa etmeleri mümkün müdür? İnsanlar için böyle bir şey söz konusu olamaz. Ama kör termitler hayatları boyunca kendi boyutlarına göre Empire State yüksekliğinde yuvalar inşa ederler.
Termitlerin yaptıkları devasa yuvaları insanların yaptıkları binalar ile kıyaslamadan önce termitleri genel olarak tanıtmakta fayda vardır. Termitlerin bilinen en önemli özelliklerinden biri, insanların bile kolaylıkla yıkamayacakları sağlamlıkta yuvalar yapmalarıdır. Her tür, kendi ihtiyacı olan özelliklere göre farklı tiplerde yuvalar inşa eder. Kimi yakıcı sıcaklardan korunmasını sağlayacak yuvalar yaparken başka bir tür ise yağmurlardan korunacağı yuvalar inşa eder. Bu yuvalar ağaç içlerinde bulundukları gibi çoğunlukla da toprağın üstünde ve altında da yer alırlar.
Bir termit yuvası açıldığında süngerimsi bir görüntüyle karşılaşılır. Yuva yaklaşık 2,5 cm genişliğinde ya da daha dar sayısız hücrelerden oluşur. Bu hücreleri birbirlerine ancak termitlerin geçebileceği büyüklükte dar delikler bağlar. Termitlerin bu harika binaları yaparken kullandıkları hammaddeyse sadece toprak, kendi salgıları ve atıklarından ibarettir. Böylesine basit bir malzemeyle, bazıları ancak dinamitle yıkılabilecek kadar sağlam olan, üstelik içinde labirentler, havalandırma sistemleri ve kanallar gibi detaylı sistemler bulunan yuvalar yaparlar.
Görünüş olarak kuleye benzeyen ihtişamlı yuvaları yapan termitlerin asıl mucizevi özellikleri ise, daha önce de bahsettiğimiz gibi, kör olmalarıdır. Bu son derece şaşırtıcı bir durumdur. Termitler ne yaptıkları tünelleri, ne kullandıkları malzemeyi, ne bu malzemeyle yaptıkları topakları, ne de yükselttikleri odacıkları görebilirler.
Termitlerle insanların yaptıkları yapılar karşılaştırıldığında yaptıkları işin olağanüstülüğü daha net şekilde ortaya çıkmaktadır. İşte bu nedenle termitlerin yapmış olduğu gökdelenleri daha iyi değerlendirebilmek için Amerika'da bulunan Empire State binası iyi bir kıyas imkanı oluşturmaktadır. Bu binanın uzunluğu 443 metredir. Termitlerse 1–2 cm ebatlarında olan böceklerdir. Bu küçük cüsselerine rağmen 7 metre yüksekliğinde devasa yuvalar yaparlar. Eğer termitlerin insanlarla aynı boyda olsalardı, yaptıkları yuvalar da Empire State binasının şu anki uzunluğundan 4 kat daha yüksek olurdu. İnsanların yapamadığı bu muazzam işlemi kör termitler milyonlarca senedir, var oldukları andan itibaren yapmaktadırlar.8
Termitleri bütün özellikleri ile birlikte yaratan Allah'tır. Kör termitlere yaptırdığı ihtişamlı yapılarla alemlerin Rabbi olan Allah bize sonsuz kudretini ve ilmini tanıtmaktadır.
Allah herşeyin Yaratıcısı'dır. O herşey üzerinde vekildir. (Zümer Suresi, 62)

ÇAN ÖRÜMCEKLERİNİN DALMA TEKNİĞİ
Asya ve Avrupa'nın ılık bölgelerinde yaşayan su örümcekleri, hayatlarının büyük bir kısmını su altında geçirirler. Çünkü bu örümcekler yuvalarını suyun içine yaparlar.
Yuvanın inşası için örümcek ilk olarak su bitkilerinin saplarının veya yapraklarının arasına ağlarla bir platform yapar. Bu platformu, ipek iplikçiklerle etraftaki bitki saplarına tutturur. Bu iplikçikler, örümceğe hem evinin yolunu gösteren bir işaret, hem platformu sabitleyen bir bağ, hem de avın yaklaştığını bildiren bir radar görevi görür.

Platform oluşturulduktan sonra örümcek, platformun altına ayaklarını ve gövdesini kullanarak hava kabarcıkları taşır. Böylece ağ yukarıya doğru şişer ve hava ilave edildikçe bir çan biçimini alır. İşte bu çan, örümceğin su altında olduğu sürece içinde barınacağı yuvasıdır. (sol alt küçük resim)
Örümcek gündüzleri yuvasının içinde bekler. Yakınından herhangi küçük bir hayvan, özellikle bir böcek ya da larva geçtiğinde, dışarı fırlayarak onu yakalar ve yemek için yuvasına götürür. Suyun yüzeyine düşen bir böcek, titreşimlere neden olur. Bu titreşimleri alan örümcek yukarı çıkar ve böceği alıp suyun altına taşır. Örümcek su yüzeyini adeta bir ağ gibi kullanmaktadır. Suya düşen böcek, ağa takılan diğer avlardan farksızdır.
Kış yaklaştığında ise örümcek donmamak için kendisini koruyacak önlemler almak zorundadır. Bu nedenle kışın yaklaşmasıyla birlikte su örümceği, gölcükte daha aşağılara iner. Bu sefer de kış için bir çan örerek içini havayla doldurur. Bazı örümceklerse dipte duran boş bir su salyangozu kabuğuna yerleşir. Çanın içinde hiç kıpırdamaz ve kış boyunca hemen hemen hiç enerji harcamazlar. Bunun nedeni fazla enerji kaybetmemek ve oksijen ihtiyacını ortadan kaldırmaktır. Bu önlem sayesinde yuvaya taşınan hava kabarcığındaki oksijen örümceğe kışı geçireceği 4-5 ay boyunca yeter.
Görüldüğü gibi, su örümceğinin oluşturduğu kabarcık ve avlanma şekli bir örümceğin suda yaşayabilmesi için en ideal şekilde tasarlanmıştır. Tesadüflerle karada yaşayan bir canlının suda yaşayacak bir yöntem bulması kuşkusuz imkansızdır. Bu canlı eğer suda yaşayacak özelliklere sahip değilse suya ilk girdiği anda ölecektir, tesadüf ya da başka bir şey bekleyecek kadar zamanı olmayacaktır. Dolayısıyla kara canlısı olmasına ve bu özellikleri taşımasına rağmen rahatlıkla suda yaşayabilen bir canlı bu özelliğine ortaya çıktığı ilk andan itibaren sahiptir. Yani canlı tüm bu özellikleri ile birlikte Allah tarafından bir anda yaratılmıştır.
Allah su örümceklerinde olduğu gibi benzeri olmayan örnekler yaratarak, sonsuz ilmini ve hikmetini bizlere tanıtmaktadır.

KİTİN: MÜKEMMEL BİR KAPLAMA MALZEMESİ
Böcekler dünyada en çok rastlanan canlılardandır. Bunun nedeni pek çok olumsuz şarta dirençli yapıda yaratılmış olmalarıdır. Onları böylesine dayanıklı kılan nedenlerden biri, vücutlarını saran kitin tabakasıdır.
Kitin isimli madde son derece hafif ve incedir. Bu nedenle böcekler onu taşımakta hiçbir zaman zorlanmazlar. Bu madde böceğin bedenini dışardan sarmasına karşın, iskelet işlevi görecek kadar sağlam, aynı zamanda son derece esnektir. Bu tabaka, böceğin vücudunun içinden uçları kendine bağlı olan kasların kasılıp esnemesi ile hareket edebilir. Bu özellik, böceklere hareketlerinde çabukluk kazandırdığı gibi, dışarıdan gelecek darbelerin etkisini de azaltır. Kitin tabakasının üzerindeki özel kaplama maddesi sayesinde dışarıdan içeri su geçirmez. Vücut içindeki sıvıların da dışarı çıkmasına izin vermez.9 En zor şartlardan, örneğin yüksek sıcaklıktan hatta radyasyondan bile etkilenmez. Bu tabakanın bir özelliği de yandaki resimlerde örnekleri görüldüğü gibi çoğu zaman etrafa tam uyum sağlayacak bir renkte olmasıdır. Bu sayede böcek bulunduğu ortamda düşmanları tarafından fark edilmeden yaşamını sürdürebilir. Bu tabakanın renkleri, bazen de çevredeki avcı düşmanlara caydırıcılık sağlayacak kadar parlak olabilir.
Pek çok böceğin dış kabuğunu oluşturan kitin maddesi, sağlamlığı, esnekliği ve izolasyon gücüyle her yönden mükemmel bir malzemedir. Bu kadar dikkat çekici özelliklere sahip olan bir madde insanın aklına, "Eğer uçaklar ve uzay gemileri kitinin özelliklerine sahip bir maddeden yapılsalardı nasıl olurdu?" sorusunu getirecektir. Açıkçası bu malzeme havacılık uzmanlarının hayalini kurdukları bir yapıya sahiptir. Ancak insanlar teknoloji alanındaki gelişmelere rağmen henüz böyle bir başarıya ulaşamamışlardır.
21. yüzyıl teknolojisi ile benzeri üretilmeye çalışılan kitin maddesi böcekler ilk ortaya çıktıkları andan itibaren vardır. Ve bu madde, yukarıda da belirttiğimiz gibi, bir böceğin sahip olabileceği en ideal kaplama malzemesidir. Canlıyı her türlü tehlikeden koruyacak özelliklerdeki bu maddenin, tesadüfen ortaya çıkması ise elbette imkansızdır. Hiçbir böcek kendi iradesiyle karar verip kendine böyle ideal bir koruma malzemesi üretmiş olamaz. Özel bir yapıya sahip olan bu madde doğadaki taşın, toprağın kararıyla da ortaya çıkmamıştır. Bu madde, kapladığı böceklerin tüm olağanüstü özellikleriyle birlikte tam bir uyum içinde Allah tarafından yaratılmıştır.
Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir. (Şura Suresi, 29)

KARINCA OTELLERİ
Bir canlı başka bir canlıya yardım ediyorsa, onun rahat edeceği ortamları hazırlayıp, ihtiyaçlarını gideriyorsa bu birlikteliğin tesadüfen gerçekleştiği elbette ki iddia edilemez. Şuuru olmayan canlıların birebir uyum göstermeleri, birbirlerine fayda verecek davranışlarda bulunmaları bu canlılardaki üstün yaratılışı kanıtlar. Birlikte yaşayan canlılar tek bir Yaratıcı, yani Allah tarafından birbirlerine uyumlu olacak özelliklerle yaratılmışlardır. Bu tarz canlılara en belirgin örneklerden biri olarak bitkileri ve karıncaları verebiliriz.
Bazı bitkilerde biyoloji dilinde "domatia" adı verilen derin oyuklar vardır. (yan sayfa küçük resim) Bu oyukların tek fonksiyonu karınca kolonilerine sığınak oluşturmaktır. Bu bitkilerde karıncaların kolayca bitkinin içine girip çıkmalarını sağlayan delikler ya da dokulardan oluşan ince perdeler vardır. Bu bölmelerde de karıncalar tarafından toplanıp yenmesi için bitkinin özel olarak ürettiği besin oluşmaktadır. Bu besinlerin tek fonksiyonu da yine karıncaları beslemektir. Bitkinin kendisi için görünen bir faydası yoktur.10 Kısacası "domatia"lar karıncaların yaşamlarını sürdürebilmesi için yaratılmış çok özel yapılardır. Isı ve nem miktarı dengesi, karıncaların istediği ideal ortamı hazırlamaktadır. Karıncalar, kendileri için hazırlanmış bu özenli yer içerisinde, neredeyse insanların lüks otellerde rahat edebileceği kadar rahat ederler.
Başka bir örnek olarak da bir karınca çeşidi olan Philidris ile bunun ev sahibi bitkisi olan Dischidia major'u verebiliriz. Bu canlılar tüm yaşamları boyunca ortak bir "kimyasal üretim" yaparlar. Söz konusu bitkinin toprağa işleyen kökleri yoktur ve bu nedenle diğer bitkilere dolanarak destek alır. Bitki, karbon ve nitrojen kazancını artırmak içinse çok ilginç bir metoda sahiptir. Karıncaların bu bitkinin içinde, yavrularını yetiştirdikleri ve organik artıkları (ölü karıncalar, böcek parçaları vs.) sakladıkları "karınca yaprağı" denen bir depoları vardır. Bitki, bu kırıntıları bir nitrojen kaynağı olarak kullanır. Ayrıca yaprak boşluklarının iç yüzeyleri de karınca tarafından solunan karbondioksidi emmekte ve böylece gözeneklerden çıkan su kaybını azaltmaktadır.11 Bu bitki tropikal iklimde yetişmesine rağmen, su kaybını önlemek onun için çok önemlidir. Çünkü kimyacı bitkilerin kökleri olmadığından topraktaki suya hiçbir zaman ulaşamazlar. Böylece karıncalar, kendilerine barınak sunmasına karşılık olarak, bitkinin iki önemli ihtiyacını karşılamış olurlar.
Her iki örnekte de görülen yapıların tesadüfen meydana geldiklerini, tesadüfen karıncalara uygun yiyecekler ürettiklerini ve onlara uygun şekiller aldıklarını iddia etmek kesinlikle mümkün değildir. Karınca-bitki ilişkileri, yeryüzünde tek bir Yaratıcı, yani Allah tarafından yaratılan olağanüstü dengenin delillerinden sadece biridir.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 14 January 2009, 08:50
haktan
Guest
 
Mesajlar: n/a
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

IŞIK SAÇAN CANLILARDAKİ İHTİŞAM
Işık saçan canlıların en bilinenleri ateş böcekleridir. Bilimadamları yıllardır sürdürdükleri araştırmalar ve çalışmalarla ateş böceklerinin ürettikleri kadar verimli bir ışık üretmeye çalışmaktadırlar. Işıktan maksimum verim elde eden ve neredeyse hiç enerji kaybetmeyen ateş böcekleri, bu özellikleri nedeniyle yıllardır araştırma konusu olmuşlardır.
Gerçekte bir canlının ışık üretmesi, aynı zamanda da bu ışığın ısısından etkilenmemesi son derece şaşırtıcıdır. Çünkü bilindiği gibi, günümüz teknolojisi ile gerçekleştirilen ışık üretiminde, mutlaka bir sıcaklık açığa çıkar ve bu sıcaklık da dışarıya ısı enerjisi olarak verilir. Dolayısıyla bu durumda ışık üreten canlıların kendilerinin de bu yüksek ısıdan zarar görmeleri gerekmektedir. Oysa ışık üreten canlılar kendi ürettikleri sıcaklıktan hiç etkilenmezler. Çünkü genellikle bu canlılar ışık ürettikleri sırada çok fazla miktarda bir sıcaklık da açığa çıkmaz. Soğuk ışık denen bir tür ışık üretirler. Vücut sistemleri buna uygun olarak tasarlanmıştır.
Ateş böcekleri vücutlarının içinde gerçekleşen kimyasal reaksiyonlar sonucu yeşil-sarı ışıklar üreten böceklerdir. Haberleşmek ve çiftleşme mesajı verebilmek için bu ışıkları kullanan ateş böceklerinde türe göre ışıldama uzunluğu değişir. Ayrıca bazı türlerde, dişiyi cezbetmek için önce erkek ateş böceği ışıldarken, bir diğerinde çağrıyı dişi ateş böcekleri yapabilir. Bazı türler ise ışıklarını kendilerini düşmanlarına karşı savunmak için kullanırlar. Saçtıkları ışık aynı zamanda düşmanlarına tadlarının kötü olduğu mesajını da iletir.12
Ateş böceklerinin yanısıra çeşitli deniz altı canlıları, böcekler ve daha pek çok canlı türü de kendi ışıklarını kendileri üretirler. Her birinin ışığı üretim şekilleri, kullanım alanları, süreleri ve üretilen ışığın cinsi gibi özellikleri birbirinden çok farklıdır.
Bu canlılara kullanabilecekleri niteliklerde ışık üretebilecekleri sistemleri veren, bu sistemlerin devamlılığını sağlayan ise elbette canlıların kendileri değildir. Tesadüfler sonucunda ışık üretebilecek ve bu üretimi yaparken canlının kendine hiçbir zarar vermeyecek kompleks organların ortaya çıkması da mümkün değildir. Işık saçan tüm canlılar Allah'ın üstün yaratma sanatının delillerindendir. Allah sonsuz bilgi, akıl ve kudretinin delillerini, yarattığı canlılar vasıtasıyla bizlere tanıtmaktadır.
Bu, Allah'ın yaratmasıdır. Şu halde, O'nun dışında olanların yarattıklarını Bana gösterin. Hayır, zulmedenler, açıkça bir sapıklık içindedirler. (Lokman Suresi, 11)

IŞIK ÜRETEN DENİZALTI CANLILARI
Deniz altı canlılarından birçoğu da ateş böcekleri gibi ışık üretebilecekleri sistemlere sahiptir. Genellikle bunu düşmanlarını şaşırtmak ya da korkutmak için kullanırlar. Bunlardan Comb Jelly isimli canlı, tıpkı deniz anaları ve deniz anemonları gibi hassas canlılardandır. Genellikle mikroskobik bitkiler ve küçük deniz hayvanları ile beslenirler. Bazıları avlarını tıpkı balık oltası gibi suda hareket eden yapışkan dokunaçları ile yakalar. Bir başka türün ise çok geniş bir biçimde açılabilen ve diğer Comb Jellyler de dahil olmak üzere pek çok canlıyı yutabilen ağızları vardır. Comb Jelly'nin vücudunda sıra halinde ince tüyler bulunur ve hayvan bu tüylerini suda kendini ileri doğru itebilmek için kullanır. Bundan başka hemen hemen bütün Comb Jellyler'in sırtında tıpkı dikiş yerine benzeyen şeritler halinde ışık üretebilen hücreler bulunmaktadır. Türlerin de kendi içlerinde ilginç özellikleri vardır. Örneğin kırmızı Comb Jelly dokunulduğunda parlar. Aynı zamanda suya parıldayan, ışıklı taneler bırakabilir. Bu, düşmanlardan kurtulmak için kullanılan bir şaşırtma yöntemidir.13
Denizyıldızları, denizkestaneleri, tüylü yıldızlar gibi canlılar "dikenli hayvanlar" olarak adlandırılır. Bu hayvanların birçoğunun derisi savunma amacıyla kullandıkları keskin dikenlerle kaplıdır. Deniz kıyılarında, mercan kayalıklarında ve deniz yataklarında yaşarlar. Bu canlılar da düşmanlarından korunmak için kendi ışıklarını üretirler. Parlak kollara ya da omurgalara sahip olan bu canlılar kendilerine saldırı olduğunda suda ışık bulutları oluşturabilir.
Korunmak için ışık üreten canlılara başka bir örnek olarak da bir denizyıldızı türünü verebiliriz. Bu denizyıldızı deniz yüzeyinin yaklaşık 1000 m. dibinde yaşamaktadır. Kollarının ucundan parlak yeşil-mavi ışıklar saçar. Işıklı uyarısı düşmanlarına kötü bir tadı olduğunu bildirmek içindir. Yine başka bir denizyıldızı türü ise kendisine saldırıldığında parlamaya başlar ve düşmanı uzaklaştırmak için kollarından birini düşmana doğru fırlatır. Bu, denizyıldızının kullandığı önemli bir savunma taktiğidir. Kopan kolun beyaz ışık saçmaya devam etmesi düşmanın dikkatini kola yöneltir. Denizyıldızı da bu sırada kaçar.14
Canlılardaki ışık üretme mekanizmaları da, görüldüğü gibi, Allah'ın yaratışındaki muhteşemliğin örneklerindendir. Allah hiçbir örnek edinmeksizin yaratandır.
... Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir. Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 116-117)

YUNUSLARDAKİ ÜSTÜN YARATILIŞ
Yunuslar için nefes almak insanlarda veya diğer kara memelilerinde olduğu gibi bir refleks değildir, iradeli bir harekettir.15 Yani biz nasıl yürümeye karar veriyorsak, yunuslar da nefes almaya karar verir. Bu, hayvanın suda uyurken boğularak ölmemesi için alınmış bir tedbirdir. Yunus uykusu sırasında beyninin sağ ve sol yarım kürelerini yaklaşık on beş dakika arayla nöbetleşe kullanır. Bir yarım küre uyurken, diğer yarım küre yüzeye çıkarak hayvanın nefes almasını kontrol eder.
Yunuslar balıklar gibi su içinde nefes alıp veremezler. Bu nedenle nefes almak için düzenli olarak su yüzeyine çıkarlar. Başlarının üstünde hava alıp vermelerini sağlayan bir delik bulunur. Yunusların vücudu öylesine mükemmel bir yapıya sahiptir ki hayvan suya daldığında bu delik bir kapak tarafından otomatik olarak örtülür ve bu sayede içeri su kaçması önlenmiş olur. Su yüzeyine çıkıldığında ise, kapak yine otomatik olarak açılır.
Yunusların ağızlarındaki gagaya benzer çıkıntı ise sudaki hareketlerini kolaylaştıran bir başka özelliktir. Hayvan bu yapı sayesinde suyu daha iyi yarmakta ve daha az enerji harcayarak, daha hızlı yüzebilmektedir. Modern gemilerin burunlarında da yunusların ağzına benzer bir çıkıntı vardır. Bu hidrodinamik yapı, gemilerin hızını da aynen yunuslarınki gibi artırmaktadır.
Yunuslar ayrıca bilimadamlarını şaşkınlığa düşürecek kadar büyük hızlarla yol alabilirler. Yunus balıklarının bedenlerinin çevresinde kusursuz bir su akışı vardır. Bu akışın nedeni yunus balığının derisi üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda bulunmuştur. Yunus balığının derisi üç katmandan oluşur. Dıştaki katman incedir ve çok esnektir; içteki katman kalındır, katmana plastik kıllı bir fırça görünümü veren ve yine esnek olan çubuklardan oluşur. Katmanların üçüncüsü olan ortadaki katman ise, süngerimsi bir maddeden yapılmıştır. Böylece, son hızla yüzen yunus balığına değen sudan bir girdap oluşmaya başladığı zaman, dış deri, bu girdabın neden olduğu aşırı basıncı iç katmanlara iletir ve iç katmanlar bu aşırı basıncı söndürürler. Oluşan girdap, böylece büyümeye zaman bulamadan kaybolmuş olur.16
Hayvanlar içinde sadece yunuslara özel olan bu yapıların tümü üstün bir yaratılışın açık delillerindendir. Allah her canlı gibi yunusları da içinde bulundukları şartlara en uygun vücut yapılarıyla birlikte yaratmıştır.


DENİZ ALTINDA İLGİNÇ BİR CANLI: NUDIBRANCH
Çok ilginç dizaynlara ve olağanüstü renklere sahip olan Nudibranch kabuğu olmayan bir salyangoz türüdür. Son derece göz alıcı görünümleri olan bu canlılar deniz altının en ilgi çekici canlılarındandır. Bu salyangoz çok parlak renklere sahiptir ve son derece göz alıcıdır. Ayrıca son derece yumuşak bir bedene de sahiptirler. Kendilerini koruyacak bir kabukları da yoktur. Bu dış görünüm pek çok canlı için son derece cazip olmasına rağmen çok az hayvan Nudibranchlarla beslenir. Çünkü Nudibranchların çarpıcı renkleri çok zehirli olduklarını düşmanlarına haber verir.
Bu deniz salyangozu türünün dikkat çekici özelliği kuvvetli bir zehir taşıyan "ısırgan hücreleri"ne sahip olmasıdır. İşte Nudibranchlar bu "ısırgan hücreleri" sayesinde düşmanlarından kolaylıkla korunurlar. Ancak daha da ilginci bu hücreleri kendilerinin üretmemesidir. Nudibranchlar Hyroid denen canlılarla beslenir ve onları sindirim sistemlerinde öğütmezler. Bu hayvanlar Nudibranchın sindirim sistemi içinde koruyucu mukusla kaplanır ve ısırgan hücre olarak ona bir koruma sağlarlar.17
Kuşkusuz bir Nudibranchın, Hyroidlerin zehirli olduğunu ve bu zehirin kendisine hiçbir zarar vermeyeceğini, ama aynı zamanda düşmanlarından da korunmalarını sağlayacağını bilmesine imkan yoktur. Böyle bir şeyi deneyerek öğrenmesi de mümkün değildir. O halde Nudibranchlar bu ilgi çekici savunma metodunu nasıl keşfetmişlerdir?
İşte bu noktada karşımıza tüm kainatta apaçık olarak görülen gerçek bir kez daha çıkar. Hem desen ve renk çeşitliliği ile hem de zehirlerini elde etme yöntemleriyle dikkat çeken Nudibranchlara neler yapmaları gerektiğini ilham eden, vücutlarında Hyroidlerin zehirini etkisiz hale getirecek bir sistem yaratan, tüm kainatın Rabbi olan Allah'tır. Allah bütün canlıları çeşitli renklerde ve çok farklı özelliklere sahip olarak yaratır. Allah'ın sonsuz gücünü böyle örneklerle öğrenen insana düşen ise Allah'ı tesbih ederek, sadece Allah'ın hoşnut olacağı umulan, güzel bir ahlak sergilemektir. Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
İşte bu noktada karşımıza tüm kainatta apaçık olarak görülen gerçek bir kez daha çıkar. Hem desen ve renk çeşitliliği ile hem de zehirlerini elde etme yöntemleriyle dikkat çeken Nudibranchlara neler yapmaları gerektiğini ilham eden, vücutlarında Hyroidlerin zehirini etkisiz hale getirecek bir sistem yaratan, tüm kainatın Rabbi olan Allah'tır. Allah bütün canlıları çeşitli renklerde ve çok farklı özelliklere sahip olarak yaratır.
İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 28)
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 14 January 2009, 08:51
haktan
Guest
 
Mesajlar: n/a
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

PAPAĞAN BALIĞININ UYKU TULUMU
Papağan balıkları özellikle geceleri kendi ürettikleri jelatinimsi bir madde ile tüm vücutlarını kaplarlar. Öncelikle bu jelatinimsi maddenin nasıl üretildiğine ve kullanıldığına bir bakalım. Papağan balıkları geceleri kendilerini dış etkenlerden korumak için bu jelatinimsi maddeyi üretirler. Bu madde balığı geceleri aktif olan ve ciddi bir tehlike oluşturan düşmanlarından korurken bir yandan da balığın kamuflaj yöntemiyle gizlenmesini sağlar.
Bu jelatinimsi kılıf önce solungaç boşluğunun üst kenarında bulunan salgı bezinden nefes alıp verirken salgılanır. Bir süre sonra bu kılıf balığın tüm vücudunu sarar. Bu şeffaf uyku tulumunun en önemli fonksiyonu da balığı en büyük düşmanlarından olan müren balıklarına karşı korumaktır. Mürenler olağanüstü hassas bir koku alma yeteneğine sahiptirler ve avlarını bu yetenekleri sayesinde bulurlar. Fakat bu koruyucu çanak sayesinde müren, papağan balığının kokusunu alamadığı gibi, yanından geçerken avına çarpsa bile onu fark edemez.
Bu durumda şunu düşünmek gerekir: Papağan balıkları geceleri kullandıkları bu koruyucu kılıfı nasıl elde etmişlerdir? Düşmanları olan müren balıklarının kuvvetli koku alma duyusunu aşabilecek, geceyi rahatlıkla geçirmelerini sağlayacak böylesine önemli bir maddeyi nasıl keşfetmişlerdir?
Kuşkusuz kimyevi bir maddeyi kendi vücudunda üretip kendisini bu maddeyle kaplamayı bir balığın akletmesini, planlamasını beklemek mümkün değildir. Üstelik böyle bir oluşumun zaman içinde kendiliğinden meydana gelmesi de mümkün değildir. Nasıl ki resimdeki papağan balığı böyle bir maddeyi üretmeyi kendi bilinciyle planlayıp, vücudunda böyle bir sistemi kendi iradesiyle oluşturamazsa, bundan 1000 sene önce, 10.000 sene önce yaşamış bir papağan balığı da bunu yapamaz.
Balığın vücudunun düşmanına karşı çok uygun bir jelatinle kaplanmış olması çok ustaca bir kamuflaj yöntemidir. Böyle bir özelliğin tesadüfen ortaya çıkamayacağı, üstün bir güç tarafından var edildiği açıktır. Bu benzeri olmayan güç, balığa ya da başka herhangi bir varlığa değil, tüm bunları var edip düzenleyen Allah'a aittir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka İlah yoktur. Herşeyin Yaratıcısı'dır, öyleyse O'na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir vekildir. Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, Latif olandır, haberdar olandır. (Enam Suresi, 102-103)

AKREP BALIKLARININ KAMUFLAJI
Resimde görülen akrep balıklarına bir bakın, içinde bulundukları ortamdan ayırt etmenin ne kadar zor olduğunu hemen fark edeceksiniz.
Akrep balıkları ılıman ve tropik kuşaktaki deniz yatağında yaşar ve hiçbir zaman açık denize çıkmazlar. Bu balıklar etoburdurlar ve küçük balıkları yerler. Göğüs bölgelerindeki yüzgeçler balığın düşmanlarını engellemek için kullandığı mükemmel silahlardır. Balığın kırmızı-beyaz çizgileri yaşadığı mercanların içinde kamufle olmasını sağlar. Akrep balığı son derece renkli bir görünüme sahiptir ama aynı şekilde yaşadığı mercanlar da çok renkli olduğu için mercanların içinde kolaylıkla kaybolur. Bu da av olma riskini azaltır. Aynı zamanda avına da rahatlıkla yaklaşmasına olanak verir.18

Akrep balıklarında olduğu gibi deniz altı canlılarının pek çoğunu yaşadıkları ortamın içinden ayırt etmek mümkün değildir. Bu canlıların varlığı ancak hareket ettiklerinde anlaşılır. Deniz altında kusursuz bir şekilde kamufle olan canlılar bu renkleri kullanarak avlanırlar, ürerler, mesajlar gönderirler. Peki bu uyum nasıl ortaya çıkmıştır? Bir balığın vücudunu, içinde yaşadığı kaya ile aynı renk, hatta aynı çıkıntılı görünümde yapan, bir karidesi deniz bitkilerinin renklerine bürüyen kimdir?
Tesadüfen gerçekleşecek kimyasal işlemlerin ya da herhangi başka bir etkinin bu canlılara bulundukları ortamın rengini vermesi imkansızdır. Bir balığın, bir karidesin ya da bir yengecin renk kavramından haberdar olması ve kendinde renk değişikliği yapabilecek sistemler üretmesi de imkansızdır. Böyle bir düşünce hayali olmaktan öteye gidemeyecektir. Böyle bir sistemin tasarlanması, canlılara bu sistemin yerleştirilmesi, nesilden nesile aktarılması için genlerinde düzenleme yapılması ve bu bilgilerin canlıların hücrelerinde kodlanması ancak çok üstün bir güç sahibi tarafından yapılabilir.
Bu üstün güç sahibi Allah'tır. Bütün canlıları sahip oldukları özelliklerle birlikte kudret sahibi olan Allah yaratmıştır.
Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, Kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)

İĞNELİ İSTAKOZLARIN GÖÇLERİ
Binlerce hatta on binlerce kilometre uzaklıktaki bölgelere göç eden canlıların böyle bir şeyi nasıl başardıklarını hiç düşünmüş müydünüz? Örneğin, yapacakları yolculukların mesafesini nasıl tam hesapladıklarını ve bu hesaba göre nasıl olup da tam yetecek kadar besin depoladıklarını, nasıl olup da rotalarını şaşırmadıklarını, gittikleri yerde hava koşullarının daha iyi olacağını nasıl bildiklerini, kimi zaman hiç görmedikleri halde yollarını nasıl bulduklarını ve daha benzer pek çok sorunun cevabını düşünen insan çok açık bir gerçekle karşılaşacaktır.
Göç eden canlıların hiç bilmedikleri yerlerle ilgili bu bilgilere kendi bilinç ve iradeleriyle ulaşmaları, bunlara uygun hesaplar yaparak, bu hesaplara uygun şekilde toplu hareket etmeleri imkansızdır. Bu durum, yaptıkları işlerin bu canlılara "ilham edildiğini", bu canlıların üstün bir güç tarafından yönlendirildiklerini gösterir. Göç eden canlılar Allah'ın ilhamı ile yollarını bulmakta, nasıl enerji tasarrufu yapacaklarını ve diğer gerekli olan bütün bilgileri bilmektedirler.
Göç eden canlılara bir örnek olarak iğneli istakozları verelim ve bu canlıların imkansız gibi görünen şeyleri nasıl başardıklarını görelim. İğneli istakozlar Florida kıyılarındaki ve Bahama çevresindeki mercan kayalıklarında yaşarlar. Fakat hava şartlarının değişmesiyle birlikte kayalıklardaki yuvalarını bırakır ve deniz altında toplanmaya başlarlar. Yumurtlamak için daha sıcak ve güvenli olan derinlerdeki sulara doğru yapacakları göç için bir hazırlıktır bu. Göçe hazırlanan istakozların her biri yapışkanımsı antenleriyle önlerindeki istakozun arkasına tutunur ve tek sıra oluştururlar.
Oluşturulan her sırada yaklaşık 50 tane istakoz bulunur. İstakozların tek sıra oluşturarak hareket etmelerinin önemli sebepleri vardır. Öncelikle bu hareket suyun sürükleme etkisini azaltır ve daha az güç harcamalarını ve daha hızlı hareket etmelerini sağlar. Bundan başka hiçbir gizlenme yeri olmayan açık kum ovaları boyunca hareket eden istakozlar karşılarına çıkan tehlikelere karşı daha etkili bir koruma sağlamış olurlar. Göç eden istakoz sürüleri düşmanları tarafından saldırıya uğradıklarında yaptıkları sırayı bozar ve kıskaçları dışarıda olacak şekilde yeni bir sıra oluştururak savunma yaparlar. 19

Göç eden yetişkinler kıyıya yakın yerlerde yumurtalarını bırakırlar. Yumurtadan çıkan larvalar deniz akıntılarıyla tekrar derinlere taşınır ve dipte yerleşirler. Yavrular yetişkin hale geldiklerinde aynı döngü tekrar başlar ve tek sıra halinde dizilerek göç ederler.20
O, yarattığını bilmez mi? O, Latif'tir; Habir'dir. Sizin için, yeryüzüne boyun eğdiren O'dur. Şu halde onun omuzlarında yürüyün ve O'nun rızkından yiyin. Sonunda gidiş O'nadır. (Mülk Suresi, 14-15)

DENİZATLARININ İLGİNÇ ÖZELLİKLERİ
Denizatları dış görünümleri ve son derece özel bir düzene sahip olan genel yapıları ile dikkat çekici canlılardır. Boyları 4 ile 30 cm arasında değişen denizatları genellikle kıyı şeridinde yosunların ve diğer bitkilerin arasında yaşarlar. Sahip oldukları koruyucu kemiksi bir zırh bu hayvanları tehlikelerden korur. Zırh o kadar sağlamdır ki, kurumuş ölü bir denizatını elinizle kırmanız neredeyse imkansızdır.
Denizatının başı, vücuduna dik açı ile yerleştirilmiştir. Başka hiçbir balıkta bu özelliğin bir eşine rastlamak mümkün değildir. Denizatları vücutları dik olarak yüzer, başlarını yukarı ve aşağı hareket ettirebilirler. Ancak başlarını iki yanlarına doğru hareket ettiremezler. Bu özellik diğer canlılarda olsa görme açısından problem oluşturabilirdi. Ancak denizatlarının sahip oldukları özel vücut yapısı sayesinde böyle bir problem hiç yaşanmaz. Denizatlarının gözleri birbirinden bağımsız, her yöne serbestçe hareket edebilecek ve dönerek her tarafı rahatlıkla seyredebilecek şekilde yaratılmıştır. Bu yüzden kafalarını iki yana çeviremeseler de etraflarını rahatlıkla görebilirler.
Denizatlarının yüzmeleri de çok özel bir sistem sayesinde gerçekleşir. Yüzme keselerinde bulunan bir tür gazın miktarında gereken değişiklikleri yaparak suda rahatlıkla yükselip alçalırlar. Denizatı, eğer bu kesesi zarar görürse ve az miktar da olsa gaz kaybederse denizin dibine batar. Bu durum ise denizatı için ölüm demektir. Burada hemen dikkat çekilmesi gereken önemli bir nokta vardır. Yüzme kesesindeki gazın miktarı çok hassas ayarlanmıştır. İşte bu yüzden herhangi bir değişiklik hayvanın ölümüne neden olmaktadır. Bu hassas ayarın bize gösterdiği gerçek ise çok önemlidir. Bir denizatı ancak bu hassas ayarla yaşayabilir. Yani bir denizatı ancak bu özelliğiyle birlikte tek bir anda ortaya çıktığı için varlığını sürdürmektedir. Bu durum denizatının zaman içinde bu özellikleri kazanmasının mümkün olmadığını, yani evrimcilerin iddia ettiği gibi evrimin bir ürünü olmadığını gösterir. Evrendeki her varlık gibi onlar da bütün özellikleriyle birlikte Allah tarafından yaratılmışlardır.
Bu canlıların en şaşırtıcı yönü ise erkek denizatının doğum yapmasıdır. Erkek denizatı karnının alt kısmında, zırh tabakasının olmadığı bölgede, geniş bir keseye ve bunun üzerinde de yarığa benzer bir açıklığa sahiptir. Dişi, yumurtalarını doğrudan bu keseye yerleştirir. Erkek ise burada biriken yumurtaları döller. Yumurtaların bırakıldığı kesenin iç kısmındaki deri bir süre sonra sünger gibi olur ve yumurtaların beslenmelerinde önemli bir rol oynayan kan damarlarıyla dolar. 1 ya da 2 ay sonra denizatının kopyaları olan yavrular keseden çıkar.21
Deniz altındaki çok sayıdaki canlı türünden yalnızca bir tanesi olan denizatları pek çok yönden benzersiz özelliklere sahiptirler. Denizatlarındaki yaratılış Allah'ın sınırsız gücünün, sonsuz ilminin örneklerindendir.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 14 January 2009, 08:52
haktan
Guest
 
Mesajlar: n/a
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

DENİZANALARININ BİLİNMEYEN ÖZELLİKLERİ
Denizanaları herkesin tanıdığı son derece ilginç canlılardandır. Ancak %95'i sudan oluşan denizanalarının genelde bilinmeyen şaşırtıcı özellikleri de vardır. Örneğin, bazı türleri ışık saçarak düşmanlarını yanıltır, bazıları ise vücutlarında düşmanları için öldürücü zehirler üretir.
Hemen hemen bütün iklim koşullarında yaşamlarını sürdürebilen denizanalarının pek çok türü canlılar için tehlikelidir. Saydam bir yapıları olan bu canlıların, vücutlarının alt kısımlarından uzanan dokungaçları vardır. Bazı türlerin dokungaçlarında zehirli bir sıvı bulunur. Denizanaları avlarını bu zehiri fışkırtarak yakalar, düşmanlarını da bu zehirle öldürürler. Zehiri olmayan deniz anaları türleri ise elbette ki savunmasız değildir. Bunlardan kimileri kendilerini korumak için ışık saçma özelliklerini kullanırlar. Düşmanları olan deniz kaplumbağalarından, deniz kuşlarından, balıklar ve balinalardan kurtulmak için planlı ve metodlu bir şekilde hareket ederler. Düşmanlarından kaçarken bütün vücutlarında ışık yanar. Ancak düşman tam onları ısırmaya kalktığında çan görünümlü kısımlarındaki ışığı kapatırlar ve ışığı yanık kalan dokungaçlarını gövdelerinden ayırırlar. Böylece düşmanın dikkati dokungaçlara çekilmiş olur. Denizanaları da bu durumdan faydalanarak hemen oradan uzaklaşırlar.
Başka bir tür olan fizalyalar (yan sayfa sol alt resim) ise dev denizanalarıdır. Akdeniz dahil bütün tropik ve ılıman iklimlerde yaşarlar. Fizalyaların deniz yüzeyinden 20 cm kadar yukarıya yükselen masmavi yelkenimsi bir organları vardır, onları yüzdüren ve ilerleten bu organdır. Helezon biçimli dokungaçlarında felç yapıcı toksinler içeren kapsüller bulunur.
Denizanalarının tüm bu özellikleri son derece ilginçtir. Güneşle temas ettiğinde kısa bir süre içinde kuruyup yok olan, neredeyse tamamı sudan oluşan bir canlı nasıl olup da kimyasal madde üretimi yapar? Veya nasıl olur da düşmanını yanıltacak taktikler geliştirebilir?
Denizanalarının düşmanlarını ya da avlarını görebilecek gözleri, beyinleri yoktur. Denizanaları sadece peltemsi bir su kütlesidir, ancak çeşitli taktikler uygulayarak avlanmak, düşmanlarından kurtulmak gibi bilinçli davranışlarda bulunurlar. Bu bilincin, çözümler üreten aklın denizanalarına ait olamayacağı çok açıktır. İşte denizanaları hakkındaki bilgiler bu bakış açısıyla incelendiğinde ufuk açan, insanı çok önemli sonuçlara ulaştıran bilgiler haline gelmektedir. Denizanalarını ve özelliklerini, yaptıklarını düşünen kişi bu canlıların kendi kendilerine hiçbir şey yapamayacaklarını, herşeye hakim olan bir güç tarafından yönetildiklerini anlayacaktır. Hiç benzeri olmayan bu güç Allah'a aittir. Allah tüm canlıları çeşit çeşit yaratarak, kendi üstün aklını ve benzeri olmayan ilmini bu canlılarda tecelli ettirmektedir. Denizanaları sadece tek bir örnektir.

DENİZ KABUKLULARINDAN TARAKLARIN GÖZLERİ
Yandaki küçük resimde görülen Tarak adı verilen bir deniz kabuklusudur. Şimdi resme dikkatlice bakın. Bu deniz kabuğu şeklindeki hayvanın kabuğunun kenarları boyunca dizilmiş küçük parlak mavi noktaları farkettiniz mi? Peki bu mavi noktaların her birinin aslında birer göz olduğunu söylesek buna şaşırır mıydınız?
Ne kadar şaşırtıcı da olsa bu mavi noktaların her biri resimde görülen canlıya ait gerçek birer gözdür. Her biri yalnızca 1 mm. büyüklüğe sahip olan bu gözler, son derece küçük olmalarına rağmen bu canlının düşmanlarından kurtulmasını sağlamaktadır. 22

Tarakların bu küçük gözlerinin her biri kendi lens (mercek) ve retinası olan gözlerdir. Bu gözlerdeki mercekler ışığı toplayıp odaklamaya yarar. Ancak bu canlıların beyinlerinde bir görme merkezi yoktur. Yani gözleri tarafından odaklanan görüntüler, canlının beyninde normal bir gözün gördüğü şekilde algılanmaz. Tarakların gözleri üzerinde araştırma yapan bilimadamları bu gözlerin büyük bir olasılıkla görüntü oluşturamadığını tahmin etmektedirler. Öyleyse bu hayranlık uyandıran gözler ne işe yaramaktadır?
Taraklar bu gözleri aydınlıkla karanlığı ayırt etmek için kullanmaktadırlar ve böylece kumlu alanlardan yosunlu bölgelere doğru hareket edebilmektedirler. Ayrıca milimetrik gözleri istiridyelere çevrelerindeki hareketleri fark edebilme duyarlılığını da sağlamaktadır. İstiridye bu sayede kendisini avlamak isteyenlerden kaçıp kurtulabilmektedir.
Tarağın gözleri yaşadığı ortamda ihtiyaçlarını karşılayabilecek özelliklere sahiptir ve bu gözlerin oluşumunda çok açık bir yaratılış vardır. Gözler bu canlının dış dünyayı algılayabileceği bir dizi şeklinde kabuğun dış bölümüne dizilmiştir. Yani bu canlıya ihtiyacı olan gözler ihtiyacı olan uyum ve düzende verilmiştir. Deniz altındaki kabuklu bir canlıdan kuşlara, ağaçlardaki sistemlerden yıldızlara kadar evrenin her yerini kuşatmış olan bu kusursuz uyum, düzen ve planın elbette ki bir planlayıcısı, Yaratıcısı vardır. Allah canlılarda yarattığı bu gibi detaylı yapılarla bize Kendisi'ni tanıtmaktadır. Akıl sahibi insanlara düşen görev ise, gökten yere, atomdan galaksilere kadar her yerde tecelli eden Allah'ın sınırsız gücünü görmek ve yalnızca Allah'a yönelmektir.
Ve Allah ile beraber başka bir İlah'a tapma. O'ndan başka İlah yoktur. O'nun yüzünden (zatından) başka herşey helak olucudur. Hüküm O'nundur ve siz O'na döndürüleceksiniz. (Kasas Suresi, 88)

MİKRO DÜNYANIN CANLILARI: PLANKTONLAR
Planktonlar deniz altındaki yaşam zincirinin en önemli, en can alıcı halkalarından biridir. Bu canlıların boyutları birkaç mikrometreyi geçmez. Bir mikrometrenin bir metrenin milyonda biri olduğu düşünüldüğünde, bu canlıların gözle görülemeyecek kadar ufak oldukları anlaşılacaktır. Peki gözle görülemeyecek kadar küçük olan bu canlıları böylesine önemli, hatta yaşamın devamlılığı için zorunlu yapan hangi özellikleridir?
Deniz altındaki pek çok canlının temel besini bitkisel ve hayvansal olarak ikiye ayrılan planktonlardır. Bu nedenle planktonların varlığında bir azalma, balinalardan küçük deniz canlılarına kadar pek çok canlı için tehlike oluşturur. Bu mikroskobik canlıların önemi sadece bununla sınırlı değildir. Özellikle bitkisel planktonlar dünya üzerindeki çeşitli dengelerin sağlanmasında önemli bir faktördürler.
Fitoplanktonlar bitkisel planktonlardır ve temel olarak deniz akıntılarıyla sürüklenen tek hücreli mikroskobik organizmalardan oluşur. Fitoplanktonlar denizlerdeki beslenme zincirinin ilk halkasını oluştururlar. Ayrıca kara bitkilerinde olduğu gibi, doğrudan güneş enerjisini kullanarak fotosentez yapar ve kendi besinlerini üretirler. Dolayısıyla okyanusların temel organik madde kaynağı olan bitkisel planktonlar, aynı zamanda oksijen çevriminde de dengeleyici bir rol oynarlar.
Fitoplanktonların yaptıkları fotosentez işlemleri sırasında havadaki karbondioksit emilir ve büyük miktarda oksijen açığa çıkar, dünyada bitkilerin her yıl atmosfere salıverdiği 110 milyar tonluk miktarın %70'i bu yoldan sağlanır.23
Fitoplanktonu oluşturan tek hücreli suyosunlarına çok sayıda örnek göstermek mümkündür. Yüzeyleri geometrik biçimlerle bezeli olan silisli kapsülleri sayesinde kolaylıkla tanınan Diyatomeler ve iki kamçıları sayesinde yer değiştirebilme özelliğine sahip olan Dinoflagellatlar, fitoplanktonlara örnek olarak gösterilebilir.
Hayvansal planktonlar da genel olarak tek hücreli canlılardan oluşur, ama bu grupta çok hücreli hayvanlar da bulunabilmektedir. Hemen hemen bilinen bütün deniz canlısı gruplarının plankton biçimleri vardır. Örneğin omurgasız hayvanlar larva halindeyken balıklar da gelişmelerinin başlangıç evrelerinde denizlerdeki geçici planktonları oluştururlar.
Planktonların hem çok değişik türleri hem de her türün kendine özgü özellikleri vardır. Burada anlatılan çok sınırlı örneklerde de görüldüğü gibi, bu mikroskobik canlılarda hem görünüş hem de genel yapı olarak bir kusursuzluk hakimdir. Bu canlılar dünya üzerindeki pek çok dengenin sağlanmasına yardımcı olmaktadırlar. Allah'ın gücü sonsuzdur, dilediğini dilediği şekilde yaratır. Allah herşeye güç yetirendir.

SU ALTINDAKİ BARINAKLAR: MERCANLAR
Mercanlar tropikal suların sığ bölgelerinde yaşayan canlılardır. Ölü mercanların kireçtaşına dönüşen iskeletlerinin zaman içinde birikmesiyle de pek çok canlının birarada yaşadığı mercan resifleri oluşur. Resifler oldukça geniş alanlara yayılabilmektedir. Bilimadamları mercan resiflerini içlerinde barındırdıkları canlı çeşitliliği açısından yağmur ormanlarıyla kıyaslamaktadır. Çünkü mercan resiflerinde 2000'den fazla balık, 5000 çeşit yumuşakça, 700 çeşit mercan ve sayısız yengeç türü, denizkestanesi, denizyıldızı, deniz salyangozu çeşitleri vardır.
Polipler de mercan resiflerinde yaşayan bir hayvan türüdür ve dokularının iç yüzeyindeki hücrelerde yaşayan alglerle ortak bir yaşam sürerler. Alglerin klorofil hücreleri vardır, bu sayede fotosentez yapabilirler. Algler oksijen açısından zengin, fakat besin açısından fakirdirler. Diğer bitkiler gibi algler de nitrata ve fosfata ihtiyaç duyarlar. İşte bu noktada iki canlı arasındaki ortak yaşamın önemi ortaya çıkar. Tek başına olsa yaşayamayacak olan bu canlılar birliktelikleri sayesinde eksikliklerini gidererek yaşamlarını sürdürmektedirler.
Polip dokularında yaşayan algler, yaşamaları için gerekli olan nitrojen gibi maddeleri poliplerden elde etmiş olurlar. Aynı zamanda da güvenli bir barınağa sığınarak, düşmanlarından da korunurlar. Buna karşılık, polipler de alglerin fotosentez yaparak ürettikleri besinin bir bölümünü alırlar. Bu şekilde polipler, kireç taşından meydana gelen iskeletlerini inşa etmek için ihtiyaçları olan gerekli enerjiyi elde etmiş olurlar.24
Diğer ortak yaşayan bütün canlılarda olduğu gibi, poliplerle algler arasındaki ortak yaşamda da her iki canlının bütün ihtiyaçları en rahat şekilde karşılanmaktadır. Bu canlıları biraraya getiren, her ikisinin de ihtiyaçlarından haberdar olan tek bir Yaratıcı'nın olduğu açıktır. Bu canlılar birbirlerini tamamlayacak, birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde Allah tarafından yaratılmışlardır.
Allah deniz altında yarattığı çeşit çeşit canlı ve bu canlılardaki örneksiz yapılar, hayret uyandıran özellikler ile bize sonsuz sanatını ve sınırsız ilmini tanıtmaktadır.
Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir. (Nahl Suresi, 13-14)
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Forum Seç


Saat: 03:59


Telif Hakları vBulletin® v3.8.4 Copyright ©2000 - 2025, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.