Genel Paylaşım Forumu     forum  

Go Back   Genel Paylaşım Forumu > >
Kayıt ol Yardım Topluluk Takvim Bugünki Mesajlar Arama

Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 14 January 2009, 08:50
haktan
Guest
 
Mesajlar: n/a
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

IŞIK SAÇAN CANLILARDAKİ İHTİŞAM
Işık saçan canlıların en bilinenleri ateş böcekleridir. Bilimadamları yıllardır sürdürdükleri araştırmalar ve çalışmalarla ateş böceklerinin ürettikleri kadar verimli bir ışık üretmeye çalışmaktadırlar. Işıktan maksimum verim elde eden ve neredeyse hiç enerji kaybetmeyen ateş böcekleri, bu özellikleri nedeniyle yıllardır araştırma konusu olmuşlardır.
Gerçekte bir canlının ışık üretmesi, aynı zamanda da bu ışığın ısısından etkilenmemesi son derece şaşırtıcıdır. Çünkü bilindiği gibi, günümüz teknolojisi ile gerçekleştirilen ışık üretiminde, mutlaka bir sıcaklık açığa çıkar ve bu sıcaklık da dışarıya ısı enerjisi olarak verilir. Dolayısıyla bu durumda ışık üreten canlıların kendilerinin de bu yüksek ısıdan zarar görmeleri gerekmektedir. Oysa ışık üreten canlılar kendi ürettikleri sıcaklıktan hiç etkilenmezler. Çünkü genellikle bu canlılar ışık ürettikleri sırada çok fazla miktarda bir sıcaklık da açığa çıkmaz. Soğuk ışık denen bir tür ışık üretirler. Vücut sistemleri buna uygun olarak tasarlanmıştır.
Ateş böcekleri vücutlarının içinde gerçekleşen kimyasal reaksiyonlar sonucu yeşil-sarı ışıklar üreten böceklerdir. Haberleşmek ve çiftleşme mesajı verebilmek için bu ışıkları kullanan ateş böceklerinde türe göre ışıldama uzunluğu değişir. Ayrıca bazı türlerde, dişiyi cezbetmek için önce erkek ateş böceği ışıldarken, bir diğerinde çağrıyı dişi ateş böcekleri yapabilir. Bazı türler ise ışıklarını kendilerini düşmanlarına karşı savunmak için kullanırlar. Saçtıkları ışık aynı zamanda düşmanlarına tadlarının kötü olduğu mesajını da iletir.12
Ateş böceklerinin yanısıra çeşitli deniz altı canlıları, böcekler ve daha pek çok canlı türü de kendi ışıklarını kendileri üretirler. Her birinin ışığı üretim şekilleri, kullanım alanları, süreleri ve üretilen ışığın cinsi gibi özellikleri birbirinden çok farklıdır.
Bu canlılara kullanabilecekleri niteliklerde ışık üretebilecekleri sistemleri veren, bu sistemlerin devamlılığını sağlayan ise elbette canlıların kendileri değildir. Tesadüfler sonucunda ışık üretebilecek ve bu üretimi yaparken canlının kendine hiçbir zarar vermeyecek kompleks organların ortaya çıkması da mümkün değildir. Işık saçan tüm canlılar Allah'ın üstün yaratma sanatının delillerindendir. Allah sonsuz bilgi, akıl ve kudretinin delillerini, yarattığı canlılar vasıtasıyla bizlere tanıtmaktadır.
Bu, Allah'ın yaratmasıdır. Şu halde, O'nun dışında olanların yarattıklarını Bana gösterin. Hayır, zulmedenler, açıkça bir sapıklık içindedirler. (Lokman Suresi, 11)

IŞIK ÜRETEN DENİZALTI CANLILARI
Deniz altı canlılarından birçoğu da ateş böcekleri gibi ışık üretebilecekleri sistemlere sahiptir. Genellikle bunu düşmanlarını şaşırtmak ya da korkutmak için kullanırlar. Bunlardan Comb Jelly isimli canlı, tıpkı deniz anaları ve deniz anemonları gibi hassas canlılardandır. Genellikle mikroskobik bitkiler ve küçük deniz hayvanları ile beslenirler. Bazıları avlarını tıpkı balık oltası gibi suda hareket eden yapışkan dokunaçları ile yakalar. Bir başka türün ise çok geniş bir biçimde açılabilen ve diğer Comb Jellyler de dahil olmak üzere pek çok canlıyı yutabilen ağızları vardır. Comb Jelly'nin vücudunda sıra halinde ince tüyler bulunur ve hayvan bu tüylerini suda kendini ileri doğru itebilmek için kullanır. Bundan başka hemen hemen bütün Comb Jellyler'in sırtında tıpkı dikiş yerine benzeyen şeritler halinde ışık üretebilen hücreler bulunmaktadır. Türlerin de kendi içlerinde ilginç özellikleri vardır. Örneğin kırmızı Comb Jelly dokunulduğunda parlar. Aynı zamanda suya parıldayan, ışıklı taneler bırakabilir. Bu, düşmanlardan kurtulmak için kullanılan bir şaşırtma yöntemidir.13
Denizyıldızları, denizkestaneleri, tüylü yıldızlar gibi canlılar "dikenli hayvanlar" olarak adlandırılır. Bu hayvanların birçoğunun derisi savunma amacıyla kullandıkları keskin dikenlerle kaplıdır. Deniz kıyılarında, mercan kayalıklarında ve deniz yataklarında yaşarlar. Bu canlılar da düşmanlarından korunmak için kendi ışıklarını üretirler. Parlak kollara ya da omurgalara sahip olan bu canlılar kendilerine saldırı olduğunda suda ışık bulutları oluşturabilir.
Korunmak için ışık üreten canlılara başka bir örnek olarak da bir denizyıldızı türünü verebiliriz. Bu denizyıldızı deniz yüzeyinin yaklaşık 1000 m. dibinde yaşamaktadır. Kollarının ucundan parlak yeşil-mavi ışıklar saçar. Işıklı uyarısı düşmanlarına kötü bir tadı olduğunu bildirmek içindir. Yine başka bir denizyıldızı türü ise kendisine saldırıldığında parlamaya başlar ve düşmanı uzaklaştırmak için kollarından birini düşmana doğru fırlatır. Bu, denizyıldızının kullandığı önemli bir savunma taktiğidir. Kopan kolun beyaz ışık saçmaya devam etmesi düşmanın dikkatini kola yöneltir. Denizyıldızı da bu sırada kaçar.14
Canlılardaki ışık üretme mekanizmaları da, görüldüğü gibi, Allah'ın yaratışındaki muhteşemliğin örneklerindendir. Allah hiçbir örnek edinmeksizin yaratandır.
... Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir. Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 116-117)

YUNUSLARDAKİ ÜSTÜN YARATILIŞ
Yunuslar için nefes almak insanlarda veya diğer kara memelilerinde olduğu gibi bir refleks değildir, iradeli bir harekettir.15 Yani biz nasıl yürümeye karar veriyorsak, yunuslar da nefes almaya karar verir. Bu, hayvanın suda uyurken boğularak ölmemesi için alınmış bir tedbirdir. Yunus uykusu sırasında beyninin sağ ve sol yarım kürelerini yaklaşık on beş dakika arayla nöbetleşe kullanır. Bir yarım küre uyurken, diğer yarım küre yüzeye çıkarak hayvanın nefes almasını kontrol eder.
Yunuslar balıklar gibi su içinde nefes alıp veremezler. Bu nedenle nefes almak için düzenli olarak su yüzeyine çıkarlar. Başlarının üstünde hava alıp vermelerini sağlayan bir delik bulunur. Yunusların vücudu öylesine mükemmel bir yapıya sahiptir ki hayvan suya daldığında bu delik bir kapak tarafından otomatik olarak örtülür ve bu sayede içeri su kaçması önlenmiş olur. Su yüzeyine çıkıldığında ise, kapak yine otomatik olarak açılır.
Yunusların ağızlarındaki gagaya benzer çıkıntı ise sudaki hareketlerini kolaylaştıran bir başka özelliktir. Hayvan bu yapı sayesinde suyu daha iyi yarmakta ve daha az enerji harcayarak, daha hızlı yüzebilmektedir. Modern gemilerin burunlarında da yunusların ağzına benzer bir çıkıntı vardır. Bu hidrodinamik yapı, gemilerin hızını da aynen yunuslarınki gibi artırmaktadır.
Yunuslar ayrıca bilimadamlarını şaşkınlığa düşürecek kadar büyük hızlarla yol alabilirler. Yunus balıklarının bedenlerinin çevresinde kusursuz bir su akışı vardır. Bu akışın nedeni yunus balığının derisi üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda bulunmuştur. Yunus balığının derisi üç katmandan oluşur. Dıştaki katman incedir ve çok esnektir; içteki katman kalındır, katmana plastik kıllı bir fırça görünümü veren ve yine esnek olan çubuklardan oluşur. Katmanların üçüncüsü olan ortadaki katman ise, süngerimsi bir maddeden yapılmıştır. Böylece, son hızla yüzen yunus balığına değen sudan bir girdap oluşmaya başladığı zaman, dış deri, bu girdabın neden olduğu aşırı basıncı iç katmanlara iletir ve iç katmanlar bu aşırı basıncı söndürürler. Oluşan girdap, böylece büyümeye zaman bulamadan kaybolmuş olur.16
Hayvanlar içinde sadece yunuslara özel olan bu yapıların tümü üstün bir yaratılışın açık delillerindendir. Allah her canlı gibi yunusları da içinde bulundukları şartlara en uygun vücut yapılarıyla birlikte yaratmıştır.


DENİZ ALTINDA İLGİNÇ BİR CANLI: NUDIBRANCH
Çok ilginç dizaynlara ve olağanüstü renklere sahip olan Nudibranch kabuğu olmayan bir salyangoz türüdür. Son derece göz alıcı görünümleri olan bu canlılar deniz altının en ilgi çekici canlılarındandır. Bu salyangoz çok parlak renklere sahiptir ve son derece göz alıcıdır. Ayrıca son derece yumuşak bir bedene de sahiptirler. Kendilerini koruyacak bir kabukları da yoktur. Bu dış görünüm pek çok canlı için son derece cazip olmasına rağmen çok az hayvan Nudibranchlarla beslenir. Çünkü Nudibranchların çarpıcı renkleri çok zehirli olduklarını düşmanlarına haber verir.
Bu deniz salyangozu türünün dikkat çekici özelliği kuvvetli bir zehir taşıyan "ısırgan hücreleri"ne sahip olmasıdır. İşte Nudibranchlar bu "ısırgan hücreleri" sayesinde düşmanlarından kolaylıkla korunurlar. Ancak daha da ilginci bu hücreleri kendilerinin üretmemesidir. Nudibranchlar Hyroid denen canlılarla beslenir ve onları sindirim sistemlerinde öğütmezler. Bu hayvanlar Nudibranchın sindirim sistemi içinde koruyucu mukusla kaplanır ve ısırgan hücre olarak ona bir koruma sağlarlar.17
Kuşkusuz bir Nudibranchın, Hyroidlerin zehirli olduğunu ve bu zehirin kendisine hiçbir zarar vermeyeceğini, ama aynı zamanda düşmanlarından da korunmalarını sağlayacağını bilmesine imkan yoktur. Böyle bir şeyi deneyerek öğrenmesi de mümkün değildir. O halde Nudibranchlar bu ilgi çekici savunma metodunu nasıl keşfetmişlerdir?
İşte bu noktada karşımıza tüm kainatta apaçık olarak görülen gerçek bir kez daha çıkar. Hem desen ve renk çeşitliliği ile hem de zehirlerini elde etme yöntemleriyle dikkat çeken Nudibranchlara neler yapmaları gerektiğini ilham eden, vücutlarında Hyroidlerin zehirini etkisiz hale getirecek bir sistem yaratan, tüm kainatın Rabbi olan Allah'tır. Allah bütün canlıları çeşitli renklerde ve çok farklı özelliklere sahip olarak yaratır. Allah'ın sonsuz gücünü böyle örneklerle öğrenen insana düşen ise Allah'ı tesbih ederek, sadece Allah'ın hoşnut olacağı umulan, güzel bir ahlak sergilemektir. Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
İşte bu noktada karşımıza tüm kainatta apaçık olarak görülen gerçek bir kez daha çıkar. Hem desen ve renk çeşitliliği ile hem de zehirlerini elde etme yöntemleriyle dikkat çeken Nudibranchlara neler yapmaları gerektiğini ilham eden, vücutlarında Hyroidlerin zehirini etkisiz hale getirecek bir sistem yaratan, tüm kainatın Rabbi olan Allah'tır. Allah bütün canlıları çeşitli renklerde ve çok farklı özelliklere sahip olarak yaratır.
İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 28)
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 14 January 2009, 08:51
haktan
Guest
 
Mesajlar: n/a
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

PAPAĞAN BALIĞININ UYKU TULUMU
Papağan balıkları özellikle geceleri kendi ürettikleri jelatinimsi bir madde ile tüm vücutlarını kaplarlar. Öncelikle bu jelatinimsi maddenin nasıl üretildiğine ve kullanıldığına bir bakalım. Papağan balıkları geceleri kendilerini dış etkenlerden korumak için bu jelatinimsi maddeyi üretirler. Bu madde balığı geceleri aktif olan ve ciddi bir tehlike oluşturan düşmanlarından korurken bir yandan da balığın kamuflaj yöntemiyle gizlenmesini sağlar.
Bu jelatinimsi kılıf önce solungaç boşluğunun üst kenarında bulunan salgı bezinden nefes alıp verirken salgılanır. Bir süre sonra bu kılıf balığın tüm vücudunu sarar. Bu şeffaf uyku tulumunun en önemli fonksiyonu da balığı en büyük düşmanlarından olan müren balıklarına karşı korumaktır. Mürenler olağanüstü hassas bir koku alma yeteneğine sahiptirler ve avlarını bu yetenekleri sayesinde bulurlar. Fakat bu koruyucu çanak sayesinde müren, papağan balığının kokusunu alamadığı gibi, yanından geçerken avına çarpsa bile onu fark edemez.
Bu durumda şunu düşünmek gerekir: Papağan balıkları geceleri kullandıkları bu koruyucu kılıfı nasıl elde etmişlerdir? Düşmanları olan müren balıklarının kuvvetli koku alma duyusunu aşabilecek, geceyi rahatlıkla geçirmelerini sağlayacak böylesine önemli bir maddeyi nasıl keşfetmişlerdir?
Kuşkusuz kimyevi bir maddeyi kendi vücudunda üretip kendisini bu maddeyle kaplamayı bir balığın akletmesini, planlamasını beklemek mümkün değildir. Üstelik böyle bir oluşumun zaman içinde kendiliğinden meydana gelmesi de mümkün değildir. Nasıl ki resimdeki papağan balığı böyle bir maddeyi üretmeyi kendi bilinciyle planlayıp, vücudunda böyle bir sistemi kendi iradesiyle oluşturamazsa, bundan 1000 sene önce, 10.000 sene önce yaşamış bir papağan balığı da bunu yapamaz.
Balığın vücudunun düşmanına karşı çok uygun bir jelatinle kaplanmış olması çok ustaca bir kamuflaj yöntemidir. Böyle bir özelliğin tesadüfen ortaya çıkamayacağı, üstün bir güç tarafından var edildiği açıktır. Bu benzeri olmayan güç, balığa ya da başka herhangi bir varlığa değil, tüm bunları var edip düzenleyen Allah'a aittir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka İlah yoktur. Herşeyin Yaratıcısı'dır, öyleyse O'na kulluk edin. O, herşeyin üstünde bir vekildir. Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, Latif olandır, haberdar olandır. (Enam Suresi, 102-103)

AKREP BALIKLARININ KAMUFLAJI
Resimde görülen akrep balıklarına bir bakın, içinde bulundukları ortamdan ayırt etmenin ne kadar zor olduğunu hemen fark edeceksiniz.
Akrep balıkları ılıman ve tropik kuşaktaki deniz yatağında yaşar ve hiçbir zaman açık denize çıkmazlar. Bu balıklar etoburdurlar ve küçük balıkları yerler. Göğüs bölgelerindeki yüzgeçler balığın düşmanlarını engellemek için kullandığı mükemmel silahlardır. Balığın kırmızı-beyaz çizgileri yaşadığı mercanların içinde kamufle olmasını sağlar. Akrep balığı son derece renkli bir görünüme sahiptir ama aynı şekilde yaşadığı mercanlar da çok renkli olduğu için mercanların içinde kolaylıkla kaybolur. Bu da av olma riskini azaltır. Aynı zamanda avına da rahatlıkla yaklaşmasına olanak verir.18

Akrep balıklarında olduğu gibi deniz altı canlılarının pek çoğunu yaşadıkları ortamın içinden ayırt etmek mümkün değildir. Bu canlıların varlığı ancak hareket ettiklerinde anlaşılır. Deniz altında kusursuz bir şekilde kamufle olan canlılar bu renkleri kullanarak avlanırlar, ürerler, mesajlar gönderirler. Peki bu uyum nasıl ortaya çıkmıştır? Bir balığın vücudunu, içinde yaşadığı kaya ile aynı renk, hatta aynı çıkıntılı görünümde yapan, bir karidesi deniz bitkilerinin renklerine bürüyen kimdir?
Tesadüfen gerçekleşecek kimyasal işlemlerin ya da herhangi başka bir etkinin bu canlılara bulundukları ortamın rengini vermesi imkansızdır. Bir balığın, bir karidesin ya da bir yengecin renk kavramından haberdar olması ve kendinde renk değişikliği yapabilecek sistemler üretmesi de imkansızdır. Böyle bir düşünce hayali olmaktan öteye gidemeyecektir. Böyle bir sistemin tasarlanması, canlılara bu sistemin yerleştirilmesi, nesilden nesile aktarılması için genlerinde düzenleme yapılması ve bu bilgilerin canlıların hücrelerinde kodlanması ancak çok üstün bir güç sahibi tarafından yapılabilir.
Bu üstün güç sahibi Allah'tır. Bütün canlıları sahip oldukları özelliklerle birlikte kudret sahibi olan Allah yaratmıştır.
Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, Kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)

İĞNELİ İSTAKOZLARIN GÖÇLERİ
Binlerce hatta on binlerce kilometre uzaklıktaki bölgelere göç eden canlıların böyle bir şeyi nasıl başardıklarını hiç düşünmüş müydünüz? Örneğin, yapacakları yolculukların mesafesini nasıl tam hesapladıklarını ve bu hesaba göre nasıl olup da tam yetecek kadar besin depoladıklarını, nasıl olup da rotalarını şaşırmadıklarını, gittikleri yerde hava koşullarının daha iyi olacağını nasıl bildiklerini, kimi zaman hiç görmedikleri halde yollarını nasıl bulduklarını ve daha benzer pek çok sorunun cevabını düşünen insan çok açık bir gerçekle karşılaşacaktır.
Göç eden canlıların hiç bilmedikleri yerlerle ilgili bu bilgilere kendi bilinç ve iradeleriyle ulaşmaları, bunlara uygun hesaplar yaparak, bu hesaplara uygun şekilde toplu hareket etmeleri imkansızdır. Bu durum, yaptıkları işlerin bu canlılara "ilham edildiğini", bu canlıların üstün bir güç tarafından yönlendirildiklerini gösterir. Göç eden canlılar Allah'ın ilhamı ile yollarını bulmakta, nasıl enerji tasarrufu yapacaklarını ve diğer gerekli olan bütün bilgileri bilmektedirler.
Göç eden canlılara bir örnek olarak iğneli istakozları verelim ve bu canlıların imkansız gibi görünen şeyleri nasıl başardıklarını görelim. İğneli istakozlar Florida kıyılarındaki ve Bahama çevresindeki mercan kayalıklarında yaşarlar. Fakat hava şartlarının değişmesiyle birlikte kayalıklardaki yuvalarını bırakır ve deniz altında toplanmaya başlarlar. Yumurtlamak için daha sıcak ve güvenli olan derinlerdeki sulara doğru yapacakları göç için bir hazırlıktır bu. Göçe hazırlanan istakozların her biri yapışkanımsı antenleriyle önlerindeki istakozun arkasına tutunur ve tek sıra oluştururlar.
Oluşturulan her sırada yaklaşık 50 tane istakoz bulunur. İstakozların tek sıra oluşturarak hareket etmelerinin önemli sebepleri vardır. Öncelikle bu hareket suyun sürükleme etkisini azaltır ve daha az güç harcamalarını ve daha hızlı hareket etmelerini sağlar. Bundan başka hiçbir gizlenme yeri olmayan açık kum ovaları boyunca hareket eden istakozlar karşılarına çıkan tehlikelere karşı daha etkili bir koruma sağlamış olurlar. Göç eden istakoz sürüleri düşmanları tarafından saldırıya uğradıklarında yaptıkları sırayı bozar ve kıskaçları dışarıda olacak şekilde yeni bir sıra oluştururak savunma yaparlar. 19

Göç eden yetişkinler kıyıya yakın yerlerde yumurtalarını bırakırlar. Yumurtadan çıkan larvalar deniz akıntılarıyla tekrar derinlere taşınır ve dipte yerleşirler. Yavrular yetişkin hale geldiklerinde aynı döngü tekrar başlar ve tek sıra halinde dizilerek göç ederler.20
O, yarattığını bilmez mi? O, Latif'tir; Habir'dir. Sizin için, yeryüzüne boyun eğdiren O'dur. Şu halde onun omuzlarında yürüyün ve O'nun rızkından yiyin. Sonunda gidiş O'nadır. (Mülk Suresi, 14-15)

DENİZATLARININ İLGİNÇ ÖZELLİKLERİ
Denizatları dış görünümleri ve son derece özel bir düzene sahip olan genel yapıları ile dikkat çekici canlılardır. Boyları 4 ile 30 cm arasında değişen denizatları genellikle kıyı şeridinde yosunların ve diğer bitkilerin arasında yaşarlar. Sahip oldukları koruyucu kemiksi bir zırh bu hayvanları tehlikelerden korur. Zırh o kadar sağlamdır ki, kurumuş ölü bir denizatını elinizle kırmanız neredeyse imkansızdır.
Denizatının başı, vücuduna dik açı ile yerleştirilmiştir. Başka hiçbir balıkta bu özelliğin bir eşine rastlamak mümkün değildir. Denizatları vücutları dik olarak yüzer, başlarını yukarı ve aşağı hareket ettirebilirler. Ancak başlarını iki yanlarına doğru hareket ettiremezler. Bu özellik diğer canlılarda olsa görme açısından problem oluşturabilirdi. Ancak denizatlarının sahip oldukları özel vücut yapısı sayesinde böyle bir problem hiç yaşanmaz. Denizatlarının gözleri birbirinden bağımsız, her yöne serbestçe hareket edebilecek ve dönerek her tarafı rahatlıkla seyredebilecek şekilde yaratılmıştır. Bu yüzden kafalarını iki yana çeviremeseler de etraflarını rahatlıkla görebilirler.
Denizatlarının yüzmeleri de çok özel bir sistem sayesinde gerçekleşir. Yüzme keselerinde bulunan bir tür gazın miktarında gereken değişiklikleri yaparak suda rahatlıkla yükselip alçalırlar. Denizatı, eğer bu kesesi zarar görürse ve az miktar da olsa gaz kaybederse denizin dibine batar. Bu durum ise denizatı için ölüm demektir. Burada hemen dikkat çekilmesi gereken önemli bir nokta vardır. Yüzme kesesindeki gazın miktarı çok hassas ayarlanmıştır. İşte bu yüzden herhangi bir değişiklik hayvanın ölümüne neden olmaktadır. Bu hassas ayarın bize gösterdiği gerçek ise çok önemlidir. Bir denizatı ancak bu hassas ayarla yaşayabilir. Yani bir denizatı ancak bu özelliğiyle birlikte tek bir anda ortaya çıktığı için varlığını sürdürmektedir. Bu durum denizatının zaman içinde bu özellikleri kazanmasının mümkün olmadığını, yani evrimcilerin iddia ettiği gibi evrimin bir ürünü olmadığını gösterir. Evrendeki her varlık gibi onlar da bütün özellikleriyle birlikte Allah tarafından yaratılmışlardır.
Bu canlıların en şaşırtıcı yönü ise erkek denizatının doğum yapmasıdır. Erkek denizatı karnının alt kısmında, zırh tabakasının olmadığı bölgede, geniş bir keseye ve bunun üzerinde de yarığa benzer bir açıklığa sahiptir. Dişi, yumurtalarını doğrudan bu keseye yerleştirir. Erkek ise burada biriken yumurtaları döller. Yumurtaların bırakıldığı kesenin iç kısmındaki deri bir süre sonra sünger gibi olur ve yumurtaların beslenmelerinde önemli bir rol oynayan kan damarlarıyla dolar. 1 ya da 2 ay sonra denizatının kopyaları olan yavrular keseden çıkar.21
Deniz altındaki çok sayıdaki canlı türünden yalnızca bir tanesi olan denizatları pek çok yönden benzersiz özelliklere sahiptirler. Denizatlarındaki yaratılış Allah'ın sınırsız gücünün, sonsuz ilminin örneklerindendir.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 14 January 2009, 08:52
haktan
Guest
 
Mesajlar: n/a
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

DENİZANALARININ BİLİNMEYEN ÖZELLİKLERİ
Denizanaları herkesin tanıdığı son derece ilginç canlılardandır. Ancak %95'i sudan oluşan denizanalarının genelde bilinmeyen şaşırtıcı özellikleri de vardır. Örneğin, bazı türleri ışık saçarak düşmanlarını yanıltır, bazıları ise vücutlarında düşmanları için öldürücü zehirler üretir.
Hemen hemen bütün iklim koşullarında yaşamlarını sürdürebilen denizanalarının pek çok türü canlılar için tehlikelidir. Saydam bir yapıları olan bu canlıların, vücutlarının alt kısımlarından uzanan dokungaçları vardır. Bazı türlerin dokungaçlarında zehirli bir sıvı bulunur. Denizanaları avlarını bu zehiri fışkırtarak yakalar, düşmanlarını da bu zehirle öldürürler. Zehiri olmayan deniz anaları türleri ise elbette ki savunmasız değildir. Bunlardan kimileri kendilerini korumak için ışık saçma özelliklerini kullanırlar. Düşmanları olan deniz kaplumbağalarından, deniz kuşlarından, balıklar ve balinalardan kurtulmak için planlı ve metodlu bir şekilde hareket ederler. Düşmanlarından kaçarken bütün vücutlarında ışık yanar. Ancak düşman tam onları ısırmaya kalktığında çan görünümlü kısımlarındaki ışığı kapatırlar ve ışığı yanık kalan dokungaçlarını gövdelerinden ayırırlar. Böylece düşmanın dikkati dokungaçlara çekilmiş olur. Denizanaları da bu durumdan faydalanarak hemen oradan uzaklaşırlar.
Başka bir tür olan fizalyalar (yan sayfa sol alt resim) ise dev denizanalarıdır. Akdeniz dahil bütün tropik ve ılıman iklimlerde yaşarlar. Fizalyaların deniz yüzeyinden 20 cm kadar yukarıya yükselen masmavi yelkenimsi bir organları vardır, onları yüzdüren ve ilerleten bu organdır. Helezon biçimli dokungaçlarında felç yapıcı toksinler içeren kapsüller bulunur.
Denizanalarının tüm bu özellikleri son derece ilginçtir. Güneşle temas ettiğinde kısa bir süre içinde kuruyup yok olan, neredeyse tamamı sudan oluşan bir canlı nasıl olup da kimyasal madde üretimi yapar? Veya nasıl olur da düşmanını yanıltacak taktikler geliştirebilir?
Denizanalarının düşmanlarını ya da avlarını görebilecek gözleri, beyinleri yoktur. Denizanaları sadece peltemsi bir su kütlesidir, ancak çeşitli taktikler uygulayarak avlanmak, düşmanlarından kurtulmak gibi bilinçli davranışlarda bulunurlar. Bu bilincin, çözümler üreten aklın denizanalarına ait olamayacağı çok açıktır. İşte denizanaları hakkındaki bilgiler bu bakış açısıyla incelendiğinde ufuk açan, insanı çok önemli sonuçlara ulaştıran bilgiler haline gelmektedir. Denizanalarını ve özelliklerini, yaptıklarını düşünen kişi bu canlıların kendi kendilerine hiçbir şey yapamayacaklarını, herşeye hakim olan bir güç tarafından yönetildiklerini anlayacaktır. Hiç benzeri olmayan bu güç Allah'a aittir. Allah tüm canlıları çeşit çeşit yaratarak, kendi üstün aklını ve benzeri olmayan ilmini bu canlılarda tecelli ettirmektedir. Denizanaları sadece tek bir örnektir.

DENİZ KABUKLULARINDAN TARAKLARIN GÖZLERİ
Yandaki küçük resimde görülen Tarak adı verilen bir deniz kabuklusudur. Şimdi resme dikkatlice bakın. Bu deniz kabuğu şeklindeki hayvanın kabuğunun kenarları boyunca dizilmiş küçük parlak mavi noktaları farkettiniz mi? Peki bu mavi noktaların her birinin aslında birer göz olduğunu söylesek buna şaşırır mıydınız?
Ne kadar şaşırtıcı da olsa bu mavi noktaların her biri resimde görülen canlıya ait gerçek birer gözdür. Her biri yalnızca 1 mm. büyüklüğe sahip olan bu gözler, son derece küçük olmalarına rağmen bu canlının düşmanlarından kurtulmasını sağlamaktadır. 22

Tarakların bu küçük gözlerinin her biri kendi lens (mercek) ve retinası olan gözlerdir. Bu gözlerdeki mercekler ışığı toplayıp odaklamaya yarar. Ancak bu canlıların beyinlerinde bir görme merkezi yoktur. Yani gözleri tarafından odaklanan görüntüler, canlının beyninde normal bir gözün gördüğü şekilde algılanmaz. Tarakların gözleri üzerinde araştırma yapan bilimadamları bu gözlerin büyük bir olasılıkla görüntü oluşturamadığını tahmin etmektedirler. Öyleyse bu hayranlık uyandıran gözler ne işe yaramaktadır?
Taraklar bu gözleri aydınlıkla karanlığı ayırt etmek için kullanmaktadırlar ve böylece kumlu alanlardan yosunlu bölgelere doğru hareket edebilmektedirler. Ayrıca milimetrik gözleri istiridyelere çevrelerindeki hareketleri fark edebilme duyarlılığını da sağlamaktadır. İstiridye bu sayede kendisini avlamak isteyenlerden kaçıp kurtulabilmektedir.
Tarağın gözleri yaşadığı ortamda ihtiyaçlarını karşılayabilecek özelliklere sahiptir ve bu gözlerin oluşumunda çok açık bir yaratılış vardır. Gözler bu canlının dış dünyayı algılayabileceği bir dizi şeklinde kabuğun dış bölümüne dizilmiştir. Yani bu canlıya ihtiyacı olan gözler ihtiyacı olan uyum ve düzende verilmiştir. Deniz altındaki kabuklu bir canlıdan kuşlara, ağaçlardaki sistemlerden yıldızlara kadar evrenin her yerini kuşatmış olan bu kusursuz uyum, düzen ve planın elbette ki bir planlayıcısı, Yaratıcısı vardır. Allah canlılarda yarattığı bu gibi detaylı yapılarla bize Kendisi'ni tanıtmaktadır. Akıl sahibi insanlara düşen görev ise, gökten yere, atomdan galaksilere kadar her yerde tecelli eden Allah'ın sınırsız gücünü görmek ve yalnızca Allah'a yönelmektir.
Ve Allah ile beraber başka bir İlah'a tapma. O'ndan başka İlah yoktur. O'nun yüzünden (zatından) başka herşey helak olucudur. Hüküm O'nundur ve siz O'na döndürüleceksiniz. (Kasas Suresi, 88)

MİKRO DÜNYANIN CANLILARI: PLANKTONLAR
Planktonlar deniz altındaki yaşam zincirinin en önemli, en can alıcı halkalarından biridir. Bu canlıların boyutları birkaç mikrometreyi geçmez. Bir mikrometrenin bir metrenin milyonda biri olduğu düşünüldüğünde, bu canlıların gözle görülemeyecek kadar ufak oldukları anlaşılacaktır. Peki gözle görülemeyecek kadar küçük olan bu canlıları böylesine önemli, hatta yaşamın devamlılığı için zorunlu yapan hangi özellikleridir?
Deniz altındaki pek çok canlının temel besini bitkisel ve hayvansal olarak ikiye ayrılan planktonlardır. Bu nedenle planktonların varlığında bir azalma, balinalardan küçük deniz canlılarına kadar pek çok canlı için tehlike oluşturur. Bu mikroskobik canlıların önemi sadece bununla sınırlı değildir. Özellikle bitkisel planktonlar dünya üzerindeki çeşitli dengelerin sağlanmasında önemli bir faktördürler.
Fitoplanktonlar bitkisel planktonlardır ve temel olarak deniz akıntılarıyla sürüklenen tek hücreli mikroskobik organizmalardan oluşur. Fitoplanktonlar denizlerdeki beslenme zincirinin ilk halkasını oluştururlar. Ayrıca kara bitkilerinde olduğu gibi, doğrudan güneş enerjisini kullanarak fotosentez yapar ve kendi besinlerini üretirler. Dolayısıyla okyanusların temel organik madde kaynağı olan bitkisel planktonlar, aynı zamanda oksijen çevriminde de dengeleyici bir rol oynarlar.
Fitoplanktonların yaptıkları fotosentez işlemleri sırasında havadaki karbondioksit emilir ve büyük miktarda oksijen açığa çıkar, dünyada bitkilerin her yıl atmosfere salıverdiği 110 milyar tonluk miktarın %70'i bu yoldan sağlanır.23
Fitoplanktonu oluşturan tek hücreli suyosunlarına çok sayıda örnek göstermek mümkündür. Yüzeyleri geometrik biçimlerle bezeli olan silisli kapsülleri sayesinde kolaylıkla tanınan Diyatomeler ve iki kamçıları sayesinde yer değiştirebilme özelliğine sahip olan Dinoflagellatlar, fitoplanktonlara örnek olarak gösterilebilir.
Hayvansal planktonlar da genel olarak tek hücreli canlılardan oluşur, ama bu grupta çok hücreli hayvanlar da bulunabilmektedir. Hemen hemen bilinen bütün deniz canlısı gruplarının plankton biçimleri vardır. Örneğin omurgasız hayvanlar larva halindeyken balıklar da gelişmelerinin başlangıç evrelerinde denizlerdeki geçici planktonları oluştururlar.
Planktonların hem çok değişik türleri hem de her türün kendine özgü özellikleri vardır. Burada anlatılan çok sınırlı örneklerde de görüldüğü gibi, bu mikroskobik canlılarda hem görünüş hem de genel yapı olarak bir kusursuzluk hakimdir. Bu canlılar dünya üzerindeki pek çok dengenin sağlanmasına yardımcı olmaktadırlar. Allah'ın gücü sonsuzdur, dilediğini dilediği şekilde yaratır. Allah herşeye güç yetirendir.

SU ALTINDAKİ BARINAKLAR: MERCANLAR
Mercanlar tropikal suların sığ bölgelerinde yaşayan canlılardır. Ölü mercanların kireçtaşına dönüşen iskeletlerinin zaman içinde birikmesiyle de pek çok canlının birarada yaşadığı mercan resifleri oluşur. Resifler oldukça geniş alanlara yayılabilmektedir. Bilimadamları mercan resiflerini içlerinde barındırdıkları canlı çeşitliliği açısından yağmur ormanlarıyla kıyaslamaktadır. Çünkü mercan resiflerinde 2000'den fazla balık, 5000 çeşit yumuşakça, 700 çeşit mercan ve sayısız yengeç türü, denizkestanesi, denizyıldızı, deniz salyangozu çeşitleri vardır.
Polipler de mercan resiflerinde yaşayan bir hayvan türüdür ve dokularının iç yüzeyindeki hücrelerde yaşayan alglerle ortak bir yaşam sürerler. Alglerin klorofil hücreleri vardır, bu sayede fotosentez yapabilirler. Algler oksijen açısından zengin, fakat besin açısından fakirdirler. Diğer bitkiler gibi algler de nitrata ve fosfata ihtiyaç duyarlar. İşte bu noktada iki canlı arasındaki ortak yaşamın önemi ortaya çıkar. Tek başına olsa yaşayamayacak olan bu canlılar birliktelikleri sayesinde eksikliklerini gidererek yaşamlarını sürdürmektedirler.
Polip dokularında yaşayan algler, yaşamaları için gerekli olan nitrojen gibi maddeleri poliplerden elde etmiş olurlar. Aynı zamanda da güvenli bir barınağa sığınarak, düşmanlarından da korunurlar. Buna karşılık, polipler de alglerin fotosentez yaparak ürettikleri besinin bir bölümünü alırlar. Bu şekilde polipler, kireç taşından meydana gelen iskeletlerini inşa etmek için ihtiyaçları olan gerekli enerjiyi elde etmiş olurlar.24
Diğer ortak yaşayan bütün canlılarda olduğu gibi, poliplerle algler arasındaki ortak yaşamda da her iki canlının bütün ihtiyaçları en rahat şekilde karşılanmaktadır. Bu canlıları biraraya getiren, her ikisinin de ihtiyaçlarından haberdar olan tek bir Yaratıcı'nın olduğu açıktır. Bu canlılar birbirlerini tamamlayacak, birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde Allah tarafından yaratılmışlardır.
Allah deniz altında yarattığı çeşit çeşit canlı ve bu canlılardaki örneksiz yapılar, hayret uyandıran özellikler ile bize sonsuz sanatını ve sınırsız ilmini tanıtmaktadır.
Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir. (Nahl Suresi, 13-14)
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 14 January 2009, 08:53
haktan
Guest
 
Mesajlar: n/a
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

DENİZİN GÖZ KAMAŞTIRICI MÜCEVHERLERİ: İNCİLER
İnsan dünya üzerinde her nereye gözünü çevirip bakacak olsa ihtişamlı bir yaratılış, kusursuz bir tasarım ve hayret verici özelliklerle karşılaşır. Bu kitap boyunca verdiğimiz örnekler bu ihtişamın yalnızca birkaç küçük detayıdır. Allah insanlar için yeryüzünde görünümü son derece güzel olan pekçok bitki ve hayvan türü yaratmıştır. Doğadaki her detayı insanın zevk duyacağı, lezzet alacağı şekilde var etmiştir. Tüm bunlarla birlikte yeryüzünde pek çok süs eşyası da Allah tarafından yaratılarak insanların hizmetine sunulmuştur. Bu süs eşyalarından biri olan inciler ihtişamlı güzelliklerinin yanısıra, her yönden ilginç özelliklere de sahiptirler.
İncilerin oluşum aşamaları hayranlık uyandırıcıdır. İncileri genellikle inci midyesi denilen ve pek çok türü bulunan istiridyeler üretirler. Bu istiridyelerin kabuklarının dirençleri oldukça yüksektir. Açılması son derece zor olan dış kabuklarının kalsiyum karbonat esaslı olan bileşimleri birçok düşman için de caydırıcıdır. Kalsiyum karbonat maddesi aynı zamanda istiridyenin inciyi oluşturmasında da önemli rol oynamaktadır.

İstiridyeler içlerine kum, çakıl veya zarar verecek parazit organizmalar girdiğinde bundan rahatsız olurlar. Bu gibi durumlarda bir korunma yöntemi olarak bu davetsiz misafiri izole ederler ve üzerini sedefle kaplamaya başlarlar. İşte bu kaplama işlemi incinin oluşumundaki ilk aşamadır. İstiridyenin içine giren yabancı cisimler incilerin oluşması için bir çekirdek görevi görürler. Yıllar boyunca bu çekirdek maddenin üstü ince kalsiyum karbonat katmanlarının üst üste gelmesiyle kaplanacaktır.
Peki istiridyenin içinde sedef maddesi nasıl oluşmaktadır? İstiridyenin iç derisindeki katmanlarda sedefi oluşturan iki ana madde bulunur. Bir katmanda inciyi meydana getiren ve "aragonite" adı verilen, kalsiyum karbonat içerikli bir mineral, diğerinde ise incideki bu aragonite maddesini bir arada tutacak olan uhu benzeri "conchiolin" maddesi bulunur. Aragonite yarı şeffaf bir madde olduğu için inciye parlaklık kazandıracaktır. Bu iki maddenin istiridye (aslında beyni bile olmayan bir et parçası) tarafından üretiliyor olması, sonra bunların biraraya gelip bir toz tanesini kaplayarak inci gibi bir güzelliği oluşturması elbette ki düşündürücüdür. İstiridyenin korunma amaçlı ürettiği inci, insanlar için estetik bir süs olarak yaratılmaktadır.
Allah Rahman Suresi'ndeki "İkisinden de inci ve mercan çıkar." (Rahman Suresi, 22) ayetiyle incilere dikkat çekmiştir. Ayrıca Kuran'da, dünyada insanlara bir güzellik olarak sunulan incilerden cennet süslerinden biri olarak da bahsedilmektedir.

CANLILARDAKİ MÜKEMMEL SİMETRİ
Aynada yüzünüze bir bakın, kusursuz bir simetrinin olduğunu göreceksiniz. Elinize bir dergi alın ve sayfalarını çevirin. Çevirdiğiniz sayfalarda karşınıza çıkan insanlar, dışarıya baktığınızda gördünüz kuşlar, çiçekler, kelebekler de aynı simetriye sahiptir.
Simetri evrendeki uyumu sağlayan konulardan biridir. Bütün canlılar simetrik bir yapıya sahiptirler.
Deniz canlılarına bakın, aynı simetriyi görürsünüz. Balıklar, yengeçler, karidesler, deniz kabukluları… Elinize yandaki resimlere benzer bir çift deniz kabuğu alın ve simetrik olacak şekilde bu kabukları karşı karşıya koyun. Çizgilerin dizilişlerinde, büyükten küçüğe doğru sıralanışlarında yine kusursuz bir düzen ve simetri ile karşılaşacaksınız. Doğadaki hangi canlı incelenirse incelensin her seferinde olağanüstü bir düzenlilik, kusursuz bir simetri ve benzersiz bir renk çeşitliliği görülecektir.
Evrendeki herşeyin kendi kendine gelişen tesadüfler neticesinde ortaya çıktığını iddia eden evrim teorisi savunucuları, doğada sergilenen bu renk çeşitliliği, simetri ve düzen karşısında bir açıklama getirememektedir. Böylesine kusursuz bir düzenin kendiliğinden, kör tesadüfler, bilinçsiz olaylar ile açıklanamayacağı açıktır. Evrimcilerin öne sürdükleri hiçbir iddia ile, doğadaki canlıların renklerinin, desenlerinin, simetrinin oluşumunu açıklamaları mümkün değildir. Bu akıl sahibi her insanın hemen göreceği çok açık bir gerçektir. Öyle ki, teorinin kurucusu olmasına rağmen Charles Darwin de bu gerçeği itiraf etmek zorunda kalmıştır:
"Parlak renklilik, erkek balıkların kuluçkaya yatması, parlak dişi kelebekler, bu güzelliğin doğal seleksiyonun kontrolü altında gerçekleştiğini düşünemiyorum."25
Elbette ki çevremizde gördüğümüz sayısız güzelliğin, rengarenk kelebeklerin, güllerin, menekşelerin, çileklerin, kirazların, gözalıca renkleriyle papağanların, tavuskuşlarının, leoparların, kısacası tüm ihtişamı ile yeryüzünün tesadüflerle oluştuğunu akıl ve mantık sahibi hiçbir insan iddia edemez. Canlılar bu özelliklere sahip olarak Allah tarafından yaratılmışlardır. Allah'ın ilmi her yeri kuşatmıştır. O'ndan başka ilah yoktur.
(Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur. (Bakara Suresi, 107)

KELEBEKLERİN ÇARPICI ÖZELLİKLERİ
Yandaki resimde yer alan kelebeklerin kanatlarını ilk kez görüyormuşçasına inceleyin. Böyle kusursuz bir estetik, en ufak hataya rastlanmayan simetri, gözalıcı renkler ve desenler karşısında muhakkak hayranlık duyarsınız. Şimdi bir de kumaş düşünün. Bu kelebek desenlerinden ilham alınarak dokunmuş, son derece estetik ve kaliteli bir kumaş. Böyle bir kumaşı bir mağaza vitrininde gördüğünüzde ne düşünürsünüz? Muhtemelen bu kumaşın desenlerini çizen, çizerken de kelebek kanatlarını örnek alan bir sanatçının varlığı aklınıza gelir. Ve onun sanatını takdir edersiniz. Bu durumda şu gerçeği de takdir etmelisiniz: Hayranlık duyduğunuz bu sanat, kelebekleri örnek alarak kumaş deseni çizene değil, kelebek kanatlarındaki desenleri ve renkleri örneksiz olarak yaratmış olan Allah'a aittir. Kelebeklerin renkli ve farklı desenlere sahip kanatları Allah'ın renk sanatının ihtişamlı birer tecellisidir. Nasıl ki bir kumaş deseni kendiliğinden, tesadüfen ortaya çıkamazsa, kanatlardaki renk ve desen simetrisi de kesinlikle tesadüflerle oluşamayacak bir mükemmelliktedir.
Ayrıca yanda resimlerini gördüğünüz kelebeklerin tek çarpıcı özellikleri sahip oldukları muhteşem kanatlar değildir. Kelebeklerin vücut yapısı da her yönden kusursuzdur. Kelebekler çiçeklerdeki nektarı emerek beslenirler. Kimi zaman derinlerde olan nektarı alabilmeleri için kelebeklerin pek çoğunda Proboscis ismi verilen uzun bir organ vardır. Proboscis, çiçeklerdeki nektar gibi sıvı besinleri emmek ya da su içmek için kulanılan uzun bir dildir. Kelebekler bu uzun dillerini kullanmadıkları zamanlarda içeriye doğru sararlar. Bu dil yuvarlanarak sarılmadığı zamanlarda kelebeğin boyunun 3 katı kadar uzayabilir.
Kelebeklerin de diğer böceklerde olduğu gibi vücutlarının dışını çevreleyen bir iskeletleri vardır. Bu dış iskelet yumuşak dokuya bağlı olan sert tabakalardan oluşur ve zırhlı bir elbiseye benzer. Bu sert tabaka "kitin" maddesinden oluşmaktadır. Bu tabakanın oluşumu son derece ilginç bir süreç sonucunda gerçekleşir. Bilindiği gibi, kelebek tırtılları oldukça detaylı bir metamorfoz süreci geçirir. Tırtıl öncelikle bir pupa olur, daha sonra pupa bir kelebeğe dönüşür. Bu değişim süreci boyunca kanatlarda, duyargalarda, bacaklarda ve diğer organlarda küçük değişiklikler meydana gelir. Uçuş kasları, kanatlar gibi farklı merkezlerdeki hücreler de değişimin her aşamasında kendilerini tekrar düzenler. Bundan başka bu değişimlerle birlikte vücuttaki hemen hemen her sistem de -sindirim sistemi, boşaltım sistemi ve solunum sistemi gibi- değişim geçirir. 26
Kelebeklerin sahip oldukları bu renk ve desen çeşitliliği, tıpkı kanatları gibi üstün güç sahibi Allah'a aittir. Allah her canlıya ihtiyacı olan özellikleri verendir.

KUŞ TÜYLERİNDEKİ DETAYLI YARATILIŞ
Pek çok insan yerde gördüğü ya da havada uçarken yakaladığı bir kuş tüyünü incelemiştir. Tüydeki simetrik yapıyı, alt kısımlardaki tüylerin daha ince bir yapılarının olduğunu, tüylerin birbirine geçmiş gibi bir görünümlerinin olduğunu görmüş ve belki de şaşırmıştır. Bu kişi eğer bir kuş tüyünü mikroskop altında incelemiş olsaydı, karşılaşacağı olağanüstü tasarım karşısında şaşkınlığı daha da artardı.
Tüylerin ortasında hepimizin bildiği uzun ve sert bir boru vardır. Bu borunun her iki tarafından yüzlerce tüy çıkar. Boyları ve yumuşaklıkları farklı olan bu tüyler kuşa, havayı uçuşa en elverişli şekilde kullanma özelliğini kazandırır. Ancak biraz daha detaya indiğimizde daha da ilginç yapılarla karşılaşırız. Tüylerin her birinin üzerinde, "tüycük" denilen ve gözle görülemeyecek kadar küçük olan tüyler bulunur. Bu tüycüklerin üzerinde ise "çengel" adı verilen minik kancalar vardır. Bu kancalar sayesinde her tüycük birbirine sanki bir fermuar gibi tutunur.
Turna kuşunun tüylerinden tek bir tanesinin üzerinde, tüy borusunun her iki yanında uzanan 650 tane incecik tüy vardır. Bunların her birinde ise 600 adet karşılıklı tüycük bulunur. Bu tüycüklerin her biri ise, 390 tane çengelle birbirlerine bağlanır. Çengeller bir fermuarın iki tarafı gibi birbirine kenetlenmiştir. Çengellerle kenetlenen bu tüycükler o kadar bitişiktir ki, duman üflendiği takdirde bile aralarından geçemez. Çengeller herhangi bir şekilde birbirinden ayrılırsa, kuşun bir silkinmesi veya daha ağır hallerde gagasıyla tüylerini düzeltmesi, tüylerin eski haline dönmesi için yeterlidir. Kuş tüyünün bu yapısı uçuş için son derece önemlidir; kanatların havayı geçirmemesi sayesinde kuş uçabilir.
Kuş tüylerindeki bu detaylı tasarımın yanısıra zengin renk çeşitliliği de son derece dikkat çekicidir. Bu çeşitlilik tüylerin içerisinde yer alan ve tüy ilk oluşmaya başladığı sırada depolanan pigmentlerin varlığına veya ışık hareketlerine bağlı olarak meydana gelir. Keratin maddesinden meydana gelen tüyler, çevre koşulları nedeniyle kısa sürede yıprandıkları için belirli zaman aralıklarıyla yenilenir. Ama kuş her seferinde rengarenk tüylerine tekrar kavuşur. Çünkü kuşların tüyleri gerekli uzunluğa, türün renk ve desen özelliklerine tam olarak ulaşıncaya kadar gelişmelerini sürdürür.
Kuş tüylerindeki sayısız renk ve desen çeşitliliği ile birlikte kanatlardaki detaylı yapılar da Allah'ın yaratışındaki üstün sanatı ve ilmi bize gösteren delilerdendir.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 14 January 2009, 08:54
haktan
Guest
 
Mesajlar: n/a
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

ZEHRİ ETKİSİZ HALE GETİREN KUŞLAR: MACAWLAR
Herhangi bir nedenle zehirlenen bir insan için yapılacak tek şey, zehirin etkisini giderecek bir ilaç alması ya da zehirin tıbbi bir müdahale ile vücuttan dışarı atılmasıdır. Yoksa zehirlenmeler hakkında tıbbi bilgisi olmayan bir kişinin bir bitkiyi ya da başka herhangi bir maddeyi kullanarak kendi kendini tedavi etmesi mümkün değildir.
Ancak bazı canlılar çoğu insan için eğitim gerektiren bu bilgiye doğuştan sahiptir. Bir bilince, eğitim alacak akla, zekaya kısacası hiçbir şuura sahip olmayan hayvanlar pek çok rahatsızlıklarında kendi kendilerini tedavi ederler. Hayvanların kendi kendilerini tedavi etmek için kullandıkları yöntemlerdeki dikkat çeken nokta hepsinin ne yapacaklarını çok iyi bilmeleri, hangi hastalığa neyin iyi geleceğini tespit etmiş olmalarıdır. Peki bu tespiti yapanlar gerçekten de hayvanların kendileri midir? Hayvanlar bu bilgilere nasıl sahip olmuşlardır? Evrimciler, canlıların bu gibi davranışlarının pek çoğunun içgüdüsel olduğunu iddia eder, ancak içgüdülerin kaynağını, bu davranışların ilk olarak nasıl oluştuklarını açıklayamazlar.
Öncelikle canlıların bunları zaman içinde öğrenmelerine imkan yoktur. Örneğin, zehirlenen bir hayvan o anda ölecektir. Zehirlenmesine neden olan etkeni nasıl ortadan kaldıracağını tecrübe etmesi bu durumda mümkün değildir. Kaldı ki bir hayvanın böyle bir şeyi düşünecek bilincinin olmadığı da unutulmamalıdır.
Hayvanların kendi kendilerini tedavi ederken sergiledikleri şuurlu davranışları hemen bir örnek vererek görelim. Macawlar tropikal Amerika'ya özgü bir çeşit papağan türüdür. Göz alıcı renkleri ile oldukça dikkat çekici olan bu canlıların asıl şaşırtıcı olan yönleri zehirli tohumlarla beslenmeleridir. Dev bir kancayı andıran gagaları ile çok sert kabukları bile kırabilen bu kuşlar zehirli tohumlar konusunda adeta birer uzmandır. Bu, oldukça şaşırtıcı bir durumdur, çünkü zehirli bir tohum yediğinde kuşun bitkideki zehirden zarar görmesi gerekir. Ancak böyle olmaz ve kuş zehirli tohumları yedikten sonra hemen kayalıklara doğru uçar ve orada bulunan killi kaya parçalarını kemirip yutmaya başlar. Bu davranışın nedeni killi kaya parçalarının tohumların içindeki toksini emmeleri ve zehirin etkisini yok etmeleridir. Kuşlar bu sayede zehirden hiçbir zarar görmeden tohumları sindirebilirler.27
Bir bitkideki zehirin nasıl etkisiz hale getirileceğini Macawlar'ın kendi kendilerine bilmelerinin elbette ki imkanı yoktur. Canlılardaki bu gibi şuurlu davranışların hayvanların kendilerinden kaynaklanmadığı, bunun kaynağının doğada bulunan başka bir güç ya da başka bir etki olamayacağı da çok açıktır. Gözle görülemeyen bir güç tüm canlıların davranışlarını kontrol etmekte yani onlara ilham etmektedir. İşte bu eşi benzeri olmayan güç Allah'a aittir. Üstün ilim sahibi olan Allah gözetendir, yarattıklarını koruyandır.

ARI YİYEN KUŞLARIN AKILCI TAKTİKLERİ
Bazı kuşlar imkansız gibi görünmesine rağmen taşı dahi kazabilirler. Sağlam kayaları oyarken kullandıkları tek aletleri vardır; gagaları… Arı yiyenkuşu bu kuşlardan biridir.
Arı yiyen kuşu yuvasını kumtaşı uçurumlarının yüzüne ya da nehrin kıyısındaki sert çamurlara gagasıyla sürekli olarak vurup oyuklar açarak yapar. Oyuk açma işlemine 90-100 cm uzunluğunda dar bir tünel açana kadar devam eder. Yuva kenarlarını açmak için inşaat aracı olarak gagasını kullanan arı yiyen kuşunun kısa ve güçlü pençeleri de kazı işine yardım eder. Yuvanın içinde biriken toprak parçalarını pençeleri ile dışarı boşaltır. Arı yiyen kuşlarının bazı türleri 1000 ya da daha fazla kuştan oluşan koloniler halinde yaşarlar. Bilimadamları bu kadar çok yuvanın içinde her kuşun kendi yuvasını nasıl bulduğuna bir açıklama getirememektedirler.28
Arı yiyen kuşların ilgi çekici özelliklerinden bir diğeri de böcek avlama konusundaki uzmanlıklarıdır. Bu kuşlar arılarla beslenirler. Bu oldukça şaşırtıcıdır çünkü diğer kuşlar için arı yemek öldürücü olabilir. Ancak arı yiyen kuşlar, arıların zehirinden hiç etkilenmezler. Çünkü bu kuşlar yakaladıkları arının karnını önce bir dala sürterek aşındırır, böylece zehiri havaya boşaltmış olurlar.29
Arı yiyen kuşunun diğer vücut özellikleri de böcekleri kolaylıkla yakalayabileceği şekildedir. Örneğin 4,5 cm uzunluğunda bir gagası vardır. Bu uzunluk önemlidir, çünkü eğer kuşun gagası daha kısa olsa, avlanmaya çalışırken böcekler onu yaralayabilirdi. Ayrıca gagasının çok sivri uç kısmı da avını göğüsle karın arasından yakalamasını sağlar. Bu sayede arının zehirini daha kolay boşaltabilir.
Arı yiyen kuşunun böceğin zehirini nasıl etkisiz hale getireceğini bilmesi elbette kendi iradesiyle öğrenip uygulayabileceği bir davranış değildir. Böyle hayati tehlike içeren bir olayı kuşun deneme yanılma metoduyla keşfettiğini hiçkimse iddia edemez. Bir kuşun böyle akılcı bir taktik izlemesi onun doğuştan bu bilgilere sahip olarak yeryüzüne geldiğini gösterir. Ayrıca kuşun tüm vücut özelliklerinin de bu avlanma işlemine uygun yapıda olması, bu canlının arıları avlayabilecek şekilde yaratıldığının apaçık bir göstergesidir. Arı yiyen kuşları da yeryüzündeki bütün canlılar gibi şu andaki özellikleriyle birlikte Allah yaratmıştır.
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164)

KUSURSUZ BİR AVCI KUŞ: KARTAL
Kuşları incelediğimizde vücutlarındaki bütün özelliklerin uçuş için özel olarak tasarlandığını görürüz. Örneğin, gökyüzündeki en iyi hareket kabiliyetine sahip kuşlardan olan kartalların vücut yapıları her yönden kusursuzdur. Kartalların hem yerden havalanıp uçabilecek kadar hafif olmaları, hem de avlarını yakaladıklarında rahatlıkla taşıyabilecek kadar güçlü olmaları gerekir. Bir kel kartalın 7000'den fazla tüyü vardır, ancak bu tüylerin hepsini biraraya koyduğunuzda bütün tüylerinin ağırlığı yaklaşık 500 gram tutar. Ayrıca kartalların vücutlarının daha hafif olabilmesi için, kemiklerinin içi de boştur. Bu kemiklerin birçok yerinde havadan başka birşey yoktur. Bir kel kartalın tüm iskeletinin ağırlığı 272 gramdan sadece biraz fazladır. Kısacası kartalların ağırlığı uçmak için son derece idealdir.
Bir kartal uçarken kendisine gereken gücün çoğunu kanatlarını çırpışı sırasında, kanadının aşağıya doğru olan hareketinden alır. Bu yüzden, kartalın kanatlarını aşağıya doğru iten kasların sayısı, kanatları yukarı doğru iten kasların sayısından daha fazladır. Bir kartal için uçuş kasları çok önemlidir. Bu kaslar genelde kuşun vücut ağırlığının yarısı kadar bir ağırlığa sahiptir. Kartallar kanatlarının pozisyonunu değiştirerek daha hızlı veya daha yavaş uçabilirler. Hızlı uçmak istediklerinde, kanatlarının ön kenarlarını rüzgarın içine doğru çevirir ve böylece "havayı keserler". Kendilerini yavaşlatmak istediklerinde ise, bu sefer de kanatlarının geniş kısmını rüzgara doğru çevirirler.
Tüm kartalların gözlerinde "niktitant zar" denilen fazladan bir göz kapağı vardır. Bu kapağın işlevi gözleri temizlemek ve korumaktır. Örneğin, kartallar yavrularını beslerken göz kapaklarını genel olarak kapalı tutarlar. Bu yavruların yanlışlıkla ebeveynlerinin gözlerine bir zarar vermesini engellemek için alınmış bir önlemdir.30
Kartallardaki tasarım sadece kusursuz bir uçuş yeteneği için değildir. Ayrıca tüylerinde yere iniş için de özel bir tasarım vardır. Kartal inişini yaparken, kuyruğunu havalandırır ve vücuduna göre bir açıyla kuyruğunu aşağı çekerek hızını azaltır. Kanatlarının uçlarını alçaltarak onları fren olarak kullanır. Ancak hızını kaybederken, kanatların üstünde oluşan hava akımı kartalın düşme tehlikesinin artmasına neden olur. Kartal, kanatlarının ucunda bulunan üç-dört tüy öbeğini kaldırarak bu tehlikeyi önler. Bunlar kanat yüzeyinde havanın düz bir çizgi halinde akmasına yardımcı olur ve kuşun rahatlıkla uçuşunu bitirmesini sağlar. 31
Buraya kadar verilen örneklerde çok açık görülen bir gerçek vardır. Tek bir kartalın bedenindeki tasarımın birkaç detayı dahi tesadüfen oluşamayacak kadar mükemmeldir. Bu da bize kartalları da tıpkı tüm diğer kuşlar ve tüm diğer canlılar gibi üstün güç sahibi Allah'ın yarattığını açıkça ispatlar.

DOĞADAKİ DOKUMA USTALARI
Yeşil ve taze yapraklardan ince uzun şeritler keserek, son derece sistemli hareketlerle, bulduğu çatallı dallarda birbirine geçmiş örgülerden oluşan sapasağlam yuvalar kuran bir canlı için "bunları tesadüfen öğrenmiştir" demek mümkün müdür? Elbette ki böyle bir yetenek karşısında "tesadüfen öğrenmiş" iddiası son derece yersiz bir açıklama olur. Biraz sonra vereceğimiz örnekte de görüleceği gibi, canlılarda var olan daha pek çok özellik evrimcilerin tesadüf iddialarının ne kadar akıl ve mantık dışı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Dokumacı kuş ilk iş olarak kullanacağı malzemeyi toplar. Ya yeşil ve taze yapraklardan kendine ince uzun şeritler keser ya da yaprakların orta damarlarını kullanır. Özellikle taze yaprakları seçmesinin ise elbete ki bir nedeni vardır. Kuru yapraklardan alacağı malzemeyi kontrol edebilmesi ve bunları dokumada kullanması çok zordur, ancak taze yaprak lifleri ile bu işlemler çok kolay gerçekleşir. Kuş öncelikle çatallı bir dala, bir yapraktan kopardığı uzun bir lifin ucunu sararak işe başlar. Bir ayağı ile lifin ucunu dalın üzerinde tutarken, diğer ucunu gagasıyla idare eder. Liflerin düşmelerini engellemek için onları düğüm atarak birbirlerine bağlar. İlk olarak bir çember oluşturur; bu yuvasının girişidir. Daha sonra ise gagasını mekik gibi kullanarak yaprak liflerini diğer liflerin üzerinden ve altından sırayla geçirir. Dokuma işlemi sırasında her lifin ne kadar çekilmesi gerektiğini de hesaplayabilmelidir. Çünkü eğer dokuması gevşek olursa yuva hemen çöker. Ayrıca yuvanın son halini zihninde canlandırabilmelidir ki, duvarların ne zaman kavisleneceğine veya dışarı doğru çıkıntı verileceğine karar versin.
Girişi dokuduktan sonra yuvanın duvarlarını dokumaya başlar. Bunun için baş aşağı durur ve içeriden çalışmaya devam eder. Gagasıyla bir lifi diğerinin altına sokar ve sonra hassas bir şekilde dışarıda kalan ucunu tutar ve sıkıca çeker. Böylece son derece muntazam bir dokuma oluşturur.32
Görüldüğü gibi, dokumacı kuş yuvasını yaparken hep birkaç aşama sonrasını hesaplayarak hareket etmektedir. Önce yuvası için en uygun malzemeyi toplar, yuvayı dokumaya rastgele bir yerden başlamaz. Önce girişi oluşturur ve oradan duvarlara devam eder.
Dokumacı kuşların bu becerilere, tesadüfen, bilinçsizce sahip olduklarını iddia etmek elbette ki imkansızdır. Bu kuşların, kendi başlarına, bu derece karmaşık yapılara sahip yuvalar inşa etmeleri tesadüflerle açıklanamaz. Dokumacı kuşların da tüm canlılar gibi Allah'ın ilhamı ile hareket ettikleri, akıl ve vicdan sahibi her insanın kolaylıkla görebileceği apaçık bir gerçektir.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 14 January 2009, 08:55
haktan
Guest
 
Mesajlar: n/a
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

UÇAN SİNCAPLARIN BECERİLERİ
Allah yarattığı ilginç özelliklerdeki canlılarla insanlara kendisini tanıtır. İnsanların tanıdıkları canlılar hakkında öğrendikleri detaylı bilgiler hayretlerini artırır; tanımadıkları canlılar hakkındaki bilgiler ise zihinlerindeki gaflet perdesinin aralanmasını sağlar. Bu özellikler üzerinde düşünmek ise, her birindeki kusursuz yaratılışı görebilmeye ve Allah'ın sonsuz kudretini takdir edebilmeye yol olur.
Uçan sincaplar da insanlar üzerindeki düşünce monotonluğunu, alışkanlık perdesini kaldıracak özelliklere sahip olan milyonlarca canlı türünden biridir. Boyları 45 cm ile 90 cm arasında değişen Uçan sincaplar, Avustralya'da yaşar. Bir ağaçtan diğerine bir planör gibi uçarak geçen bu canlıların bütün türleri ağaçlarda yaşar. Bu canlılar uçmak için kollarının arasında bulunan uçma zarını kullanırlar.
Şeker uçanı adı verilen türün uçma zarı, ön bacaklardan arkadakilere uzanır; dardır ve püsküle benzer uzun tüyleri vardır. Diğer türlerde ise bu paraşütümsü yapı kürklü deriden oluşan bir zar halindedir. Bu zar ön ayağın bileğine kadar uzanır. Uçan kuskus, bir ağacın gövdesinden fırlar ve gerilmiş derinin planöre benzeyen etkisiyle bir seferde 30 metrelik bir uzaklık aşabilir. Büyük uçan sincaplar ağaçlar arasında planör gibi kayarlar. Bu canlıların arka arkaya 6 kaymayla 530 metrelik bir mesafe alabildikleri gözlenmiştir.33
Bu kitapta verilmiş olan diğer örneklerde de görüldüğü gibi uçan sincaplar kendilerine has özelliklere sahiptirler. Yeryüzündeki milyonlarca çeşit canlının sahip olduğu benzersiz özelliklerin nasıl ortaya çıktığını düşünen bir insan bunların tek bir tanesinin bile bilinçsiz olaylarla ortaya çıkamayacağını, kendiliğinden bir canlının kusursuz özellikler kazanamayacağını, bu canlının tek bir parçasının bile tesadüfen oluşamayacağını hemen anlayacaktır. Bütün hayvanlar, bitkiler, insanlar Allah tarafından eksiksiz bir şekilde yaratılmışlardır. Akıl ve vicdan kullanarak düşünen insanlar için bu çok açık bir gerçektir.
Bu gerçeği kavramak ve tüm yaşamını buna göre ayarlamak her insanın kendi faydasına olacak bir davranıştır. Çünkü insanın dünyadaki görevi Allah'ın ihtişamlı yaratışını görmek ve bu yaratılış karşısında Allah'ın sonsuz gücünü ve ilmini takdir edebilmektir.
Sizin İlahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında İlah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. (Taha Suresi, 98)

GREBE KUŞLARININ YAVRULARINA OLAN ŞEFKATİ
Bilinci olmayan bir canlıdan beklenen yavrusunu doğurduktan sonra bırakıp gitmesidir. Ancak tam tersine hayvanlar yavrularının bütün sorumluluğunu üstlerine alırlar. Öyle ki, onları ileride karşılaşacakları tehlikelerden koruyacak önlemleri dahi eksik bırakmazlar.
Bu konudaki en güzel örneklerden biri su kuşlarından olan Grebeler'dir. Grebeler yavrularını sırtlarında taşırlar; bu nedenle ebeveynler yavrular için adeta yüzer bir yuva gibidir. Yavrular anne babalarından birinin sırtına çıkar. Anne, yavrularının üstünden düşmemesi için kanatlarını hafifçe yukarıya doğru kaldırır ve yavrularını başını yana doğru uzatarak onları gagasına aldığı besin parçalarıyla besler. (üst resim)
Fakat Grebeler'in yavrularına verdikleri ilk şey gerçek bir besin değildir. Grebeler yavrularına ilk olarak su üstünden topladıkları ya da göğüslerinden kopardıkları tüyleri yedirirler. Her yavru oldukça fazla miktarda tüy yutar. Peki acaba bu ilginç ikramın sebebi nedir?
Yavruların yedikleri bu tüyler sindirilemez, ancak yavrunun midesinde birikir. Bir kısmı bağırsağa açılan noktada keçeleşir. Balıkların kılçıkları ve diğer besinlerin sindirilmeyen kısımları burada birikir. Böylece sivri balık kılçıklarının veya böceklerin sert bir parçasının yavruların midesinden geçerken, bağırsakların narin çeperlerine zarar vermesi önlenmiş olur. Bu tüy yeme tecrübesi, kuşun tüm hayatı boyunca devam edecektir. Ancak ilk yedirilen tüyler yavruların sağlığı açısından alınan önemli bir tedbirdir.34
Grebelerinkine benzer şekilde yavrularının ihtiyaçlarını her yönüyle karşılamaya ve korumaya yönelik davranışları tüm canlılarda görmek mümkündür. Doğadaki canlıların her biri yavruları yeterli olgunluğa erişene kadar onların her türlü sorumluluğunu üstlenir, ihtiyaçlarını hiç eksiksiz olarak karşılarlar.
Doğadaki canlılar arasında görülen bu davranışlar evrimcilerin "doğa bir savaşım alanıdır, bencil olan, kendi çıkarlarını koruyan üstün gelir" iddialarını tamamen geçersiz kılmaktadır. Canlılardaki bu gibi davranışların kaynağının ise onların kendi aklından kaynaklanamayacağı, bir kuşun, kaplanın ya da başka herhangi bir hayvanın başka bir canlının ihtiyaçlarını düşünerek, ince detayları göz önünde bulundurarak hareket edemeyeceği ortadadır. Bu canlılar Allah'ın ilhamıyla hareket etmektedirler. Allah canlıların her birine davranışlarını ilham eder ve onlar da buna eksiksiz uyarlar. Her biri kendilerini Yaratan Allah'a boyun eğmişlerdir. Kuran'da bu gerçek şöyle bildirilir:
Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na gönülden boyun eğmiş bulunuyorlar. (Rum Suresi, 26)

UÇUŞ MAKİNELERİ: YUSUFÇUKLAR
Yusufçuk böceği, uçuşu hangi hızda ve hangi yönde olursa olsun, aniden durup ters yönde uçmaya başlayabilecek kadar kusursuz bir uçma yeteneğine sahiptir. Bundan başka havada sabit durup avına saldırmak için uygun bir pozisyon bekleyebilir. Ayrıca bu durumda iken olduğu yerde kıvrak bir dönüş yaparak avına yönelebilir. Bunlar yusufçuğun günümüzün gelişmiş teknolojisinin ürünü olan helikopterlere ilham kaynağı olan manevra kabiliyetlerinden birkaçıdır.
Yusufçuğun vücudu, metalle kaplanmış izlenimi veren halkalı bir yapıya sahiptir. Buz mavisinden bordoya kadar çeşitli renklere sahip olabilen yusufçuğun sırtında biri önde diğeri arkada olmak üzere iki çift kanat vardır. Kanatlar karşıt zamanlı olarak çalışır. Yani öndeki iki kanat yükselirken arkadaki iki kanat alçalır. Kanatların hareketi iki karşıt kas grubunun hareketi ile sağlanır. Kasların bir ucu gövdenin içinde kaldıraç şeklindeki uzantılara bağlıdır. Bir kas grubu kasılarak bir çift kanadın yükselmesini sağlarken, öteki kas grubu da aynı oranda esneyerek ikinci çiftin alçalmasını sağlar. İşte günümüzde yusufçuklardan örnek alınarak üretilmiş olan helikopterler de aynı yöntemle alçalıp yükselir.
Yusufçuk böceklerinin kusursuz uçuşları birbirinden bağımsız bu 4 büyük kanadın vücudun ağırlığını taşımasıyla sağlanır. Bu özellik, böceğe ani manevralar yapma, hızını ani artırma ve saniyede 10 metreye varan yüksek bir hızda uçma imkanı tanımaktadır.35
Çok yüksek hızlarda uçarken ani manevralar yapabilen yusufçuğun görme yeteneği de kusursuzdur. Yusufçuk gözü, bilimsel çevrelerde dünyanın en iyi böcek gözü olarak kabul edilir. Her birinde 30.000 kadar ayrı mercek bulunan bir çift göze sahiptir. İki yarım küreye benzeyen ve başının yarısı kadar yer kaplayan gözler, böceğe çok geniş bir görüş sahası sağlar. Yusufçuk, gözleri sayesinde neredeyse arkasında olup bitenleri bile gözleyebilir.36
Görüldüğü gibi yusufçuk her biri tek tek mükemmel yapıya sahip bir sistemler bütünüdür. Bu sistemlerin herhangi birindeki küçük bir eksiklik, diğer sistemlerin işe yaramamasına yol açacaktır. Ama sistemlerin hepsi mükemmel şekilde yaratılmıştır ve bu sayede canlı, yaşamını sürdürür. Yusufçuktaki bu benzersiz yaratılış Allah'a aittir. Allah her türlü yaratmayı bilendir.

ÇÖLDEKİ YAŞAM
Gündüz aşırı sıcak, gece ise dondurucu bir soğuk, haftalar hatta aylar boyu süren kuraklık, yiyecek azlığı… Bütün bunlar çöllerdeki ortamın bir parçasıdır. Bu zorlu koşullarda yaşamak elbette ki zordur. Ancak bütün olumsuz gibi görünen koşullara rağmen çölde yaşamını sürdüren pek çok canlı vardır. Bu canlılara baktığımızda her hareketlerinin, vücut yapılarının burada yaşamaya uygun özelliklerde yaratılmış olduğunu görürüz. Allah bu canlıları, kendilerine has olarak yarattığı yöntemlerle sıcaktan korumaktadır. Örnekler incelendiğinde bu canlıların sahip oldukları özelliklerin tesadüfen ortaya çıkmış olamayacakları, ancak üstün güç sahibi bir Yaratıcı tarafından yaratılmış oldukları açıkça görülecektir.
Kum tepelerinde yaşayan kumul engerekleri (Cerates vipera) kumların altında yaşar. Engerek kuma yanlamasına titremelerle dalar. Kuyruğu soldan sağa doğru hızla hareket eder, sonra bu hareket yılan tamamen gömülünceye kadar üç kıvrım halindeki bütün gövdeyi kaplar. Hayvan bazen tek, bazen de iki gözünü birden dışarıda bırakır. Bu sayede avlanma imkanı bulur. Kum fırtınalarının aniden çıktığı böyle bir ortamda gözleri dışarıda bırakmak aslında yılana zarar verme ihtimali olan bir durumdur. Ancak engereğin gözündeki yapı ile bu tehlike tamamen ortadan kaldırılmıştır. Engereğin gözleri kumun tahrişine karşı saydam kabuktan bir "gözlük" ile korunur.
Çölde yaşayan canlılardan başka bir tanesi olan tilkilerin en küçüğü olan krem renkli Fennec tilkisi ise çok büyük kulaklara sahiptir. Bu tilkiler Afrika ve Arabistan'ın kumlu çöllerinde yaşarlar. Geniş kulakları, sadece avlarının yerini tespit etmekle kalmaz; aynı zamanda fazla ısınmayı önleyen bir işlev de görerek hayvanın serin kalmasını da sağlar. (ortadaki küçük resim)
Çöllerde yaşayan kürek burunlu kertenkele ise kuyruğunu ve ayaklarını serinletmek için sıcak kumun üzerinde dans eder gibi hareket eder. Sonra kuyruğundan destek alarak çapraz bir şekilde bir ön ayağını, bir arka ayağını havaya kaldırır. (en üstteki küçük resim) Birkaç saniye sonra ayaklar değişir. Kertenkele, aerodinamik biçimli burnu ve vücudu sayesinde kum tepeciklerinin içinde adeta yüzebilir. Büyük ayakları kumların arasında çok hızlı bir şekilde koşmasına olanak sağlar.37
Avustralya'da yaşayan çöl kurbağaları ise adeta bir su deposu gibidirler. Vücutlarında bulunan keseleri yağmur yağdığında suyla doldururlar. Daha sonra kuma gömülür ve gelecek olan yağmurları beklemeye başlarlar. Diğer çöl hayvanları da susadıkları zaman bu kurbağaları bulurlar, kumdan çıkararak kurbağadaki suyu içerler. 38
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 14 January 2009, 08:55
haktan
Guest
 
Mesajlar: n/a
Arrow Cvp: İhtİŞam Her Yerde

HAYVAN GÖZLERİNDEKİ ÇEŞİTLİLİK
Balıklar su altındayken, kuşlarsa uçarken görebilmelerine imkan veren göz yapılarına sahiptirler. Bunlar gibi diğer canlıların da göz yapıları ihtiyaçlarına göre bir yaratılışa sahiptir. Bu, doğru değerlendirildiğinde kişiye çok şey kazandıracak bir bilgidir. Göz gibi karmaşık ve kompleks yapıda bir organın, üstelik de her canlıda farklı farklı olacak özelliklere kendiliğinden sahip olamayacağı çok açıktır. Bu konudaki örnekleri inceleyen ve akıl ve vicdan kullanarak düşünen her insan canlıların Allah tarafından yaratıldıkları gerçeğini hemen görecektir. Aşağıda verilecek örnekler bu gerçeği düşünebilmek için bir yoldur.
Kuşlar insanlardan daha hızlı bir görüş gücüne sahiptir ve daha geniş bir açıyı çok daha detaylı tarayabilirler. Bir kuş, insanın parça parça görererek algıladığı birçok görüntü karesini, tek bir bakışta bir bütün olarak görebilir. Bu, avlanmada büyük bir avantajdır. Bazı kuşların gözleri insanla kıyaslandığı zaman 6 kat uzağı görebilir.
İnsan için gözünü kırptığında ortaya çıkan anlık görüntü kayıpları çok da önemli değildir. Ancak yüzlerce metre yükseklikte, büyük bir hızla uçan bir kuş için bu önemli bir problem oluşturabilir. Bu nedenle kuşlar gözlerini kırparken hiçbir zaman görüntülerinde kesinti olmaz. Çünkü kuşun, göz kırpma zarı denilen üçüncü bir göz kapağı vardır. Bu zar şeffaftır ve gözün bir yanından diğer yanına doğru hareket eder. Böylelikle kuşlar gözlerini tamamiyle kapamadan gözlerini kırpabilirler. Suya dalan kuşlarda ise bu zar, dalgıç gözlüğü görevini görür ve göze zarar gelmesini engeller.
Başka bir örnek olarak devenin gözleri de, tam ihtiyacı olan korumayı sağlayacak özelliktedir. Gözlerin etrafındaki sert kemikler darbelere karşı koruma sağladıkları gibi, güneş ışınlarına karşı gözü en iyi açıda muhafaza ederler. Son derece şiddetli kum fırtınaları bile devenin gözlerine zarar vermez. Çünkü kirpikleri birbiri içine geçebilen bir yapıya sahiptir ve herhangi bir tehlike anında otomatik olarak kapanır. Böylece hayvanın gözüne en ufak bir toz dahi giremez.
Balıkların gözleri ise dünyaya şeffaf bir örtü arkasından bakar. Bu perde dalgıçların sualtı gözlüklerini andırır. Küresel ve sert olan göz yapıları yakın plandaki cisimleri görmeye göre ayarlıdır. Balığın gözünün küresel olmasının bir başka nedeni ise ışığın sudaki kırılmasıdır. Göz, neredeyse suyla aynı yoğunluğa sahip bir sıvı ile dolu olduğundan dışarda oluşan görüntüler göze yansırken kırılma gerçekleşmez. Bunun sonucunda göz merceği dışarıdaki cismin görüntüsünü retina üzerine tam olarak odaklar ve balık insanın aksine suyun içinde son derece net görür.

GAZELLERİN VÜCUTLARINDAKİ ÖZEL SOĞUTMA SİSTEMİ
İnsanlar soğutma sistemlerini çok yakın bir dönemde keşfetmiş, teknolojinin ilerlemesi ile birlikte de bugünkü modern haline getirebilmişlerdir. Ancak soğutma sistemlerini ilk keşfedenler insanlar değildir. Doğadaki sıcakkanlı her canlının vücudunda ısı kontrolü için gereken mekanizma zaten vardır. Bu canlılar vücutlarında bir soğutma sistemi ile birlikte yaratılmışlardır. Örnek olarak Afrika'nın hızlı koşan gazelini verebiliriz. Gazel yaşamını sürdürebilmek için düşmanlarından kaçmak zorundadır, çünkü başka bir savunma aracı yoktur. Bu sürat koşusu gazelin vücut ısısını aşırı derecede yükseltir. Fakat gazelin hayatta kalabilmesi için beyninin vücudundan daha serin tutulması gerekir.
Gazelin beyninin serin tutulması için, başının sağ tarafında, kendine has bir soğutma sistemi vardır. Gazellerin ve benzer hayvanların, soluk alma kanallarının ardında uzanan, büyük kan birikintilerinin içerisinden yayılan yüzlerce küçük atardamar vardır. Soluklanmış hava buruna ait bu gölcüğü soğutur, bu yüzden küçük atardamarların içerisinden geçen kan soğumuş olur. Sonra küçük atardamarlar kanı beyne taşıyan tek bir kan damarın içerisinde biraraya gelir. Bu sayede gazel koşarken süratle artan vücut ısısından etkilenmez.
Burada dikkat çekici olan nokta, bu kusursuz sistemin zaman içinde kendiliğinden ortaya çıkamayacağıdır. Çünkü beynin soğutulması için gereken bu sistemin var olmaması demek, gazelin ilk koşusunu yapar yapmaz ölmesi demektir.39
Gazellerdeki soğutma sistemi örneğinde de görüldüğü gibi canlılardaki yapılar, evrimcilerin "kademe kademe gelişim" iddiasıyla açıklanamayacak bir kompleksliğe sahiptir. Yani bir canlının vücut sistemlerinin ve organlarının zaman içinde küçük değişimlerle ortaya çıkması imkansızdır. Canlı bedenleri, gazellerdeki soğutma sistemi benzeri, tek bir parçası bile eksik olsa hiçbir işe yaramayacak yapılarla doludur. Bu da bütün canlıların evrimcilerin iddia ettikleri gibi tesadüflerle zaman içinde var olmadıklarını, aksine Allah tarafından bir anda kusursuzca yaratıldıklarını ispatlar. Bu, düşünebilen ve aklını kullanabilen insanlar için çok açık bir gerçektir.
"Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunların arasında olan herşeyin de Rabbidir."... (Şuara Suresi, 28)

İNSANIN YARATILIŞINDAKİ İHTİŞAM
Çevrenizdeki insanların tümü annelerinin karnında geçirdikleri aylar sonrasında bugünkü hallerine geldiler. Her biri için aynı kusursuz sistem annelerinin vücutlarında eksiksiz hazırlandı, hepsi aynı aşamaları yaşadılar.
Doğum olayı son derece büyük bir mucizedir. Anne karnında hazırlanmış olan özel korunaklı odasında gelişen bebek bir süre sonra dünyaya gelir. İşte bu mucizevi olaydaki detaylar, düşünen her insanı çok önemli sonuçlara götürecektir. Bu sonuca, bebeğin gelişiminde etkili olan detaylardan birini ele alarak birlikte ulaşalım:

Plesanta döllenmiş yumurtanın rahim duvarına yerleşmesi için vücut tarafından oluşturulan etli bir dokudur. Bebeğe ait yumuşak kan damarlarını içerir. Bu damarlar bir ağacın kolları gibidir. Plesanta bebeğe besin taşıyan dokularla birleşerek besin, vitamin, mineraller, su ve oksijen gibi anneden gelebilecek her türlü maddeyi bebeğe taşır. 40
Plesantanın bu görevi son derece önemlidir. Çünkü bu doku, hem bebeğin bütün ihtiyaçlarını gidermeli hem de bebeği korumak için seçici olmalıdır. Aslında bu görevleri yapmakla plesanta bebek için, akciğer, mide, bağırsak, karaciğer ve böbrek gibi organların görevlerini yüklenmiş olur. Plesantanın bu alışverişi gerçekleştirmesini sağlayan "korion" adı verilen ince bir zardır. Bu zar anne ile bebeğin kan dolaşımını birbirinden ayırır. Bu zar sayesinde annenin kanı kesinlikle çocuğun damarlarına geçmez. Bebek oksijen ve besinlerini bu zar aracılığıyla alır.
Bu arada bebeğin ilk aylarda ihtiyaç duyduğu gıdalar ile sekizinci ve dokuzuncu aylarda ihtiyaç duyduğu gıdalar birbirinden farklıdır. Plesantanın besin alımında bunu da dengelemesi gerekmektedir. Nitekim bütün bunları plesanta kusursuz bir şekilde yerine getirir. Her zaman neyi ne kadar alacağını çok iyi bilir, hep seçici ve dikkatlidir. Bunlar plesantanın özelliklerinden birkaç tanesidir. Burada sorulması gereken bazı sorular ve unutulmaması gereken noktalar vardır.
Öncelikle sadece hücrelerden oluşan bir doku olan plesantanın tüm bu hesaplamaları nasıl yaptığı sorusunun cevabı verilmelidir. Bunun yanısıra bebeğin ihtiyaçlarından plesantanın nasıl haberdar olduğu sorusu da cevap beklemektedir. Düşünen bir insan bunları plesanta denen et parçasının kendi kendine yapamayacağını ya da bu özellikleri plesantanın tesadüfen kazanmış olamayacağını hemen görecektir. Bu durumda karşımıza çıkan gerçek yine son derece açıktır: Plesanta dokusu anne karnındaki bebeğin ihtiyaçlarını karşılayabilecek özelliklere sahip olarak Allah tarafından yaratılmıştır. Doğum mucizesi Allah'ın yaratma sanatındaki ihtişamın sergilendiği örneklerden biridir.
Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti. (İnfitar Suresi, 6-8)

GELİŞMİŞ BİR KLİMA, KUSURSUZ BİR ALGILAYICI: DERİ
Şu anda bu kitabın sayfalarını kolaylıkla çevirebiliyorsunuz. Çünkü elleriniz sayfaların dokusunu kavramakta hiçbir problem yaratmıyor. Aynı şekilde düz, kaygan dokusu olan cisimleri de, örneğin, bardakları da elinize alıp taşıyabiliyorsunuz. Bir tüyü ellediğinizde yumuşaklığını, bir kayayı tuttuğunuzda sertliğini hissedebiliyorsunuz. Çünkü deriniz bütün bunları algılayıp beyninize gereken sinyalleri göndererek sizin cisimleri kafanızda şekillendirmenizi sağlayacak özelliklerdedir.



İnsan derisinin altında yer alan dokunmaya hassas sinirler, olabilecek en iyi biçimde duyarlılaştırılmış ve vücuda dağıtılmışlardır. En çok sinir ucu, parmak uçlarında bulunur. Bu da size hareket kolaylığı sağlar ve hiçbir rahatsızlık vermez. Buna karşın daha "önemsiz" bölgelerde, örneğin sırt bölgesinde oldukça az sayıda sinir ucu vardır. Bu çok önemli bir avantajdır. Bunun aksinin olduğunu düşünelim: Parmak uçlarının son derece duyarsız olduğunu, tüm sinir uçlarının sırtta toplandığını varsayalım. Bu, kuşkusuz oldukça zorluk verici olurdu; elimizi doğru düzgün kullanamazken, sırtımıza temas eden en ufak maddeyi bile -mesela elbisemizin kıvrımlarını- hissederdik.
İnsan derisi birçok tabakadan oluşan, içinde algılayıcı sinirler, dolaşım kanalları, havalandırma sistemleri, ısı ve nem ayarlayıcıları bulunan, gerektiğinde bir kalkan gibi Güneş ışınlarından vücudu koruyan karmaşık bir organdır. Bu özellikleri nedeniyle insan, derisinin bir bölümünün tahrip olması durumunda hayati tehlike içine girebilir.
Birbirinden tamamen farklı yapılardan meydana gelen derinin alt kısmında yağdan oluşan bir katman vardır. Bu yağ katmanı ısıya karşı yalıtım görevi görür. Bu tabakanın üstünde deriye esneklik özelliğini veren ve büyük kısmı proteinlerden oluşan başka bir bölüm vardır.
Derimizin 1 cm altını kaldırdığımızda karşılaşacağımız manzara, işte bu yağların ve proteinlerin oluşturduğu, çok çeşitli damarların da bulunduğu estetik olmayan, hatta ürkütücü bile sayılabilecek bir görüntü olacaktır. Deri, bütün bu yapıları kapatıcı özelliği sayesinde hem vücudumuza çok önemli bir estetik katkıda bulunurken, hem de tüm dış etkenlerden korunmamızı sağlar. Derimizi bizim için hayati yapan görevlerinden birkaç tanesini saymak ve bunların üzerinde düşünmek derimizin varlığının ne kadar önemli olduğunun anlaşılması için yeterli olacaktır.
İnsan derisi vücudun su dengesinin bozulmasını engeller, dayanıklı ve esnektir, kendi kendini yenileyebilir, vücudu zararlı ışınlardan korur, dış dünya ile olan bağlantıyı sağlar, soğuk ya da sıcak havalarda vücut sıcaklığını korur.
Her türlü ihtiyacı karşılayan gelişmiş bir klima ve hassas bir dedektör gibi hareket eden insan derisi, hem görsel olarak sağladığı güzellikle hem de insanı koruyan özellikleriyle Allah tarafından yaratılmış bir nimettir. Tek bir özelliği için sayfalar dolusu kitaplar yazılan deri Allah'ın yaratışındaki ihtişamını bize bir kere daha göstermektedir
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Forum Seç


Saat: 03:59


Telif Hakları vBulletin® v3.8.4 Copyright ©2000 - 2025, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.