![]() |
![]() |
|
#1
|
|||
|
|||
![]() GİRİŞ Sabah kalktığınızda yaptığınız işleri bir an için aklınızdan geçirin. Gözünüzü açarsınız, nefes alırsınız, yatakta doğrulursunuz, kalkar ve yürürsünüz, yemek yersiniz, kıyafetlerinizi değiştirirsiniz. Annenizle veya kardeşinizle konuşursunuz, size söylediklerini duyarsınız. Sonra dışarıya çıkarsınız ya da pencereden dışarıya bakarsınız ve masmavi gökyüzünü görürsünüz. Belki o an pencerenin önünden uçan kuşların seslerini duyarsınız. Düşen bir yaprağı izlerken, ağaçtaki olgunlaşmış elmaları fark edersiniz. Güneşin sıcaklığını ve rüzgarı yüzünüzde hissedersiniz. Sokakta yürüyen, arabalarıyla bir yerlere yetişmeye çalışan insanlar vardır. Kısacası sizin için sıradan bir gün başlamıştır. Gördüğünüz, duyduğunuz şeyler alışılmıştır; bu yüzden bunların üzerinde düşünmeye bile gerek duymazsınız.Peki bir de şöyle düşünün. Doğduğunuz günden itibaren tek bir odada yaşamınızı sürdürdüğünüzü farz edin. Bu oda dört duvardan oluşuyor olsun ve dışarıyı görebileceğiniz küçük bir penceresi bile olmasın. Sadece ihtiyacınıza yönelik birkaç mütevazi mobilya bu odaya konmuş olsun. Yaşamınızı geçirdiğiniz bu odada size yalnızca hayatınızı sürdürebilmeniz için gerekli olan bir-iki çeşit yiyecek ve su verilsin. Odada, dışarıdan haber alabilmenizi sağlayacak herhangi bir iletişim aracının, örneğin; bir telefon, radyo yada bir televizyonun da bulunmadığını varsayalım. Dolayısıyla birçok konu hakkında bilginiz olmayacaktır. Derken bir gün hayatınızı geçirdiğiniz bu odadan çıkarıldığınızı ve dış dünyayı gördüğünüzü farz edin. Bu durumda dünya hakkında neler düşünürsünüz? Gözünüzün görebildiği alanın genişliği, ışığın varlığı, Güneş'in yüzünüze çarpan sıcaklığı, gökyüzünün masmavi rengi, bembeyaz bulutların varlığı sizi çok şaşırtacaktır. Geceleri gökyüzünde beliren parlak ışıklı yıldızlar, tüm ihtişamı ile gökyüzüne doğru uzanan dağlar, insanlar için bir güzellik olan akarsular, göller, denizler, yeryüzüne hayat veren sağanak yağmur, yemyeşil ağaçlar, rengarenk menekşeler, papatyalar, karanfiller, güzel kokularıyla leylaklar, güller, her biri insana ayrı lezzet veren portakallar, karpuzlar, erikler, çilekler, muzlar, şeftaliler, insanda şefkat duygusu uyandıran kediler, köpekler, tavşanlar, gazeller, hayranlık verici estetikleri ve renkleriyle kelebekler, kuşlar, deniz altı canlıları…. Tüm bu gördükleriniz karşısında hem hayrete kapılır, hem de tüm bunları biraraya kimin yerleştirdiğini merak edersiniz. Meyvelerin renklerini görüp, kokularını duyduğunuzda bunları kimin böylesine cezbedici renklere boyadığını, bu enfes kokuları onlara kimin verdiğini merak edersiniz. Bir kavunu tattığınızda, elmadan bir parça ısırdığınızda lezzetlerinin nasıl bu kadar güzel ve çeşitli olduğunu, böyle kabuklu bir cismin içine nasıl olup da şekerin yerleştirildiğini düşünür, meyvelerin sıra sıra dizilmiş çekirdeklerini gördüğünüzde bunun nasıl olduğunu öğrenmek istersiniz. Gördüğünüz her yeni şey, öğrendiğiniz her bilgi sizde büyük bir heyecan yaratır. Herşeyin nedenini, nasılını öğrenmeye çalışırsınız. Karpuzun çoğalabilmek için çekirdeklerine ihtiyaç duyduğunu, kuşların uçmak için mutlaka tüylerinin olmasının gerektiğini Güneş'ten gelen ışınların, oksijenin, suyun bütün canlıların yaşaması için gerekli olduğunu, denizlerin ve okyanusların varlığının önemini, bitkiler olmasa yeryüzünde bozulacak dengeleri, tahta parçasına benzeyen tohumlarda çeşit çeşit bitkilerin çıkmasını sağlayan bilgilerin şifrelenmiş olduğunu ve daha pek çok detayı öğrenirsiniz. Öğrendiğiniz herşey bu ihtişamı biraz daha idrak etmenizi sağlar. Öğrenmeye başladıklarınızın yeryüzündeki canlıların özelliklerinin sadece çok küçük bir kısmı olduğundan, herşeyin birbirine bağlı çalıştığından, göremediğiniz varlıkların, duyamadığınız seslerin var olduğundan, uzaydaki ihtişamlı sistemlerin varlığından haberdar olduğunuzda ise şaşkınlığınız daha da artar. Bütün bunların detaylarını birer birer öğrenirken her seferinde aynı sorular aklınıza gelecektir: Bu muhteşem varlıkların tümü nasıl ortaya çıktı? Ben nasıl meydana geldim? Madem herşeyin bir sebebi var, herşeye bir sebep bulunuyor; peki öyleyse ben niye varım? Yıllarca kaldığınız bir odadan çıktığınız anda dünyadaki çeşitlilik ve ihtişamlı yaratılış ile karşı karşıya kaldığınız için sürekli düşünmekte ve sorularınıza cevap aramaktasınızdır. Her sorunuzun cevabında "mutlaka bunları yapan biri vardır" sözleri yer almaktadır. Düşünce tembelliğine kapılmadığınız ve çevrenizdeki varlıklara bir alışkanlık perdesi ardından bakmadığınız için herşeyin bir Yaratıcısı'nın olduğuna kesin kanaatiniz gelecektir. İşte her insanın yapması gereken aslında budur: Gördüğü şeylere alışkanlıkla değil de düşünerek, sorular sorarak bakmak… Nasıl ki her gün üzerinden geçtiğiniz çelik köprüleri bir yapan varsa, sağlamlığı çelik ile karşılaştırılan kemiklerinizi de bir tasarlayan vardır. Hiçbir zaman için birisi çıkıp da ham demir ve kömürün tesadüfen birleşerek çeliği, çeliğin de tesadüfen çimentolarla birleşip köprüleri oluşturduğunu söyleyemez. Çünkü böyle bir iddiada bulunan kişinin aklından şüphe edileceğini herkes bilir. Ancak bu açık gerçeğe rağmen dünyadaki bütün canlıların, gökyüzünün, yıldızların, uzayın, kısacası herşeyin tesadüfen ortaya çıktığını iddia etmeye cesaret edenler vardır. Bu tesadüf iddialarının mantıksızlığı ise düşünen ve akleden her insan için son derece açıktır. TESADÜFÜN MANTIKSIZLIĞI Tesadüf iddiasıyla ortaya çıkanlar, materyalist ve evrimci zihniyeti taşıyan insanlardır. Bu insanlar maddenin ve evrenin başının ve sonunun olmadığını, bir yaratıcısının bulunmadığını iddia eder, milyarlarca yıldızdan oluşan milyarlarca galaksinin, tüm gökcisimlerinin, gezegenlerin, güneşlerin ve tüm bunların düzen içinde varlıklarını sürdürmesini sağlayan kusursuz sistemlerin başıboş tesadüflerle varlığını sürdürdüğünü söylerler. Aynı şekilde evrim teorisi de evrendeki ihtişamlı düzene rağmen, canlıların da tesadüflerle meydana geldiğini savunur. Bu bilgiler ışığında evrimcilerin "tesadüf"ü yaratıcı bir güç olarak gördükleri ortaya çıkar. Allah'ın dışında bir varlığı yaratıcı güç olarak kabul etmek ise, kuşkusuz putperestliktir. Yani evrimciler "tesadüf" isimli bir puta sahiptirler. Nitekim Darwinist eserleri okuduğunuzda tesadüf putundan, bu putun sözde gücünden ve üstün kabiliyetlerinden sık sık bahsedildiğini görürsünüz. Evrimcilerin, "tesadüf putu"nun var ettiğine inandıkları varlıkların örneklerini saymakla bitiremeyiz. Örneğin, evrimciler canlıları oluşturan ilk hücrenin tesadüf putunun bir eseri olduğuna inanırlar. Bu inanışa göre cansız ve şuursuz atomlar bir gün karar alıp yıldırımların, yağmurların ve çeşitli doğal etkilerin sonucunda biraraya gelmişler ve aminoasitleri oluşturmuşlardır. Sonra bu aminoasitler canlı hücresinin temeli olan proteinleri var etme kararı almış ve tesadüf putunun yardımıyla bu kararını uygulamaya koymuştur. Böylece ortaya çıkan proteinlerin ise ilk canlı hücreyi meydana getirmesi tesadüf ismi verilen güç sayesinde hemen gerçekleşmiştir. Ancak da "tesadüf"ün işi bununla da bitmemiştir. Evrimci safsatalara göre, "tesadüf putu" dünya üzerindeki milyonlarca canlı türünü de kendi çabasıyla ortaya çıkarmıştır. Önce bir balık meydana getirmiş ama tek bir balığın yeterli olmayacağını düşünerek bugün var olan yüzbinlerce balık türünün oluşmasını sağlamıştır. Yüzbinlerce balık cinsi yeterli olmamış, bu balıklarla birlikte diğer deniz canlılarını da oluşturarak deniz altında nefes kesici ihtişamda bir ortam meydana getirmiştir. Ardından "tesadüf putu" bir gün deniz altında yaşamın yeterli olmadığını düşünmüş ve bir balığın denizden karaya çıkması için gerekli altyapıyı hazırlamıştır. Tesadüfler sayesinde balığın yüzgeçleri ayaklara dönüşmüştür ve balık suyun dışında solunumunu sağlayabileceği akciğerlere kavuşmuştur. Fakat bunlar da bugünkü canlı çeşitliliğini meydana getirememiştir ve "tesadüf"ler işlerine devam etmişlerdir... Kitabın ilerleyen bölümünde pek çok örneğini göreceğiniz gibi, canlılar yaşamlarını ancak birçok organları tam ve eksiksiz biçimde var olduğunda sürdürebilmektedirler. Bazı organların çalışmaması canlıyı birkaç dakikada ya da en fazla birkaç günde öldürür. Fakat evrimcilerin iddiasına göre "tesadüf putu", milyonlarca yıllık bir süre içinde son derece şuurlu, dikkatli, hatasız ve kusursuz bir şekilde canlılarla ilgili bütün detayları düşünmüş, tasarlamış ve oluşturmuştur. Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, "tesadüf" evrimcilere göre öyle bir puttur ki, her istediğini yapabilir, istediğini anında şekillendirebilir, bir hayvanı başka bir hayvana dönüştürebilir. Bütün bunları yaparken de bütün canlıların ve cansız varlıkların renklerini, görüntülerini, tadlarını olabilecek en estetik şekilde ayarlar. Mevsimlerine göre meyvelere vitaminleri yerleştirir, onları sulu ya da doyurucu niteliklerde kılar. Her yerde kokularının ve tadlarının aynı olmasını sağlar. Tesadüf putu tohumun içine bitkiyle ilgili bütün bilgileri yerleştirecek bir ilme dahi sahiptir. Buraya kadar saydıklarımız, materyalist ve evrimci zihniyetin iddialarının genel mantığını oluşturmaktadır. Elbette tüm bu örneklerin evrimcilerin tek sebep olarak gösterdikleri "tesadüf"le gerçekleşemeyeceği akıl ve vicdan sahibi her insanın hemen kavrayabileceği bir gerçektir. Şimdi şunu düşünün: Tesadüfler biraraya gelerek otoban yollar yapabilirler mi, taşıma şirketleri kurarak bunların düzenli işlemesini sağlayabilirler mi? Elbette ki tesadüfen böyle şeylerin ortaya çıkması imkansızdır. Nasıl ki bir taşıma şirketi tesadüfen kurulamıyorsa, insan vücudundaki dolaşım sistemi de tesadüfen ortaya çıkmış olamaz. Nasıl ki Eiffel Kulesi'nin tüm çeliklerini teker teker üreten, onları belli büyüklüklerde kesen, kulenin tasarımını yapan, sonra bu tasarıma uygun olarak parçaları birleştiren, onlara sağlamlığını veren birileri varsa, insan kemiklerinin her birini gerekli boylarda yaratan, insan vücudunun ihtiyaçlarına uygun olarak hepsini en iyi yerlere yerleştiren, kemikleri birleştirerek sapasağlam bir iskelet yapan bir güç sahibi de vardır. Bu, doğadaki her türlü gücün üstünde olan, herşeyi kapsayan, benzeri olmayan bir güçtür. İşte bu gücün sahibi, göklerin, yerin ve bu ikisi arasındaki herşeyin Yaratıcısı olan Allah'tır. Buraya kadar yapılan karşılaştırmaların ve kitap boyunca verilen örneklerin tümü Allah'ın evrende kusursuzca yarattığı çeşitlilikten sadece birkaç örnektir. Bu örneklerin her biri kendi içinde çok detaylı bilgiler içermektedir. Örneğin, bu kitapta kelebeklerin birkaç genel özelliğinden bahsedilmektedir, ancak sadece kelebeğin gözü üzerine yazılmış ve her biri sayfalar dolusu olan kitaplar vardır. Bundan başka çok çeşitli sayıda kelebek türleri, bu türlerin her birinin kendilerine has özellikleri vardır. İnsan vücudunun bu kitapta çok genel olarak ele alınan birkaç özelliği vardır ancak sadece kemikler ile ilgili ciltler dolusu kitap ve araştırma bulunmaktadır. İnsan gözünün tek bir siniri, böceklerin kanatları, hatta bu kanadı oluşturan maddenin içeriği üzerine yazılmış sayfalar dolusu kitaplar vardır. Tüm bunlar Allah'ın varlığının apaçık delilleridir. Allah'ın varlığı her yeri kuşatmıştır ve aklını kullanabilen her insan yaratılıştaki ihtişamı hemen görecektir. Her insan aklı ve vicdanı ölçüsünde Allah'ın büyüklüğünü kavrayabilecektir. Allah'ın üstün kudretini, nihayetsiz sanatını kavramaya başlayan insana düşen en önemli görev ise, gördüğü güzelliklerin gerçek sahibine yönelmek ve yalnızca Allah'ın hoşnut olacağı umulan şekilde bir yaşam sürmektir. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka ilah yoktur. Herşeyin Yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin, O, herşeyin üstünde bir vekildir. (En'am Suresi, 102) YOKLUKTAN VARLIĞA: BIG BANG ![]() Son yüzyılda gelişmiş teknoloji ile gerçekleştirilen araştırma, gözlem ve hesaplamalar, evrenin bir başlangıcı olduğunu kesin olarak ortaya koymuştur. Bilimadamları yaptıkları incelemeler sonucunda evrenin sürekli olarak "genişlediğini" tesbit etmişlerdir. Ve evren genişlediğine göre, zaman içinde geriye doğru gidildiğinde evrenin tek bir noktadan genişlemeye başladığı sonucuna ulaşmışlardır. İşte bugün bilimin ulaştığı gerçek, evrenin bu tek noktanın patlamasıyla yoktan var olduğudur. Bu patlamaya "Big Bang" yani "Büyük Patlama" adı verilmiştir. Bugün bilim çevreleri tarafından evrenin var oluş şekli olarak kabul gören Büyük Patlama'nın ardından, son derece kusursuz bir düzenin oluşması ise aslında hiç de sıradan karşılanabilecek bir durum değildir. Düşünün ki, yeryüzünde binlerce çeşit patlama olumakta ama hiçbirinde ortaya bir düzen çıkmamaktadır. Hepsi olanı bozmaya, parçalamaya, yok etmeye yönelik olarak gerçekleşir. Örneğin; atom ve hidrojen bombalarının patlaması, giruzu patlamaları, volkanik patlamalar, doğalgaz patlaması, güneşte meydana gelen patlamalar; kısacası ne tür patlama incelenirse incelensin, etkilerinin hep yıkıcı oldukları görülecektir. Hiçbir zaman bir patlamanın neticesinde görünüm olarak yapıcı ve olumlu bir sonuç çıkmaz. Ama günümüz teknolojisi ile ortaya konmuş olan bilimsel sonuçlara göre Büyük Patlama yokluktan varlığa, hem de çok düzenli ve ahenkli bir varlığa geçişe sebep olmuştur. Şimdi de şöyle bir örnek üzerinde düşünelim; yerin altında bir dinamit patlıyor ve bu patlamanın ardından da odalarıyla, pencereleriyle, kapılarıyla, mobilyalarıyla dünyanın en görkemli sarayı meydana geliyor. Buna "tesadüf sonucu oluştu" demek mantıklı bir yaklaşım olur mu? Böyle bir şey kendiliğinden oluşabilir mi? Elbette ki hayır! Büyük Patlama'nın ardından oluşan kainat ise elbette dünya üzerindeki bir sarayla karşılaştırma dahi yapılamayacak kadar ihtişamlı, ince ince planlanmış, görkemli bir sistemdir. Bu durumda evrenin kendi kendine oluştuğunu iddia etmek son derece anlamsız olacaktır. Evren yokken birdenbire ortaya çıkmıştır. Bu da bize maddeyi yoktan var eden, onun her anını kontrolü altında bulunduran sonsuz bilgi ve güç sahibi bir Yaratıcı'nın varlığını gösterir. O Yaratıcı üstün güç sahibi olan Allah'tır. UZAYDAKİ BÜYÜKLÜK KAVRAMI ![]() Örneğin, uzayın uçsuz bucaksız olduğundan herkes haberdardır. Ancak bunun gerçek anlamda nasıl bir büyüklük olduğu üzerinde düşünmeye başladığımızda tahmin edebileceğimizden çok daha farklı kavramlarla karşılaşırız. Güneş'in çapı, Dünya'nın çapının 103 katı kadardır. Bunu bir benzetmeyle açıklayalım; eğer Dünya'yı bir misket büyüklüğüne getirirsek, Güneş de bildiğimiz futbol toplarının iki katı kadar büyüklükte yuvarlak bir küre haline gelir. Burada ilginç olan, aradaki mesafedir. Gerçeklere uygun bir model kurmamız için, misket büyüklüğündeki Dünya ile top büyüklüğündeki Güneş'in arasını yaklaşık 280 metre yapmamız gerekir. Güneş Sistemi'nin en dışında bulunan gezegenleri ise kilometrelerce öteye taşımamız gerekecektir. Bu benzetmeyle Güneş Sistemi'nin dev bir boyuta sahip olduğunu düşünmüş olabilirsiniz. Ancak aslında Güneş Sistemi içinde bulunduğu Samanyolu Galaksisine oranla oldukça mütevazi bir büyüklüğe sahiptir. Çünkü Samanyolu Galaksisinin içinde, Güneş gibi ve çoğu ondan daha büyük olmak üzere yaklaşık 250 milyar tane yıldız vardır. Spiral şeklindeki bu galaksinin kollarının birisinde, bizim Güneşimiz yer almaktadır. Ancak şaşırtıcı olan, Samanyolu Galaksisinin de uzayın geneli düşünüldüğünde çok "küçük" bir yer oluşudur. Çünkü uzayda başka galaksiler de vardır, hem de tahminlere göre, yaklaşık 300 milyar kadar… Evrendeki gök cisimlerinin boyutları ve dağılımlarındaki ihtişamdan verdiğimiz bu birkaç örnek bile Allah'ın yaratma sanatının benzersizliğini, O'nun yaratmada hiçbir ortağının olmadığını, Allah'ın üstün bir güç sahibi olduğunu göstermek için yeterlidir. Allah insanları bu gerçekler üzerinde düşünmeye şöyle çağırmaktadır: Yaratmak bakımından siz mi daha güçsünüz, yoksa gök mü? (Allah) Onu bina etti. Boyunu yükseltti, ona belli bir düzen verdi… (Naziat Suresi, 27-28) GÜNEŞ SİSTEMİ'NDEKİ KUSURSUZ DÜZEN ![]() Güneş Sistemi'nin yapısını incelediğimizde son derece hassas bir denge ile karşılaşırız. Güneş Sistemi'ndeki gezegenleri, sistemden çıkarak dondurucu soğukluktaki "dış uzay"a savrulmaktan koruyan etki, Güneş'in "çekim gücü" ile gezegenin "merkez-kaç kuvveti" arasındaki dengedir. Güneş sahip olduğu büyük çekim gücü nedeniyle tüm gezegenleri çeker, onlar da dönmelerinin verdiği merkez-kaç kuvveti sayesinde bu çekimden kurtulur. Ama eğer gezegenlerin dönüş hızları biraz daha yavaş olsaydı, o zaman bu gezegenler hızla Güneş'e doğru çekilir ve sonunda Güneş tarafından büyük bir patlamayla yutulurlardı. Bunun tersi de mümkündür. Eğer gezegenler daha hızlı dönseler, bu sefer de Güneş'in gücü onları tutmaya yetmeyecek ve gezegenler dış uzaya savrulacaklardı. Oysa çok hassas olan bu denge kusursuz bir şekilde kurulmuştur ve sistem bu dengeyi koruduğu için devam etmektedir. Bu arada söz konusu dengenin her gezegen için ayrı ayrı kurulmuş olduğuna da dikkat etmek gerekir. Çünkü gezegenlerin Güneş'e olan uzaklıkları çok farklıdır. Dahası, kütleleri çok farklıdır. Bu nedenle, hepsi için ayrı dönüş hızlarının belirlenmesi lazımdır ki, Güneş'e yapışmaktan ya da Güneş'ten uzaklaşıp uzaya savrulmaktan kurtulsunlar. Bunlar Güneş Sistemi'ndeki ihtişamlı dengenin birkaç delilidir. Dev gezegenleri ve tüm Güneş Sistemi'ni düzene sokan ve devamlı olmasını sağlayan dengenin tesadüfen ortaya çıkamayacağı akıl sahibi her insanın kolaylıkla anlayabileceği bir gerçektir. Bu düzenin ince ince hesaplandığı çok açıktır. Üstün bir güç sahibi olan Allah evrende yarattığı kusursuz detaylarla bize herşeyin Kendi kontrolü altında olduğunu göstermektedir. Güneş Sistemi'ndeki olağanüstü hassas dengeyi keşfeden Kepler, Galilei gibi astronomlar, bu sistemin çok açık şekilde yaratılışı gösterdiğini ve Allah'ın tüm evrene olan hakimiyetinin ispatı olduğunu pek çok kereler belirtmişlerdir. Allah herşeyi sonsuz ilmiyle yaratır ve düzenler. Allah üstün güç sahibi olandır. |
#2
|
|||
|
|||
![]() BENZERİ OLMAYAN GEZEGEN: DÜNYA ![]() Dünya'nın yanısıra Güneş Sistemi içinde başka gezegenler de vardır, ancak bütün bunların arasında canlı yaşamına uygun olan tek gezegen Dünya'dır. Dünya'nın Güneş'e olan uzaklığı, kendi etrafındaki dönüş hızı, ekseninin eğimi, yeryüzü şekillerinin varlığı gibi birbirinden bağımsız pek çok etken, gezegenimizin yaşama uygun bir biçimde ısınmasını ve ısının Dünya'ya dengeli bir biçimde yayılmasını sağlar. Dünya'nın atmosferinin yapısı, Dünya'nın büyüklüğü de tam olması gerektiği gibidir. Güneş'ten bize ulaşan ışık, içtiğimiz su, yediğimiz besinler bizim yaşamımız için olağanüstü derecede uygundur. Kısacası Dünya hakkında yaptığımız her türlü inceleme bizlere Dünya'nın insan yaşamı için özel olarak tasarlanmış olduğunu gösterecektir. Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenler arasında Dünya'ya en yakın özelliklere sahip olan Mars bile Dünya ile asla kıyaslanamayacak kadar kuru ve ölü bir kaya yığınıdır. Dünya'daki yaşama uygun koşulların özel olarak tasarlanmış olduğunun görülmesi için diğer gezegenlerin genel yapısına şöyle bir bakmak yeterli olacaktır. Sık sık gündeme gelen gezegenlerden biri olan Mars'ı ele alalım. Mars'ın atmosferi yoğun karbondioksit içeren zehirli bir karışımdır. Gezegenin üzerinde hiç su yoktur. Yandaki küçük resimde de görüldüğü gibi Mars'ın yüzeyinde büyük göktaşlarının çarpmasıyla meydana gelen dev kraterler dikkat çeker. Gezegende çok kuvvetli rüzgarlar ve aylarca süren kum fırtınaları hüküm sürer. Isı –53 derece civarındadır. Mars bu özellikleriyle canlı yaşamının mümkün olmadığı, tam anlamıyla ölü bir gezegendir. Bu karşılaştırma dahi Dünya'yı yaşanabilir yapan özelliklerin ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlamak için yeterlidir. Tüm evreni, yıldızları, gezegenleri, dağları ve denizleri kusursuzca yaratan, insana ve tüm canlılara hayat veren, herşeyi yoktan var etmeye güç yetiren, yarattıklarını insanın emrine veren, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Allah'tır. İçinde yaşadığı Dünya'daki ihtişamlı yapıyı gören her insana düşen hemen Allah'a yönelmek, tüm yaşamınında Allah'ın rızasına uygun davranışlarda bulunmak; O'nun yarattıklarına, verdiği nimetlere şükretmek, bütün bu güzellikleri veren Allah'a yakın olmak, O'nu dost ve vekil edinmektir. Bütün bunların sahibi olan Allah hamde layık olandır. ATMOSFERİN ÖZEL YAPISI ![]() Herşeyden önce insanın nefes alabilmesi için atmosferdeki gazların dengesinin çok iyi ayarlanmış olması şarttır. Bu dengede ufak gibi görünen değişikliklerin olması insanın ölümüne kadar varabilen tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Zaten bu tarz aksaklıklar hiçbir zaman baş göstermez. Çünkü atmosfer yaşam için gerekli son derece özel şartlar biraraya getirilerek tasarlanmış olağanüstü bir karışımdır ve kusursuz işlemektedir. Dünya atmosferi, % 77 azot, % 21 oksijen ve %1 oranında karbondioksit ve argon gibi diğer gazların karışımından oluşur. Öncelikle bu gazların en önemlisi ile, yani oksijenle başlayalım. Oksijen çok önemlidir, çünkü canlılar enerji elde etmek için oksijene ihtiyaç duyar. Oksijen elde etmek için de solunum yaparlar. Soluduğumuz havadaki oksijen oranı ise, son derece hassas dengelerle tespit edilmiştir. Atmosferdeki oksijen oranının dengede kalması da, mükemmel bir "geri dönüşüm" sistemi sayesinde gerçekleşir. İnsanlar ve hayvanlar devamlı olarak oksijen tüketirler ve kendileri için zehirli olan karbondioksiti üretirler. Bitkiler ise bu işlemin tam tersini gerçekleştirir ve karbondioksiti oksijene çevirerek canlılığın devamını sağlarlar. Her gün bitkiler tarafından milyarlarca ton oksijen bu şekilde üretilerek atmosfere salınır. Eğer bitkiler de insanlar ve hayvanlarla aynı reaksiyonu gerçekleştirselerdi, Dünya çok kısa sürede yaşanılmaz bir gezegene dönüşürdü. Örneğin, hem hayvanlar hem de bitkiler oksijen üretselerdi, atmosfer kısa sürede "yanıcı" bir özellik kazanır ve en ufak bir kıvılcım dev yangınlar çıkarırdı. Sonunda da Dünya büyük bir patlamayla yanarak kavrulurdu. Öte yandan, eğer hem bitkiler hem de hayvanlar karbondioksit üretselerdi, bu kez atmosferdeki oksijen hızla tükenir ve bir süre sonra canlılar nefes almalarına rağmen "boğularak" toplu halde ölmeye başlarlardı. Bütün bunlar Dünya atmosferini insan yaşamı için özel olarak Allah'ın yarattığını göstermektedir. Evren başıboş bir mekan değildir. Her detayıyla planlanmış ve üstün güç sahibi olan Allah tarafından yaratılmıştır. DAĞLARIN YERKABUĞUNU SAĞLAMLAŞTIRMA ÖZELLİKLERİ ![]() Dağlar, yeryüzü kabuğunu oluşturan çok büyük tabakaların hareketleri ve çarpışmaları sonucunda meydana gelir. Hareket eden iki tabaka çarpıştığı zaman daha dayanıklı olanı ötekinin altına girer. Üstte kalan tabaka kıvrılarak yükselir ve dağları meydana getirir. Altta kalan tabaka ise yeraltında ilerleyerek aşağıya doğru derin bir uzantı meydana getirir. Yani dağların yeryüzünde gördüğümüz kütleleri kadar, yeraltına doğru ilerleyen derin uzantıları da vardır. Yani dağlar manto denen tabakaya derinlemesine saplanmaktadır. Bu özellikleri sayesinde dağlar, yeryüzü tabakalarının birleşim noktalarında yer üstüne ve yeraltına doğru uzanarak bu tabakaları birbirine perçinler. Bu şekilde, yerkabuğunu sabitleyerek mağma tabakası üzerinde ya da kendi tabakaları arasında kaymasını engeller. Kısacası dağları, tahtaları birarada tutan çivilere benzetebiliriz. Dağların bu perçinleme özelliği, son derece hareketli bir yapısı olan yerkabuğunu adeta sabitleyerek sarsıntıları büyük ölçüde engeller. Son derece ihtişamlı bir görüntüye sahip olan dağların varlığı yeryüzündeki başka dengelerin sağlanması bakımından da son derece önemlidir. Özellikle ısının dengeli bir biçimde dağılımında dağlar önemli bir faktördür. Dünya'nın ekvatoru ile kutupları arasında yaklaşık 100°C'lik bir ısı farkı vardır. Eğer böyle bir ısı farkı fazla engebesi olmayan bir yüzeyde gerçekleşmiş olsaydı, hızı saatte 1000 km'ye varan fırtınalar Dünya'yı allak bullak ederdi. Oysa yeryüzünde, ısı farkından dolayı ortaya çıkması muhtemel kuvvetli hava akımlarını bloke edecek engebeler vardır. Bu engebeler, yani sıradağlar, Çin'de Himalayalar'la başlar, Anadolu'da Toroslar'la devam eder ve Avrupa'da Alpler'e kadar sıradağlar halinde uzanarak batıda Atlas Okyanusu, doğuda Büyük Okyanus'la birleşir. Yeryüzündeki bütün detaylarda olduğu gibi dağlarda da tecelli eden Allah'ın sonsuz sanatıdır. Yaşadığımız Dünya'yı bizim için kusursuz bir biçimde Allah yaratmıştır. İnsana düşen ise dünya üzerinde bu ihtişamlı yapıları görerek, Allah'a kulluk etmeyi hayatının en önemli gerçeği olarak kabul etmesi ve sadece bunun için çalışmasıdır. Çünkü insan sayısız nimete muhtaçtır ama Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. OKYANUSLARIN SAĞLADIĞI DENGELER ![]() Güneş Sistemi'ndeki diğer 63 gök cisminden hiçbirinde yaşamın temel şartı olan su bulunmaz. Oysa Dünya yüzeyinin dörtte üçü suyla kaplıdır. Okyanuslar gibi büyük su kütlelerinin yanısıra, nehirler, küçük göller gibi büyüklükleri ve özellikleri de birbirinden farklı olan sular vardır. Bütün sular içilemez şekilde tuzlu ya da bütün sular tatlı değildir. Dünya üzerinde bütün canlıların ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş kusursuz bir su dengesi vardır. Yeryüzündeki milyonlarca çeşit canlı su sayesinde hayatlarını sürdürür, yaşam için gerekli olan dengeler de suyun varlığı sayesinde devamlılığını korur. Örneğin, büyük su kütlelerindeki buharlaşma sayesinde bulutlar ve yağmurlar oluşur. Suyun ısıyı çekme ve tutabilme kapasitesi yüksektir. Bu sayede okyanuslardaki ve denizlerdeki büyük su kütleleri, Dünya'nın ısısının dengelenmesini sağlar. Bu nedenle denize yakın bölgelerde gece ve gündüz arasındaki ısı farklılıkları çok azdır. Bu da bu bölgeleri daha yaşanabilir hale getirir. Yan sayfada sağ üst köşede kuş bakışı resmi görülen okyanusların varlığı son derece önemlidir. Çünkü okyanuslar güneş ışınlarını karadan daha az yansıtır, böylece karalardan daha fazla güneş enerjisi alır, ama bu ısıyı kendi içinde karalara göre daha dengeli biçimde dağıtırlar. Bu sayede okyanuslar daha sıcak olan ekvator bölgelerini serinleterek aşırı sıcak olmalarını, kutup bölgelerinin soğuk sularını da ısıtarak aşırı soğuk olmalarını ve bunun sonucunda da tamamen donmalarını engeller. Ayrıca okyanuslar karbondioksidin çözündüğü kimyasal depolar gibidir. Suyun şeffaflığı sayesinde su yosunları okyanus yüzeyinin altında fotosentez yapabilirler. Su, donduğu zaman genişleyen çok az sayıdaki maddeden biridir, onun bu özelliği sayesindedir ki okyanuslar ve göller alttan yukarıya doğru donmaz. Burada yalnızca birkaç tane örneği verilmiş olan suyun tüm fiziksel ve kimyasal özellikleri, bu sıvının insan yaşamı için özel olarak yaratılmış olduğunu göstermektedir. Başka hiçbir gezegende böyle bir su kütlesinin olmaması, bunun sadece Dünya üzerinde bulunması elbette ki bir tesadüf değildir. İnsan yaşamı için özel olarak yaratılmış olan Dünya, yine özel olarak yaratılmış olan suyla canlandırılmıştır. Kulları için sayısız nimeti yaratan, onların rahatlıkla yaşam sürmelerini sağlayan Allah, suyu da eşsiz bir sanat ve incelikle var etmiştir. Sizin için gökten su indiren O'dur… (Nahl Suresi, 10) |
#3
|
|||
|
|||
![]() SU VE BİTKİLER ARASINDAKİ UYUM ![]() Suyun genel yapısını inceleyerek bu uyumu görelim. Yeryüzündeki canlıların varlığını devam ettirebilmesi için mutlaka gerekli olan su, her özelliği ile özel olarak tasarlanıp yaratılmış olduğu açık olan bir maddedir. Suyun önemli özelliklerinden bir tanesi de yüksek yüzey gerilimine sahip olmasıdır. Yüzey gerilimi, sıvıyı oluşturan moleküllerin birbirlerini çekmeleriyle oluşur. Bu sayede bir su kabı, kendi yüksekliğinden biraz daha yüksek bir su kütlesini taşırmadan taşıyabilir. Ya da metal bir iğne suyun üzerine dikkatli bir biçimde yatay olarak konduğunda, batmadan yüzebilir. Suyun yüzey gerilimi, bilinen diğer sıvıların hemen hepsinden daha yüksektir ve bunun yeryüzünde çok önemli bazı biyolojik etkileri vardır. Bitkilerdeki etki, bunların başında gelir. Bitkiler, suyun yüzey gerilimi sayesinde herhangi bir pompaya, kas sistemine vs. sahip olmaksızın toprağın derinliklerindeki suyu metrelerce yukarı taşıyabilirler. Bilindiği gibi, apartmanlarda suyun üst katlara ulaştırılması için son derece komplike bir sistem olan hidrofor sistemi kullanılır. Ancak bitkilerde böyle bir sistem yoktur. Su, bitkinin en uç noktasına kadar yüzey gerilimi sayesinde ulaşır. Bitkilerin köklerindeki ve damarlarındaki kanallar, suyun yüzey geriliminden yararlanacak şekilde tasarlanmışlardır. Yukarı doğru gidildikçe daralan bu kanallar, suyun yukarı doğru "tırmanmasına" neden olur. Eğer suyun yüzey gerilimi diğer sıvıların çoğu gibi düşük düzeyde olsaydı, geniş karasal bitkilerin yaşaması imkansız hale gelirdi. Bu da yeryüzündeki bütün canlıları olumsuz etkilerdi. Ancak hem suyun hem de bitkilerin kusursuz yaratılışı sayesinde böyle problemler ortaya çıkmaz. Suyun yüksek yüzey gerilimi ile bitkilerin bu özellikten yararlanan yapısı arasındaki uyum Allah'ın yaratışındaki kusursuzluğu göstermektedir. Bütün bunlar tabiatın ve canlıların tesadüfler sonucunda oluşmadığını, Allah tarafından kusursuzca yaratılmış olduğunu gösteren önemli delillerdendir. KAR TANELERİNDEKİ DÜZEN ![]() İnce ve küçük tabakalar, çok dallı yıldızlar ya da küçük iğne başlarına benzer şekillerdeki kar taneciklerinin oluşumu tamamen hayret uyandırıcıdır.1 Kar kristallerinin kusursuz düzendeki yapıları çok uzun yıllardır insanların ilgisini çekmektedir. Kristallere son biçimini veren etmenlerin neler olduğu konusunda 1945'ten beri araştırmalar yapılmaktadır. Bir kar tanesi iki yüzden fazla buz kristalinden oluşan bir kristaller kümesidir. Kar kristalleri gerçekte mükemmel bir düzen içinde şekillenmiş su moleküllerinden oluşur. Mimari şaheser olarak nitelendirilebilecek kar kristalleri su buharının bulutlardan geçerken soğumasıyla şekillenir. Bu olay şöyle gerçekleşir: ![]() Neden tüm kar tanelerinde altıgen simetri vardır ve neden her biri diğerlerinden farklıdır? Kenarları neden düz değil de köşeli bir yapıdadır. Benzer soruların cevaplarını bilimadamları hala çözmeye çalışmaktadırlar.2 Ancak apaçık ortada olan bir gerçek vardır; Allah yaratmada hiçbir ortağı olmayan, sonsuz güç sahibi olan ve herşeyi örneksiz olarak yaratandır. MEYVE VE SEBZELERDEKİ BENZERSİZ SANAT ![]() Gerek hayvanlar gerekse insanlar, bitkilerin üretmiş olduğu besinleri tüketerek hayatlarını sürdürebilecek enerjiyi elde ederler. Yani bitkiler tüm canlılara fayda vermek için nimet olarak yaratılmışlardır. Bu nimetlerin çoğu da insan için özel olarak tasarlanmıştır. Çevremize, yediklerimize bakarak düşünelim. Üzüm asmasının kupkuru sapına bakalım, incecik köklerine… En ufak bir çekme ile kolayca kopabilecek görünümdeki bu kupkuru yapıdan elli altmış kilo ağırlığında, insana lezzet vermek için rengi, kokusu, tadı, kısaca herşeyi özel olarak tasarlanmış sulu üzümler çıkar. Bir de karpuzları düşünelim. Yine kuru topraktan çıkan bu sulu meyve insanın tam ihtiyaç duyacağı bir mevsimde, yani yazın gelişir. İlk ortaya çıktığı andan itibaren bir koku eksperi gibi hiç bozulma olmadan tutturulan o muhteşem kavun kokusunu ve o ünlü lezzetini de düşünelim. İnsanlar fabrikalarda koku üretimi yaparken sürekli kontrol yapar, aynı kokuyu tutturabilmek için büyük bir emek sarfederler; ama meyvelerdeki kokunun tutturulması için herhangi bir kontrole ihtiyaç yoktur. Tüm bunların yanısıra her meyve mevsimine uygun bir içeriğe sahiptir. Örneğin, kış mevsiminde C vitamini yüklü, enerji veren mandalinalar, portakallar vardır. Sebzelerde de canlıların ihtiyaç duyacağı her türlü mineral ve vitamin mevcuttur. Sebze ve meyvelerin incecik kökleri, kara topraktan çektikleri kimyasal maddeleri fotosentez işlemi sonucunda son derece faydalı besin maddelerine dönüştürürler. Bu şekilde düşünerek yeryüzündeki bitkilerin tümünü inceleyebiliriz. Bu incelemenin sonunda elde ettiğimiz sonuç, bitkilerin insanlar ve tüm canlılar için özel olarak tasarlanmış, yani yaratılmış oldukları sonucu olacaktır. Alemlerin Rabbi olan Allah tüm besinleri canlılar için var etmiştir ve bunları, her birinin tadı, kokusu, faydası çeşit çeşit olacak şekilde yaratmıştır. Bu da O'nun yaratmadaki gücünü ve eşsiz sanatını gösterir: Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 13) YAPRAKLARDAKİ KUSURSUZ YAPI: GÖZENEKLER ![]() Gözeneklerin ilgi çekici yönlerinden biri ise, yaprakların çoğunlukla alt kısımlarında yer almalarıdır. Bu sayede, güneş ışığının yaprak üzerindeki olumsuz etkisinin en aza indirilmesi sağlanır. Bitkideki suyu dışarı atan gözenekler, eğer yaprakların üst kısımlarında yoğun olarak bulunsalardı, çok uzun süre güneş ışığına maruz kalmış olacaklardı. Bu durumda da bitkinin sıcaktan ölmemesi için gözenekler bünyelerindeki suyu sürekli olarak dışarı atacaklardı, böyle olunca da bitki aşırı su kaybından kuruyarak ölecekti. Herşeyi kusursuz ve eksiksiz yaratan Allah, bitkilerde de özel yapılara sahip gözenekler var etmiş, su kaybından zarar görmelerini böylece engellemiştir. ![]() Dış ortamın tüm etkileri göz önüne alınarak düzenlenmiş olan gözeneklerin yapısında çok ince detaylar vardır. Bilindiği gibi, dış ortam koşulları sürekli değişir. Nem ve gaz oranı, sıcaklık derecesi, havadaki kirlilik… Yapraklardaki gözenekler tüm bu değişken şartlara uyum gösterebilecek yapıdadır. Bitkilerdeki bu sistem de diğerleri gibi ancak bütün parçaları eksiksiz olduğunda fonksiyonlarını yerine getirebilmektedir. Dolayısıyla, bitkilerdeki gözeneklerin de tesadüfler sonucu evrimleşerek ortaya çıkmış olmaları kesinlikle ihtimal dışıdır. Son derece özel bir yapısı olan gözenekler de görevlerini en hassas biçimde yerine getirecek şekilde özel olarak Allah tarafından yaratılmışlardır. O, yarattığını bilmez mi? O, Latif'tir; Habir'dir. Sizin için, yeryüzüne boyun eğdiren O'dur. Şu halde onun omuzlarında yürüyün ve O'nun rızkından yiyin. Sonunda gidiş O'nadır. (Mülk Suresi, 14-15) |
#4
|
|||
|
|||
![]() HİNDİSTAN CEVİZİ BİTKİSİNİN TOHUMLARI ![]() ![]() Bütün bu özellikleri sayesinde hindistan cevizi tohumları yüzlerce kilometrelik bir yolu okyanus akıntılarıyla aşabilirler. Kıyıya ulaştıklarında içlerindeki tohum filizlenir ve bir hindistan cevizi ağacı olarak yetişir.4 ![]() Tohumların yedek besinlerinin ve sularının miktarı, karaya ulaşma vakitleri kısacası tüm bu özelliklerindeki ince hesaplamalar, tohumları yaratan, sonsuz akıl ve bilgi sahibi olan Allah tarafından kusursuzca ayarlanmıştır. BİRBİRLERİNE UYUMLU YARATILAN CANLILAR ![]() ![]() Avize ağacı güvesi topladığı çiçek tozlarını birbirine bastırıp top şekline sokar ve bunu başka bir avize ağacı çiçeğine götürür. Önce çiçeğin dibine iner ve kendi yumurtalarını bırakır. Sonra tepeciğe çıkar ve çiçek tozu topunu buraya vurarak polenlerin dökülmesini sağlar. Çünkü bir süre sonra yumurtalardan güve tırtılları çıkacak ve bu polenlerlerle beslenecektir. Ancak bu arada güve önceki bitkiden topladığı çiçek tozu topunu yeni bitkinin tepeceğine vurarak bitkinin de döllenmesini sağlamış olur. Eğer güveler olmasa avize ağaçları kendi kendilerini dölleyemezler. ![]() Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih eder; O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır. (İsra Suresi, 44) CORYANTHES ORKİDELERİNİN TAKTİKLERİ ![]() Coryanthes orkideleri ilginç bir taktikle böcekleri tuzağa düşürerek üreyen bitkilerdendir. Orkidenin üreme sistemi böcekleri kendine çekerek polenleri taşıtmak üzerine kuruludur. Bu orkide türünün çiçekleri demetler halindedir. Her çiçeğin önünde iki tane kanat benzeri çanak yaprağı, bu yaprakların hemen arkasında da küçük bir bitkisel çanak bulunur. Çiçeklerin açılmaları sırasında özel bir salgı bu çanağın dibine doğru akmaya başlar. Bir süre sonra metalik yeşil renk alan çiçek, bu salgı sayesinde arıların dayanamadığı güzel bir koku üretmeye başlar. ![]() ![]() Ancak bu olay yalnızca çiçek için bir avantaj sağlamaz. İçine düştüğü çiçek çanağında yer alan salgı, arılar için de son derece önemlidir. Çünkü erkek arılar vücutlarına bulaşan bu salgının kokusunu, çiftleşme zamanında dişi arıyı çekmek için kullanacaklardır. Başta da belirttiğimiz gibi, bir çiçeğin bir böceği kandıracak taktikler geliştirmesi, fiziksel yapısını bu taktiğe uygun şekilde ayarlaması asla mümkün değildir. Aynı şekilde bir böceğin ihtiyacı olan bir maddeyi bir çiçekten karşılamak için taktik geliştirmesi de kendi iradesiyle gerçekleşemez. İki canlı arasındaki bu şaşırtıcı uyum, her ikisinin de tek bir Yaratıcı yani üstün güç sahibi Rabbimiz olan Allah tarafından yaratıldıklarının bir delilidir. DUVAR USTASI ARILARIN BECERİLERİ ![]() Duvarcı arı yuva yapımına bir parça çamuru çenesiyle yerden kazıyarak başlar. Bacaklarının arasında tuttuğu bu çamuru küçük bir topak haline getirir ve ara sıra çamur ekleyerek adeta bir kalıp yapar. Daha sonra dişi arı çamuru alt çenesiyle tutarak yuvaya geri döner. Çamurla birlikte yuva yapacağı yere gelen arı işe rastgele başlamaz. Duvarcı arıların tünelimsi yuvalarını yaparken izledikleri belirli bir plan vardır. Bu plana uygun olarak; duvarcı arı hazırladığı ilk çamur topağını tünelin kapalı ucunu oluşturacak olan ilk hücrenin arka bölmesini inşa etmek için kullanır. Daha sonra parça parça getirdiği çamur topaklarıyla bölmenin inşasını tamamlar. Bundan sonraki aşama duvarcı arının bitmiş bölmeye yiyecek getirmesidir. Hücrenin yapımının tamamlanmasıyla birlikte duvarcı arı burada depolamak üzere yiyecek toplamaya başlar. İlk turda yuvanın arka bölümüne polen depolar. Sonraki her turda bir önceki yolculuğunda getirdiği polenin üzerine, çenesini kullanarak kalın bir macun haline getirdiği baldan bırakır. Bu şekilde bırakacağı yumurta için ilk hazırlıkları tamamlamış olur. Arı polen yükünü yuvaya bırakır bırakmaz hemen yumurtlamaya başlar. Yumurtladıktan sonra dişi arı daha önceden işaretlemiş olduğu diğer çamur bölmenin duvarlarını inşa etmeye başlar. Arı, belirli bir sıra izleyerek hücre inşa işlemini ve yumurtlamayı, yuvayı oluşturan hücreler bir dizi halini alıncaya kadar devam ettirir. Hücrelerin yapısı standarttır. Her hücre yiyecekle birlikte bir yumurta içerir ve komşu hücreden de bir çamur bölme ile ayrılır. ![]() ![]() ![]() ![]() Yuva yapımının her aşamasında görüldüğü gibi, duvarcı arıların yaptıkları tüm hareketlerde çok açık bir akıl ve bilinç vardır. Allah bir ayetinde balarılarının kendi ilhamı ile hareket eden canlılar olduklarını bildirmektedir. Yalnızca balarıları değil, evrendeki tüm canlılar Allah'ın ilhamı ile hareket ederler. Allah üstün güç sahibi, herşeyin hakimidir. |
#5
|
|||
|
|||
![]()
KÖR TERMİTLERİN GÖKDELENLERİ
![]() Termitlerin yaptıkları devasa yuvaları insanların yaptıkları binalar ile kıyaslamadan önce termitleri genel olarak tanıtmakta fayda vardır. Termitlerin bilinen en önemli özelliklerinden biri, insanların bile kolaylıkla yıkamayacakları sağlamlıkta yuvalar yapmalarıdır. Her tür, kendi ihtiyacı olan özelliklere göre farklı tiplerde yuvalar inşa eder. Kimi yakıcı sıcaklardan korunmasını sağlayacak yuvalar yaparken başka bir tür ise yağmurlardan korunacağı yuvalar inşa eder. Bu yuvalar ağaç içlerinde bulundukları gibi çoğunlukla da toprağın üstünde ve altında da yer alırlar. ![]() ![]() ![]() Termitleri bütün özellikleri ile birlikte yaratan Allah'tır. Kör termitlere yaptırdığı ihtişamlı yapılarla alemlerin Rabbi olan Allah bize sonsuz kudretini ve ilmini tanıtmaktadır. Allah herşeyin Yaratıcısı'dır. O herşey üzerinde vekildir. (Zümer Suresi, 62) ÇAN ÖRÜMCEKLERİNİN DALMA TEKNİĞİ ![]() Yuvanın inşası için örümcek ilk olarak su bitkilerinin saplarının veya yapraklarının arasına ağlarla bir platform yapar. Bu platformu, ipek iplikçiklerle etraftaki bitki saplarına tutturur. Bu iplikçikler, örümceğe hem evinin yolunu gösteren bir işaret, hem platformu sabitleyen bir bağ, hem de avın yaklaştığını bildiren bir radar görevi görür. Platform oluşturulduktan sonra örümcek, platformun altına ayaklarını ve gövdesini kullanarak hava kabarcıkları taşır. Böylece ağ yukarıya doğru şişer ve hava ilave edildikçe bir çan biçimini alır. İşte bu çan, örümceğin su altında olduğu sürece içinde barınacağı yuvasıdır. (sol alt küçük resim) Örümcek gündüzleri yuvasının içinde bekler. Yakınından herhangi küçük bir hayvan, özellikle bir böcek ya da larva geçtiğinde, dışarı fırlayarak onu yakalar ve yemek için yuvasına götürür. Suyun yüzeyine düşen bir böcek, titreşimlere neden olur. Bu titreşimleri alan örümcek yukarı çıkar ve böceği alıp suyun altına taşır. Örümcek su yüzeyini adeta bir ağ gibi kullanmaktadır. Suya düşen böcek, ağa takılan diğer avlardan farksızdır. Kış yaklaştığında ise örümcek donmamak için kendisini koruyacak önlemler almak zorundadır. Bu nedenle kışın yaklaşmasıyla birlikte su örümceği, gölcükte daha aşağılara iner. Bu sefer de kış için bir çan örerek içini havayla doldurur. Bazı örümceklerse dipte duran boş bir su salyangozu kabuğuna yerleşir. Çanın içinde hiç kıpırdamaz ve kış boyunca hemen hemen hiç enerji harcamazlar. Bunun nedeni fazla enerji kaybetmemek ve oksijen ihtiyacını ortadan kaldırmaktır. Bu önlem sayesinde yuvaya taşınan hava kabarcığındaki oksijen örümceğe kışı geçireceği 4-5 ay boyunca yeter. ![]() Allah su örümceklerinde olduğu gibi benzeri olmayan örnekler yaratarak, sonsuz ilmini ve hikmetini bizlere tanıtmaktadır. KİTİN: MÜKEMMEL BİR KAPLAMA MALZEMESİ ![]() Kitin isimli madde son derece hafif ve incedir. Bu nedenle böcekler onu taşımakta hiçbir zaman zorlanmazlar. Bu madde böceğin bedenini dışardan sarmasına karşın, iskelet işlevi görecek kadar sağlam, aynı zamanda son derece esnektir. Bu tabaka, böceğin vücudunun içinden uçları kendine bağlı olan kasların kasılıp esnemesi ile hareket edebilir. Bu özellik, böceklere hareketlerinde çabukluk kazandırdığı gibi, dışarıdan gelecek darbelerin etkisini de azaltır. Kitin tabakasının üzerindeki özel kaplama maddesi sayesinde dışarıdan içeri su geçirmez. Vücut içindeki sıvıların da dışarı çıkmasına izin vermez.9 En zor şartlardan, örneğin yüksek sıcaklıktan hatta radyasyondan bile etkilenmez. Bu tabakanın bir özelliği de yandaki resimlerde örnekleri görüldüğü gibi çoğu zaman etrafa tam uyum sağlayacak bir renkte olmasıdır. Bu sayede böcek bulunduğu ortamda düşmanları tarafından fark edilmeden yaşamını sürdürebilir. Bu tabakanın renkleri, bazen de çevredeki avcı düşmanlara caydırıcılık sağlayacak kadar parlak olabilir. Pek çok böceğin dış kabuğunu oluşturan kitin maddesi, sağlamlığı, esnekliği ve izolasyon gücüyle her yönden mükemmel bir malzemedir. Bu kadar dikkat çekici özelliklere sahip olan bir madde insanın aklına, "Eğer uçaklar ve uzay gemileri kitinin özelliklerine sahip bir maddeden yapılsalardı nasıl olurdu?" sorusunu getirecektir. Açıkçası bu malzeme havacılık uzmanlarının hayalini kurdukları bir yapıya sahiptir. Ancak insanlar teknoloji alanındaki gelişmelere rağmen henüz böyle bir başarıya ulaşamamışlardır. ![]() ![]() Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir. (Şura Suresi, 29) KARINCA OTELLERİ ![]() Bazı bitkilerde biyoloji dilinde "domatia" adı verilen derin oyuklar vardır. (yan sayfa küçük resim) Bu oyukların tek fonksiyonu karınca kolonilerine sığınak oluşturmaktır. Bu bitkilerde karıncaların kolayca bitkinin içine girip çıkmalarını sağlayan delikler ya da dokulardan oluşan ince perdeler vardır. Bu bölmelerde de karıncalar tarafından toplanıp yenmesi için bitkinin özel olarak ürettiği besin oluşmaktadır. Bu besinlerin tek fonksiyonu da yine karıncaları beslemektir. Bitkinin kendisi için görünen bir faydası yoktur.10 Kısacası "domatia"lar karıncaların yaşamlarını sürdürebilmesi için yaratılmış çok özel yapılardır. Isı ve nem miktarı dengesi, karıncaların istediği ideal ortamı hazırlamaktadır. Karıncalar, kendileri için hazırlanmış bu özenli yer içerisinde, neredeyse insanların lüks otellerde rahat edebileceği kadar rahat ederler. ![]() Her iki örnekte de görülen yapıların tesadüfen meydana geldiklerini, tesadüfen karıncalara uygun yiyecekler ürettiklerini ve onlara uygun şekiller aldıklarını iddia etmek kesinlikle mümkün değildir. Karınca-bitki ilişkileri, yeryüzünde tek bir Yaratıcı, yani Allah tarafından yaratılan olağanüstü dengenin delillerinden sadece biridir. |
#6
|
|||
|
|||
![]()
IŞIK SAÇAN CANLILARDAKİ İHTİŞAM
![]() Gerçekte bir canlının ışık üretmesi, aynı zamanda da bu ışığın ısısından etkilenmemesi son derece şaşırtıcıdır. Çünkü bilindiği gibi, günümüz teknolojisi ile gerçekleştirilen ışık üretiminde, mutlaka bir sıcaklık açığa çıkar ve bu sıcaklık da dışarıya ısı enerjisi olarak verilir. Dolayısıyla bu durumda ışık üreten canlıların kendilerinin de bu yüksek ısıdan zarar görmeleri gerekmektedir. Oysa ışık üreten canlılar kendi ürettikleri sıcaklıktan hiç etkilenmezler. Çünkü genellikle bu canlılar ışık ürettikleri sırada çok fazla miktarda bir sıcaklık da açığa çıkmaz. Soğuk ışık denen bir tür ışık üretirler. Vücut sistemleri buna uygun olarak tasarlanmıştır. Ateş böcekleri vücutlarının içinde gerçekleşen kimyasal reaksiyonlar sonucu yeşil-sarı ışıklar üreten böceklerdir. Haberleşmek ve çiftleşme mesajı verebilmek için bu ışıkları kullanan ateş böceklerinde türe göre ışıldama uzunluğu değişir. Ayrıca bazı türlerde, dişiyi cezbetmek için önce erkek ateş böceği ışıldarken, bir diğerinde çağrıyı dişi ateş böcekleri yapabilir. Bazı türler ise ışıklarını kendilerini düşmanlarına karşı savunmak için kullanırlar. Saçtıkları ışık aynı zamanda düşmanlarına tadlarının kötü olduğu mesajını da iletir.12 ![]() Bu canlılara kullanabilecekleri niteliklerde ışık üretebilecekleri sistemleri veren, bu sistemlerin devamlılığını sağlayan ise elbette canlıların kendileri değildir. Tesadüfler sonucunda ışık üretebilecek ve bu üretimi yaparken canlının kendine hiçbir zarar vermeyecek kompleks organların ortaya çıkması da mümkün değildir. Işık saçan tüm canlılar Allah'ın üstün yaratma sanatının delillerindendir. Allah sonsuz bilgi, akıl ve kudretinin delillerini, yarattığı canlılar vasıtasıyla bizlere tanıtmaktadır. Bu, Allah'ın yaratmasıdır. Şu halde, O'nun dışında olanların yarattıklarını Bana gösterin. Hayır, zulmedenler, açıkça bir sapıklık içindedirler. (Lokman Suresi, 11) IŞIK ÜRETEN DENİZALTI CANLILARI ![]() ![]() ![]() Canlılardaki ışık üretme mekanizmaları da, görüldüğü gibi, Allah'ın yaratışındaki muhteşemliğin örneklerindendir. Allah hiçbir örnek edinmeksizin yaratandır. ... Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir. Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 116-117) YUNUSLARDAKİ ÜSTÜN YARATILIŞ ![]() Yunuslar balıklar gibi su içinde nefes alıp veremezler. Bu nedenle nefes almak için düzenli olarak su yüzeyine çıkarlar. Başlarının üstünde hava alıp vermelerini sağlayan bir delik bulunur. Yunusların vücudu öylesine mükemmel bir yapıya sahiptir ki hayvan suya daldığında bu delik bir kapak tarafından otomatik olarak örtülür ve bu sayede içeri su kaçması önlenmiş olur. Su yüzeyine çıkıldığında ise, kapak yine otomatik olarak açılır. Yunusların ağızlarındaki gagaya benzer çıkıntı ise sudaki hareketlerini kolaylaştıran bir başka özelliktir. Hayvan bu yapı sayesinde suyu daha iyi yarmakta ve daha az enerji harcayarak, daha hızlı yüzebilmektedir. Modern gemilerin burunlarında da yunusların ağzına benzer bir çıkıntı vardır. Bu hidrodinamik yapı, gemilerin hızını da aynen yunuslarınki gibi artırmaktadır. ![]() Hayvanlar içinde sadece yunuslara özel olan bu yapıların tümü üstün bir yaratılışın açık delillerindendir. Allah her canlı gibi yunusları da içinde bulundukları şartlara en uygun vücut yapılarıyla birlikte yaratmıştır. DENİZ ALTINDA İLGİNÇ BİR CANLI: NUDIBRANCH ![]() Bu deniz salyangozu türünün dikkat çekici özelliği kuvvetli bir zehir taşıyan "ısırgan hücreleri"ne sahip olmasıdır. İşte Nudibranchlar bu "ısırgan hücreleri" sayesinde düşmanlarından kolaylıkla korunurlar. Ancak daha da ilginci bu hücreleri kendilerinin üretmemesidir. Nudibranchlar Hyroid denen canlılarla beslenir ve onları sindirim sistemlerinde öğütmezler. Bu hayvanlar Nudibranchın sindirim sistemi içinde koruyucu mukusla kaplanır ve ısırgan hücre olarak ona bir koruma sağlarlar.17 Kuşkusuz bir Nudibranchın, Hyroidlerin zehirli olduğunu ve bu zehirin kendisine hiçbir zarar vermeyeceğini, ama aynı zamanda düşmanlarından da korunmalarını sağlayacağını bilmesine imkan yoktur. Böyle bir şeyi deneyerek öğrenmesi de mümkün değildir. O halde Nudibranchlar bu ilgi çekici savunma metodunu nasıl keşfetmişlerdir? İşte bu noktada karşımıza tüm kainatta apaçık olarak görülen gerçek bir kez daha çıkar. Hem desen ve renk çeşitliliği ile hem de zehirlerini elde etme yöntemleriyle dikkat çeken Nudibranchlara neler yapmaları gerektiğini ilham eden, vücutlarında Hyroidlerin zehirini etkisiz hale getirecek bir sistem yaratan, tüm kainatın Rabbi olan Allah'tır. Allah bütün canlıları çeşitli renklerde ve çok farklı özelliklere sahip olarak yaratır. Allah'ın sonsuz gücünü böyle örneklerle öğrenen insana düşen ise Allah'ı tesbih ederek, sadece Allah'ın hoşnut olacağı umulan, güzel bir ahlak sergilemektir. Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır: ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 28) |
![]() |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|