#1
|
|||
|
|||
Gidiyorum..
Kaç zamandır elde kağıt kalem dolanıp duruyordum hatıralarda. Labirentler arttıkça kıvranışlarımın sonunun gelmeyeceğini sanıyordum. Yazacak çok şey bulduğuma sevinmek bir yana durmalıydı çünkü; yazılacak olanı bulamamıştım daha. Ve bu yüzden ertelediğim satırlarımı temize çekmenin sancısını bekledim hep. Bütün kirliliğimle düştüğüm beyaz sayfalardan sesleniyorum sana. Ve bu gece sesi gelince pişmanlığının seni bulmaya ramak kala; ama kendimi bulmanın neşesiyle yazıyorum!
Ben ölüm demeden yüreğimde bir yerlere saklanman gerekirken daha hayatı saymadan başkasının gönlünde kayboluşunu hatırlıyorsundur umarım. Ölüm der demez fark ettiğim bir yalnızlık bıraktın bana. Ve nedense hep unuttun bu oyunu beraber oynadığımızı. Artık sessizliğine susmak kadar zor bir şeyi tanıyamıyordum ki konuşulması gereken o saatlerde tükettiğin bir akıl bırakmıştın bana... Rüzgarlardan seçerken saçlarını içine kattığın mutluluk tozlarının tıkadığı gırtlağımda biriken kelimeler... Söylesem derdim kadar fısıldasam zevkin kadar kalacağından korkuyordum. Oysa salıncaklarda tanımıştım seni ve ben sallarken hayatın yüksekliğine uzanırdı ayakların! Beraber oturalım dediğimiz tahterevallide yaşadığımız problem olmasaydı belki gün gelecek diğer ucuna yüklediğimiz hayatı yükseklere çıkaranda biz olacaktık. Beni aşağı iterken hayatın ağırlığı seni yükseklere çıkardı diye seviniyorsun. İtişlerinde kestiğin bileklerimden habersiz kalışında bu yüzdendi sanırım. Ara ara aşağı gelip kanıma batırdığın sırılsıklam ayaklarını yükseklerden irin kokulu işkence cellatlarına sallarkende mutluydun sen. Kayboluşuna değil; belki değişen soyadında yeniden saymaya başladığımız rakamsal ayrılıkların eşiğinedir satırlarım. Sonu hiç gelmez başı hatırlanmaya değmez ve tükenmek bilmez bir ayrılık... Üç hece olduğuna bakma sen. Çünkü; heceler azaldıkça daha da artıyor pişmanlık dedikleri. Mesela bir zamanlar sen aşk derken azalan yalnızlığımı sen gittikçe anlatılmaz bir artışa sürükledi gerçekler. Bu pahalı düş kırığını artık sende satın alamazsın diye korkuyorum. Zaten neyim var ki ondan başka? Ne zaman bir gülücüğe ihtiyaç duysam göz yaşlarımı hisselere bölüyorum. Müşterisi sadece geceler ki oda şafaklara satıyor zaten... Karşılığında bana verdikleri geçici körlüğe kendimide verebilirim belki. Ve belki seni unutturacak her şeye var gibiyim; artık yokun yok olduğu yok olduğum bu kentte. Satırlara son vermek anlatılacakları yarıda keserken ne kadar zor geliyorsa ruhuma; yaşanacakları yarıda bırakmakta o kadar zordu benim için. Sen çekip giderken... Ben çakılıp kalırken... İşte böyle başlayan cümlelerimin sonuna geldik seninle. Çakılıp kalmaları sana bıraktım çekip gitmeleri kendime alıyorum. Ve istersen gülücüklerinide hayatımdan çıkar artık. Çünkü düştüğün pişmanlığı payıma düşürdüğün yanlızlığa sayıyorum... Ki lüzumu yok bilesin ağlıyor veya gülüyor olmanın!... Anlamıda yok zaten. O yok... Biz yok... Sen'i bıraktık... Gidiyorum... Ben: ARTIK... |