#1
|
|||
|
|||
Bir Birini Aldatan Sevgililer..
Delikanlı, Erzurum’da üniversite okuyordu. Kız ise Antalya’da rehber…
Kader onları bir İnternet oyun sitesinde karşılaştırdı. Briç oynarken başlayan yazışmalar esprilere dönüştü. Şakaları, sohbetleri, şiirleri, düşünceleri onları birbirlerine iyice yaklaştırdı. Artık oyun sitesi onlar için buluşma yeri olmuştu. Başka kimseyi gözleri görmüyordu. Hatta oynadıkları oyun da onlar için sadece bir araçtı; “gönül sohbet ister, briç bahane” demişti delikanlı… O kadar uyumluydular ki, aralarında herhangi bir anlaşma olmamasına rağmen, tek kelime özel soru sormadılar. “Beraberlikleri” üçüncü ayını doldurduğunda hâlâ hangi şehirde yaşadıklarını, ne iş yaptıklarını bile bilmiyorlardı. Sadece ilk tanıştıklarında delikanlı şöyle yazmıştı: - İsmini sorsam nasılsa başka birşey söyleyeceksin; onu alabilir miyim? - Haklısın… Ben de gerçek ismini sormayacağım; sen bana Dilek diyebilirsin.. - Ben de Erdoğan olayım bari… xxx “Dilek”, turist gruplarıyla bazen Anadolu’yu dolaşıyor, bazen yurt dışına gidiyordu. “Erdoğan” için zor dönemler oluyordu bunlar… Gerçi kız, ilk fırsatta İnternet’e giriyor ve hemen buluyordu delikanlıyı… Ama, evindeki gibi uzun süreleri olmuyordu. Sohbetleri her an kesilebiliyordu Dilek’in ani ayrılmaları yüzünden… xxx “Aşklarını” birbirlerine ilan ettikleri günlerde delikanlı, hiç olmazsa e-mail yoluyla fotoğraf istedi kızdan… - Anlaşmayı bozmak yok, diye yazdı kız… Ne resim, ne ses… Böyle gidecek… Erdoğan: - Nereye kadar? Dilek: - Ölene kadar… - Hiç evlenmeyecek miyiz örneğin, diye yazdı utana sıkıla Erdoğan… Dilek şöyle cevapladı: - Evlenebiliriz kuşkusuz… Ama biz sevgimizi “eyleme geçirmedikçe” bu yazışmalarımız evliyken de sürebilir! - Hayret… Sen önündeki hayatta bana hiç yer açmıyorsun! Ben, bizim evliliğimizden bahsediyorum… - Bunlar bugünün konuları değil.. Büyüyü bozma. Birbirimizden çok uzaklarda bir yerlerde de olabiliriz. xxx Satırlarda dolu-doyum yaşanan bu “sevgi” tam birbuçuk yıl sürdü. Erzurum’da üniversite öğrencisi delikanlı ile Antalya’da turist rehberi kızın, birbirleri hakkında hiçbir şey bilmeden, sormadan “yaşadıkları” bu ilişki, ondokuzuncu ayına girerken, ağzı açılmış balon gibi yavaş yavaş sönmeye başladı. Ne olduğunu ikisi de bilmiyordu üstelik… Sıradan ve ortalama yazışmalarının bir yerinde kız büyük harflerle sordu: - NE OLDU BİZE ERDOĞAN? Uzun bir süre yazmadı delikanlı… Sonra, karşı soruyla kurtulmaya çalıştı: - Sence? Bu konularda kadınların daha “yürekli” olduğu gerçeği bir kez daha kendini gösterdi: - Bak, dedi Dilek… Bir gün böyle üzücü bir geleceğin bizi beklediğini ikimiz de biliyorduk. Ben… Bir turist grubuyla iki günlüğüne bir Anadolu şehrine gittim. (Bu arada mesleğimi de öğrenmiş oldun! Evet, rehberim.) Hava güzeldi; Havuzbaşı diye güzel bir yer vardır orada, gidip boş boş oturdum. Fıskiyeyi seyrettim. Yanıma bir erkek gelip oturdu; böyle başladı… Özür dilerim senden… Kader bu… Sakın üzülme… Ta başında dediğim gibi seninle ömür boyu yazışırız yine… Delikanlı, kelimelerini bir an önce karşı tarafa ulaştırmak için öyle hızlı yazıyordu ki, neredeyse tuşları kıracaktı. Heyecandan çoğu kelimeyi yanlış yazmıştı zaten: Evet sevgilim evet! Kader bu… Sen miydin o dünya güzeli??? Demek birbirimizi, birbirimizle aldattık! İnternet’ten çıkıp hemen telefon ediyorum sana ??????? |