#1
|
|||
|
|||
KaLbe ateş düşünce
..Dünyada iki gül olsun, biri kırmızı biri beyaz, sen beni unutursan kırmızı gül solsun, ben seni unutursam beyaz gül kefenim olsun”.
“Bir sÖylenceye gÖre düşman iki ailenin çocukları olan Ali ile Zehra biribirine Ölesiye sevdalıymışlar. İki genç daha çocukken ailelerinin düşmanlığına rağmen, gÖnül verip sevmişler biribirilerini. Aşkları, gÖkle- yerin aşkı kadar büyük, çiçekle suyun-aşkı gibi temizmişÂ… Günler gecelere, geceler günlere akıp giderken, herkes aşkına gÖre almış hisesini hayatın pınarından.. Yıllar su gibi akıp gitmiş, Ve yÖre de herkesin dilinde Zehra kızın güzelliği sÖylenir, Zehra kızın güzelliği konuşulur olmuş. Taa.. topuğuna kadar inen saçları, simsiyah gÖzleri, inci dişleri, kıpkızıl dudakları, pembe yanakları ve tanrı heykelleri gibi kusursuz bedeni ile perileri kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymışÂ… Derken Ali ile Zehra büyüyüp evlenme çağına erişmişler ama evlenmelerine her iki tarafta bir türlü razı olmamış. İki düşman aile arasında kavgalar başlamış, günlerce silahlar patlamışÂ… Zehra ile Ali de çevrelerine aşklarını, biribirine bağlılıklarını kanıtlamak için evlerini terkedip iyi yürekli bir çobanın yardımıyla uzak bir vadideki mağaraya gizlenip yıllarca orada barınmışlar. Zehranın kardeşleri her yeri aramış taramışlarsa da hiç bir yerde izine rastlamamışlar. Epey bir zaman yabani meyveler, bitkiler, kÖkler yiyerek ve geceleri çobanın kÖyden taşıdığı yiyeceklerle yaşamını sürdürmüşlerÂ… Dolunaylı gecelerde iki derin vadi arasındaki mağaranın Önünde oturup, alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak dağlara, taşlara türküler yakmışlar.br> Zehra kızın saçları gece, gÖzleri yıldız, bakışları gÖkkuşağını andırırmış. Baktıkça rengarenk bir ahenk sararmış vadinin içiniÂ… Her sabah gün burada aşkla başlayıp, aşkla bitermişÂ… Kuşların inceden soluyuşu, ağacların nazlı nazlı sallanışı, yaprakların hışırtısı bir başka güzelleştirirmiş çevreyiÂ… Renk renk, desen desen çicekler içinde, pınarların da akışıyla bu renk ve ahenk harmonisi, iki gÖnül coğrafyasının ve iki yurek ikliminin mutluluğuyla uzayıp gitmiş günlerÂ… Genç adam sevdiği kıza her gün hayran hayran bakarak sazına sarılıp türküler dizermiş ırmaklaraÂ… Dağ, taş dillenirmiş sesindeÂ… Sevdiğinin gÖzleri denizin incileri, dişleri mercan, saçları gecenin karanlığı, gülüşü bahar gülü kadar güzelmiş, güldükçe cangülleri saçılırmış dağa, taşaÂ… Sonra Zehra kızın kardeşleri iz sürüp yatmışlar pusuya. Herşeyden habersiz dağlara, kayalara saz çalıp sevdiğinin ceylan gÖzlerine türküler sÖyleyen Ali tek kurşunla kayadan aşağı yuvarlamışlar. Ağıt yakıp saçlarını yolan Zehra kız Ali nin acısına dayanamayıp ümitsizliğe kapılarak oda kendini aynı uçurumdan aşağı bırakır. İkisi yan yana gÖmülür. Sonraları kızın baş ucuna ak, erkeğin başucunda al bir gül fidanı çıkar ve her bahar yeşerip biri ak biri kırmızı gül açarak biribirine sarılarak tekrar kavuşurlar hiç ayrılmamak üzere.... Yelpınarın suyu gÖvdelerine değdikçe ağlamışlar, iri iri yaşlar süzülmüş yapraklarındanÂ… Beyaz duvağını takıp tomurcuğuna, ağıtlar yakmışlar kayalara dÖnüp sırtını munzur dağına. Ne zamanki acısı, ne zamanki hasreti işlemiş kayalara bu iki çiçeğin, paramparça olmuş kayalar, her parça kızıl bir ağgül olmuş kanamış. Yıllarca pınarlar kan akmışÂ… Tarifsiz bir acı çÖkmüş her yanaÂ… İşte o gün bu gündür her bahar biribirine kenetlenen bu iki çiçeğin olduğu yerde ağlama ve inilti sesleri duyulur geceleriÂ… Halk arasında mağaranın Önünde gÖmülü olduğuna inanılan bu iki sevgilinin aslında Ölmediklerinin, onların değişik zamanlarda değişik şekillerde gÖründüğüne dair rivayet edilir. Halk arasında hala iki sevgilinin, iki çiçeğe dÖnüşerek yaşadıklarına inanan yÖrenin gençleri. Bu sÖylentilerin de etkisiyle olacak ki, her bahar mağarayı ziyaret ederek dilek tutup kısmet ve murat duası ederlerÂ… Rüzgarın sesi bu yÖrelerde her gece yaşanmış efsaneleri fısıldar. Bazen yaşlı bir ninenin anlattığı masalda dillenir, bazen de bir sazın tellerindeki ezgide... |