MASUM BİR SEVDANIN
Hiçlik ile varlık gelgitinde savrulurken bedenim, soluk sarı renkli
kalın duvarlar yutar feryadımı. Zulasında yalnızlık, pimi çekilmiş bombadır yüreğim,
patladı patlayacak. Yüzümde hüzünlerin gölgesi oynaşır,
dayanamaz camdan dışarıya bakarım. El ayak çekilmiş sokaklarda
sahipsiz köpekler ve kaldırımlarda silinmeye yakın son izleri adımların
Gecenin karanlığına ve sessizliğine aldırmaz, kendi yalnızlığımı takıp
koluma, sokağa çıkarım. Sokaklarda gündüzden kalma sevdalar, çocuk sesleri
ve benim kahrolası yalnızlığım at başı yarış ederken, göz yaşlarım
nemli ve soğuk rüzgarlara karışır. Böyle tam ortasında gecenin, Aragon,un
‘tükürelim, hadi ister misin birlikte sevdiğimiz her şeye, aşkın suratına da tükürelim’
diyen, sonbaharın değil, hüzzam bir bestenin çürüttüğü yapraklar gibi titreyen
korkak ama öfkeli sesi gelir
Ahh! Bu yalnızlık ve bu kimsesizlik yok mu, delirtir insanı
Oysa, ne güzeldi her şey. Bir sevdayı anlatan şiirin ilk dizesi kadar
sıcak, sonu kavuşma ile biten romanın önsözü kadar çekici
ve bir şarkının nakaratı kadar unutulmazdı senlilik
Şimdi, başka yerleri aydınlatan ateş böceklerinin fosforlu bakışlarından
uzak, sevdadan uzak, senden uzak kolumda yalnızlığım
durgun su kimsesizliğinde aynı yollardan yürüyüp eve dönerim
Duvarda, içine göztaşı eklenmiş mavi nazar boncuğu dahi aydınlatmayınca
kararan umutlarımı, masum bir sevdanın yüzüme eklediği
hüzünlerin gölgesi ile, yastığa başımı koyarım. Kulağımda, Aragon’un
sesi, ‘dağınık yatağımıza, suskunluğumuza ve mırıldandığımız sözcüklere de’
Yoldan çıkarınca bir mercan bakış, şimdi ne kadar çağırsam da düşlerime,
bilirim çıkıp gelmez saklandığı kuytulardan
Ahh! Bu yalnızlık ve bu kimsesizlik yok mu, delirtir insanı