#1
|
|||
|
|||
Sevda yitirilmiş bir cümledir Şairin dİlinde..
Kalbim büyüdü artık aşkının karşısında… Kalbime dar gelen aşk, sevincime bol gelen hüzün, nasıl ulaştırır beni vuslatsız yollardan sana? Kasıp kavuran sevdaydı içimde kopmayan kasırgalar. Bütün yolları sana çıkartan çıkmaz sokaklardan geldim yokluğunun yangın yeri yüreğime. Kalbim büyüdü artık… Aşkın küçük kalıyor kalbimin karşısında. Hüzün rengi kelimelerle dolduruyorum hayatın boşluklarını. Hicran koyusu günlerle kovaladım zamanı… Saatler simsiyah ırmaktan geçiriyor yelkovanını, akrebi beynimi kemiriyor. Şubat soğukluğundaki soba yani ısınışlarım, ağustos sıcaklığındaki mavi suların serinliği var küflenmeye yüz tutmuş beynimde. Kelepçeli sakinliğim var benim… Kelepçeli düşlerim, kelepçeli düşüşlerim var! Ben ne sevdasıyla tanınan Mecnun, ne hakka kendini adamış Yunus, nede acılarıyla şöhret bulmuş Kahraman´ım. Süpermen´de değilim, kurtaramam dünyayı devrik cümlelerimle… Yüreğimi giydim üstüme, açtım kalbimin kapısını cümlelere… Mecnun gibi aşık, Yunus gibi yalınayak, Kahraman gibi yalınkalem gidişim var cümlelerin üstüne… Bundandır yalınlığı harflerimin, bundandır anlaşılmazlığı öznelerimin… Ama sevda yitirilmiş cümledir şairin lugatinda… Peşine düşer harflerin, izini sürer kaybedişin, kelimeleri yenik düşer hayata, sessizce dökerler gözyaşlarını beyaz sayfalara… Sevda kayıp cümledir şairin lugatında… Uçurumların kenar mahallelerinde konar geceye, zilzallerle sarsılır ruhu. Onu bulmak için yazar bir ömür boyu… Oysa, Sevda siyah cümledir gece karanlığında, bulunmaz kalem oynatmakla. Hiçbir sevda bulunmaz el yordamıyla… Kahırdan kararan yüzüm, esmer bir bakış yapıyor gözlerimi kimi zaman. Kendi bakışlarında kendini kaybeden aynalara bırakıyorum yüzümü. Yüzsüz gezmek korkaklığımdan değil, kendimi taşıyamamaktan! Sabırla bekliyorum, kendi yangınında yanan, kendi denizinde boğulan bir “ben” in karşısına çıkıp korkusuzca; “buradayım, işte buradayım” demeyi… Acıdan yas tutmuş ömrüme yeni devrim yaratmayı. Tahammülsüz ayak durmuyor isteklerimin üstünde!! İçim geçiyor içimden, içim düşüyor içime… Kaza süsü verilen yaşantımda intiharlardan geçiyor ömrüm. Hasretler bırakıyorum mavi okyanusuna kalbimin, kasım kaybedişleriyle ıslatıyorum gözlerimi. Beynime geçirilen prangalar, ruhumun dizginleri şimdilerde! Dilime mühürlenen bitimsiz suskunluklarımda kayboluyorum. Artık susuyorum bir sürü kelimeye… Çünkü sevgili; gidişinin gözlerinden öperken dudaklarım kaldı yokluğunda. Günahlarım kaldı sırtında. Veballerim kaldı boynunda. Bu yüzden yokluğunu oruç gibi dilimde tutuşum ve bu yüzden kelimelerin dilsizliğinde, dilsizce susuşum… Gerçekleşmeyen düşlerim, sonu gelmeyen düşüşlerim var bu kentin kaldırımlarında. Her imkansızım sen oldun, her engelim hasretin oldu… Oysa ne çok istemiştim bir kerede mutluluktan dolmasını gözlerimin, bir kerede sevinçten dönmesini başımın, yüreğime çelme takmasini sevdanın, düşürmesini beni bu kentin yorgun kaldırımlarına. Ama olmadı… Mutluluk hep Keloğlan´ın padişahın kızıyla evlenmesinde kaldı. Geçemedi bir türlü bir varmıştan öteye. Artık zamansızlık vuruyor kapılarımı. Saatler durdu, zaman seni tam sen geçerken. Akrebi beni, yelkovanı seni öldürdü. Tamda sen beni alıp gitmişken benden!! Kendimi sende kaybettim, yoluma çıkan her “ben” bu kadar “sen” olmuşken. Sen yoksun artık sevgili. Sen yokluğa giden yol´sun artık. Bense suskunum… Çünkü sendin benim en büyük cümlem. Aşk´tı sırtımdaki ağır heybem. Acıyla dolmuştu kara kaplı sırdaş güncem. Yoksulduk sevdadan, yoksunduk mutluluktan. Sevdadan yoksulluğumuzdu mutluluktan yoksunluğumuz. Sen yoksun artık sevgili! Dudaklarım sensiz kaldı, yani kelimesiz… Ben sende kendimi bulmuştum sevgili, sen yoksun artık. Sen vuslata varmayan çıkmaz yolsun artık. Aranmayan bir kayıptın mutluluk kumsallarında. Bir varmış bin yokmuştun tüm sevda masallarında. Bense kaybettim kendimi aşkta… (ölümsüzdür) Önüm düş, arkam aşk, sağım acı, solum sevda… Bulsaydım kendimi, sobelicektim bu defa!! |