#1
|
|||
|
|||
Muhakemetü’l Lügateyn
MUHAKEMETÜ’L LÜGATEYN
Türkçenin gerek konularında, gerek konuşmada Farsçadan böyle geniş, üstün, yüksek ve derin oluşunun söz götürmezliği herkesçe bilinmiyordu. Bu yön örtülü ve gölgeli kalmıştı, belki de bırakılıp unutulmak üzere idi. Gençliğimin ilk sıralarında şiire, edebiyata merak sardırmağa başlamıştım. Doğacımda birtakım pırıltıların sıcaklığını duymakta idim. Bu yolda bazı şeyler yazmağa çalışırken yukarıda söylediğim göreneklerden yakamı kurtaramadığım için Farsça yazıyordum. Biraz daha iyi düşünmeğe başladığım çağda Ulu Tanrı gönlüme özgünlü ve incelik sevgisi doldurdu. Yaratılışım bayağıdan ve bayağılıktan kaçınmayı, iyiyi ve güzeli sevmeyi buyuruyordu. O zaman ana dilim üzerine düşünmeğe koyuldum. Türkçenin derinliklerine dalınca gözlerime on sekiz bin âlemden daha yüksek bir âlem göründü. Bu âlemin süsler bezekler içerisine enginleşen göğü, dokuz gökten daha üstündü. Bu erdemler, yüceler hazinesinin incileri, yıldızlardan daha parlaktı. Bu âlemin bahçelerine daldım; gülleri güneşler gibiydi. Her yanında gözler görmedik, el ayak değmedik neler neler vardı. Amma bu tılsımın yılanları pek korkunç, bu güllerin dikenleri pek yamandı, bunları görünce düşündüm ve dedim ki: “Demek bizim Türk ozanları bu korkulu, üzüntülü şeylerden çekindikleri için Türkçeyi bırakıp boşlamışlar ve böyle geçip gitmişler.” Ben bu âlemden vazgeçmedim, korkmadım, yılmadım; güçlükleri yendim; çetinliklerle savaştım; emeklerimi esirgemedim. Türkçenin engin alanlarında ilhamımın şahlanan atını koşturdum; sonsuz uzaklarında hayalimin hırçın kuşunu havalandırdım; zevkim bu hazineden değer biçilmez, güç yetmez birçok inciler, pırlantalar aldı. Gönlüm bu bahçenin gizliliklerinde güzel kokularıyla cana can katan, göz görmedik çiçekler topladı. Bu varlıkların, bu bollukların, bu görenlerin verimlerinden olan birçok güller açılmağa ve her yana saçılmağa başladı. Ali Şîr Nevâî Ali Şîr Nevâî, Agâh Sırrı Levend AÇIKLAMALAR Ali fiîr Nevâî , Muhakemetü’l Lügateyn (iki Dilin Karflılafltırılması) adlı eserini Türkçenin Farsçadan çok daha zengin bir dil olduğunu kanıtlamak amacıyla yazmıştır. Nevâî bu konuda şu görüflleri ileri sürmektedir: * Türkler iranlılardan daha keskin zekalı, daha üstün anlayışlı, daha saf ve temiz yaradılışıdır. * Türklerle iranlılar aynı yaşam koşulları içerisinde oldukları hâlde Türklerde beyinden kölesine kadar herkes Fars dilini öğrenir. fiiirler söyler. Buna karflı iranlılar etrafından en aşağı tabakasına kadar hiçbiri Türk dilini konuşamaz, konuşsalar da konuştuklarının anlamını bilmez. Nevâî, Türkçenin zenginliğini kanıtlamak için Türkçede var olan, Farsçada karşılıkları bulunmayan pek çok sözcüğü örnek gösterir: içmek, yudum yudum içmek; süzer, emer gibi. Ayrıca Türkçenin cinaslar dili olduğunu söyler ve kök sözcüğünün değişik anlamlarını verir: Kök: 1) Gökyüzü, sema 2) Ağacın kökü, 3) Kökermek (göğermek) yenillenmek vb. Örnek olarak verdiğimiz parçada, Nevâî gençlik yıllarında Fars diliyle fliirler yazdığını ve daha sonraki yıllarda Türkçenin güzelliklerini kefşederek Türkçe yazmaya başladığını gerekçeleriyle anlatmaktadır. |