#1
|
||||
|
||||
Müslüman olmak neyi gerektirir?
İslam Allah'a teslim olmaktır. Müslüman da Allah'a teslim olmuş ve bu teslimiyetini söz davranış ve haliyle sürekli şükür içinde bulunarak yaşayan insanlara denir. Kısacası "Ben Müslüman'ım" demekle iş bitmemektedir. Asıl olan yaşamaktır.
"Ben Müslüman'ım" sözünü hayatımızla tasdik etmektir. Yani hayatımız her saniyesiyle teslimiyetimizi gösterir hale gelmelidir. Bu durum kimileri için çok kısa bir zamanda elde edilir. Asıl çoğunluk içinse aşılması uzun bir yol haline gelmektedir. Neden kimileri hemencecik sonuca ulaşırken birçok insan uzun bir yol kat etmek zorunda kalmaktadır? Bu sorunun cevabı iki ayrı soruyla anlaşılır hale gelir. Birincisi 'İslam'ın temeli ve başlangıcı nedir?' İkincisi de 'İslam'ın nihayeti yani sonucu nedir?' sorularıdır. Birinci sorunun cevabı şudur: İslam'ın temeli ve başlangıcı iman ve iz'andır. Yani Allah'ın varlığına ve birliğine aksine ihtimal vermeyecek derecede inanmak ve gönlünü Hakk'a bağlamaktır. Gönül Hakk'a bağlanınca artık her şey O'nun razı olacağı şekilde gönle girebilir. O'nun hoşnut olmayacağı şeylere gönül kapılarını kapatmak gerekir. İman ve iz'an bu dereceye ulaşmamışsa yolun başında oyalanıp durduğumuz için bir türlü sonuna ulaşamayız. İkinci sorunun cevabı da şudur: İslam'ın nihayeti ihsan ve ihlastır. Yani imanla Allah'a bağlanmış gönüllerin sorumluluklarını yerine getirirken Allah'ın rızasından başka hiçbir gaye gözetmemekte çok titiz olmalarıdır. Bu titizlik şöyle ifade edilir: Allah'ın seni gördüğünü biliyorsun. Sanki sen de Allah'ı görüyormuşsun gibi ve her an O'nun nezareti altında olduğunu hissederek sorumluluklarını yerine getirmektir. İşin aslını söylemek gerekirse İslam işte bu noktaya ulaştıktan sonra yaşanan hayattır. İslam hayatın kendisi olunca İslamcılık tabirinin ne kadar yavan ve yapmacık kaldığı da hemen anlaşılır. EY NEFİS! DİKKAT ET İman bir bâtın İslam ise onun söz davranış ve hallerle yaşanıp ortaya konulması manasında bir zâhirdir. Hak din dediğimiz İlahî nizam da bu ikisinin toplamından ibarettir. Evet din; iman ve İslam'ın bütün yönleriyle yaşanmasına verilen isimdir ve onu böylece temsil edenlere de (dinci değil) dindar denir. Bil ki Dini sadece bir inançtan ibaret görenler aldanmaktadır. Onu bütün benliği ile kabul edememiş kültür Müslümanları da aldanmaktadır. Bu bütünlüğe dayanarak amelleri imanın parçası görmek doğru değildir. Amelin farz olduğuna inandığı halde onu tam olarak yerine getiremeyenler günahkar olsalar da yine mümindirler. BU HATALARDAN SAKIN Dini sırf bir vicdan meselesi gibi görenler iki türlü hata ederler. Bu hatalardan sakın. Birincisi dinin ruhuna saygısızlık etmiş olurlar. İkincisi de hadlerini fazlasıyla aşmış olurlar. Din akıl ister akıl da düşünmek ister. Din akıl ve şuur sahiplerini muhatap alır. Çünkü inanmak için akıl ve şuur lazımdır. Akıllı ve düşünceli olanlar düşünür değerlendirir ve kendi tercihlerini ortaya koyarak iman ederler. Din de onları yine kendi irade ve seçenekleriyle hem dünyada hem de ahirette sevinecekleri yollara yönlendirir. Akıl ve irade mahrumları sorumlu tutulmamışlardır. Dolayısıyla onları hayra sevk etmek gibi bir iltifat da söz konusu değildir. Bütün peygamberler temelde aynı şeyi getirmiştir. Bu espriye binaen İslam diğer dinlerin de koruyucusu şahidi ve dayanağıdır. Bu sebeple İslam'ı yeniden ihya etmek diğer peygamberlere inananların inançlarını revize etmek eksik ve noksanlarını tamamlamak ve yeni ufuklar açarak bir manada onları da ihya etmek sayılacaktır. Kaynaklarının bir olması bu konuda en büyük ümit verici sebeptir. |