#1
|
||||
|
||||
Rüyalarla Gelen Buluşlar
Modern Atom Teorisi Nasıl Keşfedildi :
Niels Bohr adlı bir yüksek okul öğrencisi genç, şöyle bir rüya görür : “Kendisi, güneşin kızgın gazlarla dolu merkezinde duruyor ve gezegenler, ince ipliklerle bağlı oldukları güneşin etrafında dönüyorlardı. Her gezegen Bohr’un yakınından geçerken bir de düdük çalıyordu. Sonra yanan gazlar soğuyup katılaştı, güneş ve gezegenler uzaklaşıp gitti ve Bohr uyandı. Bu rüya, güneş sistemi ile atom yapısı arasında bir benzerlik olduğunu gösteriyordu. Böylece, atomun ilk modern tablosu ortaya çıktı. Ortada bir çekirdek (nucleus) ile bunun etrafında dönen elektronlar... Yani modern atom teorisi, bir rüya ile başlamış oluyordu.” Rüya Bir Başka İlim Adamının Yardımına Koşuyor : 19. Asrın ortalarında ilim adamlarını hayrete düşüren bir olayın hikayesi bilim tarihinin sayfalarında yerini aldı. Kimya ilminde büyük bir adımın atılmasına yol açan olay, Alman kimyacısı Friedrich August Kekule’nin rüyasıydı. 1850 yıllarında İngiltere’nin sisi eksik olmayan şehri Londra’da çalışmalarını sürdüren Kekule, yorgun argın laboratuarından oteline dönerken otobüste uyuyakaldı. Ve biraz sonra da rüya görmeye başladı. Rüyasında atomlar zıplayıp oynayarak karşısında dans ediyorlar, bazıları da elele verip zincir şeklinde bir halka meydana getiriyorlardı. Arabanın fren yapmasıyla Kekule uyandı. Fakat rüyası ona çok şeyler öğretmişti. Gördüklerini formül haline getirip defterine kaydetti. Rüyadan yaralanarak ortaya attığı teori ile meşhur oldu ve kimya ilminde de büyük bir hamlenin öncülüğünü yaptı. Aradan 15 sene geçti. Bir kış günü Kekule, çalışma odasının şöminesinde yanan odunların çıtırtısını dinlerken uyuyakaldı ve yine rüya görmeye başladı. Yine rüyasında atomların hoplayıp zıplayarak dans etmekte olduğunu ve onları birbirine kenetleyen zincirlerin de birer yılana benzediğini gördü. Sonra yılanlardan biri aniden dönerek kendi kuyruğunu ısırdı. Bu esnada da Kekule uyanıverdi. Böylece karbon atomlarının zincirler şeklinde halkalar meydana getirebileceğini rüya sayesinde fark edebilmişti. Bunun sonucu olarak iç yapısı çözümlenemeyen benzinin yapısı anlaşıldı. Dante ve İlahi Komedya : Dante’nin oğlu J. Alighieri, babasının meşhur “İlahi Komedya” adlı eserinin parçalarını toplarken 13 şarkısını bulamıyor. Bütün aramalar boşa çıkıyor. Bir gece rüyasında babasını beyazlar giymiş bir vaziyette görüyor. Dante’nin başında bir ışık, oğlunu hayatında iken oturduğu kendi odasına götürüyor. Eski zaman evlerinin karmakarışık dolapları ile arada kaybolmuş duran, hiç de dolap hissi vermeyen gizli bir yerde bu şarkıların durduğunu gösteriyor. Ertesi gün, rüyasında gördüğü yeri arayıp bulan Alighieri, kayıp olan 13 şarkıyı orada bulur. Bir Operanın Bestelenişi : Richard Wagner “Tristan ve İsolde” adlı operasının çok beğenilmesi, olağanüstü bulunması ve kendisine yapılan iltifatlar karşısında samimi bir arkadaşına şu itirafta bulunur : “- Kıymetli dostum. Bu opera benim dehamın eseri değildir. Rüyamda gördüğüm ve işittiğim sesleri uyanır uyanmaz nota ile tespit ettim. Beğendiğiniz bu müzik, rüyalarımın sesidir. Benim zavallı kafam, böyle bir harikayı asla isteyerek ve düşünerek bulamazdı.” Yine Wagner, meşhur “Rhinegold” operasını tamamlamış fakat bir bölümünü zihninde tasarladığı gibi besteleyemediğinden rahatsız oluyordu. Nihayet bir gece uykuya dalmak üzere ilen gördüğü rüyadan faydalanarak eserini istediği şekilde tamamlamayı sonunda başardı. Şeytan Sonatı : Modern keman yayının mucidi G. Tartini, rüyasında Şeytan’a esir olduğunu görmüştü. Gene bu rüyada Tartini şeytan ile alay etmek üzere, ona bir keman vermişti. Fakat ne görse beğenirsiniz : Şeytan en derin hayallerin bile meydana getiremeyeceği kadar güzel bir sonat çalıyordu. Tartini uyanınca bu müzikten hatırladığı kadarını yazarak, “Şeytan Sonatı’ nı meydana getirdi. Tartini bu rüya hikayesini 1766’da astronom Joseph Lalande’a anlatmıştı. Beethoven, Mozart, Schumann ve Saint-Saens gibi ünlü kompozitörler, bestelerinin bir kısmını rüyalarında görerek notaya almışlardır. İcat edici rüya görenler, rüyada gördükleri şeyleri ya doğrudan doğruya kullanmakta veya onlara sembolik bir anlam vermektedirler. Şairin Rüyası : Şair Coleridge, Kubilay Han’la ilgili bir kitabı okumakta iken uykuya dalmıştı. Üç saat kadar iskemlesinde öylece uyudu ve bu sırada rüyasında 200-300 satırlık bir şiir yazdığını gördü. Bu rüyada, şiirle ilgili hayaller maddeleşmiş olarak belirmişti. Coloridge uyanır uyanmaz rüyadan hatırladığı satırları yazmaya başladı. Bu sırada bir ziyaretçi geldi., bu nedenle çalışmalarına bir saat ara vermek zorunda kaldı. Sonra rüyanın kalan kısmını yazmak istedi, fakat o satırları unutup gitmişti. İşte Kubilay şiiri böyle meydana geldi. Korkulu Rüyanın Hayırlı Neticesi : Mühendis Elias Howe, uzun çalışmalar sonunda dikiş makinesi yapmayı başardı. İlk yaptığı iğnelerde delik, iğnenin ortasında idi. Fakat, iğne üzerindeki deliğin uygun yere açılmayışı istenilen sonucu vermiyor, ve bunun sonucu olarak dikiş dikmek de mümkün olmuyordu. Howe, gece gündüz beynini buna yoruyor ama bir çıkış yolu bulamıyordu. Bir gece rüyasında vahşi bir kabilenin eline esir düştüğünü gördü. Kabile reisinin önünde iğnesiz bir dikiş makinesi duruyordu. -Elias Howe ! diye kükredi kabile reisi. Sana bu makineyi derhal tamamlamanı emrediyorum, aksi halde öleceksin!.. Zavallı Elias’ın dizlerinin bağı çözüldü, elleri titremeye başladı ve yüzünden soğuk bir ter boşandı. Düşünüyor, taşınıyor, makinenin bu parçasındaki eksikliği bir türlü gideremiyordu. Öyle gerçek gibi görünen bir rüyaydı ki, uykusunda avazı çıktığı kadar bağırdı. Esmer tenli cengaverler, onu ölüm meydanına doğru götürmeye başladılar. İnsan boyunu aşan, yere çakılı kalın gövdeli bir kazığa sıkıca bağlanan Howe her şeyin bittiğini anladı. Kendisinin bile anlayamadığı bir takım dualar mırıldanmaya başladı. Sonra reisin gök gürültüsünü andıran bir sesle “öldürün” dediğini duydu. Yerli muhafızın mızrakları gövdesine saplanmak üzere havaya kalktığında,birden bir şey fark etti. Mızrakların ucunda bulunan göz şeklindeki delikler, düşünüp de bir türlü keşfine eremediği dikiş iğnesinin ta kendisiydi. Mızraklar tam göğsüne saplanırken uyandı. Hemen laboratuarına koşan Howe, böylece rüyası sayesinde dikiş iğnesini de bulmuş ve makinesini çalıştırmıştı. Dickens’in Habercisi : Ünlü yazar Charles Dickens’ın gördüğü bir rüya da ilginç rüya örnekleri arasındadır. Dickens rüyasını şöyle anlatıyor: “Rüyamda, sırtında kırmızı bir şal olan bir hanım gördüm. Arkasını dönmüştü. Bana doğru döndüğünde onu tanımadığımın farkına vardım. ‘Ben Bayan Napier’im dedi’. Ertesi sabah uyandığımda giyinirken bu saçma rüyayı düşündüm. Çok belirgin ancak hiçbir anlamı olmayan bir rüyaydı. Neden Bayan Napier? Ömrümde Bayan Napier diye birini hiç tanımamıştım. O gece kütüphanede kitap okudum. Az sonra Bayan Boyle ve ağabeyi geldiler. Yanlarında kırmızı şallı genç bir bayan vardı. Onu bana Bayan Napier olarak tanıttılar.” Dickens’ın anlattığı türden rüyaların genelde çok belirgin olarak kendilerine özgü bir yanı vardır. |
#2
|
||||
|
||||
Cevap: Rüyalarla Gelen Buluşlar
DIKIS MAKINESI
Muhendis Elias Howe, uzun calismalar sonunda dikis makinesi yapmayi basardi. Ilk yaptigi ignelerde delik, ignenin ortasinda idi. Fakat, igne uzerindeki deligin uygun yere acilmayisi istenilen sonucu vermiyor, ve bunun sonucu olarak dikis makinesi dikmek de mumkun olmuyordu. Howe, gece gunduz beynini buna yoruyor ama bir cikis yolu bulamiyordu. Bir gece ruyasinda vahsi bir kabilenin eline esir dustugunu gordu. Kabile reisinin onunde ignesiz bir dikis makinesi duruyordu. -Elias Howe ! diye kukredi kabile reisi. Sana bu makineyi derhal tamamlamani emrediyorum, aksi halde oleceksin!.. Zavalli Elias'in dizlerinin bagi cozuldu, elleri titremeye basladi ve yuzunden soguk bir ter bosandi. Dusunuyor, tasiniyor, makinenin bu parcasindaki eksIkligi bir turlu gideremiyordu. Oyle gercek gibi gorunen bir ruyaydi ki, uykusunda avazi ciktigi kadar bagirdi. Esmer tenli cengaverler, onu olum meydanina dogru goturmeye basladilar. Insan boyunu asan, yere cakili kalin govdeli bir kaziga sIkica baglanan Howe her seyin bittigini anladi. Kendisinin bile anlayamadigi bir takim dualar mirildanmaya basladi. Sonra reisin gok gurultusunu andiran bir sesle "oldurun" dedigini duydu. Yerli muhafizin mizraklari govdesine saplanmak uzere havaya kalktiginda, birden bir sey fark etti. Mizraklarin ucunda bulunan goz seklindeki delikler, dusunup de bir turlu kesfine eremedigi dikis ignesinin ta kendisiydi. Mizraklar tam gogsune saplanirken uyandi. Hemen laboratuarina kosan Howe, boylece ruyasi sayesinde dikis ignesini de bulmus ve makinesini calistirmisti. Ruya Bir Baska Ilim Adaminin Yardimina Kosuyor : 19. Asrin ortalarinda ilim adamlarini hayrete dusuren bir olayin hikayesi bilim tarihinin sayfalarinda yerini aldi. Kimya ilminde buyuk bir adimin atilmasina yol acan olay, Alman kimyacisi Friedrich August Kekule'nin ruyasiydi. 1850 yillarinda Ingiltere'nin sisi eksIk olmayan sehri Londra'da calismalarini surduren Kekule, yorgun argin laboratuarindan oteline donerken otobuste uyuyakaldi. Ve biraz sonra da ruya gormeye basladi. Ruyasinda atomlar ziplayip oynayarak karsisinda dans ediyorlar, bazilari da elele verip zincir seklinde bir halka meydana getiriyorlardi . Arabanin fren yapmasiyla Kekule uyandi. Fakat ruyasi ona cok seyler ogretmisti. Gorduklerini formul haline getirip defterine kaydetti. Ruyadan yaralanarak ortaya attigi teori ile meshur oldu ve kimya ilminde de buyuk bir hamlenin onculugunu yapti. Aradan 15 sene gecti. Bir kis gunu Kekule, calisma odasinin sominesinde yanan odunlarin citirtisini dinlerken uyuyakaldi ve yine ruya gormeye basladi. Yine ruyasinda atomlarin hoplayip ziplayarak dans etmekte oldugunu ve onlari birbirine kenetleyen zincirlerin de birer yilana benzedigini gordu. Sonra yilanlardan biri aniden donerek kendi kuyrugunu isirdi. Bu esnada da Kekule uyaniverdi. Boylece karbon atomlarinin zincirler seklinde halkalar meydana getirebileceg ini ruya sayesinde fark edebilmisti. Bunun sonucu olarak ic yapisi cozumlenemeyen benzinin yapisi anlasildi. Bir Operanin Bestelenisi : Richard Wagner "Tristan ve Isolde" adli operasinin cok begenilmesi, olaganustu bulunmasi ve kendisine yapilan iltifatlar karsisinda samimi bir arkadasina su itirafta bulunur : "- Kiymetli dostum. Bu opera benim dehamin eseri degildir. Ruyamda gordugum ve isittigim sesleri uyanir uyanmaz nota ile tespit ettim. Begendiginiz bu muzik, ruyalarimin sesidir. Benim zavalli kafam, boyle bir harikayi asla isteyerek ve dusunerek bulamazdi." Yine Wagner, meshur "Rhinegold" operasini tamamlamis fakat bir bolumunu zihninde tasarladigi gibi besteleyemedig inden rahatsiz oluyordu. Nihayet bir gece uykuya dalmak uzere ilen gordugu ruyadan faydalanarak eserini istedigi sekilde tamamlamayi sonunda basardi. |
Benzer Konular |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Karne Diyalogları | Thorin | Serbest kursu | 0 | 27 January 2009 21:15 |
M.Kemal Atatürk, Hatıra & Ziyaretçi Defteri | eLanuR | Atatürk Köşesi | 0 | 16 December 2008 21:04 |