#1
|
|||
|
|||
Yalnız sevmek yetmiyor
Yalnızca Sevmek Yetmiyor...Söylemek de Gerek..
Pek çok insan o iki sözcüğü duymak ister. Arada sırada duyduklarında ise zamanlama çok iyidir. Connie ile gönüllü olarak çalıştığım hastaneye yattığı gün tanıştım. Connie sedyeden yatağına yatırılırken eşi Bill yanındaydı. Connie kansere karşı verdiği savaşımın son evresinde olmasına karşın hâlâ çok neşeli ve canlıydı. Yatağına yerleştirdik. Kullanacağı tüm eşyaların üzerine adını yazdıktan sonra kendisine başka bir gereksiniminin olup almadığını sordum. “Evet” dedi. “Lütfen televizyonu nasıl kullanacağımı gösterir misiniz? Pembe dizileri çok severim ve izlediğim dizileri kaçırmak istemiyorum.” Connie romantik bir kişiydi ve pembe dizilere ve aşk konulu romanlara ve filmlere bayılıyordu. Aramızdaki dostluk ilerledikçe bana otuziki yıl boyunca kendisine sürekli “Sersem kadın” diyen bir erkekle evli olmanın ne denli can sıkıcı olduğunu dile getirdi. “Bill’in beni sevdiğini biliyorum ama” dedi. “Bana ne beni sevdiğini söyledi ne de sevgi sözleri yazılı bir kart gönderdi.” İçini çekti ve hastanenin bahçesindeki ağaçlara baktı. “Bana ‘Seni seviyorum’ demesi için neler vermezdim” diye içini çekti. “Ama biliyorum onun doğasına aykırıdır bu.” Bill ise her gün Connie’yi ziyarete geliyordu. Önceleri Connie televizyondaki pembe dizileri izlerken o da yatağının ayak ucunda oturuyordu. Daha sonraki günlerde Connie daha uzun saatler uyumaya başlayınca odanın dışındaki koridorda aşağı yukarı yürümeye başladı. Çok geçmeden Connie artık hiç televizyon izleyemez oldu. Artık uyanık geçirdiği süreler dakikalarla ölçülür olmuştu. Ben ise zamanımın çoğunu Bill ile geçiriyordum. Bana marangoz olduğunu ve balık tutmaktan zevk aldığını anlattı. Hiç çocukları olmamış; ama Connie bu amansız hastalığa yakalanana dek birlikte yaşamın tadını çıkarmışlar ve çok yolculuk etmişler. Bill eşinin yavaş yavaş ölüme yaklaştığı gerçeği karşısında duygularını bir türlü dile getiremiyordu. Bir gün kafeteryada birlikte kahve içtikten sonra konuyu kadınlara ve biz kadınların yaşamlarında romantizme ne denli gereksinim duyduğumuza eşimizden romantik kartlar ve aşk mektupları almaktan ne denli çok hoşlandığımıza getirdim. “Connie’ye kendisini sevdiğini söyler misin hiç?” diye sorduğumda (vereceği yanıtı biliyordum) bana çıldırmışım gibi baktı. “Söylememe gerek var mı?” dedi. “Kendisini sevdiğimi biliyor!” Uzandım elini tuttum: “Elbette biliyor” dedim. Elleri bir marangozun ellerinin olması gerektiği gibi sertti. Tutunacağı tek şey elindeki fincanmış gibi sıkı sıkıya yapışmıştı fincana. “Ama Bill düşünsene biraz” dedim. “O kendisini sevdiğini bunca yılın senin için ne anlama geldiğini kesinlikle bilmek ister.” Birlikte Connie’nin odasına doğru yürüdük. Bill odaya girdi ve ben başka bir hastayı ziyarete gittim. Daha sonra Bill’in eşinin yatağının kenarında oturduğunu gördüm. Connie’nin elini tutuyordu. İki gün sonra öğle üzeri hastaneye gittim. Bill koridorun duvarına yaslanmış gözlerini yere dikmişti. Connie’nin sabah 11:00’de öldüğünü başhemşireden öğrendim. Bill beni görünce yanıma geldi ve bana sarıldı. Tüm bedeni titriyordu ve gözleri yaş içindeydi. Sonra sırtını duvara yasladı ve derin bir soluk aldı. “Sana bir şey söylemem gerek” dedi. “Ona söyledikten sonra kendimi çok iyi duyumsadım.” Sustu ve burnunu temizledi. “Geçen gün senin bana söylediklerini uzun uzun düşündüm ve bu sabah ona kendisini ne kadar çok sevdiğimi onunla evli olmaktan ne denli çok mutlu olduğumu söyledim. Öyle güzel gülümsedi ki... Görmeliydin.” Connie’ye veda etmek için odasına girdim. Başucundaki komodinin üzerinde Bill’in yazmış olduğu bir kart duruyordu. Hani şu bildiğimiz kartlardan biriydi. Üzerinde “Sevgili eşime... Seni seviyorum” yazılıydı. |