#1
|
|||
|
|||
Finansal Ürünlerin Vergilendirilmesi-Hukuk
GİRİŞ
Dünyada gelişmiş ülkeler başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde de uygulama alanı giderek yaygınlaşan piyasa ekonomisi içerisinde,finansal piyasaların derinleşmesi ve globalleşmesi,finansal araç ve tekniklerin gelişmesini beraberinde getirmiştir. Bir taraftan ekonomik büyümeye paralel olarak artan uzun süreli fon ihtiyacı,diğer taraftan tasarruf sahiplerinin reel bir yatırım yerine finansal ürün yatırımlarına ilgi duymaları,finansal piyasaları ekonomilerin önemli bir organı haline getirmiştir. Sermaye ve para piyasalarının işlerliğini arttırmak amacı ile oluşturulan ve her geçen gün sayısı artan ürünlerin dayanağını teşkil edecek yasal düzenlemelerin önemi artmış durumdadır.Zira,gerek finansal ürünlerin ihraç edilmelerinde ve işlem görmesinde,gerekse de sonuçları itibariyle karşılaşılacak sorunların asgariye indirilmesi ile geniş bir kesime yayılan küçük tasarrufların verimli bir biçimde ekonomiye kazandırılması ve piyasanın gelişmesi buna bağlı olacaktır. Türkiye’de özellikle 1980 sonrası dünyadaki değişimlere paralel olarak sermaye ve para piyasalarında yenilikler yapılmaya çalışılmış ve 1981 yılında kabul edilen 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu(1992 yılında 3794 sayılı Kanunla önemli ölçüde değiştirilmiştir)ile piyasa özel bir yasal düzenlemeye sahip olmuştur.Piyasanın işlerliğinin arttırılması ise,bu Kanunla kurulmuş olan Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yapılan düzenlemelerle sağlanmaya çalışılmaktadır. Bilindiği gibi tasarruf sahiplerinin elindeki fazla fonları piyasaya sunmaları ve fonlara ihtiyaç duyanların ise bunları piyasadan temin etmeleri için çeşitli teşviklere ihtiyaç duyulmaktadır.Bu teşviklerin kuşkusuz en etkin olanları vergi politikasıyla gerçekleştirilmektedir.Bu doğrultudan hareketle son yıllarda vergi kanunlarında özellikle GVK ve KVK’ da önemli değişikliklere gidilerek vergi muafiyet ve istisnaları finansal ürünlerden elde edilen gelirlere ve finansal kurumlara(yatırım fon ve ortaklıkları gibi)yönelik olarak genişletilmiştir. Vergi kanunlarında yapılan düzenlemelerde iki ana amacın olduğu gözlenmektedir.Bunlardan birincisi,piyasada işlem gören finansal ürünlerin cazibesinin arttırılarak vergisiz gelir edilmesini sağlamak,ikincisi ise bunun diğer gelir unsurlarıyla entegrasyonuna gidilerek gelir dağılımını ve vergi adaletini sağlamak olarak değerlendirebiliriz. FİNANSAL ÜRÜNLERİN YAPISI VE FONKSİYONLARI Finansal piyasaların en önemli fonksiyonu gerçek sermaye(finansal sermaye)oluşumunu sağlamasıdır.Finansal araçlar yatırımcıların yatırım harcamalarını kendilerinin karşılaması yerine söz konusu araçlardan karşılamasını ve bu araçlara yatırım yapanların da kolay ve daha az riskle gelir elde etmelerine olanak tanımaktadır. Finansal ürünlere yapılan yatırımlar,yatırımcıya direkt sahip olunabilecek fiziki bir varlıktan daha değişken varlıklara sahip olmalarına,(varlık transferi kolaylığı,dağıtım,risk çeşitlendirilmesi ve risk dağıtımına sahip olmaları durumunda)fırsat vermektedir. FİNANSAL ÜRÜNLERİN GENEL YAPISI Finansal pazarlarda fon oluşumunu sağlayan ve işlem gören varlıkları finansal ürün olarak tanımlayabiliriz. Diğer yandan finansal ürünlerin özellikleri şu şekilde sıralanabilir: *Bölünebilirlik:Bu özellik servet sahiplerinin finansal araçlara istedikleri büyüklükte sahip olmaları açısından önem taşır.Eğer finansal değer çok büyük ise bir çok servet sahibi bu araçlara yönelmeyebilir.Ancak firmalar genelde bölünebilirliği az olan tahvil ve hisse senedi ihracına yönelirler,çünkü maliyet açısından avantajlıdır.Ancak ödünç alıcılar bölünebilirliği yüksek olan menkul değerleri tercih ederler. *İşlem Maliyetleri:Servet sahipleri açısından işlem maliyetleri,aktiflerin satın alınması veya satılması sırasındaki giderlerden oluşur. *Likidite:Menkul değerler diğer fiziksel aktiflere (gayrimenkuller) göre daha likittirler.Eğer gelişmiş bir finansal sistem varsa finansal değerlerde likidite önemli ölçüde artar. *Fiyatların Öngörülebilirliği:Finansal varlıkların gelecekteki fiyatlarının tahmin edilebilirliği diğer önemli bir özelliktir. FİNANSAL ÜRÜNLERİN TEMEL FONKSİYONLARI 1-Varlık Cinsi Olma Fonksiyonu Sabit varlık edinmek pek çok insan için,maliyeti bütçelerini aştığından zor olmaktadır.Bu amaçla finansal piyasalar,finansal ürün oluşturarak,daha düşük maliyetten yatırım yapılmasını sağlamaktadır.Pek çok finansal varlık,düşük değerlerde,pek çok yatırım fonlarına havuz oluşturduğu için,büyük yatırım projelerini ve devleti finanse edebilmektedir. Bu fonksiyonu itibariyle her kesimden ve her gelir grubundan kişi ve kurumlar finansal ürünlere yatırım yapabilmektedir. Burada esas unsur,maliyeti yüksek olan bir varlığın değerinin birden fazla paylara bölünerek farklı kişilerin iktisabına sunulmasından ibaret olmaktadır. 2-Varlık Transferindeki Kolaylık Fonksiyonu Finansal ürünler sabit varlıklardan daha çabuk satılabilir ya da transfer edilebilir.Bu nedenle,finansal ürün elde tutmak yatırımcılara,fiziki varlık tutmaktan daha uygun imkanlar sunmaktadır. Özellikle organize olmuş piyasalarda finansal ürünün her an satılabilme ya da başka yatırımlara transfer edilebilme özelliği bulunmaktadır. 3-Risk Çeşitlendirilmesi ve Dağıtımı Sabit varlıklara yatırım yapılması halinde,bunlar üzerinden kar garantisi ya da kabul edilebilir bir gelir edilmesi olanağı yoktur.Ancak finansal ürünlerde pek çok yatırımcının varlık portföyleri çeşitlendirildiğinden risk dağıtılmaktadır. Tek bir yatırımcının iktisab ettiği bir varlık piyasa oluşumlarından ya da diğer nedenlerden dolayı getiriye sahip olamayacağı gibi bir takım kayıplara sebebiyet vermekte olmasına karşılık,küçük miktarda çeşitli varlık kalemi tutulduğunda ve bu varlığa pek çok katılımcının iştirak ettiği durumunda risk bunlar arasında dağıtılmış olacaktır. Ayrıca,finansal ürünlerden elde edilen gelirlerde önemli vergi avantajı olması nedeniyle,diğer varlık kalemleri karşısında karşılaştırmalı üstünlüğe haiz bulunmaktadırlar. FİNANSAL ÜRÜNLERLE İLGİLİ VERGİ KANUNU HÜKÜMLERİ Finansal araçlardan,yapılan işlem sonucu bir gelir ya da zarar elde edilmesi mümkündür. Vergi mevzuatı açısında,vergilendirmede etkili olan hususlar iki ayrı kısımda değerlendirebilir.Bunlar,elde edilen gelirin niteliği ve elde edenin hukuki statüsüne bağlı olmaktadır. Finansal araçlar menkul kıymet hükmündedir.Bu sebeple,öncelikle Gelir Vergisi Kanunu’nun menkul sermaye iradına ilişkin 75’nci maddesi incelemenin esasını oluşturmaktadır.Burada menkul kıymet gelirlerinin hangi tür kazançlardan oluştuğu belirtilmekte ve bu madde vergilendirmenin başlangıç noktasını oluşturmaktadır. Keza,GVK’nun 80’nci maddesi değer artış kazançlarının vergilendirilmesine ilişkin hükümleri içermekte olup,elde edilen gelirlerin,beyan usulü ya da stopaj yoluyla mı vergilendirileceği ise Kanunun 94 ve 85-87’nci maddelerinin birlikte mütalaası ile uygulama alanı bulmaktadır. Gelir unsuru olarak sermaye piyasası kurumları ile bunlardan elde edilen gelirlere ilişkin vergilendirme usul ve esasları ise Kurumlar Vergisi Kanununda yasal düzenlemeye tabi tutulmaktadır. KVK’nun istisnalarla ilgili 8’nci maddesinde(kurumlar vergisi mükelleflerinin)söz konusu kurumlardan elde ettikleri kazançların vergilendirmesine ve istisnalara ilişkin hususları belirlemektedir. Özet olarak,sermaye piyasasında işlem gören finansal araçlar ve piyasa katılımcılarının vergilendirilmesine ilişkin yasal düzenlemelerin GVK ve KVK’ da yapıldığı,ayrıca bu kanunlara ilişkin Maliye Bakanlığı’nca yapılan yasal düzenlemelerde belirtilen açıklamalar doğrultusunda uygulama alanının oluştuğunu söyleyebiliriz. TÜRKİYE’DE FİNANSAL ÜRÜNLER VE PİYASA KATILIMCILARININ VERGİLENDİRİLMESİ 1-FİNANSAL ÜRÜNLER VE PİYASA KATILIMCILARINA İLİŞKİN VERGİ HUKUKU HÜKÜMLERİ Genel olarak finansal ürünlerin vergilendirilmesi ve bunların vergiden muafiyetleri ya da istisnalarına ilişkin hükümler,Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanunu ile bu kanunlara ilişkin yayınlanan tebliğ ve diğer yasal düzenlemelerle uygulama alanı bulmaktadır. Vergi sistemimiz söz konusu menkul kıymetlerin vergilendirilmesinde iki ana unsur öngörmektedir.Bunlar; -Kaynakta vergilendirme, -Kazanç içinde vergilendirme,olarak belirtilebilir. Kaynakta vergilendirme esasında;gelir elde edildiğinde, vergi sorumluları tarafından belirli oranda vergilendirilmekte,kalan kısım hak sahibine ödenmektedir.Bu durumda GVK’nun 94’ncü maddesinde belirtilen tevkifat oranları uygulanmaktadır. Kazanç içinde vergilendirme esasında ise;söz konusu gelirin bir ticari işletme ya da kurum tarafından elde edilmiş olması halinde bunlar diğer kazançları ile birlikte mütalâa edilerek yıllık gelir ya da kurumlar vergisi beyannamesi ile beyan edilerek vergilendirilmektedir. GVK’nun vergilendirmeye ilişkin esasları mükellefiyet açısından gelir elde edenler genellikle hakiki şahıs olurken,KVK da hükmü şahıslar olmaktadır. Vergilendirmede iki ana faktör etkili olmaktadır.Birincisi ülkede uygulanan vergi politikaları,ikincisi ise ekonomik şartlara bağlı olarak belirli sektör ya da işlemlerde teşvik ve desteğe bağlı olarak yapılan düzenlemelerdir. İşleme taraf olan kişilerin vergilendirilmesi aşağıda belirtilen gruplar itibariyle ayrı ayrı düzenlenmektedir. -Gelirlerini yıllık beyanname ile beyan etmek zorunda olmayan gerçek kişiler, -Gelirlerini yıllık beyanname ile beyan etmek zorunda olan ve aşağıda belirtilen gelirler unsurlarına sahip; |
#2
|
|||
|
|||
Cvp: Finansal Ürünlerin Vergilendirilmesi-Hukuk
1.Ticari Kazanç elde edenler;
2.Zirai Kazanç elde edenler; 3.Ücret geliri elde edenler; 4.Serbest meslek kazancı elde edenler; 5.Gayrimenkul sermaye iradı elde edenler; 6.Menkul sermaye iradı elde edenler; 7.Sair kazanç ve irat elde edenler den, Gelir Vergisi Kanunu hükümleri uyarınca vergilendirilen tam ve dar mükellefiyete tabi gerçek kişiler. Kurumlar Vergisi Kanunu hükümleri uyarınca vergilendirilen,Tam ve Dar mükellefiyete tabi tüzel kişiler. Aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde vergilendirilmede dönem esası bulunmaktadır.Dönem ise genellikle bir takvim yılına ilişkin işlemleri kapsamaktadır. A-SERMAYEYİ TEMSİL EDEN FİNANSAL ÜRÜNLERE İLİŞKİN VERGİLENDİRME USUL VE ESASLARI Menkul kıymetler üzerinden elde edilen gelirlerin vergilendirilmesinde esas dayanak GVK’nun 75.maddesi hükümleridir.Kaynağı ne olursa olsun aşağıda yazılı iratlar menkul sermaye iradı olarak sayılmıştır: a-Her nevi hisse senetlerinin kar payları. b-İştirak hisselerinden doğan kazançlar. c-Kurumların idare meclisi Başkan ve Üyelerine verilen kar payları. d-Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca yıllık veya özel beyanname veren kurumların indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancından,hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten sonra kalan kısım(4108 Sayılı Kanun’un 22’nci maddesi ile değiştirilen şekli). e-Her nevi tahvil faizleri ve hazine bonosu faizleri ile Toplu Konut İdaresi ve Kamu Ortaklığı İdaresince çıkarılan menkul kıymetlerden sağlanan gelirler. f-Her nevi alacak faizleri. g-Mevduat faizleri. h-Hisse senetleri ve tahvillerin vadesi gelmemiş kuponların satışından elde edilen bedeller. ı-İştirak hisselerinin sahibi adına henüz tahakkuk etmemiş kar paylarının devir ve temliki karşılığında alınan para ve ayınlar. i-Her çeşit senetlerin ıskonto edilmesi karşılığında alınan ıskonto bedelleri. j-Faizsiz olarak kredi verenlere ödenen kar payları ile kar ve zarar ortaklığı belgesi karşılığı ödenen kar payları ve özel finans kurumlarınca kar ve zarara katılma hesabı karşılığında ödenen kar payları(bu iratlar,bunları sağlayan sermaye sahibinin ticari faaliyetine bağlı bulunduğu takdirde,ticari kazancın tespitinde nazara alınır). k-Tam mükellefiyete tabi gerçek kişilere,adi ortaklıklara,kollektif ve adi komandit şirketlere,eshamlı komandit şirketlerde bunların komandite ortaklarına isabet eden kısımla alakalı olarak hesaplanıp dağıtılan kar paylarının,1/3’ü bunların vergi alacağını teşkil eden,vergi alacakları(GVK.mük.m.75). l-Her nevi tahvil faizleri ve hazine bonosu gibi menkul kıymetlerin geri alım veya satım taahhüdü ile iktisap veya elden çıkarılması karşılığında sağlanan menfaatler. Diğer yandan,GVK’nun “değer artış kazançları” ile ilgili mükerrer 80’nci maddesinin 2’nci maddesinde,borsada kayıtlı olanlar ve ivazsız olarak iktisap edilenler hariç,menkul kıymetlerin iktisap tarihinden başlayarak bir yıl içinde veya iktisaptan evvel elden çıkarılmasından sağlanan kazançların bir takvim yılındaki tutarının Bakanlar Kurulunca her yıl belirlenecek miktarı aşan kısmı değer artış kazancı olarak vergiye tabi tutulmaktadır. Kurumlar vergisi açısından ise menkul kıymetlerin vergilendirilmesine ilişkin hükümler KVK’nun muaflıklar ve istisnalar ile ilgili 7 ve8’nci maddelerinde belirtilmiştir. İstisnalar ile ilgili KVK’nın 8. maddesinde,dar mükellefiyete tabi kurumlar dahil olmak üzere,hangi tür kurum kazançlarının vergiden istisna olduğu belirtilmektedir. Ancak,genel olarak tamamı tevkif yoluyla vergilendirilmiş bulunan ve gayri safi toplamı 900.000.000¹ lirayı aşmayan menkul sermaye iratları ve vergi alacağı dahil olmak üzere kurumlardan elde edilen kar payları için GVK’na göre toplama yapılmaz ve yıllık beyanname verilmez.Dar mükellefler için ise yukarıda belirtilen tutara bakılmaksızın tamamına bu hükümler uygulanır. 1-Hisse Senetleri ve İştirak Hisselerinden Elde Edilen Kar Paylarının Vergilendirilmesi Hisse senetleri ve iştirak hisseleri ile ilgili incelemeler,bunlardan elde edilen kar payı(kar payına göre hesaplanacak vergi alacağı dahil)ve değer artış kazançlarının,vergi mükellefiyeti itibariyle gerçek ve tüzel kişiler esas olmak üzere elde edenlerin vergilendirilmesi yönünde olacaktır. 1.1.Kar Payı ve Vergi Alacağına İlişkin Genel Esaslar Yukarıda belirtilen kazanç unsurlarından elde edilen kar payları ve bunlar üzerinden hesaplanan vergi alacağı Gelir Vergisi Kanunu’nun 75 ve mülk.75’inci maddelerinde belirtilmiştir.Aşağıda her iki kavram ayrı ayrı incelenerek vergilendirme esasları tespit edilmeye çalışılacaktır. a-Kar Payı Kavramı ve Yasal Düzenlemeler Kar payı niteliğindeki menkul sermaye iratları aşağıdaki şekildedir. -Her nevi hisse senetlerinin kar payları(Kurucu hisse senetleri ve diğer intifa senetlerine verilen kar payları ve pay sahiplerine hazırlık dönemi için faiz olarak veya başka adlarla yapılan her türlü ödemeler ile Sermaye Piyasası Kanunu’na göre kurulan yatırım fonları katılma belgelerine ödenen kar payları dahil), -İştirak hisselerinden doğan kazançlar(Limitet Şirket ortaklıklarının,iş ortaklıkları ortaklarının ve komanditerlerin kar payları ile kooperatiflerin dağıttıkları kazançlar bu zümreye dahildir), -Kurumların idare meclisi başkan ve üyelerine verilen kar payları olarak tanımlanmıştır. Ayrıca,1994 yılından itibaren “vergi alacağı”sistemi getirilmiştir. Vergi alacağı elde edilen kar payının 1/3’ünü teşkil eder. b-Vergi Alacağı ve Yasal Düzenlemeler 3946 sayılı Kanunla GVK’nın 75’inci maddesinin ikinci fıkrasına eklenen 13’üncü bent hükmüyle“vergi alacağı”menkul sermaye iradı olarak sayılmıştır.Mükerrer 75’inci madde hükümlerinde vergi alacağı kavramı aşağıdaki belirtilmiştir; ¹Bu tutar 95/7593 Sayılı B.K.Kararı ile 1996 ve müteakip takvim yıllarına ait gelirlere uygulanmak üzere,B.K.’nca 8.12.1994 te kararlaştırılmıştır Tam mükellefiyete tabi kurumlarca; -Tam mükellefiyete tabi gerçek kişilere dağıtılan kar payları, -Adi ortaklıklara,kollektif ve adi komandit şirketlere dağıtılan kar payları, -Eshamlı komandit şirketlere dağıtılan kar paylarından bu şirketlerin komandite ortaklarına isabet eden kısmın,1/3’ü bunların vergi alacağını teşkil eder denilmektedir. Ancak,belirtildiği gibi vergi alacağı tam yükümlüler için geçerli olmakta dar yükümlü gerçek kişilerin,tam yükümlü kurumlardan elde ettikleri kar payları için vergi alacağı hesaplanmayacaktır.Ayrıca yatırım fonlarının katılma belgeleri ile yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen kar payları için vergi alacağı hesaplanmayacağı ayrıca hüküm altına alınmıştır. c-Kar Payları Elde Edilmesi ve Yıllık Beyannamede Toplanması Genel olarak,kar payları da dahil olmak üzere menkul sermaye iratlarında elde etme,gelirin hukuki ve ekonomik tasarruf etme imkanının doğmuş olmasına bağlanmış ve konuya ilişkin yayınlanan 191 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliğde,“hukuki tasarruf ”gelir sahibinin gelir üzerinde talepte bulunma hakkını;“ekonomik tasarruf”ise ödemeyi yapacak olan tarafından gelir sahibinin emrine amade kılınması ifade edeceği,bir gelirin hukuken talep edilebilir hale geldiği halde,ödemeyi yapacak olanın yükümlülüklerini yerine getirmemek suretiyle gelirin fiilen sahibinin emrine amade kılınmaması halinde,gelir elde edilmiş kabul edilmeyecektir. Hangi hallerde beyanname verilmeyeceği ise,GVK’nun 86’ıncı maddesi hükümlerine göre inceleme konumuzu oluşturmaktadır.Buna göre aşağıdaki hallerde gelir toplanmayacak ve beyanname verilmeyecektir: -Tamamı tevkif yoluyla vergilendirilmiş bulunan ve gayri safi tutarları toplamı 900 milyon² lirayı aşmayan menkul ve gayrimenkul sermaye iratları ve vergi alacağı dahil olmak üzere kurumlardan elde edilen kar payları, -Dar mükellefiyette ise,yukarıda belirtilen kazanlardan herhangi bir tutar sınırlaması olmaksızın tamamı üzerinden yukarıda belirtilen hükümler uygulanacaktır. 1.2 Serbest Bölgelerde Mukim Kurumlardan Alınan Kar Payları 3218 sayılı SBK’ nın 6’ıncı maddesi hükümlerine göre,serbest bölgeler gümrük hattı dışında sayılmıştır.Dolayısıyla bu bölgelerde vergi,harç,kambiyo vb. mükellefiyetine ilişkin hükümler uygulanmamaktadır. Konu ile ilgili son yayınlanan tebliğde,kanunla yapılan düzenlemelerde,Türkiye’deki tam ve dar mükellef gerçek ve tüzel kişilerin serbest bölgelerdeki faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazanç ve iratlar,Türkiye’nin diğer yörelerine getirildiğinin kambiyo mevzuatına göre tev***i halinde de gelir ve kurumlar vergisinden muaf olduğu belirtilmiş ve bu istisnanın gerçek ve tüzel kişilerin serbest bölgelerdeki faaliyetlerinden elde edilen kazançları ile sınırlı olduğu;bir kutumun serbest bölgelerdeki faaliyetlerinden sağlanan kazançların ortaklara kar payı olarak dağıtılması halinde,kurum kazancının tamamen veya kısmen serbest bölgelerdeki faaliyetlerden elde edilip edilmediğine bakılmaksızın bu kar paylarını elde eden tüm mükellef gerçek kişiler tarafından GVK’nın 85,86 ve 87’nci maddeleri hükümleri çerçevesinde menkul sermaye iradı olarak beyan edilmesi gerektiği belirtilmiştir. ² 95/7593 sayılı B.K.K. ile 1.1.1996 dan itibaren uygulanmak üzere yükseltilen tutarı ifade etmektedir.Bu tutar 1994 için 225 milyon,1995 yılı için ise 450 milyon lira olarak uygulanmaktaydı. 1.3 Kurumlardan Bedelsiz Alınan İştirak Hisseleri ve Hisse Senetleri Kar yedeklerinden karşılanan sermaye artırımları sonucu ortaklarca bedelsiz hisse senedi veya iştirak hisse iktisabı,kurum açısından kar dağıtımı ve ortaklar açısından kar payı hükmündedir. Ancak,aynı tebliğde KVK’nın geçici 23/a maddesi uyarınca gayri menkullerin ve iştirak hisselerinin satışından elde edilen gelirlerin sermayeye ilavesi nedeniyle ortaklara verilecek bedelsiz hisse senetleri veya iştirak hisseleri kar payı kabul edilmeyeceği belirtilerek,mevzuatımız çerçevesinde sermayeye ilave edilen ve kar payı olarak sayılmayan haller aşağıdaki gibi tespit edilmiştir: -Amortismana tabi iktisadi kıymetlerin yeniden değerlenmesi nedeniyle oluşan yeniden değerleme fonlarının sermayeye ilavesi; -İştirak hisselerinin,gayrimenkullerin ve amortismana tabi iktisadi kıymetlerin satışında,maliyet bedellerinin artırılması sonucu oluşan yeniden değerleme fonlarının sermayeye ilavesi. -Kesilip satılmak üzere ağaç yetiştiriciliğinde aktifleştirilen giderlerin yeniden değerleme oranında artırılması sonucu oluşan maliyet artış fonunun sermayeye ilavesi; -Anonim şirketlerin kuruluşlarında veya sermayelerini artırdıkları sırada çıkardıkları hisse setlerinin itibari değerinin üzerinde elden çıkarılmasından sağlanan kazançların sermayeye ilavesi. 1.4 Kar ve Zarar Ortaklığı Belgelerinden Elde Edilen Gelirlerin Vergilendirilmesi Gelir Vergisi Kanunu’nun 75’inci maddesinin 12’inci bendinde,kar ve zarara katılma hesabına ödenen kar payları menkul sermaye iradı olarak sayılmıştır.Bu menkul sermaye iratları anılan bentte“kar payı”olarak sayılmakla beraber,bu iratlar bir alacak hakkına dayanmakta olduğundan vergi uygulaması bakımından faiz olarak kabul edilmekte ve faizlerin tabi olduğu hükümlere göre vergilendirileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla,bunlar kurumlardan alınan kar payı kavramı içinde değerlendirilmeyecektir.Bu gelirler,GVK’nın 94’üncü maddesi hükümlerine göre kaynakta vergi tevkifatına tabi tutulabileceği gibi,gelir elde edenlerin hukuki statülerine göre ticari kazanç içinde mütalâa edilerek de vergilendirilebilecektir. 2-Vergilendirmenin Mükellefiyet Çeşitleri Açısından Değerlendirilmesi 2.1 Tam ve Dar Mükellef Gerçek Kişilerde Vergilendirme Gelirlerinden dolayı yıllık beyanname vermek zorunda olmayan gerçek kişiler,vergi alacağı dahil olmak üzere kurumlardan elde edilen kar payları toplamının 1995 yılı gelirlerine uygulanmak üzere belirlenen 450.000.000-TL³ yi aşmaması halinde beyanname vermek ve toplama yapmak zorunda değillerdir.(dar mükellefiyette bu tutar dikkate alınmaksızın tamamı için). Eğer gelir elde eden kişi yıllık gelir vergisi beyanına tabi ise bu gelirlerini miktar dikkate alınmaksızın vereceği yıllık gelir vergisi beyanına ithal etmek zorundadır. ³ Bu tutar 1.1.1996 tarihinden itibaren 95/7593 sayılı B.K.K. ile 900.000.000. T.L.’ye çıkartılmıştır. 2.2 Tam ve Dar Mükellef Kurumlar Açısından Kurumun ticari işlemleri neticesinde gelir elde etmek amacı ile iktisap ettiği hisse senetlerinin,esas faaliyetine ilave olarak faaliyet dışı gelir olarak işleme tabi tutularak vergilendirilmesi esastır. Ancak,tam ve dar mükellefiyete tabi kurumların,tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun sermayesine iştiraklerden elde ettikleri kazançlar(Yatırım fonlarının katılma belgeleri ile yatırım ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen kar payları hariç)kurumlar vergisinden müstesna tutulmuştur. Burada yapılan düzenlemenin amacı,mükerrer vergilendirmeyi önlemektir. 3-Hisse Senetleri ve İştirak Hisseleri Değer Artış Kazançlarının Vergilendirilmesi Bu kazançların vergilendirilmesi GVK’nun 38’nci maddesi hükümlerinde mevcut bulunmaktadır. Burada,mükelleflerin iktisap tarihinden itibaren en az iki tam yıl süreyle işletmelerinde kayıtlı bulunan,gayrimenkul,iştirak hisseleri ve amortismana tabi diğer iktisadi kıymetlerin elden çıkarılması halinde bunların maliyet bedelleri VUK’nu hükümlerine göre belirlenen yeniden değerleme oranında artırılarak kazancın tespitinde dikkate alınır denilmektedir. 3.1 Tam Mükellef Gerçek ve Tüzel Kişiler Açısından Ticari bir organizasyon çerçevesinde kendi nam ve hesaplarına menkul kıymet alım satımıyla devamlı olarak uğraşanların bu faaliyetlerden elde ettikleri kazançlar ticari kazanç olarak vergilendirileceğinden,bu kazançlara istisna uygulanması mümkün olmamaktadır.Bu kişilerin her ne şekilde ya da sıfatla olsun satıştan elde ettikleri kazançlar vergilendirilecektir.Ayrıca,Türkiye ya da yabancı memlekette kurulmuş ticari işletmelere dahil olan menkul kıymetlerin elden çıkarılmasından elde edilen gelirler istisna kapsamına girmemektedir. Uygulanan istisnalar,rüçhan hakkı kullanmak suretiyle edinilen hisse senetlerinin en az iki yıl öncesinde iştirak edilen şirketlere ait olması halinde,bu hisse senetleri iki yıl önce iktisap edilmiş sayılır. Hem gelir hem de kurumlar vergisi mükellefleri açısından iştirak hisselerinin GVK’nun 38.maddesi hükümleri doğrultusunda maliyet bedellerinin yeniden değerleme oranında arttırılmasından dolayı maliyet artışları gelir ve kurumlar vergisinden müstesna tutulmaktadır.Ayrıca,kurumlar vergisine tabi mükelleflere münhasır olmak üzere,iştiraklerin satışından elde edilen gelirlerin,satışın yapıldığı yılda kurumlar vergisinden müstesna tutulacaktır.Dolayısıyla anılan kazançlar,GVK’nun 94/6. maddesi hükümlerine göre vergi tevkifatına tabi olmaktadır.Ancak,bu tevkifat ilgili maddede belirtilen ve halka açık şirketlerde %10 diğer şirketlerde %20 olarak uygulanan oranda değil,KVK’nun geçici 23’üncü maddesinin a bendi gereğince her iki tür şirketler için %10 olarak uygulanacaktır. 3.2 Dar Mükellefiyete Tabi Olanlar Açısından Dar mükellefiyette konuya ilişkin işlemlerin vergilendirilmesinde iki ana faktör bulunmaktadır.İlk olarak dar mükellefiyete tabi kurumlardan sağlanan gelir ve ikinci olarak bunların elde ettikleri kazançlar olarak belirlenebilir. |
#3
|
|||
|
|||
Cvp: Finansal Ürünlerin Vergilendirilmesi-Hukuk
3.2 Dar Mükellefiyete Tabi Olanlar Açısından
Dar mükellefiyette konuya ilişkin işlemlerin vergilendirilmesinde iki ana faktör bulunmaktadır.İlk olarak dar mükellefiyete tabi kurumlardan sağlanan gelir ve ikinci olarak bunların elde ettikleri kazançlar olarak belirlenebilir. Ancak,51 seri nolu kurumlar vergisi genel tebliğinin ІІІ/A maddesinde,tam mükelleflerin iştirak hisselerinin satışından kaynaklanan kazancın aynı yıl sermayeye ilave edilmesi halinde kurumlar vergisi,gelir vergi tevkifatı ve diğer vergilerden istisna edilmesine rağmen,dar mükellef kurumların iştirak hisselerinin satışından doğan kazançlar kurumlar vergisinden istisna tutulmamıştır. 4-Emisyon Primleri İle Rüçhan Hakkı Satışlarından Elde Edilen Kazançlar Genel olarak kurumların rüçhan hakkı kuponlarının satışından elde ettikleri kazançlar ile anonim şirketlerin kuruluşlarında veya sermayelerini artırdıkları sırada çıkardıkları hisse senetlerinin itibari değerlerinin üzerinden elden çıkarılmasından sağlanan kazanç kurumlar vergisinden istisna tutulmaktadır.Ancak günümüze kadar çeşitli kanun hükümleri ile çeşitli vergiler ve istisnalar konulmuştur. Kurumların bu işlemlerden dolayı oluşan vergi yükleri aşağıdaki örnekte özet olarak görülmektedir. Kurumun bu işlemlerden kazancı şöyledir; Emisyon primleri 5.000.000.000.-, Rüçhan hakkı kupon satış geliri 2.500.000.000.- Kurum yukarıda belirtilen kazançlardan dolayı gerek %25 kurumlar vergisi gerekse de %20 asgari kurumlar vergisi hesaplamayacaktır. Gelir vergisi tevkifatı açısından olaya baktığımızda,emisyon primlerinden elde edilen gelir bu tevkifattan müstesna olmakta ancak,rüçhan hakkının satışından elde edilen kazanç için, 2.500.000.000-* %10 = 250.000.000.-TL’si gelir vergisi tevkifatı hesaplayacak ve böylece bu gelirden dolayı vergi yükü yalnızca 250.000.000.-TL’si olacaktır. |