#1
|
|||
|
|||
Kadın Hakları Kütüphanesi ..!!
Medeni Kanunun kadın hakları ile ilgili bölümleri
EVLİLİK Evlilik yaşı (TMK madde 124): Erkek veya kadın 17 yaşını doldurmadıkça evlenemez. Diğer hukuki işlemler için asgari yaş sınırı 18’dir. Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak buldukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir. Yargıç kararını verirken, kişilerin evlilik için gerekli ruhsal ve bedensel olgunluğa sahip olup olmadıklarına dikkat eder. Evlenme koşulları (TMK madde 124, 125, 126, 127): Ayırt etme gücüne sahip olmayanlar evlenemez. Küçük, yasal temsilcisinin izni olmadıkça evlenemez. Kısıtlı, yasal temsilcisinin izni olmadıkça evlenemez. Kişi vesayet altında ise ve vasisi izin vermiyor ise kişi mahkemeye başvurarak izin isteyebilir. “Hâkim, haklı sebep olmaksızın evlenmeye izin vermeyen yasal temsilciyi dinledikten sonra, bu konuda başvuran küçük veya kısıtlının evlenmesine izin verebilir,” (madde 128). Evlilik izni için ikametgahın bulunduğu “Sulh Hukuk Hakimliği”ne başvurulur. Akıl hastaları evlenmelerinde tıbbî sakınca bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemez (madde 133). Bir yandan bu madde “normal” yaşam sürebilecek olup da tıbben sorunu olmayan kişilerin evlenme haklarının önünü açıyor olsa da, uygulamada kadınlar açısından sorunlarla karşılaşmak mümkün. Eskiden akıl hastalarının evlenmeleri kanunen tamamen yasakken bile, resmi olmayan nikahlarla bir akıl hastası zorla/görücü usulüyle bir kadınla evlendiriliyor, kadın istemeden de olsa bu kişinin bakımını üstlenmek zorunda kalıyordu. Bu madde ile kadına haksızca ve rızası olmadan bindirilen bu yükün resmileştirilmeye çalışılması söz konusu olabileceğinden, dikkatli olmak gerektiğini düşünüyoruz. Zorla evlendirme (madde 149, 150, 151) ve zamanında başvuru (madde 152): Hiç kimse zorla evlendirilemez. Kişi küçük de olsa öncelikle kendi izni alınır. Kişi yasanın evlenmek için aradığı yaştan büyük ise nikâh memurunun önünde hayır diyebilir ve kimse kendisini evet demeye zorlayamaz. Zorlandığı durumda savcılığa suç duyurusunda bulunabilir. Bir genç kız zorla evlendirilmiş ise; i) Cinsel birleşmeyi reddebilir. Eğer zor kullanılarak bu birleşme yapılmaya zorlanırsa savcılığa suç duyurusunda bulunabilir. ii) Zorla evlendirildiği için TMK’nın 149, 150 veya 151. maddelerine dayanarak evliliğin iptali davası açabilir. Bu dava evlenme tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılmalıdır (madde 152). Başlık parası: Başlık parası erkeğin evleneceği kadının babasına ödediği bir miktar paradır. Başlık parası yasal değildir ve bu konudaki sözlü anlaşmaların hiç bir geçerliliği yoktur. Çeyiz: Çeyizle ilgili herhangi bir yasal düzenleme yoktur ancak kadın getirdiği eşyayı kanıtlaması halinde ayrılırken bu mallarını geri alabilir. İspat için faturalar, belgeler veya tanıklar gerekebilir. Ancak bazı Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi, geleneklerin icap ettirdiği şekilde “çeyiz” olarak adlandırılan takı ve eşyaların kadına ait olduğu kabul edilmektedir. Nişanlanma ve evlilik sırasında kadına hediye edilen şeyler kadına aittir. Dava yoluyla dahi kadından geri alınamaz. Evlilik öncesinde “mihir” senedi hazırlanmışsa, bu senette belirtilen malların kadına ait olduğu yasalarca da kabul edilmektedir. Evlenme sözleşmesi: Nikah i. Resmi Nikah # Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın, içlerinden birinin oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar (madde 134). # Nikah kıymaya resmi memurlar yetkilidir. Belediye bulunan yerlerde nikah belediye başkanı veya onun bu işle görevlendirdiği vekili tarafından kıyılır (madde 134). # Köylerde evlenme isteği “köy ihtiyar heyetine” bildirilir ve nikah muhtar tarafından kıyılır. # Yabancı ülkelerde evlenecek kişilerin her ikisinin de Türkiye vatandaşı olması durumunda, bulunulan ülkenin makamı, memuru veya Türkiye Konsoloslukları yetkilidirler. Taraflardan birinin yabancı olması durumunda bulunulan ülkenin yasalarına göre evlilik yapılır ve Türk hukukuna aykırı olmamak kaydı ile bu evlilik, Türkiye’de de geçerlidir # Türkiye’de ise bir Türk vatandaşı bir yabancı uyruklu ile yetkili bir Türk makamı, memuru önünde evlenebilir. Yine ikisi de yabancı ise bir Türk yetkili memuru, makamı önünde evlilik sözleşmesi yapılır (Evlendirme Yönetmeliği madde 12). ii. Dini Nikah; (TMK madde 143), (TCK, madde 237/3-4) # Dini nikah ancak resmi nikah kıyıldıktan sonra kıyılabilir (TMK, madde 143). Resmi nikah yapmadan sadece dini nikah yapmak veya resmi nikahtan önce dini nikah yapmak suçtur (TCK, madde 237/3-4). Bu maddeye göre resmi nikahın kıyıldığını gösteren resmi belgeleri görmeden nikah kıyanlar da kıydıranlar da cezalandırılır. # İmam nikahı kadına yasalar karşısında her hangi bir hak tanımaz. Kadın eşinden ayrıldığı takdirde nafaka talep edemez, mirasta pay sahibi olamaz. “Eşler oturacakları konutu beraber seçerler. Birliği eşler beraberce yönetirler” (TMK madde 186). Yeni Medeni Kanun, “aile reisliği” kavramını ortadan kaldırmıştır. Soyadı: Mayıs 1997’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yasaya göre, kadın kocasının soyadının önünde, evlilik öncesi soyadını da kullanabilmektedir. YENİ KANUN Eşler oturacakları konutu beraber seçerler. Birliği eşler beraberce yönetirler ESKİ KANUN Evlilik birliğinin reisi kocadır. Koca ortak ikametgâhı seçer Çalışma 1990 yılına kadar, yasa (TMK madde 159) evli kadınlara, ev dışında çalışabilmek için kocalarından izin alma zorunluluğu getirmekteydi. 1980’lerden sonra başlayan kadın hareketinin çabalarıyla bu madde 29.11.1990 tarihli Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilince bu zorunluluk ortadan kalktı. Kasım 2001’de kabul edilen yeni Medeni Kanun’un ilk tasarısında bu kararın iyice somutlaştırılması ve yasada, “Eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir” şeklinde bir madde yer alması öngörülmüştü (madde 192). Ancak erkek egemen anlayışın çabalarıyla madde değiştirilerek, “Eşlerden her birinin meslek ve iş seçiminde ve bunların yürütülmesinde evlilik birliğinin huzur ve yararını göz önünde tutacağı…” şeklinde, kadınların zararına esnetilmesi muhtemel bir cümle eklendi. BOŞANMA / AYRILIK KARARI / AYRI YAŞAMA / VELAYET / MALLARDA TASARRUF YETKİSİ Boşanma: Medeni Kanuna göre kadın ve erkek için boşanma nedenleri farklılık göstermez, her iki taraf için de aynıdır. Boşanma nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: a) Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir (madde 161). Zina eylemi (sadakatsizlik) nedeniyle geçimsizliğe dayanarak boşanma davası açmak mümkündür. Dava açma hakkı olan eşin, zina olayını öğrendiği günden başlayarak altı ay içinde, ve zinanın yapıldığı tarihten itibaren her durumda dava açmaya hakkı vardır. Beş sene geçince dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur. Erkeğin zinasını düzenleyen 441. madde, Anayasa’nın 10. maddesine yani “kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırı bulunarak 27.12.1997’de iptal edildi. Kadının zinasını düzenleyen TCK 440. madde de 23.06.1998 itibariyle iptal edildi. Böylece, zina ceza gerektiren bir suç olmaktan çıkarıldı. Artık zina sadece Medeni Kanuna göre boşanma sebepleri arasında yer alan bir fiil. b) Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir (madde 162). Boşanma nedenini öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve her durumda, boşanmaya yol açan olayın meydana geldiği günden itibaren beş sene içinde dava açmayan eşin dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur. Cana kastın anlamı açıktır: Bir kimse için yaşamsal tehlike doğuracak nitelikteki eylemler diyebiliriz. Pek kötü davranma kavramı içine ise bir çok olay ve eylem girebilir. Örneğin, dövmek, eziyet etmek, zorla cinsel ilişki kurmak, ağır hakaretlerde bulunmak gibi. Onur kırıcı davranışın yorumu asıl olarak yargıca bırakılmıştır. Örneğin, kocanın kadının çalıştığı işyerine veya katıldığı kurs yerine gelip ona hakaret etmesi onur kırıcı bir davranış olarak kabul edilir. c) Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir (madde 163). “Küçük düşürücü” suçlar, yüz kızartıcı olan ve olmayan suçları kapsayan geniş bir kavramdır. Bu eylemler belirli bir sınırlamaya tabi değildir ancak örneklersek; hırsızlık, dolandırıcılık, ırza geçmek, fuhuşa zorlamak, adam öldürmek bu tür suçlar arasında sayılabilir. Bu ve benzeri birçok durumda boşanma davası açmak mümkündür. “Haysiyetsiz bir yaşam süren,” örneğin sarhoş gezip olay çıkaran, ya da “küçük düşürücü suçlar” işleyen, örneğin hırsızlık yapan bir kocaya karşı açılan davada, boşanma kararının verilmesi için durumun diğer eş için birlikte yaşamayı çekilmez hale getirmiş olması gerekmektedir. Bu gerekçelerle her zaman boşanma davası açılabilir. Bir zaman sınırlaması yoktur. d) Eşlerden biri, evlenmenin kendisine yüklediği görevleri yerine getirmemek için eşini terk ettiği veya haklı bir neden olmaksızın evine dönmediği takdirde, ayrılık en az altı ay sürmüş (dört ay ayrı yaşama, iki ay da ihtardan sonra eve dönmeyi bekleme süresidir) ve devam etmekte ise, terk edilen eş boşanma davası açabilir. Diğerini evi terketmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın eve dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır (madde 164). Davaya hakkı olanın isteği üzerine hakim, diğer tarafa, iki ay içinde eve dönmesini ihtar eder. İhtar, gerektiğinde ilanen (gazete ilanıyla olduğu gibi) yapılır. Ancak, ayrı yaşama süresi dört ayı doldurmadıkça ihtar kararı verilmesi istenemeyeceği gibi, ihtar kararının karşı tarafa ulaşmasından itibaren iki ay geçmedikçe boşanma davası açılamaz. Medeni Kanun’a göre eşler evlerini beraber seçerler, kendilerine yapılacak olan bütün tebligatlar bu adrese yapılır ve hukuken işleyecek süreler bu tarihten itibaren işler. Bununla birlikte, evli bir kadın isterse ayrı bir ev tutarak orada yaşayabilir, kimse onu kocasıyla beraber yaşadığı eve dönmeye zorlayamaz. Ancak kocası onun evine dönmesini isterse ona resmi bir yazı göndererek “terk” nedeniyle boşanma davası prosedürünü başlatabilir. e) Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tesbit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açılabilir (madde 165). f) Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir (madde 166). Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir. Madde 166 dışında saydıklarımız özel boşanma nedenleridir. Madde 166 ise genel boşanma nedenidir. “Terk” dışında kalan bütün diğer boşanma nedenleri, aslında genel boşanmanın kapsamına da girmektedir. Bunun yanı sıra, boşanmaya yol açabilecek bir çok neden bu maddenin kapsamına girer; sevgi ve saygının bitmesi, kadının gelirinin zorla elinden alınması, aşağılama, eşin suç işlediğini ihbar ederek cezalandırılmasına yol açmak gibi. Ancak madde 166 dışındaki boşanma maddeleriyle dava açıldığı taktirde, boşanma daha hızlı ve daha kesin olarak gerçekleşir. Genel boşanma maddesi ile dava açmak, hakimin takdir yetkisini artırmakta, davaların uzamasına neden olmaktadır. Yine bu maddeye dayanarak, evliliği bir yıldan fazla sürmüş olan tarafların, her konuda anlaşmaları ve mahkemede hazır bulunmaları halinde, tanık dinlenmesine de gerek olmadan tek celsede boşanmaları mümkündür. Bu maddeye göre; boşanma nedenlerinden herhangi birine dayanarak açılmış olan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesinden itibaren üç yıl geçmesi halinde, hangi nedenle olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa, eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verilir. Kadının boşandığı erkekle tekrar evlenmesi veya evlenmeden bir araya gelmesi konusunda hiç bir kısıtlama yoktur. Ayrılık kararı / Ayrı Yaşama Medeni Kanun madde 170’e göre “Boşanma sebebi ispatlanmış olursa hâkim boşanmaya veya ayrılığa karar verir.” Boşanmak için mahkemeye başvurulmuş ise ve hâkim tarafların barışabileceklerini düşünüyorsa ayrılık kararı verebilir ama ayrılık istemi ile mahkemeye başvurulmuş ise boşanmaya karar verilemez (madde 170). Boşanma nedenlerinden birine dayanarak ayrılık kararı için mahkemeye başvurulabilir, bu takdirde yargıç bir yıldan üç yıla kadar ayrılık kararı verebilir. Bu ayrı yaşama kararından sonra taraflar hâlâ bir araya gelmemişlerse, bir tarafın isteği ile boşanmaya karar verilir (madde 171-172). Velayet Çocuğun velayeti TMK’ya göre ana-baba ayrımı yapılmaksızın her iki tarafa aittir. Evlilik dışı doğan çocukların velayeti annenindir. Hiç de eşitlikçi olmayan bir anlayış içeren, taraflar arasında çocuklara ilişkin bir anlaşmazlık çıkması halinde, örneğin çocuğun nasıl bir okulda okuması gerektiği, hangi dini seçeceği gibi bir konuda uyuşulamaması halinde, kanunda babanın oyunu geçerli kılan eski Medeni Kanun’daki 163’üncü madde kaldırılmıştır. Taraflardan birinin ölümü halinde, velayeti sağ kalan taraf tek başına kullanma hakkına sahiptir. Boşanma durumunda hâkim, hangi tarafın çocuğa daha iyi bakabileceğine inanıyorsa velayeti o tarafa verir. Bu konuda erkeğin ya da kadının her hangi bir üstünlüğü yoktur. Çocuğun kendisine verilmediği taraf mali gücüne göre çocuğun bakım ve beslenme giderlerine katılmak zorundadır (iştirak nafakası ödeyerek). Velayet hakkına sahip olmayan tarafla çocuğun bireysel ilişkisinin nasıl olacağına da, tarafların anlaşmaları ya da anlaşamamaları hallerine göre—ancak her durumda çocuğun menfaatlerini gözeterek—hâkim karar verir (madde 182). Ana veya babanın yeniden evlenmesi velayetin kaybedilmesini gerektirmez (madde 349). Boşanma halinde kız çocuğun babaya, erkek çocuğun anneye verileceği gibi yaygın bir inanış vardır, ancak bu sadece bir rivayet olup, hiç bir geçerliliği bulunmamaktadır. Türkiye genelindeki uygulamalara bakacak olursak, boşanma durumunda çocukların velayeti daha çok anneye verilir. Ayrıca “küçük düşürücü suçlar veya haysiyetsiz yaşam sürme”ye dayalı boşanma davalarında, yargıç kusurlu olduğu kabul edilen tarafa çocuğun velayetini veremez. Mallarda tasarruf yetkisi Madde 199, sırf kadına nafaka veya tazminat ödememek için mevcut mallarını başkalarına devretme yoluna giden, boşanmaya kararlı kocalara karşı bir önlem getirmektedir. Bu maddeye göre, eşlerden birinin tasarruf yetkisinin kısıtlanmasına karar verme yetkisi hakimdedir. Hakim ayrıca taşınmaz mallarla ilgili olarak tasarruf yetkisinin kısıtlanmasına kendiliğinden de karar verebiliyor. Böylece başkalarının üstüne ev yaparak, başkalarına devrederek, eşlerin birbirlerinden mal kaçırmaları engellenmiş oluyor. MAL REJİMİ / NAFAKA / MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT Mal Rejimi Mal rejimi, evlilik süresince malların nasıl tasarruf edileceğini (idare, harcama), ve boşanma veya ayrılık durumunda bu malların eşler arasında nasıl paylaşılacağını düzenler. Yasal Mal Rejimi: Yasal mal rejimi, kendiliğinden ve genel olarak geçerli olan mal rejimidir. Yeni Medeni Kanun’un 1 Ocak 2002’de yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, yasal mal rejimi Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi olmuştur. YENİ MEDENİ KANUNA GÖRE MAL REJİMLERİ Yeni Medeni Kanunda dört çeşit mal rejimi vardır a) Edinilmiş mallara katılma b) Mal ayrılığı c) Paylaşmalı mal ayrılığı d) Mal ortaklığı. Başka bir mal rejimi seçilmediği takdirde, edinilmiş mallara katılma rejimi kendiliğinden geçerlidir. Diğerleri seçimlik rejimdir. Mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı rejimleri, tarafların noterde yapacakları bir “Mal Rejimi Sözleşmesi” ile seçilebilir ve ortaklığa girecek mallar burada belirlenir. Ayrıca taraflar evlenme başvurusu sırasında da hangi mal rejimini seçtiklerini yazılı olarak bildirebilirler (madde 205). Bu gibi bir durumda, evlenme başvurusu yaparken kadının neye imza attığını iyi bilmesi çok önemlidir. Edinilmiş mallara katılma rejimi kendiliğinden geçerli mal rejimi olduğu için, evlilik sırasında herhangi bir sözleşme yapmaya gerek olmaksızın bütün evlilikler için geçerlidir; diğer üç seçenek ile yasaya girmiş olan mal rejimleri ise, eşlerin evllik sırasında veya sonradan seçimi üzerine uygulanabilmektedir. Edinilmiş mallara katılma rejiminde iki çeşit mal vardır. 1. Edinilmiş mallar 2. Kişisel mallar Kişisel mallar bölüşülmeyecek, sadece evliliğin başından beri edinilmiş olan mallar boşanma veya ölüm durumunda eşler arasında eşit olarak bölüşülecektir. Eşler bir sözleşmeyle kişisel mallar listesine ekler yapabilirler. Eşlerden biri, mal devrederek, hediye verip bağış yaparak diğer eşin payını azaltmaya çalışmışsa bile, yargıç paylaştırma yaparken bu malları hesaba katar. Ölüm halinde ise sağ kalan eş önce evlilik sırasında edinilen malların payına düşen yarısını alacak, miras kalan yarım paydan ise diğer mirasçılarla birlikte payına düşeni alacaktır. Ayrıca, sağ kalan eş istediği taktirde, evlilik sırasında oturduğu ev ve kullandığı eşyanın mülkiyetinin kendisine verilmesini isteme hakkına sahiptir. Bölüşüme girmeyecek olan kişisel mallar: # Evlilik öncesinde edinilmiş mallar # Miras payları # Hibe yoluyla elde edilen şeyler # Manevi tazminat alacakları # Eşlerden birisinin sadece kişisel kullanımına yarayan eşya (giysi, spor aletleri, vs) Bölüşüme girecek edinilmiş mallar: # Çalışarak, emek vererek elde edilen gelirler # Sosyal yardım kuruluşlarından edinilen gelirler # Ödenen tazminatlar # Kişisel malların gelirleri (örneğin miras yoluyla kalmış evin kira geliri) # Edinilmiş malların yerine geçen değerler (örneğin bir evin satılması yoluyla elde edilmiş gelir, ya da sigorta parası) Mal ayrılığı rejiminde her bir eş yasal sınırlar içerisinde kendi mal varlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarını korur. Bu kural ilk bakışta kulağa hoş gelebilir çünkü bu durumda herkes neye sahip ise onun sahibi olmaya devam eder. Ama bu durum çoğunlukla kadınların aleyhine işlemektedir. Zira kadınlar para, mal, mülk vb. – kendilerine ait olsa bile – erkeklerin üzerine kaydetmeye ses çıkarmamakta, çoğunlukla da buna zorlanmaktadırlar. Bu da kadının boşanması durumunda yoksullaşmasına veya bu yoksulluğu yaşamamak için evde şiddete boyun eğmesine neden olmaktadır. Ayrıca kadın ev dışında çalışmadığı takdirde—ki kadınların büyük çoğunluğu evlenmeden önce dışarıda bir işleri olsa bile evlendikten sonra işlerinden ayrılıp bütün vakitlerini evlerine, çocuk ve kocalarının bakımına, temizliğine ve beslenmelerine ayırmaktadırlar— erkek dışarıda çalışıp para kazandığı için alınan her şey erkeğin üzerine kaydedilmektedir. Kadının evdeki çalışmasının parasal bir karşılığı olmadığı için bu durum kadının boşanma durumunda, hiç bir şeye sahip olmadan, ömür boyu bedavaya çalışmış olması, ayrıca Türkiye koşullarında hiçbir sosyal güvencesi kalmaması anlamına gelir. Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi tarafların isteği üzerine kurulması gereken seçimlik bir mal rejimidir. Buna göre, ayrılık veya ölüm halinde eşler arasında eşit olarak paylaştırılacak mallar şunlardır: rejimin kurulmasından sonra edinilen ailenin ortak olarak kullandığı ve yararlandığı mallar ile ailenin geleceğini güvence altına almaya yönelik yatırımlar. İlk bakışta adil gibi görünen bu rejim, istismara açıktır. Nelerin ailenin ortak kullanımına, nelerin de işyeri veya ticari kullanıma ait olduğu belirsizdir. Ayrıca yukarıdaki önemli notta belirtilen hususlardan “Paylaştırmada işletmelerin ekonomik bütünlüğü gözetilir” maddesi burada da geçerlidir. Örneğin eşinden mal kaçırmak isteyen bir koca, ortak konut dışında evler alarak, boşanma durumunda bu evlerin ticari amaçlı olduğunu söyleyerek paylaşıma dahil edilmemesini isteyebilir. Aynı şekilde tarımla uğraşan bir koca, traktörünün paylaşım dışı tutulmasını isteyebilir. Böyle durumlarda bir malın kendisine ait olduğunu iddia eden taraf bunu kanıtlamak zorundadır. Mal ortaklığı rejiminin kabul edilmesi halinde, eşler kişisel sayılan mallar dışında kalan ve mal ortaklığına giren mallara ve gelirlere ortaklaşa sahip olurlar ve hiçbiri hissesine bağımsız olarak tasarruf edemez (harcama yapamaz). Eşlerin kişisel mallarının gelirleri de genel mal ortaklığı rejimine dahildir. Eşlerden birinin: # kendi payına ait malvarlığı borca batmış veya haczedilmişse, # Diğer eşe ait malvarlığını tehlikeye atmışsa, # Evlilik birliğine ait mallar üzerinde bir tasarruf işlemi yapması haksız bir sebeple engelleniyorsa, # Diğerine malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları hakkında bilgi vermiyorsa, # Ayırt etme gücü sürekli yoksa, O zaman diğer eş mal ayrılığı rejimine geçilmesini isteyebilir. Eşlerden herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesi yetkili olur. YÜRÜRLÜK YASASININ 10. MADDESİ Eski Medeni Kanun’da kendiliğinden geçerli olan rejim mal ayrılığıydı. Malları tapunun ve belgenin kimin üzerine olduğuna göre ayıran bu rejim, (Türkiye’de tapuların sadece %8’inin kadınların üzerine olduğu göz önüne alındığında) boşanma veya ölüm durumunda kadının aleyhine işliyordu. Kadın hareketi yıllarca daha eşitlikçi bir mal paylaşımını öngören ve böylelikle eşlerin evlilik birliğine kattıkları emeği de göz önüne alan, “edinilmiş mallara katılma” rejiminin kendiliğinden geçerli rejim olması için çaba harcadı. 1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren yeni Medeni Kanun ile, kadın hareketi çabalarının meyvelerini toplamaya başladı. Edinilmiş mallara katılma rejimi kendiliğinden geçerli rejim oldu. Ancak, Meclis’te son dakikada yapılan bir hamleyle, yasa bir darbe aldı. Mal rejiminin uygulanmasına ilişkin YÜRÜRLÜK YASASI’nın 10. maddesine göre, edinilmiş mallara katılma rejimi, 1 Ocak 2002’den itibaren geçerli sayılıyor ve bu tarihten sonra edinilen malları kapsıyor. Bu tarihten önce evlenmiş eşler, yasayı evliliklerinin başından itibaren geçerli kılmak için, birlikte notere gidip bu rejime geçmek istediklerini belirten bir sözleşme yapmak zorundalar. Ve böyle bir sözleşme yapmak için sadece 31 Aralık 2002’ye kadar süreleri var. Kadın hareketi, maddenin bu şekilde geçmemesi için çok çaba sarfetti ancak Meclis’in kararlı direnişini aşamadı. SONUÇ: # EVLİLİK İÇİNDE, 1 OCAK 2002’DEN SONRA EDİNİLEN MALLAR EŞİT PAYLAŞIMA TABİ. EVLİLİĞİN BU TARİHTEN ÖNCEKİ BÖLÜMÜNDE EDİNİLMİŞ MALLAR İSE: # 31 ARALIK 2002’YE KADAR SÖZLEŞME YAPILIRSA YENİ REJİME, YANİ EŞİT PAYLAŞIMA TABİ # SÖZLEŞME YAPILMAZSA ESKİ REJİME TABİ Oysa kadın hareketinin önerdiği ve desteklediği gibi, yeni mal rejimi EVLİLİK TARİHİNDEN İTİBAREN geçerli olsaydı, ne böyle bir eşitsizlik, ne de böyle bir kargaşa söz konusu olacaktı. Nafaka : Boşanma durumunda, genel olarak kadının mağduriyetini hafifleteceği varsayılan maddi karşılıklardan en çok bilinen ve uygulananı nafaka. Boşanma davası devam ederken, mağdur olan kadın ve varsa çocukların geçimini sağlamak üzere, hakim, talebe bağlı olmaksızın tedbir nafakasına karar verir. Tedbir nafakası, dava tarihinden itibaren bağlanıp dava sonuçlanana kadar devam eden bir nafakadır (madde 169). Tedbir nafakasının dava sonrasında yoksulluk nafakasına dönüşmesi talep edilebilir. Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan eş, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer eşten mali gücü oranında süresiz nafaka isteyebilir (madde 175). Buna yoksulluk nafakası diyoruz. Ancak eski Medeni Kanun’a göre erkeğin kadından yoksulluk nafakası talep edebilmesi için, kadının refah içinde olması gerekirken bu madde “eşitlik” adına kaldırılmıştır. Yoksulluk nafakasının, istenirse her ay değil toptan ödenmesine de karar verilebilir (madde 176). Velayet kendisine verilmemiş olan taraf, mali gücü oranında, çocuğun geçim ve eğitim-öğrenim masraflarına katılmakla yükümlüdür. Çocuk lehine bağlanan bu nafakaya da iştirak nafakası adı verilir. Ayrıca az bilinen bir uygulama daha vardır. Medeni Kanun’un 364. maddesine göre “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan annesine, babasına, çocuklarına ve kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.” Zor durumda olan, boşanma nedeniyle ailesinin sırt çevirdiği bir kadın, bu maddeyi kullanarak aile veya kardeşlerinden nafaka talep edebilir. Maddi-manevi tazminat (madde 174): Maddi tazminat talep edebilmek için “mevcut veya beklenen bir yararın boşanma nedeniyle zedelenmiş olması” gerekmektedir. Manevi tazminat talep edebilmek için ise boşanmaya yol açan olaylar nedeniyle “kişilik haklarının saldırıya uğramış olması” gerekiyor. Yani, dayak, kötü muamele, hakaret, istek dışı cinsel ilişkiye zorlama, tecavüz, zina, itibarın zedelenmesi, sosyal çevrede yaşayamaz duruma gelmek vb. koşullarda manevi tazminat talep etmek mümkün. |
#2
|
|||
|
|||
Cevap: Kadın Hakları Kütüphanesi ..!!
ANAYASA, YENİ TÜRK MEDENİ KANUNU HÜKÜMLERİ, NÜFUS HİZMETLERİ KANUNU, CEZA MUHAKEMESİ KANUNU, TÜRK CEZA KANUNU, İCRA VE İFLAS KANUNU, İŞ VE SOSYAL GÜVENLİK KANUNU, KADIN HAKLARI KONUSUNDA ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER, AİLE İÇİ ŞİDDETİN ÖNLENMESİ / AİLENİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN, ADLİ YARDIM HAKKINDA HUKUKİ DÜZENLEMELER) Türkiye’de Kadın Hakları konusundaki hukuki düzenlemelerin bazıları aşağıda belirtilmiştir. Ancak, kanunlarla kadınlar lehine yapılan düzenlemeler, bu düzenlemelerden bilgi sahibi olan, haklarını bilen ve kullanan kadınlar olduğunda işlev kazanacak ve amacına ulaşacaktır. İş bu amaçla kadınları, bilgilendirmek ve bilinçlendirmek, genel nitelikteki haklarını, her türlü şiddete karşı hangi yasal hakları olduğunu, neler yapılabileceğini, evlilik içinde eş ve anne olarak konumunu, haklarını, boşanma ve sonrasında hangi yasal hakları olduğunu öğrenmelerini sağlamak amacıyla bu bilgiler hazırlanmıştır. ANAYASA Halen yürürlükte bulunan 1982 Anayasası kadın ve erkek arasında tam bir eşitlik içermektedir. Özel bir kaç madde dışında "herkes, herkim, hiç kimse" gibi ayrımcılık içermeyen kavramlar kullanılmıştır. Anayasanın genelindeki bu eşitlikçi yaklaşıma ek olarak eşitlik ilkesi 10. maddeyle ayrıca güvence altına alınmıştır. Bu madde; "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" şeklindedir. Madde 10 - Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 07/05/2004 - 5170 S.K./1. md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Madde 50 - Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile bedeni ve ruhi yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar. Dinlenmek çalışanların hakkıdır. Ücretli hafta ve bayram tatili ile ücretli yıllık izin hakları ve şartları kanunla düzenlenir. YENİ TÜRK MEDENİ KANUNU HÜKÜMLERİ • Yeni Medeni Yasada aile reisliği kaldırılmış ve eşlerin evlilik birliğini beraberce yönetecekleri düzenlenmiştir. (EVLİLİK İÇERİSİNDE KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ) • Eski kanunda evlilik birliğini temsil yetkisi (bazı hususlarda karının da temsil yetkisi vardır) kocaya aittir. Yeni Yasada temsil yetkisi eşlerin her ikisine birlikte verilmiştir. • Eski Medeni Kanuna göre evin ve çocukların geçimi kocaya ait iken Yeni Medeni Yasada, eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıklarıyla katılırlar şeklinde düzenleme yapılmıştır. • Yine kanunla, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her birinin diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlemi yapabileceği kabul edilmiştir. • Evin seçimini kocanın yapacağı hükmü değiştirilerek, eşlerin oturacakları evi birlikte seçecekleri hükmü getirilmiştir.(YAŞAYACAĞINIZ EVİ BİRLİKTE SEÇEBİLİRSİNİZ) • Kadına, "önceki" soyadını kocasının soyadından önce gelmek üzere kullanabilme hakkı veren ve daha önceden yapılmış olan (1997 yılında) değişiklik yeni yasada aynen benimsenmiştir. (EVLİLİKTEN SONRA DA ÖNCEKİ SOYADINIZI KULLANABİLİRSİNİZ) • Yeni Yasa ile evlenme yaşı kadın ve erkek için eşitlenerek yükseltilmiştir. Aile izni ile evlenme halinde 17 yaşını doldurmak, mahkeme kararıyla evlenme durumunda 16 yaşını doldurmak şartı getirilmiştir. (KADIN-ERKEK 17 YAŞINI DOLDURMADAN EVLENEMEZ) • Daha önce evlenmek için müracat yeri, erkeğin oturduğu yer evlendirme memurluğu iken Yeni Yasada kadın veya erkeğin oturduğu yer evlendirme memurluğu olarak düzenlenmiştir. • Eski Medeni Kanuna göre eşlerin velayeti birlikte kullanacağı, anlaşmazlık halinde ise babanın reyinin üstün olacağı hükmü değiştirilerek eşlerin velayeti birlikte kullanacakları düzenlenmiştir. Anlaşmazlık halinde ise hakim karar verecektir. (ÇOCUKLARIN VELAYETİNİ KULLANIRKEN ORTAK VE EŞİT HAKLARA SAHİPSİNİZ) • Yeni Medeni Yasada eşlerden birinin meslek ve iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda olmadığı hükmü getirilmiştir. Bu düzenlemeyle eşler mesleklerini diğer eşten izin almadan sürdürebilecektir. (MESLEK VE İŞ SEÇİMİNDE KOCANIZIN İZNİNİ ALMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ) • Yeni kanunla eşler arasındaki cebri icra yasağı kaldırılmış olup, mal rejimi, eşler arasındaki borçların muaccel olmasını önlemez. • Evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi halinde, eşler ayrı ayrı veya birlikte hakimin müdahalesini isteyebilirler. Hakim, gerektiği takdirde eşlerden birinin istemi üzerine kanunda öngörülen önlemleri alır. (KOCANIZIN MALLARI ÜZERİNDEKİ TASARRUF YETKİSİNİN SINIRLANDIRILMASINI HAKİMDEN İSTEYEBİLİRSİNİZ) • Birliğin korunması için; Eşler birlikte yaşarken; Eşlerden birinin istemi üzerine hakim, ailenin geçimi için her birinin yapacağı parasal katkıyı belirler. Birlikte yaşamaya ara verilmesi halinde; Eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir. Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hakim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır. (EŞLER BİRLİKTE YAŞARKEN VEYA HAKLI SEBEPLE AYRI YAŞARKEN DURUM GEREKTİRDİĞİNDE TEDBİR NAFAKASI BAĞLANMASINI, KONUT VE EV EŞYASINDAN YARARLANMA KONUSUNDA KARAR VERİLMESİNİ TALEP EDEBİLİRLER) • Yeni Medeni yasa ile Aile Konutu kavramı gelmiş ve Eşlerden birinin, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemeyeceği, aile konutunu devredemeyeceği veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamayacağı kabul edilmiştir. Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hakimin müdahalesini isteyebilecektir. Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin (aile konutu şerhi) verilmesini isteyebilir. ( İKAMETGAH BELGESİ VE NÜFUS KİMLİK BELGESİ İLE TAPU KÜTÜĞÜNE KOYDURACAĞINIZ AİLE KONUTU ŞERHİ İLE, YAŞADIĞINIZ KONUTU EŞİNİZİN SİZİN RIZANIZ OLMADAN SATMASINI VEYA EV SAHİBİNE BİLDİRİMDE BULUNARAK KİRA SÖZLEŞMESİNİ SONA ERDİRMESİNİ ENGELLEYEBİLİRSİNİZ) • Yeni Medeni kanuna göre boşanma sebepleri; Zina, Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, Terk, Akıl hastalığı, Evlilik birliğinin sarsılması olarak belirtilmiştir. Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir. • Daha önce boşanma davalarında yetkili mahkeme, davacının ikametgahı ya da davadan önce eşlerin birlikte altı ay oturdukları yer mahkemesi iken, yeni yasa ile boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri (Yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir) veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir. (YERLEŞMEK AMACIYLA / SÜREKLİ KALMAK NİYETİYLE OTURDUĞUNUZ YERDE DE BOŞANMA DAVASI AÇABİLİRSİNİZ) • Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri resen alır. (Tedbir nafakası ve diğer tedbirler) (BOŞANMA DAVASI AÇILINCA DAVA TARİHİNDEN GEÇERLİ OLMAK ÜZERE KENDİNİZ VE ÇOCUKLARINIZ İÇİN TEDBİR NAFAKASI İSTEYEBİLİRSİNİZ) • Genel hükümlere göre boşanmadan sonra nafaka davalarının açılma yeri davalının ikametgahı yer mahkemesidir. Yeni Yasada ise davacının ikametgahı yer mahkemesi yetkili kılınmıştır. (BOŞANMADAN SONRA AÇILACAK NAFAKANIN ARTIRILMASI DAVASINI KENDİ YERLEŞİM YERİ MAHKEMENİZDE AÇABİLİRSİNİZ) • Yeni Yasada "edinilmiş mallara katılma" rejimi getirilmiştir. Yeni rejime göre yine eşler evlenirken başka bir rejim seçmemişlerse evlilik birliğinin kurulmasından sonra her eşin karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleri evliliğin sona ermesiyle eşit olarak paylaşılır (Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir. Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır: 1. Çalışmasının karşılığı olan edinimler, 2. Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler, 3. Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar, 4. Kişisel mallarının gelirleri, 5. Edinilmiş malların yerine geçen değerler.) Kişisel mallar ise sahiplerinde kalır. (Kişisel mallar; Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya, mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri, manevi tazminat alacakları, kişisel mallar yerine geçen değerler.) (01.01.2002 TARİHİNDEN SONRA EDİNİLEN MALLARDA KOCANIZ ADINA KAYITLI OLSA DAHİ SİZİN DE MAL REJİMİNİN TASFİYESİ İLE VE AYRICA VARSA KATKI ALACAĞI TALEP HAKKINIZ VAR. EV İÇİNDEKİ EMEĞİNİZ AİLENİN GEÇİMİNE KATKI OLARAK DEĞERLENDİRİLECEKTİR.) • Her eş, yasal sınırlar içerisinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir.Aksine anlaşma olmadıkça, eşlerden biri diğerinin rızası olmadan paylı mülkiyet konusu maldaki payı üzerinde tasarrufta bulunamaz. • Yeni yasa ile; mal rejiminin sona ermesi ve tasfiye durumunda, eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki değeri esas alınır. Kanun gereği Mal rejimi boşanma davası açılması tarihinde sona ermiş olmaktadır. Bu sebeple mal rejimini tasfiyesi ve katkı payı alacağı için mal rejiminin sora ermesinden (yani boşanma davasını açıldığı tarihten), malın öğrenilmesinden itibaren 1 yıl içerisinde ve her halükarda 5 yıl içerisinde ayrıca harcı verilerek dava açılması gerekmektedir.(BOŞANMA DAVASI AÇILMAKLA MALLAR VE ALACAKLAR MAHKEMECE KENDİLİĞİNDEN AYRILIP PAYLAŞTIRILMAZ, MAL REJİMİNİN TASFİYESİ VE KATKI ALACAĞI BOŞANMANIN EKİ NİTELİĞİNDE DEĞİLDİR, AYRICA HARCI VERİLEREK DAVA AÇILMASI VE TALEPTE BULUNULMASI GEREKMEKTEDİR) (AYRICA ÇEYİZ VE EV EŞYANIZ İLE ZİYNET EŞYANIZIN İADESİ VEYA BEDELİNİN ÖDENMESİNİ DE BOŞANMA DAVASI İLE YADA AYRI BİR DAVA İLE HARCINI VEREREK İSTEYEBİLİRSİNİZ) • Mal rejimini sona ermesi ve tasfiyede; her eş, diğer eşte bulunan mallarını geri alır.Tasfiye sırasında, paylı mülkiyete konu bir mal varsa, eşlerden biri kanunda öngörülen diğer olanaklardan yararlanabileceği gibi, daha üstün bir yararı olduğunu ispat etmek ve diğerinin payını ödemek suretiyle o malın bölünmeden kendisine verilmesini isteyebilir. • Boşanmada maddi ve manevi tazminat; mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. (BOŞANMA DAVASI DEVAM ETTİĞİ SÜRECE HÜKÜM VERİLİNCEYE KADAR, MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT İSTEME HAKKINIZ VARDIR) • Boşanmada yoksulluk nafakası; boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. (YOKSULLUK NAFAKASI BAĞLANMASI MUTLAKA TALEBE BAĞLIDIR, TALEBİNİZ OLMADAN MAHKEMECE RE’SEN BOŞANMA SONUCUNDA YOKSULLUK NAFAKASI BAĞLANMAZ) • Boşanmada velayet; mahkeme boşanma veya ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler. (Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Söz.uyarınca çocukların dinlenmesi, onların ifade edeceği görüşe de önem verilip karar verilmesi gerekir) ÖNCELİKLE KÜÇÜK ÇOCUKLARIN ANNE BAKIM VE ŞEFKATİNE MUHTAÇ OLUP OLMADIKLARI GÖZÖNÜNDE TUTULARAK VELAYET DÜZENLENECEKTİR. Velayet kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır. Ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması halinde hakim, resen veya ana ve babadan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alır. (ÇOCUKLAR İÇİN İŞTİRAK NAFAKASINI HER ZAMAN İSTEYEBİLİRSİNİZ, BOŞANMA DURUMUNDA ÇOCUKLARIN VELAYETİNİ VE ONLAR İÇİN NAFAKA İSTEYEBİLİRSİNİZ) |
#3
|
|||
|
|||
Cevap: Kadın Hakları Kütüphanesi ..!!
• BOŞANMA DAVASI AÇILMADAN ÖNCE VEYA DAVA GÖRÜLÜRKEN EŞİN ÇOCUĞU KAÇIRMASI GÖTÜRMESİ, GÖRÜŞTÜRMEMESİ HALİNDE MAHKEMEDEN TEDBİREN VELAYETİN VERİLMESİNİ VEYA KİŞİSEL İLİŞKİNİN / GÖRÜŞMENİN DÜZENLENMESİNİ İSTEYEBİLİRSİNİZ • Boşanmada iştirak nafakası, nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. • Boşanma ile birlikte talep edilen nafaka ve tazminat talepleri, boşanmanın eki niteliğinde olup ayrıca harca tabi değildir. Ancak kişisel alacak, eşya ve ziynet alacakları v.s talepleri ayrıca harca tabidir. (BOŞANMA İLE BİRLİKTE NAFAKA VE TAZMİNAT İSTENDİĞİNDE HARCA TABİ DEĞİLDİR) • Boşanma sonucu bağlanan yoksulluk nafakası, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir. (NAFAKANIN ARTIRILMASINI İSTEMEK HERHANGİ BİR SÜREYE TABİ DEĞİLDİR, DURUMUN DEĞİŞMİŞ OLUP OLMAMASI ÖNEMLİDİR) • Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. (Boşanma davasında feragat edilmediği sürece maddi ve manevi tazminat ve yoksulluk nafakası talepleri için boşanma hükmünün kesinleşmesinden itibaren bir yıl içerisinde harcı verilerek ayrıca dava açılabilir) • Boşanma halinde kadın, evlenme ile kazandığı kişisel durumunu korur; ancak, evlenmeden önceki soyadını yeniden alır. Eğer kadın evlenmeden önce dul idiyse hakimden bekarlık soyadını taşımasına izin verilmesini isteyebilir. Kadının, boşandığı kocasının soyadını kullanmakta menfaati bulunduğu ve bunun kocaya bir zarar vermeyeceği ispatlanırsa, istemi üzerine hakim, kocasının soyadını taşımasına izin verir. • Boşanma durumunda miras hakları; boşanan eşler, bu sıfatla birbirlerinin yasal mirasçısı olamazlar ve boşanmadan önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendilerine sağlanan hakları, aksi tasarruftan anlaşılmadıkça, kaybederler. Boşanma davası devam ederken, ölen davacının mirasçılarından birisinin davaya devam etmesi ve davalının kusurunun ispatlanması halinde de yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır. • Yeni Medeni Kanunda evlat edinme konularında da önemli yenilikler getirilmiştir. Evlat edineceklerin çocuğunun olmaması şartı kaldırılmıştır. Eşler, ancak birlikte evlat edinebilirler; evli olmayanlar birlikte evlat edinemezler. Eşlerin en az beş yıldan beri evli olmaları veya otuz yaşını doldurmuş bulunmaları gerekir. Eşlerden biri, en az iki yıldan beri evli olmaları veya kendisinin otuz yaşını doldurmuş bulunması koşuluyla diğerinin çocuğunu evlat edinebilir. Evli olmayan kişi otuz yaşını doldurmuş ise tek başına evlat edinebilir. • Miras durumunda; eşlerden birinin ölümü halinde tereke malları arasında ev eşyası veya eşlerin birlikte yaşadıkları konut varsa; sağ kalan eş, bunlar üzerinde kendisine miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilir. Haklı sebeplerin varlığı halinde, sağ kalan eşin veya mirasbırakanın diğer yasal mirasçılarından birinin istemi üzerine, mülkiyet yerine intifa veya oturma hakkı tanınmasına da karar verilebilir. “Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” Kimlik belgelerinde yer alan "boşanmış, dul, evliliği fesh edildi" gibi ifadelerin toplumsal önyargılar sebebiyle kadınlar açısından rahatsızlıklar sebebiyle, kimlik belgelerindeki "medeni hal" bölümüne sadece "evli" veya "bekâr" ifadesinin yazılması usulune geçilmiştir. Madde 138 - (1) Nüfus cüzdanı düzenlenirken; b) Yurt dışında doğanların doğum yeri yazılırken aile kütüklerinde olduğu gibi önce şehir sonra ülke adı yazılır. Doğum yeri ve ülke adının ilgili alana sığmaması halinde ülke adı yerine ülkenin uluslararası trafik kodu parantez içinde yazılır. Kadının önceki soyadı koca soyadından önce yazılır. c) İlgililerin talebi halinde aile kütüklerinde kişinin medeni halini belirten "dul, boşanmış, evliliği fesh edildi ya da evliliği iptal edildi" ibareleri yerine ‘Bekar’ kelimesi yazılır. ç) Kadın nüfus cüzdanındaki bekarlık soyadı alanına; talep edildiği takdirde bekarlık soyadı yazılır. Bekarlık soyadı alanı boş kaldığı takdirde bu alan küçük bir çizgi ile iptal edilir. Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri Bir suça ilişkin delil elde etmek için şüpheli veya sanık üzerinde iç beden muayenesi yapılabilmesine ya da vücuttan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilmesine; Cumhuriyet savcısı veya mağdurun istemiyle ya da re'sen hakim veya mahkeme, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilebilir. İç beden muayenesi veya vücuttan kan veya benzeri biyolojik örnekler alınması, ancak tabip veya sağlık mesleği mensubu diğer bir kişi tarafından yapılabilir. Cinsel organlar veya anüs bölgesinde yapılan muayene de iç beden muayenesi sayılır. Üst sınırı iki yıldan daha az hapis cezasını gerektiren suçlarda, kişi üzerinde iç beden muayenesi yapılamaz; kişiden kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınamaz. Kadının muayenesi, istemi halinde ve olanaklar elverdiğinde bir kadın hekim tarafından yapılır; hükümleri mevcuttur. Türk Ceza kanunu Hükümleri Yeni TCK da bir çok suçta, suçun kadına (ve özellikle gebe kadına), eşe karşı işlenmiş olması, töre saiki ile işlenmesi, çocuğun erken doğmasına veya düşmesine sebep olma, çocuk yapma yeteneğinin kaybına sebep olma hallerinde ağırlaştırılmış ceza belirlenmiştir. İcra ve İflas Kanunu Hükümleri Borçluya ait malın satışı sonucunda oluşturulan sıra cetvelinde, nafaka alacakları birinci sıradadır. Nafaka ilamına istinat eden alacaklı önce takip merasiminin icrasına lüzum olmaksızın her zaman aynı derecede hacze iştirak edebilir. Nafaka borcunun yerine getirilmemesi veya çocuk teslimine dair ilamların ve arar kararlarının yerine getirilmemesi halinde cezai hükümler düzenlenmiştir. |
#4
|
|||
|
|||
Cevap: Kadın Hakları Kütüphanesi ..!!
İş sosyal güvenlik hukuku hükümleri İş Kanunu Hükümleri ile; 74 üncü maddede öngörülen (doğumdan önce ve sonra çalıştırılmadıkları günler) ve kadın işçilerin çalıştırılmasının yasak olduğu sürelerde işe gelmemek, fesih için geçerli bir sebep oluşturmaz. Kadın işçilerin 74 üncü madde gereğince doğumdan önce ve sonra çalıştırılmadıkları günler yıllık ücretli izin hakkının hesabında çalışılmış gibi sayılır. Çocuk emziren kadın işçilerin çocuklarına süt vermeleri için belirtilecek süreler günlük çalışma sürelerinden sayılır. Maden ocakları ile kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altında veya su altında çalışılacak işlerde onsekiz yaşını doldurmamış erkek ve her yaştaki kadınların çalıştırılması yasaktır. Kadın işçilerin doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam onaltı haftalık süre için çalıştırılmamaları esastır. Yukarıda öngörülen süreler işçinin sağlık durumuna ve işin özelliğine göre doğumdan önce ve sonra gerekirse artırılabilir. Bu süreler hekim raporu ile belirtilir. Hamilelik süresince kadın işçiye periyodik kontroller için ücretli izin verilir. Hekim raporu ile gerekli görüldüğü takdirde, hamile kadın işçi sağlığına uygun daha hafif işlerde çalıştırılır. Bu halde işçinin ücretinde bir indirim yapılmaz. İsteği halinde kadın işçiye, onaltı haftalık sürenin tamamlanmasından veya çoğul gebelik halinde onsekiz haftalık süreden sonra altı aya kadar ücretsiz izin verilir. Bu süre, yıllık ücretli izin hakkının hesabında dikkate alınmaz. Kadın işçilere bir yaşından küçük çocuklarını emzirmeleri için günde toplam birbuçuk saat süt izni verilir. Bu sürenin hangi saatler arasında ve kaça bölünerek kullanılacağını işçi kendisi belirler. Bu süre günlük çalışma süresinden sayılır.(*) Eşit işe eşit ücret Kadın-Erkek eşitliği vardır. Sigorta Hukuku Hükümleri ile ; Sosyal Güvenlik Kanunlarında, kadınlar ve sigortalı erkeğin eşi hakkında, hastalık, analık sağlık yardımları, yaşlılık emeklilik, dul maaşı v.s. sigortalılık hakları konularında düzenlemeler yapılmıştır. “Sigortalı kadına veya sigortalı olmayan karısının doğum yapması dolayısiyle sigortalı erkeğe, çocuğun ölü doğmaması şartiyle, Çalışma Bakanlığınca onanacak tarifeye göre Analık sağlık yardımları ile emzirme yardımlarından veyahut maktu gebelik ve doğum para yardımlarından yararlanabilmek için: A) Sigortalı kadın için, doğumdan önceki bir yıl içinde en az 90 gün analık sigortası primi ödenmiş olması, B) Sigortalı erkek için, doğumdan önceki bir yıl içinde en az 120 gün analık sigortası primi ödenmiş olması ve sigortalının doğum yapan kadınla doğumdan önce evlenmiş bulunması, Şarttır.” Sigortalı kadının doğumdan önce ve sonra işinden kaldığı günler için ödenek verilmesi, Sigortalı kadının veya sigortalı erkeğin sigortalı olmayan karısının doğurması halinde, doğum sırasında ve doğumdan sonra gerekli sağlık yardımlariyle ilaçların ve sağlık malzemesinin sağlanması (Doğum yardımı), her çocuk için bir emzirme yardımı yapılması, Doğumdan önceki ve sonraki sekizer haftalık sürede, çoğul gebelik halinde ise, doğumdan önceki sekiz haftaya iki haftalık süre ilave edilerek çalışmadığı her gün için geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi, yaşlılık aylığından yararlanma esas ve şartları düzenlenmiştir. Evlenme dolayısiyle işlerinden ayrılan kadın sigortalılara kendileri ve işverenleri tarafından 5417, 6900 ve 506 sayılı kanunlara göre ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin yarısı, yazılı talepleri üzerine, toptan ödeme şeklinde verilir. İşten ayrıldıkları tarihten itibaren bir sene içinde evlenmiş veya evlendikleri tarihten itibaren bir sene içinde işinden ayrılmış olan kadın sigortalılar, evlenme dolayısiyle işten ayrılmış sayılırlar. ( Kıdem tazminatı ödenir) Bu kanun gereğince bağlanacak gelir veya aylıklar ve sağlanacak yardımlar, nafaka borçları ve bu Kanunun 80 inci maddesine göre takip ve tahsili gereken alacaklar dışında, haciz veya başkasına devir ve temlik edilemez Kadın Hakları Hakkında Uluslar arası Sözleşmeler uLUSLARARSI SÖZLEŞMELER İLE; kadının sağlığını koruma, çalışma gücünü iade ve kişisel ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneğini artırma amacıYLA SAĞLIK YARDIMI YAPILMASI, Çalışan kadınlar analık durumunda ve öteki çalışan kadınlar gerektiğinde, çalışırken özel korunma hakkı SAĞLAMA, Çalışan erkeklerle kadınlara eşit işe eşit ücret hakkını tanıma, Çalışan Kadınların Korunma Hakkı, Emzirme döneminde analara, bu amaçla yeterli bir süre işe ara verme hakkı sağlama, Endüstride çalışan kadınların gece işlerinde çalışmalarını düzenleme, Çalışan kadınların yeraltı madenlerinde ve gereğinde tehlikeli, sağlığa aykırı veya ağır niteliği nedeniyle uygun düşmeyen tüm öteki işlerde çalışmalarını yasaklama, ekonomik, sosyal ve kültürel hakları kullanmada kadınlarla erkeklere eşit hak sağlama yükümlüLÜĞÜ KABUL EDİLMİŞTİR. CEDAW - Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi - CEDAW, 1981’de yürürlüğe girmiş ve 163 ülke tarafından onaylanmış olan kadınlara ilişkin uluslararası bir insan hakları beyannamesidir Pekin Deklerasyonu Pekin +5 Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi Ek İhtiyari Protokol - CEDAW - Ülke Raporu AİLE İÇİ ŞİDDETİN ÖNLENMESİ/SONA ERDİRİLMESİ, KADIN VE ÇOCUKLARIN KORUNMASI ŞİDDET NEDİR? Aynı evde yaşadığınız kişiler tarafından size ya da evde yaşayan diğer bireylere; ü Fiziksel şiddet uygulanıyorsa (dayak, herhangi bir cisimle vurma, yaralama, tartaklanma, evden kovma), ü Hakaret ya da küfür ediliyor, küçümseyici söz ve davranışlar varsa, ü Evden çıkmanız, arkadaş veya yakınlarınızla görüşmeniz engelleniyorsa, ü Öldürürüm, keserim, döverim sözleriyle korkutuluyorsanız, çocuklarınızı size göstermeme ya da kaçırmayla korkutuluyorsanız, ü Paranıza el konuyor ya da ihtiyaçlarınız için para verilmiyorsa, ü İsteğiniz dışında cinsel ilişkiye zorlanıyorsanız, AİLE İÇİ ŞİDDET YAŞIYORSUNUZ, bu konuda mahkemeden bu hareketlere son vermesi için önlem/tedbir alınmasını isteyebilirsiniz Ayrıca eşinizin, size, çocuklarınıza veya aynı çatı altında yaşayan aile bireylerine, ü Eşyalarına zarar verme durumu varsa, ü İletişim vasıtaları ile sürekli olarak rahatsız ediliyorsanız, ü Silah ve benzeri araçları olduğu için korkuyor ve endişeleniyorsanız, ü Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanmış olarak ortak konuta geliyor veya konutta bu maddeleri kullanıyor ise Mahkemeden, bu hareketlere son vermesi için bu konuda önlem/tedbir alınmasını isteyebilirsiniz |
#5
|
|||
|
|||
Cevap: Kadın Hakları Kütüphanesi ..!!
ŞİDDETE UĞRUYORSANIZ NE YAPMALISINIZ? ü Hemen en yakın karakola başvurun ve tutanak düzenlenmesini sağlayın. ü Fiziksel şiddete maruz kaldıysanız en yakın sağlık ocağı veya hastaneye başvurun ve mutlaka rapor alın. ü Savcılığa başvurarak şikâyette bulunun ve Ailenin Korunması hakkındaki Kanun gereği, evrakların Aile Mahkemesine gönderilerek gerekli tedbirlerin alınmasını isteyin ü Savcılığa başvurmadıysanız doğrudan Aile Mahkemesine başvurarak Ailenin Korunması Hakkındaki Kanunda (yukarıda ) belirtilen önlemlerin Hâkim tarafından alınmasını isteyebilirsiniz. Bu başvuru için hiçbir masraf gerekmemektedir. ü Bulunduğunuz şehrin Barosuna bağlı Kadın Hakları Komisyonuna başvurarak, yasal haklarınızı ve şiddetten korunma yollarını öğrenebilirsiniz, problemlerinize daima yasal çözüm arayınız. KADIN OLARAK, YASAL HAKLARINIZI VE ÖZELLİKLE DE ŞİDDETTEN KORUNMAK İÇİN NE YAPILABİLECEĞİNİ MUTLAKA ÖĞRENİN, KENDİNİZ VEYA ÇEVRENİZDEKİ HERHANGİ BİR KADIN İÇİN GEREKLİ OLABİLİR. Yasa ile tanınan haklardan yararlanmamak, ŞİDDETİ KABULLENMEK, KADER OLARAK GÖRMEK, ASLA ŞİDDETİN ORTADAN KALKMASINI SAĞLAMAYACAKTIR, aksine size uygulanan şiddetin artmasına ve şiddeti uygulayan kişinin aynı davranışı devam ettirmesine neden olacaktır. ŞİDDETİ ÖNLEMEK VE YENMEK İÇİN UĞRAŞ VERMELİSİNİZ 4320 sayılı Ailenin Korunması Hakkında Kanun Hükümleri 4320 sayılı kanunun amacı aile içi şiddeti durdurma, özellikle kadını ve çocukları korumadır. Söz konusu kanun, aile üyelerine ailenin diğer bir üyesi tarafından şiddet uygulanması halinde bir takım özel tedbirler alınmasını içermektedir. Şiddet mağdurları bizzat şikayette bulunabilecekleri gibi, bu şiddete tanık olan veya şiddetten haberi olan kişilerin başvuruları üzerine veya polisin doğrudan harekete geçmesi üzerine de bu kanun uygulanabilmektedir. Şiddete uğrayanların mahkemede şiddete uğrama ihtimallerini kanıtlama yükümlülüğü bulunmamaktadır. Yapılan başvurular harca tabi değildir. ( Bu başvuru sırasında hiçbir ücret ödenmesi gerekmez ) KANUN HANGİ TEDBİRLERİ GETİRMEKTE Madde 1 - Türk Kanunu Medenisinde öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kendilerinin veya Cumhuriyet Başsavcılığının bildirmesi halinde, Aile Mahkemesi Hakimi re’sen meselenin mahiyetini gözönünde bulundurarak aşağıda sayılan tedbirlerden bir ya da bir kaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başkaca tedbirlere de hükmedebilir[IMG]http://****************/images/smilies/frown.gif[/IMG]*) Kusurlu eşin; a) Diğer eşe veya çocuklara veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerine karşı şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması, b) Müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer eşe ve varsa çocuklara tahsisi ile diğer eş ve çocukların oturmakta olduğu eve veya iş yerlerine yaklaşmaması, c) Diğer eşin, çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinin eşyalarına zarar vermemesi, d) Diğer eşi, çocukları veya aynı çatı altında yaşan aile bireylerini iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemesi, e) Varsa silah ve benzeri araçlarını zabıtaya teslim etmesi, f) Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanılmış olarak ortak konuta gelmemesi veya ortak konutta bu maddeleri kullanmaması. Yukarıdaki hükümlerin tatbiki maksadıyla öngörülen süre altı ayı geçemez ve kararda hükmolunan tedbirlere aykırı davranılması halinde tutuklanacağı ve hürriyeti cezaya hükmedileceği hususu kusurlu eşe ihtar olunur. Hakim bu konuda mağdurların yaşam düzeylerini gözönünde bulundurarak tedbir nafakasına hükmeder. ( Eş ve çocuklar için) Birinci fıkra hükmüne göre yapılan başvurular harca tabi değildir. Madde 2 - Koruma kararının bir örneği mahkemece Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi olunur. Cumhuriyet Başsavcılığı koruma kararının uygulanmasını zabıta marifetiyle izler. Koruma kararına uyulmaması halinde zabıta, mağdurların şikayet dilekçesi vermesine gerek kalmadan re’sen soruşturma yaparak evrakı en kısa zamanda Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirir. Cumhuriyet başsavcılığı koruma kararına uymayan eş hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açar. Bu davanın duruşması yer ve zaman kaybına bakılmaksızın 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanunu hükümlerine göre yapılır. Fiili başka bir suç oluştursa bile, koruma kararına aykırı davranan eşe ayrıca üç aydan altı aya kadar hapis cezası hükmolunur. ADLİ YARDIM Koşullarınız uygun değilse, başvurunuz üzerine, bulunduğunuz şehrin barosu Adli Yardım Bürosuna yada temsilciliğine başvurarak ücretsiz avukat tayin edilmesini isteyebilirsiniz. Türkiye’deki bütün barolarda adli yardım hizmeti verilmekte olup, başvurunuz uygun görüldüğünde, adli yardım hizmetinden yararlanabilirsiniz Hukuk usulü Muhakemeleri Kanunu Hükümleri : “Hukuki Yardım” anlamına gelen “Adli Müzaheret”ten yararlanabilmek için 2 temel kriter belirlenmiştir. Bunlar kısaca; 1-Fakir olmak, 2-Haklı olmaktır. “Adli Müzaheret” talebinin kabulüne karar verildiğinde, başvuru sahibi, mahkeme tarafından, yargılama giderlerinin bir ya da bir kaçından (veyahut tümünden) geçici olarak muaf tutulabilmektedir.“Adli Müzaheret”ten yararlanan kişi, dava lehine sonuçlandığında, herhangi bir yargılama giderini ödemekle yükümlü olmayacaktır. Ancak, dava aleyhine sonuçlanırsa, Hazineden karşılanan tüm masrafları ödemek zorunda kalacaktır. Çünkü, “Adli Müzaheret”ten yararlanan kişi, fakir olmasının yanında, aynı zamanda haklı da olmalıdır. Avukatlık Kanunu Hükümleri: Adli yardım, avukatlık ücretlerini ve diğer yargılama giderlerini karşılama olanağı bulunmayanlara bu Kanunda yazılı avukatlık hizmetlerinin sağlanmasıdır.( Barolar bünyesinde kurulan Adli Yardım Büroları, yargılama giderlerini doğrudan karşılamayacak, bu hususta öncelikle, HUMK.nda düzenlenen “Adli Müzaheret” hükümlerinden yararlanılacaktır.) Türkiye Barolar Birliği Adli Yardım Yönetmeliği Adli yardımın amacı, bireylerin hak arama özgürlüklerinin önündeki engelleri aşmak ve hak arama özgürlüğünün kullanımında eşitliği sağlamak üzere, avukatlık ücretini ve yargılama giderlerini karşılama olanağı bulunmayanların avukatlık hizmetlerinden yararlandırılmasıdır. Adli yardım istemi, hizmetin görüleceği yer adli yardım bürosuna ve temsilciliklerine yapılır. Adli yardım bürosu ve temsilcilikleri, istem sahibinden gerekli bilgi ve belgeleri ister, istemin haklılığı konusunda uygun bulacağı araştırmayı yapar. |