#2
|
||||
|
||||
Cvp: AnTalya (:
ANTALYA'nın Tarihçesi
Attalos Yurdu anlamına gelen Antalya, II. Attalos tarafından kurulmuştur. Bergama Krallığı’nın sona ermesiyle (M.Ö. 133) bir süre bağımsız kalan kent, daha sonra korsanların eline geçmiştir. M.Ö. 77’de Komutan Servilius Isauricus tarafından Roma topraklarına katılmıştır. M.Ö. 67’de Pompeius’un donanmasına üs olmuştur. M.S. 130’da Hadrianus’un Attaleia’yı ziyaret etmesi şehrin gelişmesini sağlamıştır. Bizans egemenliği sırasında piskoposluk merkezi olan ismi görülen Attaleia, Türklerin eline geçtikten sonra büyük bir gelişme göstermiştir. Modern şehir antik yerleşmenin üzerine kurulduğundan, Antalya'da antik çağ kalıntılarına çok az rastlanmaktadır. Görülebilen kalıntıların ilki, eski liman olarak nitelenen liman mendireğinin bir kısmı ve limanı çevreleyen surdur. Surların park dışındaki kısmında restorasyonu yapılan Hadrian Kapısı Antalya'nın en güzel antik eserlerinden biridir. Attaleia’da, bütün antik şehirlerde tapınak, agora, tiyatro gibi yapılar olduğu biliniyorsa da bugün bunların yerini saptamak imkansızdır Antalya Kaleiçi Büyük bir bölümü yıkılmış ve yok olmuş at nalı şeklinde içten ve dıştan surlarla çevrilidir. Surlar, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirleri ortak eseridir. Surların 80 burcu vardır. Surların içinde kiremit çatılı 3000 kadar ev bulunmaktadır. Evlerin karakteristik yapıları Antalya'nın sadece mimari tarihi hakkında fikir vermekle kalmaz, aynı zamanda bölgedeki yaşam tarzını, gelenek ve görenekleri en iyi şekilde yansıtır. 1972 yılında Antalya iç limanı ve Kaleiçi semti, özgün dokusu nedeniyle "Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu" tarafından "SİT bölgesi" olarak koruma altına alınmıştır. Turizm Bakanlığı'na "Antalya- Kaleiçi Kompleksi" restorasyon çalışmasından dolayı, 28 Nisan 1984’de FİJET (Uluslararası Turizm Yazarları Birliği) tarafından Altın Elma Turizm Oskarı ödülü verilmiştir. Günümüzde Kaleiçi otelleri, pansiyonları, restoranları ve barları ile eğlence merkezi haline gelmiştir. |
#3
|
||||
|
||||
Cvp: AnTalya (:
ANTALYA İLÇELERİ
Akseki NÜFUSU : 22 Ekim 2000 Tarihinde yapılan Genel nüfus sayımında İlçe merkez nüfusu 10.563 dür. Beldelere göre nüfus dağılımı ise şu şekildedir. Akseki Merkez....................: 10.563 Cevizli Beldesi....................: 7.737 Kuyucak Beldesi.................: 4.841 Bademli Beldesi..................: 2.230 Yarpuz Beldesi....................: 3.200 Güçlüköy Beldesi................: 1.640 Süleymaniye Beldesi...........: 2.002 Diğer Köyler Toplamı.........: 10.254 TOPLAM NÜFUS...........: 42.467 TARİHİ : Batı Toroslar’ ın zirvesinde 1288 yılında kurulan Akseki İlçesi’nin tarihi, Roma İmparatorluğu dönemlerine kadar uzanmaktadır. O devirlerde Marla ( Marulya) gibi isimlerle adlandırılan İlçe, 1872’ ye kadar Akseki ismi ile Alanya’ ya bağlı iken daha sonra Antalya’ ya bağlanmıştır. Manavgat ve Seydişehir İlçelerinin kurulması sonucu birçok köy bu ilçelere bağlanmıştır. 1936 yılında Akseki’ye bağlı bir belde olan Gündoğmuş, 1990 yılında da İbradı ilçe yapılarak Akseki’ den ayrılmıştır. COĞRAFİ YAPISI VE İKLİMİ: Manavgat Irmağı’nın oluşturduğu büyük bir vadi ile Toroslar’ ın genel yapısına uygun engebeli ve dağlık görünüm arz etmektedir. Doğusunda Gündoğmuş ve Bozkır, batısında Manavgat ve İbradı , kuzeyinde Beyşehir ve Seydişehir, güneyinde Manavgat ve Gündoğmuş ilçeleri yer alır. Arazinin büyük çoğunluğu sedir, çam ve köknar ağaçları ile kaplı olup, yer yer Akdeniz tipik bitki örtüsü olan maki türü bodur ağaçlara rastlanmaktadır. İlçenin rakımı 1050 metredir. Yüzölçümü 2.083 km² olup, genel arazi dağılımı ise şu şekildedir: Tarım Alanı..................................114.060 dekar Çayır-Mera Alanı.........................176.500 dekar Ormanlık ve Fundalık Alan.......1.309.020 dekar Su Yüzeyi..........................................5. 000 dekar Tarım Dışı Alan............................478.420 dekar TOPLAM YÜZEY.....................2.083.000 dekar İlçe Akdeniz İklimi ve karasal iklimin etkisindedir. Yaz aylarında ısı +28 / 34°C , ilkbaharda +14 / 19°C , kışın -18 / 19°C arasında değişir. Ortalama yıllık yağış miktarı 1068,2 mm’dir. Ancak bu miktardan yaz aylarına düşen pay oldukça azdır. Yağışta görülen bu düzensizlik ve ekilebilir alanların azlığı nedeniyle tarımsal faaliyetlere az rastlanmaktadır. İDARİ DURUMU : İlçede 41 köy ve 6 belde mevcut olup, nüfusun büyük çoğunluğu İlçe merkezinde ve beldelerde yaşamaktadır. Köylerdeki, nüfus oranı düşüş göstermekte ve genellikle köy nüfusu yaşlı kişilerden oluşmaktadır. SOSYAL YAPISI: Küçük aile yapısının görüldüğü İlçede ve köylerde akrabalık bağları kuvvetlidir. Halkın okuma - yazma oranı yüksek olup, okumayısa, kültüre önem verilmekte, liseyi bitiren geçler kazandıkları taktirde üniversiteye devam etmekte, kazanamayısanlar ise büyük şehirlerdeki akrabalarının yanlarına giderek ticaretle uğraşmaktadırlar. Merkezde ve köylerde kalanların çoğunluğu yaşlı nüfus olup, çiftçilikle uğraşmaktadır. Bunun yanında halkın dayanışma duygusu birleştirici rol oynamakta, her köyde mevcut bulunan yardımlaşma dernekleri, köylüler arasında dayanışmayısı arttırmaktadır. Derneklerin finansmanı ise İlçe dışında yaşayan işadamları tarafından sağlanmaktadır. |
#4
|
||||
|
||||
Cvp: AnTalya (:
Alanya
[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL] Alanya, kuzeyinde Toros Dağları, Güneyinde Akdeniz‘in bulunduğu küçük bir yarımada üzerine kurulmuştur. Antik çağda Pamfilya ile Kilikya sınırı arasındaki çizgide yer aldığı için bazen Kilikya, bazen de Pamfilya şehirleri arasında sayılmıştır. Kilikya Coğrafi karakteri nedeniyle iki farklı bölgeyi içine almaktadır. Kilikyanın doğusu “Ovalık Kilikya (Kilikya Pedias), batısı ise “Dağlık Kilikya (Kilikya Tracheiç” dır. Kilikya sözcüğüne ilk kez M.Ö. 16.yy. Hitit metinlerinde “Chalaka “ olarak rastlanmaktadır. M.Ö. 15.yy Mısır ve Assur kaynaklarında Ovalık Kilikya “Qedi “ ve “Que” Dağlık Kilikya ise “Clalaka” olarak geçmektedir. Dağlık Kilikya Toros Dağlarının denize kadar sokularak sarp derin uçurumların oluşturduğu bir bölge olup geniş düzlüklerden ve liman olabilecek büyük koylardan yoksundur. Buda şehirlerin gelişmesinde önemli bir etken olmuştur. Dağlık Kilikya kentleri arasında`; Coracesion (Alanya), Laertes (Gözüküçüklü), Syedra (Seki), İotape (Uğrak), ve Hamaxia (Elikesik)’yı sayabiliriz. Pamfilya kelimesi yunanca kökenli olup “Pan-Çok” ve “phyle-soy” anlamına gelen sözcüklerin birleşmesinden oluşmakta, buda “Bütün kabilelerin bir arada ikamet ettikleri memleket” anlamına gelmektedir. Pamfilya Bölgesinde yer alan Side, Aspendos, Perge gibi şehirler ,şehirciliğin gelişmesine uygun etrafı dağlarla çevrili verimli geniş ovaları ile büyük ticari ve askeri gemilerin demirliye bileceği uygun koyları olan alanlara kurulmuştur. Alanya’nın ilk kez ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu henüz bilinmemektedir. Kentin bilinen en eski adı “Coracesium”dur. Sözcük anlamıyla Latincede “Corax-Karga” ve Caesium-Gök” kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiş olup “Gökkarga” anlamını taşımaktadır. Bizans döneminde ise “Güzel Dağ” anlamına gelen “Calanoros” ismi verilmiştir. 13 yy.da Anadolu Selçuklu Hükümdarlarından 1. Alaaddin Keykubat’ın (1220-1237) kaleyi alması ile şehrin ismi hükümdarın ismine uygun alarak “Alaiyye” olarak değiştirilmiştir. 1935 yılında şehri ziyaret eden M.K. Atatürk ise “Alanya” adını vermiştir. Alanya ve çevresinin tarih öncesi devirlerini tanıtan belgeler günümüzde çok sınırlıdır. Prof.Dr. Kılıç Kökten'in 1957 yılında kent merkezine 12km.uzaklıkta yer alan Kadıini mağarasında yaptığı araştırmalar bölge tarihinin üst Palealitik (İ.Ö.20.000-17.000) dönemine kadar uzandığını göstermektedir. Aynı mağarada son zamanlarda yapılan incelemeler sonucu Eski Tunç Dönemine ait (3000-2000) ait seramik parçaları da ele geçmiştir. Buda Alanya’nın çevresinin Eski Tunç Çağında da yerleşim gördüğünü göstermektedir. Coracesium’dan ilk kez bahseden İ.Ö. 4.yy. antik çağ Coğrayyacılarından Sylax’dır. Bu dönemde bölge, Anadolu’nun önemli bir bölümünü istila eden perslerin egemenliği altındadır. Persler dönemine ait günümüze kadar ulaşan önemli bir kalıntı henüz tespit edilememiştir. Ancak Alanya Kalesi Ehmedek mevkiinde yer alan Selçuklu Sur duvarlarının altında kalmış, kiklopien taşlardan örülmüş olan sur duvarları bu döneme tarihlendirilmektedir. Daha sonra bu bölgeden antik çağın önemli tarihçisi olan Strabon (İ.Ö.63-İ.S.25) “Geographika” adlı kitabında bahsetmekte ve Coracesium’u zapdedilmesi çok güç ve dik bir yer olarak tanımlamaktadır. Ayrıca Pir-i Reis, Seyyah İbn-i Batuta ve Evliya Çelebi bölgeyi gezen seyyahlardan olup eserlerinde kentten bahsetmektedirler. Coracesium’un coğrafı yapısından kaynaklanan doğal savunma kolaylığı ve küçük limanı ile ilk çağlarda korsanlar için mükemmel bir barınak haline gelmiştir. İ.Ö. 2.yy’ın ortalarında Anadolu’nun güney sahillerini koruyan Rodos Deniz birliğinin dağılması sonucu ilk korsanlık hareketleri bu bölgeden yani Coracesion’dan Seleukeia (Silifke) ‘ya kadar uzanan sahil kesiminde başlamış ve kısa bir süre sonra komşu bölgelere yayılmıştır. Bu nedenle korsan tabiri yerine “Kilikyalı” adı kullanılmıştır. İ.Ö. 2.yy.’ın ortalarında Diodotos Tryphon isimli azılı bir korsan lideri Coracesium’u üst olarak kullanmış hatta kendi adına sikkeler bastırmıştır. Kıbrıs, Pisidya, Pamfilya, Suriye ve hatta Giriti etkileyen bu korsan hareketlerine son vermek amacıyla Roma döneminde, (İ.Ö.65) olağanüstü yetkilerle donatılmış olarak Coracesium’a General Pompeius Magnus gelir ve korsanlık hareketlerini bastırır. İ.Ö.34 yılında ise Antonius tarafından Dağlık Kilikya bölgesi Kleopatradan olma oğlu Ptolemaios’a hediye edilir. Antik dönemde Dağlık kilikya’da yaşayan halk, merkezi yönetim kuvvetli olduğu sürece sessiz kalmış, zayıfladığı dönemde ise eski barbar kimliğine bürünmüştür. Bu nedenle Dağlık Kilikya, doğusundaki Ovalık Kilikya,dan ve batısındaki Pamfilya’dan hem coğrafi hem de sosyal gelişme bakımından farklılıklar ortaya koymaktadır. Anadolu Selçuklu Hükümdarlarından 1.Alaaddin Keykubat tahta geçtikten sonra tüm Anadolu’da imar faaliyetlerinde bulunmuş özellikle Konya, Sivas, Kayseri ve Antalya gibi şehirlerde medreseler, hanlar, av köşkleri, saraylar ve kaleler yaptırmıştır. Sultan ilk seferini askeri ve ticari bakımından çok önemli bir yer olan ve Başkent Konya’nın limanı olabilecek Kalanoros (Alanya) üzerine yapar. O sıralarda Kalanoros’un başında Hiristiyan sülalesinden olan Kyr Vart isimli biri vardır. Kenti karadan ve denizden kuşatır. Savunmanın olanaksız olduğunu anlayan Kyr Vart Selçukluların gücü karşısında direnemeyip hemen teslim olmuştur (1221). Ayrıca kızı Huand Hatun’u da sultana eş olarak vermiştir. Huand Hatun sonradan dinini değiştirerek “Mah-Peri Sultan” ismini almıştır. Sultanın adına uygun olarak “Alaiyye” ismini alan kent onun döneminde en parlak günlerini yaşamış, büyük imar faaliyetlerine sahne olmuş ve Başkent Konya’nın yanısıra ikinci bir başkent, kışlık merkez olarak kullanılmıştır. O dönemde kente bir çok bilgin ve sanatçı yerleşmiş ve kısa bir zamanda Alaiyye Kültür ve Ticaret merkezi haline gelmiştir. Alaaddin Keykubat’tan sonra kentin parlak dönemi sona ermiştir. 1243 deki Moğol saldırıları, 1277’de Mısır Memlüklerin Anadolu’ya girmeleri ve taht kavgaları Selçukluları yıpratmış 1300 yılında Anadolu Selçuklu Devleti parçalanmış ve bölge Karamanoğulları yönetimine girmiştir. Alanya 1427 yılında Karamanoğulları tarafından beşbin altın karşılığında Memlük Sultanına satılmış daha sonra 1471 yılında Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı Devleti sınırları içerisine alınmıştır. Tarsus ile birlikte Alanya ,1571 yılında Kıbrıs Eyaletine bağlanmış, 1864 yılında ise Konya Vilayetinin sancağı olmuştur. 1868 yılında ise Antalya’ya bağlanmış ve 1871 yılında bu ilin ilçesi olmuştur. Alanya denizden ve karadan zor ulaşılabilirliği, doğal kaynakları ve tabiat güzelliği ile tarih boyunca toplumların ilgisini çekmiştir. Bu nedenle günümüze değin sürekli iskan gören, Anadolu’nun nadide kentlerinden birisidir. |
#5
|
||||
|
||||
Cvp: AnTalya (:
Demre
Nüfus: Kente giriş tabelalarında 13,900 yazar kent nüfüsunu. Ancak Demre Nüfusu 22-25 bin arasıdır. Toroslardan ve kırsal alandan seracılık yapmak için gelenler resmi nufusa yansımaz. Onlar köylerinde muhtar, kasabalarında belediye başkanı secmek için Demre de yazılmazlar. Doğal olarak Demre Belediyesinden hizmet isterler. Tabiki hizmetler aksamakta. Onların Demre nüfusuna yazılması, iller Bankasından gelen geliri düşürmekte. Ekonomik Yapı: Demre, adını ilçeden alan Demre Çayının denize döküldüğü bir delte ovası üstünde kurulmuştur. Kuzeyi, doğusu ve batısı Toros Dağları ile kaplı bu ova, Türkiye'de turfanda sebzeciliğin önemli merkezidir. Her mevsimde ilçeye gelen konukları iki renk karşılar ovada. Beyaz ve yeşil. Beyaz 10.000 dekarlık plastik ve cam seraların rengi. Yeşil ise 4635 dekarlık portakal bahçelerinin. Halkın geçim kaynağı turfanda sebzeciliktir ve narenciye üretimine dayalıdır. Üç tarafının dağlarla kaplı olması, turfanda sebze ve narenciye üretiminde büyük bir avantaj sağlıyor Demre'ye Özellikle biber üretim ve ihrac merkezi konumunda. Son yıllarda 10'a yakın biber türü üretilmektedir. Adını Demreden alan ''Demre Sivrisi'' adlı sivri biber ünlüdür Avrupa insanının damak tadına uygun Kapia, California Harikası, Macar Dolması, Carliston türü biberler Kale'de üretilmektedir. Özellikle Toros Dağlarının eteklerinde kurulan Köşkerler Köyünün Portakalı, Türkiye'nin en kaliteli portakalıdır. Baharın ilk günlerinde ister doğudan, ister batıdan gelin, sizi ilk karşılayan portakal ve limon çiçeklerinin kokusudur. Demre'de turizm, henüz günübirliktir. Özellikle azımsanmayacak bir grup Demreli, Çayağzı limanından Kekova'ya düzenlenen yat turlarından geçim sağlamaktadır. Ticaret küçük ölçeklidir. Sanayi tesisi yoktur. İlçe Merkezi ve Beymelek Beldesinde birer sebze ve meyve toptancı hali mevcuttur. Coğrafya: Demre İlçesi, Akdeniz Bölgesinde Antalya İline bağlı 4.sınıf bir ilçedir. Antalya körfezinin batısında Teke Yarımadasının güneyinde yer alan bir ilçe olup, doğusunda Finike İlçesi, batısında Kaş İlçesi, güneyinde ise Akdeniz ile sınırdır. Üç tarafı dağlarla çevrili bulunan ilçenin kurulduğu arazi Demre Çayının getirmiş olduğu verimli alivyonlu topraklardan meydana gelmiştir. Akdeniz ikliminin tipik karakteristik özelliklerinin görüldüğü Demre İlçesinde yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağmurlu geçer. İlçenin toplam olarak yüz ölçümü 47.322 hektar olup, tarım arazisi 5.350 hektar, çayır mera 50 hektar, orman arazisi 31.922 hektar, su yüzeyi 300 hektar, tarım dışı arazi ise 9.600 hektardır. Tarih: Finike ile Kaş arasında, Finike'ye 25, Kaş'a 48 km. uzaklıkta olan Demre Likya uygarlığının en önemli 6 kentinden birisi olup kuruluşu ilk kez M.Ö. V. yüzyılda yerleşim merkezi haline gelen Demre, önceleri deniz kıyısında iken Demre çayının getirdiği alüvyonlar sonucunda denizle olan bağlantısı kesilmiştir. M.S. IX. yüzyılda Arap akınları sonucu terk edilmiştir. Kaya Mezarları, Tiyatro ve St.Nicholas Kilisesi varlığını günümüze değin sürdürebilmiş yapılardan bazılarıdır. Hadrian tarafından yaptırılan içinde tahıl ambarı da bulunan Andriake limanının Demre ile bağlantısı vardır. Noel Baba olarak bilinen St.Nicholas (Aziz Nikola, Santa Claus, Heilige Nikolaus, Noel Baba) M.S. 245 yılında Fethiye yakınlarında Patara kentinde doğmuş, M.S. 363 yılına değin Anadolu'da yaşamış bir azizdir. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak iyi bir eğitim görmüş ve kendini insanlara adamıştır. Yaptığı yardımlarla çevresinde sevgi bağı oluşturan St.Nicholas, denizcilerin ve çocukların koruyucusu olarak Noel Baba adı ile bu güne değin yaşatılarak efsaneleştirilmiştir. Demre Piskoposu olarak çevresinde yaptığı dini ve sosyal çalışmalarla halkın sorunlarına insancıl çözümler getirmiştir. Öldükten sonra Demre'de gömülmüş ve adına bir kilise yaptırılmıştır. St. Nicholas'ın kemiklerinin bir kısmı 1080 yılında İtalyan tacirler tarafından Bari'ye kaçırılmıştır. Ancak acele ile götürülemediği anlaşılan bir kısım parçaları ise bugün Antalya Müzesi'nde sergilenmektedir. Hollanda'da Sinterkoas, Fransa'da Pere Noel, İngiltere'de Father Christmas, Amerika'da Santa Claus ve Almanya'da Heilige Nikolaus hikayelerinin aslı St. Nicholas'dır. Bugün pek çok ülkenin baş azizi olan St. Nicholas'ın ölüm tarihi olan 6 Aralık'ta törenler düzenlenir, çocuklara hediyeler verilir ve bu kutlamalar Noel Yortusuna değin uzayarak yeni bir yıl özelliği kazanır. İlki 5-7 Aralık 1983 yılında yapılan Noel Baba sempozyumu o günden beri değişik din ve eğitimlerden gelen insanların katılımlarıyla her yıl tekrarlamaktadır. Sempozyumlarda, Anadolu'lu St. Nicholas'ın insan sevgisinden yararlanarak, dini ve inancı değişik tüm insanlara barış, dostluk ve kardeşlik çağrısı yapılır. İklimi: Bahar yılda bir gelir Birkaç ay derler yalan Demremizde her saat Bir bahardır fışkıran. Demre'nin iklimini bu dizelerle özetlemek en güzeli. Her gün bahar, her gün yaz. Öğretmenler, sonbaharı anlatamaz öğrencilerine. Bir bakarsınız çiçek açar bademler Kasımda, Ocakta, bazen Aralıkta Akdeniz'i Demre'de yaşamak gerekir. İnsanları sıcak kanlılığını, sıcak iklimden alır. Kışı, kuzeydeki Torosları seyrederek yaşarsınız Demre'de Zaman zaman kış mevsiminde 3-5 gün soğuk olur. Bunuda doğanın turfanda sebze üreticisine verdiği ceza olarak kabuk edebilirsiniz. Bir cennettir sıcak bir iklim ve sıcak insanlar arayanlar için Demre. Turizm: İlçemiz tarihi geçmişi ve coğrafi konumu itibari ile turizm beldesidir. İlçemizde tarihten kalan Noel Baba Kilisesi, Myra Antik Kenti ve Tiyatrosu, Andreake Antik Kenti, Kaya Mezarları, Simena Antik Kenti turizm için cazibe oluşturmaktadır. Kekova adaları, Batık Kent'in tertemiz denizi ve iklimi ile de beldemiz coğrafi yönden de turizm açısından şanslı bir yerleşim yeridir, ilçemizin bütün bu özelliklerine rağmen turizmden yeterli derecede faydalandığı söylenemez. Bunun sebebi ulaşımın zorluğu, konaklama tesislerinin azlığı, bu yüzden hizmet sektörünün gelişmemesidir. Eğitimi: İlköğretim : İlçemizde Merkezde 7 , köy ve mahallelerde 5 olmak üzere toplam 12 İlköğretim okulumuz bulunmaktadır. Merkezdeki 7 İlköğretim okulundan 80. Yıl Cumhuriyet, Yunus Emre, Atatürk, Yusuf Özek ve Beymelek İlköğretim okullarında 2. kademe bulunmaktadır. Diğer okullarımızın fiziki kapasiteleri yeterli olmadığından dolayı 2. kademe eğitim verilememektedir. Merkezdeki 7 İlköğretim okulumuzda toplam 96 derslik ve 2.718 öğrenci mevcuttur. Köylerde bulunan 5 okulumuzda 26 derslik mevcuttur. 10 okulumuz taşımalı ilköğretim uygulamasına tabi olup, bunun 9'u İlçe merkezine, 1'i ise Kaş İlçesi Karadağ İlköğretim okuluna taşınmaktadır. Toplam taşınan öğrenci sayısı 412'dir. |
#6
|
||||
|
||||
Cvp: AnTalya (:
Elmalı
Tarihçe ve Kaya Mezarları Antalya'nın eski yerleşim yerlerinden biri olan Elmalı, uzun ve zengin tarihi boyunca birçok medeniyete tanıklık etmiş, yörenin tarihi, M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda yaşamış olan Likyalılar ile başlamıştır. Beldenin M.Ö. 2000-3000 yıllarına varan yaşantısı, hala tarihin karanlık örtüsü altındadır. Ancak bu devirlere ait mezarlarda yapılan kazılar ve incelemeler, Likyalıların bir Asya Kavimi olduğunı kabule imkan vermiştir. Likya olarak anılan bölge, Roma ve Bizans İmparatorluğu'nun, Selçuklu Devletini' nin, Teke Beyliği'nin, Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetiminde kalmıştır. Özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bölgenin en gelişmiş yöresi olarak kültür, sanat ve ticaret alanlarında çevresine örnek olmuş, Likya'nın kuzeyini temsil eden önemli şehirlerden biri olarak kabul edilmiştir. Bölgede yapılan arkeolojik kazılar sonucu yaşanan tarihe ve tanrıçalara ev sahipliği yapan birçok tarihi eser gün ışığına çıkartılmıştır. Bunlardan bazıları olan Kızılbeli Mezarları, Likya Yolu, Fildişi Çocuklu Kadın Heykeli, Gümüş Kral Heykeli, Semahöyük Küp Mezarları, Yapraklı Köyü Yazılı Kaya, Armutlu Köyü Kaya Mezarı, Söğle Yaylası Arı Serenleri tarihsel ve kültürel zenginliğin göstergeleridir. Bunlara ek olarak Elmalı'nın gelişimi, yörenin Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı idaresine geçmesi, Osmanlı Devleti'nin ilk zamanlarında Anadolu Eyaletine bağlı olan Teke Livası'nın merkezi ve Teke Paşaları'nın ikametgahı olmasının ardından idare merkezinin Antalya'ya nakledilmesi üzerine yörenin kaza haline gelmesiyle özetlenebilir. İlçe sıra ile "Kabalı, Amelas, Elmalı" isimlerini almış, ancak bu isimlerin nereden kaynaklandığına dair kesin bir delil bulunamamıştır. Elmalı Sikkeleri M.Ö. V. yy.'da Persler'in Yunanistan'ı istila etmelerinden sonra Atina Şehir Devleti'nin önderliğinde Akdeniz Çevresi şehirlerinden oluşan bir birlik (Ati-Delos Deniz Birliği) kurulmuştu. Bu birliğin bir merkezi ve bütçesi vardı. Her ülke kendi bastığı gümüş sikkeden kendi gücü oranında bu birliğe katkıda bulunuyordu. İşte 1984 yılında Antalya'nın Elmalı ilçesinde kaçak kazılar sonucu bulunan yüzyılın definesi Elmalı Sikkeleri, o bölgede bulunna bütün şehir devletlerinin paralarını içeriyordu. Söz konusu sikkelere yüzyılın definesi denilmesinin en önemli nedeni de Yunanlılar'ın Persler'i yendikleri için bir anı parası çıkarma kararı almalı ve normal olarak o zamanın para birimi için en fazla 4 drahmi değeri biçilirken; anma neeniyle 10 drahmililk paranın çıkarılmış olmasıydı. (10 drahmi'lik para=Dekadrahmi) İnce işçiliği ve dünyadaki azlığıyla değeri artan dekadrahmiler, Elmalı Definesi'nin bulunmasıyla hem dünyada bilinen Dekadrahmi sayısı iki katına çıkmış hem de insanlık tarihinin bilinmeyen önemli bir bölümü aydınlatılmıştır. Çünkü 1984 yılına kadar tüm dünyada yalnızca 13 adet Dekadrahmi'nin varlığı bilinirken, Elmalı Definesi'nde bunlardan 14 adet bulunmuştur. Oldukça önem taşıyan böylesi değerli bir kültür mirası ne yazık ki önce kaçak kazılar sonucu yurt dışına kaçırılmıştır. Ardından geçen uzun süreler sonucunda tekrar ait olduğu Anadolu topraklarına geri dönebilmesi sağlanmıştır. Bugünlerde de Elmalı Hazineleri Müzesi'nde sergilenmeyi beklemektedir. Semahöyük Küp Mezarları Antalya İlinin Karain ve Beldibi gibi Prehistorik merkezlerinden sonra gelen, eski yerleşme merkezidir. Amerikan Bryn Mawr College tarafından yeri belirlenen ve Prof. Machteld Mellink tarafından 1963 yılında başlanan kazılarda, İ.Ö. 3. bin ortalarından 2. bin yılın başlarına tarihlenen Erken Bronz Çağı bir yerleşmenin varlığı belirlenmiştir. Hendeklerle çevrili dörtgen şeklinde bir saray ile çevresinde ev kalıntıları ve bunların batısında bugün Antalya Müzesi'nde sergilenen Küp Mezarlar (Pithos) ortaya çıkarılmıştır. Kazılarda çıkarılan diğer arkeolojik buluntular pithoslar, seramikler, bronz iğneler, aynalar, ağırşaklar, mühürler, genç kızlara ait bilezikler, gaga ağızlı testiler, kolyeler, mızrak uçları bugün Antalya Müzesi'nin en ilgi çeken eserlerini oluşturmaktadır. Bilinen iki anıt mezar vardır. Bunlardan ilki Karaburun, diğeri ise Kızılbel'dedir. Karataş kazısının hemen kuzeyinde Antalya- Elmalı yolu üzerindeki Karaburun Kral Mezarı Prof. Machteld Mellink tarafından kazılmış ve İ.Ö.5. yüzyıl ortalarına tarihlendirilmiştir. Mezar odasının duvarları av ve savaş sahnelerinden oluşan fresklerle süslüdür. Kızılbel mezar anıtı ise, kentin batısında Elmalı -Yuva köyü yolu üzerindedir. Kalker bloklardan oluşmuş bir odadan ibarettir. Muhtemelen antik dönemde içi boşaltılmış olan mezarda arkeolojik buluntuya rastlanılmamıştır. Bölgede yapılan arkeolojik kazılar sonucunda yapılan tarihe ve tanrıçalara ev sahipliği yapan birçok tarihi eser gün ışığına çıkartılmıştır. Bunlardan bazıları olan Kızılbeli Mezarları, Likya Yolu, Fildişi Çocuklu Kadın Heykeli, Gümüş Kral Heykeli, Semahöyük Küp Mezarları, Yapraklı Köyü Yazılı Kaya, Armutlu Köyü Kaya Mezarı, Söğle Yaylası Arı Serenleri tarihsel ve kültürel zenginliğin göstergesidir. |
#7
|
||||
|
||||
Cvp: AnTalya (:
Finike
Tarihi: Finike ilçesi konum itibariyle günümüzde "Teke Yarımadası" eski çağda ise Likya olarak adlandırılan bölgede bulunmaktadır. Likya; doğuda Pamfilya, batıda Karya, kuzeyde ise Psidya ile çevrilidir. Teke Yarımadası'nın M.Ö. 3. bin yıldan beri iskan edildiği bilinmektedir. Fakat "bu bölgede yapılan arkeolojik araştırmalar 2. Bin yıldan eskiye giden bir iskanı henüz tespit etmemiştir." Dilbilim yönünden yapılan araştırmalarla yörede kullanılan yer adlarının, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde görülen ve M.Ö. 3 bin yılla tarihlenen yer adlarıyla benzeşmesi Likya'da da M.Ö. 3 bin yıllarında yerleşmeler olduğu sonucunu vermektedir. Görüldüğü gibi, arkeolojik belgeler ve dilbilim verileri, Likya'da M.Ö. 3 bin yıllarında bir yerleşim olduğunu kanıtlayacak niteliktedir. Fakat elde edilen bulgular bu yerleşimlerin kimler tarafından meydana getirildiği sorusunun tam olarak açıklanmasına yetmemektedir. Likya ismi ve Likyalıların kökeni hakkında tarihçiler tarafından birçok görüş ileri sürülmüştür. Heredotos'a göre Likyalılar Girit'ten göç etmiş bir topluluktur. Oktay Akşit'e göre ise "Eski Şark ve Mısır kaynaklarının da gösterdiği gibi, Lukka'lar yani Likya'lılar en az M.Ö. 2. bin yıl ortasından beri Likya'da oturan bir kavimdir." Elmalı'ya 11 km olan Semahöyük köyünde yapılan kazılar erken bronz çağı yerleşimini ortaya çıkarmıştır. Finike ilçe sınırlarında ve yakın çevrede bir çok tarihi kalıntı bulunmasına rağmen bunların tarihi Semahöyük kadar eskiye gitmemektedir. Bu kalıntılarda yapılan arkeolojik araştırmalarda elde edilen bulguların en eskileri Likya uygarlığından kalanlardır. Likyalıların komşu devletlerle ittifak kurmaları deniz aşırı savaşlara katılmaları, onların bir devlet yapısına ve güçlü bir deniz filosuna sahip olduklarını kanıtlayacak delillerdir. Kolonizasyon devrinde ise Likya'nın doğusunda sadece bir şehirde yerleşme görülmesi Likyalıların kuvvetli durumlarını M.Ö. 1. yüzyılda da sürdürdüğünü göstermektedir. " Kolonizasyon devri ile Likya'nın Persler tarafından M.Ö. 6. asrın yarısındaki istilası arasında Likyalıların hürriyetlerine sahip, bağımsız oldukları anlaşılmaktadır. Bu sırada kuvvetli bir devlet olan Lidya'nın, Likyalıları da itaatleri altına alamayışları bunu göstermektedir." Doğu Akdeniz ticaretinin gelişmesi önce Persleri, daha sonra Büyük İskender'i Likya'ya çekmiş ve İskender M.Ö. 330 yılında bütün Likya'yı denetimi altına almıştır. Likyalılar bu istilaya karşı koymamışlar ve teslim olmuşlardır. Bunun nedeni, Pers baskısının İskender ile tamamen ortadan kalkacağını umut etmeleridir. Fakat aksine İskender'in Likya'ya gelmesinden sonra Likya'lılar tam bağımsızlıklarını bir daha kazanamamışlardır. "Büyük İskender'in ölümünden sonra denetimin zayıflaması, zaman zaman Suriye, Mısır ve Rodos'un Likya'da hegomonya kurmalarına yol açmış , bu kargaşalık, Likya Birliği'nin Limyra Beyi Perikles tarafından M.Ö. 2. asrın başlarına doğru kurulmasıyla yerini tekrar istikrara bırakmıştır. Daha sonraki yıllarda sahillerin tekrar korsan yatağı haline gelmesi üzerine "M.Ö. 67'de Pompeyüs büyük emir selahiyeti ile buralara gelip korsanlığı sona erdirmiş, M.S. 43'de de İmparator Cladius tarafından Likya ile Pamfilya birleştirilerek yeni eyaletin ismi Likya-Pamfilya " yapılmıştır. Erken Hristiyanlığın başlamasıyla Myra (Demre) bölgede yayılan Hristiyanlığın merkezi haline gelmiştir. Helenler ve Romalılar döneminde her türlü değerlerini kaybeden Likyalılar Bizans hakimiyeti ile eriyip gitmişlerdir. Bizans döneminde kısa dönemli Arap saldırı ve işgallerini yaşayan bölge, Bizans hakimiyetinden sonra 1207-1308 yılları arasında Anadolu Selçuklu hakimiyetinde kalmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti döneminde yöreye Teke Boyu yerleştirilmiştir. Daha sonra Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılması üzerine 1308-1361 yıllarında Teke Oğulları Beyliği'nin hakimiyetinde kalan yörede, Teke Oğulları Beyliği'nin Osmanlılar tarafından ortadan kaldırılmasıyla 1426 yılında Osmanlı idaresi başlamıştır. Osmanlı idaresinde Elmalı kazasına bağlı bir nahiye merkezi iken 1914 yılında kaza olan Finike I.Dünya Savaşı sonrasında 1919-1921 yılları arasında İtalyanların kısa süren işgaline uğramıştır. İklim: Finike’de yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı, tipik Akdeniz iklimi hüküm sürmektedir. Dağlık coğrafi yapı, iç kesimlerle kıyı arasında, doğal bir set oluşturmuştur. Bu set yüzünden, sahilde yer alan Finike ile iç kesimlerde (yaylada) yer alan komşu ilçeler Elmalı ve Korkuteli arasında, iklim, bitki örtüsü, yaşam şekilleri yönünden belirgin farklılıklar bulunmaktadır. Coğrafi Özellikler: Anadolu'nun güney-batısında yer alan 370 ile 350 derece enlem, 28 derece 46 ile 30 derece 48 boylam çizgileri arasında doğuda Antalya körfezi, batıda Fethiye körfezi arasında kalan ve güney yönünde Akdeniz'e doğru uzanmış bulunan yarımadaya antik çağda Likya, günümüzde ise Teke Yarımadası adı verilmiştir. Teke yöresi yüksek dağ kütlelerinin yoğun olduğu bir yöredir. "Yörede bulunan dağların çoğunun zirveleri denizden yalnızca 3-4 km kadar içeridedir ve bu durum kaydedilen yüksekliklerin kıyıya çok dik yamaçlarla indiğinin belirtileridir. Böylece kıyı ovaları dışında kalan alanlarda yüksekliklerin denize dik bir şekilde inmesi sonucu kıyı çok girintili ve çıkıntılı olmuş, tepelerin denizle birleştiği yerler yüksek kıyıları oluştururken akarsu vadilerinin denize ulaştığı yerlerde, boğulmalar sonucu, küçük, dar ve derin koylar oluşmuştur. Alçak kıyılara ve kumsallara ise geniş vadi ağızlarında ya da kıyı ovalarının kenarlarında rastlanır." Teke yarımadası yukarıda da belirtildiği yapısı itibariyle Batı Anadolu'nun en dağlık yöresidir. Eşen çayının doğusundan başlayarak sahil boyunca birdenbire yükselen dağlar çoğu zaman geçit vermezler. Finike ovası da üç taraftan, bu dağların uzantısı olan Beydağları tarafından çevrilmiştir. Yöreyi kuşatan dağlar, eski çağlardan beri çevreyle olan ulaşımda en büyük engeli oluşturmuştur. Ovaya dökülen en büyük iki akarsu olan Akçay ve Alakırçayı'nın meydana getirdiği vadiler kara ulaşımında en büyük kolaylığı sağlamışlardır. Akçay vadisi aracılığıyla Elmalı ilçesine ulaşılabilmekte, Alakırçayı vadisi aracılığıyla da Antalya'ya ulaşılabilmekteydi. Alakırçayı vadisi ulaşım açısından Akçay vadisine oranla daha az kullanışlıdır. Bu yüzden eski çağlardan beri yörenin iç bölgelerle olan kara ulaşımında tek çıkış noktası Akçay vadisi olmuştur. Bu doğal geçit Finike'nin iç bölgelerle olan bağlantısını sağladığı gibi Akdeniz'in ılık ve yağışlı ikliminin biraz daha içerilere sokulmasına imkan vermiştir. Bu doğal geçitlerin dışında Finike ovasının doğusunda ve batısında denize uzanan dağlar büyük güçlüklerle aşılarak Antalya ve Demre-Kaş-Muğla istikametlerine yollar açılmıştır. Coğrafi yapının dağlık oluşu ve bu dağların iç bölgelerle sahil kesimi arasında doğal bir set oluşturması Akdeniz'in ılık ve yağışlı etkisinin iç kesimlere sokulmasını engellemiştir. Bunun sonucunda kuzeyindeki komşu ilçeler Elmalı ve Korkuteli ile Finike arasında iklim, bitki örtüsü, yaşam şeklinde belirgin farklılıklar ortaya çıkmıştır. Yörenin en önemli dağı Beydağlarıdır. Geniş bir coğrafi alanı kaplayan Beydağları batıda Kaş-Demre sınırından başlayarak doğuda Antalya'nın kuzey batısına kadar ulaşır. Beydağları grubuna dahil dağlar dört bölüme ayrılır. 1.Tahtalıdağlar, 2.Bakırdağları, 3.Merkezi Beydağları, 4.Güneybatı Bölümü Beydağları. Yörenin en uzun ve debisi en yüksek akarsuyu Alakırçayı'dır. "Debisi 4.5m³ /sn olan bu çay, Beydağlarından susuz İmecik'in güneyindeki Erentepe ve Umurtepe'den çıkar. Soldan Gönen, sağdan Akpınar ve Karaağaç suyunu alarak ilerler. Uzunluğu 62km'dir." İkinci büyük akarsu ise Akçay'dır. Elmalı ovasında irili ufaklı sular Akçay ismini alarak Avlan gölüne dökülür. Avlan gölünün çevresindeki düdenler aracılığıyla yeraltına batar ve Avlan belinin aşağılarında değişik kaynaklardan çıkarak Akçay ismini alarak Finike ilçe merkezinden denize dökülür. Diğer akarsular ise Gavurçayı, Karaçay ve Göksu'dur. Tamamı dağlık olan ilçe topraklarının tek düzlüğü, ilçe merkezinin de batı kıyısında bulunduğu Finike ovasıdır. Ovanın yüzölçümü 80 km², Finike ilçe sınırları içinde kalan kısmı ise 56 km²'dir. Ovanın tamamında narenciye ve seracılık yapılmaktadır. |
#8
|
||||
|
||||
Cvp: AnTalya (:
Gazipaşa
Gazipaşa, Torosların yeşili ile Akdeniz’ in turkuaz tonları muz bahçelerinin yeşil gerdanlığı arasına gizlenmiş bir cennetin adı. Antalya’ nın 180 km doğu sınırındaki en son ilçesi olan bu cennet doğal güzelliklerinin yanı sıra ilk çağdan günümüze çeşitli uygarlıklara yurt olmuş bir tarih zengini. Geçmişin gizemli mağaraları korsanlara sığınak olmuş. Sessiz Cennet Gazipaşa, yat limanı ve hava alanı ile geleceğin turizm yatırımcılarının keşfini bekliyor. Nephelis ( Muzkent Köyü) Bölgede ilk yerleşim MÖ 1800 yıllarda Luwilere aittir. Hititlere bağlı olarak MÖ 1800 yıllarında Trakheiya ( Dağlık Klikya ) bölgesinde yaşamışlardır. Hititler MÖ 1191 yılında deniz kavimleri tarafından yıkılınca bölgemizde yakılıp yıkılmıştır. MÖ 8 ve 7. yüzyıllarda İyonlar ve Samoslular koloni kurmuşlardır. Bölgemizdeki eski tarihi yerleşim yerlerinin temelleri bu dönemde atılmıştır. Bölgemiz MÖ 6. ve 4. yüzyıllar arasında Perslerin Anadolu Satrablığı ( Eyalet ) ‘ na bağlıydı. MÖ 333 yılından sonra bölgenin hakimiyeti Büyük iskender’ in komutanlarından Selevkos’ un egemenliğine girmiştir.MÖ 275 274 yıllarında Mısır’ da kurulan Ptolemaiosların egemenliğine girmiştir.Kısa süren Mısır egemenliğinden sonra bölgemiz merkezi Adıyaman da bulunan Kommagene Krallığına bağlanmıştır Antiocheia Ad Cragum ( nohut yeri ) şehri 4. Antarnikos ‘un adı verilmiştir. İotape(Aydap)’a kızının adı verilmiştir. Bölgemizin sık sık el değiştirmesi otorite boşluğuna neden olmuş, bölgeye korsanlar hakim olmuştur. MÖ 102 yılında Roma İmparatoru M. Antonia bir taraftan korsanlarla mücadele etmiş, diğer taraftan bölgeye hakim olmaya başlamıştır. Roma İmparatoru Octavionus ( Augustus ) MÖ 25-20 yıllarında tamamen bölgenin denetimini ele geçirmiştir. MS 117 yılında Roma İmparatoru Traianus Suriye seferinden dönüşünde Selinus’ a geldi. Burada hastalandı. Suriye Valisi olarak bıraktığı akrabası Publius Aelius Hadrianus’u evlat edindi. Kısa bir süre sonra burada öldü. Ölümünden sonra Selinus kentine onun adına Traianapolis adı verildi. Roma İmparatorluğu 395 yılında ikiye ayrılınca bölgemiz Bizansın egemenliğine girmiştir. Bizans egemenliği 1225 yılındaki Anadolu Selçuklu egemenliğine kadar devam etmiştir. Coğrafya Kuzeyde Batı Toroslar’a bağlı Akçalı Dağı’nın dik yamaçları, daha alçaklarda ormanlarla kaplı vadi, ilçe merkezindeki düz sahada birleşen çeşitli derelerin derin vadileri ve sert meyilli ormanlarla kaplı yamaçlarla çevrili bulunmaktadır. Ekonomi Gazipaşa’nın kıyı ovalarında modern tarım yöntemleri kullanılarak muz ve turfanda sebze gibi yüksek gelir getiren ürünler yetiştirilir. Ayrıca pamuk, turunçgiller ve yerfıstığı üretimi de yapılır. Yılda birkaç kez ürün alınan seralar geniş alanlara yayılır. İç kesimin başlıca ürünleri tahıl, elma ve üzümdür. Küçük çaplı balıkçılık ve turizm ilçe halkının öteki geçim kaynaklarını oluşturur. İlçe topraklarında bant ve kuvars yatakları da bulunmaktadır. Gazipaşa, bugüne dek ormancılık, hayvancılık ve meyveciliğe dayandıran ilçe ekonomisini yakın gelecekte turizme de açmaya çalışan harika plajlara sahip ilçedir. |
#9
|
||||
|
||||
Cvp: AnTalya (:
Gündoğmuş
Gündoğmuş İlçesi Akdeniz bölgesinde bulunup Antalya sınırları içinde yer almaktadır. İlçenin yüz ölçümü 1323 km’dir. İlçenin sınırları kuzey doğuda Konya, batıda Manavgat, güneyde Alanya ve kuzey batıda Akseki ile çevrelenmiştir. Antalya’nın 153 km doğusunda ve iç kesimin de, Alanya’nın da 72 km kuzeybatısında yer almaktadır. İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ: İlçede Akdeniz iklimi hakimdir, fakat kışları sahile oranla daha sert,yazları da serindir. Batı Torosların önemli kollarından biri olan Geyik dağı (2890 m) Gündoğmuş sınırları içindeki en büyük yükseltidir ve halk arasında Giyi Dağı olarak adlandırılır. İlçenin başlıca akarsuyu olan Alara Çayı geçtiği yörelerin iklimini yumuşatarak bu bölümlerde narenciye tarımına atölye bulunmaktadır.Yöre tarihsel zenginliğinin yanında dünyada nadir olarak yetişen bitkiler açısından da oldulça zengindir. Geyik dağının tepesinde yılın her ayında kar bulmak mümkündür. Dağlar binlerce çiçekli bitkilerle kaplıdır. Dünyaya yayılan bir şifalı bitki türlerinden Lale, Sümbül, Kırçiçeği, Nergiz, Yoğurt Çiçeği Geyik dağı eteklerinde yetişmektedir. Yine nadir bulunan KAPARİ (GEBELE /KEBERE)çok yılık otsu bitki bu bölgede çok miktarda yetişmektedir. Kuşburnu özel bir bakım gerektirmeden bahçelik alanlara da kendiliğinden yetişmektedir. IPAR çiçeğini barındıran IPAR TAŞI’da yaylalık bölgede bulunmaktadır. Onlarca kekik türü ve onlarca dağ çayı (adaçayı) çeşidi GÜNDOĞMUŞ ilçesinin yaylarında kendiliğinden yetişmektedir. Geyik dağı eteklerindeki arı kovanlarının dan alınan yayla balı donmayan ve şifa sayılan, çeşitli ödüller almış çok özel bir baldır. Geyik dağı eteklerinde Güvercinli, Arap, Gözlü, Elmalı Gıragan kar delikleri mevcut olup bu kar deliklerinden bütün yaz ayları boyunca tonlarca kar çıkartılarak sıcak bölgelere taşınmaktadır. Bölgede çatal boynuzlu geyik ve dağ keçisi yaşamakta ve koruma altına alınmıştır. Sayıları arttırılmaya çalışılan bu hayvanların koruması Batı Akdeniz Bölge Müdürlüğünce sağlanmaktadır. Ancak tam bir koruma yapılmadığı içi çatal boynuzlu geyikler ve dağ keçileri kaçak avcılar tarafından avlanmaktadır. Gündoğmuş ilçesi sınırları içerisinde her türlü av ve yabani hayvan yaşamaktadır. Bu av hayvanlarında ötüşü ve yaşama şekilleri bakımından diğer hemcinslerinden ayrı bir özellik gösteren ve ülkemizde nadir yerlerde yaşayan KINALI TAŞ KEKLİĞİ bu bölgede sürüler halinde yaşamaktadır. Göllerimiz etrafında her türlü su kuşları ve diğer yerlerde de yırtıcı kuşların bir çok çeşidi görülmektedir. Alara çayında iç göl balığı olan bir türlü balık yaşamaktadır. Kırmızı benekleri olan bu balık GÖKKUŞAĞI ALABALIĞI’ dır. İlçemizde son yıllar da seracılık ve bağcılık geliştirmeye alışılmaktadır. Bu konuda çalışmalar devam etmektedir. |
#10
|
||||
|
||||
Cvp: AnTalya (:
İbradı
Tarihi Psidya sınırları içinde yer alan İbradı'nın kuruluş tarihi tam olarak bilinmiyor. Ancak, İbradı ve çevresinde bulunan kalıntılardan Roma devrine uzandığı tahmin ediliyor Örneğin, İbradı'ya 2 km. mesafede kurulu Ormana Belediyesi ile 7 km. mesafedeki Ürünlü Köyü' nün arasında Roma dönemi Erimna Antik Kenti'nin kalıntıları mevcuttur. Kentin nekropolü ise Ormana'yı çevreleyen kayalık sırtlardır. Yine Ormana'ya 11 km. uzaklıkta Çukurviran Köyü çevresinde Helenistik dönemlere ait kalıntılar görülmektedir. İbradı kervan yolunun Kesikbel mevkiinde bulunan Selçuklu Kervansarayı'ndan geriye sadece temel taşları kalmıştır. Evliya Çelebi, ünlü Seyahatname'sinde ibradı'nın 17. Asırda oldukça mamur ve mühim bir belde olduğunu yazar. Coğrafyası İlçe doğusunda Beratlı, Trabeza, Kurkur, Çuvallı, Aktepe; batısında Melik, Toka, Geçkar ve Çeçkar, Uluçukur. Kesik; kuzeyinde Zimbit, Obet, Gaydan, Uluçukur, Akpınar, Lök, Pınarcık, Enerli; güneyinde Katara, Karadağ, Akıncı, Kurtgediği dağları ile çevrilmiştir. Gembos ve Gemboğazı ovası İbradı'nın kuzeyinde Dereköy ile Göynem ve İbradı arasındadır. Rakamı 130 metredir. Dağlardan inen sularla dolar göl halini alır. En kuzey ucu Taşköprü, en güney ucun da Başpayam İbradı belidir. Ortası, Ortapayam ve Erilikli adıyla anılır. Kapladığı arazi aynı bir bademi andırır. Bu ovanın genişliği 2 km. uzunluğu 15 km'dir. Bir diğer ova olan Eynif Ovası Toka, Karadağ ve Cimriği Dağları arasındadır. Genişliği Gembos'a yakındır. Üzümcü Ovası ise Başlar Köyü yakınında olup, İbradı' nın Çukurviran Mahallesi yanındadır. Ekim ve meraya elverişli bir sahadır. Bu üç ovadan ilçede başka küçük çapta ovalar bulunmaktadır. Ancak İbradı'nın kendisi bir yayladır. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat'ın İbradı'yı yazlık konaklama yeri olarak kullandığı söylenir. Denizden yüksekliği 950 metre olan İbradı'de yaz aylarında ortalama sıcaklık gündüz 30 derece gece ise 10 derecedir. Nem ise yok denecek kadar az olduğu için insan vücudunda terleme olmaz. Yöre halkından özellikle hayvancılıktan geçimini temin edenler ise 1200-1500 metre yüksekliğindeki ardıç, sedir ve çam ormanlarıyla kaplı Sütleğen, Söbüce, Sülek, Elmaağacı yaylarına çıkmakta, buraların doğa güzelliğinin yanısıra serin havası ve soğuk kaynak suları ile insanların ilgisini çekmektedir. Çadırlı olarak kamp yapmak için ideal yerler, İbradı - Beyşehir yolu üzerindeki yaylalardır. Bodamya'dan başlayarak Gümüşdamla'da (Zilan) İbradı konağı adındaki yerde çıkan pınarlardan meydana gelen ve Üzümdere önünden geçtikten sonra Unulla (Ürünlü) ile Menerye arasından geçerek, Manavgat'a inen Manavgat Çayı bölgenin en büyük ırmağıdır. Bu ırmak üzerinde Üzümdere Köyü civarında Gavuryolu denilen yerde başka bir pınar suyunu alarak İbradı Değirmeni yanında epeyce çoğalmış olur. Irmak kenarında zeytin, incir gibi iklime has bitkiler yetişmektedir ve özellikle turistlerin ilgisini çeken Alabalık bulunmaktadır. İlçde ayrıca turistik yönden önemli yere sahip olan Altınbeşik - Düdensuyu Mağarası vardır. Nüfusu 2000 yılında yapılan genel nüfus sayımına göre İbradi'nin merkez ilçe nüfusu 6.991, köyler nüfusu ise 3.835'dir. Ekonomisi İlçenin dağlık bir bölgede bulunuşu hayvancılık faaliyetlerini geliştirmiştir. En çok beslenen hayvan kıl keçisidir. Tarımsal faaliyetlerde pazara dönük bir üretim yapılmamaktadır. Tahıl ve meyvecilik başlıca yer tutmaktadır. Yüksek kesimlerdeki ormanlardan kesim ve dikim işçiliği yapılmaktadır. |