Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi
 

Go Back   Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi > Genel Kültür > Türk Dünyası > A'dan Z'ye Türkiyemiz
Yardım Topluluk Takvim Bugünki Mesajlar Arama

gaziantep escort gaziantep escort
youtube beğeni hilesi
Cevapla

 

LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 2 April 2009, 09:13
Yorgun Yürek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
♥ GüLerken AğLadığını,MutLu OLanLar BiLmez
 
Kayıt Tarihi: 3 March 2009
Mesajlar: 35,077
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart AnTalya (:

ANTALYA Genel Harita

Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 2 April 2009, 09:16
Yorgun Yürek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
♥ GüLerken AğLadığını,MutLu OLanLar BiLmez
 
Kayıt Tarihi: 3 March 2009
Mesajlar: 35,077
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: AnTalya (:

ANTALYA'nın Tarihçesi

Attalos Yurdu anlamına gelen Antalya, II. Attalos tarafından kurulmuştur. Bergama Krallığı’nın sona ermesiyle (M.Ö. 133) bir süre bağımsız kalan kent, daha sonra korsanların eline geçmiştir. M.Ö. 77’de Komutan Servilius Isauricus tarafından Roma topraklarına katılmıştır. M.Ö. 67’de Pompeius’un donanmasına üs olmuştur. M.S. 130’da Hadrianus’un Attaleia’yı ziyaret etmesi şehrin gelişmesini sağlamıştır. Bizans egemenliği sırasında piskoposluk merkezi olan ismi görülen Attaleia, Türklerin eline geçtikten sonra büyük bir gelişme göstermiştir. Modern şehir antik yerleşmenin üzerine kurulduğundan, Antalya'da antik çağ kalıntılarına çok az rastlanmaktadır. Görülebilen kalıntıların ilki, eski liman olarak nitelenen liman mendireğinin bir kısmı ve limanı çevreleyen surdur. Surların park dışındaki kısmında restorasyonu yapılan Hadrian Kapısı Antalya'nın en güzel antik eserlerinden biridir.
Attaleia’da, bütün antik şehirlerde tapınak, agora, tiyatro gibi yapılar olduğu biliniyorsa da bugün bunların yerini saptamak imkansızdır
Antalya Kaleiçi

Büyük bir bölümü yıkılmış ve yok olmuş at nalı şeklinde içten ve dıştan surlarla çevrilidir. Surlar, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirleri ortak eseridir. Surların 80 burcu vardır. Surların içinde kiremit çatılı 3000 kadar ev bulunmaktadır. Evlerin karakteristik yapıları Antalya'nın sadece mimari tarihi hakkında fikir vermekle kalmaz, aynı zamanda bölgedeki yaşam tarzını, gelenek ve görenekleri en iyi şekilde yansıtır.

1972 yılında Antalya iç limanı ve Kaleiçi semti, özgün dokusu nedeniyle "Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu" tarafından "SİT bölgesi" olarak koruma altına alınmıştır. Turizm Bakanlığı'na "Antalya- Kaleiçi Kompleksi" restorasyon çalışmasından dolayı, 28 Nisan 1984’de FİJET (Uluslararası Turizm Yazarları Birliği) tarafından Altın Elma Turizm Oskarı ödülü verilmiştir. Günümüzde Kaleiçi otelleri, pansiyonları, restoranları ve barları ile eğlence merkezi haline gelmiştir.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 2 April 2009, 09:19
Yorgun Yürek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
♥ GüLerken AğLadığını,MutLu OLanLar BiLmez
 
Kayıt Tarihi: 3 March 2009
Mesajlar: 35,077
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: AnTalya (:

ANTALYA İLÇELERİ

Akseki

NÜFUSU : 22 Ekim 2000 Tarihinde yapılan Genel nüfus sayımında İlçe
merkez nüfusu 10.563 dür. Beldelere göre nüfus dağılımı ise şu şekildedir.
Akseki Merkez....................: 10.563
Cevizli
Beldesi....................: 7.737
Kuyucak Beldesi.................:
4.841
Bademli Beldesi..................: 2.230
Yarpuz
Beldesi....................: 3.200
Güçlüköy Beldesi................:
1.640
Süleymaniye Beldesi...........: 2.002
Diğer Köyler
Toplamı.........: 10.254
TOPLAM NÜFUS...........: 42.467
TARİHİ : Batı Toroslar’ ın zirvesinde 1288
yılında kurulan Akseki İlçesi’nin tarihi, Roma İmparatorluğu dönemlerine kadar
uzanmaktadır. O devirlerde Marla ( Marulya) gibi isimlerle adlandırılan İlçe,
1872’ ye kadar Akseki ismi ile Alanya’ ya bağlı iken daha sonra Antalya’ ya
bağlanmıştır. Manavgat ve Seydişehir İlçelerinin kurulması sonucu birçok köy bu
ilçelere bağlanmıştır. 1936 yılında Akseki’ye bağlı bir belde olan Gündoğmuş,
1990 yılında da İbradı ilçe yapılarak Akseki’ den ayrılmıştır.
COĞRAFİ YAPISI VE İKLİMİ: Manavgat Irmağı’nın
oluşturduğu büyük bir vadi ile Toroslar’ ın genel yapısına uygun engebeli ve
dağlık görünüm arz etmektedir. Doğusunda Gündoğmuş ve Bozkır, batısında Manavgat
ve İbradı , kuzeyinde Beyşehir ve Seydişehir, güneyinde Manavgat ve Gündoğmuş
ilçeleri yer alır. Arazinin büyük çoğunluğu sedir, çam ve köknar ağaçları ile
kaplı olup, yer yer Akdeniz tipik bitki örtüsü olan maki türü bodur ağaçlara
rastlanmaktadır. İlçenin rakımı 1050 metredir. Yüzölçümü 2.083 km² olup, genel
arazi dağılımı ise şu şekildedir:
Tarım Alanı..................................114.060
dekar
Çayır-Mera Alanı.........................176.500 dekar
Ormanlık ve
Fundalık Alan.......1.309.020 dekar
Su
Yüzeyi..........................................5. 000 dekar
Tarım Dışı
Alan............................478.420 dekar
TOPLAM
YÜZEY.....................2.083.000 dekar
İlçe Akdeniz İklimi ve karasal iklimin etkisindedir. Yaz
aylarında ısı +28 / 34°C , ilkbaharda +14 / 19°C , kışın -18 / 19°C arasında
değişir. Ortalama yıllık yağış miktarı 1068,2 mm’dir. Ancak bu miktardan yaz
aylarına düşen pay oldukça azdır. Yağışta görülen bu düzensizlik ve ekilebilir
alanların azlığı nedeniyle tarımsal faaliyetlere az rastlanmaktadır.
İDARİ DURUMU : İlçede 41 köy ve 6 belde mevcut olup,
nüfusun büyük çoğunluğu İlçe merkezinde ve beldelerde yaşamaktadır. Köylerdeki,
nüfus oranı düşüş göstermekte ve genellikle köy nüfusu yaşlı kişilerden
oluşmaktadır.
SOSYAL YAPISI: Küçük aile yapısının görüldüğü İlçede ve
köylerde akrabalık bağları kuvvetlidir. Halkın okuma - yazma oranı yüksek olup,
okumayısa, kültüre önem verilmekte, liseyi bitiren geçler kazandıkları taktirde
üniversiteye devam etmekte, kazanamayısanlar ise büyük şehirlerdeki akrabalarının
yanlarına giderek ticaretle uğraşmaktadırlar. Merkezde ve köylerde kalanların
çoğunluğu yaşlı nüfus olup, çiftçilikle uğraşmaktadır. Bunun yanında halkın
dayanışma duygusu birleştirici rol oynamakta, her köyde mevcut bulunan
yardımlaşma dernekleri, köylüler arasında dayanışmayısı arttırmaktadır.
Derneklerin finansmanı ise İlçe dışında yaşayan işadamları tarafından
sağlanmaktadır.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 2 April 2009, 09:20
Yorgun Yürek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
♥ GüLerken AğLadığını,MutLu OLanLar BiLmez
 
Kayıt Tarihi: 3 March 2009
Mesajlar: 35,077
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: AnTalya (:

Alanya

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
Alanya, kuzeyinde Toros Dağları, Güneyinde Akdeniz‘in bulunduğu
küçük bir yarımada üzerine kurulmuştur. Antik çağda Pamfilya ile Kilikya sınırı
arasındaki çizgide yer aldığı için bazen Kilikya, bazen de Pamfilya şehirleri
arasında sayılmıştır.

Kilikya Coğrafi karakteri nedeniyle iki farklı bölgeyi içine
almaktadır. Kilikyanın doğusu “Ovalık Kilikya (Kilikya Pedias), batısı ise
“Dağlık Kilikya (Kilikya Tracheiç” dır. Kilikya sözcüğüne ilk kez M.Ö. 16.yy.
Hitit metinlerinde “Chalaka “ olarak rastlanmaktadır. M.Ö. 15.yy Mısır ve Assur
kaynaklarında Ovalık Kilikya “Qedi “ ve “Que” Dağlık Kilikya ise “Clalaka”
olarak geçmektedir.

Dağlık Kilikya Toros Dağlarının denize kadar sokularak sarp
derin uçurumların oluşturduğu bir bölge olup geniş düzlüklerden ve liman
olabilecek büyük koylardan yoksundur. Buda şehirlerin gelişmesinde önemli bir
etken olmuştur. Dağlık Kilikya kentleri arasında`; Coracesion (Alanya), Laertes
(Gözüküçüklü), Syedra (Seki), İotape (Uğrak), ve Hamaxia (Elikesik)’yı
sayabiliriz.

Pamfilya kelimesi yunanca kökenli olup “Pan-Çok” ve “phyle-soy”
anlamına gelen sözcüklerin birleşmesinden oluşmakta, buda “Bütün kabilelerin bir
arada ikamet ettikleri memleket” anlamına gelmektedir. Pamfilya Bölgesinde yer
alan Side, Aspendos, Perge gibi şehirler ,şehirciliğin gelişmesine uygun etrafı
dağlarla çevrili verimli geniş ovaları ile büyük ticari ve askeri gemilerin
demirliye bileceği uygun koyları olan alanlara kurulmuştur.

Alanya’nın ilk kez ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu
henüz bilinmemektedir. Kentin bilinen en eski adı “Coracesium”dur. Sözcük
anlamıyla Latincede “Corax-Karga” ve Caesium-Gök” kelimelerinin birleşmesinden
meydana gelmiş olup “Gökkarga” anlamını taşımaktadır. Bizans döneminde ise
“Güzel Dağ” anlamına gelen “Calanoros” ismi verilmiştir. 13 yy.da Anadolu
Selçuklu Hükümdarlarından 1. Alaaddin Keykubat’ın (1220-1237) kaleyi alması ile
şehrin ismi hükümdarın ismine uygun alarak “Alaiyye” olarak değiştirilmiştir.
1935 yılında şehri ziyaret eden M.K. Atatürk ise “Alanya” adını vermiştir.

Alanya ve çevresinin tarih öncesi devirlerini tanıtan belgeler
günümüzde çok sınırlıdır. Prof.Dr. Kılıç Kökten'in 1957 yılında kent merkezine
12km.uzaklıkta yer alan Kadıini mağarasında yaptığı araştırmalar bölge tarihinin
üst Palealitik (İ.Ö.20.000-17.000) dönemine kadar uzandığını göstermektedir.
Aynı mağarada son zamanlarda yapılan incelemeler sonucu Eski Tunç Dönemine ait
(3000-2000) ait seramik parçaları da ele geçmiştir. Buda Alanya’nın çevresinin
Eski Tunç Çağında da yerleşim gördüğünü göstermektedir.

Coracesium’dan ilk kez bahseden İ.Ö. 4.yy. antik çağ
Coğrayyacılarından Sylax’dır. Bu dönemde bölge, Anadolu’nun önemli bir bölümünü
istila eden perslerin egemenliği altındadır. Persler dönemine ait günümüze kadar
ulaşan önemli bir kalıntı henüz tespit edilememiştir. Ancak Alanya Kalesi
Ehmedek mevkiinde yer alan Selçuklu Sur duvarlarının altında kalmış, kiklopien
taşlardan örülmüş olan sur duvarları bu döneme tarihlendirilmektedir. Daha sonra
bu bölgeden antik çağın önemli tarihçisi olan Strabon (İ.Ö.63-İ.S.25)
“Geographika” adlı kitabında bahsetmekte ve Coracesium’u zapdedilmesi çok güç ve
dik bir yer olarak tanımlamaktadır. Ayrıca Pir-i Reis, Seyyah İbn-i Batuta ve
Evliya Çelebi bölgeyi gezen seyyahlardan olup eserlerinde kentten
bahsetmektedirler.

Coracesium’un coğrafı yapısından kaynaklanan doğal savunma
kolaylığı ve küçük limanı ile ilk çağlarda korsanlar için mükemmel bir barınak
haline gelmiştir. İ.Ö. 2.yy’ın ortalarında Anadolu’nun güney sahillerini koruyan
Rodos Deniz birliğinin dağılması sonucu ilk korsanlık hareketleri bu bölgeden
yani Coracesion’dan Seleukeia (Silifke) ‘ya kadar uzanan sahil kesiminde
başlamış ve kısa bir süre sonra komşu bölgelere yayılmıştır. Bu nedenle korsan
tabiri yerine “Kilikyalı” adı kullanılmıştır. İ.Ö. 2.yy.’ın ortalarında Diodotos
Tryphon isimli azılı bir korsan lideri Coracesium’u üst olarak kullanmış hatta
kendi adına sikkeler bastırmıştır.

Kıbrıs, Pisidya, Pamfilya, Suriye ve hatta Giriti etkileyen bu
korsan hareketlerine son vermek amacıyla Roma döneminde, (İ.Ö.65) olağanüstü
yetkilerle donatılmış olarak Coracesium’a General Pompeius Magnus gelir ve
korsanlık hareketlerini bastırır. İ.Ö.34 yılında ise Antonius tarafından Dağlık
Kilikya bölgesi Kleopatradan olma oğlu Ptolemaios’a hediye edilir.

Antik dönemde Dağlık kilikya’da yaşayan halk, merkezi yönetim
kuvvetli olduğu sürece sessiz kalmış, zayıfladığı dönemde ise eski barbar
kimliğine bürünmüştür. Bu nedenle Dağlık Kilikya, doğusundaki Ovalık Kilikya,dan
ve batısındaki Pamfilya’dan hem coğrafi hem de sosyal gelişme bakımından
farklılıklar ortaya koymaktadır.

Anadolu Selçuklu Hükümdarlarından 1.Alaaddin Keykubat tahta
geçtikten sonra tüm Anadolu’da imar faaliyetlerinde bulunmuş özellikle Konya,
Sivas, Kayseri ve Antalya gibi şehirlerde medreseler, hanlar, av köşkleri,
saraylar ve kaleler yaptırmıştır.

Sultan ilk seferini askeri ve ticari bakımından çok önemli bir
yer olan ve Başkent Konya’nın limanı olabilecek Kalanoros (Alanya) üzerine
yapar. O sıralarda Kalanoros’un başında Hiristiyan sülalesinden olan Kyr Vart
isimli biri vardır. Kenti karadan ve denizden kuşatır. Savunmanın olanaksız
olduğunu anlayan Kyr Vart Selçukluların gücü karşısında direnemeyip hemen teslim
olmuştur (1221). Ayrıca kızı Huand Hatun’u da sultana eş olarak vermiştir. Huand
Hatun sonradan dinini değiştirerek “Mah-Peri Sultan” ismini almıştır.

Sultanın adına uygun olarak “Alaiyye” ismini alan kent onun
döneminde en parlak günlerini yaşamış, büyük imar faaliyetlerine sahne olmuş ve
Başkent Konya’nın yanısıra ikinci bir başkent, kışlık merkez olarak
kullanılmıştır. O dönemde kente bir çok bilgin ve sanatçı yerleşmiş ve kısa bir
zamanda Alaiyye Kültür ve Ticaret merkezi haline gelmiştir.

Alaaddin Keykubat’tan sonra kentin parlak dönemi sona ermiştir.
1243 deki Moğol saldırıları, 1277’de Mısır Memlüklerin Anadolu’ya girmeleri ve
taht kavgaları Selçukluları yıpratmış 1300 yılında Anadolu Selçuklu Devleti
parçalanmış ve bölge Karamanoğulları yönetimine girmiştir. Alanya 1427 yılında
Karamanoğulları tarafından beşbin altın karşılığında Memlük Sultanına satılmış
daha sonra 1471 yılında Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı Devleti sınırları
içerisine alınmıştır.

Tarsus ile birlikte Alanya ,1571 yılında Kıbrıs Eyaletine
bağlanmış, 1864 yılında ise Konya Vilayetinin sancağı olmuştur. 1868 yılında ise
Antalya’ya bağlanmış ve 1871 yılında bu ilin ilçesi olmuştur.

Alanya denizden ve karadan zor ulaşılabilirliği, doğal
kaynakları ve tabiat güzelliği ile tarih boyunca toplumların ilgisini çekmiştir.
Bu nedenle günümüze değin sürekli iskan gören, Anadolu’nun nadide kentlerinden
birisidir.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 2 April 2009, 09:21
Yorgun Yürek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
♥ GüLerken AğLadığını,MutLu OLanLar BiLmez
 
Kayıt Tarihi: 3 March 2009
Mesajlar: 35,077
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: AnTalya (:

Demre


Nüfus: Kente giriş tabelalarında 13,900 yazar kent
nüfüsunu. Ancak Demre Nüfusu 22-25 bin arasıdır. Toroslardan ve kırsal alandan
seracılık yapmak için gelenler resmi nufusa yansımaz. Onlar köylerinde muhtar,
kasabalarında belediye başkanı secmek için Demre de yazılmazlar. Doğal olarak
Demre Belediyesinden hizmet isterler. Tabiki hizmetler aksamakta. Onların Demre
nüfusuna yazılması, iller Bankasından gelen geliri düşürmekte.


Ekonomik Yapı: Demre, adını ilçeden alan Demre Çayının
denize döküldüğü bir delte ovası üstünde kurulmuştur. Kuzeyi, doğusu ve batısı
Toros Dağları ile kaplı bu ova, Türkiye'de turfanda sebzeciliğin önemli
merkezidir.

Her mevsimde ilçeye gelen konukları iki renk karşılar ovada.
Beyaz ve yeşil. Beyaz 10.000 dekarlık plastik ve cam seraların rengi. Yeşil ise
4635 dekarlık portakal bahçelerinin. Halkın geçim kaynağı turfanda sebzeciliktir
ve narenciye üretimine dayalıdır.

Üç tarafının dağlarla kaplı olması, turfanda sebze ve narenciye
üretiminde büyük bir avantaj sağlıyor Demre'ye Özellikle biber üretim ve ihrac
merkezi konumunda. Son yıllarda 10'a yakın biber türü üretilmektedir. Adını
Demreden alan ''Demre Sivrisi'' adlı sivri biber ünlüdür Avrupa insanının damak
tadına uygun Kapia, California Harikası, Macar Dolması, Carliston türü biberler
Kale'de üretilmektedir. Özellikle Toros Dağlarının eteklerinde kurulan Köşkerler
Köyünün Portakalı, Türkiye'nin en kaliteli portakalıdır.

Baharın ilk günlerinde ister doğudan, ister batıdan gelin, sizi
ilk karşılayan portakal ve limon çiçeklerinin kokusudur.

Demre'de turizm, henüz günübirliktir. Özellikle azımsanmayacak
bir grup Demreli, Çayağzı limanından Kekova'ya düzenlenen yat turlarından geçim
sağlamaktadır.

Ticaret küçük ölçeklidir. Sanayi tesisi yoktur. İlçe Merkezi ve
Beymelek Beldesinde birer sebze ve meyve toptancı hali mevcuttur.


Coğrafya: Demre İlçesi, Akdeniz Bölgesinde Antalya İline
bağlı 4.sınıf bir ilçedir. Antalya körfezinin batısında Teke Yarımadasının
güneyinde yer alan bir ilçe olup, doğusunda Finike İlçesi, batısında Kaş İlçesi,
güneyinde ise Akdeniz ile sınırdır.

Üç tarafı dağlarla çevrili bulunan ilçenin kurulduğu arazi
Demre Çayının getirmiş olduğu verimli alivyonlu topraklardan meydana gelmiştir.
Akdeniz ikliminin tipik karakteristik özelliklerinin görüldüğü Demre İlçesinde
yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağmurlu geçer.

İlçenin toplam olarak yüz ölçümü 47.322 hektar olup, tarım
arazisi 5.350 hektar, çayır mera 50 hektar, orman arazisi 31.922 hektar, su
yüzeyi 300 hektar, tarım dışı arazi ise 9.600 hektardır.


Tarih: Finike ile Kaş arasında, Finike'ye 25, Kaş'a 48
km. uzaklıkta olan Demre Likya uygarlığının en önemli 6 kentinden birisi olup
kuruluşu ilk kez M.Ö. V. yüzyılda yerleşim merkezi haline gelen Demre, önceleri
deniz kıyısında iken Demre çayının getirdiği alüvyonlar sonucunda denizle olan
bağlantısı kesilmiştir. M.S. IX. yüzyılda Arap akınları sonucu terk edilmiştir.
Kaya Mezarları, Tiyatro ve St.Nicholas Kilisesi varlığını günümüze değin
sürdürebilmiş yapılardan bazılarıdır. Hadrian tarafından yaptırılan içinde tahıl
ambarı da bulunan Andriake limanının Demre ile bağlantısı vardır.

Noel Baba olarak bilinen St.Nicholas (Aziz Nikola, Santa Claus,
Heilige Nikolaus, Noel Baba) M.S. 245 yılında Fethiye yakınlarında Patara
kentinde doğmuş, M.S. 363 yılına değin Anadolu'da yaşamış bir azizdir.

Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak iyi bir eğitim görmüş ve
kendini insanlara adamıştır. Yaptığı yardımlarla çevresinde sevgi bağı oluşturan
St.Nicholas, denizcilerin ve çocukların koruyucusu olarak Noel Baba adı ile bu
güne değin yaşatılarak efsaneleştirilmiştir.

Demre Piskoposu olarak çevresinde yaptığı dini ve sosyal
çalışmalarla halkın sorunlarına insancıl çözümler getirmiştir. Öldükten sonra
Demre'de gömülmüş ve adına bir kilise yaptırılmıştır. St. Nicholas'ın
kemiklerinin bir kısmı 1080 yılında İtalyan tacirler tarafından Bari'ye
kaçırılmıştır. Ancak acele ile götürülemediği anlaşılan bir kısım parçaları ise
bugün Antalya Müzesi'nde sergilenmektedir.

Hollanda'da Sinterkoas, Fransa'da Pere Noel, İngiltere'de
Father Christmas, Amerika'da Santa Claus ve Almanya'da Heilige Nikolaus
hikayelerinin aslı St. Nicholas'dır.

Bugün pek çok ülkenin baş azizi olan St. Nicholas'ın ölüm
tarihi olan 6 Aralık'ta törenler düzenlenir, çocuklara hediyeler verilir ve bu
kutlamalar Noel Yortusuna değin uzayarak yeni bir yıl özelliği kazanır.

İlki 5-7 Aralık 1983 yılında yapılan Noel Baba sempozyumu o
günden beri değişik din ve eğitimlerden gelen insanların katılımlarıyla her yıl
tekrarlamaktadır. Sempozyumlarda, Anadolu'lu St. Nicholas'ın insan sevgisinden
yararlanarak, dini ve inancı değişik tüm insanlara barış, dostluk ve kardeşlik
çağrısı yapılır.


İklimi:
Bahar yılda bir gelir
Birkaç ay derler yalan
Demremizde
her saat
Bir bahardır fışkıran.

Demre'nin iklimini bu dizelerle özetlemek en güzeli. Her gün
bahar, her gün yaz. Öğretmenler, sonbaharı anlatamaz öğrencilerine. Bir
bakarsınız çiçek açar bademler Kasımda, Ocakta, bazen Aralıkta Akdeniz'i
Demre'de yaşamak gerekir. İnsanları sıcak kanlılığını, sıcak iklimden alır.
Kışı, kuzeydeki Torosları seyrederek yaşarsınız Demre'de

Zaman zaman kış mevsiminde 3-5 gün soğuk olur. Bunuda doğanın
turfanda sebze üreticisine verdiği ceza olarak kabuk edebilirsiniz.

Bir cennettir sıcak bir iklim ve sıcak insanlar arayanlar için
Demre.


Turizm: İlçemiz tarihi geçmişi ve coğrafi konumu itibari
ile turizm beldesidir. İlçemizde tarihten kalan Noel Baba Kilisesi, Myra Antik
Kenti ve Tiyatrosu, Andreake Antik Kenti, Kaya Mezarları, Simena Antik Kenti
turizm için cazibe oluşturmaktadır. Kekova adaları, Batık Kent'in tertemiz
denizi ve iklimi ile de beldemiz coğrafi yönden de turizm açısından şanslı bir
yerleşim yeridir, ilçemizin bütün bu özelliklerine rağmen turizmden yeterli
derecede faydalandığı söylenemez. Bunun sebebi ulaşımın zorluğu, konaklama
tesislerinin azlığı, bu yüzden hizmet sektörünün gelişmemesidir.


Eğitimi:
İlköğretim : İlçemizde Merkezde 7 , köy ve mahallelerde 5 olmak
üzere toplam 12 İlköğretim okulumuz bulunmaktadır. Merkezdeki 7 İlköğretim
okulundan 80. Yıl Cumhuriyet, Yunus Emre, Atatürk, Yusuf Özek ve Beymelek
İlköğretim okullarında 2. kademe bulunmaktadır. Diğer okullarımızın fiziki
kapasiteleri yeterli olmadığından dolayı 2. kademe eğitim verilememektedir.
Merkezdeki 7 İlköğretim okulumuzda toplam 96 derslik ve 2.718 öğrenci mevcuttur.
Köylerde bulunan 5 okulumuzda 26 derslik mevcuttur. 10 okulumuz taşımalı
ilköğretim uygulamasına tabi olup, bunun 9'u İlçe merkezine, 1'i ise Kaş İlçesi
Karadağ İlköğretim okuluna taşınmaktadır. Toplam taşınan öğrenci sayısı
412'dir.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 2 April 2009, 09:23
Yorgun Yürek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
♥ GüLerken AğLadığını,MutLu OLanLar BiLmez
 
Kayıt Tarihi: 3 March 2009
Mesajlar: 35,077
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: AnTalya (:

Elmalı

Tarihçe ve Kaya Mezarları
Antalya'nın eski yerleşim yerlerinden biri
olan Elmalı, uzun ve zengin tarihi boyunca birçok medeniyete tanıklık etmiş,
yörenin tarihi, M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda yaşamış olan Likyalılar ile
başlamıştır. Beldenin M.Ö. 2000-3000 yıllarına varan yaşantısı, hala tarihin
karanlık örtüsü altındadır. Ancak bu devirlere ait mezarlarda yapılan kazılar ve
incelemeler, Likyalıların bir Asya Kavimi olduğunı kabule imkan vermiştir. Likya
olarak anılan bölge, Roma ve Bizans İmparatorluğu'nun, Selçuklu Devletini' nin,
Teke Beyliği'nin, Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetiminde kalmıştır. Özellikle
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bölgenin en gelişmiş yöresi olarak kültür,
sanat ve ticaret alanlarında çevresine örnek olmuş, Likya'nın kuzeyini temsil
eden önemli şehirlerden biri olarak kabul edilmiştir. Bölgede yapılan arkeolojik
kazılar sonucu yaşanan tarihe ve tanrıçalara ev sahipliği yapan birçok tarihi
eser gün ışığına çıkartılmıştır. Bunlardan bazıları olan Kızılbeli Mezarları,
Likya Yolu, Fildişi Çocuklu Kadın Heykeli, Gümüş Kral Heykeli, Semahöyük Küp
Mezarları, Yapraklı Köyü Yazılı Kaya, Armutlu Köyü Kaya Mezarı, Söğle Yaylası
Arı Serenleri tarihsel ve kültürel zenginliğin göstergeleridir.
Bunlara ek
olarak Elmalı'nın gelişimi, yörenin Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı idaresine
geçmesi, Osmanlı Devleti'nin ilk zamanlarında Anadolu Eyaletine bağlı olan Teke
Livası'nın merkezi ve Teke Paşaları'nın ikametgahı olmasının ardından idare
merkezinin Antalya'ya nakledilmesi üzerine yörenin kaza haline gelmesiyle
özetlenebilir. İlçe sıra ile "Kabalı, Amelas, Elmalı" isimlerini almış, ancak bu
isimlerin nereden kaynaklandığına dair kesin bir delil bulunamamıştır.


Elmalı Sikkeleri

M.Ö. V. yy.'da Persler'in Yunanistan'ı istila etmelerinden
sonra Atina Şehir Devleti'nin önderliğinde Akdeniz Çevresi şehirlerinden oluşan
bir birlik (Ati-Delos Deniz Birliği) kurulmuştu. Bu birliğin bir merkezi ve
bütçesi vardı. Her ülke kendi bastığı gümüş sikkeden kendi gücü oranında bu
birliğe katkıda bulunuyordu.
İşte 1984 yılında Antalya'nın Elmalı ilçesinde
kaçak kazılar sonucu bulunan yüzyılın definesi Elmalı Sikkeleri, o bölgede
bulunna bütün şehir devletlerinin paralarını içeriyordu. Söz konusu sikkelere
yüzyılın definesi denilmesinin en önemli nedeni de Yunanlılar'ın Persler'i
yendikleri için bir anı parası çıkarma kararı almalı ve normal olarak o zamanın
para birimi için en fazla 4 drahmi değeri biçilirken; anma neeniyle 10
drahmililk paranın çıkarılmış olmasıydı. (10 drahmi'lik para=Dekadrahmi)

İnce işçiliği ve dünyadaki azlığıyla değeri artan dekadrahmiler, Elmalı
Definesi'nin bulunmasıyla hem dünyada bilinen Dekadrahmi sayısı iki katına
çıkmış hem de insanlık tarihinin bilinmeyen önemli bir bölümü aydınlatılmıştır.
Çünkü 1984 yılına kadar tüm dünyada yalnızca 13 adet Dekadrahmi'nin varlığı
bilinirken, Elmalı Definesi'nde bunlardan 14 adet bulunmuştur.
Oldukça önem
taşıyan böylesi değerli bir kültür mirası ne yazık ki önce kaçak kazılar sonucu
yurt dışına kaçırılmıştır. Ardından geçen uzun süreler sonucunda tekrar ait
olduğu Anadolu topraklarına geri dönebilmesi sağlanmıştır. Bugünlerde de Elmalı
Hazineleri Müzesi'nde sergilenmeyi beklemektedir.


Semahöyük Küp Mezarları
Antalya İlinin Karain ve Beldibi gibi Prehistorik
merkezlerinden sonra gelen, eski yerleşme merkezidir. Amerikan Bryn Mawr College
tarafından yeri belirlenen ve Prof. Machteld Mellink tarafından 1963 yılında
başlanan kazılarda, İ.Ö. 3. bin ortalarından 2. bin yılın başlarına tarihlenen
Erken Bronz Çağı bir yerleşmenin varlığı belirlenmiştir. Hendeklerle çevrili
dörtgen şeklinde bir saray ile çevresinde ev kalıntıları ve bunların batısında
bugün Antalya Müzesi'nde sergilenen Küp Mezarlar (Pithos) ortaya çıkarılmıştır.
Kazılarda çıkarılan diğer arkeolojik buluntular pithoslar, seramikler, bronz
iğneler, aynalar, ağırşaklar, mühürler, genç kızlara ait bilezikler, gaga ağızlı
testiler, kolyeler, mızrak uçları bugün Antalya Müzesi'nin en ilgi çeken
eserlerini oluşturmaktadır.

Bilinen iki anıt mezar vardır. Bunlardan ilki Karaburun, diğeri
ise Kızılbel'dedir. Karataş kazısının hemen kuzeyinde Antalya- Elmalı yolu
üzerindeki Karaburun Kral Mezarı Prof. Machteld Mellink tarafından kazılmış ve
İ.Ö.5. yüzyıl ortalarına tarihlendirilmiştir. Mezar odasının duvarları av ve
savaş sahnelerinden oluşan fresklerle süslüdür. Kızılbel mezar anıtı ise, kentin
batısında Elmalı -Yuva köyü yolu üzerindedir. Kalker bloklardan oluşmuş bir
odadan ibarettir. Muhtemelen antik dönemde içi boşaltılmış olan mezarda
arkeolojik buluntuya rastlanılmamıştır.
Bölgede yapılan arkeolojik kazılar
sonucunda yapılan tarihe ve tanrıçalara ev sahipliği yapan birçok tarihi eser
gün ışığına çıkartılmıştır. Bunlardan bazıları olan Kızılbeli Mezarları, Likya
Yolu, Fildişi Çocuklu Kadın Heykeli, Gümüş Kral Heykeli, Semahöyük Küp
Mezarları, Yapraklı Köyü Yazılı Kaya, Armutlu Köyü Kaya Mezarı, Söğle Yaylası
Arı Serenleri tarihsel ve kültürel zenginliğin göstergesidir.


Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 2 April 2009, 09:24
Yorgun Yürek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
♥ GüLerken AğLadığını,MutLu OLanLar BiLmez
 
Kayıt Tarihi: 3 March 2009
Mesajlar: 35,077
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: AnTalya (:

Finike

Tarihi:
Finike ilçesi konum itibariyle günümüzde "Teke
Yarımadası" eski çağda ise Likya olarak adlandırılan bölgede bulunmaktadır.
Likya; doğuda Pamfilya, batıda Karya, kuzeyde ise Psidya ile çevrilidir.

Teke Yarımadası'nın M.Ö. 3. bin yıldan beri iskan edildiği
bilinmektedir. Fakat "bu bölgede yapılan arkeolojik araştırmalar 2. Bin yıldan
eskiye giden bir iskanı henüz tespit etmemiştir." Dilbilim yönünden yapılan
araştırmalarla yörede kullanılan yer adlarının, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde
görülen ve M.Ö. 3 bin yılla tarihlenen yer adlarıyla benzeşmesi Likya'da da M.Ö.
3 bin yıllarında yerleşmeler olduğu sonucunu vermektedir. Görüldüğü gibi,
arkeolojik belgeler ve dilbilim verileri, Likya'da M.Ö. 3 bin yıllarında bir
yerleşim olduğunu kanıtlayacak niteliktedir. Fakat elde edilen bulgular bu
yerleşimlerin kimler tarafından meydana getirildiği sorusunun tam olarak
açıklanmasına yetmemektedir.

Likya ismi ve Likyalıların kökeni hakkında
tarihçiler tarafından birçok görüş ileri sürülmüştür. Heredotos'a göre
Likyalılar Girit'ten göç etmiş bir topluluktur. Oktay Akşit'e göre ise "Eski
Şark ve Mısır kaynaklarının da gösterdiği gibi, Lukka'lar yani Likya'lılar en az
M.Ö. 2. bin yıl ortasından beri Likya'da oturan bir kavimdir."

Elmalı'ya
11 km olan Semahöyük köyünde yapılan kazılar erken bronz çağı yerleşimini ortaya
çıkarmıştır. Finike ilçe sınırlarında ve yakın çevrede bir çok tarihi kalıntı
bulunmasına rağmen bunların tarihi Semahöyük kadar eskiye gitmemektedir. Bu
kalıntılarda yapılan arkeolojik araştırmalarda elde edilen bulguların en
eskileri Likya uygarlığından kalanlardır.

Likyalıların komşu devletlerle
ittifak kurmaları deniz aşırı savaşlara katılmaları, onların bir devlet yapısına
ve güçlü bir deniz filosuna sahip olduklarını kanıtlayacak delillerdir.
Kolonizasyon devrinde ise Likya'nın doğusunda sadece bir şehirde yerleşme
görülmesi Likyalıların kuvvetli durumlarını M.Ö. 1. yüzyılda da sürdürdüğünü
göstermektedir. " Kolonizasyon devri ile Likya'nın Persler tarafından M.Ö. 6.
asrın yarısındaki istilası arasında Likyalıların hürriyetlerine sahip, bağımsız
oldukları anlaşılmaktadır. Bu sırada kuvvetli bir devlet olan Lidya'nın,
Likyalıları da itaatleri altına alamayışları bunu göstermektedir."

Doğu
Akdeniz ticaretinin gelişmesi önce Persleri, daha sonra Büyük İskender'i
Likya'ya çekmiş ve İskender M.Ö. 330 yılında bütün Likya'yı denetimi altına
almıştır. Likyalılar bu istilaya karşı koymamışlar ve teslim olmuşlardır. Bunun
nedeni, Pers baskısının İskender ile tamamen ortadan kalkacağını umut
etmeleridir. Fakat aksine İskender'in Likya'ya gelmesinden sonra Likya'lılar tam
bağımsızlıklarını bir daha kazanamamışlardır.

"Büyük İskender'in
ölümünden sonra denetimin zayıflaması, zaman zaman Suriye, Mısır ve Rodos'un
Likya'da hegomonya kurmalarına yol açmış , bu kargaşalık, Likya Birliği'nin
Limyra Beyi Perikles tarafından M.Ö. 2. asrın başlarına doğru kurulmasıyla
yerini tekrar istikrara bırakmıştır. Daha sonraki yıllarda sahillerin tekrar
korsan yatağı haline gelmesi üzerine "M.Ö. 67'de Pompeyüs büyük emir selahiyeti
ile buralara gelip korsanlığı sona erdirmiş, M.S. 43'de de İmparator Cladius
tarafından Likya ile Pamfilya birleştirilerek yeni eyaletin ismi Likya-Pamfilya
" yapılmıştır.

Erken Hristiyanlığın başlamasıyla Myra (Demre) bölgede
yayılan Hristiyanlığın merkezi haline gelmiştir. Helenler ve Romalılar döneminde
her türlü değerlerini kaybeden Likyalılar Bizans hakimiyeti ile eriyip
gitmişlerdir.

Bizans döneminde kısa dönemli Arap saldırı ve işgallerini
yaşayan bölge, Bizans hakimiyetinden sonra 1207-1308 yılları arasında Anadolu
Selçuklu hakimiyetinde kalmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti döneminde yöreye Teke
Boyu yerleştirilmiştir. Daha sonra Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılması
üzerine 1308-1361 yıllarında Teke Oğulları Beyliği'nin hakimiyetinde kalan
yörede, Teke Oğulları Beyliği'nin Osmanlılar tarafından ortadan kaldırılmasıyla
1426 yılında Osmanlı idaresi başlamıştır. Osmanlı idaresinde Elmalı kazasına
bağlı bir nahiye merkezi iken 1914 yılında kaza olan Finike I.Dünya Savaşı
sonrasında 1919-1921 yılları arasında İtalyanların kısa süren işgaline
uğramıştır.


İklim:

Finike’de yazları sıcak ve kurak, kışları
ılık ve yağışlı, tipik Akdeniz iklimi hüküm sürmektedir. Dağlık coğrafi yapı, iç
kesimlerle kıyı arasında, doğal bir set oluşturmuştur. Bu set yüzünden, sahilde
yer alan Finike ile iç kesimlerde (yaylada) yer alan komşu ilçeler Elmalı ve
Korkuteli arasında, iklim, bitki örtüsü, yaşam şekilleri yönünden belirgin
farklılıklar bulunmaktadır.


Coğrafi
Özellikler:

Anadolu'nun güney-batısında yer alan 370 ile 350 derece
enlem, 28 derece 46 ile 30 derece 48 boylam çizgileri arasında doğuda Antalya
körfezi, batıda Fethiye körfezi arasında kalan ve güney yönünde Akdeniz'e doğru
uzanmış bulunan yarımadaya antik çağda Likya, günümüzde ise Teke Yarımadası adı
verilmiştir.

Teke yöresi yüksek dağ kütlelerinin yoğun olduğu bir
yöredir. "Yörede bulunan dağların çoğunun zirveleri denizden yalnızca 3-4 km
kadar içeridedir ve bu durum kaydedilen yüksekliklerin kıyıya çok dik yamaçlarla
indiğinin belirtileridir. Böylece kıyı ovaları dışında kalan alanlarda
yüksekliklerin denize dik bir şekilde inmesi sonucu kıyı çok girintili ve
çıkıntılı olmuş, tepelerin denizle birleştiği yerler yüksek kıyıları
oluştururken akarsu vadilerinin denize ulaştığı yerlerde, boğulmalar sonucu,
küçük, dar ve derin koylar oluşmuştur. Alçak kıyılara ve kumsallara ise geniş
vadi ağızlarında ya da kıyı ovalarının kenarlarında rastlanır."

Teke yarımadası yukarıda da belirtildiği yapısı itibariyle Batı
Anadolu'nun en dağlık yöresidir. Eşen çayının doğusundan başlayarak sahil
boyunca birdenbire yükselen dağlar çoğu zaman geçit vermezler. Finike ovası da
üç taraftan, bu dağların uzantısı olan Beydağları tarafından çevrilmiştir.
Yöreyi kuşatan dağlar, eski çağlardan beri çevreyle olan ulaşımda en büyük
engeli oluşturmuştur.

Ovaya dökülen en büyük iki akarsu olan Akçay ve
Alakırçayı'nın meydana getirdiği vadiler kara ulaşımında en büyük kolaylığı
sağlamışlardır. Akçay vadisi aracılığıyla Elmalı ilçesine ulaşılabilmekte,
Alakırçayı vadisi aracılığıyla da Antalya'ya ulaşılabilmekteydi. Alakırçayı
vadisi ulaşım açısından Akçay vadisine oranla daha az kullanışlıdır. Bu yüzden
eski çağlardan beri yörenin iç bölgelerle olan kara ulaşımında tek çıkış noktası
Akçay vadisi olmuştur. Bu doğal geçit Finike'nin iç bölgelerle olan bağlantısını
sağladığı gibi Akdeniz'in ılık ve yağışlı ikliminin biraz daha içerilere
sokulmasına imkan vermiştir.

Bu doğal geçitlerin dışında Finike ovasının doğusunda ve
batısında denize uzanan dağlar büyük güçlüklerle aşılarak Antalya ve
Demre-Kaş-Muğla istikametlerine yollar açılmıştır.

Coğrafi yapının dağlık oluşu ve bu dağların iç bölgelerle
sahil kesimi arasında doğal bir set oluşturması Akdeniz'in ılık ve yağışlı
etkisinin iç kesimlere sokulmasını engellemiştir. Bunun sonucunda kuzeyindeki
komşu ilçeler Elmalı ve Korkuteli ile Finike arasında iklim, bitki örtüsü, yaşam
şeklinde belirgin farklılıklar ortaya çıkmıştır.

Yörenin en önemli dağı
Beydağlarıdır. Geniş bir coğrafi alanı kaplayan Beydağları batıda Kaş-Demre
sınırından başlayarak doğuda Antalya'nın kuzey batısına kadar ulaşır. Beydağları
grubuna dahil dağlar dört bölüme ayrılır. 1.Tahtalıdağlar, 2.Bakırdağları,
3.Merkezi Beydağları, 4.Güneybatı Bölümü Beydağları.
Yörenin en uzun ve
debisi en yüksek akarsuyu Alakırçayı'dır. "Debisi 4.5m³ /sn olan bu çay,
Beydağlarından susuz İmecik'in güneyindeki Erentepe ve Umurtepe'den çıkar.
Soldan Gönen, sağdan Akpınar ve Karaağaç suyunu alarak ilerler. Uzunluğu
62km'dir."

İkinci büyük akarsu ise Akçay'dır. Elmalı ovasında irili ufaklı
sular Akçay ismini alarak Avlan gölüne dökülür. Avlan gölünün çevresindeki
düdenler aracılığıyla yeraltına batar ve Avlan belinin aşağılarında değişik
kaynaklardan çıkarak Akçay ismini alarak Finike ilçe merkezinden denize dökülür.
Diğer akarsular ise Gavurçayı, Karaçay ve Göksu'dur.

Tamamı dağlık olan ilçe topraklarının tek düzlüğü, ilçe
merkezinin de batı kıyısında bulunduğu Finike ovasıdır. Ovanın yüzölçümü 80 km²,
Finike ilçe sınırları içinde kalan kısmı ise 56 km²'dir. Ovanın tamamında
narenciye ve seracılık yapılmaktadır.
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 2 April 2009, 09:26
Yorgun Yürek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
♥ GüLerken AğLadığını,MutLu OLanLar BiLmez
 
Kayıt Tarihi: 3 March 2009
Mesajlar: 35,077
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: AnTalya (:

Gazipaşa

Gazipaşa, Torosların yeşili ile Akdeniz’ in turkuaz tonları muz bahçelerinin
yeşil gerdanlığı arasına gizlenmiş bir cennetin adı. Antalya’ nın 180 km doğu
sınırındaki en son ilçesi olan bu cennet doğal güzelliklerinin yanı sıra ilk
çağdan günümüze çeşitli uygarlıklara yurt olmuş bir tarih zengini. Geçmişin
gizemli mağaraları korsanlara sığınak olmuş. Sessiz Cennet Gazipaşa, yat limanı
ve hava alanı ile geleceğin turizm yatırımcılarının keşfini bekliyor.



Nephelis ( Muzkent Köyü)
Bölgede ilk yerleşim MÖ 1800 yıllarda Luwilere aittir. Hititlere bağlı olarak
MÖ 1800 yıllarında Trakheiya ( Dağlık Klikya ) bölgesinde yaşamışlardır.
Hititler MÖ 1191 yılında deniz kavimleri tarafından yıkılınca bölgemizde yakılıp
yıkılmıştır. MÖ 8 ve 7. yüzyıllarda İyonlar ve Samoslular koloni
kurmuşlardır.

Bölgemizdeki eski tarihi yerleşim yerlerinin temelleri bu dönemde atılmıştır.
Bölgemiz MÖ 6. ve 4. yüzyıllar arasında Perslerin Anadolu Satrablığı ( Eyalet )
‘ na bağlıydı. MÖ 333 yılından sonra bölgenin hakimiyeti Büyük iskender’ in
komutanlarından Selevkos’ un egemenliğine girmiştir.MÖ 275 274 yıllarında Mısır’
da kurulan Ptolemaiosların egemenliğine girmiştir.Kısa süren Mısır
egemenliğinden sonra bölgemiz merkezi Adıyaman da bulunan Kommagene Krallığına
bağlanmıştır


Antiocheia Ad Cragum ( nohut yeri ) şehri 4. Antarnikos ‘un adı verilmiştir.
İotape(Aydap)’a kızının adı verilmiştir. Bölgemizin sık sık el değiştirmesi
otorite boşluğuna neden olmuş, bölgeye korsanlar hakim olmuştur. MÖ 102 yılında
Roma İmparatoru M. Antonia bir taraftan korsanlarla mücadele etmiş, diğer
taraftan bölgeye hakim olmaya başlamıştır. Roma İmparatoru Octavionus ( Augustus
) MÖ 25-20 yıllarında tamamen bölgenin denetimini ele geçirmiştir.

MS 117 yılında Roma İmparatoru Traianus Suriye seferinden dönüşünde Selinus’
a geldi. Burada hastalandı. Suriye Valisi olarak bıraktığı akrabası Publius
Aelius Hadrianus’u evlat edindi. Kısa bir süre sonra burada öldü. Ölümünden
sonra Selinus kentine onun adına Traianapolis adı verildi.

Roma İmparatorluğu 395 yılında ikiye ayrılınca bölgemiz
Bizansın egemenliğine girmiştir. Bizans egemenliği 1225 yılındaki Anadolu
Selçuklu egemenliğine kadar devam etmiştir.
Coğrafya
Kuzeyde Batı Toroslar’a bağlı
Akçalı Dağı’nın dik yamaçları, daha alçaklarda ormanlarla kaplı vadi, ilçe
merkezindeki düz sahada birleşen çeşitli derelerin derin vadileri ve sert
meyilli ormanlarla kaplı yamaçlarla çevrili bulunmaktadır.


Ekonomi
Gazipaşa’nın kıyı ovalarında modern tarım
yöntemleri kullanılarak muz ve turfanda sebze gibi yüksek gelir getiren ürünler
yetiştirilir. Ayrıca pamuk, turunçgiller ve yerfıstığı üretimi de yapılır. Yılda
birkaç kez ürün alınan seralar geniş alanlara yayılır. İç kesimin başlıca
ürünleri tahıl, elma ve üzümdür. Küçük çaplı balıkçılık ve turizm ilçe halkının
öteki geçim kaynaklarını oluşturur. İlçe topraklarında bant ve kuvars yatakları
da bulunmaktadır.
Gazipaşa, bugüne dek ormancılık, hayvancılık ve meyveciliğe
dayandıran ilçe ekonomisini yakın gelecekte turizme de açmaya çalışan harika
plajlara sahip ilçedir.
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 2 April 2009, 09:27
Yorgun Yürek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
♥ GüLerken AğLadığını,MutLu OLanLar BiLmez
 
Kayıt Tarihi: 3 March 2009
Mesajlar: 35,077
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: AnTalya (:

Gündoğmuş


Gündoğmuş İlçesi Akdeniz bölgesinde bulunup Antalya sınırları içinde yer
almaktadır. İlçenin yüz ölçümü 1323 km’dir. İlçenin sınırları kuzey doğuda
Konya, batıda Manavgat, güneyde Alanya ve kuzey batıda Akseki ile
çevrelenmiştir. Antalya’nın 153 km doğusunda ve iç kesimin de, Alanya’nın da 72
km kuzeybatısında yer almaktadır.


İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ: İlçede Akdeniz iklimi hakimdir,
fakat kışları sahile oranla daha sert,yazları da serindir. Batı Torosların önemli kollarından biri olan Geyik dağı (2890 m) Gündoğmuş
sınırları içindeki en büyük yükseltidir ve halk arasında Giyi Dağı olarak
adlandırılır. İlçenin başlıca akarsuyu olan Alara Çayı geçtiği yörelerin
iklimini yumuşatarak bu bölümlerde narenciye tarımına atölye bulunmaktadır.Yöre
tarihsel zenginliğinin yanında dünyada nadir olarak yetişen bitkiler açısından
da oldulça zengindir. Geyik dağının tepesinde yılın her ayında kar bulmak
mümkündür.

Dağlar binlerce çiçekli bitkilerle kaplıdır. Dünyaya yayılan
bir şifalı bitki türlerinden Lale, Sümbül, Kırçiçeği, Nergiz, Yoğurt Çiçeği
Geyik dağı eteklerinde yetişmektedir. Yine nadir bulunan KAPARİ (GEBELE
/KEBERE)çok yılık otsu bitki bu bölgede çok miktarda yetişmektedir. Kuşburnu
özel bir bakım gerektirmeden bahçelik alanlara da kendiliğinden yetişmektedir.
IPAR çiçeğini barındıran IPAR TAŞI’da yaylalık bölgede bulunmaktadır. Onlarca
kekik türü ve onlarca dağ çayı (adaçayı) çeşidi GÜNDOĞMUŞ ilçesinin yaylarında
kendiliğinden yetişmektedir.

Geyik dağı eteklerindeki arı kovanlarının dan alınan yayla balı
donmayan ve şifa sayılan, çeşitli ödüller almış çok özel bir baldır. Geyik dağı
eteklerinde Güvercinli, Arap, Gözlü, Elmalı Gıragan kar delikleri mevcut olup bu
kar deliklerinden bütün yaz ayları boyunca tonlarca kar çıkartılarak sıcak
bölgelere taşınmaktadır. Bölgede çatal boynuzlu geyik ve dağ keçisi yaşamakta ve
koruma altına alınmıştır. Sayıları arttırılmaya çalışılan bu hayvanların
koruması Batı Akdeniz Bölge Müdürlüğünce sağlanmaktadır. Ancak tam bir koruma
yapılmadığı içi çatal boynuzlu geyikler ve dağ keçileri kaçak avcılar tarafından
avlanmaktadır.

Gündoğmuş ilçesi sınırları içerisinde her türlü av ve yabani
hayvan yaşamaktadır. Bu av hayvanlarında ötüşü ve yaşama şekilleri bakımından
diğer hemcinslerinden ayrı bir özellik gösteren ve ülkemizde nadir yerlerde
yaşayan KINALI TAŞ KEKLİĞİ bu bölgede sürüler halinde yaşamaktadır. Göllerimiz
etrafında her türlü su kuşları ve diğer yerlerde de yırtıcı kuşların bir çok
çeşidi görülmektedir. Alara çayında iç göl balığı olan bir türlü balık
yaşamaktadır. Kırmızı benekleri olan bu balık GÖKKUŞAĞI ALABALIĞI’ dır.
İlçemizde son yıllar da seracılık ve bağcılık geliştirmeye alışılmaktadır. Bu
konuda çalışmalar devam etmektedir.
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 2 April 2009, 09:28
Yorgun Yürek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
♥ GüLerken AğLadığını,MutLu OLanLar BiLmez
 
Kayıt Tarihi: 3 March 2009
Mesajlar: 35,077
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: AnTalya (:

İbradı

Tarihi

Psidya sınırları içinde yer alan
İbradı'nın kuruluş tarihi tam olarak bilinmiyor. Ancak, İbradı ve çevresinde
bulunan kalıntılardan Roma devrine uzandığı tahmin
ediliyor Örneğin, İbradı'ya 2 km. mesafede kurulu Ormana Belediyesi ile 7 km.
mesafedeki Ürünlü Köyü' nün arasında Roma dönemi Erimna Antik Kenti'nin
kalıntıları mevcuttur. Kentin nekropolü ise Ormana'yı çevreleyen kayalık
sırtlardır.

Yine Ormana'ya 11 km. uzaklıkta Çukurviran Köyü çevresinde
Helenistik dönemlere ait kalıntılar görülmektedir. İbradı kervan yolunun
Kesikbel mevkiinde bulunan Selçuklu Kervansarayı'ndan geriye sadece temel
taşları kalmıştır. Evliya Çelebi, ünlü
Seyahatname'sinde
ibradı'nın 17. Asırda oldukça mamur ve mühim bir belde olduğunu
yazar.


Coğrafyası

İlçe doğusunda Beratlı,
Trabeza, Kurkur, Çuvallı, Aktepe; batısında Melik, Toka, Geçkar ve Çeçkar,
Uluçukur. Kesik; kuzeyinde Zimbit, Obet, Gaydan, Uluçukur, Akpınar, Lök,
Pınarcık, Enerli; güneyinde Katara, Karadağ, Akıncı, Kurtgediği dağları ile
çevrilmiştir. Gembos ve Gemboğazı ovası İbradı'nın kuzeyinde Dereköy ile Göynem
ve İbradı arasındadır. Rakamı 130 metredir. Dağlardan inen sularla dolar göl
halini alır. En kuzey ucu Taşköprü, en güney ucun da Başpayam İbradı belidir.
Ortası, Ortapayam ve Erilikli adıyla anılır. Kapladığı arazi aynı bir bademi
andırır. Bu ovanın genişliği 2 km. uzunluğu 15 km'dir. Bir diğer ova olan Eynif
Ovası Toka, Karadağ ve Cimriği Dağları arasındadır. Genişliği Gembos'a yakındır.
Üzümcü Ovası ise Başlar Köyü yakınında olup, İbradı' nın Çukurviran Mahallesi
yanındadır. Ekim ve meraya elverişli bir sahadır. Bu üç ovadan ilçede başka
küçük çapta ovalar bulunmaktadır.

Ancak İbradı'nın kendisi bir yayladır.
Selçuklu Sultanı
Alaaddin Keykubat'ın İbradı'yı yazlık konaklama yeri olarak kullandığı söylenir.
Denizden yüksekliği 950 metre olan İbradı'de yaz aylarında ortalama sıcaklık
gündüz 30 derece gece ise 10 derecedir. Nem ise yok denecek kadar az olduğu için
insan vücudunda terleme olmaz.

Yöre halkından özellikle hayvancılıktan
geçimini temin edenler ise 1200-1500 metre yüksekliğindeki ardıç, sedir ve çam ormanlarıyla kaplı
Sütleğen, Söbüce, Sülek, Elmaağacı yaylarına çıkmakta, buraların doğa
güzelliğinin yanısıra serin havası ve soğuk kaynak suları ile insanların
ilgisini çekmektedir. Çadırlı olarak kamp yapmak için ideal yerler, İbradı - Beyşehir yolu üzerindeki
yaylalardır.

Bodamya'dan başlayarak Gümüşdamla'da (Zilan) İbradı konağı
adındaki yerde çıkan pınarlardan meydana gelen ve Üzümdere önünden geçtikten
sonra Unulla (Ürünlü) ile Menerye arasından geçerek, Manavgat'a inen Manavgat
Çayı bölgenin en büyük ırmağıdır. Bu ırmak üzerinde Üzümdere Köyü civarında
Gavuryolu denilen yerde başka bir pınar suyunu alarak İbradı Değirmeni yanında
epeyce çoğalmış olur. Irmak kenarında zeytin, incir gibi iklime has bitkiler
yetişmektedir ve özellikle turistlerin ilgisini çeken Alabalık
bulunmaktadır.

İlçde ayrıca turistik yönden önemli yere sahip olan
Altınbeşik -

Düdensuyu Mağarası
vardır.

Nüfusu

2000 yılında yapılan genel
nüfus sayımına göre İbradi'nin merkez ilçe nüfusu 6.991, köyler nüfusu ise
3.835'dir.


Ekonomisi
İlçenin dağlık bir bölgede bulunuşu
hayvancılık faaliyetlerini geliştirmiştir. En çok beslenen hayvan kıl keçisidir.
Tarımsal faaliyetlerde pazara dönük bir üretim yapılmamaktadır. Tahıl ve
meyvecilik başlıca yer tutmaktadır. Yüksek kesimlerdeki ormanlardan kesim ve
dikim işçiliği yapılmaktadır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla




Saat: 07:58


Telif Hakları vBulletin® v3.8.9 Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
gaziantep escort bayan gaziantep escort
antalya haber sex hikayeleri aresbet giriş vegasslotguncel.com herabetguncel.com ikili opsiyon bahis vegasslotyeniadresi.com vegasslotadresi.com vegasslotcanli.com getirbett.com getirbetgir.com
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort adana escort eryaman escort kızılay escort çankaya escort kızılay escort ankara eskort

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 PL2