#311
|
|||
|
|||
Cvp: AŞk TadıNDa(Arşiv)
MEMEDE SON MEKTUBUMDUR
Bir yandan cellatlar girdi araya Bir yandan oyun etti bana bu mendebur yürek Nasip olmayacak Memed'im yavrum seni bir daha görmek. Biliyorum buğday başağı gibi delikanlı olacaksın ben de öyleydim gençliğimde kumral ince uzun; gözlerin ananınkiler gibi kocaman bazen de bir parça bir tuhaf mahzun; alnın alabildiğine aydınlık; herhalde sesin de olacak - berbattı benimkisi - türküler döktüreceksin yanık mi yanık... Konuşmasını mı bileceksin - ben de becerirdim o işi sinirlenmediğim zamanlar - bal damlayacak dilinden. Vay Memet kızların çekeceği var senin elinden. Müşküldür babasız büyütmek erkek evladı. Ananı üzme oğlum ben güldürmedim yüzünü sen güldür. Anan ipek gibi kuvvetli ipek gibi yumuşak; anan nineliğinde bile güzel olacak onu ilk gördüğüm günkü gibi Boğaziçi’nde on yedisinde ay ışığı gün ışığı can eriği dünya güzeli. Anan ayrıldık bir sabah buluşmak üzre buluşamadık. Anan anaların en iyisi en akıllısı yüz yıl yaşar inşallah... Ölmekten oğlum korkmuyorum ama ne de olsa iş arasında bazen irkilip ansızın yahut yalnızlığında uyku öncesinin günleri saymak biraz zor. Dünyada doymak olmuyor Medet doymak olmuyor... Dünyada kiracı gibi değil yazlığa gelmiş gibi de değil yaşa dünyada babanın eviymiş gibi... Tohuma toprağa denize inan. İnsana hepsinden önce. Bulutu makineyi kitabi sev insani hepsinden önce. Kuruyan dalın sönen yıldızın sakat hayvanın duy kederini hepsinden önce de insanın. Sevindirsin seni cümlesi nimetlerin sevindirsin seni karanlık ve aydınlık sevindirsin seni dört mevsim. ama hepsinden önce insan sevindirsin seni. Memet memleketler içinde bir şirin memlekettir Türkiye bizim memleket insanı da su katılmamışı çalışkandır ağırbaşlı yiğittir ama dehşetli fakir. ............. ............... Memet ben dilimden türkülerimden tuzumdan ekmeğimden uzakta anana hasret sana hasret yoldaşlarıma halkıma hasret öleceğim ama sürgünde değil gurbet ellerde değil öleceğim rüyalarımın memleketinde beyaz şehrinde en güzel günlerimin. |
#312
|
|||
|
|||
Cvp: AŞk TadıNDa(Arşiv)
NASILSIN
İyi günlerimde çok eller uzanır ellerime Resmimi suratımı baş köşeye asarlar... Fakat demir kapıların her kapanışında üzerime Ardında taş duvarların her kaldığım zaman Ne arayan beni ne soran... Eeeehh daha iyi be bunun böyle olduğu... Minnetim ve borçluluğum yalnız sana kalsın. İyi günlerimde benim unuttuğum insan eli Nasılsın?... |
#313
|
|||
|
|||
Cvp: AŞk TadıNDa(Arşiv)
NE GÜZEL ŞEY HATIRLAMAK SENİ
Ne güzel şey hatırlamak seni: ölüm ve zafer haberleri içinden hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken... Ne güzel şey hatırlamak seni: bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin ve saçlarında vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının... İçimde ikinci bir insan gibidir seni sevmek saadeti... Parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının güneşli bir rahatlık ve etin daveti: kıpkızıl çizgilerle bölünmüş sıcak koyu bir karanlık... Ne güzel şey hatırlamak seni yazamak sana dair hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek: filanca gün falanca yerde söylediğin söz kendisi değil edasındaki dünya... Ne güzel şey hatırlamak seni. Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine: bir çekmece bir yüzük ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım. Ve hemen fırlayarak yerimden penceremde demirlere yapışarak hürriyetin sütbeyaz maviliğine sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım... Ne güzel şey hatırlamak seni: ölüm ve zafer haberleri içinde hapiste ve yaşım kırkı geçmiş iken... |
#314
|
|||
|
|||
Cvp: AŞk TadıNDa(Arşiv)
O MAVİ GÖZLÜ BİR DEVDİ
O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev. Bir dev gibi seviyordu dev. Ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin yapamazdı yapısını çalamazdı kapısını bahçesinde ebruliiii hanımeli açan evin. O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Mini minnacıktı kadın. Rahata acıktı kadın yoruldu devin büyük yolunda. Ve elveda! deyip mavi gözlü deve girdi zengin bir cücenin kolunda bahçesinde ebruliiii hanımeli açan eve. Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev dev gibi sevgilere mezar bile olamaz: bahçesinde ebruliiiii hanımeli açan ev.. |
#315
|
|||
|
|||
Cvp: AŞk TadıNDa(Arşiv)
OTOBİYOGRAFİ..
1902'de doğdum doğduğum şehre dönmedim bir daha geriye dönmeyi sevmem üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu ve on dördümden beri şairlik ederim kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir ben ayrılıkların kimi insan ezbere sayar yıldızların adını ben hasretlerin hapislerde de yattım büyük otellerde de açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir otuzumda asılmamı istediler kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini verdiler de otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de 961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır partimden koparmağa yeltendiler beni sökmedi yıkılan putların altında da ezilmedim 951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün 52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile aldattım kadınlarımı konuşmadım arkasından dostlarımın içtim ama akşamcı olmadım hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana başkasının hesabına utandım yalan söyledim yalan söyledim başkasını üzmemek için ama durup dururken de yalan söyledim bindim tirene uçağa otomobile çoğunluk binemiyor operaya gittim çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye ama kahve falıma baktırdığım oldu yazılarım otuz kırk dilde basılır Türkiye'mde Türkçemle yasak kansere yakalanmadım daha yakalanmam da şart değil başbakan filân olacağım yok meraklısı da değilim bu işin bir de harbe girmedim sığınaklara da inmedim gece yarıları yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında ama sevdalandım altmışıma yakın sözün kısası yoldaşlar bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da insanca yaşadım diyebilirim ve daha ne kadar yaşarım başımdan neler geçer daha kim bilir. |
#318
|
|||
|
|||
Cvp: AŞk TadıNDa(Arşiv)
ÖLÜME DAİR
Buyrun oturun dostlar hoş gelip sefalar getirdiniz. Biliyorum ben uyurken hücreme pencereden girdiniz. Ne ince boyunlu ilâç şişesini ne kırmızı kutuyu devirdiniz. Yüzünüzde yıldızların aydınlığı başucumda durup el ele verdiniz. Buyrun oturun dostlar hoş gelip sefalar getirdiniz. Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor? Osman oğlu Hâşim. Ne tuhaf şey hani siz ölmüştünüz kardeşim. İstanbul limanında kömür yüklerken bir İngiliz şilebine kömür küfesiyle beraber ambarın dibine... Şilebin vinci çıkartmıştı nâşınızı ve paydostan önce yıkamıştı kıpkırmızı kanınız simsiyah başınızı. Kim bilir nasıl yanmıştır canınız... Ayakta durmayın oturun ben sizi ölmüş zannediyordum hücreme pencereden girdiniz. Yüzünüzde yıldızların aydınlığı hoş gelip sefalar getirdiniz... Yayalar-köylü Yakup iki gözüm merhaba. Siz de ölmediniz miydi? Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp çok sıcak bir yaz günü yapraksız kabristana gömülmediniz miydi? Demek ölmemişsiniz? Ya siz? Muharrir Ahmet Cemil? Gözümle gördüm tabutunuzun toprağa indiğini. Hem galiba tabut biraz kısaydı boyunuzdan. Onu bırakın Ahmet Cemil vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan o ilâç şişesidir rakı şişesi değil. Günde elli kuruşu tutabilmek için yapyalnız dünyayı unutabilmek için ne kadar çok içerdiniz... Ben sizi ölmüş zannediyordum. Başucumda durup el ele verdiniz buyrun oturun dostlar hoş gelip sefalar getirdiniz... Bir eski Acem şairi: «Ölüm âdildir» — diyor — «aynı haşmetle vurur şahı fakiri.» Hâşim neden şaşıyorsunuz? Hiç duymadınız mıydı kardeşim herhangi bir şahın bir gemi ambarında bir kömür küfesiyle öldüğünü? ... Bir eski Acem şairi: «Ölüm âdildir» — diyor. Yakup ne güzel güldünüz iki gözüm. Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir... Fakat bekleyin bitsin sözüm. Bir eski Acem şairi: «Ölüm âdil...» Şişeyi bırakın Ahmet Cemil. Boşuna hiddet ediyorsunuz. Biliyorum ölümün âdil olması için hayatın âdil olması lâzım diyorsunuz... Bir eski Acem şairi... Dostlar beni bırakıp dostlar böyle hışımla nereye gidiyorsunuz? |
#319
|
|||
|
|||
Cvp: AŞk TadıNDa(Arşiv)
PENCERELER
Sabaha karşı mıydı bilmiyorum yoksa akşamüstü müydü belkide gece yarısı bilmiyorum girdi odama pencereler perdeli perdesiz ben basma perdeleri severim ama tül perdeler de vardı kara ustorlar da ustorları çekip çekip bırakıyordum bir daha inmez oldu kimisi kimisi bir daha çıkamadı yukarı ve camları kırık pencereler elimi kestim kimi camsızdı büsbütün camsız pencereler içime dokunur camsız gözlükler gibi Pencereler yağmur yağıyordu camlarınıza kızıl saçları kederli uzun ben alt dudağımda cıgaram türkü söylüyordum içimden yağmur sesini kendi sesimden çok severim Pencereler beşinci katta güneşli boşluğunuzda bir deniz bir deniz mavi yüzük taşından serçe parmağıma geçirdim usulcacık üç kere öptüm ağlayarak öpüp alnıma koydum üç kere Pencereler çıktım kırmızı velenseli yataktan çocuk burnumu dayadım terli camına pencerenin oda sıcaktı ve genç anamın kokusu vardı odada dışarda kar yağıyordu ben kızamık çıkarıyordum Pencereler sabaha karşı mıydı bilmiyorum belki de gece yarısı bilmiyorum odamın içindeydi yıldızlar ve gece kelebekleri gibi çırpınıyorlardı camlarınızda ben onlara dokunmaktan çekinerek açtım sizi pencereler salıverdim yıldızları geceye aydınlık sınırsız hür geceye yapma ayların geçtiği geceye kurtlar duruyor ayın altında hasta aç kurtlar kurtlar duruyor önünde pencerenin kadife perdeleri kapasam da sımsıkı ordadırlar bilirim gözetliyorlar beni Pencereler düştüm bir pencereden bir güzele bakarken dünya halime güldü güzel dönüp bakmadı belki farkında değildi Pencereler pencereler kırk evin penceresi odama girdi ben oturdum birinin içine sarkıttım ayaklarımı bulutlara bahtiyarım diyebilirdim belki |
#320
|
|||
|
|||
Cvp: AŞk TadıNDa(Arşiv)
PİRAYE İÇİN YAZILMIŞ 21-22 ŞİİRLERİ22 Eylül 1945
Kitap okurum: içinde sen varsın şarkı dinlerim: içinde sen. Oturdum ekmeğimi yerim: karşımda sen oturursun çalışırım: karşımda sen. Sen ki her yerde "hâzırı nâzır"ımsın konuşamayız seninle duyamayız sesini birbirimizin: sen benim sekiz yıldır dul karımsın... 23 Eylül 1945 O şimdi ne yapıyor şu anda şimdi şimdi? Evde mi sokakta mı çalışıyor mu uzanmış mı ayakta mı? Kolunu kaldırmış olabilir - hey gülüm beyaz kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi... O şimdi ne yapıyor şu anda şimdi şimdi? Belki dizinde bir kedi yavrusu var okşuyor. Belki de yürüyordur adımını atmak üzredir - her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren sevgili canımın içi ayaklar!.. Ve ne düşünüyor beni mi? Yoksa ne bileyim fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi? Yahut insanların çoğunun neden böyle bedbaht olduğunu mu? O şimdi ne düşünüyor şu anda şimdi şimdi?.. 24 Eylül 1945 En güzel deniz: henüz gidilmemiş olandır. En güzel çocuk: henüz büyümedi. En güzel günlerimiz: henüz yaşamadıklarımız. Ve sana söylemek istediğim en güzel söz: henüz söylememiş olduğum sözdür... 30 Eylül 1945 Seni düşünmek güzel şey ümitli şey dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey. Fakat artık ümit yetmiyor bana ben artık şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyorum... 1 Ekim 1945 Dağın üstünde: akşam güneşiyle yüklü olan bir bulut var dağın üstünde. Bugün de: sensiz yani yarı yarıya dünyasız geçti bugün de. Birazdan açar kırmızı kırmızı: gecesefeları birazdan açar kırmızı kırmızı. Taşır havamızda sessiz cesur kanatlar vatandan ayrılığa benzeyen ayrılığımızı... 6 Ekim 1945 Bulutlar geçiyor: haberlerle yüklü ağır. Buruşuyor hâlâ gelmeyen mektup avucumda. Yürek kirpiklerin ucunda uzayıp giden toprak uğurlanır. Benim bağırasım gelir: -"Pîrâye Pîrâye!.." diye |