|
|
|
|
|
#1
|
|||
|
|||
|
Kommagene Kralligi
Kommagene Kralligi Türkiye'nin güneydogusunda, Dicle ve Firat Nehirlerinin yukari kiyilarinda kurulmustu. Bugün bu topraklar anlatilan o cennete ait ipuçlari vermiyor-cenneti çagristirmakta zorlaniyor. Yamaçlari kapladigi söylenen o agaçlar artik yok ve keçi sürüleri bitki örtüsünün son yesilliklerini tüketmekle mesgul. Baslatilan sulama kanallari mucizeler yaratacak ve verilen çabalar sonunda bölge yeniden agaçlanacak zira toprak burada çok verimli ve sayisiz dag pinari var. Kommagene kömür, demir, altin ve petrol gibi mineral ve madenleriyle ünlü çok verimli bir bölgeydi. Bu zenginliklerin bir kismi bugün yeniden kesfedilmis durumda. Örnegin 1960larda bir arkeolog Firat'tan altin çikarmayi basardi. Diger bir kesif petrol ile yasandi. Son birkaç yildir bölgede yaygin olarak ham petrol sondaji yapiliyor. Her yerde Türk Petrol Ofisi'nin kara altin çikaran petrol çikarma santiyelerini görmek mümkün. Ama artik zamanda yolculuk etme vakti. Kommageneyi ilk kez I.Ö. 850 civarinda yazili tarihin kayitlarinda görmeye basliyoruz. Bir Asur kralinin tutanaklarinda, halkin krala yillik vergi olarak altin, gümüs ve sedir agacindan yapilmis tahta verdigi yazili. Belli ki o günlerde degerli sedir agaçlari sadece Lübnan'da degil Kommagene topraklarinda da yetisiyordu. Kommagene Asurlularin bir uydusu haline geldigi dönemde. I.Ö. 700 civarinda bir Kommagen Krali Asurlulara baskaldirir. Asur krali Sargon Kommagenleri yener ve yenilen asi krali: "Tanrilardan korkusu olmayan tanrisiz bir adam bu. Sadece kötü planlar yapan bir hilekar," diyerek suçlar. Kral Sargon'un nitelemesi fazlasiyla öznel görünebilir. Ancak Sargon sözlerine söyle devam eder: "karisini, ogullarini ve kizlarini, malini ve hazinelerini aldim ve son olarak halkini aldim ve onlari Mezopotamya'nin güneyine (bugün Irak) sürdüm." Anlasilan, yerlesik halklari yurtlarindan topraklarindan sürmek o zamanlarda da uygulanan bir yöntemdi. I.Ö. 600 dolaylarinda Babilliler Asurlulari yenilgiye ugratirlar. Sonradan Kommagene kralligini baskenti olacak olan Samsat'da son kez savasirlar. Bu savasta Misir ordusu Asurlulara destek verir ancak Babilliler birlesik ordulari yenmeyi basarirlar. Kommagene halki I.Ö. 550 dolaylarinda, önce Babillileri yenen Perslerin sonra da Persleri yenen Büyük Iskender'in ordularinin istilasina tanik olur. I.Ö. 300'lerde Büyük Iskender'in veliahtlarindan biri olan Kral Seleukos 1. Nikator bölgesinde hüküm sürer. 1.Nikator Kommagene krallarinin Yunan atalarindan birisidir. I.Ö.130'larda Kommagene kralligi bagimsizligini kazanir. Kral Mithridates I Kallinikos Küçük Asya'da hüküm süren çogu krallik gibi Kommagene de dogu ve bati halklarinin kaynastigi bir pota oldu. Farkli kültürleri, gelenekleri olan farkli diller konusan insanlardi onlar ve dogal olarak kendilerini birlesmis tek bir halk olarak görmüyorlardi. Onlar için aile ve kan bagi Kommagene kralligi altinda birlesmis olmaktan daha önemliydi. Kral Mithridates bu tavri degistirmek için çok çalisti. Örnegin her yil atalarinin onuruna Kommagene kralliginda Olimpiyat Oyunlari düzenledi. Bu oyunlar, Yunanlilarin Olimpiyat Oyunlariyla karsilastirilabilir nitelikteydi. Gençlik yillarinda Kral Mithridates de bu oyunlara katilmis ve Kommageneliler arasinda popüler olmayi basarmisti. Yetenekleri sayesinde Kral Mithridates pek çok ödül almis ve bunun bir sonucu olarak Güzellikle zafer kazanan' anlamina gelen Kallinikos' adini almisti. Mithridates Laodike adinda bir Seleukos prensesiyle evlendi. Üç kizlari oldu ve dördüncü çocuklari da kiz olunca çift bir ogul sahibi olamama kaygisina kapildilar. Bir ogula sahip olmak kralligin kaliciligi açisinda çok önemliydi ve erkek evladi olmayan bir kralin veliahdi da yok demekti. Ogullari oldugunda tattiklari mutluluk ve rahatlik sonsuzdu ve çocuga Laodike'nin babasinin adi, Antiokhos, verildi. Kommagene kralligi gücünü kat kat asan güçlerin tehdidi altindaydi ve Mithridates yardima muhtaçti. Yardim alma amaciyla Mithridates tanrilarla bir anlasma yapti. Bu tanrilarin gerçek mi hayali mi olduklari bilmiyoruz, ancak kralligin bagimsizligini korudugu dikkate alinirsa Mithridates'in anlasmasinin ise yaradigi söylenebilir. Diger taraftan bu sözlesmenin halklar arasindaki uyumsuzluklari yumusattigi anlasiliyor. Kommagene Kralligi'ni olusturan bu baska baska köklerden gelen insanlarin kendilerini birbirleriyle baglantili hissetmeleri güçtü. Ancak tanrilarla yapilan sözlesmeden etkilendiler ve kendilerini tanrilarin korumayi kabul ettigi seçilmis insanlar olarak gördüler. Böylelikle, Mithridates kralligini meydana getiren halklar arasinda bir bag olusturulabildi. Kral bu sözlesmenin onuruna ülkenin her yerinde, temenos denilen, küçük tapinaklar insaa ettirdi. Temenoslar ülkenin en göze çarpici noktalarinda kuruldu. Bu noktalardan tapinaklarin en önemlisi olan kutsal Nemrud Dagi'nin tepesindeki tapinagi görmek mümkündü. Bu tapinaklarin hepsinde tanrilardan biriyle el sikisan Kral Mithridates'in tasvir edildigi bes tablet bulunurdu. Mithridates tanrilaraiYunanca ve Persce olan isimler verdi: Apollo/Mithras Artagnes/Herakles Zeus/Oromasdes Hera/Teleia Helios/Hermes Mithridates tanrilara her iki dilde isim vermesinin sebebi kralligini olusturan halklarin kendilerini tanrilara yakin hissetmelerini saglamakti. Bu tas tabletler stel olarak da bilinir. Bu steller sayesinde Kral Mithridates tebaasini sadece onun sayesinde koruma altida olabileceklerine inandirdi. Bur temenoslar kralin tanrilarla yaptigi anlasmanin sahitleriydiler. Apollo / Mithras, Artagnes / Herakles, Zeus / Oromasdes, Hera / Teleia ve Helios / Hermes'i karsilayan / ev sahipligi yapan Kral Mithridates'in bes steli. Loos'un onuncu günü--14 Temmuz-- "Yüce Tanrilarin Tezahürü" günü olarak kabul edildi. O gün Kral Mithridates'in taç giydigi gün olarak da seçilmisti. Her yil o gün Kommageneliler köylerinin veya kasabalarinin yakinindaki tapinaklarinda biraraya gelerek kutlamalar yaparlardi. Bu kutlu günde Kral Mithridates Nemrud Dagi'nin zirvesinde Kommagene'nin asilzadeleri ve diger önemli sahsiyetleriyle bir araya gelir ve yüzlerce yurttasinin önünde tanrilarin temsilcilerini kabul ederdi. Kral Antiokhus I Theos Kral Mithridates'in oglu Antiokhos ailesinden Yunan ve Pers kültürün karisimi bir egitim aldi. Annesi Kraliçe Laodike Büyük Iskender'in soyundandi, babasi ise Perslerin krallarin krali' dedikleri 1. Darius idi. Antiokhos çok genç yastayken babasi onu bir Seleukos prensesi olan Isias Philostorgos, Sevgili' ile evlendirdi. Bu evlilik tamamen politik bir amaç ugruna plânlanmisti ve askla pek ilgisi yoktu. Mithridates tahtini ogluna biraktiktan sonra onu gözetmeye devam etti. Nemrud DaGi'ndaki tapinagi birlikte tasarladilar. Tapinak Mithridates'in temellerini attigi tanrilarla yapilan sözlesmenin merkezi olacakti. Mithridates'in yaklasimi, her zaman oldugu gibi pragmatikti. Tapinak öylesine etkileyici bir anit olmaliydi ki tebaasi sözlesmenin önemini anlamaliydi. Nemrud Dagi'nin bölgeye hakim konumu tapinagin ülkenin her yerinden kolaylikla görülmesini saglayacakti. Antiokhos ise idealistti. Ona göre sözlesme yeni bir dine besik, Nemrud Dagi da onun merkezi olacakti. Bu yeni din Nemrud'dan tüm medeni dünyaya yansiyacakti. Bir din yaratmanin verdigi güvenle olsa gerek, Antiokhos taç giyisinin hemen ardindan kendine Theos (Tanri) adini verdi. Ve kendince bir efsane oldu. Antiokhos babasina çok derin bir saygi duyar ancak annesi Laodike'yi her seyin üstünde severdi. Bir çok yazitta kendisini annesini seven kisi' olarak kaydettirmistir. Annesine tanriça anlamina gelen Thea ismini verdi. Nemrud Dagi tanrilarinin heykelleri arasinda annesini kendisiyle birlikte ölümsüzlestirdi. Tanri Zeus'un soluna Kommagene Krali, Theos olarak kendisini, Zeus'un sagina da Kommagene'nin Anasi, Thea, olarak annesi Laodike'yi yerlestirdi. Sanat Kommagene'nin tamamen kendine özgü bir sanat gelenegi vardi. Bu gelenek Yunan ve Pers sanatlarinin essiz bir senteziydi. Antiokhos sanata destek verdi. Meclisinde sanatçilari ve bilginleri toplardi. Bunlara karalin arkadaslari' anlamina gelen philoi denirdi. Kral Mithridates zamaninda sanatta dogu etkisi agir basmaktayken Kral Antiokhos dönemi sanati daha dogalci (naturalist) ve daha az stilize (gelenege uygun) bir üslup kazandi. Antiokhos Yunan kültürünü tercih etmis ve kendine Yunanlilarin ve Romalilarin dostu' adini vermisti. Dagin zirvesindeki heykeller Kommagene sanatinin ihtisamini belgeler. Orada dogu ve bati tam bir uyumla kaynasir. Bati Terasi'ndaki Antiokhos basinda formu bozabilecek tüm ayrintilardan arindirilmis çok güzel bir örnektir. Heykelde süslü bir sakal, taki ya da baska bezemeler yoktur. Sade ve dinamik bu eser bugün bile ebedi güzelligiyle görenleri heyecanlandirir. Ticaret Ticaret Kommagene Kralligi için önemli bir gelir kaynagiydi. Romalilar ile Partlar arasinda büyüyen sorunlar dogu ve bati arasindaki ticareti engelliyordu. Bu iki süper güç arasinda bagimsiz tek devlet olan Kommagene hem Romalilar hem de Partlarla ticari iliskiler kurmustu. Kommageneli tüccarlar özgürce Partlarin topraklarinda ticaret yapabilyorlardi. Çin'den ipek, Hindistan'dan egzotik hayvanlar ve baharatlar dahil pek çok malin ticaretini yapiyorlardi. Antiokhos denetimi altinda tuttugu Toros Siradaglari ve Firat Nehri geçitleri sayesinde agir vergiler topluyordu. Zenginligi sayesinde Kommagene sadece bir geçis yeri degil ayni zamanda lüks mallarin tüketildigi bir ülke olmustu. Getirilen mallar baskent Samsat'da Romalilara ve zengin Kommagenelilere satiliyordu. Antiokhos devrinde Samsat dogu ile bati arasindaki ticaretin merkezi haline geldi. Partlar, Kommageneliler, Romalilar, Yunanlilar ve Araplar orada bir araya geliyorlardi. Roma'yla Savas Romalilar bati Anadolu'ya ilk adimlarini atar atmaz Bythinia, Pisidia, Galatia ve Cappadocia gibi Küçük Asya kralliklarini birer birer ele geçirmeye basladilar Pergamon'dan sonra I.Ö. 80 dolaylarinda Bythinia ve Pisidia'yi egemenlikleri altina aldilar. Ayni siralarda Partlar da Kommagene sinirlarina varmislardi. Romalilar I.Ö. 70 siralarinda en büyük düsmanlari Pontus Kralligi'ni devirdiler. Hemen arkasindan da Pontus'un güçlü müttefiki olan Arm kralligini yiktilar ve fetihlerini tamamlamak için süratle bölgedeki son bagimsiz krallik olan Kommagene'ye yöneldiler. Bu küçük ülkenin istilasi baslangiçta hiç de zor görünmüyordu. I.Ö. 69'da Kommagene'nin baskenti Samsat kusatildi. Ancak hiç umulmayan bir sey oldu ve Roma savas makinesi durdu. Romali askerler daha önce hiç görmedikleri bir maddeyle bombalaniyorlardi. Romali tarihçi Plinius onun vurdugu asker silahiyla beraber yaniyordu.' Anlasilan Kommagene disinda bilinmeyen bu gizli silahin sebep oldugu korku çok büyük olmustu. Samsat düsmedi. Roma konsülü Lucullus ile Kral Antiokhos özel bir görüsme için bir araya geldiler. Bu görüsmenin kaydi yok ama toplanti sonunda Roma ordusu geri çekildi. Kommagene için durum gerginligini korumaya devam ediyordu zira bir yanlarinda sömürgeci savas tutkunu Romalilar diger tarafta güçlü Part ülkesi vardi. I.Ö. 64'de Romalilar istilalarina devam ettiler. Seleukos devletinden kalanlar Suriye vilayetine dahil edildi. Bu devirde Roma'nin Kommagene Kralligi disinda Küçük Asya'da egemenligi altina almadigi devlet kalmamisti. Kommagene Seleukos devletinin yikilisindan küçük bir toprak parçasini ülkesine katarak yararlandi. Kommagene'nin stratejik konumu Roma'nin doguya dogru genislemesinde hayati önem tasimaktaydi. Ya burasi da istila edilecek ya da genislemekten vazgeçilecekti. Antiokhos Partlarla iliskisini güçlendirmesi gerektigini biliyordu. Bu amaçla kizi Laodike'yi Part kralina es olarak verdi. Bu evlilikten bir erkek çocuk dünyaya geldi, Pakoros. O babasinin gözdesi ve tahtinin tek varisiydi. Küçük Asya'da savaslar sürüyordu. I.Ö. 53 yilinda Partlar Romalilari yenerek Suriye'yi fethettiler. Bunu firsat bilen Pontus Kralligi Roma'ya baskaldirma gücünü kendinde buldu. Jül Sezar Küçük Asya'a yürüyerek ayaklanmayi bastirdi. Sezar'in tarihe geçen "geldim, gördüm, yendim' sözü bu zaferin ardindan söylenmistir. Sezar'in öldürülmesiyle Roma Imparatorlugu bölündü. Markus Antonius doguyu Oktavianus batiyi aldi. Markus Antonius meclisini, sevgilisi Kleopatra da yaninda oldugu halde, Tarsus'ta kurdu. Jül Sezar da Misir kraliçesinin güzelligi karsisinda ezilmistir. I.Ö. 38'de Markus Antonius Part ordusunu yendi ve veliaht prens Pakoros'u öldürdü. Annesi Laodike ve Part Krali olan babasi derin bir aciya düstüler. Antiokhos kizi ve damadinin acisini paylasti ve onlara yardim etmek istedi. Antiokhos savastan kaçarak Kommagene'ye siginanlari himayesini altina aldi ve onlari Marcus Antonius'a teslim etmeyi reddetti. Savas istemeyen Antiokhos esirlere karsilik, 25 bin ton gümüse esit olan 1000 talens teklif etti. Zenginligiyle ünlü Kommagene'nin tüm altin ve gümüs varligina göz koyan Markus Antonius siginmacilara karsilik olarak Kommagene'nin tüm servetini istedi. Antiochus'un bu teklifi kabul etmesi söz konusu olamazdi. Markus Antonius küçücük bir kralliktan gelen bu cevabi büyük bir hakaret olarak görerek askerlerine derhal Kommagene'yi kusatmalarini emretti; kendisi Tarsus'ta, meclisinin basinda, kalarak ordusundan gelecek iyi haberleri beklemeyi tercih etti. Ancak beklenenin aksine, Samsat kusatmasi istenildigi gibi gitmiyordu. Bunun üzerine gücünü arttirmak isteyen Markus Antonius Tarsus'daki keyifli yasantisini birakip yanina Judea Krali Herod da oldugu halde ordusunun basina geçti. Zaferin yakin olduguna emindi. Belki de su gerçeklesti: Samsat kusatmasi boyunca Kommagene askerleri Kommagene'yi çevreleyen alanlarda yogunlasmayi sürdürdüler. Eli silah tutan her Kommageneli krallarinin çagrisina sadakat gösterdi. Yeterli sayiya ulastiklarinda Roma ordusunun malzeme kollarina saldiriya basladilar. Kisa bir süre sonra Roma ordusu malzeme sikintisi çekmeye basladi bunun üzerine Markus Antonius durumun düzeltilmesi için bölgeye kendi süvarisini gönderdi. Kommagene konseyinin bekledigi hamle de tam buydu. Agir zirhli seçkin Kommagene süvarilerini devreye girdi. Kommagene ordusunu askerleri ve atlari kendileri adeta yenilmez kilan siyah çelikten zirlarini kusandilar. Sayilari ancak bir kaç yüz kadardi ancak saldirilarina hiç bir düsman dayanamazdi. Bu çelik kuvvet ordunun gözbebegiydi. Kommagene atlilari sabah sisinde Roma süvarilerini bekliyorlar. Atlar sinirli sinirli topragi eseliyor. Aniden yürek titreten bir trompet sesi sisi yirtiyor. Bu isaretle Kommagene süvarileri harekete geçiyor. Saskinlik içindeki Roma ordusu için artik çok geç. Ilk saldiriya karsi koyabilmek için Roma süvarileri saflarini çekiliyorlar. Trompet sesleri ikinci kez duyuldugunda Kommageneli süvariler kosuya geçiyorlar. Simsek gibi ilerleyen atlarin altinda yer titriyor. Agir zirhli atlilar hafif kusamli Roma süvarilerinin üzerine saldiriyorlar. Romalilar oyuncak askerler gibi yikiliyorlar. Soguk kanli ve yüksek disiplinli Roma süvarileri çabucak toparlaniyor ve sayica olan üstünlüklerine de güvenerek bu küçük çelik gücü çember içine almaya çalisiyorlar. Ve yine trompet sesleri. Kommagene süvarilerinin iki yanindan bir kartalin kanatlarini andirircasina çikiveren okçu birligi Roma süvarilerine ok yagdirmaya basliyor. Hafif kusamli süvariler çelik ok yagmuru altinda çaresizler ve pek çogu yaralaniyor. Agir zirhli Kommagene atlilari Romalilari okçularin önüne dogru sürüyorlar. Okçular müthis bir hizla ok yagdirmaya devam ediyorlar. Romalilar önce akillarini sonra da hayatlari kaybediyorlar. Günün sonunda Markus Antonius süvari birligini yitirmistir. Bir yanda Samsat surlari diger yanda Kommagene süvarileri olmak üzere Romalilar artik kusatan degil kusatilmis olandir. Böylece Markus Antonius Samsat kusatmasindan vazgeçmek zorunda kalir. Ortagi Herod savasin sonunu beklemeden kralligi Judea'ya döner. Markus Antonius çaresiz geri çekilir. Antiokhos durumu yumusatmak için Markus Antonius'a 300 talens verir. Sadakasizliktan nefret eden Antiokhos verdigi para karsiliginda Markus Antonius'dan kendisine bir vatan hainini teslim etmesini sart kosar. Kommagene'nin Sonu Bu olaylardan kisa bir süre sonra ölen Antiokhos Nemrud tapinagina, tahminen babasinin yanina, gömüldü. Antiokhos'tan sonra tahta oglu 2. Mithridates geçti. Kommagene Roma Imparatorlugu'na denk degildir artik. Mithridates'in yönetimindeki Kommagene Suriye'nin önce uydusu sonrada eyaleti haline gelir. Romalilara karsi verilen savasta oglunu kaybeden Part Krali'nin acisi o kadar derindir ki kendi arzusuyla tahtindan feragat eder. Veliaht prensin dedesi Antiokhos'un Kommagene'yi riske atarak kralligina siginan Part askerlerini korumasi da babanin üzüntüsünü hafifletmemistir. Part Kralinin yerine ogullarindan biri geçer. Bu acimasiz bir hükümdardi ve tahtini tehlikeye atacagina inandigi, Laodike ve onun çocuklari dahil, kimseyi öldürtmekten kaçinmaz. 2. Mithridates kiz kardesini Kommagene topraklarindaki Karakus mezar tepesine gömer. Laodike'nin kabrine üzerinde ëo tüm kadinlarin en güzeliydi' yazan çok güzel bir tas yazit koyar. Mithridates Karakus'u Kahta Çayi'nin kiyisinda yaptirmistir. Annesi Isias ve diger bir kiz kardesi Antiochis ve onu kizi Aka da orada yatmaktadirlar. Mithridates yazlik malikanesinin terasindan derin çaya inen bas döndürücü vadiyi ve Karakus'u seyreder böylelikle ölümlerinden sonra da sevdiklerini yaninda hissedebilirdi. Kiskanç kardes 2. Antiokhos 2. Mithridates'i tahttan indirmek istiyordu. Bu nedenle Roma senatosu 2. Antiokhos'u ölüm cezasina çarptirdi. I.Ö. 29'da Roma'da idam edildi. Kommagene son olarak, kisa bir süre için, Kral 4. Antiokhos devrinde bagimsiz kalmistir. 4. Antiokhos I.S. 71'de Roma ordusuna yenildi. Kommagene'nin agir zirhli ünlü süvarileri ve muhtesem okçulari "cohortes Comagenorum" adi altinda Roma ordusuna dahil edilmek suretiyle küçük Kommagene ordusu lâgvedildi. Gelecekte çikabilecek isyanlara önlem olarak Kommagene Kralligi'nin yüceligini hatirlatan binalar ve heykeller yerle bir edildi. Kutsal Nemrud Dagi'ndaki tapinak yikildi. Kommagene devrinin kapanisiyla Nemrud sadece dag rüzgarlarinin ve yolunu kaybeden çobanlarin ziyaretleriyle irkilecegi uzun uykusuna daldi. |
|
#2
|
|||
|
|||
|
Lidya Uygarligi
(M.Ö. 700-300) Bati Anadolu'da Gediz ve Küçük Menderes yörelerinde oturan bu halkin nereden geldigi kesin olarak belirlenememistir. Antik dönem yazarlari onlarin güneydeki Karyalilar ile kuzeydeki Mysialilar ve Frigler ile akraba olduklarini söylerler. Hint-Avrupa karakterli bir dilleri olan Lidyalilarin Bati Anadolu'da M.Ö. 2. binyilin ikinci yarisindan itibaren varolduklari kabul edilmektedir. En ileri dönemlerindeki krallari asagida verilmektedir : Gyges M.Ö. 680-652 Ardys M.Ö. 652-625 Sadyattes M.Ö. 625-610 Alyattes M.Ö. 610-575 Kroisos M.Ö. 575-546 Lidya'nin parlamasinin nedeni bölgede bulunan altin madenleriydi. Bu madenin M.Ö. 7. yüzyilin basindan beri Sardes'te isletilmeye baslamasi Lidya'lilari zenginlestirmis ve güçlendirmisti. Lidya'nin Anadolu'daki uygarliga katkisi daha çok ekonomi dalinda olmustur. Altin sikkeler basarak ticaretteki degis-tokus usulünü deger ekonomisine çevirmislerdir. Lidya tarihinin bazi dönemlerinde Frigleri de yikan Kimmerlerin saldirisina ugradi ve Sardes kenti Kimmerlerle birlikte yine göçebe bir topluluk olan Trerler tarafindan da yagmalandi. Ayrica Medler ve Perslerle de çesitli kez savaslar yapmislardir. M.Ö. 28 Mayis 585 günü Medlerle yapilan savas sirasinda günes tutulmasi meydana gelmis ve savas böylece sona ermistir. Lidya devletine son veren Pers krali Kyros olmustur. Lidya soylulari ölülerini, Friglerdeki gibi tümülüslere gömüyorlardi. Bu tümülüsler Sardes'in kuzeyinde Marmara Gölü kiyisinda yer alirlar. Bunlardan 355 m. çapinda ve 61 m. yüksekligindeki tümülüs Anadolu'daki en yüksek yigma mezar örnegidir. Çok zengin olan Anadolu mozayiginde sözü edilmesi gereken ve bugün de izlerine rastladigimiz baska uygarliklarda vardir. Demir Çaginda incelenmesi gerekenler arasinda Karia ve Lykia uygarliklarini sayabiliriz. Hint-Avrupa ailesinden olan dilleri Hitit öncesi ögeler tasimaktadir. Karialilarin daha önceleri Bati Anadolu'da yerlesmis olduklari bilinen Leleglerden, Lykia'lilarin ise Luvilerden geldikleri sanilmaktadir. Lykia uygarliginin en özgün örnekleri arasinda kayalara oyulmus anitlar yer almaktadir. Lidya devletinin M.Ö. 546 yilinda son bulmasiyla Iranlilar Ege Denizi kiyilarina kadar tüm Anadolu'yu ellerine geçirdiler. Pers egemenligi M.Ö. 333 yilina degin sürdü. Bu dönemden sonra yerli kültür gelisiminin yerini Batidan gelen yeni etkiler ve bunun sonucunda ortaya çikan bir kültür almaya basladi. LIDYA TARIHI Kökenleri konusunda kesin birsey söylenilemeyen Lidyalilar'in oturduklari yerlere MÖ 2. Bin yildan önce geldikleri bilim adamlarinin ortak görüsüdür. Dilleri nedeniyle Hint-Avrupa kökenli olduklari düsünülmektedir. Sonralari Lidce konusan bu halk kütlesinin MÖ 2000 ya da daha erken bir tarihte Hititler'den ayrildigi sanilir. Buna karsilik Lidya'da hiç olmazsa Kalkolitik çagdan baslayarak yerli bir halk kitlesinin oturdugu kesindir. Lidyali'lar yerli halkla kaynasmis gibidir. Herodotos'tan ögreniyoruz ki "Yunanlilarin Lidya diye bildikleri ülkede eskiden ,Maionlar adinda, Lidlerden farkli, ama onlara tümüyle yabanci olmayan baska bir halk yasardi. Lidler, Maionlari yenip topraklarini alinca onlar da ya denizi geçip batiya kaçtilar ya da kalip yenenlere boyun egdiler". MÖ 7.yy'in ilk yarisi içinde birdenbire parlayan Lidya kralligi, Önasya dünyasinin en ilginç kültürlerinden biridir. Bu krallik ne tam anlamiyla dogulu, ne de tam anlamiyla batili devletlere benzer; her iki blogun siyasal ve kültürel etkilerinden olusmus yeni bir Anadolu Kralligidir. Kaynaklara göre Lidya'da üç ayri sülale hüküm sürmüstür: Atyadlar, Heraklidler(Tylonidler) ve Mermnadlar. Herodotos'a göre Atyadlar sülalesi Atys'in oglu Lydos ile baslar fakat Lydos'tan sonra krallarin siralari ve hatta adlari bile kesin degildir. Bu da 2.bin yilin ikinci yarisi içinde yasanmis olmasi gereken Atyad sülalesi krallarinin gerçekte var olmadigi, tüm eski çag toplumlarindaki gibi, Lidyalilar'in çok eski bir geçmise sahip olma istedikleri sonucunda ortaya çiktigi fikrinin olusmasina neden olmustur. Ama bu hanedana ait bir kral adi 'Meles' Hitit kayitlarinda geçmektedir. Sardes'te yapilan kazilar Son Tunç Çagi'nda (MÖ 1400-1200) Lidyalilar'in, Yunanistan'dan gelip Bati Anadolu'ya yerlesen Mikenlerle ticaret yaptiklarini ortaya çikarmistir. Ayrica Hitit arsivlerine göre Hitit Imparatoru Tudhaliya IV (MÖ 1250-1220) "Assuwa Konfederasyonu" adiyla birleserek kendine karsi gelen bir takim devletlere sefer yapmis, bu ülkeleri yikima ugratmistir. Nitekim arkeolojik kazilar 2.bin yilin sonlarinda bir düsman güç tarafindan yakilip yikildigini göstermistir. Atyadlar'i izleyen Heraklidler sülalesi Lidya'da 505 yil egemen olmustur. Baslangici MÖ 1192 yillarina uzanir. Bu tarih yeni Hint-Avrupa kabilelerinin Bogazlar yoluyla Anadolu'ya göç ettikleri ve Büyük Hitit Impartorlugu'nun ortadan kalktigi yillardir. Bu sülaleye Grekler'ce tanri Herakles'le iliskiye getirelerek "Heraklidler", Lidyalilarca kahramanlari Tylos ya da Tylon'un adindan "Tylonidler" adi verilmistir. Tylon'un Bati Anadolu'ya yeni gelen Hint-Avrupa'li Thraklar'in bir boyunca getirilmis olmasi olasidir. Heraklidlerin daha önce bahsettigimiz Maionlar'a esitligi ve Demir Çagi'nin baslarinda Sardes'e "Hyde", ülkeye de "Maionia" adini verdikleri öne sürülmüstür. Çünkü son Heraklid krali Kandavles'in adinin Maionca oldugu kabul edilmektedir. Ayrica MÖ 1000 yillarinda Maionia denilen Lidya' da çanak-çömlekçilikte yeni bir boyali geometrik biçim meydana gelmistir ve bu Demir Çag Lidyasinda yüksek bir kültür ve artistik faaliyet oldugunun kanitidir. Daha sonra Mermnadlar denen hanedanin ilk krali Gyges'in MÖ 685 yilinda Lidya tahtina çikisiyla ilgili oldukça heyecanli asil öykü baslar. Karisinin güzelligine hayranligini kanitlama derdindeki Kandavles'in kuskulu dostu Gyges'e yatmaya hazirlanan karisini gizlice seyrettirmesi ve çok kizan Kraliçe'nin kocasini öldürsün diye Gyges'i gizliden gizliye zorlamasiyla Gyges Kandavles'i öldürür ve kraliçeyle evlenerek tahta geçer. Böylece 141 yil sürecek olan Mermnad egemenligi baslar. Lidyalilar eski Önasya' da birinci derecede önem kazandilar ve özgün eserler yarattilar. (MÖ 587-546) sirayla Gyges, Ardys, Sadyattes, Alyattes ve Kroisos Lidya devletini yönettiler. Bu dönemde Lidya'nin zenginlesmesi ve güçlenmesi de altin madeninin bulunmasi, islenmesi ve ticaretin yapilmasi çok önemli bir faktördür. Bu saydigimiz krallarin ilk adimda, güç politikasinin silahi olarak ekonomik kaynaklari kullandiklari sanilir. Ilk sikkelerin ortaya çikisinin asker ücretlerinin ödenmesiyle ilgili oldugu bile düsünebilir. Gyges tarihe geçince Yunan kentlerine karsi askeri girisimlerde bulundu ve kuzeyden gelen Kimmer tehlikesiyle ugrasti. Ve onlari yenilgiye ugratti. Fakat ikinci Kimmer saldirisina dayanamayacak Sardes'in yikimiyla sonuçlanan savasta öldü. Bu dönemde Yunanistan'la ticaret iliskileri çok gelismistir. Gyges'ten sonra gelen krallar döneminde de Kimmer akinlari devam etti. Fakat bunlara karsi Lidya devleti çok iyi direndi ve bu da ekonomisinin ne denli güçlü oldugunu gösterir. Yine Gyges'ten sonra gelen krallar Yunan kent devletlerine saldirilar düzenlediler. Alyattes Lidya tarihinin en büyük kisisi ve Mermnad hanedaninin en etkin kralidir. Bati And kiyilarini ele geçirdi ve Bati And'in kuzey kismini elinde bulunduran Kimmerleri Kizilirmak'in ötesine sürdü ve bu sayede Lidya Kralligi'nin gücü yeni boyutlara ulasti. Kuzeyli barbarlardan zara görüp zayiflayan Phrygia Lidya'ya baglandi.Bu dönemin önemli olaylarindan biri de nedeni pek bilinmeyen Lidya-Med savasidir. Sonuçta Kizilirmak her iki devlet arasina sinir kabul edildi. Alyattes Lidyalilar'la Grekler arasindaki iliskilere çok deger verdi; Miletos'ta iki tapinak insa ettirdi; Delphi'deki kehanet merkezine armaganlar yolladi; Korint tirani Periandros ile dostluk iliskileri kurdu. Bu kraldan itibaren Grek etkisi açik bir sekilde görülmeye baslar, Hellenlesme bunu izleyen dönemlerde büyük bir hiz gösterir. MÖ 560 yilinda oglu Kroisos basa geçti ve babasindan devraldigi güçlü ve zengin devlet sayesinde ününü tüm eski çag dünyasina duyurdu. Içerdeki taht kavgasini sona erdirdikten sonra Ephesos'a yöneldi ve tüm Grek kentlerine egemen oldu. Ephesos'taki Artemis tapinagini tekrardan insa ettirdi. Kroisos döneminde Lidya devleti zenginliginin ve kültürel gelisiminin doruguna ulasti. Dillere destan zenginligi kaynagini bagli bölgelerden alinan haraçlar, ticari gelirler ve ülkenin dogal zenginliklerinden aliyordu. MÖ 6.yy'in ortalarinda beliren Pers tehlikesini gören ve önlemler alan Kroisos Sardes yakinlarina gelen Pers ordusuyla karsilasti ve yenildi. Sonuçta Iranlilar tüm Anadolu'ya hakim oldular ve Lidya devleti tarih sahnesinden silindi. |
|
#3
|
|||
|
|||
|
Mezopotamya
Güneydogu Anadolu'dan baslayarak, Basra Körfezi'ne kadar uzanan, Dicle ve Firat Nehirleri arasindaki bölgeye Mezopotamya denir. Mezopotamya, verimli topraklara sahip olmasi, iklim sartlarinin uygun olmasi gibi nedenlerden dolayi, sik sik istila ve göçlere sahne olmus, insanlar arasindaki kültür etkilesimi fazla oldugundan medeniyet bu bölgede gelismistir. Sümerler Birbirinden bagimsiz, "site" denilen sehir devletleri halinde yasadilar. En önemli sehirleri, Ur, Uruk, Lagas'tir. Bu sehir devletleri, "ensi" veya "patesi" denilen rahip-krallar tarafindan yönetiliyordu. Çok tanrili inanca sahip Sümerlerin, tapinaklarina ziggurat denirdi. Mezopotamya'da evler ve tapinaklar, tas az oldugundan kerpiç ve tugladan yapilmistir. Hem bu özelliginden, hem de sik sik istilalara ugradigindan bu yapilar, günümüze kadar ulasmamistir Günümüz uygarliginin temeli olan yaziyi (çivi yazisi), ilk kez Sümerler bulmustur (M.Ö. 3500). Tarihte ilk yazili hukuk kurallari da Sümerler tarafindan olusturulmustur. Bu özellikleri ile Sümerlere, dünyadaki ilk hukuk devleti diyebiliriz. Lagas Krali tarafindan olusturulan ilk yazili kanunlar, "fidye ve bedel" sistemine dayaniyordu. Sümerlerin en önemli edebiyat eserleri; Gilgamis Destani, Yaradilis Destani ve Tufan Hikayesi'dir.Sümerler ayni zamanda matematik ve geometrinin de temellerini atmislardir. Dört islemi bulmuslar, dairenin alanini hesaplamislar, çarpma ve bölme cetvelleri hazirlamislardir. Sümerler, astronomide de gelismislerdir. Burçlari bulmuslar, bir ayi 30, bir yili 360 gün olarak hesaplamislardir. Ilk kez Aay yili hesabina dayanan takvimi, Sümerler bulmuslardir. Örf, adet, gelenek ve dil yapilarina, kullandiklari aletlere bakilarak, Sümerlerin, Mezopotamya'ya Orta Asya'dan geldikleri, Türk olabilecekleri tahmin edilmektedir. Akkadlar tarafindan yikilmislardir. Akadlar Arap Yarimadasi'ndan Mezopotamya'ya gelen Sami kökenli bir kavimdir. Ilk sürekli ve düzenli ordulari kurmuslardir. Bu sayede, kisa zamanda Mezopotamya'nin tamamina sahip olmuslardir. Tarihte bilinen ilk büyük imparatorlugu kurdular. Kuruculari Sargon, baskentleri Agade'dir. Tapinaklarina da Agade denilirdi. En önemli mimari eserleri Zafer Aniti'dir. Elamlilar Elam, Güneydogu Mezopotamya'ya verilen addir. Baskentleri Sus'tur. Bilim ve teknikte ileri olmamalarina ragmen, güzel sanatlar ve süsleme alaninda gelismislerdir. Babilliler Ilk mutlak krallik anlayisi, Babil'de ortaya çikmistir. Ünlü krallari Hammurabi, ilk anayasa olarak bilinen "Hammurabi Kanunlari" ni olusturdu. Bu kanunlar, Sami geleneklerinden ve Urukagine Kanunlari'ndan yararlanilarak hazirlanmistir. "Babil Kulesi" ve "Babil'in Asma Bahçeleri" en önemli eserleridir. Asurlular Yukari Mezopotamya'da (Güneydogu Anadolu) kurulmuslar, Toroslar ve Kapadokya'ya kadar yayilmislardir. Anadolu'da ticaret kolonileri kurdular. Çivi yazisini Anadolu'ya ögreterek, Anadolu'da tarih devirlerini baslattilar. Tüm çivi yazili eserleri, baskentleri Ninova'da toplayarak, ilk kütüphanecilik ve arsivcilik faaliyetini baslattilar. |
![]() |
|
|