Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi
 

Go Back   Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi > Genel Kültür > Kültür/Sanat
Yardım Topluluk Takvim Bugünki Mesajlar Arama

gaziantep escort gaziantep escort
youtube beğeni hilesi
Cevapla

 

LinkBack Seçenekler Stil
  #11  
Alt 29 December 2008, 20:35
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Kadın Nasıl Mutlu Olur?

Kadın Nasıl Mutlu Olur?


Kitap iki bölümden oluşuyor:


1. Bölüm:

Mutluluğun sırları: Araştırmacılar mutluluk için ne diyor? Cevabı bilinmeyen sorular ve mutsuzluk, Üzüntüdeki mutluluk, Mutluluk ve kader, Ölüm nasıl mutlu eder? Mutluluk ömrü uzatıyor, Meşguliyet mutluluğu etkiliyor...


2. Bölüm:

Mutluluğu arayan kadınlar: Nedret Güvenç, Hamiyet Yüceses, Türkan Şoray, Sezen Aksu, Ayşegül Atik, Perihan Savaş, Suna Pekuysal, Belkıs Akkale, Seyyal Taner ve diğer şöhretli kadınların mutluluk arayışları...
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 29 December 2008, 20:36
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Canan






Halit Ertuğrul
Nesil Yayınları




Halit Ertuğrul'dan bir duygu seli daha... Elinizdeki bu kitap sizi sizden geçirecek ve çok ibretli sahneler sunacakatır.

Canan baştan sona, gözyaşları içinde anlatılan bir hayat öyküsüdür. Bu yüzden de gözyaşları içinde kaleme alınmıştır. Bu kitabı okurken yanlızca hayatın esrarengiz dünyasına seyahat etmeyecek, aynı zamanda hayretler içinde kendinizden geçeceksiniz.

Her okuyucunun bu kitapta bir sahnesi, bir kesiti vardır.Bir anlamda herkesin hayatı bu kitapta ortak olarak ele alınmıştır. Bunun içinde bu kitapta Canan Hanımla birlikte, siz de yer alacaksınız. Kitabı okuduğunuzda "Böylesi görülmemiştir, ben böyle bir olay duymamıştım!" diyeceksiniz.

Kitabı bitirir bitirmez, kendinizi hesaba çekme, yanlış ve doğruları gözden geçirme ihtiyacı hissedeceksiniz. Unutmayın ki, bu kitap bittiğinde hayatınızda çok şeyler değişecek...
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 29 December 2008, 20:36
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Köleler ve sahipleri

Köleler ve sahipleri


Köleler ve sahipleri

Pınar Kür'ün özenli çevirisiyle Türkçede hayat bulan 'Mal', 1928 Amerika'sındaki köle sahiplerinin aslında kendilerinin bir tür köle olduğunu ironik bir şekilde anlatıyor

Valerıe Martın'in Mal'ı, keskin ayrımlar üzerine kurulmuş. Köle ve sahibi, siyahlar ve beyazlar gibi karşıtlıkların egemen olduğu bir dönem (1928, Amerika) gerçeği üzerinde temellen Mal, köle sahiplerinin aslında bir tür köle olduklarına dair gizli bir anlam da içeriyor. Baştan sona, takip ettiğimiz köle Sarah ve onun sahibi Manon arasındaki ilişkinin ön planda olduğu kitapta, yazar, iki ayrı dünyanın; siyahlar ve beyazların, daha genel anlamda güçlüler ve zayıfların dünyasına yönelik ayrıntılar sunarken, biri köle, diğeri de sahibi olmasına rağmen, söz konusu karakterleri, kadın olmaktan kaynaklı ortak bir zeminde birleştirmiş. Zira, kitapta tanıştığımız zengin çiftlik sahibinin karısı olan Manon, beyaz ve efendi olmasına rağmen, erkek egemenliği karşısında kadın olmaktan kaynaklı sorunsalı temsil etmiş.
Manon'a teyzesi tarafından düğün hediyesi olarak verilen 'çeyrek siyah' (beyaza yakın) Sarah, Manon'ın özel hizmetçisi olarak çiftliğe yerleştiğinde, köle ve hizmetçi olmasının dışında çiftlik sahibi adamın karısıdır da. Çiftliğindeki siyah kölelere yönelik kabalığı ve işkenceci tutumuyla tanıdığımız Manon'ın kocası, bu yönünün dışında, Sarah'yla ilişkisinden dolayı da Manon'ın yaşamında mutsuzluk nedenidir. Sarah, Manon'ın kocasından iki çocuk doğurmuştur. Kocasından nefret eden Manon'ı hayali kurtuluş tasarıları yaparken gözlemleriz; "Kocamın odasından çıkan Sarah'nın görüntüsünü hatırladım. Kızın saçları darmadağınık, gözleri parıl parıldı... Kafama biri çekiçle vuruyordu sanki. Odam o kadar sıcaktı ki, soluk alamıyor, boğulacak gibi oluyordum. Uzaktan bir takım bağırtılar ve çan sesleri geliyordu. Masanın kenarına yapıştım, kafamı öne eğdim, baştan aşağı titriyordum. Kahkahalarla gülmekte olduğumu fark ettiğimde içimi derin bir korku kapladı. Dul kalayım diye bütün gece dua ettim. Ama sabahleyin Sarah kapıma gelip de kocamın ağabeysinin evine gittiğini, öğlen yemeğinden önce dönmeyeceğini bildirdiğinde, dualarımıza kulak veren bir Üst Varlığın olmadığı kanıtlanmış oldu. Gene para istemeye gittiğini anladım. Dolayısıyla döndüğünde çekilmez bir aksilik içinde olacaktı."


Kurban olma durumunun ironisi
Manon'ın dünyasında gezerken, gerilere, onun çocukluğuna doğru gideriz. Manon'ın babası da siyah kölelere sahip olmuş bir çiflik sahibidir. Hümanist biri olarak tanıdığımız babanın, sahip olduklarını yitirmeme konusunda sistemleştirmeye çalıştığı projelerine tanık oluruz. Manon'ın babası, zorbalık yerine, kölelere daha insani davranmayı, onların varlığını kendileri açısından sağlaştırmanın bir yolu olarak görmektedir. Bu da, siyahları yönetmek ve ellerinde tutmak için köle sahiplerinin farklı görüşlere sahip olduklarıyla ilgili fikir verir bize. Daha sonra Manon'ın babasının ölümüne, daha doğrusu -dile getirilmese de- intiharına tanık oluruz. Babasının ölüm şekli, Manon'ın, ilk hayal kırıklığına ve derin mutsuzluğuna neden olmuştur. Yaşamındaki olumsuzlukların bir başlangıcı gibidir çocukluğunda yaşadıkları. Bu arada, köleler ve sahipleri atmosferinin gücünü de yanına alarak daha bir açığa çıkan başka bir durum kitapta kendini hissettirir. Biri beyaz, diğeri siyah olan kahramanlarımızın ikisinin de kadın oluşu, iki kadının toplumsal konumlarından ayrı olarak başka bir kölelik biçimini oluşturur. Daha sonra, kendi yaşamına dair çelişkileriyle belirginleşen Manon'un yaşamı, çok ani bir değişime uğrar. Felaketten çok kurtuluş diyebileceğimiz küçük bir zenci ayaklanması işi kökünden halleder.
Artık özgürleşmiş (yalnız) bir kadın vardır karşımızda. Siyahlar tarafından kocası öldürülmüş olan Manon, kente geri döner ve 'dul' bir kadın olarak yaşamaya başlar. Aile dostlarından yakınlık duyduğu Joel'a yönelik beklentilerini yitirmiştir. Kentteki aylak erkeklerle ilgili de bilgi sahibi oluruz bu arada. Joel, dönemin kadın-erkek ilişkileri ve sosyal hayatıyla ilgili izlenim edinmemizi sağlar. Diğer bir yandan, özgürleşen siyah kadınların köleliğinin de zengin beyaz erkeklerin metresi olarak devam ettiğini gözlemleriz. "Joel akşamlarını açık renkli zenci fahişelerle dolu o iğrenç balolarda mı geçiriyordu? Kadınlar dans ederken, gölgeler arasında oturmuş yelpaze sallayan anneler teklifleri değerlendirirlerdi. Joel o korkunç çeyrek zencilerden birine ayrı ev açıp o kadının doğuracağı çocuklara bakmak için karısının servetini harcayacak biri miydi, teyzemin düşündüğü gibi?"
Arkasına aldığı köleler ve sahipleri gerçeğiyle, kurban olma durumunun ironisinin yapıldığı kitapta, ırk ve cinsiyet halleri açısından dünle bugün arasında bir köprü oluşmuş. Ama yine de Mal, siyahların sınıfsal ve ırksal trajedisinin keskinliğinden olsa gerek, Manon'un trajedisini gölgede bırakmış.

Hiçbir zaman bitmez. Onu dürbünden seyrediyordum, bu seferki oyun hangisi olacak diye. Beş kişiydiler. Hepsini nehrin kıyısında toplar ve hepsi korkarlar. Daha önce oyunu oynamamış olanlar da birilerinden duymuşlardır. Önce İncil'i açıp bir şeyler okur onlara. Hangi pasaj olduğunu bilmek için onu işitmem gerekmez. Derken çocuklar soyunmak zorundalar, bu da uzun sürmez çünkü üstlerinde bol keten pantolondan başka bir şey yok. Sırayla, teker teker ipe asılmak, kolan vurarak suya doğru uçmak ve atlamak zorundalar. Hava dayanılmaz sıcak; serin su hoşlarına gidiyor, bunun tadını çıkarıyorlar ellerinden geldiğince. Suyun içindelerken birbirleriyle itişip kakışmaya teşvik eder onları. Sonra çıkıp aynı şeyi yeniden yapmaları gerekiyor, ama bu kez ipe ikişer ikişer asılmak zorundalar, bu da birinin ötekine sıkı sıkı tutunması demek oluyor. Baktığımda oyunun bu aşamasına gelmişlerdi.
İpte iki oğlan vardı, biri ipe tutunurken öteki de onun omuzlarına sıkıca yapışmıştı. Gülüşüyorlardı çünkü ıslak ve kaygandılar. Uzun bir koşuyu yeni bitirmiş bir atın derisi gibi parıldıyor, buharlanıyordu gövdeleri güneşin altında. Yere basan çocuk koştu, kolan kopardı, suyun ortasına uçtular, en yüksek noktaya ulaştığında koyverdi ipi ve vurulmuş bir çift kara kaz gibi düştüler yukardan suyun kıpırtısız yüzeyini yararak. O, onlara doğru dürüst bakmıyordu bile. Bundan sonraki ikiliyi seçmekle, çocuklardan birine geri dönen ipi yakalaması için talimat verirken elleriyle ötekinin omuzlarını sıvazlamakla meşguldü. Çocuk korkudan titreyerek yere bakıyordu. Daha fazla seyretmeye dayanamadım.
Onun dediklerini yapmayı sürdürmek zorundalar, kıvrak körpe bedenlerini onun önünde çeşitli konumlarda sergileyerek. Onları ipe üçer dörder dizdiğinde çok dikkatle izler, hiçbir şeyi gözden kaçırmamak için. Oğlanlar birbirlerine sürtünüyorlar haliyle. Kolları bacakları birbirine dolanıyor, kopmamaya uğraşıyorlar ve çok geçmeden, birinden biri pipisi kalkmış olarak çıkıyor sudan. Oyunun amacı bu. Söz konusu çocuk sudan çıkmamak için elinden geldiğince oyalansa da, çıkarken önündeki kabarıklığı söndürmek için aklından kimbilir neler geçirse de, faydasız. Bu durum bunların hayvan olduklarını, muhakeme kabiliyetine sahip olmadıklarını gösteriyormuş dediğine göre. Beyaz bir adam, dayak yiyeceğini biliyorsa eğer, orasını kaldıramazmış.
Sopası hemen oracıkta, ağacın yanında durur; zaten hiçbir zaman fazla uzakta değildir. Onu eline aldığında oğlanların sesi kesilir. Kimi kez kabahatli çocuk ağlamaya başlar ya da kaçmaya çalışır, ama eli sopalı bu koca adamın karşısında çaresizdir. Hizmetkârın sertliğinin yok olmasıyla efendininkinin ayaklanması bir olur ve ikincisininki barakalara varana kadar sertliğini kaybetmez. Eğer oğlanın annesini bulabilirse, kadın da güzelse, böylesine doğaya aykırı bir çocuk yetiştirmenin bedelini ağır ödetir ona.
Bu, oyunlarından yalnızca bir tanesi. Eve döndüğünde, artık gün boyu keyfine diyecek yoktur.
Çoğu kez, dürbünden bakarken, inanmak istemediğim bir nakarat yinelenir durur kafamda: Bu adam benin kocam, bu benim kocam.
Kitaptan


MAL
Valerie Martin, Çeviren: Pınar Kür, Everest Yayınları, 2007, 200 sayfa, 10 YTL
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 29 December 2008, 20:37
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Du Kovar...

Du Kovar...


Du Kovar...
Mehmet Eren

Peyv û Nûbûn du kovarên ku li Başûrê Kurdistanê li bajarê Duhokê derdikevin.
Her dû jî bi elfebaya latînî û erebî derdikevin. Xasima jî kovara Nûbûn hemû bi tîpên latînî tê çapkirin.
Di van herdû kovaran de jî digel nivîskar û rewşenbîrên Kurdistana Başûr, hinek ji Kurdên perçên din ên Kurdistanê û herweha Kurdên li Ewrûpayê ne jî tê de dinivisînin.


PEYV
Ev kovar kovareke demsalî ye. Ango ji salê çar car derdikeve. Ev kovar, ji aliyê Komeleya Yekitiya Nivîsakarên Kurd Tayê Duhokê ve tê çapkirin. Di kunyeya kovarê ya hejmara 29an de hatiye diyarkirin ku kovar bi alîkariya Nêçîrvan Barzanî tê çapkirin.
Peyv bi gotinên helbestî û pexşan hatiye xemlandin û xwurî bi Kurdî ye. Lê elfebeya Erebî û Latînî di nivîsan de hatiye bikaranîn.
Ev kovar, bi şiêr, mîzah, pexşan, sînema, muzîk û hwd. hatiye dagirtin. 50 rûpel bi tîpên Latînî, 260 rûpel jî bi tîpên Erebî berhemên Kurdî hatine nivîsandin.
Di sergotara vê hejmarê de ku ji aliyê Hesenê Silêvaney ve -ku herweha xwediyê kovarê ye- hatiye nivîsandin de spasî ji bo alîkariya serokê hukumeta Kurdistanê birêz Nêçîrvan Barzanî tê kirin ku huner û hunermendiyê girîng dibîne û piştgiriya xwe diyar kiriye. Diyar dikin ku bi vê kovarê huner û wêjaya Kurdî bêtir pêşketiye û ji bo nivîskar û rewşenbîrên nû bûye qonaxa nivîs û nivîsariyê.
Di hejmarê de ji Kurdên Sûriyê Konê Reş bi çîroka bi navê ‘Qamişlo! Hêlîna min’, ji Kurdên Tirkiyeyê Arjen Arî, bi helbesta bi navê ‘Hewlêr im Ez’ û Berken Bereh jî bi navê ‘Operayek dojehî: Hewlêr’ ji nivîskarên Kurdên Başûr Xelîl Duhokî, Dr.Abdubaqî Mayî û yên din bi şiêr, çîrok, nivîsên cûrbecûr nivîsîne.
Kovara Peyv li ser tora înternetê di malpera [Linkleri Sadece Üyelerimiz Görebilir... ] de tê xwendin.

Nûbûn
Ev kovar jî li Kurdistana Başûr li bajarê Duhokê, ji aliyê Wezereta Rewşenbîrî ya Hikumeta Kurdistanê ve derdikeve.
Taybetîya wê kovarê ev e ku xurî bi Kurdî û bi elfebeya latînî tê çapkirin.
Ev kovar jî kovareke çandî, hunerî û siyasî ye. Qasî ku xuya dike, zêdetir cî dane fikir û remanên ku pêşiya civakê rohnî dike.
Ew, weha xwe didin nas kirin; ‘Hizra Ronak, Kiryara Çak, Qelêmê Pak’ û dibêjin; ‘kovareka hizrî Hemerenge’ dagirtiye.
Di beşekesergotara vê kovarê de ku ji aliyê sernivîskar ve hatiye nivîsandin weha tê gotin; " em dibêjin, dem bi ser ve çû, dema milet ji nasnamê diketin û dihatin qirkirin, ne terora tirkên çiyayîyê Kemalîst cî girt, ne Enfal û Kîmyawî ya Besiyên Sedam serket, ne fêlbaziya perdeya îslamî ji Komara İslamî re bergirt, ne jî stendina nasnamê haşatî ji hebûnê ya Besiyên Sûryeyê li ber hişyarbûn û serhildana Kudan wergirt."
Kovar di vê hejmara xwe de hejmara 50î û 51î bi hevûdu re çap kirine. Kovar ji 100 rûpelan pêk tê, du rûpelên pêşîn û yên paşîn rengînin, yên din jî reş û sipî ne.
Kovar li beranberî yên din, -qasî ku xuya dike- Tenê ji nivîskar û rewşembîrên Kurdistana Başûr hatiye dagirtin. Qasî mêran nebin jî êpek nivîskarên jin jî tê de dinivîsin. Hinek ji wan ev in; Cahîda Cahîd, Gulîzar Bamernî, Emîna Hesen, Şirîn Salîh, Dilşa Yosis, Telî Salih, Lence Ebdula...
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 29 December 2008, 20:38
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Şarkısı Beyaz

Şarkısı Beyaz


Şarkısı Beyaz
Kamer Beysülen

Şair Yılmaz Odabaşı, bir telefon görüşmemizde yazdığı ilk romanını bitirip yayınevine verdiğini, Haziran 2004 tarihinde piyasaya çıkacağını söylerken, inanılmaz heyecanlı geliyordu sesi. Doğacak çocuğunu kucağına alacak olan bir babanın heyecanıydı bu. İçi içine sığmayarak "bizi" (Derneği, Diyarbakır’ı…) yazdım diyordu… Ben bu heyecanlı sesi, bir kez de oğlu "Şahan Yılmaz" doğduğu zaman duymuştum, sevgili Yılmaz Odabaşı’ndan.
Okurları, Yılmaz Odabaşı’nı daha çok şair kimliğiyle tanıyor. Öykü, anı, deneme ve hikaye kitapları da olan Odabaşı, ilk kez bir romanla çıkıyor karşımıza.
"Şarkısı Beyaz" Cemal Süreya’nın bir şiirinden alıyor adını…
Arada bir ağlamak için/ Onu kocaman ellerimle sevdim/ Ölüm daha saçlarına gelmemişti şarkısı beyaz/ Saçlarını kestim, şarapla ıslattım/ Saçlarını koynumda saklıyorum/ Arada bir ağlamak için…
Bir sıkıyönetim kentinin alacakaranlığında yazgısını değiştirmek için yola çıkmış genç bir adam, kendini dış dünyaya kapamış üniversite öğrencisi manik depresif bir genç kız. Yaşadıkları dünyanın, sistemin kurumları ve kurallarıyla bağdaşamayan bu iki genç insanın yolları önce çakışır, sonra hazin bir aşkla biter…
Kitaplar, şarkılar ve aşkların sansürlendiği; insanlara, ölmek ve kaybedilmek dışında her şeyin yasaklandığı, her kesin, her şeyin, surların bile kendi gölgesinden nem kaptığı uzun ve olağan dışı bir zaman dilimi. Korku dağları büyütülmüş, ölüm makineleri ölüm kusarken, bunca zulmün orta yerinde; bir çığlık gibi yaşanan aşk. Kara gözleri ve uzun kirpikleriyle gülen, gülerken de gözlerinin içi parlayan masum, yoksul bir çocuk, yani çırak ya da müdür.

Yaşanılanlar, dostluk, umut,umutsuzluk, korku, şüphe, ihanet, iç hesaplaşma, faili meçhul sevgi, aşk. Ama her şeye inat; ille de "aşk"…
Şair-yazar Yılmaz Odabaşı, 12 Eylül sonrası bir dönemde bir Kürt kentini, bu kentte yaşanılanları konu alan, kendi yaşamından da kesitler sunarak yazdığı ilk romanını, "Yenik Serçe" isimli şiiriyle de bezemiş. Yani şair, aynı zamanda; bir şiirinin de romanını yazmış.
Adı Nevin, şarap içer, rüzgar giyerdi geceleyin./ O, kanadı kırık bir kuştu/ Beyaza vurulmuştu./ Kimseler görmedi bir başka renk sevdiğini…
Romanın kahramanı, yaşadığı sorunlu aşkın çaresizliği yanında, yasal bir derneğe (DHKD) üye olmaktan ceza almanın ve kısa bir süre sonra tekrar hapse girecek olmanın da sıkıntısını yaşamaktadır.
Bir yandan yaşadığı sorunlu aşkın girdabında didinirken, bir yandan da; önceleri sadece şiir kitapları okumak için gittiği, üye olduğu için de ceza aldığı dernekle ilgili muhasebe yapıyor.
"Ben iyi ki o derneğe gittim, diyorum; gittim ve iyi ki bu sistem nedir, dünya nedir, çağ nedir, kitap nedir, şiir nedir öğrendim… öğrendim ve ezberi bozup bana öngörülen hayatı reddettim! Belki farkında bile olmadan reddedip sürüden ayrıldım, kurtlarla boğuştum… iyi ki boğuştum; yoksa yenildiği âna kadar bu dünyada hiç kurt olmadığını sanan kuzulardan biri olacaktım…"
Şair-yazar Yılmaz Odabaşı, emeğinin içine yüreğini de katarak yazmış "İncinen, ama hayatı incitmeyenlerin romanını…" Hepimizin "Şarkısı Beyaz" olsun.
Ve bu işin üstesinden de yüzünün akıyla gelmiş. Yüreğine sağlık sevgili Yılmaz Odabaşı.

Yılmaz Odabaşı, 1961 Diyarbakır doğumlu, öğretmen bir ailenin çocuğu. İlköğrenimini Diyarbakır ve Gaziantep’te, ortaöğrenimini Diyarbakır lisesinde tamamladı. 1980’de Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde siyasi nedenlerle bir yıl tutuklu kaldı. İlaç firmalarında tıbbi mümessillik, kitapçılık, muhabirlik ve bir çok gazete, dergi ve haber ajansında; haber müdürlüğü, büro şefliği ve Güneydoğu temsilciliği yaptı. 1994’te Ankara’ya yerleşti. 1981-2000 yılları arasında birçok gazete ve dergide yazdı. Şiir kitaplarının yanı sıra, düz yazıdan oluşan sekiz kitabı bulunuyor. Yazdıkları için düşünce suçu kapsamındaki bütün ceza maddelerinden yargılandı. Bir çoğu mahkumiyetle sonuçlanan yargılamalarından dolayı, Ankara Ulucanlar ve Haymana, Bursa E Tipi, Saray Kapalı Cezaevlerinde yattı. Çok sayıda ödül de alan Yılmaz Odabaşı’nın en çok tanınan "Feride" isimli şiir kitabı, Kürtçe’ye çevirilerek "Deng Yayınları" tarafından yayımlandı.
Şarkısı Beyaz, Yazarın ilk romanıdır.
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 29 December 2008, 20:39
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Aşkın Elif Hali

Aşkın Elif Hali


"Biliriz hepimiz İnsan gezdirdikleriyle insandır Biriktirdikleriyle değişir Biliriz de Nereden dönsek ardımızda tutsak halkalar Tutsak olsak da giden şeyleri var içimizin Bilmiyoruz Neden gecikir bir krizantem kendi korkusuna"

[Link'i Görebilmeniz İçin Kayıt Olunuz.! Kayıt OL]
Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 29 December 2008, 20:39
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Otomatik Portakal

Otomatik Portakal


Anthony Burgess'in en ünlü eserlerinden birisi olan "A Clockwork Orange - Otomatik Portakal", bir romandır.
Kitapta Alex adlı gencin arkadaş grubu ile yaşından çok suça karıştıktan sonra hapishaneye düşmesi ve sonrasında rehabilitasyona alınması anlatılıyor. Ancak başına gelen rehabilitasyon adı altındaki tüm işkencelerden sonra özgürlüğüne iki yıl sonra kavuşunca yine eski Alex olması insanı durup düşündürüyor. Burgess bu kitaba kendinden çok şey katmış olmakla birlikte; Alex'in kimliğini de hemen dışa vuruyor, şöyle ki; A eki olumsuzluk içermektedir ve lex ise kanun anlamına gelmektedir.
Ağır sorunlarla yüklü çağımızın,gerilimli ve derin çelişkilerle dolu süper toplumlarında, bir BİRİM olarak insanın yazgısı ne yönde gelişmektedir?
Bir süper toplumun parıltılı görünümü altındaki yalnız ve umarsız insanın,ekonomik ve politik topografyasını çizerken,ruhsal yıkımlarda bile yeni bir dünya yaratma ülküsünü alabildiğine canlı tutuyor.
Ayrıca eser Türkçe'ye Aziz Üstel tarafından çevrilmiştir.
Aslında eser o kadar geniş bir zamana hitap ediyor ki bahsettiği durumlar halen dünyamızın başlıca problemleri arasında yer alıyor. En önemlisi de insanın seçim hakkını zapetmeye eleştirel bir bakış sunuyor. İyilik seçilmeli mi yoksa insanlar zorla iyiliğe yönlendirilmeli mi? Bu iki çelişkiyi ortaya koyup insanın da bu konu hakkında kafa yormasını sağlıyor.
Ayrıca diğer önemli bir nokta da kitapta klasik müziğin şiddetli anlarla örtüşmesi. Bunlardan bazı örnekler Mozart ve Beethoven. Bu şekilde bana kalırsa insanların dikkatleri klasik müziğe çekilmeye çalışılmış yazar tarafından.
Kitaptan bir alıntı aslında kitabı özetliyor: "Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum..."
Alıntı ile Cevapla
  #18  
Alt 29 December 2008, 20:40
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Ajanlık ve Karşı-ajanlığın Sırları

Ajanlık ve Karşı-ajanlığın Sırları


Hans de Vreij

01 10 2004

Bizim istihbaratımız BVD'nin 70 li yıllarda suya sabuna dokunmayan bir imajı vardı. Upuzun mantolarıyla ve lengeri şapkalarıyla sadece filmlerde gördüğümüz ve seyrettiğimiz garip adamlar. Şimdi adı AIVD olan BVD meğer bilindiği gibi değilmiş. Bunu eski ajan Hoekstra'nın yazdığı ve geçenlerde tanıttığı kitabındaki anılarından anlıyoruz.

Şunu belirtelim ki daha önce hiç bir ajan bu tür bir anı kitabı yazmamıştı. Kitabın adı "Hollanda'da ajanlık ve karşı ajanlık". Kitap bize o yıllarda genel bir bakış ve mutfağında pişenleri anlatıyor.

BVD nin yeni kuruluşu olan AIVD kitaba katkıyı reddetmiş ve hatta yayınlanmaması için baskı da yapmış. Şimdilerde 58 yaşında olan Hoekstra 1987 de BVD den ayrıldığı zaman sırları tutması ve deşifre etmemesi için uyarılmış. Aksi halde yasal işlem yapılacağı da eklenmiş.

BVD nin bu mektubu da kitapta yer alıyor.

Hoekstra'ya göre BVD pek çok operasyonu başarıyla uygulamış. Mesela radikal solun içine sızmak ve kontrol altında tutmak, CPN (Communist Party Nederland) içine sızarak güçten düşürmek, doğu blokundan ajanların ülke içindeki uzantılarını engellemek, İRA ve RAF ın buradaki adamlarına müdahale gibi.

Bu operasyonların en başarılısı ise kendi Maocu partisini kurmak oldu. Bu parti MLPN dir. Bununla biz Çin'in buradaki faaliyetlerinin yanında sol içinde çok popüler olan Maocu düşüncelerin önüne geçtik. Sipier kod adlı ajanımız hem MLPN ye liderlik yaptı ve hem de Çin'e gittiği zaman coşkuyla karşılandı.
Alıntı ile Cevapla
  #19  
Alt 29 December 2008, 20:41
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Veronika Ölmek İstiyor

Veronika Ölmek İstiyor




Kitap Bilgi
Yazar: Paulo Coelho
Yayınevi: Can Yayınları
Şubat 2000
Kitap Sayfa:203

Veronika Ölmek İstiyor, Paulo Coelho
Veronika Ölmek İstiyor, Brezilyalı yazar Paulo Coelho'nun yazdığı en son romanı. Daha önce yine Can Yayınları tarafından Simyacı, Beşinci Dağ ve Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım adlı romanları yayımlanmıştır. Simyacı ile Paulo Coelho en çok okunan Latin yazarlardan biri oldu.
Son romanının konusu Slovenya'da geçiyor. Romanda 24 yaşındaki Veronika
yaşamın anlamsız olduğunun farkına varıyor ve intihara kalkışıyor. Aşırı dozda
ilaç aldığından akıl hastanesine kaldırılıyor. Doktor ona aldığı ilaçlardan dolayı kalbinin hasar gördüğünü ve birkaç günlük ömrü kaldığını söyledikten sonra, Veronika birden ölmenin ölümü beklemekten daha iyi olduğunun farkına varıyor. Hatta yaşamak istediğini anlıyor. Yaşamadığı, yapamadığı herşeyi o birkaç gününe sığdırmak ister. Bu duygularını doktora şöyle aktarır:"Bana öyle bir ilaç verinki uykum gelmesin ve yaşamımın geri kalanının her anını yaşayabileyim. Çok yorgunum ama uyumak istemiyorum. Yapacağım çok şey var, hayatın sonsuza dek süreceğini sandığım günlerde hep ertelediğim şeyler
bunlar, sonra, hayatın yaşanmaya değmeyeceğine başlayınca da unuttuğum." Veronika yıllar önce ailesi istemediği için bıraktığı piyanosuna geri döner,geç te olsa gerçek aşkı bulur hastanede...Eduard'la birlikte onun son günlerini dışarıda yaşaması için hastaneden kaçarlar.
Hastanedeki diğer insanlarda Veronika'dan etkilenir. Gencecik bir kızın ölecek olması onlara kendi yaşamlarının anlamını gösterir. Kitabı okuduktan sonra "Ne olursa olsun Yaşamak güzel" diyeceğinize eminim.
Belki de yaşamın küçük mutluluklardan oluşan anlar olduğunu farkedeceksiniz.
Ataol Behramoğlunun 'nun dediği gibi:
"Yaşadıklarımdan öğrendiğim birşey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır karışırcasına
Ve hayat; sunulmuş bir armağandır insana."
Alıntı ile Cevapla
  #20  
Alt 29 December 2008, 20:41
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Gerçekten Beni Duyuyor Musun

Gerçekten Beni Duyuyor Musun


Kitabın Adı Gerçekten Beni Duyuyor Musun
Kitabın Yazarı Leyla NAVARO
Yayınevi ve Adresi Sistem Yayıncılık / İstanbul
Basım Yılı 1999
KİTABIN ÖZETİ
“Gerçekten Beni Duyuyor musun” Leyla NAVARO’ nun aile içi ilişkileri konu alan özgün bir eseridir. Kitap çocuk gelişimi kitaplarından farklı olarak değişik bir bakış açısından anneye ve çocuğa bakan, okurla konuşan ve dertleşen bir kitap niteliğindedir.

“Gerçekten Beni Duyuyor musun” ilk basımından itibaren pek çok okur tarafından anne, baba ve iletişim uzmanından; anne / baba olma sanatında, çocukla ilişkinin niteliğine öncelik tanımanın önemine inanmanın, karşılıklı saygı ve özen gösterildiğinde, sorunların bir miktar azalacağını da kanıtlar nitelikte olumlu izlenimler almış bir iletişim kitabıdır.
Yazar kitabında; anne ve babalık sanatı ile başlayan, çocukları kabullenme, davranışlara verilen tepkiler ve disiplin ortamında karşılıklı güvene dayanan çeşitli bölümleri irdeleyerek problemleri ve davranış biçimlerini ortaya koymuştur.
Leyla NAVARO’ nun kitabında irdelediği konuların bir bölümü aşağıda sunulmuştur.
Anne / Babalık Sanatı
Çünkü Anneyim�
“Çünkü anneyim�Anne olmayı bana kimse öğretmedi. Bildiklerimi kendi annemden , ailemden, arkadaşlarımdan, birazda gazete, mecmua, TV ve bazı kitaplardan okuyorum�İstiyorum ki çocuklarım akıllı, terbiyeli, başarılı, mutlu, herkesin sevip beğendiği çocuklar olsun�Onlar da büyüdüklerinde beni sevgi, övgüyle ansınlar. Onlara ne iyi baktığımı, nasıl büyüttüğümü, ne çok fedakarlıklara katlandığımı anlatsınlar�Onları hayata hazırlayayım, birçok şey öğreteyim, her zaman sevgi dolu, sabırlı, anlayışlı bir anne olayım� Ama bu bazen öyle zor ki�Bütün iyi niyetlerime rağmen her şey istediğim gibi olmuyor�Bir bakıyorum ki istemeden çocuğuma kızmışım�onu azarlıyorum, deliler gibi bağırıyorum. Hatta arada sırada el kaldırıp dövdüğüm bile oluyor� Sonradan yaptığıma öyle pişman oluyorum ki çok da üzülüyorum. Bu küçük, savunmasız yaratığı nasıl vurdum? Nasıl el kaldırdım? Hani onu o kadar seviyordum? Ben ne biçim anneyim? Kendimi yiyorum� ama elimde değil�bazen öyle sabırsız�öyle sinirliyim ki�Yapmam gereken bir sürü iş var, hepsini de yetiştirmek istiyorum�O an en küçük bir yaramazlığı, bir söz dinlememeyi dahi kaldıramıyorum�öyle özeniyorum ki şu sabırlı annelere, hiç kızmayan, sinirlenmeyen, hoşgörülü, her zaman güler yüzlü olan annelere�ama ben yapamıyorum�neden??? Çünkü Ben de İnsanım�”
“Evet, anneler de insandır�Anne simgesi hepimizin gözünde sabırlı, hoşgörülü, verici, fedakar, kendini hiç düşünmeyen, güler yüzlü, sadece başkalarını ve çocuğunu düşünen, çocuk bakımı, eğitimi, psikolojisi hakkında her şeyi bilen veya bilmesi gereken, bilmesi beklenen, hiç kızmayan, sinirlenmeyen, kocaman yürekli süper kadınlar halinde canlanır. Anne her zaman evde, her zaman hazır, çocuğunu bekler, hiç kendi işleri ile meşgul olmaz, çocuğununkilere hep öncelik tanır, bundan dolayıdır ki sinirlenmez, kızmaz, üzülmez, her şeyi sabırla dinler, çocuğa nasıl bakılacağını, nasıl besleyeceğini, nasıl konuşacağını bilir, çünkü anne evde doktordur, anne hemşiredir, pedagogdur, psikologdur, aynı zamanda öğretmendir, dadıdır, çok da iyi bir ahçıdır, hizmetçidir ve arkadaştır, dert ortağıdır, ama aynı zamanda disiplini sağlayan otoritedir de vs�vs�vs� ve anne, bütün bunları kızmadan , sinirlenmeden, sabırla, daima güler yüzle yapar�Söyler misiniz??? Böyle bir anneyi tanıyan var mı?”
“Çalışan bir anneyim. Oğlum eve gelince yardımcı kadın onu karşılıyor, kahvaltısını veriyor. Ben ise akşam 7′de eve dönmüş oluyorum�Bakıyorum her şey yolunda, çocuk da iyi. Ama ben rahat değilim�Çocuğumla fazla beraber olamadığımı, okuldan dönünce onu karşılamadığımı düşünerek huzursuz olmaktayım. Sürekli evde oturan, çocuğuyla beraber olan annelere çok gıpta ediyorum�vs�vs�vs�”
“Bütün bunlar ideal anne simgesine kendini kıstırmış, mükemmel anne olması, her şeye yetişmesi, her sorunu kendi halletmesi, gerektiğinde kendini koşullandırmış kadınların yaşadığı huzursuzluğu, sıkıntıları yansıtmıyor mu ?”
“Günümüzün değişen değer ve yöntemlerine ayak uydurabilmenin ve çocuğa uygulanacak eğitimi sağlam bir temele oturtmanın en etkin yolu, anne / babalık ve çocuk eğitimi konularında kişinin kendini aydınlatması, eğitmesidir. Aslında annelik ve babalık, yeteneklerimiz olsun olmasın, hepimizin hayatın gidişatı içersinde, uygulamakta olduğumuz bir meslektir. Hatta bazı meslekler yaşam süresince değiştirilebildiği halde, anne babalık mesleği yaşamın aşağı yukarı 20 yılı, günün 24 saati ve hemen hemen tatilsiz icra edilen bir meslektir.
Diğer mesleklerde yetenekler göze alınsa da, anne babalıkta yeteneklerin olup olmadığı söz konusu değildir. Diğer meslekler deneme yanılmayı kaldırabilir, ancak anne babalık mesleğinde deneme yanılmaların sonucu ne yazık ki çok ciddidir. Bütün bunlar göz önünde tutulduğunda, anne babalık mesleğini ciddiye alan, öğreten bir okul, kurum veya hiç değilse okullarda ders olmaması şaşılacak bir durumdur. Aslında, anne babalık, meslekten de öte , bir sanattır.
Ancak anne ve babalık sanatı öğrenilebilir. Günümüzde, insan bilimleri, psikoloji, pedagolojinin ilerlemesi ile çocuk yetiştirilmesi ve eğitimine daha bilinçli bir bakış açısı gelmiştir.
Bu kitapta varmaya çalıştığımız amaç, şimdiye kadar uzmanlarca bilinen etkili iletişim yöntemlerini anne babalara da ulaştırabilmek, aile/çocuk arasındaki sorunların önemli bir kısmını teşkil eden iletişim bozukluklarını ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Ayrıca, çocuğun olumsuz, yaramazlık veya söz dinlememe olarak nitelenen davranışlarına değişik bir bakış açısı ve yaklaşım tarzım ettirilerek sorunları farklı bir şekilde çözmeye çalışmaktır.”
Alıntı ile Cevapla
Cevapla




Saat: 17:51


Telif Hakları vBulletin® v3.8.9 Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
gaziantep escort bayan gaziantep escort
antalya haber sex hikayeleri Antalya Seo tesbih aresbet giriş vegasslotguncel.com herabetguncel.com ikili opsiyon bahis vegasslotyeniadresi.com vegasslotadresi.com vegasslotcanli.com getirbett.com getirbetgir.com
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort eryaman escort eryaman escort kızılay escort çankaya escort kızılay escort ankara eskort
mecidiyeköy escort

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 PL2