Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi
 

Go Back   Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi > Genel Kültür > Türk Dünyası > Şanlı Türk Tarihimiz
Yardım Topluluk Takvim Bugünki Mesajlar Arama

gaziantep escort gaziantep escort
youtube beğeni hilesi
Cevapla

 

LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 14 November 2008, 10:39
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Arrow Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde Cumhuriyetin İlanı ve Tarihi Önemi

Uzman Mukaddes Arslan

Cumhuriyet etimolojik olarak, Arapça "cumhur" kelimesinden gelen halk, ahali, topluluk manalarına gelmektedir.1 Cumhuriyet iktidarın millet topluluğuna ait olduğunu öngören devlet şekli demektir. Bir başka ifadeyle milletin egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri vasıtasıyla kullandığı devlet biçimidir.2 İngilizce karşılığı "the Republic", Fransızca karşılığı "la Republique" olan cumhuriyet, Lâtince kökeni "res Publica" olan kelimeden türemiş ve kamuya ait şey, kamu malı, devletin kamuya ait olması manasında kullanılmıştır.

Cumhuriyetin etimolojik anlamı olduğu gibi siyasî ve hukukî anlamları da bulunmaktadır. Dar anlamda cumhuriyet, devlet başkanının doğrudan doğruya veya dolaylı olarak halk tarafından belirli bir süre için seçilmesi esası, geniş anlamda ise egemenliğin bir topluluğa ait olması demektir. Dar anlamda ki cumhuriyet, bir devlet veya hükümet şekli olarak ele alınmaktadır.

Cumhuriyet bir devlet veyahut hükümet şekli olarak ta ortaya konmaktadır. Cumhuriyet Tarihimizde 1921 Anayasamızın 29 Ekim 1923'te yapılan değişikliğinde "Cumhuriyet" bir hükümet şekli olarak ifade edilmiş, ancak 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında bir devlet şekli olarak belirlenmiştir.

Siyasî olarak Cumhuriyet, hükümdarlık rejiminde olmayan devlet şeklidir. Cumhuriyet her türlü irs ve intikal yolunu ortadan kaldırmakta ve hükümet işlerinin seçim yolu ile yapılmasını sağlamaktadır. Cumhuriyette işbaşına gelen idareciler, sınırlı bir süre için vazife alırlar.

Cumhuriyet bizzat halkın hükümeti olup böyle bir hükümette idare edenler halkın menfaatini göz önünde bulundurmak durumundadırlar. Cumhuriyette seçim esastır. Ancak seçimlerde sınırlı bir süre gözetilmiştir.

Veraset usulü ve kaydı hayat şartının kesinlikle kabul edilmediği bir sistem olan cumhuriyet, bunların yerine seçim ve tayin usulünü getirir. Devlet başkanının seçimle gelmiş olsa bile bütün ömrü boyunca görevde kalması kabul edilemez.

Demokrasi ile cumhuriyet birbirine yakın iki kavramdır. Demokrasi devletin en yüksekten en aşağıya kadar bütün basamaklarında halk idaresi egemenliğini kabul eder. Cumhuriyet ise demokrasinin en gelişmiş şeklidir.
Cumhuriyette kamu yararı düşüncesi, halkın kendi hür iradesini kullanması ve kendisini idare edecek insanları serbestçe bağımsız olarak seçmesi esastır. Dolayısıyla cumhuriyet, tek bir kişi veya zümrenin çıkarlarına değil, doğrudan doğruya kamu yararına dayanan ve bu esaslara göre yönetilen devlet şeklidir.3

Devlet yönetimi olarak kabul edilen cumhuriyette yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirini denetlemesi, dengeli ve güçlü bir devlet yönetiminin kurulmasını sağlar. Cumhuriyet ve demokrasi bu şekilde güvence altına alınmış olur. Cumhuriyet ve demokrasiden herhangi birisinin varlığı, diğerinin de mutlak varlığını gerektirmeyebilir. Ancak ideal olan husus, bu iki kavramın bir arada bulunması ve kabul edilmesidir.4

Cumhuriyet, Osmanlıca "âmme idaresi", Türkçe "kamu yönetimi" karşılığıdır. Bu nedenle kamuculuk karşıtı olan bütün idareler monarşi, otokrasi ve oligarşi Cumhuriyetçiliğin de karşıtıdır.5

Cumhuriyet halkın idaresidir. Cumhuriyet siyasî rejim olarak, halka dayanan bir devlet şeklidir. Egemenliğin, iktidarın millete ait olduğu bir siyasî sistemdir.

Cumhuriyet hem devlet hem de hükümet şeklidir. Cumhuriyet devlet şekli olarak egemenliğin bir kişi veyahut zümreye değil, bütün topluma, milletin tümüne ait olmasıdır. Hükümet şekli olarak ise seçim ilkesinin benimsendiği, başta devlet başkanı olmak üzere devletin başlıca temel organlarında görevli kişilerin seçim ilkesine göre belirlendiği, kaydı hayat ve veraset sisteminin reddedildiği bir hükümet şeklidir.6

Cumhuriyette idareciler, idare etme hak ve yetkisini idare edilen kitlelerden almaktadır. Cumhuriyet halk yönetimidir. Burada halk kendi yöneticilerini seçmekte ve denetlemektedir. Dolayısıyla halkın seçtiği idareciler, halkın temsilcileri olarak görev almaktadır. Cumhuriyet, halk egemenliği ile içi içe bir kavramdır. Cumhuriyet yönetimi halkın yönetimidir. Burada halkı oluşturan bireylerin tek tek istekleri söz konusudur.7 Cumhuriyet başlıca iki şekilde uygulanmaktadır. Birincisi sınırlı bir süre için seçilen cumhurbaşkanının olması, ikinci şart ise cumhurbaşkanının atayacağı bir hükümetin olmasıdır.

Devlet yönetimi olan cumhuriyet ile, siyasî sistemi ifade eden demokrasi bir araya geldiklerinde, halk idaresi yönünde her ikisinin de aynı amacı taşımalarından dolayı bu iki kavram birbirlerini tamamlamakta ve ortaya çağdaş demokratik cumhuriyet çıkmaktadır.8

Cumhuriyet yönetiminde halkın üzerinde hiçbir otorite veyahut yetkili makam yoktur. Devlet gücü halkı oluşturan bireylerin elindedir. Yönetim ile ilgili her türlü yetki ve işlemin kaynağı halka dayanmaktadır. Cumhuriyet sadece halk topluluğunun egemen olduğu yerlerde varlığını hissettiren bir devlet biçimidir. Cumhuriyet idaresi ile insanca ve özgür bir hayatı seçen bireyler kendi iradeleri ile davranmaktadırlar.9

Cumhuriyet kavramı geniş manada ele alındığında demokrasi ortaya çıkmaktadır. Aslında her ikisi de halk idaresi manasındadır. Birbirini tamamlayan bu kavramlar aynı zamanda bir bütün oluşturmaktadırlar. Günümüzde en ideal yönetim biçimi olarak, cumhuriyet ve demokrasi beraberliğinin olması savunulmaktadır.

Cumhuriyet devlet şekli olarak hak, ödev ve esaslarıyla bir ilkeler bütünü olarak ifade edilmektedir. Ayrıca her cumhuriyet getirmiş olduğu hukukî düzen ile kendisini savunmakta kendi varlığını ve geleceğini güvence altına almaktadır. Hukukî yönden de cumhuriyet bir devlet düzenini veya şeklini ortaya koyar. Egemenlik halktadır ve devlet başkanının belirli bir soya bağlı olarak kalıtımla işbaşına gelmesi kabul edilemez.

Cumhuriyet en başta devlet başkanı olmak üzere siyasî iktidarın seçimle göreve geldiği bir hükümet şeklidir. Cumhuriyeti hem hukuk devleti hem de demokratik siyasal düzen olarak genel anlamda demokratik hukuk devleti şeklinde ifade edebiliriz.

Cumhuriyette insan haklarına, hukukun genel ilkelerine ve kanunlara saygılı bir düzen vardır. Demokratik hukuk devleti ilkesi ve sosyal devlet ilkesi yönleriyle cumhuriyet, demokratik, sosyal hukuk devleti düzenidir. Hukuk devleti ilkesi, cumhuriyetin demokratik ve sosyal devlet olmasının güvencesi olarak kabul edilmektedir.10

Cumhuriyet kavramının bu şekilde genel açıklama ve tanımlamasını yaptıktan sonra, cumhuriyetin ilân edilmesinde ve yeni Türk devletinin kuruluş aşamalarında en etkin isim olan Atatürk'ü, cumhuriyet anlayışına yönlendiren ve kendisinde bu düşüncenin oluşmasını sağlayan nedenler ve olaylar üzerinde durmamız gerekiyor.

Atatürk gençliğinden itibaren cumhuriyet düşüncesine her zaman yakın olmuştur. Özellikle Fransız İnkılâbı ile ilgili eserlere ve fikirlere olan merakı ve bu yönde araştırmaları, kendisinde cumhuriyet fikrinin yerleşmesine sebebiyet vermiştir.

Harp Akademisi yıllarında hocası Osman Nizami Paşa ile olan konuşmalarında batı ölçülerinde yenilik ve yönetimden bahsetmektedir. "Paşa Hazretleri, garplı manadaki idareler de zamanla gelişmişlerdir. Bugün uyur gibi görünen milletimizin çok kabiliyeti ve cevheri vardır. Fakat bir inkılâp vukuunda bugün işbaşında olanlar yerlerini muhafaza etmeye kalkarlarsa o vakit buyurduğunuzu kabul etmek lâzım gelir. Yeni nesiller içerisinde her hususta itimada lâyık insanlar çıkacaktır." sözlerinde Mustafa Kemal'in batılı manada idarelere yakınlığı dikkat çekmektedir. "

1905'de topçu stajı için Şam'a gitmeden önce Beyrut'ta yaptığı bir konuşmada şunları söylemektedir: "Dava yıkılmak üzere olan imparatorluktan, önce bir Türk Devleti çıkarmaktır."12

Şam'da 1906'da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni kuran Mustafa Kemal, daha sonra bu cemiyetin bir şubesini Selanik şehrinde açmış, burada yaptığı bir konuşmada "İstibdada karşı bir ihtilâlle cevap vermek, köhnemiş çürük idareyi yıkmak ve milleti hâkim kılmak" ifadelerini kullanmıştır.

Milleti hâkim kılmanın en önemli dayanağı ise Atatürk'ün ifadesinde ismi açıkça belirtilmese de cumhuriyet düşüncesidir.

II. Meşrutiyet yıllarında ise "İnkılâbı ikmâl etmek lazımdır. Biz bunu yapabiliriz. Ben bunu yapacağım...Evet inkılâp yapacağız. Bugüne kadar yapılan inkılâp kâfi sayılmaz. Fazlasını yapacağız" demiştir.13 Böylece meşrutiyetin de ötesinde ve daha ilerisinde bir inkılâp hareketinden bahisle görüşlerini açıkça ortaya koymuştur. Burada ifade edilen inkılâbın cumhuriyet düşüncesi olduğu bellidir.

Osmanlı Devletinde yapılan ıslahatlar, Mustafa Kemal'in inkılâp ve cumhuriyet yönündeki düşüncelerini tatminden uzak kalmıştır. 6 Temmuz 1918'de hatıra defterine yazdığı şu sözler anlamlıdır: "Benim elime büyük bir salâhiyet ve kudret geçerse ben sosyal hayatımızda arzu edilen inkılâbı bir anda bir darbe (coup) ile uygulayabileceğimi zannederim."14

Görüleceği üzere tahsil yılları ve gençliğinden itibaren Mustafa Kemal'de belirgin bir cumhuriyet düşüncesi mevcuttur. Ancak bu tabir başlangıçta adı telâffuz edilmeden bazı hassas cümlelerle ortaya konmuş, Millî Mücadele'nin her safhasında adım adım cumhuriyete doğru yol alınmıştır.

Atatürk'ün cumhuriyetin ilânındaki başarısında, kendisinde var olan ve içinde yıllarca yaşatmış olduğu cumhuriyet yönündeki duygu ve düşüncelerinin bu şekilde birinci derecede rolü olmuştur.

Diğer taraftan Anadolu'daki bazı millî hareketler ve gelişmeler, cumhuriyeti akla getirmesi açısından yabancı basının dikkatini çekmekteydi. Paris'te yayınlanan Fransız gazetelerinden Le Temps 24 Ağustos 1919 tarihli nüshasında "Mustafa Kemal geçen gün İstanbul'a çektiği bir telgrafta ulusal kuvvetlere karşı asker gönderilecek olursa Anadolu'da bağımsız cumhuriyet ilân edilecektir" haberine yer vermişti. İstanbul'da bulunan İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Sir John de Robeck ise Dış işleri Bakanı Lord Curzon'a 17 Eylül 1919 tarihinde çektiği telgrafta “Türkiye'de ciddi bir kriz bulunduğunu yurdun işgali üzerine Erzurum'da başlayan Mustafa Kemal hareketinin gittikçe yayılma gösterdiğini ve bunun bağımsız bir Anadolu Cumhuriyetine doğru gelişme kaydettiği...” haberini vermekteydi.15

1919 yılına ait İngiliz belgelerinde Anadolu hareketinin bağımsız bir cumhuriyete doğru yol aldığı belirtilmekte, 22 Eylül 1919 tarihli The Times gazetesi ise Sivas Kongresi’nden "Sivas'ta ki Anadolu Cumhuriyeti" diye söz etmektedir. Aynı tarihlerde İstanbul'daki Osmanlı devlet yöneticilerinin bu yöndeki kaygıları da bilinmekteydi.16

Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığında Türk milletine olan büyük güvenine ve gençliğinden itibaren içinde yaşattığı fikir ve ideallerine sımsıkı bağlıydı ve bu şekilde hareket etmekteydi. Samsun'a çıktıktan üç gün sonra Saraya bir telgraf çekmiş ve "Millet tek vücut olup egemenlik esasını ve Türklük duygusunu hedef tutmuştur" ifadelerini kullanmıştır. Mustafa Kemal daima milletin desteğini ve beraberliğini dile getirmiştir.

Amasya Genelgesi'nde "Milleti yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" denilerek bu cümlelerde dahi adı söylenmeyen "Cumhuriyet" ortaya konacaktır. Halk adına iş görmek, halk tarafından seçilmeyi gerektirdiğinden bunun adı millî irade olarak belirlenmiştir. Erzurum Kongresi öncesinde bu durum daha da belirgin bir hal alacak ve Mustafa Kemal yaptığı bir konuşmada "Arkadaşlar, tek önlem millî egemenliğe dayalı kayıtsız şartsız bağımsız bir Türk devleti teşkil etmek ve hedefe mutlaka ulaşmaktır" diyecektir.17

Erzurum Kongresi sırasında Atatürk'ün Yaveri Mazhar Müfit Kansu ile arasında geçen bir konuşma mahiyeti itibariyle önem arz etmektedir. Bu konuşmada Mazhar Müfit Kansu'nun "Muvaffakiyet ve zafere ulaştığımız takdirde hükümet şekli ne olacak. Bu hususta sarih bir şey söylemediniz?" şeklinde ki sualine Atatürk şu cevabı vermiştir: "Azizim Mazhar Müfit Bey, bu mesele hakkında şimdiden bir şey söylemek istemem. Hatta mevzubahis etmemek doğru olur. Bu bahsi münakaşa etmenin zamanı gelmemiştir. Gelince görüşürüz. Karar verilen her şeyin tatbiki için vakit ve zamanı beklemek ve o zamanın geldiğini bilmek lâzımdır. Şimdi sadece düşman tazyiki altında bulunan padişahı ve muhasım kuvvetlerin işgal ve istilâsına uğramış olan vatanımızı kurtarmak için çalıştığımızı ifade etmekte fayda vardır. Bugünün ve içinde bulunduğumuz şartların icabı budur."18

Erzurum Kongresi'nin hazırlık çalışmaları yapıldığı sıralarda Mazhar Müfit Kansu'nun bir kez daha Atatürk'e yönelttiği "Başarı sağlandığında hükümet şekli ne olacak?" şeklindeki sualine Atatürk "Zaferden sonra şekl-i hükümet Cumhuriyet olacaktır." demiştir.

Mazhar Müfit ve Süreyya Beylerle yaptığı bir görüşmede Atatürk'ün gizli kalması kaydıyla not ettirdiği şu sözler son derece anlamlıdır: "Zaferden sonra hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de söylemiştim. Bu bir. İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır. Üç: Tesettür kalkacaktır. Dört: Fes kalkacak, medenî milletler gibi şapka giyilecektir. Beş: Lâtin harfleri kabul edilecektir." w

Mustafa Kemal'in Millî Mücadele sırasındaki bu yaklaşımlarında, düşüncelerini uygulamaya koyması ve sonuçta başarıya ulaşmasında büyük bir dayanağının olması gerekmekteydi. Mustafa Kemal bunu bilmektedir. Bu dayanak ve en büyük güç elbette ki Türk Milleti idi.

Türk Milleti ise vatanının işgalini ve esareti kabul etmemekte, direnmekte, kendi Millî Mücadele gücünü ve hür iradesini ortaya koymaktadır.

Tabiî ki bütün bunlar basit bir halk hareketi ve her halkın duyabileceği sıradan düşünceler değildi.

"İşgalcilerin baskı ve uygulamalarını gören Türk insanı hak etmediği bu hareketlerin karşısına çıkmanın tarihsel bir görev olduğunun bilincine varmıştı. Millî Mücadele'nin bu ve benzeri nedenlerle bir halk hareketi olmadığını savunmak önemli bir gerçeği göz ardı etmekten başka bir davranış sayılamaz. Bu hareketin sıfatları bile onun niteliği ve amaçlarını anlatmak bakımından yeterlidir. Örneğin: Millî Mücadele, Millî İstiklâl Savaşı, İrade-i Milliye, Hâkimiyet-i Milliye, Misak-ı Millî, Heyet-i Milliye, Millî Meclis, Mücahede-i Millî vb. Böyle bir bağımsızlık savaşı sonrasında kurulan yönetimin adının da Cumhuriyet olmasını yadsımamak gerekir." 20

19 Mayıs 1919'dan önceki devre, cumhuriyet açısından Mustafa Kemal Paşa ile yakından ilgilidir. Ancak cumhuriyet fikri açıkça dile getirilememektedir. "Atatürk kendi iç düşüncelerini birkaç yakın dostundan başkasına açıklamamıştı. Dışarıya, padişahlığın kaldırılmasını, Anadolu İnkılâbı çoktan bir olup bitti olduktan sonra bile hiç düşünmediği sanısını veriyordu."21

Atatürk'ün Samsun'a çıkmasından sonra cumhuriyet hakkındaki fikir ve icraatları daha belirgin bir daireye girmiştir. Ancak bu fikirlerin "Millî Egemenlik" olarak dile getirildiğini görmekteyiz.

Millî egemenlik ilkesi ve düşüncesi ise Amasya Genelgesi'nde, Erzurum ve Sivas Kongreleri'ndeki kararlarda dikkatimizi çekmektedir. Millî egemenliğin sadece Türk Milletine ait olduğunu belirten Atatürk, Anadolu'da başlayan Millî Mücadele hareketinde bu düşüncenin gerçekleşmesi yolunda büyük çaba sarf etmiştir.

22 Haziran 1919 tarihli Amasya Genelgesi'nde geçen "Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" ifadesi açıkça millî egemenlik ve daha da ilerisinde cumhuriyete doğru giden yolda atılan adımlardan birisini teşkil edecektir.

Prof. Dr. Yavuz Abadan'a göre Amasya Genelgesi, "İnkılâp idaresinin ilk hukukî ifadesi olarak millî hareketin ve millî hareketlerle başlayan hukukî tanzim faaliyetlerinin başlangıcıdır."22 "Milletin hakikî vaziyetini ortaya koymak, haklı sesini dünyaya duyurmak ve bu önemli görevi gerçekleştirmek için de her türlü baskı ve tesirden uzak millî bir heyetin kurulması, Sivas'ta millî bir kongrenin bir an önce toplanması" gerekli görülmüştü. Bu kararlarda millet egemenliğine dayanacak bir yönetime doğru gidildiğinin işaretleri bulunmaktaydı. 23

“Anadolu İhtilâli Bildirisi” olarak ta tanımlanan bu genelgede24, millet egemenliğine ve millî bağımsızlığa yer verilmekte, millî egemenlik esasına dayanan hükümet düşüncesi ilk defa ortaya atılmaktaydı.

Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'e göre, millî irade esasına dayanan hükümet düşüncesinin ilk dayanağı Amasya Genelgesi'dir. Yine Prof. Başgil'e göre, “İstiklâl Harbinin devamı müddetince memleketin manevî kuvvet ve mukavemetinin yegâne kaynağı ve yeni Türk devletinin temeli Türk Milletinin hayatîliğine ve ebedîliğine olan imanıdır.”25

Amasya Genelgesi'nde yer alan "Millî Egemenlik" ilkesi, daha sonraki tarihlerde yapılacak olan Erzurum ve Sivas Kongresi kararlarına da etki edecektir. Türk Milletinin kendi egemenliğini eline alması yönünde yapılan bir davet niteliğinde olan bu genelge, Türk milletinin kendi kaderini çizmesi doğrultusunda artık yeni bir yönetimin, Cumhuriyetin ilk işaretlerini vermekteydi denilebilir.

23 Temmuz- 7 Ağustos 1919 tarihli Erzurum Kongresi'nde "Kuvây-ı Millîyeyi âmil ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır" şeklinde geçen ifadeler ve Atatürk'ün Yaveri Mazhar Müfit Kansu'nun hatıralarındaki notlar, Erzurum Kongresi'nde Cumhuriyete doğru adım adım yaklaşıldığını göstermekteydi.

Mustafa Kemal Paşanın Yaveri Mazhar Müfit Kansu'ya kongre öncesinde söylediği "Zaferden sonra şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır" sözleri, bir anlamda cumhuriyetin ilânına doğru giden yolda mesafeler alınmak istendiğini ortaya koyan işaretlerdi.

Kongrede geçen "Kuvay-ı milliyeyi âmil, irade-i milliyeyi hâkim kılmak esastır" ifadesi millî egemenlik ve daha sonra dile getirilecek olan cumhuriyet kavramında açıkça her şeyi ortaya koymaktaydı. Erzurum Kongresi'nde aslında Amasya Genelgesi kararlarının daha bir açık ve gerçek zemine oturtulması sağlanmıştı.

Kongreden sonra dokuz kişiden oluşan bir Temsil Heyeti kurularak başkanlığına Mustafa Kemal Paşa getirilmiştir. Kongrenin en önemli amacı vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığının sağlanması yönündeydi. Kongre kararları aynı zamanda Millî Mücadele'nin esaslarını da ortaya koymakta ve bu arada Misak-ı Millî'nin temellerini atmaktaydı.26

Erzurum Kongresi, genel amaçları, toplanışı ve özellikleri açısından mahallî bir kongre hüviyetinde olmasına rağmen, kongrede alman kararlar bütün vatan ile ilgiliydi ve milletin bütününü ilgilendiren bir program niteliğindeydi.

Burada tam bağımsızlık gündeme getirilerek bir devletin hâkimiyetine girmek demek olan manda ve himayenin reddi açıklanmaktaydı. Bu yönüyle kongre, Anadolu'da kurulacak yeni bir devletin habercisi olmaktaydı.

Erzurum Kongresi'nde millî irade ve millî egemenlik yönünde, milletin iradesiyle oluşan ve Kuvay-ı Milliye adını taşıyan kuruluşların vatanın ve milletin kaderinde söz sahibi olduğunun altı çizilmekteydi.27

Erzurum Kongresi Mondros Mütarekesi ile Anadolu topraklarından atılmak istenen Türk Milletinin millî bağımsızlığını ve haysiyetini koruma esaslarının belirlendiği, sivil ve bölgesel bir halk hareketinin millî bir direnişe dönüştüğü, imparatorluktan millî devlete geçiş yolunda önemli karadarın alındığı, Misak-ı Millî sınırlarının çizildiği yerdir. İtilâf Devletlerinden özellikle İngilizleri "Erzurum'da Cumhuriyet ilân ediliyor" mahiyetinde endişeye sevk eden kararlarla dikkatimizi çeken Erzurum Kongresi'nde, yeni Türk devletinin ve Cumhuriyetin temelleri atılmıştır.28

Erzurum Kongresi ileride kurulacak olan devletin şekli ve mahiyeti açısından büyük önem taşımaktaydı. Kongre kararlarının, cumhuriyete doğru gidilen yolda özellikle ulus-devlet sürecine önemli etkileri ve katkıları olmuştur.

Devletlerin nitelik ve yönetim şekilleri farklı dahi olsa bütün devletlerde geçerli olan üç temel unsur şu şekilde sıralanmaktadır: 1 .Ülke, yurt, vatan adı verilen sınırları belirli toprak parçası, 2. Millet, ulus, halk, ahali denilen insan topluluğu, 3. Egemenlik olarak ta tanımlanan devlet otoritesi ve gücü. Ulus-devlet denildiğinde bütün bu öğelerin amaçları ve faaliyetlerinin millî özellikler taşıması düşünülmelidir. "Ulus-devlet fiziksel öğesi olan ülke, insanî öğe olan halk, siyasal ve hukuksal öğe olan egemenlik açısından ulusal olan devlettir. Bir ulus-devlette her türlü etkinlik ulusal çıkarlar doğrultusundadır ve ulusal bağımsızlık ile ulusal egemenlik esastır.”29

Bütün bu unsurlar dikkate alındığında yeni Türk devleti açısından bir dönüm noktası olarak değerlendirilen Erzurum Kongresi'nde, ulus-devlet olabilme kuralları çerçevesinde düşünülen vatan- bu vatan üzerinde bağımsız olarak yaşayan millet- bu milletten güç alan bir egemenlik anlayışı ve devlet otoritesi açıkça görülebilmektedir. "Kuvây-ı Millîyeyi âmil ve irade-i milliyeyi hâkim kılmak" şeklinde geçen hükümde de devletin millî egemenlik unsuru ön plâna geçmiştir.30

Erzurum Kongresi'nde millet egemenliğinin değeri ortaya konmuştur. Millî birlik ve beraberlik sağlanmaya çalışılırken bir yandan da millî sınırlar içinde vatan bütünlüğü dile getirilmiş, Misak-ı Millînin ilk tohumları burada atılmıştır.

Atatürk 24 Nisan 1920'de TBMM'nde yaptığı konuşmada Erzurum Kongresi kararlarından bahsederken bu kongrenin millî sınırlar dahilinde idarenin millî egemenliğe dayandığını şu şekilde ifade etmekteydi: "Erzurum Kongresi'nin milliyet esasından birisi işbu hududu millî dahilindeki idarenin hâkimiyeti milliye esasatına müstenit olmasıdır."31

4-11 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongresi'nde, Erzurum Kongresi kararları genişletilerek vatan müdafaası ve Misak-ı Millînin esasları kabul edilmişti. Manda fikri tamamen ret olunmuş, cemiyetler tek bir isim altında toplanmış ve burada alınan kararlar sadece doğu yörelerimiz için değil, bütün vatanı kapsar hale getirilmiştir.32 Millî güçlerin etkinliği ve millî egemenliğin üstün kılınması hükmüne sadık kalınmıştır. Yabancı basında da Sivas Kongresi sonrası Anadolu'da başlayan millî hareketin ciddiye alınması gereği özellikle belirtilmekte ve bu mücadelede millî bir program uygulandığından söz edilmekteydi.33

Fransa'nın en tanınmış gazetelerinden Le Temps'in, 24 Ağustos 1919 tarihli nüshasında Anadolu'da bağımsız bir cumhuriyet ilân edileceğine dair verdiği haber dikkat çekmekteydi. Sivas Kongresi sonrasında İngiliz Amirali Sir John de Robeck'in 17 Eylül 1919 tarihinde Dış İşleri Bakanı Lord Curzon'a gönderdiği raporda Anadolu'da ortaya çıkan millî hareketten bahisle bunun aslında bağımsız bir cumhuriyetin kurulmasına doğru gelişme kaydettiği haberi verilmekteydi. Chicago Daily News gazetesinin 25 Ekim 1919 tarihli nüshasındaysa Sivas Kongresi haberlerine yer veriliyor ve Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Anadolu Savaşı bir devrim olarak nitelendiriliyordu.34

Millî egemenliğin hâkim kılınmasında Sivas Kongresi'nin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Erzurum Kongresi'nde alınan kararlar burada da aynen kabul edilmiştir. Burada Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin tesisi ve ayrıca Heyet-i Temsiliye'nin oluşturulması ile ilk defa bütün ülke hakkında yetki sahibi bir millî teşkilat ve gerektiğinde hükümet görevini de üstlenebilecek bir yürütme organı teşkil edilmiştir.

Öte yandan yeni bir devlet ile beraber Cumhuriyet Halk Fırkası'nın burada filizlendiği düşünülmekte, Sivas Kongresi bu fırkanın 1. Kurultayı olarak kabul edilmekteydi.

Sivas'ta Türk milletini Kongrede seçilen Heyetin temsil edeceği hususunda genel kanaat ortaya konmuş, Heyet-i Temsiliye ise gelişen hadiselerde etkin bir baskı grubu olduğunu göstermiştir. Sivas'taki gelişmeler, halkın söz sahibi olduğu bir dönemi başlatması açısında önemlidir.

Mustafa Kemal 3 Ekim 1919'da Sadrazam Ali Rıza Paşaya gönderdiği telgrafta "Millet meşru olan haklarını tanıtmak ve mukadderatını ehliyetli ve güvenilir ellerde görmek hususunda kesin kararlar verdi ve gereğini yaptı. Düzenli bir teşkilâtı bulunan Kuvây-ı Milliye milletin iradesini tam olarak gösterme ve ispat etme kudretini elde etti..." ifadelerini kullanmaktadır.

Bu şekilde millî hâkimiyetin tesisi yönünde gösterilen kararlılık kısa sürede önemli sonuçlar ortaya koymuştur. Demokratik kurallara uygun ve meşru zeminde verilen mücadelede seçimler, millî meclis, millî hâkimiyet gibi kavramlar, yeni devletin kurulması aşamalarında büyük önem kazanmıştır.35 Bundan sonra artık Millî Mücadele hareketi hız kazanacak ve yaşanılan her hadisede cumhuriyetin belirtileri görülmeye başlanacaktır.

Bu arada Erzurum ve Sivas Kongreleri'nden Türk tarihinin ilk teşkilâtlanmış halk hareketleri olarak bahsedilmekte36, burada alınan kararlar ile millî irade ve millî egemenliğe dayanan bir idare düşüncesinin doğduğu, ancak bu düşüncenin gerçekleştirilmesi yönünde henüz bir teşkilât ve organın bulunmadığı belirtilmektedir.37

Diğer taraftan Sivas Kongresi sonrasında Damat Ferit Paşa Hükümeti istifa etmiş ve yeni kurulan Ali Rıza Paşa Hükümeti ise 20- 22 Ekim 1919 tarihlerinde imzalanan Amasya Protokolü ile Anadolu'daki millî teşkilâtı tanımış, bütün ülkede seçimlerin yapılmasına razı olmuştur.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 14 November 2008, 10:40
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Arrow Cevap: Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde Cumhuriyetin İlanı ve Tarihi Önemi

Bu şekilde seçilen milletvekilleri işgal altındaki İstanbul'da son Osmanlı Mebusan Meclisi'ni oluşturmuşlardır. 12 Ocak 1920'de toplanan Osmanlı Mebusan Meclisi, Misak-ı millî'yi hazırlayarak 28 Ocak 1920'de kabul etmiş, 16 Mart 1920'de ise İstanbul'un işgali üzerine dağılmıştır.

Misak-ı Millî kararları demokrasi açısından milletin kararı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel siyasasının en önemli unsurlarından birisi idi. Ancak İstanbul'un işgali neticesinde, irade-i milliyenin artık bu şartlarda tecelli edemeyeceği görülecekti.38 Bütün bunlara rağmen Anadolu'da başlayan Millî Mücadele hareketi, özellikle ilerleyen günlerde millet egemenliği ve bağımsızlığı yönünde yeni gelişmelere sahne olacaktır.

27 Aralık 1919'daAtatürk ve Heyet-i Temsiliye üyeleri Ankara'ya gelmişler, büyük coşku ile karşılanmışlar, millî kongreler sonrasında âdeta yeni bir millî bağımsızlık ve egemenlik hareketi ortaya koymuşlardır.

Atatürk, Ankara'ya geldikten sonra yaptığı bir konuşmada "Teşkilâtımızda Kuvay-ı Milliyenin âmil ve irade-i milliyenin hâkim olması esası kabul edilmiştir. Bugün bütün cihanın milletleri yalnız bir hâkimiyet tanırlar: Millet hâkimiyeti" diyerek Erzurum ve Sivas Kongreleri kararlarında temel dayanak olan millet egemenliğini açıkça ifade etmiştir. Yeni meclisin açılmasından ve yeni Türk devletinin kurulmasından önce Atatürk'ün sahip olduğu düşünceler görüleceği üzere bu şekilde tamamen millî egemenlik dairesindeydi.

Atatürk işgal altındaki topraklarda değil, Ankara'da millî bir meclisin kurulması, millî irade ve millî egemenliğin bu mecliste gerçekleştirilmesine karar vermişti. Böyle bir meclis millet iradesine dayanabilir ve millî egemenliği sağlayabilirdi.39

Mustafa Kemal Paşa İstanbul'un işgalinden üç gün sonra 19 Mart 1920'de Temsil Heyeti adına bütün mülkî ve askerî yetkililere gönderdiği genelgede "Olağanüstü yetkilere sahip" bir meclisin toplanmasını40, seçimlerin yapılarak on beş gün içinde mille okülerinin Ankara'da bulunmalarını istemiştir.41

Vilâyetlere, Bağımsız Sancaklara ve Kolordu Komutanlarına gönderilen bu genelge ile padişaha ait bir yetki ilk defa resmen ve fiilen kullanılmaktaydı. İlerleyen tarihlerde TBMM, Osmanlı Anayasasına ve seçim kanununa aykırı şekilde toplanacak ve çalışmalarını sürdürecekti.42

19 Mart Genelgesi'nde milletin sahipsiz olmadığı, bir gün kendi haklarına tekrar kavuşabileceği ve kendisini yönetecek kurumları tekrar kurabileceği inancı vardı. Millî egemenliğin tesisi yönünde atılan en önemli adımlardan birisi de bu genelgeydi. Milletin sesine kulak verileceği ve millet iradesi ile seçimlerin yapılacağı, milletin seçtiği kişilerden oluşan meclisin toplanma gereği üzerinde durulmaktaydı.

Ankara'da olağanüstü yetkiler taşıyan (Salâhiyet-i Fevkalâde-i Hâiz) bir meclisin toplanmak istenmesinde, yeni bir devletin kurulması ve Cumhuriyetin ilânı ile ilgili olarak büyük bir kararlılık ve cesaret ortaya konmuştur. Ancak burada temel dayanağın bizzat Türk milleti olduğu unutulmamalıdır.

Öte yandan yeni seçimlerin yapılması ve yeni meclis üyelerinin belirlenmesi kararında, vatan bağımsızlığının sağlanması ve aynı zamanda millî iradenin tecellisi yönünde ki düşünceler de gözler önüne serilmekteydi.

21 Nisan 1920'de Mustafa Kemal Paşa tarafından Heyet-i Temsiliye adına yayınlanan genelge, 23 Nisan 1920'de Ankara'da açılacak olan meclisin tören programını bildirmekte43, 22 Nisan 1920 tarihli genelgede ise "Tanrı'nın lütfuyla Nisan'ın 23'ncü Cuma günü Büyük Millet Meclisi açılarak çalışmaya başlayacağından, o günden itibaren askerî ve sivil bütün makamlarla bütün milletin tek merciinin Büyük Millet Meclisi olacağı bilgilerinize sunul ^"denmekteydi.44

Bu genelgelerde, Mustafa Kemal Paşa tarafından millî iradenin çok kısa sürede bir an önce tesis edilmesi yönünde atılan ilk adımlar açık bir şekilde görülebilmektedir. 19 Mart 1920 Genelgesi'nin hemen ardından gündeme gelen 21 ve 22 Nisan Genelgeleri, Mustafa Kemal Paşanın millî egemenliğin tesisi ve ileride kuracağı yeni devletin sistemi yani Cumhuriyetin ilânı konusundaki akılcılığını ve zamanlama açısından neticeye varma yönündeki stratejilerinin doğruluğunu ortaya koymaktadır.

22 Nisan Genelgesi'nde meclisin açılıp çalışmalara başlamasından sonra bütün askerî ve sivil makamların ve bütün milletin başvuru yerinin meclis olacağı bildirilirken45, bu genelge TBMM'ni başvurulacak tek yetkili makam kılmakta46, millet adına egemenliği kullanacak olan makamı açıkça belirtmekteydi.47

23 Nisan 1920 tarihi millî iradenin gerçekleştiği ve uygulamaya konulduğu ilk önemli tarihtir. Bu tarihte Birinci TBMM açılacak ve kurulacak olan yeni devletin ve yeni sistemin ilk siyasî organı olacaktır. Birinci Meclis seçimle göreve gelen milletvekillerinden oluştuğu için doğrudan doğruya millet iradesini gerçekleştirecek ve milletin tek ve gerçek sesi olarak üzerine düşeni yerine getirecekti.

Meclisin açılışından itibaren vatanın ve milletin bağımsızlığına giden yolda, aynı zamanda devletleşmeye ve yeni bir devlet sistemine doğru yol alınmaktaydı. Adı ilk başlarda söylenmese dahi bu yol Cumhuriyete giden yoldu.

Atatürk 24 Nisan 1920'de TBMM Başkanı seçildikten sonra mecliste yaptığı teşekkür konuşmasında, askerî ve siyasî hayatının bütün dönemlerinde hareket noktasının millet iradesine dayandığını belirterek "İşte bu lüzum ve zaruret dolayısıyla millî egemenliğin her şeyden önce tecellisi maksadıyla yüce meclisiniz olağanüstü yetkilerle toplanmıştır"48 demektedir.

Meclis 23 Nisan 1920'de I sayılı kararında adını TBMM olarak kabul edecek ve kendi kuruluşunu düzenleyecektir.49 24 Nisan 1920'de ise Mustafa Kemal Paşa meclise verdiği bir önergede, hükümetin kurulmasının gerekli olduğunu belirtecek ve ileride daha da kök salacak olan millî egemenliğin ve cumhuriyetin işaretleri açısından şu görüşlere yer verecektir:

"1. Hükümetin kurulması zarurîdir.

2. Geçici olarak bir hükümet başkanı seçmek veya Padişaha bir vekil tanımak mümkün değildir.

3. Mecliste yoğunlaşan millî iradenin doğrudan doğruya vatanın mukadderatına el koymuş olduğunu kabul etmek temel ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde bir kuvvet yoktur.

4. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde toplar.

Meclisten seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir heyet hükümet işlerine bakar. Meclis başkanı bu heyetin de başkanıdır.

Not: Padişah ve Halife baskı ve zorlamadan kurtulduğu zaman meclisin düzenleyeceği kanunî esaslar çerçevesinde durumunu alır.

Efendiler! Bu ilkelere dayanan bir hükümetin niteliği kolaylıkla anlaşılabilir. Böyle bir hükümet millî hâkimiyet temeline dayanan halk hükümetidir. Cumhuriyettir."50

Mustafa Kemal Paşa bu önergede bir hükümet kurulması gereği üzerinde dururken, TBMM'nin üzerinde bir kuvvet olmadığını, Meclisin yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde topladığını ve bu ilkelere dayanan bir hükümetin millî egemenlik ilkesine dayanan bir halk hükümeti yani “Cumhuriyet” olduğunu açıkça ifade etmektedir.

TBMM bu önergeyi aynen kabul etmiş ve yeni kurulan devletin geçici ilk Anayasasını da böylece tespit etmiştir. Asıl önemli olan ve burada ifade edilmek istenen, en son cümlede de görüleceği üzere cumhuriyetin dile getirilmesidir. Cumhuriyetin ilân ediliş tarihi olan 1923 yılından tam üç yıl önce sarf edilen bu sözler, elbette ki ileriye dönük olan idealist ve köklü düşüncelerdi.

Mecliste aynı gün, TBMM Başkanlığına Mustafa Kemal Paşa seçilmiş, 25 Nisan 1920'de Mustafa Kemal Paşanın başkanlığında olmak üzere 7 kişilik "Geçici İcra Heyeti" yine meclis tarafından seçilerek göreve getirilmiştir. 3 Mayıs 1920'de ise TBMM, 11 kişilik ilk "İcra Vekilleri He-yeti"ni seçmiştir.

Ankara'da artık yeni bir meclis ve yeni bir hükümetin varlığı dikkat çekmektedir. Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Paşa hem Meclis Başkanı hem de Hükümet Başkanıdır. Bu tarihten itibaren "TBMM Hükümeti" kurulmuş ve "Meclis Hükümeti" sistemine geçilmiştir. Vekiller Heyeti/Bakanlar seçimle göreve getirilmişlerdir.

İcra Vekilleri Heyeti meclise bağlı bir Heyet-i Temsiliye olarak düşünülmekte ve meclis ise büyük bir Sivas Kongresi olarak değerlendirilmektedir.51 Öte yandan "Vekil" deyimi ile ayrı, özel ve hukukî bir durum ortaya konulmaktaydı. Yürütme gücünü kullanacak olanlar meclis adına onun birer vekili durumundaydılar.52

4 Mayıs 1920'de hükümet üyelerinin seçimi tamamlanmış, 9 Mayıs 1920'de ise hükümet programı meclise sunularak , meclis tarafından kabul edilmiş, Türk tarihinde yeni bir dönem başlamıştır.

Cumhuriyetin temel kaidelerinden olan seçim usulü ve halkın iradesine başvurulması, bu iradenin meclise yansıması, cumhuriyetin ilânı ve millî iradenin tecellisi açısından son derece önemliydi. Üstelik daha cumhuriyet ilân edilmeden önce bu uygulamalara yer verilmesi, cumhuriyet yolunda ne kadar bilinçli ve akıllı hareket edildiğinin işaretleriydi.

Hâkim olan gücün millet iradesiyle oluşan meclis olduğunu ifade eden Mustafa Kemal Paşa, TBMM Hükümeti ile ilgili olarak yaptığı bir konuşmada "Bu yeni hükümet millet tarafından görevlendirilmiş ve aynı zamanda hem yasama kuvvetine hem de yürütme kuvvetine sahip milletvekillerinden oluşur... Hakikatte hâkim olan ve her şeyi idare eden merci Millet Meclisidir."53 "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti bir halk hükümetidir. Memleket menfaatlerine ait hususlarda millet fertleriyle hükümet arasında vazife itibariyle iştirak vardır"54 demektedir.

Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'na göre Mustafa Kemal Paşanın 24 Nisan 1920 tarihli önergesinin mecliste kabul edilmesiyle TBMM, millet işlerine doğrudan doğruya el koymuş ve hukukî yönden millî egemenlik kurulmuştur. Prof. Velidedeoğlu'nun tespitleri şu şekilde devam etmektedir: "İşte bu olay Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ilk tarihsel ve yasal aşamasıdır. O gün adı söylenmeyen ve biçimi bakımından ulusal egemenliğe dayanan Cumhuriyet niteliği taşıyan yeni bir devlet kurulmuş oluyordu... Böylece parlâmentosu, başkanı ve geçici hükümeti ile ulusal egemenliğe dayanan ve Cumhuriyet niteliği taşıyan yeni bir devletin temeli 23, 24, 25 Nisan günleri atılmış bulunuyordu."55

TBMM 20 Ocak 1921'de Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nu kabul etti. Bu ilk Anayasada kuvvetler birliği ilkesi ve meclis hükümeti sistemi benimsenmiş, egemenliğin hanedana değil, millete ait olduğu kabul edilmiştir. İlk Anayasa, millî egemenliği esas alan ve vatanın kaderine millî egemenliğin tek temsilcisi olan millet meclisinin el koymasını mümkün kılan bir siyasî ve hukukî belge olarak tarihimize geçmiştir.

Anayasaya göre bütün kuvvet ve yetkilerin kaynağı millet iradesi olup, millî iradeyi millet adına temsil yetkisi ise TBMM'ne aittir. Meclis yasama ve yürütme yetkilerine sahiptir. İlk Anayasa ile başkansız bir cumhuriyet kurulmuş, millî irade tek bir merkezde toplanmıştır. Ayrıca bir devlet başkanı olmadığı için meclis başkanı, devlet başkanı görevini de üstlenmiştir.

Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'ndaki ilk üç maddeyi, devletin ileride kurulacak olan siyasî sistemi ile ilgili olduğu için aynen buraya alıyoruz:

1. Hâkimiyet bilâkaydüşart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.

2. İcra kudreti ve teşriî salâhiyeti milletin yegâne ve hakikî mümessili olan Büyük Millet Meclisi'nde tecelli ve temerküz eder.

3. Türkiye Devleti,. Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükümeti "Büyük Millet Meclisi Hükümeti" unvanını taşır.

Anayasanın birinci maddesinde yer alan "egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu hükmü yeni kurulan devletin siyasî rejiminin temel dayanağı olmaktadır. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'e göre "Hâkimiyet bilâ kayıt ve şart milletindir umdesinin vaz’ eden 1921 Kanunu, bu umde ile Kanun-i Esasi'nin Halife-Sultan ile temsil ettiği kuvveti inkâr etmiş, Reissiz bir Cumhuriyet kurmuş, meclis tarafından kullanılmak üzere efkâr ve ifadelerden ibaret tek bir kuvvet ve salâhiyet tanınmıştır." Anayasanın üçüncü maddesinde geçen "Türkiye Devleti" ifadesi ile de, İstanbul'dan ayrı bir devletin kuruluşu resmen bir kamu hukuku metni olarak ilân edilmekteydik. 56

Anayasanın birinci maddesinde "Millî Egemenlik" hakkı millete verilirken, ikinci maddesinde "Kuvvetler Birliği" ilkesi kabul edilmiş, üçüncü madde ile de "Meclis Hükümeti" sistemi açıkça ifade edilmiştir. Bütün bu gelişmeler devlet sisteminin adını koymaya yönelikti. Bu ad ise kuşkusuz "Cumhuriyet”ten başka bir şey değildi.

Cumhuriyete doğru giden yolda TBMM tarafından pek çok kararlar alınmıştı. Bu yönde atılan adımları şu şekilde sıralayabiliriz:

1. TBMM'de 23 Nisan 1920'de Sinop Milletvekili Şerif Bey tarafından okunan ve Atatürk tarafından kaleme alınan açılış konuşmasında "Milletimizin içte ve dışta bağımsız olarak kendi kaderinin sorumluluğunu doğrudan doğruya üzerine alıp kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya duyurarak Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum" sözlerinde saklı olan Cumhuriyet fikriydi. Bu açış konuşması cumhuriyetin ilk müjdecisi olarak değerlendirilebilir. Böylece adı henüz belirtilmeyen ancak şekil itibariyle millî egemenliğe dayalı cumhuriyet özellikleri taşıyan yeni bir devletin ilk işaretleri ortaya çıkmıştır.

2. Cumhuriyet sistemine doğru giden yolda ikinci aşama 29 Nisan 1920 tarihli "Hıyaneti Vataniye Kanunu"dur. Bu kanunla yeni devletin egemenlik hakkı yasama, yürütme ve yargı gücü ortaya konmakta ve koruma altına alınmaktaydı.

3. 2 Mayıs 1920 tarihli "İcra Vekilleri Seçimi Kanunu" ile meclis yürütme yetkisinin kullanılmasını Bakanlar Kuruluna vermekle beraber bu yetki temelde kendi elindedir.

4. 7 Haziran 1920 tarihli" 16 Mart 1920'den itibaren İstanbul Hükümetince Akdedilen Bilcümle Mukavelat, Ukudat, Vesairenin Keenlemyekün Addi Hakkında Kanun"la Başkent İstanbul'da bir hükümetin varlığı ret edilmekteydi.

5. 5 Eylül 1920 tarihli "Nisabı Müzakere Kanunu" millî egemenliği ve meclisin statüsünü ortaya koymaktaydı.

6. 4 Kasım 1920 tarihli "İcra Vekilleri Kanunun İkinci Maddesini Muaddil Kanun"da normal cumhuriyet sistemlerindeki hükümetleri hatırlatan hususlar vardı.

7. 20 Ocak 1921 tarihli "Teşkilât-ı Esasiye Kanunu" yeni devletin ilk Anayasası olmuş ve Cumhuriyete doğru bir adım daha atılmıştır.

8. Meclisin açılışının ilk yıldönümünde kabul edilen "23 Nisanın Millî Bayram Addine Dair Kanun" aslında adı belirtilmeyen Cumhuriyet düşüncesini ve bayramını akla getirmekteydi.

9. 1 Kasım 1922 tarihli "Saltanatın Kaldırılması ile İlgili Kanunla" artık her bakımdan Cumhuriyetin ilânına doğru gidildiği açıkça görülmekteydi.57

Yukarıda da görüleceği üzere TBMM'nin almış olduğu kararlar ve uygulamaya koyduğu kanunlar, millî egemenlik ve ilk başlarda adı henüz söylenmese de Cumhuriyeti çağrıştırmaktaydı. Millî egemenlik artık yeni Türk devleti için vazgeçilmez ilkeler arasına girmişti. TBMM yeni bir devlet kurmuştu ve bu devletin adı ilerleyen günlerde, zihinlerde çağrıştırdığı şekliyle ifade edilecekti.

Yasama ve yürütme yetkilerine sahip TBMM, olağanüstü yetkiler taşımakta ve kurucu meclis hüviyetinde çalışmaktadır. TBMM'nin hükümet sistemi ilk bakışta meclis hükümeti niteliklerini taşırken, uygulamada ise parlamenter sistem ilkelerine uygun olarak işlemiştir.58

Hükümetin "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti" ismini taşıdığı, Meclis Başkanının aynı zamanda hükümet ve devlet başkanı olduğu, hükümet üyelerinin "Vekil" olarak tanımlandığı ve meclis tarafından ve bizzat kendi üyeleri arasından seçildiği Meclis hükümeti sistemi, ileride yerini cumhuriyet yönetimi sistemine bırakacaktır. Yeni devletin ismi henüz "Cumhuriyet" değildir. Ancak genel özellikleri ve idare tarzı ile bu devletin aslında cumhuriyet olduğu açıkça görülebilmektedir.

23 Nisan 1920 tarihinden itibaren millî iradenin sergilendiği ve açıkça ortaya konduğu yer olan TBMM, aynı zamanda cumhuriyetin ilânını sağlayacak olan idarî yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Devletin şekli genel olarak aslında cumhuriyetti. Ancak bu kelimenin söylenmesi ilk zamanlarda sakınca yaratabilirdi.59

Öte yandan 1921 Anayasasına rağmen saltanat ve hilâfet meselesi henüz çözümlenmemişti. Millî egemenlik fikrini daha da kökleştiren bu kanunla Saltanat kaldırılmış ve Cumhuriyete doğru giden yolda önemli mesafeler alınmıştır. Saltanatın kaldırılması, millî egemenlik yolunda yeni bir sayfa açmaktaydı. Bu arada Lozan'da barış görüşmeleri sürmekteydi.

Saltanatın kaldırılması ile saltanat yerine halk hükümeti öne sürülüyor, millet adına sadece Millet Meclisinin söz sahibi olduğu ortaya konuluyordu. Prof Dr. Tarık Zafer Tunaya'ya göre, "Saltanatın kaldırılmasından sonra Cumhuriyetin ilân edileceği de kolay görünmüyordu. Ben Cumhuriyetçiyim diyenlere çatılıyordu. Ankara'nın İstanbul temsilcisi Refet Paşa yaptığı bir konuşmada Meclis Hükümeti Sistemini savunmakta ve şöyle demekteydi: "Meşrutî bir hükümdarlıkla cumhuriyet arasındaki fark, filânın sulbünden gelip gelmemekten ibarettir. Bu milletin başına bu kadar belâdan sonra bir de cumhur reisi intihabı(seçimi) beliğyesini (derdini) sarmaya ne lüzum var?"60

Lozan'da Türk Milletinin tam ve doğru temsil edilebilmesi de dikkate alınarak meclis tarafından 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırılmıştır. Atatürk bu tarihte mecliste yaptığı konuşmada şunları ifade etmektedir: "Millet mukadderatını doğrudan doğruya eline aldı ve millî saltanat ve hâkimiyetini bir şahısta değil bütün efradı tarafından müntehap vekillerinden terekküp eden bir Meclis-i Âli'de temsil etti. İşte o meclis Meclis-i Âli'nizdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Milletin saltanat ve hâkimiyet makamı yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Ve bu makam-ı hâkimiyetin hükümetine Türkiye Büyük Millet Meclisi derler. Bundan başka bir makam-ı saltanat bundan başka bir heyet-i hükümet yoktur ve olamaz."

Prof. Tunaya bir değerlendirmesinde "Cumhuriyet bir rejim olarak daha saltanat kaldırılırken şekillenmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhafazakârlarla devrimciler ilk meydan savaşını saltanatın ilgası konusunda vermişlerdir" demektedir. Prof. Kurt Steinhaus ise saltanatın kaldırılmasından bahsederken "Cumhuriyet idaresi fiilen uygulanmaya başlanmış olmasına rağmen kimse bu sözcüğü ağzına alamıyordu. Çünkü kamu bilinci geçmişle olan bağların mümkün olduğunca sessiz sedasız koparılmasını zorunlu kılmaktaydı" demektedir.61 Saltanatın kaldırılması ile cumhuriyetin ilân edilmesine giden yolda önemli bir engel teşkil eden bu mesele ortadan kaldırılmış oluyordu.

Cumhuriyetin ilânını sağlayacak olan ve belirgin bir hazırlık devresini alt yapı olarak ortaya koyan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920'de göreve başlamış, 1 Nisan 1923'te yeni seçim kararı alarak 16 Nisan 1923'te son toplantısını yapmış ve bu tarihten sonra fiilen görevine son vermiştir.

İkinci Dönem Meclis ise 1923-1927 tarihleri arasında görev yapmıştır. 2. Dönem Meclis, 11 Ağustos 1923 tarihinde 206 üye ile göreve başlamıştır. Meclis, Mustafa Kemal Paşayı Meclis Başkanlığına seçmiştir. Başbakan olarak ta Fethi Okyar görev almıştır. İşte Cumhuriyeti ilân edecek olan meclis, bu İkinci Dönem Meclis olacaktır.

23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılması, 1 Kasım 1922'de Saltanatın kaldırılması, 24 Temmuz 1923'te bağımsızlığımızı sağlayan Lozan Antlaşması'nın imzalanması, 1 Ekim 1923'te Türk askerlerinin İstanbul'a girmesi, 13 Ekim 1923'te Ankara'nın yeni devletin başkenti ilân edilmesi, Cumhuriyetin ilânına giden yolu açan ve kolaylaştıran hadiselerdi. Bu hadiseler aynı zamanda Cumhuriyetin ilânı öncesinde yaşanan tarihî gelişmelerdi.

24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması da yeni meclis tarafından onaylanmıştır. Lozan Antlaşması II. Meclis döneminde 23 Ağustos 1923'te onaylanmış ve yürürlüğe girmiştir. Artık bu tarihten sonra çağdaş ve modern bir Türk devletinin kurulmasına yönelik adımlar atılacak ve yeni yönetimin adının belirlenmesi ve askerî sahada kazanılan başarılara bu defa siyasî ve sosyal başarıların eklenmesi, bu yönde çalışmalara hız verilmesi gerekecektir. İşte 29 Ekim 1923 tarihli Cumhuriyetin ilânı hadisesi, bu çabaların ilk adımı olarak tarihe geçecektir.

Öte yandan 20 Nisan 1924 tarihinde altı bölüm ve yüz beş maddeden oluşan, devletin yeni durumu ve ihtiyaçları da göz önüne alınarak hazırlanan yeni Anayasa, II. Mecliste kabul edilmiştir. Bu Anayasanın üçüncü maddesinde geçen "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ilkesi yeni devletin temel ve vazgeçilmez özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.62

Lozan Barış Anlaşması ile Türk inkılâbında yeni bir dönem başlamıştır. Uygulanan siyasî sistemin gerekli kıldığı devlet şeklini ortaya koymak artık zarurî bir hal almıştır. Meclis hükümeti sistemi artık gereği gibi görevini yapamaz hale düşmekte ve ortaya çıkan hükümet bunalımlarını çözememekteydi. Dolayısıyla cumhuriyetin ilân edilmesi artık tarihî bir zorunluluk ve görevdi.63

TBMM daha önceden saltanatın kaldırılmasını kabul etmekle aslında, Osmanlı Devletinin İtilâf güçleri tarafından işgal ediliş tarihi olan 16 Mart 1920'den itibaren egemenliğinin kalmadığını, bu işgal tarihinden itibaren İstanbul Hükümeti tarafından akdedilen bütün anlaşma ve sözleşmeleri kabul etmediğini ilân etmişti.

Bu kararın çok açık bir ifadesi olarak belirlenen 1921 Anayasasının ortaya koyduğu siyasî sistemin, geniş anlamda Cumhuriyetten başka bir şey olmadığı belliydi. Ancak cumhuriyet açıkça resmen henüz ilân edilmemişti. Yukarıda saydığımız tarihî gelişmeler Cumhuriyet idaresine geçişin gerekliliğini ortaya koymaktaydı.64

Bütün bu gelişmeler esnasında yaşanan bir hükümet bunalımı, cumhuriyetin ilânını daha da hızlandıracaktı. 24 Ekim'de Başbakan ve İçişleri Bakanlığı'na vekâlet eden Ali Fethi (OKYAR) ile Meclis İkinci Başkanı Ali Fuad (CEBESOY) görevlerinden istifa ettiler. Fethi Okyar'ın başkanı olduğu İcra Vekilleri Heyeti üç buçuk aydır görevdeydi. Vekiller Heyeti'nin kuruluş şekli ve mecliste bazı grupların hükümet işlerine muhalefet etmeleri dolayısıyla ortaya çıkan huzursuzluklar vardı.

25 Ekim 1923'te Mustafa Kemal Paşa Vekiller Heyeti'ni Çankaya'da toplamış, istifalarını istemiştir. Yeni kurulacak olan hükümette de yeni görev almamalarını rica etmiştir.65 Bu şekilde Mecliste ki muhalif gruba yeni bir hükümet kurma imkânı verilmiştir. Bunun bir iktidar mücadelesi olduğu açıkça belliydi. Muhalefet yeni bir yönetim kurma gibi bir güce kavuşmaktaydı. Ancak Mustafa Kemal Paşanın düşüncesi ise bu grubun hükümet kuramayacakları ve kursalar bile bunda başarılı olamayacakları şeklindeydi.66

27 Ekim 1923'te Bakanlar Kurulu'nun istifası Mecliste okunarak kabul edildi ve yeni bir kabine kurulması çalışmalarına başlandı. Ortaya çıkan hükümet bunalımının aşılabilmesi için hükümet kurulmasındaki sistemin değiştirilmesi gerekiyordu. Bunun üzerine Meclisin kendi bünyesinde çeşitli hükümet listeleri oluşturuldu. Ancak tek bir liste üzerinde anlaşılamadı.

Ali Fethi Okyar Hükümeti'nin istifası ile muhalefete kendi hükümetlerini kurma fırsatı verilmişti. Bununla beraber meclis hükümeti sisteminde bakan seçtiren, Meclis Başkan Vekili seçecek gücü bulunan muhalefet hareketi yeni bir hükümet kuramamıştır. Sonuçta yeni kurulan devlet, 27-28 Ekim 1923 tarihlerinde hükümetsiz kalmıştır. Hükümet buhranına sebep olan Meclisin Bakanlar Kurulunu seçme hakkının kaldırılması ve yeni sistemin adının konulması durumu açıkça ortaya çıkmıştı. Ortada bir devlet başkanı olmadığı için hükümet bunalımı aşılamıyor ve her hangi bir müdahalede bulunulamıyordu. Meclisteki muhalefet grubunun başarısızlığı da açıkça görülmekteydi. Hiçbir grup seçilebilecek adayları ortaya koyamıyordu. Yapılacak fazla bir şey kalmamıştı.67

Bu durumda Mustafa Kemal Paşa en güçlü zamanlarında dahi yeni bir hükümet oluşturamayan muhalefete karşı yeni bir strateji belirleyecek ve son adımını 29 Ekim tarihinde atacaktır. Meclis Hükümeti yerine kabine sistemini ve cumhuriyet yönetim biçimini yine meclis oylarıyla Anayasaya dahil edecek, millî egemenliğin tamamen yerleşmesini sağlayacaktır.68

28 Ekim 1923'te Mustafa Kemal Paşanın Çankaya'da arkadaşları ile yaptığı toplantı, yaşanan hükümet bunalımına çözüm getirmesi ve Cumhuriyetin ilânı açısından yaşanan en önemli gelişmelerden birisidir.

Bu toplantıda bulunanlar arasında Mustafa Kemal'den başka şu isimler bulunmaktaydı: İsmet Paşa (İNÖNÜ), Fethi Bey (OKYAR), Kazım Paşa (ÖZALP), Kemalettin Sami Paşa, Halit Paşa, Rize Milletvekili Fuat Bey (BULCA), Afyon Karahisar Milletvekili Ruşen Eşref Bey (ÜNAYDIN). Mustafa Kemal Paşa akşam yemeğine davetli olan bu misafirlerine "Yarın Cumhuriyeti ilân edeceğiz" demiştir. Daha sonra İsmet Paşa ile beraber Meclise sunulacak olan kanun tasarısını hazırlamışlardır.69

Hazırlanan bu kanun tasarısı müsveddesinde yürürlükte olan 20 Ocak 1921 tarihli Anayasanın birinci maddesinin son kısmına "Türkiye Devletinin şekl-i hükümeti Cumhuriyettir" cümlesi eklendi. Bahsi geçen Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun bazı maddelerinin değiştirilmesi de öngörülmekteydi. 70

Bu şekilde yapılan değişikliklerle Cumhurbaşkanını Büyük Millet Meclisi seçecek, Başbakanı Cumhurbaşkanı tayin edecek, Bakanları Başbakan meclisteki milletvekilleri arasından seçecek, Meclisten güvenoyu alındıktan sonra hükümet kurulacaktı. Böylece Cumhurbaşkanı Devlet Başkanı, Başbakan da Hükümet Reisi olmaktaydı.71

Atatürk Çankaya'da davetli olan arkadaşlarına yemek esnasında "Yarın Cumhuriyeti ilân edeceğiz" dediğini belirtmekte ve bu kişilerin kendi düşüncesine derhal katıldıklarını, o akşam İsmet Paşa ile beraber bir kanun tasarısı müsveddesi hazırladıklarını ifade ile Nutuk'ta bu konuya şu şekilde değinmektedir:

"Bu müsveddede 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun devlet şeklini tespit eden maddelerini şu şekilde değiştirmiştim: Birinci maddenin sonuna 'Türkiye Devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir' cümlesini ekledim. Üçüncü maddeyi şu yolda değiştirdim: 'Türkiye Devleti Büyük Millet Meclis tarafından idare olunur. Meclis hükümetin ayrıldığı idare kollarını Bakanlar vasıtasıyla yönetir. Bundan başka Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun temel maddelerinden olan sekizinci ve dokuzuncu maddeler de değiştirilerek ve açıklığa kavuşturularak şu maddeler yazıldı:

Madde- Türkiye Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. Cumhurbaşkanlığı görevi yeni Cumhurbaşkanının seçilmesine kadar devam eder. Görev süresi biten Cumhurbaşkanı yeniden seçilebilir.

Madde-Türkiye Cumhurbaşkanı devletin başkanıdır. Bu sıfatla lüzum gördükçe Meclise ve Bakanlar Kuruluna başkanlık eder.

Madde- Başbakan Cumhurbaşkanı tarafından ve Meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer bakanlar Başbakan tarafından ve yine meclis üyeleri arasından seçildikten sonra Cumhurbaşkanı tarafından hepsi birden Meclisin onayına sunulur. Meclis toplantı halinde değilse onaylama meclisin toplantısına bırakılır."72

Bu hükümlerle batılı anlamda bir cumhuriyet devletinin temelleri atılıyor ve açıkça parlamenter sisteme adım atılıyordu. Hâlen mevcut olan sistemin boşlukları bu şekilde dolduruluyordu.73

29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 10.00'da Halk Fırkası Meclis Grubu toplandı. Burada yukarıdaki konuların görüşülmesi ve hükümet bunalımına çözüm getirilmesi amaçlandı. Ancak yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamamaktaydı. Halk Fırkası Genel Başkanı Mustafa Kemal, bizzat grup tarafından bahsi geçen meselelerin halli için görevlendirildi ve kendisine yetki verildi. Daha sonra Mustafa Kemal meselelerin çözümünde izlenecek yolu belirlemek amacıyla gruptan kendisine bir saat süre verilmesini istedi.

Bu süre zarfında Mustafa Kemal, bir gece önce hazırlanan müsveddeyi bazı milletvekillerine gönderdi ve gerekli görüşmelerde bulundu. Grup toplantısında da Anayasanın değiştirilmesi gereği üzerinde durdu.

Tasarının görüşülmesi sırasında yapılan tartışmalarda başlıca üç düşünce öne çıktı. Bunlar 1. Anayasa değişikliğinin parti grubunda konuşulamayacağı, 2. Öncelikle hükümet bunalımına çözüm getirilmesi ve Anayasa değişikliğinin daha sonra ele alınması, 3. Anayasada değişikliğe gidilerek cumhuriyetin ilân edilmesiydi.

Son düşünceyi benimseyen ve savunan Yunus Nadi, İsmet Paşa, Eyüp Sabri ve Abdurrahman Şeref Beyler Anayasayı değiştirmek için parti grubunun yetkili olduğunu, dış dünyanın devlet başkanlığı hususunda uyarıları olduğunu, Mustafa Kemal'in teklifinin desteklenmesi gerektiğini, egemenlik milletin olduğuna göre bunun isminin konulması ve cumhuriyetin ilân edilmesi fikri üzerinde durdular.74

Fethi Beyin Başkanlığında öğleden sonra toplanan Halk Fırkası Meclis Grubunda Mustafa Kemal şu konuşmayı yapmıştır: "Muhterem arkadaşlar, hallinde müşkülâta duçar olduğunuz meselenin sebep ve illeti bütün rüfekaca taayyün etmiş olduğu kanaatindeyim. Noksan kusur, takip etmekte olduğumuz usul ve şekildedir. Filhakika mevcut Teşkilât-ı Esasiye Kanunumuza tevfikan (göre), bir Heyet-i Vekile teşkiline teşebbüs ettiğimiz zaman bütün rüfekanın her biri vekiller ve heyeti vekile intihabı (seçimi) mecburiyetinde bulunuyor. Heyeti Umumiyenizin birden Heyeti Vekile intihabına mecbur olmanızda görülen müşkilâtın halli zamanı gelmiştir. Geçen devrede de aynı suretle müşkilâta tesadüf ediliyordu. Görülüyor ki bu usul bazen birçok teşevvüşlere badi oluyor (karışıklıklara yol açıyor). Heyeti Celileniz bu müşkilin halline beni memur kıldınız. Ben de arz ettiğim kanaatten mülhem olarak düşündüğüm şekli tespit etim. Onu teklif edeceğim. Teklifin mazharı kabul olursa kuvvetli bir mütesanit bir hükümet teşkili kabil olacaktır. Devletimizin şekil ve mahiyetini tespit eden ve hepimiz için gaye olan Teşkilâtı Esasiye Kanunu'muzun bazı noktalarını tavzih (açıklık) lâzımdır. Teklif şudur." Mecliste okunan teklifte Anayasanın 1.2.4.10.11.ve 12. maddelerinin değiştirilmesi, hükümet şeklinin Cumhuriyet olması ve bu kararla ilgili değişiklikler vardı.75

Mustafa Kemal Paşanın öne sürdüğü bu tekliften sonra konu üzerinde tartışma ve görüşmeler başlamıştır. Halk Fırkası Grup toplantısında Cumhuriyetin ilânı lehinde söz alan ve fikirlerini ifade eden milletvekilleri şunlardı: Seyit Bey (Adliye Vekili - İzmir), Yusuf Kemal Tengirşenk (Sinop), Eyüp Sabri (Konya), Hamdullah Suphi Tanrıöver (Antalya), Abdurrahman Şeref (İstanbul), İsmet Paşa (Malatya), Ragıp Bey (Koca Ragıp Paşa -Kütahya).

Öte yandan TBMM'nin 2. Dönem 1.Toplantı yılı tutanaklarında Cumhuriyetin ilânı için önerge veren üyeler şunlardı: Yunus Nadi Abalıoğlu (Muğla), Celal Nuri İleri (Gelibolu), Feridun Fikri Düşünsel (Dersim), Refik Koraltan (Konya), İbrahim Süreyya Yiğit (İzmit), Mehmet Emin Yurdakul (Karahisarı Şarki), İlyas Sami (Muş), Rasih Kaplan (Antalya), Ali Rıza Bey (İstanbul), Dr. Mazhar Germen (Aydın), Raif Dinç (Erzurum), Refet Bey (BELE-Bursa), Ebubekir Hazım Tepeyran (Niğde), Ali Rıza Bey (Kırşehir), Cevat Abbas Gürer (Bolu), Mehmet Dinç (Biga).

Aynı toplantıda cumhuriyetin ilânı lehinde şu kişiler söz almıştı: Yunus Nadi Abalıoğlu (Muğla), Vasıf Çınar (Saruhan), Eyüp Sabri (Konya), Yahya Galip Kargı (Kırşehir), Rasih Kaplan (Antalya), Mehmet Emin Yurdakul (K.Şarki), Şeyh Saffet Yetkin (Urfa), Tunalı Hilmi (Zonguldak), Emin Sazak (Eskişehir), Avni Doğan (Bozok), Süleyman Sırrı İçöz (Bozok), Celal Nuri İleri (Gelibolu), Dr. Fikret Onuralp (Ertuğrul), Hakkı Bey (Van).76

Adalet Bakanı Seyit Beyin de aralarında bulunduğu bazı üyeler teklif edilen hükümetin şekil itibariyle Teşkilâtı Esasi'de belirtildiğini, mevcut hükümetin isminin daha açık belirtilmesinin ülke yararına olduğunu ifade ettiler.

Konya Milletvekili Eyüp Sabri Efendi ise bu tasarı ile ilgili olarak son kararın Atatürk tarafından verilmesi gereği üzerinde durdu ve şunları söyledi: "Biz Gazi Paşa Hazretlerini hakem yaptık. Bizim Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nu tadile salâhiyetimiz yoktur demek gayri meşru olduğumuzu kabul etmek demektir. Meclisin Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nu tadile salâhiyeti derkârdır. Hükümetimizin şekli behemehal Cumhuriyet olacaktır."

Bundan sonra İsmet Paşanın şu sözlerine dikkat edelim: "Parti Başkanının teklifini kabule ihtiyaç kesindir. Bütün dünya bizim bir hükümet şekli görüştüğümüzü biliyor. Bu görüşlerimizi bir sonuca bağlayıp açıklamamak güçsüzlüğü ve karışıklığı sürdürmekten başka bir şey değildir. Bu tecrübemden söz edeyim. Avrupa diplomatları bu konuda beni uyardılar. Devletin başkanı yoktur dediler. Şimdiki idare şeklinize göre başkan Meclis Başkanı'dır. Demek ki siz bir başka başkan bekliyorsunuz. Avrupa'nın düşüncesi işte budur. Oysa biz böyle düşünmüyoruz. Millet hâkimiyetini ve mukadderatını fiilî olarak eline almıştır. O halde bunu hukukî olarak dile getirmekten neden çekiniyoruz. Cumhurbaşkanı olandan Başbakan seçilmesini teklif etmek kanunsuz olur. Bunda şüpheye yer yoktur. Başbakanın seçilebilmesi için Gazi Paşa Hazretlerinin teklifinin kanunlaşması gerekir. Genelleşmiş olan bir zaafın sürdürülmesinin anlamı yoktur. Partinin bütün millete karşı yüklendiği sorumluluğun gereklerine uygun olarak hareket etmek zarurîdir."77

İsmet Paşanın görüşleri şu şekilde devam etmekteydi: "Devletin şekli açıktaydı. Gerçi iç ve dış âlem bugünkü hal devam edecekse bunun manasının ne olduğunu pek güzel biliyordu. Fakat cumhuriyetin kurulmasını bir ihtiyaç olarak görenlerin kudretinin, adını söyleyerek onu ilân etmeye kâfi gelmediği zan olunuyordu. Mesele bu. Tabiî böyle bir telâkkinin başlıca hedefi de Atatürk oluyordu. Demek bütün bu işleri idare edip neticeye götürmüş olan insan fiilen idarenin başında bulunduğu halde idareyi cumhuriyet şeklinde ilân etmeye kudretli değildir. Bu görünüş devlete zayıflık veriyordu."78

Daha sonra söz alan Abdurrahman Şeref Bey ise "Hükümet şekillerinin teker teker sayılmasına gerek yoktur. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir dedikten sonra kime sorarsanız sorunuz bu cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad bazılarına hoş gelmezmiş. Varsın gelmesin" demektedir.

Bundan sonra Yusuf Kemal Bey bu teklifin kabul edilmesi gerektiği hususunda bilgiler vermiş ve derhal kanunlaşması hususunda gerekli işlemin tamamlanmasını teklif etmiştir. Abdullah Azmi Efendi ise "Meselenin önemi meydandadır. Müzakere devam etsin demiştir." Buna rağmen bu konuşmalardan sonra görüşmelerin yeterliliği, teklifin bütünü ve arkasından da diğer maddeler tek tek okunarak görüşüldü ve kabul edildi. Daha sonra Parti Grubu toplantısına son verilerek saat 18.00'de Meclis toplantısı açıldı. Kanun teklifi Kanuni Esasi Encümeni (Anayasa Komisyonu) tarafından tutanak olarak hazırlanmaktaydı. Bu arada meclis başka diğer işlerde çalıştı.

Başkan Vekili İsmet Paşa sonunda meclise şu bilgiyi vermiştir: "Kanuni Esasi Encümeni Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nda değişiklikler yapılması ile ilgili tasarının öncelikle ve derhal görüşülmesini teklif ediyor." Kabul sesleri üzerine tutanak okunmuş ve teklif edildiği şekilde öncelikle görüşülmüştür. Nihayet kanun "Yaşasın Cumhuriyet!" sesleriyle alkışlanan konuşmalarla kabul edilmiştir.79

Halk Fırkası Grubu'nda yapılan bu konuşma ve görüşmelerde cumhuriyetin ilânına yönelik ciddi bir muhalefet görülmemektedir. Basında görülen kısmî muhalefetin ise meclis üzerinde tam manasıyla etkili olduğu söylenemez.

Burada ki görüşmelerde "acele edilmemesi" ile ilgili ortaya atılan fikirler yeni sistemin tam olarak anlaşılamadığından kaynaklanan endişeden ileri gelmekteydi. Bu mevcut endişeler yapılan görüşmeler sonucunda giderilmiş ve sonuçta Mecliste yapılan Genel Kurul Görüşmelerinde daha hızlı neticeye varılması sağlanmıştır. Bu durum ise cumhuriyetin ilânını kolaylaştıran faktörlerden birisi olmuştur.80

Kanun teklifi üzerinde lehte ve aleyhte pek çok konuşmalar yapıldı. Parti Grubu'ndan sonra TBMM toplandı. Mecliste hazırlanmış olan kanun tasarısı incelendi ve kabul edildi.81

TBMM Genel Kurul Toplantısı öğleden sonra saat 18.00'de İsmet Paşanın Başkanlığında toplanmıştı. Halk Fırkası Grubu’nda teklifin tümü kabul edilmişti. Kabul edilen bu tasarı Meclisteki Kanuni Esasi Encümeni tarafından incelenmiş ve bu teklife "Devletin dini İslâm ve lisanının Türkçe olduğuna dair" bir madde eklenmiştir. Encümen Başkanı Yunus Nadi Bey ve arkadaşlarınca meclise sunulan bu önerge 1921 Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun 1.2.4.10.11.12. maddelerinin değiştirilmesi yönündeydi.

Görüşmelerde söz alan Yunus Nadi Bey şu ifadelerde bulunmuştur: "Türkiye Devletinin şekli hükümeti Cumhuriyettir. Ondan sonra mademki tadilâtımız şimdiki halde Teşkilâtı Esasiye'nin bazı aksamına münhasırdır. Şu halde bu maddeden sonra gelmek üzere zaten kendimizde mevcut olan vaziyetimizi tespit etmiş oluyoruz ve yeni ilâve ettiğimiz ikinci madde ile diyoruz ki Türkiye Devletinin dini İslâm'dır, resmi dili Türkçe'dir. Bu vaziyet zaten mevcuttur. Ve aslîdir. Bununla bu hakikati dahi ifade etmiş bulunuyoruz."

Yunus Nadi Bey Türkiye Devletinin hükümet şeklinin Cumhuriyet olması gereği üzerinde durmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu kanunun 1. maddesiyle egemenliği kayıtsız şartsız millete vermiştir. Bu hükûmet şeklinin adı cumhuriyettir. Kanuna eklenen fıkra ile Cumhuriyet şeklen ifade edilmiştir.82

"Sunduğumuz teklif TBMM Hükümetinin uluslar arasında sahip olduğu adın belirlenmesinden ibarettir. Çünkü uluslar arası alanda belli olan adlardan birinin alınması gereklidir. Egemenliği kayıtsız ve şartsız ulusa veren ulusu kendi kendine yönettiren hükümet şeklinin adı Cumhuriyettir. Bundan ötürü gerçek adımızı almak üzere bunu Anayasamızın birinci maddesine anlamı bu maddenin içinde bulunan bir fıkra ekliyoruz" sözleri ile Yunus Nadi asıl yapılmak isteneni ortaya koymaktaydı.83 Ona göre yaşanmakta olan sistemin adı cumhuriyettir ve bu kanun ile sistemin adı resmen ilân edilmiş olacaktır.

Tasarı üzerinde görüş bildiren diğer milletvekillerinin konuşmalarından bazı misallerle konumuza devam edelim. Eskişehir Milletvekili Emin Sazak "İki devreyi intihabiye olmalıdır" diyerek Cumhurbaşkanının meclis döneminin iki katı süre boyunca seçilmesini, bütün milletin malı olmasını, Başbakanın ise çoğunluk partisinden atanmasını ifade etmiştir.

Antalya Milletvekili Rasih Efendi (Kaplan) Cumhuriyetin ilân edilmesiyle Türk Devletinin bundan sonra başında soydan gelme (Riyasette irsen gelmiş) bir hakla oturmuş kimse görmeyeceğini ifade ile "Bilirsiniz ki Teşkilâtı Esasiye Kanunu Türk Milletinin asırlardan beri istirdat için mücadele ederek elde ettiği bir haktır. Bu gün Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun bazı maddelerini tavzih ile hakkın ebediyen bu milletin kendi eli ile idare edileceğini âleme ilândan başka bir şey değildir" demiştir.

Rasih Efendi sözlerine şöyle devam ediyor: "Teşkilâtı Esasiye Kanunu ile sizin ilân buyurduğunuz esas doğrudan doğruya milletin heyeti umumiyesinin hâkimiyetinin tecellisidir. Kendi hakkının kendisi tarafından idaresi ve idamesidir. İşte bu esas dahilinde kendi devletine riyaset edecek şahsı da yine kendi devletine, kendi milletine, kendi vatanına karşı kendi hizmetiyle tanınmış olan şahsı ancak o mevkie getirecek seçme usulünü de kabul ediyorsunuz ki bu milletin ilelebet kendisini kurtaracak yollar ve günler içerisinde yaşıyorsunuz, Yaşasın Türk Milleti!"

Urfa Milletvekili Şeyh Saffet Efendi ise "Biz bugün Teşkilâtı Esasiyemizde Cumhuriyeti tasrih etmekle tamamiyle Hulefay-ı Raşidin Efendilerimizin devrine rücu etmiş bulunuyoruz" demektedir.

Saruhan Milletvekili Vasıf Bey "Arkadaşlar! Yeni Türkiye Devleti her hangi bir kabile serdarının her hangi bir kabile reisinin taca mazhar olmak için kurduğu bir devlet değildi. İstiklâlini kurtarmak isteyen hür yaşamak isteyen Türk Milletinin doğrudan doğruya ruhundan doğan bir devlettir. Türk milleti asırlardan beri kendi ruhuna kendi seciyesine tevafuk eden bir devlete ilk defa kavuşuyor. Bununla daima müftehir olacaktır... Türk milleti bundan sonra hiçbir ferdin esiri olmaz. Bundan böyle doğrudan doğruya kendisi hâkim kendisi efendidir. Mukadderatına kendisi hâkim vaziyettedir...

Bundan sonra bu devletin şekli doğrudan doğruya Cumhuriyettir. Millet mukadderatına doğrudan doğruya hâkim vazıulyeddir. Bunun hilafında sefil ve fena emeller besleyen şahıslar ve tacidarlar kani olsunlar ki milletin bu ebedî azmi karşısında daima ölmeye daima gebermeye mahkumdurlar" diyerek cumhuriyet idaresini kabul etmenin aslında Millet Meclisinin açıldığı günden itibaren zaten mevcut olan bir durumu kanunî hale getirmekten başka bir şey yapmadığını ifade ediyordu.

Karahisar-ı Şarki Milletvekili Mehmet Emin Bey (Yurdakul) "On dört asır evvel Peygamber Muhammet'in Mekke duvarlarında kurduğu hükûmeti bugün de Türk Milleti Ankara'ya kurmuştur... Ben bu ihtiyar arkadaşınız bu hükümetin hak ve adalet güneşinin büyük ve küçük bütün caniplere zayıf ve kuvvetli bütün alınlara mütesaviyen nurunu saçmasını isterim. Ve bu duamın kanatları altında Cumhuriyetin ruhu önünde tazimen kıyam ederek üç kere 'Yaşasın Cumhuriyet' diye hükümetimiz, taziz etmelerini muhterem arkadaşlardan temenni eylerim" demiştir. Bunun üzerine bütün milletvekilleri ayağa kalkarak üç defa "Yaşasın Cumhuriyet" diye bağırmışlardır.

Konya Milletvekili Eyüp Sabri Efendi "Arkadaşlar! Bizim hükümetimiz bugün cumhuriyet olmuyor. Teşekkül ettiği günden beri cumhuriyet olmuştur. Fakat bazı ihtiras ocaklarını alevlendirmemek için unvanını açıkça verememiştir. Bugün artık gerçek adını alacağı dönem gelmiştir... Demin arz ettim ki hükümet teessüs ettiği zaman Cumhuriyet idi. Biz başka suretle bir hükümet teşkil edemezdik... bu kanun bizim esasen sureti meşrua ve makulede teşekkül eden ve zaten mevcut olan hükümetimize bir ilmi kisve veriyor. Giydiriyor o da cumhuriyet kelimesidir. Efendiler! Aciz arkadaşınız bu kelimeye bugün değil daha mektep sıralarında aşık olmuştur" ifadelerinden sonra bu kanunun acilen kabul edilmesini, Cumhurbaşkanının seçilmesini daha sonra ise yüz bir pare top atılmasını teklif etmiştir.84 Yapılan görüşmeler sonucunda artık karar aşamasına gelinmiş, cumhuriyetin ilânında son adımlar bu şekilde tamamlanmıştır.

29 Ekim (Teşrinievvel) 1923 (1339) tarih ve 364 sayılı "Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun Bazı Mevadının (maddelerinin) Tavzihan (açıklık getirerek) Tadiline (düzeltilmesine) Dair Kanun"la Anayasanın 1.2.4.10.11.ve 12. maddeleri değiştirilmiştir. Eski 1. maddenin sonuna bir fıkra eklenerek "Türkiye Devletinin Şekl-i Hükümeti Cumhuriyettir" hükmü ile Cumhuriyet ilân edilmiştir.

Anayasada yapılan bu değişikliklere göre Cumhurbaşkanı bundan böyle Devlet Başkanı olarak tanımlanacaktı. 12. maddede ki değişiklikle getirilen "Başvekil Reisicumhur tarafından ve Meclis azası arasından intihap olunur" hükmü ile de parlamenter sisteme ilk adımın atıldığı söylenebilir. Ayrıca bu kanunla mevcut Anayasadaki millet egemenliği sisteminin adı konmuştur. 85

364 numaralı "Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun Bazı Mevaddının Tadiline Dair Kanun" aşağıdaki şekildedir:

1. Madde: Hâkimiyet bilâkaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekli hükümeti Cumhuriyettir.

2. Madde: Türkiye Devletinin dini, Dini İslâm'dır, resmi lisanı Türkçe'dir.

4. Madde: Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Meclis Hükümetin inkısam ettiği şuabatı idareyi İcra Vekilleri vasıtasıyla idare eder.

10. Madde: Türkiye Reisicumhuru, Türkiye Büyük Millet Meclisi Heyeti Umumiyesi tarafından ve kendi azası meyanından bir intihap devresi için intihap olunur. Vazifei Riyaset yeni reisicumhurun intihabına kadar devam eder. Tekrara intihap olunmak caizdir.

11. Madde: Türkiye Reisicumhuru Devletin reisidir. Bu sıfatla lüzum gördükçe Meclise ve Heyeti Vekileye riyaset eder.

12. Madde: Başvekil reisicumhur tarafından ve Meclis azası meyanından intihap olunur. Diğer vekiller Başvekil tarafından yine meclis azası arasından intihap olunduktan sonra Heyeti Umumiyesi Reisicumhur tarafından Meclisin tasvibine arz olunur. Meclis hali içtimada değilse keyfiyeti tasvip Meclisin içtimaına talik olunur. 18 Rebiyülevvel 1342 ve 29 Teşrinievvel 1339.86

Kabul edilen Kanuna göre Anayasanın 1. Maddesine "Türkiye Devletinin şekli hükümeti Cumhuriyettir" fıkrası eklenmiştir. 2. madde ise 1921 Anayasasında bulunmayan ek bir maddedir. Bu madde ile muhafazakâr çevrelerin tepkilerinin azaltılması amaçlanmıştır.

4. Madde ile Türkiye Devletinin Büyük Millet Meclisi tarafından idare edildiği, Meclisin icra ve idare yetkilerini koruduğu, Meclisin hükümetin yükümlülüğündeki görevleri Bakanlar Kurulu vasıtasıyla yerine getireceği şeklinde hüküm getirildi.

10. Maddede Türkiye Cumhurbaşkanının TBMM Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçileceği, görev süresi biten cumhurbaşkanının yeniden seçilebileceği ifade ediliyordu. 11. Madde ile Türkiye Cumhurbaşkanının devletin başı olduğu ve bu sıfatla Meclise ve Bakanlar Kuruluna Başkanlık edebileceği belirtilmişti. 10. ve 11. maddeler cumhurbaşkanının konumunu belirleyen maddelerdi.

12. Madde ile 1921 Anayasasından uzaklaşılarak Meclis hükümeti yerine parlamenter sisteme adım atılmıştır. Mevcut bunalımın halledilmesine yönelik düzenleme bu maddede görülebilmekteydi. Bu maddeye göre başbakan cumhurbaşkanı tarafından ve meclis üyeleri arasından seçilecek, diğer bakanlar başbakan tarafından ve yine meclis üyeleri arasından seçilecek, cumhurbaşkanı tarafından meclisin onayına sunulacaktı. Meclis toplantı halinde değilse onaylama işi meclisin toplanmasına ertelenebilecekti. 87

Konuşmaların sonunda tasarının oylamasına geçilmiş ve Mecliste yapılan oylamada oturumda (43.Birleşim) hazır bulunan 158 milletvekilinin oybirliği ile 29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 20.30'da "Yaşasın Cumhuriyet" sesleri arasında Cumhuriyet ilân edilmiştir.88

Aynı gün içerisinde 29 Ekim 1923'te kabul edilen 30 sayılı kararla Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmış, İlk Cumhurbaşkanlığına yine aynı milletvekillerinin oylarıyla ve oybirliği ile Cumhuriyetin ilânından on beş dakika sonra saat 20.45'de Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa seçilmiştir. Bu karar birkaç çekimser ancak hiç aleyhte oy olmaksızın alınmıştır. "Yaşasın Cumhuriyet avazeleri bu defa daha gür daha devamlı bir heyecan fırtınası içinde Eski Büyük Millet Meclisi'nin küçük mütevazi salonunu çınlattı. Türkiye artık bir Cumhuriyet olmuştu."89

Bu tarihî karar aynı gece bütün yurtta duyulmuş ve gece yarısından sonra Ankara kalesinden 101 pare top atışıyla ve İllere yazılan yıldırım telgraflarla her yerde coşkulu bir şekilde kutlanmıştır.90

Türkiye Cumhuriyetinin en önemli tarihî günlerinden birisi olarak kabul edilen 29 Ekim günü, cumhuriyetin ilânından yaklaşık olarak altı ay kadar sonra 19 Nisan 1925'te çıkarılan 628 sayılı kanunla millî bayram olarak kabul edilmiştir.91

Cumhuriyetin ilânı ile yeni Türk Devletinin adı konulmuş oldu. Devlet Başkanlığı konusunda ortaya çıkan pürüzler giderildi. Hükümetlerin kurulma şekli de değişti. Yukarıdaki maddelerde de açıklandığı üzere artık yeni bir sistem açıkça görülebilmekteydi. Bir diğer husus ta şu idi. Bundan böyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetleri dönemi kapanıyor ve artık Cumhuriyet Hükümetleri Dönemi başlıyordu.

İlk Cumhuriyet Hükümetini Malatya Milletvekili İsmet Paşa (İNÖNÜ) kuracaktır. Kendisine bu görev bizzat Atatürk tarafından verilmiştir. Başbakan ile beraber yeni hükümette 12 üye vardı. TBMM Başkanlığına ise Fethi Bey (OKYAR) seçilmiştir.92

Anayasanın yeni hükmü gereğince Cumhurbaşkanlığı görevine getirilen Mustafa Kemal, kendi yetkisi dahilinde Başbakanlığa İsmet Paşayı atamış ve İsmet Paşanın hazırladığı Bakanlar Kurulu Listesini hemen Meclis Başkanlığına sunmuştur. İlk Cumhuriyet Hükümeti aynı gün görev almıştır. Bu şekilde daha önceden yaşanan hükümet bunalımına son verilmiş, yapılan Anayasa değişiklikleriyle devletin biçimi ve sistem meselesi halledilmiştir. İlerleyen günlerde mevcut siyasal sistem yerini parlamenter sisteme bırakacaktır. Bundan sonra parlamenter demokrasiye doğru hızla yol alınacaktır.93

Diğer taraftan Mustafa Kemal Paşanın Cumhurbaşkanlığına seçilmesi ile ilgili olarak, kürsüde bulunan İsmet Paşa alınan sonucu Meclise şu şekilde açıklamaktaydı: "Türkiye Cumhurbaşkanlığı için yapılan oylamaya yüz elli sekiz kişi katılmış ve Cumhurbaşkanlığına yüz elli sekiz üye oy birliği ile Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini seçmişlerdir."94

Cumhurbaşkanlığına seçilen Mustafa Kemal Paşanın seçimin hemen arkasından Mecliste yaptığı tarihî konuşmayı büyük öneme haiz olması ve taşıdığı anlam itibariyle aynen aşağıya alıyoruz:
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 14 November 2008, 10:41
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Arrow Cevap: Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde Cumhuriyetin İlanı ve Tarihi Önemi

Saygıdeğer arkadaşlar! Dünya çapında önemli ve olağanüstü olaylar karşısında saygıdeğer milletimizin gerçek uyanıklığına ve şuurluluğuna değerli bir belge olan Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun bazı maddelerini açıklığa kavuşturmak için kurulmuş olan özel komisyon tarafından yüksek heyetinize teklif edilen kanun tasarısının kabulü dolayısıyla Türkiye Devletinin zaten bütün dünyaca bilinen bilinmesi gereken mahiyeti milletlerarası adıyla adlandırıldı. Bunun tabiî bir gereği olmak üzere bugüne kadar doğrudan doğruya Meclis Başkanlığınızda bulundurduğunuz arkadaşınıza yaptırdığınız bu görevi Cumhurbaşkanı unvanıyla yine aynı arkadaşınız bu âciz arkadaşınıza tevcih ediyorsunuz. Bu münasebetle şimdiye kadar hakkımda gösterdiğiniz sevgi, samimiyet ve güveni bir defa daha göstermekle yüksek değerbilirliğinizi ispat etmiş oluyorsunuz. Bundan dolayı yüce heyetinize gönlümün bütün samimiyeti ile teşekkürlerimi arz ederim.

Efendiler! Asırlardan beri doğuda haksızlığa ve zulme uğramış olan milletimiz Türk Milleti gerçekte soydan sahip bulunduğu yüksek kabiliyetlerden yoksun zannediliyordu. Son yıllarda milletimizin fiilî olarak gösterdiği kabiliyet istidat ve kavrayış kendi hakkında kötü düşünenlerin ne kadar gafil ve ne kadar gerçeği görmekten uzak, görünüşe aldanan insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz kendisinde var olan vasıfları ve değeri hükümetin yeni adıyla medeniyet dünyasına çok daha kolaylıkla gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti dünya devletleri arasında tuttuğu yere lâyık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.

Arkadaşlar! Bu yüksek rejimi yaratan Türk Milletinin son dört yıl içinde kazandığı zafer bundan sonra da birkaç misli olmak üzere kendini gösterecektir. Bendeniz kazandığım bu güven ve itimada lâyık olmak için pek önemli gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı arz etmek mecburiyetindeyim. O ihtiyaç yüce heyetinizin şahsıma karşı gösterdiği sevgi, güven ve desteğin devamıdır. Ancak bu sayede ve Tanrının yardımıyla bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri en iyi şekilde yapabileceğimi ümit ediyorum.

Daima sayın arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir şekilde yapışarak kendimi onların şahıslarından bir an bile uzak görmeyerek çalışacağım. Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır."95 Bu tarihî konuşmanın ardından Avni Beyin (Bozok) "Bir dua yapılsın" teklifiyle Afyon (Karahisar) Milletvekili Kâmil Efendi tarafından kürsüde dua okunmuş ve bu şekilde tarihî oturum sona ermiştir.96

Mustafa Kemal konuşmasının özellikle son kısmında, milletine duyduğu güvenden bahisle "Milletin teveccühünü daima nokta-i istinat telâkki ederek hep beraber ileriye gideceğiz" demektedir. Şüphesiz ki gelişen hadiseler, tamamlanan fikir ve projeler, Onun sözlerinde ki haklılığı ve bu kutsal güveni ortaya koyacaktır.

Cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Kemal Paşaya pek çok kişi ve kurumdan kutlama telgrafları gönderilmiştir. Gönderilen bu telgraflarda Mustafa Kemal'in hizmetlerine duyulan memnuniyet, minnet ve şükran duygulan ifade edilmekteydi.

Bazı misaller vermek gerekirse bunlar arasında Mazhar Müfid Kansu, Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali, Malatya Milletvekili Galip Bey, İstanbul Darülfünun Hukuk Fakültesi (Medresesi) Müdürü Mehmed Cemil Bey, Edirne Vali Vekili Naci Bey, Elaziz Valisi Hilmi Bey, Uşakizade Halit Ziya Bey, Şark Cephesi Komutanı Miralay Hasan Bey, Bozok (Yozgat) Valisi Hakkı Bey, Beyoğlu Müdafaa-i Hukuk Başkanı Refik İsmail Bey ve başka pek çok isim vardı. Mustafa Kemal gönderilen bu telgraflara cevap vermiş ve teşekkürlerini bildirmiştir.97 Öte yandan Cumhuriyetin ilânı dolayısıyla kendisini kutlayan Halife Abdülmecit Efendiye cevap telgrafında Atatürk, "Türkiye Cumhuriyeti hakkında hayırlı temennilerinize teşekkür ederim" demektedir.98

Cumhuriyetin ilânı millî egemenlik ilkesinin tabiî sonucu sayılmaktaydı. "Atatürk hâkimiyet tabirini kullanırken onu hudutsuz ve en üstün bir kuvvet ve kudret olarak kabul etmiş ve TBMM'ni milletin yegâne temsilcisi olarak bu üstün kuvvet ve kudretle mücehhez kalmayı da saltanat ve hilâfeti yok etmek ve yerine cumhuriyet rejimini ikame edebilmek maksadıyla tek çare olarak görmüştür... Filhakika hâkimiyeti milliye esasının tabiî ve tam bir şekilde tahakkuku ancak cumhurî idare ile mümkündür. Zira cumhuriyette bütün hâkimiyet daha doğrusu hâkimiyeti meydana getiren bütün kuvvetler (teşriî, icraî, adlî) milletin elindedir ve millet bu kuvvetleri istimal edecek organları intihap eder."99

Cumhuriyetin ilânında ayrıca şu faktörler göze çarpmaktaydı: "Birinci ve en önemli neden halifelik ve saltanattan yana olanların boş gibi sandıkları devlet başkanlığı makamı için bunalımlar yaratmalarını önlemek, ikinci neden Türkiye'nin dış ilişkilerinde yabancı devletlerin Türkiye'de siyasal rejimin istikrara kavuşmamış olduğu yolundaki kuşkularını önlemek, üçüncüsü de yeni Türkiye Devleti'nin modernleşmesi yolunda yapılacak devrimlere karşı dinsel bir örgüt olarak yaşamakta olan halifelikten gelebilecek direnmeleri kırmaktı."100

Cumhuriyetin ilân edildiği sıralarda halkın büyük bir çoğunluğu bunun farkında değildi. Yurdun her yöresinde yapılan kutlama şenlikleri ile halkın heyecanı artmış ve yeni devlet sistemini halk bu şekilde öğrenmiş ve kutlamıştır. Bir görüş ise cumhuriyetin ilânının Türkiye'de hiç kimsenin beklemediği bir anda gerçekleşmiş olmasıdır. Cumhuriyetin ilânı ile sistemin adı açıkça konmuştu.

Aydınlar ve asker devrimciler vasıtasıyla Türkiye'de cumhuriyet sistemine geçilmişti. "Eğitimsiz kitlelerin ve geleneksel tutucu güçlerin direnmelerine karşın ne yaptığını bilen kadro hedefine ulaşabilmiştir. Toplum düzeyinin üzerinde olan böylesine bir girişimi incelerken toplumsal boyutlardan daha çok, yönetici kadronun siyasal yönlerine ağırlık vermek gerekir. Önder kadro bu durumun bilincinde olduğu için yaptıklarını, cumhuriyeti ve onu izleyen devrimleri halka mal etmek istemiş kitle eğitimine ve bilinçlenmesine önem vermiştir. Kemalist kadro değişim sürecini evrime bırakmamış, devrimlerle tamamlamaya çalışmıştır. Kurtuluş Savaşını, devrimlerle sürdürülen çağdaşlaşma savaşı izlemiştir."101

Cumhuriyetin ilânı büyük bir bayram havası içinde karşılanmıştı. Tarihçi Arnold Toynbee'ye göre Gazi Mustafa Kemal "Yaşasın Cumhuriyet" sesleri arasında Cumhurbaşkanı seçilmişti. Aslında TBMM çok daha önceden kendisini, Türkiye'nin tek egemeni ilân etmişti. "Türkiye'de demokrasi olgunlaşmamışsa bile ilerlemişti. Cumhuriyet, demokrat fikirli bir ulusun kesin ifade yoluydu. Cumhuriyet fikrinin tümü bir tek ulusun, halkının büyük çoğunluğu tarafından onaylanan ve paylaşılan fikriydi...

Türkiye Cumhuriyeti denen devletin Doğuda aynı hükümet biçimleri gibi değişik bir yapıda olması normaldir. Çünkü bu bir halk hareketi ve demokratik gelişmenin tabiî bir ürünü değildir. Bunun nedeni de halkın politik alanda eğitilmemiş olmasıdır...Türkiye'de cumhuriyet karşımıza bir küçük askerî devrimciler grubunun ürünü olarak çıkıyor. Bu grup mevcut rejimi başarıyla ortadan kaldırmış, ülkenin yabancı düşmanlarını yenmiş ve başarıyı kazanacakları iddiası ile cumhuriyetçi bir hükümet şekli kurmuştur... Bu cumhuriyetin büyümesini ve gelişmesini kitlelerin psikoloji açısından değil, önderlerinin politikası açısından izlemeliyiz."102

Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya ise "Cumhuriyet bir rejim olarak daha saltanat kaldırılırken şekillenmiştir" diyor ve devam ediyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhafazakârlarla devrimciler ilk meydan savaşını Saltanatın ilgası konusunda vermişlerdir. Devrimcilere göre Sultanlığın kaldırılması için özel bir kanuna asla gerek yoktu. 1921 Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun 1. maddesi 'Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir' dediğine göre zaten saltanat kalkmış sayılırdı. Sorun bunu bir meclis kararı ile güçlendirmekti. Halifelik -şimdilik- yerinde kalabilirdi... Saltanat kaldırılmıştı. Millet taç giymişti... Cumhuriyet rejiminin kabulü artık bir zorunluluktu... Cumhuriyet birbirlerine ateş püsküren İstanbul ve Ankara gazetelerinin savaşçı iklimi içinde ilân edilmiştir. İstanbul basını çoğunlukla Cumhuriyetin karşısında yer almıştır."103

Atatürk hâkimiyeti milliye esasını yeni Türk devletinin temel taşı yapmıştır. Böylece yeni devletin devlet ve hükümet şeklini tayin ve tespit etmiş, cumhuriyet sisteminin tohumunu atmıştır. Aslında millî egemenlik ilkesinin tam manasıyla gerçekleşmesi ancak cumhuriyetle mümkündü. Cumhuriyet sisteminde egemenliklerin tümü, egemenliğin temelindeki bütün güçler millete aitti ve millet bu kuvvetleri kullanma yetkisine hâiz organları bizzat seçmekteydi. Bir bakıma cumhuriyetin ilânı ile halk idaresine geçilmiştir denilebilir. Halk reaya değil, kendisini idare edecek mercileri seçen kitle olmuştur. Atatürk "İdare-i devleti Cumhuriyetten bahsetmeksizin hâkimiyeti milliye esasatı dairesinde her an cumhuriyete doğru yürüyen şekilde temerküz ettirmeğe çalışıyorduk" demektedir.

Prof. Dr. Recai Okandan, 29 Ekim 1923 tarihli Cumhuriyetin ilânını sağlayan "Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun Bazı Mevadının Tavzihan Tadiline Dair Kanunu"nun parlamenter rejime doğru bir adım atılmasına imkân verdiğini, sonuç olarak meclis hükümeti ve kuvvetler birliği sistemlerinin kaynaşmasından ortaya çıkan melez bir yönetim şeklinin doğmasına neden olduğunu belirtmektedir.

Bu şekilde melez bir yönetim şeklinin doğmasında 2. Dönem TBMM'de var olan inkılâpçı ruh ve Millî Mücadele'nin etkisini devam ettiren zihniyeti temel faktör olarak karşımıza çıkıyor. 2. Meclisin normal yönetim şekline dönme isteğine rağmen bu dönüşümü sağlayacak yeni esasların kabulü mümkün olmamış, meclis hükümeti ve kuvvetler birliği ilkeleri, cumhuriyetin ilânına rağmen devam etmiştir.104

İsmet Paşa (İNÖNÜ) cumhuriyetin ilânı konusunda verdiği bir beyanatta "Fesada yer verilmemek için bundan bahsedilmedi. Esasen ihtiyaç ta yoktu. Millet Meclisi bütün kuvvetlere sahip olarak işbaşındaydı. Kumandanlar aynı zamanda Millet Meclisi azası idiler. Atatürk Millet Meclisinin başında bütün kuvvetlere sahipti... Mevcut hayat tarzı esasen cumhuriyet olduğuna göre mesele işin adını koymaktan ibaretti. Yani olmuş bitmiş bir şeyi ilân etmek gibi bir şey" demektedir. Ahmet Ağaoğlu ise cumhuriyetin ilânını Türk inkılâbının halkalarından biri olarak değerlendirmektedir.105

Mustafa Kemal'in cumhuriyet düşüncesi çok daha önceki tarihlerden itibaren devam etmekteydi. Bu konuda yukarıda bilgiler vermiştik. Atatürk'ün Yaveri Mazhar Müfit Kansu hatıralarında, Neue Freie Presse isimli Avusturya gazetesi'nin Ankara'ya gelen Muhabirinin cumhuriyetin ilânı konusunda Atatürk'ün kendisine söylediği sözleri naklettiğini bildiriyor.106

Lozan Antlaşması'nın ilânından (24Temmuz 1923) sonra Mustafa Kemal Paşa Özel Kaleminde Memur olan Hasan Rıza (SOYAK) Beyi yanına çağırarak Cumhuriyetin ilânı konusunda daha yaz aylarından itibaren yaptığı hazırlıkları ortaya koymuştu. Hasan Rıza Bey hatıralarında Atatürk'ün bu konudaki düşünce ve plânlarından, hazırlamış olduğu Anayasa değişikliklerinden söz etmektedir.107

Cumhuriyetin ilânından önce bu konuda gelişen hadiselere ışık tutan Falih Rıfkı Atay ise hatıralarında Atatürk'ün kendisine Cumhuriyetin manasını sorduğunu, sözlüğe bakarak 'chose publique' kelimeleriyle tercüme edildiğini gördüğünü ve bizdeki manasını sorduğunu yazıyor. Sabri Bey 'mesele bugünkü vaziyetin ifade edilmesinden ibarettir' demiştir. Bu konudaki çalışmaların en kuvvetli zamanlarında yapılması gerektiği şeklinde Yunus Nadi'nin fikrine Atatürk'ün cevabı net ve kesindir: "En kuvvetli zamanımız bugündür."108

Atatürk'ün Avusturya gazetesi Neue Freie Presse muhabiri Lazar'a verdiği beyanatta (22 Eylül 1923) yine cumhuriyetin ilânı öncesinde taşıdığı fikirleri ve plânları görebiliyoruz. Atatürk burada cumhuriyet kelimesini ilk defa açıkça kullanmıştır:

"Yeni Türkiye Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun ilk maddelerini size tekrar edeceğim: 'Hâkimiyet bilâ-kaydü şart milletindir. İcra kudreti teşriî salâhiyeti milletin yegâne hakikî mümessili olan mecliste tecelli ve temerküz etmiştir.' bu iki kelimeyi bir kelimede hulâsa etmek kabildir: 'Cumhuriyet'.

Yeni Türkiye'nin emr-i teceddüdü daha nihayet bulmamıştır. Harpten sonra Türk Teşkilâtı Esasiyesinin inkişafı henüz kati bir şekil almış addedilemez. Tadilât ve tahsisat yapmak ve daha mükemmel bir hale getirmek elzemdir. İkmaline başlanan bu iş henüz bitmemiştir. Kısa bir zaman zarfında Türkiye'nin bugün filen almış bulunduğu şekil kanunen de tespit edilecektir. Yakın bir atide bu mesele ait hükümet teklifatı meclise arz edilecektir. Bu teklifatın bütün mevaddı Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun inkişaf ve ikmaline ait bulunacaktır. Bütün Avrupa ve Amerika'daki cumhuriyetler nasıl esas itibariyle yekdiğerinden ayrı değilse aralarındaki fark nasıl yalnız şekle ait bulunuyorsa Türkiye'nin de bu cumhuriyetlerden farkı sırf bir şekil meselesidir.

Diğer cumhuriyet usulüyle idare edilen memleketlerde olduğu gibi bizim de hâkimiyete malik bir parlâmentomuz vardır. Yalnız bizde Büyük Millet Meclisi hem teşriî hem de icraî salâhiyete maliktir. Başka yerde olduğu gibi bizde de vekiller kendi vekâletlerine ait işlerden mesuldürler. Başka yerlerde yeni Türkiye Devleti icra vekillerinin millet meclisi elinde bir oyuncak olduğu zannediliyor. Bu hatadır. Vekillerin mesuliyetine ve vazifesine ait meselede Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nda yapılacak tadilât ile tespit edilmiş olacaktır. Netice itibariyle Reis-i cumhurdan, Reis-i hükümetten ve mesul vekillerden müteşekkil bir hükümet teşkil edeceğiz.

Yeni Türkiye'nin payitahtı meselesine gelince bunun cevabı kendiliğinden zahir olur. Ankara Türkiye Cumhuriyetinin payitahtıdır."109

Mustafa Kemal bu açıklamalarında yeni Türkiye'nin yenileşmesinin henüz devam ettiğini, Anayasanın gelişme içerisinde olduğunu. Anayasada günün şartlarına göre değişiklikler yapılması gereğini, yeni devlet şeklinin cumhuriyet ve devlet başkentininse Ankara olacağını belirtiyordu. Yabancı muhabirle beraber Mustafa Kemal'in yanında bulunan İkdam gazetesi başyazarı bu beyanatı ertesi gün kendi gazetesinde yayınlamış, bu şekilde iç ve dış basında ve kamuoyunda gürültüler kopmuştu.110

Cumhuriyetin ilânı konusu yukarıda da görüleceği üzere bir anda ortaya çıkmış ani ve beklenmedik bir olay değildi. "Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışından itibaren bütün gelişmeler bu hedefe endekslenmişti. Bununla beraber toplumdaki mevcut meşruiyet anlayışının müsait hale gelişine kadar Cumhuriyetin ilânı hakkındaki düşünceler ertelenmişti. Bu, Atatürk'ün her şeyi yeri ve zamanı geldiğinde uygulamaya koyma tarzındaki inkılâpçılık anlayışının da bir gereği idi."111 Bu konu basına 23 Eylül'de duyurulmuştu. Cumhuriyetin ilân edildiği 29 Ekim tarihine kadar ki sürede İstanbul ve Taşra basınında sürekli ele alınmış üzerinde durulmuştu.112
Falih Rıfkı Atay hatıralarında "Nihayet yakında cumhuriyetin ilân olunacağını Mecliste Mustafa Kemal Paşanın ağzından işitiyorduk. Haber ağızdan ağza yayılarak Mecliste herkesi şüpheden kurtardı" diyerek bu hadiselerin ve duyumların 10 Eylül tarihli olduğunu, 29 Ekim'e kadar arada kırk dokuz gün olduğunu, Cumhuriyetin ilânı konusunun son güne kadar bir sır gibi saklanamadığını ve bir gece top sesleriyle ortaya çıkmadığını ifade etmektedir.113

Cumhuriyetin ilânına halktan doğrudan doğruya olumsuz bir tepki gelmediği bilinmektedir. Birkaç milletvekilinin cumhuriyetin ilânının aceleye getirildiği hususundaki beyanatlarına halk pek itibar etmemiştir. Tabiî ki yeni sistemin yerleşmesi için zamana ihtiyaç vardı. İlk günlerde cumhuriyetin aleyhinde yazılan yazılar, cumhuriyetin kutlanması ve kabullenilmesinde pek etkin olamamıştır. Bu aleyhte yazıların çoğunda cumhuriyetin ilânında acele edildiği ve cumhuriyete geçmekle her şeyin düzeltilemeyeceği, bu arada eski Anayasanın yeterli olduğu şeklindeydi. Aslında yeni bir sistem değişikliğinden çok yapılan, Millet Meclisinin açılış tarihi olan 23 Nisan'dan bu yana zaten var olan sistemin adının konulmasıydı.114

Atatürk'ün Nutuk'ta ki değerlendirmeleri de cumhuriyetin ilânı konusunda yaşananları açıklar mahiyettedir: "Cumhuriyetin elbette taraftarları ve aleyhtarları vardı... Bittabi taraftarlar muktedir iseler mefkurelerini her hangi bir suretle ihtilâlle, inkılâpla veya eşkal-i mutebereden geçirerek tatbik ederler. Bu mefkure inkılâpçılarının vazifesidir. Buna karşı itirazlar, yaygaralar ve irticakârane teşebbüsler de aleyhtarların yapmaktan geri durmayacakları hareketlerdir."115

Cumhuriyetin ilânında emrivaki hareket edildiği şeklindeki fikirlere karşılık, yapılan işin tamamıyla köklü bir değişimden ibaret olduğu demokratik usullere başvurarak herkesin ikna edilebilmesinin o zaman ve zeminde mümkün olmadığı da belirtilmektedir.116

Atatürk gerçekleştirdiği bütün işlerde zaman ve zemin kollamaktadır. Bu onun şahsî özelliği olduğu kadar, meselelerin çözümü ve sonuçlara derhal varılması hususunda ki titizliliğini ve kararlılığını da göstermekteydi. "Uygulamayı bir takım safhalara ayırmak, olaylardan ve olayların akışından yararlanarak milletin duygu ve düşüncelerini hazırlamak ve basamak basamak ilerleyerek hedefe ulaşmaya çalışmak gerekiyordu" şeklinde geçen düşünceleri göstermektedir ki, Atatürk gençliğinden beri savunduğu cumhuriyetin ilânı konusunda da, şartlar oluşuncaya kadar uzun süre beklemiştir.117

Mustafa Kemal millî iradenin üstünlüğüne inanmaktaydı. TBMM hükümetine halk hükümeti demekteydi. Bu aslında tamamen cumhuriyetti. Mustafa Kemal "büyük bir zamanlama ustası"'l8 olduğundan dolayı atacağı adımlarda şartların iyice oluşması gereğine inanmıştı. İlk devirlerde bu yüzden cumhuriyeti ilân etmemiş ve beklemiştir.

Yeni devletin yapılanmasında cumhuriyet modern manada bütün ayrıntılarıyla tartışılmadığından dolayı bu kelimenin muhalefet olur düşüncesiyle devamlı gizlendiği belirtiliyor. Atatürk'e göre cumhuriyet "Cesur bir kararın ve dâhiyane bir diplomatlığın eseriydi.""9

Bu hususta Bernard Lewis, Mustafa Kemal'in baştan itibaren köklü bir değişikliğe hazırlandığını bildiriyor. Ona göre saltanatın kaldırılması ve hilâfetin alıkonulması devlet başkanlığında tehlikeli bir belirsizlik ortaya çıkarmıştı. Ekim ayı başlarında Mustafa Kemal'in cumhuriyeti ilân edeceğine dair haberler yayılmaktaydı. "Ekim sonlarında dikkatle plânlanmış bir dizi siyasal manevralardan sonra Mustafa Kemal Meclise geldi ve siyasal sistemlerindeki belirsizlikleri ve karışıklıkları ortadan kaldıracağını söylediği bazı Anayasa değişiklikleri teklif etti."120

Esasen saltanatın kaldırılmasından sonra Mustafa Kemal'in düşüncesi, siyasî hareketliliğin devamı yönündeydi. Bu sahada bazı çalışmaların yapılmasını istemekteydi. Bu amaçla 6 Aralık 1922'de Halk Fırkası adlı bir siyasî partinin kurulması hakkında basına bilgi veren Atatürk, aydınlara kendi görüşlerini bildirmeleri çağrısında bulunurken bir yandan da yurt gezileri yaparak görüşlerini ifade etmekteydi. Aynı zamanda yapılacak reformlar hakkında da bilgiler vermekteydi. Cumhuriyetin ilânına giden yolda Atatürk'ün bu yöndeki fikir ve icraatları son derece önemliydi.

Nitekim bu gelişmelerden sonra 16 Nisan 1923'de meclisin kendisini feshetmesiyle 11 Ağustos 1923'te 286 üyeden oluşan ve cumhuriyeti ilân eden 2. Dönem Meclis görev alacaktı.121

Cumhuriyet İkinci Meclis tarafından ilân edilmiştir. İlk meclis ile ikinci meclis arasındaki en önemli fark işlevleri yönündendir. İlk meclis Millî Mücadele Meclisi ve millî egemenliği ilk kez kuran gündeme getiren meclis olmuştur. Bu dönemde henüz cumhuriyet kelimesi ağza alınmamaktadır. Ankara'da görevi başına olan yeni devletin adı TBMM Hükümetidir. Ancak İkinci Meclis ise Cumhuriyeti ilân eden, Lozan Antlaşması'nı onaylayan, İlk cumhuriyet Anayasasını hazırlayıp 1924'te kabul eden, 3 Mart 1924'te Halifeliğe son veren ve diğer inkılâplara öncülük eden meclistir.122

Diğer taraftan 8 Nisan 1923'te dokuz maddeden oluşan bir program ortaya koyan Atatürk, Halk Fırkası'nın görüşlerini açıklamaktaydı. Birinci Mecliste yer alan ve Birinci Grup olarak bilinen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu'nıın123 siyasî bir partiye. Halk Fırkası'na dönüştürülmesi gerekiyordu. Bu konuda Atatürk Nutuk'ta şöyle diyordu: "Gerek bazı kimselerden aldığım yazılı düşüncelerden ve gerek halk ile yaptığım görüşmelerden çok yararlandım. Sonunda 8 Nisan tarihinde görüşlerimi dokuz ilke halinde tespit ettim. İkinci Büyük Millet Meclisinin seçimi sırasında yayınlayarak ilân ettiğim bu program partimizin kuruluşunun temeli olmuştur."

Daha sonra 1923 seçimleri yapılmıştır. Seçilen Müdafaa-i Hukuk Milletvekilleri Atatürk'ün başkanlığında bir araya gelerek görüş alışverişlerinde bulundular. Seçimlerden daha önce hazırlanmış olan dokuz umde esas kabul edilerek oluşturulan tüzük (Halk Fırkası Nizamnamesi) 9 Eylül 1923'te kabul edilmiş ve aynı gün Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Halk Fırkası'na dönüştürüldüğü ilân edilmiştir.

11 Eylül'de de Halk Fırkası Başkanlığına TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Genel Sekreterliğe ise Recep Bey getirildi. Partinin kuruluşu ile ilgili resmi başvuru ise Ekim 1923'te İçişleri Bakanlığı'na yapılmıştır.124 Halk Fırkasının kurulmasından sonra Atatürk, Cumhuriyetin ilânı zamanının geldiği düşüncesiyle Eylül ayından itibaren kamuoyunu hazırlayacak bir takım çalışmaları başlatacaktır.125 Bu arada Yeni Gün, Halk Fırkasına tam destek vermiş, toplantılarını duyurduğu gibi bu konuda haberler de yayınlamıştı.126

Atatürk, ileride ilân edilecek olan cumhuriyet kavramı ile yakinen ilgili olarak bu kavramla aynı mahiyette şu görüşlere yer vermişti: "Ben Halk Fırkası namı altında bir fırka teşkil edeceğim dediğim zaman zannolunmasın ki milletin muhtelif sınıflarından bir veya iki sınıfın menfaatini yahut refahını temine matuf bir gaye takip edeceğim. Fırkanın programı bütün milletin refah ve saadetini temine matuf olacaktır. Ortaya koyacağımız şey müspet millet programı olmalıdır."127

Atatürk'ün savunduğu Halkçılık programı meclis içerisindeki diğer aşırı akımlardan ayrı idi. Bu görüşlerin kabul görmesi için de Müdafaa-i Hukuk Grubu'nun parti haline getirilmesi gerekliydi. Ona göre: "Bütün sunufu yekdiğerine lâzım, gayri müfarik olan çünkü menfaatleri de yekdiğerinden tehalüf eylemeyen, halkımızın müşterek ve umumî olan menafii ve saadetini temin için Halk Fırkası namı altında bir fırka tasavvur edilmektedir... Bu ifade ile beyan edilmek istenen şudur ki, ismi fırka olan bu halk teşekkülünden maksat evlad-ı milletten bir kısmının sunufu ahaliden bazılarının diğer evlad ve sunufun zararına menafiini temin etmek değildir. Belki birbirinden ayrı ve hariç olmayıp halk namı altında bulunan umum milleti müşterek ve müttehit bir surette müşterek ve umumî olan refahı hakikiye isal için faaliyete getirmektir."128

Öte yandan Cumhuriyetin ilânına karşı ortaya çıkan tepkilerden de şu şekilde bahsedelim. Eski Başbakan Rauf Orbay, Millî Mücadele'de Mustafa Kemal ile aynı yolda idi. Ancak devletin kuruluş aşamalarında yolları ayrılmaktaydı. Mustafa Kemal ve çevresi cumhuriyete yönelirken Rauf Bey, Ali Fuat ve Refet Paşalar "meşrutiyetçi saltanatçı" yola girmişlerdi.

Rauf Bey bir İstanbul gazetesine verdiği demeçte, cumhuriyetin ilânı gibi tepeden inme kararlarla milletin olup bittiye getirildiğini ve cumhuriyetin ilânında acele edildiğini açıkladı. Halk Fırkası Grubu'nda yapılan görüşmelerde Rauf Bey ve arkadaşları kendilerini savundular. Parti Başkan Vekili sıfatıyla İsmet Paşa ise bu görüşmelerde cumhuriyete karşı çıkanlara sert ifadelerde bulundu.

İsmet Paşa, Rauf Beye cumhuriyetçi olup olmadığını parti içinde kalıp kalmayacağını sormuştur. Rauf Bey "Milli hâkimiyetten yana olduğunu, milletvekilinin görüşlerini her türlü etkinin dışında ifade etmesi gerektiğini belirterek mutlak muhalif parti yapmam isteniyor. Yapmayacağım. Karar sizindir" diyerek toplantıyı terk etmiştir.129

Mustafa Kemal bu eski arkadaşlarıyla çatışmak yerine biraz daha beklemek yanlısı idi. "Sorun kapanmasa bile kesin çözüme bağlayabilmek için koşulların oluşumunu ve güçlenmeyi beklemek gerekiyordu... Güçler dengesini iyi hesap etmek yeni atılımlarda bu dengeye göre destek sağlamak gerekiyordu."130

22 Ekim 1923 tarihli Halk Fırkası Grup Toplantısı'nda Rauf Bey şunları söylüyordu: "Efendiler! Ve ben tekrar ediyorum. Aziz duygularımın bu millet efradından bulunmakla mübahi olduğum kutsî duygularım meşrutiyeti idare ve mutlakıyet altında imha edildiğini gören bir arkadaşınız olmak itibariyle Cumhuriyet-i idareden başka hiçbir idarenin taraftarı olmadığım merkezindedir."131

Atatürk Nutuk'ta cumhuriyetin ilânı ile ilgili olarak ortaya çıkan tepkilerden de bahsediyor: "Efendiler! Cumhuriyetin ilânı bütün milletçe sevinçle karşılandı. Her tarafta parlak sevinç gösterileri yapıldı. Yalnız İstanbul'da iki üç gazete ve yalnız İstanbul'da toplanan bazı kimseler milletin genel ve samimi olan bu sevincine katılmaktan çekindiler. Endişeye düştüler. Cumhuriyetin ilânına ön ayak olanları eleştirmeye başladılar."132

Saltanat devrinden cumhuriyet devrine geçebilmek için herkesin bildiği gibi bir geçiş dönemi yaşandığını ifade eden Atatürk, bu devirde iki ayrı düşüncenin birbirleriyle çatıştığını, bu düşüncenin birisinin saltanat döneminin devam ettirilmesi, diğerinin ise saltanat sistemine son vererek cumhuriyet sistemini kurmak olduğunu belirtiyor.

Atatürk'e göre "Devlet idaresini Cumhuriyetten söz etmeksizin millî hâkimiyet ilkeleri çerçevesinde her an cumhuriyete doğru yürüyen rejim etrafında yoğunlaştırmaya çalışıyorduk. Büyük Millet Meclisinden daha büyük bir makam olmadığını telkinde ısrar ederek saltanat ve hilâfet makamları olmadan da devleti idare etmenin mümkün olacağını ispat etmek lâzımdı. Devlet Başkanlığından bahsetmeksizin onun görevini fiilen Meclis Başkanına yaptırıyorduk. Fiiliyatta Meclis Başkanı İkinci Başkandı. Hükümet vardı. Fakat Büyük Millet Meclisi Hükümeti adını taşırdı. Kabine sistemine geçmekten çekiniyorduk. Çünkü saltanatçılar hemen Padişahın yetkisini kullanması gerektiğini ortaya atacaklardı."133

Atatürk'ün en yakın arkadaşlarından bazılarının cumhuriyete olan muhalefetleri özellikle Rauf Beyin (ORBAY) Nutuk'ta çok ağır biçimde eleştirilmesi kırgınlığın bir sonucu olarak değerlendirilmekteydi.134 İstanbul basınında Rauf Beyin sözleri yer alıyordu. Rauf Bey kendisi ile yapılan röportajda "Bilâhare bir günde şekli cumhuriyetin takarrür ettirilerek ilânı halkça gayr-ı mesul zevat tarafından tertip edilen bir şeklin emrivaki halinde ihdas edildiği fikri ve endişesini hasıl etti. Halkımızın endişe göstermesi mucib-i memnuniyettir" demiştir.135

Lozan Antlaşması'nın imzalanmasından sonra Rauf Bey Vekiller Heyeti Reisliğinden çekilmiş ve bu arada Atatürk'e devlet başkanlığı görevini takviye etmesi ricasında bulunmuştu. Bu konuda Atatürk şunları ifade ediyor: "Rauf Bey Devlet Reisliği makamı olarak ve makama kuvvet salâhiyet teminini benden rica ediyordu... İlk fırsatta resmen cumhuriyet ilân etmek ve Devlet reisliğini Cumhur reisliği makamında temsil ederek kuvvetli vaziyet vücuda getirmek elzem idi. Rauf Beye bunu yapacağıma katiyen söz vermiştim. Eğer maksadıma intikal edememiş ise zannederim noksan bende değildir."136

Cumhuriyetin ilânı basında nasıl değerlendirilmekteydi? Cumhuriyetin ilânından önce ve gerekse daha sonra yapılan yayınlarda cumhuriyet taraftarı yazılar olduğu gibi bunun karşısında yer alan aleyhte yazılar da yer almaktaydı. Bu konuda Mustafa Kemal'in Ankara'da Neue Freie Presse Muhabirine 23 Eylül 1923'de verdiği beyanat vardı.137

İstanbul basını 24 Eylül'den itibaren, Trabzon'da yayın yapan İstikbal gazetesi ise 27 Eylül'den itibaren cumhuriyet kurulacağını halka haber vermekteydi.138 Vatan, Tevhid-i Efkâr, İkdam, Tanin, Vazife gibi İstanbul gazeteleri Cumhuriyet konusunu işlemekteydiler. Bu gazetelerden Tanin ve Tevhid-i Efkâr'da genelde cumhuriyete karşı yazılar vardı. Tanin’de yer alan bir yazıda cumhuriyetin ilânında meclis üyelerinden 286 üyeden 190 üyenin mecliste bulunması (üyelerin üçte ikisi) gerektiği, oysaki 158 üyenin mecliste bulunduğunu yazmaktaydı. Halbuki bu mahiyette bir kanun maddesi yoktu. İstanbul basını (Tanin, Tevhid-i Efkâr) şimdiki meclis idaresinin yeterli olduğunu, konunun aceleye getirildiğini cumhuriyetin her derde çere olamayacağını ifade etmekteydiler.139

Bu aleyhte yazılara karşın İkdam, Vatan, Vazife gibi gazeteler ve Ankara ile Taşra basını daha iyimser yazılara veriyordu. 14° Seriye Vekili Mustafa Fevzi Bey 9 Kasım 1923'te kendisine sorulan bir soru üzerine, cumhuriyetin kendileri için bir amaç, İslâm'ın ilk hükümetinin de aslında Cumhuriyet sistemi olduğunu beyan etmiştir.141

İlk çatışmalar İstanbul ve Ankara basını arasında başlamıştı. İstanbul basınındaki muhalefeti sadece Tanin gazetesi Başyazarı Hüseyin Cahit (YALÇIN) temsil etmiyordu. Meselâ eski milletvekillerinden Lütfi Fikri Bey de Ankara'da kurulan yeni sistemi eleştirmekteydi.142 Hüseyin Cahit gibi bazı düşünürlere göre Türkiye bir halk cumhuriyeti olamazdı, bu şekilde olursa Bolşevik baskısı ile bağımsızlığını kaybedebilirdi. Bu nedenle "cumhuriyet" kelimesinde "halk" kavramı olmamalı, batı anlamında bir cumhuriyet olmalıydı.143

30 Ekim 1923 tarihli Yeni Gün gazetesi TBMM'nin Teşkilâtı Esasiye'yi düzenleyerek Türkiye Cumhuriyetini ilân ettiğini duyurmaktaydı. Cumhuriyetin ilânından bir ay kadar sonra Mustafa Kemal, Tercüman-ı Hakikat gazetesi başyazarına verdiği beyanatta Cumhuriyetin kolay kazanılmadığını ifade ediyordu. "Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Bunu istihsal için mebzulen kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müessesatımızı müdafaa için lâzım olanı yapmaya amadeyiz" demektedir.144

31 Ekim 1923 tarihli Tanin'de yer alan "Yaşasın Cumhuriyet" başlıklı yazıda "Cumhuriyet alkış ile dua ile şenlik ve şehrayin ile yaşamaz. Onu yaşatmak ister. Cumhuriyet ancak hüsnü idare ile cumhuriyete lâyık olmakla yaşar... Bir cumhuriyetin kıymeti onu idare edecek ellerdedir... Anadolu'da Büyük Millet Meclisi mukadderatı vatana bilfiil hâkim olmaya başladığı dakikadan beri Türkiye'de cumhuriyet teessüs etmişti. Millet bir taraftan bir istiklâl harbi yaptı. Bir taraftan kendi kendisini idare tecrübe sini iktisab etti" denilmekteydi.145

Cumhuriyetin ilânı haberine yer veren 30 Ekim 1923 tarihli İkdam gazetesinin başlığı şu şekildeydi: "Yeni Türkiye Devletinin şekli hükümeti Cumhuriyettir. Meclis dün müttefiken şekli hükümetimizi cumhuriyet olarak kabul etmiş ve alkışlar arasında Gazi Mustafa Kemal Paşayı Birinci Reisi Cumhur intihap eylemiştir."146

Yine 31 Ekim 1923 tarihli İkdam gazetesi ise cumhuriyetin ilânı ile ilgili olarak yapılan kutlamaları aktarmıştır. "Dün gece de şehrimizde muazzam fener alayları ve nümayişler icra edilmiştir... Halk semt semt toplanmış yaşasın cumhuriyet avazeleri ayyuka çıkmış, herkes elinden geldiği kadar bu mesut hadiseyi tesid etmiştir."147

31 Ekim 1923 tarihli Vatan gazetesi ise cumhuriyetin ilânını şu başlıkta veriyordu: "Dün gece Ankara'da yüz bir pare top endahatı suretiyle cumhuriyet tesid edilmiştir... Gazi Paşa diyor ki: Milletin teveccühünü daima nokta-i istinad telâkki ederek hep beraber ileriye gideceğiz." Bu başlıklar verildikten sonra gazetenin aynı sahifesinde "Cumhuriyetin Kabulü Hakkındaki Maddeler" verilmektedir.148

Cumhuriyetin ilânı günlerinde İzmir basınının tutumu nasıldı? İzmir'de Türk Sesi, Anadolu, Ahenk, Hizmet ve Sada-yı Hak gazeteleri çıkmaktaydı. 19 Ekim 1923 tarihli Türk Sesi, Anayasanın değiştirileceğine dair söylentilerin "faraziyattan" oluştuğunu yazmaktaydı. Burada Cumhuriyetten söz edilmemekteydi. Ancak gazetenin aynı sayısında Tanin'cilere (cumhuriyetin ilânına karşı olan) yazarlara ithaf edilen bir yazı Nalbandoğlu Mahmut Hıfzı imzasıyla ve "Cumhuriyet mi Neüzübillah" başlığı ile yayınlanmıştı. Cumhuriyetin ilânı ile ilgili habere ise 31 Ekim 1923 tarihli Ahenk gazetesinde yer verilmişti.

İstanbul basını genelde cumhuriyetin karşısında yer alırken, İzmir basını bu haberi sevinçle karşılamıştı. Ancak ilk günlerde muhalif İstanbul basınından alıntılar yapmıştı. 1 Kasım 1923 tarihli Ahenk'te "Türkiye Cumhuriyeti" başlığı" altında başyazar Mehmet Şevki'nin yazısı vardı. Burada yazar Türkiye devletinin şeklinin cumhuriyet hükümeti olmasından dolayı duyduğu sevinci ifade etmekteydi. Ahenk, sistem tartışmalarının bırakılması ve bütün aydınların insanımızı mutlu kılacak çareler araştırması gerektiği düşüncesindeydi.149

Türk Sesi gazetesinin Ankara muhabiri Ali Yaver imzalı "Cumhuriyet Topları Atılırken" başlıklı yazıda cumhuriyetin ilân edildiği gün Ankara'nın havası nakledilirken, yazar burada kendi izlenimlerini yazıyordu:

"Büyük Millet Meclisi önünde binlerce halk ayakta duruyor, beş altı otomobil binanın önünde bulunuyordu. Biz de halka karıştık. Meclis odalarında gaz lambaları yanıyor, pencereden ayakta birkaç kişi masa başında görünüyordu. İçerde bir faaliyet vardı...

Bu akşam meclis binasının manzarası kutsiyeti bambaşka idi. Oradaki insanlar başka bir haleti ruhiye ile gelip geçiyor...

Bu sırada havai fişekler atıldı. Meşaleler göründü. Tabanca sesleri yükseliyor, havai fişekler zafer nurları gibi münhai aşağı doğru akıyor, istasyon beyaz, sarı, mavi, kırmızı nurlar içinde yüzüyordu... saat dokuz buçukta idi ki kendimi Büyük Millet Meclisinin önünde gördüm. Kalabalık çoğalmış, istasyon yolu feyezan etmiş bir insan nehri halini almıştı... Muzika zafer şarkısını terennüm ediyor. Cumhuriyet gecesi tesit ediliyordu...

Saat onu yirmi geçe ufukta şimşekler çakar gibi toplar şerareler saçtı, tarakalar yükseldi. Toplar seri endaht ediyor, Cumhuriyet ilân ediyordu...

Ay Ankara'nın yüksek eski burçları üstünde iki buçuk mızrak yüksekte duruyor, gümüş handeler saçıyordu. Sanki büyük Türkün ilk cumhuriyet akşamını kucaklamıştı."150

30 Ekim 1923 tarihli (30 Teşrinievvel 1923/1339-Salı) Hâkimiyeti Milliye gazetesindeki başlık şu şekildeydi. "Büyük Millet Meclisi dün gece sekiz buçukta Türkiye Devletinin şeklini müttefiken cumhuriyet olarak tespit ve dokuza çeyrek kala Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretlerini müttefiken Reis-i cumhur intihap eyledi." Gazetenin baş kısmında Atatürk'ün resmi de yer almaktaydı. Gazetede başyazı "Akl-ı Selimin Galebesi" başlığı altındaydı. Aynı nüshada "Reisicumhurumuzun Hitabesi" ve "Cumhuriyetimizi Tesis Eden Kanun" yazılarına yer verilmişti.151

Times gazetesi ise "Türkiye'de ki bu değişiklik ani olduğu kadar da mükemmel olmuştur" diyerek "Geçmişe ve geleneklere göre bu yenileşme pek büyüktür.. Fatih'in ve Kanuni'nin mutlak hükümetinin düşüp yerine cumhuriyetin geleceğini kimse hatırından bile geçirmemişti" demektedir. 152

Yabancı basında yine 31 Ekim 1923 tarihli "La Nation Belge" isimli Belçika gazetesinde Cumhuriyetin ilânı haberi verilmişti.153

Atatürk cumhuriyet hakkında neler düşünmektedir? Bu konuda da şu bilgileri verebiliriz. Atatürk'ü cumhuriyet anlayışına yönlendiren nedenler yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Onun gençlik yılları ve Millî Mücadele'ye atıldığı günlerden itibaren başlamıştı. Atatürk millî egemenlik düşüncesinin kurulacak yeni devlette hâkim olması ve halk idaresi ismi ile bilinen cumhuriyete geçiş için her türlü çalışma ve plânlar içerisindedir.

Atatürk'ün cumhuriyet anlayışında Fransız Devriminin etkileri vardı. Bu devrimin temel düşüncesi ise egemenliğin halka ait olduğu düşüncesiydi. İşte bu nedenle Atatürk meşrutiyet düşüncesi ile yetinmeyerek daha demokratik düşünceyi temel alan evrensel nitelikli idare tarzını düşünmüştür.54

Prof. Dr. Enver Ziya Karal, Atatürk'ün daha Harp Akademisi yıllarında askerliğin uzmanlık bilim dallarının yanı sıra hitabet, yabancı dil, sosyolojinin yanında inkılâpçı edebiyat ve bu arada Fransız İhtilâli bildirilerini okuduğunu belirtiyor.155 Orgeneral Asım Gündüz ise bu hususta "Gerek Harbiye'de gerekse Harp Akademisi'nde bir şey dikkatimi çekti... Manastır İdadisi'nden Harbiye'ye gelen arkadaşlarımız daha çok uyanık, daha çok batıya dönüktüler. Onlar derslerinin dışında memleket meselelerini de tartışıyorlar, bu konuda fikir ileri sürüyorlardı. Mustafa Kemal de bunlardandı." Yine Yakup Kadri Karaosmanoğlu Atatürk'ün cumhuriyet fikirlerine sahip olmasında Fransız İnkılâbının fikirlerinin etkisi olduğunu belirtmekteydi.156

Atatürk diyor ki "Türk milletinin tabiat ve şiarına en mutabık olan idare Cumhuriyet idaresidir. Bir senelik hayat bu hakikati bütün vuzuhiyle ispat etmiştir... Cumhuriyetin ilk senesi beklediğimiz feyzi tamamen vermiş midir? Memleket o kadar harap, millet o kadar yıpranmış bir hale getirilmiştir ki uzun bir mazinin açtığı bu rahneleri bir sene kadar kısa bir zamanda Cumhuriyet idaresinin dahi tamamen kapatabilmesine elbette imkân olamazdı. Fakat cumhuriyetin feyizleri bütün memleketin ufuklarında herhalde kuvvetli ümitler verebilecek kadar nurludur."157

Atatürk'ü cumhuriyete yönelten nedenler vardır. Bunlar şu şekilde sıralanmaktadır:

1. Atatürk tarafından cumhuriyetin devlet şekli olarak belirlenmesinin birinci nedeni olarak, Onun cumhuriyet özlemini uzun süreden beri duymuş olması gösterilmektedir. Atatürk'ün gençlik yıllarından itibaren bu düşünce içerisinde olduğu bilinmektedir.

2. Cumhuriyet sistemi ve düşüncesi Atatürk'ün ve Türk Milletinin karakterine uygundur. Atatürk'e göre "Türk Milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun idare cumhuriyet idaresidir." Atatürk'ün sözlerinde sık sık geçen özgürlük ve bağımsızlık düşüncesi Cumhuriyete uygun düşüncelerdir. Atatürk "Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir. Ben milletimin ve büyük ecdadımın bu kıymetli mirasından olan istiklâl ile yaratılmış bir insanım" demektedir.

3. Cumhuriyet en ileri seviyede devlet ve hükümet şeklidir. Atatürk'e göre "Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir." Cumhuriyetin en önemli özelliği millet egemenliğine dayanması ve sistem olarak demokrasiyi benimsemesidir. Her demokratik sistem cumhuriyet değildir. Ancak demokrasinin en gelişmiş şekli cumhuriyetle sağlanmaktadır. Yine Atatürk'e göre "Demokrasi prensibinin en asrî ve mantıkî tatbikini temin eden hükümet şekli cumhuriyettir."

4. Atatürk egemenliğin millete ait olduğunu ve bu görüşün yeni Türk devletinin temel düşüncesi, millî devletin devlet ve hükümet şekli olarak kabul etmekteydi. Bu şekil ise cumhuriyetti. Atatürk yeni kurulan hükümetin bir halk hükümeti olduğunu da ifade etmiştir. Atatürk'e göre "Halk hükümeti hâkimiyeti tamamen halka veren ve halk için çalışan bir hükümettir." Bu ise demokrasi demektir. Bu hükümet şekli daha sonra cumhuriyete yönelecektir.

5. Atatürk'e göre "Cumhuriyet milletin yüksek siyasî ve iktisadî müessesesidir. Asrî bir cumhuriyet kurmak demek milletin insanca yaşamasını bilmesi, yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir." İnsanca yaşama ideali Atatürk'ü cumhuriyete yöneltmiştir.158

"Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir" şeklinde sistemi tarif eden Atatürk "Çağdaş bir cumhuriyetin milletin insanca yaşamasını bilmesine bağlı olduğunu" ifade ediyor. Yine "Demokrasi prensibinin en çağdaş ve mantıkî tatbikini temin eden hükümet şekli cumhuriyettir" diyerek demokrasi-cumhuriyet bağlantısını ortaya koymaktadır.

Atatürk'e göre "Cumhuriyet düşünce serbestliği taraftarıdır" ve "Cumhuriyet imkân demektir. Cumhuriyet yalnızca adıyla bile fert hürriyetini aşılayan sihirli bir aşıdır... Cumhuriyet her alanda ilerlemenin de en belirgin teminatıdır."159

Atatürk cumhuriyeti nasıl değerlendirmektedir? Bu konuda da şu hususları açıklayalım: Cumhuriyet aynı zamanda Türk inkılâbını ifade etmektedir. Cumhuriyet en ileri ve en gelişmiş devlet şekli olarak ortaya konulmaktadır. Atatürk'ün cumhuriyetin onuncu yıl kutlamalarında söylediği "Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir" sözleri ile cumhuriyet asıl manasını bulmaktadır. Türkiye'de Cumhuriyet fazilet ve adalet ile aynı anlamlarda kullanılmıştır. Atatürk'e göre "Cumhuriyet fazilet-i ahlâkiyeye müstenit bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet idaresi faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir."

Atatürk 1925'de yaptığı bir konuşmada cumhuriyetin kurulması ile millet ve hükümet arasında ayrılık kalmadığını belirtmiş ve "Bugünkü hükümetimiz teşkilâtı devletimiz doğrudan milletin kendi kendiliğinden yaptığı bir teşkilâtı devlet ve hükümettir ki onun ismi cumhuriyettir" demiştir. Cumhuriyet devleti, devlet iktidarını ortaya koymaktadır.

Atatürk 1929'da ki bir konuşmasında cumhuriyeti devlet gücü olarak ifade eder ve "Cumhuriyetin dahilî siyaseti vatandaşın yaşayışını hiçbir nüfus ve tasallutun tesirinde bırakmaksızın temin etmektedir" der. Yine Atatürk'ün konuşmalarında cumhuriyet devlet şekli, devlet düzeni ve bizzat devlet olarak ele alınmıştır.

Öte yandan Atatürk'ün konuşmalarında Cumhuriyet, uygulanan siyasî sistemin adı olarak ta geçmektedir. Atatürk için cumhuriyetin bir hedef olduğu bilinmektedir. "Benim için bir tek hedef vardır: Cumhuriyet hedefi", "Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır" sözleri ise Onun inancını ve hedeflerini ortaya koymaktadır.160

"Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir. îcra kudreti, teşriî salâhiyeti milletin yegâne hakikî mümessili olan mecliste tecelli ve temerküz etmiştir. Bu iki kelimeyi bir kelimede hülâsa etmek kabildir: Cumhuriyet."161 Atatürk bu sözlerinde cumhuriyet kavramına açıklık getirmiş, yasama ve yürütme yetkilerinin mecliste toplandığını ifade ile cumhuriyeti açıklamıştır. "Cumhuriyet serbesti-i efkâr taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir. Yalnız muarızlarımızın insaflı olması lâzımdır."162 sözlerinde ise cumhuriyetle beraber öne sürülen hür düşünceyi açıklamakta, bütün düşüncelere saygılı olduklarını ifade etmektedir.

Atatürk TBMM'de 1 Kasım 1936 tarihinde yaptığı bir konuşmada "Cumhuriyet yeni ve sağlam esaslarıyla Türk milletini emin ve metin bir istikbal yoluna doğru koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur" demektedir.163 Atatürk kurulan cumhuriyete açıkça sahip çıkmaktadır. "Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için çok kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık" sözleri ile üzerlerine düşen vazifeyi yerine getirdiklerini, cumhuriyetin hiç de kolay elde edilmediğini, kolay kazanılmadığını ve bunun bedelinin nasıl ödendiğini açıklamaktadır.164

Atatürk "Hakikatte unutulmamalıdır ki gerçek hâkim olan ve her şey idare eden makam TBMM'dir"165 derken 23 Nisan 1920'de açılan TBMM'nin bütün programlarının esasını 1. Tam bağımsızlık, 2. Kayıtsız şartsız millî egemenlik olmak üzere iki temel ilkeye bağlamaktaydı.166 Millî egemenliğin çıkış noktası belliydi. Varılacak sonuç ise elbette ki cumhuriyet sistemi olacaktı. Bu şekilde Cumhuriyet düşüncesinin, ilân tarihinden çok daha önce planlandığı ve bu yönde hareket edildiği söylenebilir.

"Demokrasinin tam anlamıyla ülküsü milletin bütününün aynı zamanda yöneten durumunda bulunabilmesini, hiç olmazsa devletin son iradesini, yalnız milletin ifade ve açığa vurmasını i ster... Demokrasi prensibinin en çağdaş ve mantıkî uygulamasını sağlayan hükümet şekli cumhuriyettir.

Cumhuriyette son söz millet tarafından seçilmiş meclistedir"167 sözleriyle Atatürk cumhuriyet ve millî egemenlik ilkesinin temsili manasında tek yetkili makamın önemine işaret etmektedir.

Cumhuriyetin temel düşüncelerinden olan millî egemenlik, demokrasi ve halkçılık konularında Atatürk'ün düşüncelerine toplu olarak kısaca değinelim. Atatürk'e göre "Demokrasi esasına müstenit hükümetlerde hâkimiyet halka halkın ekseriyetine aittir. Demokrasi prensibi hâkimiyetin millete ait olduğunu, başka yerde olmayacağını iltizam eder." Atatürk bazı konuşmalarında halkçılık ile demokrasi kavramlarını eş anlamlı kullanmıştır. Atatürk'ün halkçılık anlayışını ortaya koyan şu sözlerine bakalım: "İlm-i içtimai noktasından bizim hükümetimizi ifade etmek lâzım gelirse halk hükümeti deriz."

Atatürk 17 Şubat 1923'de İzmir İktisat Kongresi'nde yaptığı konuşmada "Arkadaşlar sizler doğrudan doğruya milletimizi teşkil eden halk sınıflarının içinden geliyorsunuz. Ve onlar tarafından müntehap geliyorsunuz... Halkın sesi hakkın sesidir" demektedir.

Bu mahiyette konuşmalardan anladığımıza göre Atatürk'ün kullandığı halk hükümeti ve halk devleti deyimlerinde demokratik sisteme bağlı devlet ve hükümet biçimi anlaşılmaktadır. Atatürk TBMM Hükümetini de cumhuriyetin ilânından önce bir halk hükümeti olarak değerlendirmiş ve "TBMM Hükümeti bir halk hükümetidir" demiştir.

Atatürk millî egemenlik konusunda da şunları ifade ediyor. " Devletin sahip olduğu kuvveti ifade ederken bu kuvveti kendine özgü diye niteliyoruz. Gerçekten de devleti oluşturan milletin üzerinde etkisini sürdüren kuvvet kişi olarak hiç kimse tarafından verilmiş değildir. O bir siyasî nüfuzdur ki devlet kavramının Özünde vardır. Ve devlet onu halk üzerinde uygulamak ve milleti dışa ve diğer milletlere karşı savunmak yetkisine sahiptir. Bu siyasî nüfuz ve kudrete irade veya egemenlik denir." Atatürk millî egemenlik gücünün devlet kavramı içinde olduğunu belirtmektedir.

Atatürk konuşmalarında devletin ve milletin başında hiçbir makam ve kuvvet olmadığını, sadece bir tek kuvvet, bunun da millî egemenlik olduğunu belirtiyor. Atatürk millî egemenlik düşüncesi doğrultusunda yeni devletin, cumhuriyetin kuruluşunu hazırlamıştır. Millî egemenlik kavramı uygulamasının en doğal sonucu da demokratik cumhuriyet olmuştur.168

Atatürk Cumhuriyetin ilânından on ay kadar önce Hacıbayram Mahallesi'nde Muhtarlık seçimleri dolayısıyla yaptığı bir konuşmada, cumhuriyetin kurulacağına dair ip uçları vermekteydi:

"Bugün bu milletin üç buçuk seneden beri fedakârlıklarla ve milletin fedakâr evlatlarından oluşan ordumuzun dereler oluşturacak kadar döktüğü kanlarla elde ettiği başarılarının önemi Teşkilâtı Esasiye Kanunu'muzun birinci maddesini teşkil eden keyfiyettir. Yani hâkimiyeti milliyenin kayıtsız şartsız milletimizin elinde tahakkuk etmiş olmasıdır."169

Demokrasi ve Cumhuriyet kavramlarını Atatürk sık ve eş anlamda kullanmış ve bir bütün olarak değerlendirmiştir. Atatürk devletin siyasî modelinde demokrasi sistemini vazgeçilmez bir unsur olarak kabul etmiştir. Atatürk cumhuriyeti demokrasi kavramı ile birlikte düşünmüştür. Atatürk cumhuriyet yani demokrasi sistemine özgü insan hak ve görevleri kavramında bütüncül bir anlayış ortaya koymaktadır.170

Atatürk'e göre cumhuriyet demokrasi ile idare edilen devlet şeklidir. Afatürk şekil itibariyle ortaya çıkan cumhuriyet sisteminin yanı sıra ileride demokratik bu sisteme de aşamalı olarak geçilmesi düşüncesindedir.171 Atatürk'e göre Cumhuriyet bir şekilden ibaret olup demokrasi ise bir ruh ve bir anlayış meselesi olarak görülmelidir. 172

Öte yandan "Atatürk idaresi demokratik sistemi hazırlama devri" şeklinde değerlendirilmiş ve Atatürk'ün demokrasi anlayışı "Halkçı ya da sosyal diye nitelendirilen yeni bir demokrasi değil geleneksel siyasî demokrasi" olarak açıklanmıştır.173

Atatürk Türk insanını tebaa'dan vatandaş statüsüne yükselten Cumhuriyetin ilân kararını verirken yapılacak olan büyük değişikliğin genel kabul görmesi fikrindeydi. Atatürk Cumhuriyetin ilânı ve cumhuriyet sistemine geçiş konusunda fikren hazırlıklı ve bu arada Türk toplumunun yaşadığı tarihî gelişmeler ve hadiseleri de yakinen bilmekteydi.174

Görüleceği üzere Cumhuriyetin ilânı konusunda Atatürk'ün görüşleri temel teşkil etmiştir. Atatürk'ün gençlik yılları, Kongreler ve gerekse TBMM'nin açılışından itibaren safha safha ortaya koyduğu ve gündeme getirdiği cumhuriyet ile ilgili fikirleri, yeni devletin kuruluşunda da etkili olmuştur.

Türk devletini çağdaş, siyasal ve sosyal yapıya kavuşturmak için ilk şart olarak Cumhuriyet ilân edilmiştir. Daha sonra birbirini izleyen inkılâplar gündeme gelmiştir. Böylece Kurtuluş Savaşının zaferle biten sonuçlarından sonra yeniden yapılanma için başlayan yeni döneme "Cumhuriyetin İlânı" damgasını vurmuştur. Kurtuluş Savaşından sonra Türkiye çağdaşlaşma sürecine girmiş ve bu sürecin en önemli adımı da "Cumhuriyetin İlânı" olmuştur.175

Cumhuriyetin ilânı ile sistemin ifade edilmesinin yanı sıra geniş manada Batı dünyasına yöneliş vardır. Ayrıca yeni Türk Devleti için cumhuriyeti ilânı, Tanzimat'tan bu yana devam eden kültür ve medeniyet mücadelesinde Batıcılık düşüncesinin ön plâna geçtiğini göstermektedir.176
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 14 November 2008, 10:44
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Arrow Cevap: Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde Cumhuriyetin İlanı ve Tarihi Önemi

Cumhuriyetin ilânı ile sistemin ifade edilmesinin yanı sıra geniş manada Batı dünyasına yöneliş vardır. Ayrıca yeni Türk Devleti için cumhuriyeti ilânı, Tanzimat'tan bu yana devam eden kültür ve medeniyet mücadelesinde Batıcılık düşüncesinin ön plâna geçtiğini göstermektedir.176

Cumhuriyet sisteminde Batılılaşma yolu ile modernleşme temel hedef haline gelmiştir. Cumhuriyet düşüncesi millî hâkimiyet gibi sağlam bir siyasî temele dayanmış olduğundan varlığını devam ettirebilmiştir. Zamanla cumhuriyet kavramının ileriki hedefinin demokrasiye ulaşılması olduğu ortaya konmuştur. Batı demokrasilerine benzer bir sistem amaçlandığı da ifade edilmiştir.177

Cumhuriyetin ilân tarihi olan 29 Ekim 1923 tarihi, yarı bağımsız Osmanlı Devletinden tam bağımsız Türkiye Cumhuriyetine geçişi ifade eden bir tarihtir. Atatürk inkılâplarının en büyüğü olarak Türkiye Cumhuriyetinin kurulması kabul edilmektedir.178

Cumhuriyet millî hareketimizin ulaştığı sonuçtu. Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu ortaya koyan bu sonuç için belirli bir süreç gerekecekti ve bu süreç yaşanmıştı. Bu sürecin sonunda cumhuriyet ilân edilmişti. Bu yönden cumhuriyetin önemi büyüktür. Cumhuriyetle beraber fert egemenliği yerine millet egemenliği gelmiş, siyasî sistem ve zihniyet değişmiştir.

Cumhuriyet aynı zamanda diğer başka gelişmeleri de beraberinde getirecektir. Cumhuriyetin ilânı Türk inkılâbında son derece büyük öneme sahiptir. Yapılan bütün değişiklikler ve devletin izleyeceği siyasetin çizgilerine cumhuriyetin ilânı sebebiyet vermiştir. Cumhuriyetle Türkiye dünya devletleri arasında saygın bir konum almıştır.

Aynı zamanda Cumhuriyet, bir bakıma kurulan yeni devletin, "doğan çocuğun adıydı."179 Halk idaresi anlamındaki cumhuriyet aslında 23 Nisan 1920'de Ankara'da doğmuştu. Ancak doğan çocuğun ismi uzun süre konamamıştı. Bunun çeşitli nedenleri vardı. Bunun karşısında ki güçler varlığını koruyordu ve ortada vatan yoktu. Önce vatanın kurtarılması gerekliydi. Sonra devletin şeklinin ilânı gelecekti. Ancak ta ilk başlardan itibaren millî egemenliğin tesisi yönünde çalışmalar vardı.

Atatürk'ün Samsun'dan hükümete yazmış olduğu raporda başlıca üç esas vardı: Bunlar tam bağımsızlık, millî egemenlik ve millî birlik idi. Dolayısıyla millî egemenlik meselesi Millî Mücadele'nin başından beri gündemdeydi. Atatürk bunu "millî sır" olarak yüreğinde saklamıştır. Sırası ve yeri geldiğinde ise "Kurduğumuz devletin şekli cumhuriyettir" demiştir.180

Prof. Dr. Enver Ziya Karal cumhuriyetin sağlam temellere dayandığından bahisle "Atatürk'ün ayrılışından kısa bir süre sonra İkinci Dünya Harbi patladı. Atatürk'ün bıraktığı cumhuriyet bünyesinde ve anlayışında o kadar sağlam işledi ki yıllarca süren dünya harbi bir çok devleti uçuruma götürdüğü halde Türkiye bu hengâmeden selâmetle çıktı" demektedir.181 Şükrü Kaya ise "Bizde zafer millî hâkimiyetin eseri, Cumhuriyet de zaferin nimeti ve ganimeti oldu" demektedir.182

Prof. Dr. Bahaeddin Ögel'in Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili tespitlerini de buraya alalım. Prof. Ögel'e göre "Bizim devletimizin Türkiye Cumhuriyeti'nin bir felsefesi vardır... Bizim devletimiz yüce bir düşünce ve yüce bir felsefe üzerine kurulmuştur... Cumhuriyetimizin temeli sağlamdır... Türk milletinin devlet kurma tecrübesi vardır. Nice devletler kurmuşuzdur. Bu sebeple bizim hâkimiyet-i milliyemiz doğrudan doğruya milletimizin bağrından, isteğinden ve iradesinden doğmuştur. Böylece Erzurum Kongresi'nden, Sivas Kongresi'nden, Amasya Tamimi'nden bilhassa Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşundan oradan Türkiye Cumhuriyeti'ne gelmiştir."183
Cumhuriyet kuşkusuz bazı yeni gelişme ve değişmeleri de beraberinde getirmiştir. Cumhuriyetin ilânından sonra geçen yıllar içerisinde pek çok hatırı sayılır kazanımlar söz konusudur. Meselâ Cumhuriyet devrinde kültür hacminin, sosyal iş bölümünün, yine Türk nüfusunun arttığı bilinmektedir. Cumhuriyet devri bir sağlık, sağlamlık ve güç kaynağı olmuştur.184

Cumhuriyet sistemi ile egemenliğin millete ait olduğu gerçeği devlet hayatımıza ve siyasî hayatımıza kazandırılmıştır. Cumhuriyet bütün vatandaşları kanun önünde eşit saymış, onların temel hak ve hürriyetlerini devlet güvencesi altına almıştır. Cumhuriyet insan unsuruna verdiği değer ile çağdaşlaşma açısından da en uygun ortamı hazırlamıştır.185

Cumhuriyet Türk bağımsızlık mücadelesinin bir sonucu olarak doğmuştur. Her tarihî hadise gibi Türkiye Cumhuriyeti de birdenbire tek başına ortaya çıkmış değildir. Elbette ki Türkiye Cumhuriyetinin meydana gelmesi yirminci yüzyılın en çok dikkate değer hadiselerinden birisidir.186

Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal 'a göre Cumhuriyetimiz her şeyiyle batıdan aynen alınmış değildir. Kurumlar büyük bir çoğunlukla batıdan alınmış, ancak kendi millî bünyemize uydurulmuştur. "Biz bize benzeriz" sözü, o devirlerin bir ifadesi olarak hatırlanmaktadır. Prof. Baykal, Türkiye Cumhuriyetini öz, yapı ve biçim bakımlarından tarihî evrimin sonucu saymakta ve Türkiye Cumhuriyetini bir devrimin eseri olarak görmektedir.

Cumhuriyetin tarihî anlam ve önemi ile ilgili olarak ayrıca şu tespitler sıralanabilir: Türkiye Cumhuriyeti o devirlerde dünyaya hükmeden devletlerin iradelerine ve onlara karşı olarak meydana getirildi. Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı Devletinde iki asır kadar süren ıslahat hareketlerinden sonra gelmesi mecburî olan ve kökeni batıda olan devlet şeklidir. Türkiye Cumhuriyeti batıdan alınmış bir taklit değildir. Bu cumhuriyet aynı zamanda mazlum milletler için bir örnek teşkil etmiştir.

Cumhuriyet adı Kurtuluş Savaşının başından itibaren var olmasına rağmen ancak bazı gelişmelerden sonra ağza alınabilmiştir. Kendi tarihimiz açısından ise millî vatan üzerinde millî bir devletin oluşturulması cumhuriyet sayesinde mümkün kılınmıştır. Cumhuriyetin ilânı ile sosyal yapımızda ortaya çıkan değişikliklerle, dünya tarihi bakımından da Türkiye Cumhuriyetinin batı dünyasına eşit hak ve aynı özelliklerde katıldığı kabul edilmiştir.187

Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal, Türkiye Cumhuriyetini, cumhuriyeti bir devlet şekli olarak Eski Türk veya İslâm geleneklerine bağlamamaktadır. Prof. Baykal'a göre cumhuriyet; kurultay, saltanat şuraları ve benzeri bir takım organların evrimi de olamaz.188

Prof. Dr. Hamza Eroğlu ise Cumhuriyetin düşünce ve kurum olarak Eski Türk Devletlerinde, İslâm Dünyasında ve Osmanlı Devletinde bugünkü manasında varlığına rastlanamayısısacağını189, ancak batılı manada Eski Türklerde Cumhuriyete rastlanmamakla beraber Cumhuriyete destek olabilecek, cumhuriyetin kurumlaşmasını sağlayabilecek geleneklerden bahisle meselâ Hakanın seçimle göreve gelmesi, Hanın seçiminde belli başlı yetenek ve özelliklerin aranması, seçimlerin kurultay vasıtasıyla yapılması gibi örf ve âdetleri, cumhuriyetin asırlar sonra Anadolu Türklerince benimsenmesinin asıl sebebi olarak göstermektedir.190

Atatürk diyor ki "Türk milleti en eski tarihlerinde meşhur kurultaylarıyla, bu kurultaylarda devlet reislerini intihap etmeleriyle demokrasi fikrine ne kadar merbut olduklarını göstermişlerdir."

Atatürk Türkiye Cumhuriyeti ile Türk milleti arasında bağ kurarken "Türk milletinin tabiat ve şiarına en mutabık olan idare Cumhuriyet idaresidir" şeklinde ifade ettiği sözlerini kuvvetlendirmek üzere Eski Türk Kurultayları ve Danışma Meclislerine atıfta bulunmuştur.191 Bu hususta Prof. Dr. Reşat Genç, Atatürk'ün yukarıdaki sözünde işaret ettiği gibi "Kurultayları bize bir ölçüde toplumun ileri gelenlerinden de oluşsa toplumun sesi olarak değerlendirip o şekilde algılıyoruz" demektedir.192

Prof. Dr. Reşat Genç'e göre "Gerek cumhuriyet kavramı gerekse demokrasi kavramı bizim batıdan öğrenip aldığımız, batıda tanıdığımız kavramlardır... Ama öze baktığımız vakit Türk insanının tarihî değerleri bakımından, kültürü açısından bu gibi kavramları benimsemeye yani cumhuriyeti, demokrasiyi öğrenmeye, almayısısa, algılamayısısa yatkın, uygun bir kültüre ve yaratılışa sahip olduğunu göstermesi açısından dikkat çekici olmalıdır."193

Bu arada şu hususu belirtelim ki, Eski Türklerde "Toy" adı ile de anılan kurultaylar, aslında devlet ile milletin buluşma noktalarıydı. "Halk İdaresi" veya "Halk İradesi" manalarında Cumhuriyet kavramı ve geleneğini ele aldığımızda, burada yapılan konuşma ve görüşmelerde devletin karar ve kanunlarının olduğu kadar aynı zamanda milletin meselelerinin de ortaya konulduğunu, bu şekilde devlet ile millet arasında yakınlık, istişare, hür irade ve karşılıklı sorumlulukların gündeme geldiğini görmekteyiz.194

Bu bakımdan cumhuriyet kavramı, cumhuriyetin ilânı, cumhuriyet sisteminin temelleri ve Türkiye Cumhuriyeti gibi ana konuların bütün ayrıntılarıyla tam ve doğru araştırılması ve gerçekçi tespitlerin yapılması yerinde olacaktır.195

Cumhuriyetin genel manada özellikleri ve nitelikleri konusunda da şu bilgileri verebiliriz: Cumhuriyetin ilânı ile Anadolu'daki millî egemenlik ve bağımsızlık mücadelesinin askerî ve siyasî alanlarda başarılı olması ve demokratik ilkeler temel alınarak kurulan yeni devletin bu yönde gelişmesi sağlanmıştır.196

Cumhuriyet, devletin siyasî sistemi olarak 23 Nisan 1920'de kurulmuştur. 29 Ekim 1923'te ise sadece devlet şekli olarak ilân edilen cumhuriyet, "Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun Bazı Maddelerinin Tavzihen Tadiline Dair Kanun"la ilân edilmiştir.

Burada da görüleceği üzere devletin siyasî sistemine açıklık getirilmiştir. Cumhuriyetin ilânı tarihî bir gelişmenin doğal sonucu olarak kabul edilmektedir. Cumhuriyet demokratik sisteme yöneliktir.

Cumhuriyet daha geniş manada devlet şekli olarak 20 Nisan 1924 tarihli Anayasada 1. madde olarak geçmekteydi. Türkiye'de Cumhuriyet batılı manada cumhuriyettir. Cumhuriyetin ilânı doğulu olduğu kadar batılı devletlere de öncülük etmiştir. Aynı zamanda Cumhuriyet istikrarlı bir siyasî sistemin Türkiye'de yerleşmesini sağlamıştır. Cumhuriyet en ileri ve gelişmiş devlet biçimi olarak Türk inkılâbının ürünü ve başarısıdır.197
Prof. Dr. Hamza Eroğlu'na göre "Fransız İnkılâbının fikrî mirasının ürünü olan Cumhuriyet her batılı siyasî düzene örnek ve model olmuştur."198 Cumhuriyet bir devlet şekli ve siyasî sistemin ismidir. Cumhuriyet yeni ve modern bir kurumdur. Türk düşünce hayatında da cumhuriyeti ilk defa devlet biçimi olarak ifade eden ve her fırsatta savunan kişi Atatürk olmuştur.

Türkiye'de cumhuriyetin kurulmasında tarihî, sosyal ve kültürel sebepler vardır. Cumhuriyet millî sınırlar içerisinde ebedî hüviyete sahiptir. Cumhuriyet millî devlet anlayışını, millet ve devlet birliğini ifade etmektedir. Türkiye'de Cumhuriyet batılı manada modern cumhuriyet niteliklerini taşır biçimde gelişme kaydetmiştir.199

Sonuç

Cumhuriyetin ilânı Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin en önemli ve en kayda değer olaylarından birisidir. Cumhuriyetin ilânı devletin kuruluş aşamalarında bir dönüm noktasıdır.

Cumhuriyet, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti için yeni bir kavramdır. Ancak bu kavram ve geleneğin tarihî bir geçmişi bulunmaktadır. Dolayısıyla cumhuriyetin Türk tarihindeki gelişimine kısaca değinmekte fayda görmekteyiz.

Cumhuriyet Eski Türklerden itibaren tarihî ve kültürel hayatımızda yer etmiş bir kavramdır. Eski Çin ve Hint kaynaklarında, Avrupa Hunları hakkında bilgi veren Lâtince ve Yunanca kaynaklarda, Hun Türklerinin gerçek bir demokrasi veyahut bir başka ifadeyle halk idaresi ortaya koydukları belirtilmektedir.

Eski Türklerde "Toy" adı ile anılan kurultaylar, cumhuriyet kavramı açısından olduğu kadar kültür-kurumlar tarihi yönü ile de incelenmesi gereken hususlardır. Kurultaylarda devlete ait kararlar ve kanunlar görüşüldüğü gibi aynı zamanda milletin meseleleri de masaya yatırılmaktaydı. Burada bir şekilde devlet ile millet buluşması gerçekleşmekteydi.

Dolayısıyla "Halk İdaresi" ve "Halk İradesi" manalarında ele aldığımız Cumhuriyet kavramı açısından düşünüldüğünde, Eski Türklerin bu kültürel ve kurumsal geleneğinde devlet ile halkı arasında belirli bir yakınlaşma doğmakta, devlet ile millet arasında istişare veyahut müşavere/meşveret dediğimiz hadise burada gerçekleşmekte, karşılıklı sorumluluk ve itimat gündeme gelmekteydi.

Bir başka husus ta şudur ki. Eski Türklerde savaş ve barış kararlarının alınması, yağmaların taksimi meselesi, iskân meselesi, oymakların kışlak ve yaylak bölüşme hakları gibi değişik ve halkı ilgilendiren konular "Yığınak" veya "Dernek" denilen Halk Meclisleri'nde görüşülmekte ve karar altına alınmaktaydı.

Kurultaylar ilk zamanlarda bayram, şölen, dinî tören, yeme içme toyları, yarışmalar ve diğer gelenekleri de kapsayan, devlet ve milletin bir araya gelerek kendilerine ait meseleleri konuştuğu, görüştüğü ve tartıştığı bir devlet toplantısı mahiyetindeydi.

"Kengeş Meclisi" de denilen bu çeşit meclisler aslında bir "Danışma Meclisi" hüviyetinde kabul edilmekteydi. Göktürkler'den beri Türklerde varlığından bahsedilen "Keneşmek" denilen Danışma Kurumu vardı. Keneş veya Kengeş, Keneş Meclisi veya toyu veyahut kurultayı olarak kabul edilmektedir. Bu usulün boylara kadar indiği, boylarda ise aileleri temsil eden şahısların toplanarak meclisler meydana getirdiği, tartışıp karara vardıkları bilinmektedir.

Türk toplumlarında bu çeşit kurultay ve kengeş türünde toplantılar için "Toy" deyimi kullanılmaktaydı. Boy, budun ve gerekse devlet ile ilgili bütün meseleler bu toylarda görüşülmekte ve karara bağlanmaktaydı. Meselâ Kazaklarda Hanlar ve Boy Beylerinin her sene bir defa toplandıkları ve bu şekilde toy düzenledikleri, bu toylarda kendileri ile ilgili meseleleri görüştükleri, Orda veyahut Cüz Hanlarının bu toylarda seçildiği bilinmektedir. Kırgızlarda da "Urug Şurası" denilen Boy Danışma Meclisleri bulunmaktaydı.

İslâmlıktan önceki Türk devletlerinde halkın oyuna başvurulması işi, kurultaylar vasıtasıyla yapılmaktaydı. Türklerde başa geçecek olan Kağan/Hakan/Han, kurultay tarafından seçilmekteydi. Hakanların seçiminde alplık, bilgelik ve soyluluk aranmaktaydı. Hunlarda seçim kurultaylarına boy beyleri, toyuna ise halkın katılımı sağlanmaktaydı. Kurultaylar bir çeşit devlet toplantısı olarak kabul edilmektedir ve bir danışma meclisidir. Bozkır Kültürü olarak ta bildiğimiz T ürk kültüründe, bugünkü modern manada halkın kendi kendisini yönelmesi ilkesine bağlı olarak cumhuriyet kavramı Eski Türklerde bu yönüyle tanımlanmasa bile, aynı kavrama ait bazı tespitlere bu şekilde tesadüf etmekteyiz.

Osmanlı Devleti döneminde ise daha önceden Tanzimat, Islahat, 1. ve II. Meşrutiyet idareleri ile bir ölçüde Osmanlı Padişahlarının yetkilerinin demokrasi lehinde kısıtlandığını görmekteyiz. Bu gelişmeler, cumhuriyetin geçmişe yönelik tekâmül aşamaları olarak kabul edilebilir.

Aslında Türk siyasî inkılâbının Osmanlı Devleti zamanında ki bu çeşit reform hareketlerinin devamı olup olmadığı veyahut bu hareketlerin neticesinde gelişme kaydettiği hususları ayrı bir tartışma ve araştırma konusunu teşkil etmektedir. Meselâ bu konuda Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, II. Meşrutiyet Döneminin Türkiye'nin demokratik gelişmelerinde ileri ve yürekli atılımlarla dolu olduğunu belirtmektedir.

Osmanlı Devletinin bir anlamda Coğrafi Keşifler, Rönesans, Reform Hareketleri ve Sanayi İnkılâbının etkilerine uzak kalırken, bu defa devrin şartları gereği Aydınlanma Felsefesi ve Fransız İnkılâbının etki sahası içine girdiğini görmekteyiz. Osmanlı Devletinde 1839 tarihli Tanzimat Fermanı bir yerde batı dünyasına yönelişi getirmekteydi. Fransız İnkılâbının eşitlik, millî hâkimiyet, bağımsızlık anlayışlarının Tanzimat'la beraber ortaya çıktığı görülmektedir. Ancak bu devirde cumhuriyet düşünce olarak henüz öne sürülmemişti. Yapılan ıslahatlar, yenilikler ve gelişmelerde Osmanlı Hanedanına ve Hilâfete bağlılık sergilenmekte, konuşmalarda ve faaliyetlerde cumhuriyet sözü geçmemekteydi.

Cumhuriyet sözü daha çok ve ilk kez edebiyatımız vasıtasıyla özellikle Namık Kemal, Şinasi gibi yazarlar tarafından kullanılmıştır. Batılı düşüncelere sahip olan Mustafa Reşit Paşaya, Şinasi "Ey ahali-i fazlın reisicumhuru" demiş ve böylece cumhuriyet sözü edebiyatımızda ilk defa bu şekilde geçmişti. Namık Kemal ise cumhuriyet konusunda "Cumhuriyet içinde bulunduğumuz yüzyılda en çok beğenilen bir hükümet şekli haline gelmiştir... Meşrutiyet yoluyla Avrupa parlâmentolarını taklit etmek gerekir" demekteydi. Ziya Paşanın bazı yazılarında da aynı mahiyetle fikirler vardı. Ziya Paşa cumhuriyet sistemini halkın idaresi olarak görmekteydi. Cumhuriyet düşüncesini Osmanlı Devleti zamanında ilk defa fikir olarak ortaya atan kişinin Ali Suavi olduğu ve Ali Suavi'nin meşrutiyet idarelerinin de ötesinde cumhuriyet sistemini savunduğu bilinmektedir. Bir başka husus ta şu idi ki, Osmanlı Devletinde mutlak monarşi sistemi olduğundan dolayı bu devirde cumhuriyet sistemi ile ilgili unsurlara rastlanamamıştır.

Cumhuriyetin geçmişimizdeki gelişiminden bu şekilde bahsettikten sonra şimdi de cumhuriyeti kavram olarak kısaca açıklayalım. Cumhuriyetin genel ve en çok bilinen manası milletin egemenliğini elinde tutması olarak söylenebilir. Cumhuriyet sınıfsız ve imtiyazsız bir toplumu hedefler. Bir devlet şekli olarak cumhuriyetin tanımı şu şekilde yapılabilir: Egemenliğin bir kişi veya zümreye değil, toplumun tümüne ait olduğu devlet şeklidir. Hükümet şekli olarak ise cumhuriyet başta devlet başkanı olmak üzere devletin başlıca temel organlarının seçim ilkesine göre kurulduğu, veraset sisteminin olmadığı bir hükümet sistemidir. Cumhuriyet kısaca "halk idaresi" ve "halk iradesi" olarak değerlendirilebilir.

Cumhuriyet kavramının geniş manada ele alınması demokrasi kavramını ortaya çıkarmaktadır. Bir bakıma devlet idaresi biçimi olan cumhuriyet ile siyasî sistemi ortaya koyan demokrasi aslında bir bütün teşkil etmektedir. Kuşkusuz Cumhuriyet ve demokrasinin bir arada olması ise ideal yönetimleri oluşturur.

Cumhuriyet demokratik ve sosyal hukuk devleti olarak tanımlanan bir sistemdir. Cumhuriyet hukuk devletini temsil ettiği gibi aynı zamanda demokratik siyasî sistemi de ifade eder. Bu yönleriyle cumhuriyet demokratik, sosyal, siyasî, hukuk devleti düzeni olarak değerlendirilebilir.

Cumhuriyet sistemi insan hak ve hürriyetleri, hür irade, çoğulcu düşünce, hukukî kaideler, kanunların saygınlığı ve korunması, kamu yararı, seçim usulü, halkın menfaati, yasama-yürütme-yargı güçlerinin birbirini denetlemesi ve egemenliğin millete ait olması gibi temel değerlere dayanmaktadır.

Atatürk'ün cumhuriyet anlayışında ise gençliğinden itibaren okuduğu kitaplar, yetiştiği ortam ve bizzat kendi yaratılışında var olan kişisel özelliklerinin etkisi vardır. Atatürk bütün konuşmalarında millet egemenliğini dile getirmektedir. Atatürk'ün bahsettiği bu düşüncenin temeli elbette ki cumhuriyete dayanmaktadır. Ancak bu tabir başlangıçta adı telâffuz edilmeden bazı hassas cümlelerle ifade edilmekteydi.

Bu itibarla diyebiliriz ki Cumhuriyetin ilânı olayında elde edilen başarıda, şüphesiz Atatürk'ün gençlik ve tahsil yıllarından itibaren kendisinde var olan cumhuriyet fikri yönündeki duygu ve düşüncelerinin birinci derecede rolü olmuştur. Mustafa Kemal'in kendi düşüncelerini uygulaması ve sonuçta başarılı olmasında büyük bir dayanağının olması gerekmekteydi. Mustafa Kemal bunu bilmekteydi. Bu dayanak kuşkusuz Türk milleti idi.

Türk milleti ise içinde bulunduğu ağır şartları kabul etmemekte, direnmekte ve kendi hür iradesini ortaya koymaktadır. Bunun basit ve sıradan bir halk hareketi ve düşüncesi olmadığı gerçeğini bütün dünya görecek ve tarih yazacaktı.

Millî Mücadele tamamıyla adım adım cumhuriyete doğru yol alınan safhalarla doludur. 22 Haziran 1919 tarihli Amasya Genelgesi'nde yer alan "Milleti yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" ifadesinde adı belirtilmeyen "cumhuriyet" düşüncesi ortaya konmuştu. "Millî irade" tabiri millete verilen değeri göstermekteydi. "Anadolu İhtilâli Bildirisi" olarak ta tanımlanan bu genelge doğrudan doğruya millet egemenliğine ve millî bağımsızlığa yer vermekteydi. Millî iradenin esas alındığı Amasya Genelgesi'nde millî egemenliğe dayanan hükümet düşüncesi ilk defa ortaya atılmıştı.

Amasya Genelgesi'nde yer alan millî egemenlik esası, daha sonraki tarihlerde yapılacak olan Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde alınacak olan kararlara da etki edecektir. Amasya Genelgesi Türk milletinin kendi egemenlik haklarını kendi eline alması yolunda bir davet niteliğinde kabul edilmektedir. Dolayısıyla Türk milletinin kendi kaderine yön vermesi doğrultusunda artık denilebilir ki yeni bir sayfa, yeni bir yönetim ve sonuçta cumhuriyetin ilk işaretleri verilmeye başlanmıştır.

23 Temmuz- 7 Ağustos 1919 tarihli Erzurum Kongresi sırasında Atatürk'ün sarf ettiği "Zaferden sonra şekl-i hükümet Cumhuriyet olacaktır" sözleri ile aynı kongrede "Kuvay-ı Milliyeyi âmil ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır" ifadesi Erzurum Kongresi'nde adım adım cumhuriyete doğru yol alındığını göstermekteydi. Erzurum Kongresi toplanışı, genel amaçları ile aldığı kararlar açısından yöresel bir kongre olarak kabul görmesine rağmen vatanın bütününü ilgilendiren program niteliğindeydi. Bu kongrede millî egemenlik olduğu kadar tam bağımsızlık ta gündeme getirilmiştir. İleride kurulacak olan devletin biçimi ve sistemi açısından bu kongre önem taşımaktadır. Erzurum Kongresi'nde millet egemenliğinin değeri ortaya konularak millî birlik ve beraberlik sağlanırken, bir yandan da Misakımillî'nin ilk tohumları burada atılmıştır denilebilir.

4-11 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongresi'nde ise Erzurum Kongresi kararları genişletilmiş ve Misakımillî'nin esasları kabul edilmiştir. Burada millî güçlerin etkinliği ve millî egemenliğin üstün kılınması esasına sadık kalınmıştır. Sivas Kongresi halkın söz sahibi olduğu bir dönemi başlatması açısından önemlidir. Bu şekilde millî irade, millî meclis, millî hâkimiyet gibi kavramlar, yeni devletin kurulması aşamalarında son derece önemli kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Erzurum ve Sivas Kongreleri'nin ilk teşkilâtlı halk hareketleri olduğu bilinmektedir. Burada alınan kararlarda millî irade ve millî egemenliğin tesisi yönünde önemli adımlar atılacaktı. Böylece artık bu tarihten sonra Millî Mücadele hareketi hız kazanacak ve yaşanılan her olayda, ortaya konacak her meselede cumhuriyetin belirtileri açıkça görülebilecektir.

23 Nisan 1920'de açılan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Millî Mücadele'nin cumhuriyet yolculuğunda önemli gelişmeler kaydedilecektir. TBMM açılmadan Mustafa Kemal Paşa tarafından yayınlanan 17-18-19 Mart 1920 Genelgeleri Türk milletinin kurtuluş kaderinde yeni bir sahife açmaktaydı. 19 Mart Genelgesi, olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin Ankara'da toplanması ve en geç on beş gün içerisinde yeni seçimlerin yapılmasını öngörmekteydi.

Burada büyük bir kararlılık ve cesaret örneği görülmektedir. Ancak temel dayanağın bizzat Türk milleti olduğu bilinen tarihî bir gerçektir. Ayrıca bu genelgede padişaha ait bir yetki ilk defa resmen ve fiilen kullanılmaktaydı. Bu genelgede milletin sahipsiz olmadığı, hal çaresinin bulunduğu belirtilmekte ve yeni bir devlet sistemine doğru hızla yol alınmaktaydı.

Bu arada tam ve millî bağımsızlık plânları yapılırken bir yandan da millî irade ve millî egemenliğin kısa sürede inşa edilmesi ve işgal altında bulunan vatanın kurtarılması yönünde mesafeler alınmak istenmiştir. Dolayısıyla Millî Mücadele'nin her adımında son derece dikkatli ve bilinçli davranılmayısısa özen gösterilmiştir.

Mustafa Kemal Paşa tarafından yayınlanan 21 Nisan 1920 Genelgesi'nde TBMM'nin açılış programı vardı. 22 Nisan 1920 Genelgesi'nde ise gerek askerî ve gerekse sivil bütün makamların ve bütün milletin tek başvuru kaynağı olarak TBMM gösteriliyor, millet adına egemenliği kullanacak olan tek makam belirtiliyordu. Millî iradenin temel alındığı bu genelgelerden anlaşılacağı üzere, cumhuriyete doğru hızla yol alınıyordu. Diğer taraftan yeni devletin sistemi yani cumhuriyetin ilânı konusunda son derece akılcı ve plânlı hareket edilmekteydi.

TBMM'nin 23 Nisan 1920'de açılışından itibaren cumhuriyetin ilânı hedefine adım adım yaklaşılmaktadır. Bu tarih, millî iradenin gerçekleştiği ve uygulamayısısa konulduğu ilk önemli tarihtir. Bu tarihte açılan TBMM yeni devletin ilk siyasî organı olacaktır. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisini oluşturan milletvekilleri, seçimle bu göreve gelmişlerdi. Dolayısıyla TBMM millet iradesini temsil etmekte ve milletin sesi olmaktaydı.
TBMM'nin açılış tarihinde yani 1920'lerde vatanın ve milletin bağımsızlığı gözetilmektedir. Bu arada yeni bir devlet sistemi ve yeni bir kavram da gündeme gelecektir. Adı ilk başlarda telâffuz edilmeyen bu kelime kuşkusuz cumhuriyet kelimesi ve sistem olarak ta cumhuriyet idaresidir. Bu yol cumhuriyete giden yoldur.

24 Nisan 1920 tarihinde Atatürk'ün meclise verdiği önergede bir hükümet kurulması gereği belirtilmekteydi. Atatürk ileride daha da kök salacak olan cumhuriyetin işaretleri açısından bu önergede belirgin düşüncelere yer vermişti. Yine bu önergede TBMM’nin üzerinde bir kuvvet olmadığı, meclisin yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde topladığı, bu esaslara dayalı bir hükümetin millî egemenlik ilkesine dayanan bir "halk hükümeti" yani "Cumhuriyet" olduğu ifade edilmiştir.

TBMM bu önergeyi aynen kabul etmiş ve yeni devletin geçici ilk Anayasası da bu şekilde tespit edilmiştir. “TBMM Hükümeti” kurulmuş ve "Meclis Hükümeti" sistemine geçilmiştir. Vekiller Heyeti/Bakanlar seçimle göreve getirilmişlerdir.

Burada asıl önemli olan cumhuriyetin açıkça ifade edilmesidir. Cumhuriyetin ilânı tarihinden tam üç yıl önce ifade edilen bu tabir, ileriye dönük olarak idealist, plânlı, programlı, akılcı ve gerçekçi düşünüldüğünü göstermesi açısından ve Atatürk cephesinden bakıldığındaysa liderlik özellikleri yönü ile son derece anlamlıdır.

Birinci TBMM olağanüstü yetkilere sahip olarak "Meclis Hükümeti" sisteminde çalışmış ve yasama-yürütme-yargıdan oluşan "Kuvvetler Birliği" ilkesini benimsemiştir. "Meclis Üstünlüğü" ilkesine de sadık kalınmıştır. Millî egemenlik ve millî iradenin esas alındığı yegâne ve temel kurum olan 1. TBMM demokratik bir yapıya sahipti ve büyük bir inkılâp kuruluşu idi.

Millî iradenin güçlü sesi ve bizzat güç kaynağı olan 1. TBMM, müdafaa-i hukuk, Millî Mücadele, kuvay-ı milliye ruhu ve düşüncesiyle millî bağımsızlık- millî egemenlik yolunda büyük adımlar atacaktır. Kuşkusuz bu adımlarla cumhuriyet yolunda büyük mesafeler alınacaktır.

Cumhuriyetin esaslarından olan seçim usulü yolu ile halkın oyuna ve iradesine başvurulması, bu iradenin meclise yansıması, cumhuriyetin ilânı açısından ve millî iradenin tecellisi yönü ile son derece önemlidir. Cumhuriyet daha ilân edilmeden önce bu uygulamalara yer verilmesi ise ayrıca üzerinde durulması gereken önemli hususlardır.

Bu tarihlerde yani 23-24-25 Nisan 1920 tarihlerinde meclisi, başkanı, hükümeti olan, millî egemenliğe dayanan ve adı söylenmeyen ancak şekil itibariyle cumhuriyet niteliği taşıyan yeni bir devletin kurulduğu bilinmektedir.
TBMM tarafından 20 Ocak 1921 'de kabul edilen Teşkilât-ı Esasiye Kanunu ile de egemenliğin bizzat millete ait olduğu kabul edilmiştir. Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun 1. maddesi devletin ilende kurulacak olan siyasî sistemi ile ilgilidir. 1. madde şu şekildedir: "Hâkimiyet bilâkaydüşart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir." Anayasanın 1. maddesinde yer alan bu ifadeler yeni kurulmakta olan devletin siyasî sisteminin, cumhuriyetin temel dayanağı olacaktır.

İlk Anayasa millî egemenliği esas almıştır. Bütün kuvvet ve yetkilerin kaynağı millet iradesidir. Millî iradeyi millet adına temsil yetkisi ise TBMM'ne aittir. İlk Anayasanın 1. maddesinde millî egemenlik hakkı millete verilmiştir. 2. maddede ise "Kuvvetler Birliği" ilkesi esas kabul edilmiş, 3. madde ile de "Meclis Hükümeti" sisteminden açıkça bahsedilmiştir. Bütün bu gelişmelerin yeni devletin ismini koymayısısa yönelik olduğu bilinen bir gerçektir. Bu isim ise "Cumhuriyet" tir. Cumhuriyetten başka bir şey değildir. Aslında 1921 Anayasasının ortaya koyduğu sistem geniş manada cumhuriyeti ifade etmektedir.

Cumhuriyetin ilânı konusunda atılan adımlarda 1. TBMM tarafından alınan pek çok kararın etkisi olduğu rahatlıkla belirtilebilir. Birinci Meclisin açılış konuşmasında Sinop Milletvekili Şerif Beyin sözleri, şekil itibariyle millî egemenliğin temel olduğu ve cumhuriyet nitelikleri taşıyan yeni devletin ilk işaretlerini vermesi açısından önemliydi. Meclisin aldığı diğer kanun ve kararlarda da Cumhuriyet yönünde adımlar atıldığı açıkça görülebilmekteydi.

TBMM artık yeni bir devlet kurmuştu ve bu devletin ismi ilerleyen günlerde, zihinlerde çağrıştırdığı şekilde ve mahiyette açıkça ifade edilecekti. Ancak beklenen zaman vardı ve şartların tam manasıyla oluşması veyahut oluşturulması gerekliydi.

Bu tarihlerde kurulan hükümet "TBMM Hükümeti" adını almıştı. Meclis Başkanı aynı zamanda hem hükümet hem de devlet başkanı idi. Hükümet üyeleri 'Vekil' adı ile anılmakta ve meclis tarafından ve kendi üyeleri arasından seçilmekteydi. Bu tarif ettiğimiz meclis hükümeti sistemi ileride yerini Cumhuriyet sistemine bırakacaktır. Görüleceği üzere yeni devletin adı henüz cumhuriyet değildir. Ancak genel anlamda bakıldığında her yönden bu devletin "Cumhuriyet" olduğu bellidir.

TBMM'de ilk açılış tarihinden itibaren millî irade sergilenmekteydi. TBMM aynı zamanda cumhuriyetin ilânını sağlayacak olan idarî yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada yapılan uygulamalarda devletin şeklinin cumhuriyet olduğu fark edilmekteydi. Ancak bu kelimenin açıkça söylenmesi ilk başlarda büyük sorunlar yaratabilirdi.

Diğer taraftan Cumhuriyetin ilânı öncesinde saltanatın kaldırılması, bu yolda atılan en önemli adımlardan birisi oldu. Bu şekilde millî egemenlik açısından yeni bir sahife açıldı ve bu yolda ki önemli bir engel ortadan kaldırılmış oldu.

1923-1927 tarihleri arasında görev yapan 2. Dönem Meclis, Cumhuriyeti ilân eden meclis olacaktır. Bu arada 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılması, 1 Kasım 1922'de Saltanatın kaldırılması, 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması'nın imzalanması ve 13 Ekim 1923'te Ankara'nın yeni devletin başkenti olması gibi Cumhuriyetin ilânı öncesinde yaşanan tarihî hadiseler, aynı zamanda cumhuriyetin ilânını kolaylaştıran hadiselerdi. Bu tarihî gelişmeler cumhuriyet sistemine geçişi de gerekli kılmaktaydı.

Cumhuriyetin ilânı öncesinde yaşanan hükümet bunalımı ise cumhuriyetin ilânı kararını daha da hızlandırmıştır. 27 Ekim 1923'te Bakanlar Kurulu'nun istifa etmesi üzerine, hem hükümet bunalımının aşılabilmesi hem de sistemin değiştirilmesi yönünde adımlar atıldı. 27-28 Ekim 1923'te hükümetsiz kalınmıştı. Bu durumun acilen düzeltilmesi gerekiyordu. Yeni sistemin adı konulmalıydı.

Mustafa Kemal Paşanın 28 Ekim 1923'te Çankaya'da arkadaşları ile yaptığı toplantıda cumhuriyeti ilân edeceğini açıklaması, yaşanan hükümet bunalımına çözüm getirilmesi ve cumhuriyetin ilânı açısından son derece önemlidir. Bu toplantıda Mustafa Kemal Paşanın İsmet Paşa ile beraber hazırladığı kanun tasarısı müsveddesinde yeni kararlar görüşülmüştür. Bu tasarıda Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun bazı maddelerinde millî egemenliğin sağlanması hususunda bazı değişikliklere gidilmekteydi.

Meclise getirilen tasarı teklifinde Anayasanın 1.2.4.10.11. ve 12. maddelerinin değiştirilmesi, hükümet biçiminin cumhuriyet olması ve bu kararla ilgili olarak yapılması istenilen değişiklikler bulunmaktadır. Atatürk'ün öne sürdüğü bu teklif üzerinde görüşmeler yapılmıştır. Tasarının lehinde ve aleyhinde yapılan pek çok konuşmalardan sonra bu kanun tasarısı TBMM' de kabul edilmiştir.

29 Ekim 1923 tarih ve 364 sayılı "Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun Bazı Mevadının Tavzihan Tadiline Dair Kanun"la Anayasanın 1.2.4.10.11.12. maddeleri değiştirildi. Eski 1. madde sonuna bir fıkra eklendi ve "Türkiye devletinin şekli hükümeti Cumhuriyettir" hükmü getirilerek Cumhuriyet ilân edildi. 1. Madde aynen şu şekildedir: "Hâkimiyet bilâkaydüşart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekli hükümeti cumhuriyettir."

Cumhuriyetin ilânından kısa bir süre sonra, devletin ilk Cumhurbaşkanlığına Mustafa Kemal Paşa seçildi. Bu şekilde devletin adı konulduğu gibi devlet başkanlığı meselesi de halledilmiş oldu. Hükümet sistemi değişti. TBMM Hükümetleri sistemi ortadan kalktı. Yerine Cumhuriyet Hükümetleri sistemi getirildi. Yapılan Anayasa değişikliği ile de sistemde ki tıkanıklık ve pürüzler aşıldı.

İlerleyen günlerde mevcut siyasal sistemin yerini artık parlamenter sistem alacaktır. Aslında yapılan yeni bir sistem değişikliğinden çok, Birinci TBMM'nin açılış tarihi olan 23 Nisan'dan itibaren zaten mevcut olan sistemin isminin konulması meselesiydi.

Cumhuriyetin ilânı ile millî egemenliğin tam olarak tesis edilmesi sağlandı. Yeni devletin devlet ve hükümet şekli tayin ve tespit edildi.

Cumhuriyette egemenliklerin tümü millete aittir. Cumhuriyetle bir bakıma halk idaresine geçilmiştir. Bu sistemde halk kendisini seçecek olan mercileri bizzat seçmektedir.

Cumhuriyetin ilânında Atatürk'ün bu konudaki düşünceleri temel teşkil etmiştir. "Türk milletinin tabiat ve âdetlerine en uygun olan idare cumhuriyet idaresidir" sözleri ile Atatürk, aslında bu düşüncenin tarihî ve kültürel temellerini ortaya koymaktadır. Bu konuda fikren hazırlıklıdır. Türk milletinin tarihî geçmişini çok iyi bilmekte ve değerlendirmektedir. Atatürk millî egemenlik düşüncesi doğrultusunda yeni devletin, cumhuriyetin kuruluşunu hazırlamıştır. Millî egemenlik kavramı uygulamasının en doğal sonucu da demokratik cumhuriyet olmuştur.

Cumhuriyetin en önemli özelliklerinden birisi de millet egemenliğine dayanması ve sistem olarak demokrasiyi benimsemesidir. Her demokratik sistem cumhuriyet olmamakta, ancak demokrasinin en gelişmiş şekli cumhuriyetle sağlanmaktadır. Cumhuriyet bir bakıma en ileri seviyede devlet ve hükümet şeklidir.

Atatürk bu hususta ise "Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir... Demokrasi prensibinin en asrı ve mantıkî tatbikini temin eden hükümet şekli cumhuriyettir" şeklinde düşüncelerini ifade etmektedir. Atatürk'ün "Halk hükümeti hâkimiyeti tamamen halka veren ve halk için çalışan bir hükümettir" sözlerinde kastedilen kavram demokrasidir. Bu hükümet şeklinin ileride cumhuriyete yöneleceği bilinmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde cumhuriyetin ilânını en önemli tarihî dönüm noktalarından birisi olarak kabul ediyoruz. İstiklâl Savaşı zaferle sonuçlanmış ve yeni Türk Devleti kurulmuştur. Kurulan yeni devlet için bundan sonra devlet sisteminin adının konulması ve arkasından yenilikler-gelişmeler adına bir dizi inkılâplar gündeme gelecektir.

Sistemin adı olan "Cumhuriyet", daha sonra "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" şeklinde yeni devletin adı olmuştur. "Türkiye" kelimesinin yanına, devlet sisteminin adı yani "Cumhuriyet" kelimesi eklenmiştir. Sözün kısası cumhuriyet, devletin ve devlet sisteminin adı olarak kabul görmüştür. Tarihimizde büyük devletlerimizin isimlerine dikkat edilirse "Hun -Göktürk - Uygur - Karahanlı - Gazneli - Selçuklu - Osmanlı İmparatorlukları veyahut Devleti" olarak tarih kayıtlarımıza geçtikleri görülecektir. Dolayısıyla Cumhuriyet kelimesinin tarihteki devletlerimiz içerisinde dünden bugüne sadece günümüzdeki devletimiz için kullanıldığını görmekteyiz.

Millî Mücadele'nin başarıyla sonuçlanmasından sonra cumhuriyetin ilân edilmesi bu yönde atılan en önemli adımdır. Böylece Türkiye yeniden yapılanma ve çağdaşlaşma sürecine girmiştir.

Cumhuriyetin ilânı Türk inkılâplarının en büyüğü ve en önemlisidir. Çünkü yeni bir devletin kurulması ve adının konması bu şekilde gerçekleşmiştir. Ancak belirli bir süreç yaşanması gerekmiştir. Bu tarihî sürecin sonunda cumhuriyet ilân edilmiştir.

Cumhuriyetin ilânı devlet ve millet hayatımızda millî egemenliğin ne kadar önemli olduğu gerçeğini göz önüne getirmiş ve bu gerçeği kabul ettirmiştir.

Altı asır hâkimiyet süren Osmanlı Devletinin 1. Dünya Savaşı sonunda işgale uğraması ve varlığını kaybetmesiyle yerine inşa edilen ve yeniden hayatiyet bulan yeni Türk Devleti Anadolu topraklarında millî bağımsızlığın ve millî egemenliğin olduğu kadar çağdaş, modern ve uygar bir devletin de temellerini atmıştır. Bu temelin yegâne harcı ise kuşkusuz cumhuriyetin ilânı olmuştur.

Cumhuriyetin ilânı ile Anadolu topraklarında son Türk Devleti kurulmuş ve kabul görmüştür. Aslında bütün dünyaya ilân edilen Türk milletinin bağımsızlığı, hürriyete olan düşkünlüğü, yeni bir devlet ve vatan kurmasıdır. Millî bir vatan ve millî bir devletin kurulması cumhuriyetle sağlanmıştır.

Sadece askerî alanlarda değil, aynı zamanda siyasî, iktisadî, sosyal ve kültürel sahalarda da başarılar kazanılması amaçlanmıştır. Bunlar içerisinde en önemli ve en başta gelmesi gereken ise Cumhuriyetin ilânı olmuştur.

Cumhuriyet 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasından itibaren devletin siyasî sistemidir. 29 Ekim 1920'den itibaren ise artık devlet şeklidir. Bu tarihten itibaren devletin siyasî sistemi üzerinde tartışmalar bitmiş ve bu hususa açıklık getirilmiştir. Cumhuriyet yeni devletin biçimi ve siyasî sistemin ismi olmuştur.

Amasya Genelgesi'nde, Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde, Birinci TBMM'de ve İlk Anayasa olan Teşkilâtı Esasiye'de dikkate alman ve gündeme gelen irade-i milliye, hâkimiyeti milliye, milletin azim ve kararı kavramları adım adım cumhuriyete doğru yol alındığını gösteren en bariz işaretlerdi.

Açıkça belirtmek gerekirse cumhuriyetin ilân tarihi olan 1923'ten daha önce cumhuriyet, bu isimde olmasa bile açıkça gündeme gelmişti veyahut zihinlere yerleştirilmeye çalışılıyordu.

Cumhuriyetle yeni bir devlet sistemine yani Saltanattan Cumhuriyet sistemine geçildi. Bir başka husus ta şudur ki, cumhuriyetin ilânından itibaren artık yeni bir devlet kurulduğuna göre yeni devletin rejim ve zihniyet olarak da yeniliklere ihtiyacı vardı. Bu yönden yeni bir zihniyetin yerleştirilmesi gerekliydi.

Dolayısıyla bir önceki devlet ve sistemin siyaset ve zihniyet farklılıkları da ortaya çıkacaktı. Bizim tarihî tespitlerimize göre en doğal sonuç ise, bir önceki devlet olan Osmanlı Devletindeki "İmparatorluk" yapısından, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin "Milli Devlet" yapısı ve sistemine geçilmesidir.

Bir başka nokta ise Cumhuriyetle beraber Osmanlı Devletinin "Cihan siyaseti ve zihniyetinden", Türkiye Cumhuriyeti Devletinin "Milli devlet siyasetine ve zihniyetine" geçilmiştir.

Dikkat edileceği üzere sistemin adı olan Cumhuriyet, aynı zamanda devletin adı olmuştur. Yeni devletin adı, sistemi, idaresi, zihniyeti ve siyaseti değişmiştir. Ancak burada hemen ifade edelim ki millet yine aynı millettir. Türk milletidir.

Öte yandan Eski Türklerde Türk hâkimiyet telâkkisinin gereği olarak "Devlet hanedan üyelerinin ortak sorumluluğundadır" şeklinde tarih kaynaklarımıza geçen hüküm, cumhuriyet idaresi ile beraber "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" hükmüne dönüş yapmıştır.

Bunlar çok önemli tarihî gelişmeler ve ayrıntılardır. Bu şekilde bir önceki ve bir sonraki Türk devletlerinin Cumhuriyetin ilânı ile ortaya çıkan yeni, benzer veyahut farklı noktalarının ayrıca derinlemesine araştırılması gerektiği hususunu da burada belirtelim.

Türk devletlerinin en önemli özelliklerinden birisi de "ebedî" hüviyetlerinin olması dır. Bu ilke gerçekleşmese bile bütün Türk devletlerinde uygulanması zarurî bir karar ve devletin temelini teşkil eden hususiyetlerden birisiydi. Bu cümleden olmak üzere konumuz dahilinde "Türk tarihinin bir bütün olduğu" gerçeğinden hareketle sözü dünden bugüne getirelim.

Eski Türklerde "Ebedî/sonsuz devlet" manasında "Bengü-İl" tabiri geçmekteydi. Osmanlı Devleti için tarih kaynaklarımızda geçen "Devlet-i ebedî müddet" tabiri ise "sonsuza dek yaşayacak devlet" manasını karşılamaktaydı. Atatürk'ün şimdiki devletimiz için söylediği "Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır" sözlerini de buraya dahil edebiliriz. Bu söz millî kahraman ve millî önder olarak Atatürk'ün, Cumhuriyetin ve Türkiye Cumhuriyetinin ebedîliğine, sonsuza dek yaşayacağına olan inancını ve Türk milletine duyduğu güveni göstermektedir.

Türkler Türk tarihine olduğu kadar dünya tarihine de damgasını vurmuş büyük bir millettir. Zaman itibariyle incelendiğinde milâttan önceki tarihlerden itibaren hemen her asırda, mekân itibariyle incelendiğinde ise coğrafî olarak başta Asya, Avrupa ve Kuzey Afrika olmak üzere dünyanın pek çok yerinde Türk tarihinin izleri vardır.

Dolayısıyla lider-devlet-millet üçgeninde düşünüldüğü takdirde denilebilir ki, Mete'den Atatürk'e, Orta Asya'dan Anadolu'ya, Büyük Hun Devletinden Türkiye Cumhuriyeti Devletine uzanan tarihî zincir ve bu zincirin asırlara dayalı ve bağlı her halkasında, Türk milletinin omuzlarına yüklenen ağır tarihî sorumluluk ve göz ardı edemeyeceği büyük bir tarihî misyon vardır.

Pek tabiî ki Cumhuriyetin ilânı, tarihî bilgi olarak son derece önemlidir. Ancak bundan daha da önemlisi Cumhuriyetin ve Türkiye Cumhuriyetinin dünden bugüne ne anlam ifade ettiği ve nesilden nesile aktarılması, öğrenilmesi gereken tarihî sorumluluk ve tarihî misyon bilincidir.

Cumhuriyetle Türk milletinin hür iradesinin tecellisi yolunda önemli bir adım atılmıştır. Cumhuriyet sadece imparatorluk bakiyesi topraklara değil, bütün dünyaya ilân edilmiştir. Bu büyük olay cesaret ve kararlılıkla dosta düşmana duyurulmuştur. Cumhuriyetin ilânından sonra yapılacak olan ise cumhuriyetin genç ve yeni nesillere emanet edilmesidir.

Bu yönde yapılacak bütün çalışmalarda azim ve heyecan şarttır. Unutulmamalıdır ki ülkenin millî menfaatleri ve milletin millî meseleleri, heyecan, azim ve kararlılık gerektirir. Bu ilke, milletler için tarihe mal olacak ve tarihin kaydedeceği büyük işlerdeki başarının mucizevî anahtarıdır.

Ufuklarımızı zenginleştiren, yarınlarımıza yeni umutlar katan, yüreklerimizde ve zihinlerimizde yegâne ifade ve ideal olarak yaşattığımız "Cumhuriyet"... "Cumhuriyet Türküsü" ile yola çıkılan "Cumhuriyet Yolculuğu"... “Kutlu Yolculuk”ta ufukları değil, ufukların daha ötesini gören, kendisini milletine ve memleketine adamış, yüreği insan, vatan ve halkının sevgisi ile dopdolu, hangi yaşta olursa olsun bu duyguların gençleştirdiği idealist insanlar!... Cumhuriyetin ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin parlak istikballerini sağlayacak, görecek, emanet edecek ve bir gün huzur içinde öleceklerdir.

Cumhuriyetin ilânında emeği geçen başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün kahramanların ve Türk milletinin aziz hatıralarına âcizane ithaf mahiyetinde kaleme aldığımız bu satırlar, inanıyoruz ki gelecek nesillere bırakacağımız müreffeh, hür ve bağımsız, barış ve sevgi dolu güzel bir Türkiye'nin müjdecisi olacaktır.



Alıntı:

1 Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara 1984, s. 177.
2 Türkçe Sözlük, AKDTYK Türk Dil Kurumu Yay., Ankara 1988, s.263.
3 Hamza Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1998, s. 2-5.
4 Mustafa Albayrak, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyetinin Tarihsel Gelişimi, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1999, s. 12.
5 İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Atatürk, Yetişmesi, Kişiliği, Devrimleri, Atatürk Üniversitesi Yay., Erzurum 1973, s. 56. Necat Tüzün, Atatürk İlkelerinde Devletçilik-Cumhuriyetçilik, Gazi Üniversitesi Yay., Ankara 1988, s. 10.
6 Neşe Çetinoğlu, "Cumhuriyet Kavramı ve Atatürk'ün Cumhuriyet Anlayışı", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XH/36(Kasım 1996), s. 722; Cumhuriyet bir devlet şekli olarak ilk defa Romalılar tarafından ortaya konmuş ve uygulanmıştır. Romalılar devlet idaresini ağırlıklı olarak hukukî esaslara bağladılar. Batıda Platon'dan itibaren pek çok aydın, devlet şekilleri ve özellikle cumhuriyet idaresi üzerinde durmuştur. Cicero, J.Bodin, Machiavelli, A.de Lapradelle, Volter, Kant, Jellinek, Rousseau bu isimler arasındadır. Semih Yalçın, "Cumhuriyetin İlânında Emeği Geçenler", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XV/44(Temmuz 1999), s. 567; Roma'da devlet karşısında ferde değer verilmiş, kurulan siyasî teşkilat içinde ferdin haklarını koruyan ilkelerin üstünlüğü sağlanmıştır. Devlet Roma'da hukukî ve siyasî bir düzenin ve teşkilâtın ifadesi olmuştur. Öte yandan eski Yunan sitelerinde uygulanan siyasî sistem demokrasi olarak tanımlanamaz ve modern manada bir cumhuriyet olarak tarif edilemez. Çünkü Yunan sitelerinde siyasî güç ve yetkiler sadece sınırlı bir topluluğa veyahut zümreye aitti. Yunan sitelerinde halkın egemenliği ve bireylerin eşitliği yoktur. H.Eroğlu, a.g.e., s.5-6.
8 Cemal Avcı, "Atatürk ve Cumhuriyet". Atatürk Konferansları -1999 Yılı Yurt İçi -, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2000, s. 180; Platon'a göre "Demokraside fakirler zenginlere galebe çalmışlardır. Burada hürriyet tamdır. Cam istemeyen emirlere uymayısısabilir. Demokraside her şey mubahtır. Devlet hayatı bir anarşiden ibarettir."Platon bu sistemi eleştirirken Aristo ise "Demokrasilerde egemen olan halktır. Egemen iktidar hür insanlar elinde ise demokrasi vardır. Demokrasi ve oligarşi, zira aristokrasi bir oligarşi çeşidi olarak telâkki edilir ve cumhuriyet denilen şey demokrasiden başka bir şey değildir."demektedir. M. Albayrak, a.g.e., s. 13.
9 Anıl Çeçen, Atatürk ve Cumhuriyet, İş Bankası Yay., Ankara 1981, s. 8-9.
10 A. Çeçen, a.g.e., s. 54-55.
11 Ali Fuat Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul 1967, s. 36.
12 A. F. Cebesoy, a.g.c, s. 108.
13 A.Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara 1968, s.75, Mustafa Kemal daha sonra kendisine yöneltilen "Yapılacak bu işlerin içinde sen ne olacaksın?" sorusuna "Ben de bu sözleri o makamlara koyabilen olacağım." demiştir, ayn.yer; Mustafa Kemal'in Osmanlı Devletinin resmi devlet arşivlerinde ki dosyasında "cumhuriyetçi" kaydı bulunmaktaydı. Hamza Eroğlu, "Atatürk ve Cumhuriyet", Atatürkçü Düşünce El Kitabı, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1998, s. 20.
14 A.Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk'ün Karlsbad Hatıraları, Ankara 1983, s. 26.
15 M. Albayrak, a.g.e., s.54; ayrıca bkz. Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu'da, Ankara 1959, s. 54.
16 Zeki Arıkan, "Cumhuriyetin İlânı ve İzmir Basını", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, I/3(Temmuz 1985), s. 959; Son Osmanlı Sadrazamlarından Ali Rıza Paşa bir konuşmasında Mustafa Kemal için "Cumhuriyet yapacaklar, cumhuriyet!" sözlerini sarf etmiştir, ayn. yer.
17 Atilla Kollu, "Mustafa Kemal ve Cumhuriyet", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIV/42(Kasım 1998), s. 1126-1127.
18 Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, I, Ankara 1966, s. 30.
19 M.M.Kansu, a.g.e., s. 72-74.
20 M. Albayrak, a.g.e., s. 55.
21 Gotthard Jaschke, Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Atatürk, Ankara 1967, s. 556.
22 M. Albayrak, a.g.e, s. 51.
23 Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Hayatı, haz. Hüseyin Tosun, Atatürk Araştırma Merkezi, Yay., Ankara 2003, s. 162-163.
24 Sebahattin Selek, Anadolu İhtilâli, I, İstanbul 1987, s. 263.
25 Hamza Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., 2. bs., Ankara
1998, s.20.
26 Yücel Özkaya, "Mustafa Kemal Paşa Anadolu'da", Milli Mücadele Tarihi-Makaleler-, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2002, s. 156-157.
27 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, I, haz. Durmuş Yalçın vd., Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2000, s. 173.
28 Sinever Esin Derinsu Dayı, "Sempozyum Açış Konuşması", 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum I. Uluslar Arası Sempozyumu (23-25 Temmuz 2002 Erzurum), haz. Y.Aslan-S.Gökçen, Ankara 2003, s. XXX-XXX1.
29 Temuçin F. Ertan, "Erzurum Kongresi Kararlarının Ulus-Devlet Sürecine Etkisi", 23 Temmuz Erzurum Kongresi ve Kurtuluştan Günümüze Erzurum 1. Uluslar Arası Sempozyumu, Ankara 2003, s. 365.
30 T.F. Ertan, a.g.m., s.368; ayrıca bkz. Günay Çağlar, "Atatürk Milli Mücadele, Milli Devlet, Birlik ve Beraberlik, Atatürk ve Erzurum Kongresi", Atatürk Haftası Armağanı, 10 Kasım 2000; Mahmut Goloğlu, Erzurum Kongresi, Ankara 1968.
31 H. Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 21.
32 Y. Özkaya, a.g.m., s. 158; ayrıca bkz. Kemal Arıburnu, Sivas Kongresi Samsundan Ankara'ya Kadar Olaylar ve Anılarla, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1997; Mahmut Goloğlu, Sivas Kongresi, Ankara 1969.
33 İzzet Öztoprak, Kurtuluş Savaşında Türk Basını, Ankara 1981, s. 98.
34 M. Albayrak, a.g.e., s. 54; ayrıca bkz. Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk (1919-1938), 1, Ankara 1973; Enver Ziya Karal, Atatürk ve Devrim (Konferans ve Makaleler 1935-1978), Ankara 1998.
35 Salim Cöhce, "Milli Hâkimiyetin Tesisinde Sivas Kongresi'nin Önemi", Sivas Kongresi 1. Uluslar Arası Sempozyumu (2-4 Eylül 2002 Sivas), Ankara 2003, s. 268-271.
36 Bülent Nuri Esen, Türk Anayasa Hukuku, Ankara 1968, s. 51.
37 H.Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s.40.
38 S. Cöhce, a.g.m., s. 273.
39 H.Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 22.
40 Hamza Eroğlu, Türk İnkılâp Tarihi, İstanbul 1982, s. 202; Mümtaz Soysal, Anayasaya Giriş, Ankara 1969, s. 155.
41 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, I, s. 190.
42 Dursun Ali Akbulut, "Türkiye'de Parlamento", Parlamento, Türk Parlamenterler Birliği Yay., S. 188 (Haziran 2000), s. 25.
43 Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Nutuk (1919-1927), Bugünkü Dille Yay. Haz. Zeynep Korkmaz, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2000, s. 294-295.
44 Nutuk, s. 295.
45 İhsan Güneş, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin Düşünsel Yapısı (1920-1923), Anadolu Üniversitesi Yay., Eskişehir 1985, s. 53.
46 İslâm Ans., I , "Atatürk", s. 744.
47 H. Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 23.
48 Abdurrahman Çaycı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk-Milli Bağımsızlık ve Çağdaşlaşma Önderi Hayatı ve Eseri-, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2002, s. 172.
49 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, I, s. 194.
50 Nutuk, s. 300; A.Çaycı, a.g.e., s. 173-174.
51 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler (1859-1952), İstanbul 1952, s. 528.
52 M. Soysal, a.g.e., s. 157.
53 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 111, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1997, s. 72.
54 Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1999, s. 38.
55 H. Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 25.
56 H. Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 29-31; geniş bilgi için ayrıca bkz. Ergun Özbudun, 1921 Anayasası, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1992; Atatürk Türkiye Cumhuriyetinin Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun, en asrî hâkimiyet-i milliye esaslarını ve hükümlerini ihtiva ettiğini bildirmiş ve "Daima hatırda tutmak için birkaç maddesini bir arada aynen tekrar edelim" diyerek bu maddeleri bizzat kendi el yazısıyla yazmıştır, bkz. A. Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2000, s. 501-503, bkz. Ek 1a-1b-1c.
57 Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, İlk Meclis, Milli Mücadelede Anadolu, Çağdaş Yay., İstanbul 1990, s. 228-237.
58 Ergun Özbudun, "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin Hukukî Niteliği", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, I/2(Mart 1985), s. 503.
59 Cumhuriyetin ilânı öncesinde Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bu yöndeki çalışmaları, kararları ve ayrıca daha geniş bilgi için bkz. Mukaddes Arslan, "Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde Yeri ve Önemi", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIX / 56 ( Temmuz 2003 ).
60 H.Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s. 56.
61 M. Albayrak, a.g.e., s. 79-80.
62 Hüseyin Tosun, "Türkiye’de Demokrasinin Gelişim Sürecine Genel Bir Bakış", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XVIII/52(Mart 2002), s. 206-207.
63 H.Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 36.
64 H Eroğlu. Türk İnkılâp Tarihi, s. 269-270.
65 İslâm Ans., I, "Atatürk", s.772; Vekiller Heyeti'nin istifa mektubu: "Riyaseti Celileye Türk Devletinin karşısında bulunan dahilî ve haricî vazifei mühimme ve müşküleyi suhuletle intaca muvaffak olması için gayet kuvvetli ve meclisin müzahereti tammesine mazhar bir Heyeti Vekileye ihtiyacı kati bulunduğu kanaatindeyiz. Binaenaleyh Meclisi Âlinin her suretle itimat ve müzaheretine müstenit bir Heyeti Vekile'nin teşekkülüne hizmet etmek maksadıyla istifa eylediğimizi kemali hürmetle arz eyleriz efendim." H.Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s.72.
66 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, 1, s. 426.
67 Falif Rıfkı Atay bu konuda şunları yazmaktadır: " Mecliste birçok listeler meydana geldi. Fakat bu listelerde şahsiyet denebilecek olanlar Mustafa Kemal'den ayrılamazlardı. Ne onlarsız bir hükümet yapmak, ne de Mustafa Kemal kendilerine seçilmeyi reddetmek tavsiyesinde bulunduğu için onlarla bir hükümet kurmak ihtimali vardı. Öyle bir hal ve şart doğdu ki ya Mustafa Kemal'i düşürmek, yahut onunla birlikte yürümek yollarından birini tutmak lâzım geldi. Düşürmek mümkün olsa bu fikir etrafında bir hayli insan toplamak imkânı da yok değildi. Fakat düşürmek mümkün değildi." Falih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul 1969, s. 377.
68 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, II, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2002, s. 31; Ali Fuat Cebesoy hatıralarında, hükümet adaylarının kazanamadığından dolayı Meclis'te istifa etmek mecburiyetinde kaldığını Mustafa Kemal Paşanın ise krizi devam ettirerek İcra Vekillerinin Seçimi hakkındaki kanunda değişiklik istediğini, "Cumhuriyetin ilân edileceği günlerin arifesinde bulunduklarını zannettiğini" belirtiyor, ayn. yer; İstifa eden Ali Fethi Okyar ve Ali Fuat Cebesoy'un yerine hükümet tarafından Dahiliye Vekilliğine Ferit Bey (TEK), Meclis İkinci Başkanlığına da Yusuf Kemal (TENGİRŞENK) aday olarak gösterilmiştir. Ancak İkinci Başkanlığa Rauf (ORBAY), Dahiliye Vekilliğine ise Erzincan Milletvekili Sabit Bey 25 Ekim 1923'te seçildiler. Bu her bakımdan bir tepki ifadesi olarak ortaya konmuştu. Bu sonuç Mustafa Kemal'i rahatsız etti. Genel Kurmayısıs Başkanı Fevzi Paşa (ÇAKMAK) haricinde hükümet üyelerinin istifasını isteyen Mustafa Kemal, yeni hükümette de görev almamalarını istemiştir. Bu şekilde meclisteki muhalif gruplara istedikleri hükümeti kurmaları yönünde yeni bir şans verilmiştir. Aynı zamanda ortaya çıkan bu hükümet krizinin uzaması ve bu vesile ile yönetim biçimi ve uygulamalarına kalıcı ve köklü çözümler getirilmesi gündeme gelecekti. A. Çaycı, a.g.e., s. 297-298; Milletvekillerinin hükümete üye seçmesi yönteminden kabine sistemine (Devlet Başkanı tarafından bir Başbakan atanması, Başbakanın hazırlayacağı Bakanlar Kurulunun Devlet Başkanı tarafından onaylanması ve Meclisin güven oyuna sunulması) geçilmesi gerekecektir. Bunun asıl yolu ise bir an önce Cumhuriyetin ilân edilmesi ve Cumhurbaşkanının seçilmesiydi. Suna Kili, Türk Devrim Tarihi, İş Bankası Yay., İstanbul 2001, s. 280.
69 İslâm Ans. I, "Atatürk", s. 772; Atatürk'ün yakın çevresinde bulunanlardan birisi olan Ruşen Eşref Onaydın şunları kaydediyor: "28 Ekim 1923 Pazar günü akşamı Tayyare Cemiyeti Başkanı Rize Milletvekili Fuat Beyle birlikte Gazi hazretlerini ziyarete gitmiştik. Bizi lütfen yemeğe alıkoydu. Sofrada etrafında İsmet Paşa. Kazım Paşa. Ali Fethi Bey, Kolordusundan mezun olarak gelmiş Kemalettin Sami Paşa vardı. Gazi, Kemalettin Sami Paşanın yanına geçti. Benim yerim de lacivert esvaplı, çetin yüzlü sivil bir zatın yanındaydı. Bu zat Halit Paşa imiş... Büyük hız hamlelerinden önce çok kere o kendine özgü bir susma ve dinlenme devri geçiren Gazi, içi kaynar bir zahiri sükûn ile zırhlı idi. Söz İcra Vekilleri Heyeti bunalımına intikal etti. Görülüyor ki hükümet makinesi bir duvara gelmiş dayanmış daha ilerisine aşamıyor. Bunun halli için herkes bir çare düşünüyordu. O çarenin adını yemekten sonra açıktan açığa ilkin o söyledi: ' - Yarın cumhuriyeti ilân edeceğiz!.' Bu kararı sofrasında bulunanlar memnuniyetle tasvip ve kabul etti... Saat on bire doğru herkese müsaade verdi. Derin bir sessizlik içinde yanından çekildik. Yalnız İsmet Paşa orada kaldı. Oradakilerin hepsi biliyordu ki yarın Türkiye'de bir başlangıç olacaktır. Çünkü onun olgun düşüncelerden ve ergin muhakemelerden sonra verdiği kararda gösterdiği hız ve iradede tabiatın büyük hadiselerinde görülen heybetlilik ve isabet vardır." Kemal Zeki Gençosman, Devleti Kuran Meclis, Hürriyet Yay., İstanbul 1981, s. 180; ayrıca bkz. Feridun Fazıl Tülbentçi, Cumhuriyet Nasıl Kuruldu. İstanbul 1955, s. 50.
70 Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü. Atatürk Araştırma Merkezi Yay.. Ankara 1999, s. 343; Mustafa Kemal'in İsmet Paşa ile beraber hazırlamış olduğu tasarıda şu kısa ve özlü hususlar dikkatimizi çekiyor: "Türkiye Devletinin hükümet biçimi cumhuriyettir, Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir, Türkiye Devleti yönetim birimlerini Bakanlar Kurulu aracılığı ile yönetir." Bu tasarı 29 Ekim'de mecliste kabul edilmiş ve TBMM yeni devletin adını koymuştur. Bundan sonra ortada tek bir pürüz kalacaktır. O da İstanbul'daki Halifenin durumudur. S. Kili, a.g.e., s.281.
71 M. Fahrettin Kırzıoğlu. Türk İnkılâp Tarihi, Atatürk Üniversitesi Yay., Erzurum 1977, s.87.
72 Nutuk, s. 543-544.
73 A. Çeçen, a.g.e., s. 239.
74 A. Çeçen, a.g.e., s.240.
75 H.Eroslu. Atatürk ve Cumhuriyet, s. 74-75; İslâm Ans.. I. “Atatürk”, s. 772.
76 Semih Yalçın. "Cumhuriyetin İlânında Emeği Geçenler", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XV/44(Temmuz 1999), s. 575-580.
77 Nutuk, s. 549.
78 A. Çaycı, a.g.e., s. 296.
79 Nutuk, s. 549-550.
80 S.Yalçın, a.g.m., s. 592.
81 Mustafa Kemal daha önceden hazırlamış olduğu Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nda ki değişiklikleri görüşmeye açmıştır. Grupta uzun ve sert eleştirilir de olur. Grupta kabul edilen bu metin, hemen açılan Meclis Genel Kuruluna sunulur ve akşam saat 18.00'de açılan mecliste Mustafa Kemal'in deyimiyle usulen görüşülür ve kabul edilir. Türk Parlamento Tarihi, 2. Dönem (1923-1927). I, TBMM Vakfı Yay., Ankara 1993, s. 196; Bu hususta devletin kuruluş kanunlarının biçimlenmesini kapsayan fırka tutanaklarının elde edilemediği belirtiliyor, ayn. yer. dipnot.3; Halk Fırkası'nın 29 Ekim 1923 tarihli toplantısının tutanaklara geçmediği 22 Kasım 1923 tarihli toplantıda belirtiliyordu. CHP Grup Toplantısı Tutanakları (1923-1924), haz. Yücel Demirel-Osman Zeki Konur. "Yayına Hazırlayanların Açıklaması", İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay.. İstanbul 2002.


----------------------
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 14 November 2008, 10:45
Senior Member
 
Kayıt Tarihi: 21 September 2008
Mesajlar: 15,180
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Arrow Cevap: Türkiye Cumhuriyeti Tarihinde Cumhuriyetin İlanı ve Tarihi Önemi

82 TBMM Zabıt Ceridesi, III. s. 90-93; Yunus Nadi Meclisteki konuşmasında şunları ifade ediyor: "Türkiye Büyük Millet Meclisi bu kanunun birinci maddesiyle hâkimiyeti bilâkaydüşart millete veren ve mukadderatını bizzat milletin idare etmesi için bir şekli hükümet kabul etmiş ve onun için yaşamakta bulunmuştur. Biliyorsunuz ki bu şekil Hükümetin adı: usulü Cumhuriyettir. Binaenaleyh dünyada beynelmilele hayatımızda unvanı sahihamızı almak lüzumunu hissederek bu maddenin zımnında zaten mevcut olan usulü Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun birinci maddesine bir fıkra ile ilâve ediyoruz. Birinci madde şöyledir: 'Hâkimiyet bilâkaydüşart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.' Madde bu idi. Zaten bunun zımnında mündemiç bulunan şu fıkrayı ilâve etmiş bulunuyoruz:"Türkiye Devletinin şekli Hükümeti Cumhuriyettir." Ondan sonra mademki tadilatımız şimdiki halde Teşkilâtı Esasiye'nin bazı aksamına münhasırdır. Şu halde bu maddeden sonra gelmek üzere zaten kendimizde mevcut olan vaziyetimizi tespit etmiş oluyoruz. Ve yeni ilâve ettiğimiz ikinci madde ile diyoruz ki! Türkiye Devletinin dini: Dini İslâm'dır, resmi lisanı Türkçe'dir.' Bu vaziyet zaten mevcuttur ve aslîdir. Bununla bu hakikati dahi ifade etmiş bulunuyoruz. Ve bu ifadeyi de şeref addetmiş oluyoruz." Türk Parlamento Tarihi, 2. Dönem (1923-1927), I, s. 198.
83 G.M.K. Atatürk'ün Hayatı, s. 319.
84 Bahsi geçen bu konuşmaların Meclis tutanakları ve tam metni için bkz. TBMM Zabıt Ceridesi. 2. Dönem, III. s. 89-98; ayrıca bkz. Türk Parlamento Tarihi. 2.Dönem. I, s. 196-208; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi. I, s. 428-429; G.M.K.Atatürk'ün Hayatı, s. 316-320; A Çeçen, a.g.e., s. 240-242; S. Yalçın, a. g. m., s.592-596; M. Albayrak, a.g.e., s. 92-93; H.Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s. 74-78; Turhan Feyzioğlu, Türk Milli Mücadelesinin ve Atatürkçülüğün Temel İlkelerinden Biri Olarak Millet Egemenliği, Atatürk Araştırma Merkezi Yay, Ankara 1999. s. 70; geniş bilgi için ayrıca bkz. Cumhuriyetin İlânında Adı Geçenler, Başbakanlık Basın Yayın Genel Müdürlüğü 50. Yıl Armağanı, Ankara 1973.
85 H.Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 36.
86 Türk Parlamento Tarihi, 2. Dönem (1923-1927). 1, s.208; Bu kanunun maddeleri için ayrıca bkz. Suna Kili-Şeref Gözübüyük, Türk Anayasa Metinleri, Ankara 1985. s. 103; 29 Ekim 1923 de Mustafa Kemal tarafından hazırlanmış olan cumhuriyetin ilanıyla ilgili kanun teklifi Meclis Başkanına da bir üst yazı ile sunulmuştur. Cumhurbaşkanlığı Arşivi, A.III. D. 18, F. 192.
87 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, I, s. 428-429; A.Çaycı, a.g.e., s. 298-299; A.Çeçen, a.g.e., s. 243-244; H.Eroğlu, Türk İnkılâp Tarihi, s. 272.
88 Nutuk, s. 551; TBMM Zabıt Ceridesi, 2. Devre, 111, s. 90-98; A.Çaycı, a.g.e., s.299; İslâm Ans., I, "Atatürk", s.772-773; Türk İstiklâl Harbi, II, 6.Kısım, IV. Kitap, Genel Kurmayısıs Başkanlığı Yay., Ankara 1969, s. 266; Cumhuriyetin ilânı ile ilgili olarak geniş bilgi için bkz. Hamza Eroğlu, "Cumhuriyetin İlânı", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIX/56(Temmuz 2003), aynı makale için bkz. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, VI/16(Kasım 1989).
89 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, III, İstanbul 1965, s. 156; "Reisicumhur intihabı. Riyaseti Celileye, Kabul olunan mevaddı kanuniyeye tevfikan Reisicumhurun hemen şimdi intihabını teklif ederim. Teşrinievvel 1339 Ertuğrul Dr. Fikret. Reis: Reisicumhurun derhal intihabını teklif ediyorlar. Kabul edenler lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir." Türk Parlamento Tarihi, 2. Dönem, I, s. 250; Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, TTK Yay., Ankara 1988, s. 261.
90 TBMM Zabıt Ceridesi, 2. Devre, III, s. 90-98; F. Kırzıoğlu, a.g.e., s . 88; Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, Ankara 1944, s. 344; Lord Kinross, Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, İstanbul 1966, s. 576-600; "Reisicumhur intihabını müteakip yüz bir pare top endahtiyle Cumhuriyetin her tarafta ilân ve tebcili hakkında. No.31. Reisicumhur intihabını müteakip yüz bir pare top endahtiyle Cumhuriyetin her tarafta ilân ve tebcilinin tahtı karara alınmasını mutazammın Konya Mebusu Eyüp Sabri Efendi ve İstanbul Mebusu Ali Rıza Bey ve rüfekasının takrirleri bilkırae kırk üçüncü içtimanın birinci celsesinde aynen kabul edilmiştir." TBMM Zabıt Ceridesi, III, s. 99; Türk Parlamento Tarihi, 2. Dönem, I, s. 252.
91 "Cumhuriyetin ilânına müsadif 29 Teşrinievvel gününün Milli Bayram addi hakkında (l/616)numaralı kanun layihası ve Kanunu Esasi Encümeni Mazbatası. Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesine. Cumhuriyetin ilânına müsadif 29 Teşrinievvel gününün Milli Bayram addi hakkında Hariciye Vekâleti Celilesince tanzim edilen ve İcra Vekilleri Heyetinin 8.2.1341 tarihli içtimaında ledet-tezekkür Meclisi Aliye arzı takarrürü eden layihai Kanuniye ve esbabı mucibe mazbatası leffen takdim kılınmıştır. İktizasının ifa ve neticesinin inhasına müsaade buyurulmasını rica eylerim efendim. Başvekil Ali Fethi.'Türk Parlamento Tarihi, 2. Dönem, I, s. 253; 29 Ekim tarihinin milli bayram kabul eden 19 Nisan 1925 tarih ve 628 sayılı kanuna ek olarak çıkarılan kanunla Cumhuriyetin onuncu yılı için üç günün hafta sonu tatili kapsamına alınmıştır. "Cumhuriyet bayramı gününde belediye kuruluşu bulunan bütün şehir ve kasabalarda ayrıcalıklı hükümleri sürekli kalmak koşuluyla 394 sayılı hafta tatili kanunu zorunlu olarak uygulanır." Nezahat Demirhan, Cumhuriyetin Onuncu Yılının İnkılâp Tarihindeki Önemi, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1999, s.42; 1931'de çıkarılan 2305 sayılı kanunla bu kanun genişletildi. Kutlamalarda 21 pare top atılması kuralı getirildi. Vehbi Tanfer, "Atatürk'ün Armağan Ettiği Milli Bayramlar", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIII/39 (Kasım l997), s. 1051.
92 TBMM Zabıt Ceridesi, 2Devre,IlI, s. 103; Cumhuriyetin ilânında hazırlık aşamalarını yerine getiren Birinci TBMM 23 Nisan 1920- 11 Ağustos 1923 tarihleri arasında görev yapmıştı. Cumhuriyetin ilânını sağlayan ve kabul eden 2. Dönem TBMM ise 11 Ağustos 1923-1 Kasım 1927 tarihleri arasında çalıştı. TBMM'nin ilk Başkanı Mustafa Kemal 24 Nisan 1920-29 Ekim 1923 tarihleri arasında görev aldı. TBMM'nin 2. Başkanı Ali Fethi (OKYAR) ise 1 Kasım 1923-22 Kasım 1924 Tarihlerinde görev aldı. Mustafa Kemal Paşa İlk Cumhurbaşkanı olurken, Cumhuriyet Hükümetlerinin ilk Başbakanı ise İsmet Paşa (İNÖNÜ) olacaktı. Geniş bilgi için bkz. TBMM Albümü, 23 Nisan 1920-20 Ekim 1991, TBMM Genel Sekreterliği Yay., Ankara 1994.
93 A. Çeçen, a.g.e., s. 242-243.
94 Nutuk , s. 550; TBMM Zabıt Ceridesi, 2. Devre, 111, s. 99; Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı süresi toplam on beş yıldır. Atatürk 29 Ekim 1923, 20 Ekim 1927, 4 mayısısıs 1931 ve 1 Mart 1935 tarihlerinde olmak üzere bu göreve dört defa seçilmiştir.
95 Nutuk, s. 550-551; TBMM Zabıt Ceridesi, 2. devre, III, s. 99-100; Mustafa Kemal'in Cumhurbaşkanı seçilmesi dolayısıyla 29 Ekim 1923'te mecliste yaptığı bu tarihî konuşmanın asıl orijinal metni için bkz. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, I, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1997, s. 343-344; ayrıca bkz. İslâm Ans, I, "Atatürk", s.773; Türk Parlamento Tarihi, 2. Dönem, I, s. 251; K.Z.Gençosman, a.g.e., s. 200-201; Mustafa Keskin, Atatürk'ün Millet ve Milliyetçilik Anlayışı, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1999, s. 97-98; Mustafa Kemal cumhurbaşkanı seçildikten sonra Halk Fırkası Başkanlığını 19 Kasım 1923 tarihinde İsmet Paşaya vekâleten devretmiştir. Bir gün sonra ise Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti bütün teşkilat ve görevlerini Halk Fırkasına devretmiştir. Böylece Müdafaa-i Hukukçular Halk Fırkası ile bütünleşme yoluna gitmişlerdir. A. Çaycı, a.g.e., s. 299.
96 G.M.K. Atatürk'ün Hayatı, s.321; S. Yalçın, a.g.m., s. 598; ; Türk Parlamento Tarihi, 2. Dönem, I, s. 251; K.Z.Gençosman, a.g.e., s. 201.
97 G.M.K. Atatürk'ün Hayatı, s.323-324; U. Kocatürk, a.g.e., s. 344; Atatürk'ün tebriklere açık teşekkürü: "Cumhuriyet Riyasetine intihabım münasebetiyle memleketin her tarafından aldığım samimane tebrikata ayrı ayrı cevap yetiştirmekle teahhurat olabilmesi ihtimaline binaen umumi olarak alenen takdimi teşekkürat eylerim" Atatürk'ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yay. Ankara 1991, s. 551.
98 U. Kocatürk, a.g.e.,s. 344; 'İstanbul'da Halifei Müslimin Abdülmecit Hazretlerine, Türkiye Cumhuriyeti hakkındaki hayırhahane temenniyatı Hilafet penahilerine takdimi teşekkürat ederim. Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal, I Kasım 1923". Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s. 552.
99 İlhan Arsel, Türk Anayasa Hukukunun Umumi Esasları, Ankara 1962, s. 42-43.
100 Enver Ziya Karal, "Atatürk ve Cumhuriyetin Kurulması", Türk Dili, S.278(Kasım 1974). s. 837.
101 A. Çeçen, a.g.e., s. 243-246.
102 Arnold Toynbee, Türkiye, Bir Devletin Yeniden Doğuşu, Çev. Kasım Yargıcı, Milliyet Yay., İstanbul 1971, s. 184-189; A. Toynbee'nin bazı tespitleri Prof. Dr. A. Çeçen'in yukarıya aldığımız tespiti ile örtüşüyor. Her iki tespitte karşımıza çıkan şu oluyor: Cumhuriyeti ilân eden kadrolar devrimci askerî gruplardı ve çoğunlukla eğitimsiz ve bu konuda henüz bilinçlenmemiş kitlelere getirmiş oldukları bu devrim, devletin yönetici kadrosuna, düşüncelerine ve yapmak istedikleri ve gerçekleştirdiği nihaî hedeflere dikkatlerimizi yöneltiyor. Bu noktada her iki yazarın düşünceleri arasında ortak paydalar görebiliyoruz. Tarihî bilgilerden yola çıkılarak varılan bu tespitlerde ki tahlillerin, tarihî ve siyasî olduğu kadar kitle psikolojisi açısından sosyolojik manada ayrıca irdelenmesi gerektiği kanaatindeyiz.
103 Tarık Zafer Tunaya, Devrim Hareketleri İçinde Atatürk ve Atatürkçülük.Turhan Kitabevi Yay.. İstanbul 1981,s. 128-129; T. Z. Tunaya, Büyük Meclisin bağımsız bir devleti şu aşamalardan geçerek kurduğunu ifade ediyor: 1. Millî hâkimiyet ilkelerine dayanan 1921 Anayasasını kabul ederek, 2. Saltanatı kaldırarak, 3. Cumhuriyeti ilân ederek, 4. Hilafeti kaldırıp eğitim ve öğretim sistemlerini yenileştirerek, 5. Yılmadan devrim hareketlerini gerçekleştirerek, Nihayet lâikliği Türk hukuk düzenine ve Anayasa sistemine yerleştirerek. Bu düşüncelerine ek olarak Prof. Tunaya. cumhuriyetin ilânını devrim mantığının bir gereği olduğu kadar, millî bir devletin kuruluş aşamalarından birisi olarak kabul etmektedir, bkz. ayn. yer.
104 H.Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 37; Cumhuriyetin ilânından sonra sıra, halifeliğin kaldırılmasına gelecektir. 3 Mart 1924 tarihli "Hilafetin İlgasına ve Hanedan-ı Osmani'nin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun'la halifelik kaldırılmış ve böylece yeni Türk Devletinin demokratik ve lâik gelişmesi yolunda son ve önemli bir karar alınmıştır, bkz. ayn. yer.
105 H. Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s. 84-86.
106 "Bir gün Anadolu Lokantasında yemek yiyordum Orada Neue Freie Presse adlı Avusturya gazetesinin Ankara'ya gelen muhabiri de yemek yiyordu.... Yanıma geldi. Aramızda şöyle bir muhavere geçti: - Haberiniz olsa gerek. Sizi tebrik ederim. - Nedir Acaba? - Mustafa Kemal Paşa beni meclisin Riyaset Odasında kabul etti ve dedi ki "Aleni olarak ilk defa size söylüyorum. Cumhuriyet ilân edeceğiz. -Ne zaman dedim. Başını salladı ve 'Çok yakında' dedi." Sonra Mazhar Müfit Bey devamla "Bir gece evvel beraberdik. Gülerek '- E çocuklar yarın cumhuriyeti ilân edeceğiz' dedi. Ve bana döndü: "-Erzurum'dan beri ağzından çıkarmadığın cumhuriyetin işte zamanı geldi. Yarın istediğin kadar cumhuriyet diye alenen artık bahsedebilirsin." M.M.Kansu, a. g. e., II, Türk Tarih Kurumu Yay., s. 595.
107 Mustafa Kemal , Özel Kaleminde Memur olan Hasan Rıza Soyak'ı yanına çağırır ve kendisine küçük bir kağıt verir. 'Bunları al müsvedde halindedir. Beyaz edeceksin. Yazılar karışıktır. Dikkat et okuyamadığın veya anlayamadığın yer olursa bana sorarsın. Bunları şimdilik yalnız sen ve ben bileceğiz. Amirlerine dahi bahsetmene lüzum yoktur' demiştir. Hasan Rıza Bey bu sahifeleri okuyunca bunların 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun maddelerini değiştiren ve Türkiye Devletine cumhuriyet şeklini veren taslak olduğunu gördü. H.R. Soyak bu metni yeniden düzenledi ve yazdırdı. Daha sonra Mustafa Kemal "Bunu al ve Adliye Vekili Seyit Beye götür. Yarına kadar bunları okusun. Cumhuriyet ve halk hâkimiyeti mefhumları ile umumî hukuk kaideleri bakamından tetkik etsinler ve mütalaalarını bildirsinler. Meselenin şimdilik üçümüz arasında kalmasını arzu ettiğimi Seyit Beye söylersin" demiştir. Profesör Seyit Bey verilen müsveddeleri okuduktan sonra geri vermiş, pek mükemmel bulduğunu, esaslarda mutabık olduğunu ancak birkaç noktada mütalâa kaydettiğini Hasan Rıza'ya söylemiştir. Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, 1, İstanbul 1973. s. 181-183.
108 F. R. Atay, a.g.e., s. 374-375.
109 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, III, s. 86-87; 23 Eylül 1923'te verilen bu beyanatın bir özeti Türkçe ilk olarak İkdam gazetesinde yayınlandı; F. F. Tülbentçi, a.g.e., s. 37.
110 A. Çeçen, a.g.e., s. 235.
111 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, 1, s. 422.
112 Yücel Özkaya. "Cumhuriyetin İlânı ve Rejim Olarak Eğitime Katkıları", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIX/56(Temmuz 2003), s. 471.
113 RR. Atay, a.g.e., s. 375.
114 Y.Özkaya, a.g.m., s. 473; Ahmet Özgiray, "Lozan'dan Cumhuriyet Rejimine Giden Yol". Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XII/34(Mart 1996), s. 158.
115 Cumhuriyetin ilânı konusunda bütün milletvekillerinin ikna edilemeyeceğini bilen Mustafa Kemal, "Bu memlekette bir heyeti içtimaiyede bir inkılâp yapıldığı zaman elbette onun esbabı vardır. Ancak o inkılâbı yapanlar inanmak istemeyen anut (inatçı) hasımlarını iknaya mecbur mudur?" demektedir. Bütün milletvekillerinin tek tek ikna edilmesi daha demokratik olabilirdi. Ancak bu durumda hedeften sapma olabilirdi. Çünkü hedef her şeyden önce yurdu düşmanlardan kurtarmaktı. Askeri başarılar kazanılmıştı ancak bunun ardından siyasî düzenlemelerle pekiştirilmeliydi. Mustafa Kemal bu düşünce ile gerekli gördüğü tüm değişiklikleri hayata geçirecektir... Cumhuriyetin ilânı anlayış değişimi gibi son derece güç ve zahmetli bir sosyal inkılâptı. Bu ise Atatürk'ün en büyük başarısı idi. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, I, s 430-431
116 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, II, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2002, s. 31; "1923 yılının o haftalarında Büyük Millet Meclisinde cumhuriyetçilik akımı var mıydı? Hayır... Mustafa Kemal o mecliste fikir tartışmaları ile tabiî bir ekseriyet elde edemezdi. İnce politika taktikleri ile bir teslimiyet havası yaratmalıydı." F.R. Atay., a.g.e., s. 376.
117 Cengiz Dönmez, "Atatürk ve 75. Yılında Cumhuriyet", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIV/42(Kasım 1998), s. 1102.
118 Atilla Kollu, "Mustafa Kemal ve Cumhuriyet", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIV/42(Kasım 1998), s. 1128.
119 M. Akif Erdoğru. "Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet Fikri", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XV/43(Mart 1999), s. 225.
120 B. Lewis, a.g.e., s. 261: B. Lewis'in Atatürk'ün aldığı kararlar için kullandığı "bir dizi manevralar" deyimi, yukarıda verilen kaynaklarda da görüleceği üzere "zamanlama ustası" veyahut "şartların oluşmasını sabırla beklediği" şeklinde bilgiler, Atatürk'ün atacağı adımlarda akılcı ve plânlı davrandığını ortaya koymaktadır. Atatürk için günümüzün deyimiyle "iyi bir stratejist" denilebilir. Bu hususta ki şahsî kanaatlerini Nutuk'ta bizzat belirten Atatürk'ün cumhuriyetin ilânı konusunda olduğu kadar, diğer konularda da aynı ilkeler içinde olduğunu görmekteyiz. Bu onun lider özelliğinden kaynaklanmaktadır. Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Adnan Nur Baykal, Mustafa Kemal Atatürk'ün Liderlik Sırlan, Sistem Yay; Ankara 1999; Atatürk 2 Kasım 1922 tarihinde Petit Parisien muhabirine Bursa'da verdiği bir demeçte, Hilâfette şimdiki usul-i veraseti muhafaza edip etmeyeceği şeklinde kendisine yöneltilen suale "Bu babda kati bir şey söyleyemem. Mamafih şimdiki usulün muhafazası müreccah olacağı zannındayım" şeklinde düşüncelerini belirtirken şimdilik kaydıyla zihnindeki plânı söylememişti. Ancak ileride halifelik kaldırılacaktı.Yine aynı beyanatta kendisine yöneltilen Başkentin neresi olacağı ile ilgili soruya Atatürk "Bu babda hiçbir karar-ı kati ittihaz edilmemiştir. Müstakbel payitahtımızı intihap için sulhun akdini beklemeliyiz" diyecektir. Halbuki ileride başkentin Ankara olacağı kuşkusuz bellidir. Bkz. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, III, s. 73; Atatürk için verdiğimiz bu kısa örnekler Onun cumhuriyetin ilânında ve gerekse devletin her türlü hizmet, faaliyet, kanun ve kararlarında ki önsezi, plân, strateji, olaylarda ki zamanlama usulü ve akılcı lider özelliklerine dikkatlerimizi yöneltiyor.
121 M. Alpargu, 1. Özçelik, N.Yavuz, Türk İnkılâp Tarihi ve Atatürk İlkeleri, Ankara 1995, s. 148; bu konuda ayrıca bkz. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler (1859-1952), İstanbul 1952, s. 560; Mete Tuncay, Türkiye Cumhuriyetinde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), Ankara 1981, s. 91; Hakkı Uyar, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, İstanbul 1998.
122 H.V. Velidedeoğlu, a.g.e., s. 246-247; İlk Meclis 'Milli Mücadele Meclisi", İkinci ve Üçüncü Meclisler ise "Devrim Meclisleri" ve "Tek Parti Meclisleri" olarak tanımlanıyor. Bir diğer açıklayıcı husus ta şudur ki, cumhuriyeti ilân eden İkinci Meclis ve daha sonraki Üçüncü Meclis, tek parti meclisleridir. Bunların üyeleri Atatürk tarafından kurulan Halk Partisi adayları olarak seçilmişlerdir. Halk Partisince gösterilen Milletvekili adayları halkın seçimine daha doğrusu halkın onayına sunulmaktaydılar, bkz. ayn. yer.
123 Birinci Grup olarak ta bilinen bu grup 10 mayısısıs 1921'de kurulmuştu; bu gruba dayalı olarak kurulan Cumhuriyet Halk Fırkası liderlerinin bir ittihatçı bütün içinden geldikleri ileri sürülmektedir. Ancak Müdafaa-i Hukukun devamı sayılan Cumhuriyet Halk Fırkası sürekli bir ittihatçı muhalefeti ile karşı karşıya kalmıştır. İleri tarihlerde İttihatçılar ve Terakkiperverliler İsmet Paşanın hareketleri neticesinde erimeye yüz tuttular. Tarık Zafer Tunaya,' Türkiye'de Siyasal Partiler, III, Hürriyet Vakfı Yay., İstanbul 1989, s. 603-604; Halk Fırkası Müdafaa-i Hukuk Dernekleri ile ilk Mecliste bulunan Müdafaa-i Hukuk Grubu temeline dayanmaktaydı. H.V. Velidedeoğlu, a.g.e., s. 246.
124 Hüseyin Tosun, "Türkiye'de Demokrasinin Gelişim Sürecine Genel Bir Bakış", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XVIII/52(Mart 2002), s. 204-206; Hüseyin Tosun, "Bir Modernleşme Projesi Olarak Türkiye'de Cumhuriyet", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIX/56(Temmuz 2003), s. 832-833; Cumhuriyetin ilânından sonra Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığına seçilmesi üzerine Başbakan İsmet Paşa Halk Fırkası Genel Başkan Vekilliğine atanmıştır. Böylece "Millî hâkimiyetin halk tarafından ve halk için icrasına rehberlik etmek için halkçılık temeli üzerine kurulan Halk Fırkası, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin yerini almıştır. İhsan Güneş, "Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinden Halk Fırkasına Geçiş", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, IH/8 Mart 1987), s.436-442; Halk Fırkasının kuruluşunu içeren ve gerekli kanunî işlemlerin yapılmasını talebini İçişleri Bakanlığına ileten 11 Eylül 1923 tarihli dilekçeyi , cumhuriyetin ilânı yolunda atılan adımlardan birisi olarak tarihî bir belge niteliğinde olmasından dolayı buraya alıyoruz. Nitekim bu tarihten bir buçuk ay sonra cumhuriyet 29 Ekim'de ilân edilecektir: "Dahiliye Vekalet-i Celilesine. Halk Fırkası nam ve unvanı ile tesisi ve teşkil ve musaddak nizamnamesi takdim edilen siyasi cemiyetin kanunu mahsusuna tevfıkesi Türkiye dahilinde teşkilatta bulunmak üzere müsaade-i Tesmiyesinin itası ve Umumi Heyeti İdare Azasının Erzincan Mebusu Sabit, İstanbul Mebusu Dr. Refik, İzmir Mebusu Celal, Erzurum Mebusu Münir Hüsrev, Tekirdağ Mebusu Cemil, Konya Mebusu Kazım Hüsnü, İzmit Mebusu Saffet, Diyarbakır Mebusu Zülfü Beylerden mürekkep ve Halk Fırkası Katibi Umumisinin de Kütahya Mebusu Recep Bey bulunduğu arz olunur efendim. Halk Fırkası Katib-i Umumisi Recep, Halk Fırkası Umumi Reisi Gazi M. Kemal." Hikmet Bila, CHP(1919-1999), Doğan Kitapçılık Yay., İstanbul 1999, s. 40; Hikmet Bila, Cumhuriyet Halk Fırkası'nı Türkiye Tarihinin ekseni ve bir siyaset okulu olarak görmektedir. Verilen bu dilekçe ile Anadolu ihtilâlinin ilk siyasal partisi resmen belgelenmiştir. İsmet Paşanın genelgesiyle cemiyet Halk Fırkasına dönüşmüştür ancak parti bir çerçeve-kadro halindedir. H. Bila, a.g.e., s. 40-43; Zeki Çevik, Milli Mücadelede Müdafaa-i Hukuktan Halk Fırkasına Geçiş (1918-1923), Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2002, s., 483.
125 Yeni seçimlere Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ismi ve buna bağlı olarak ortaya konulan dokuz umde ile girilmekteydi. Bütün bunlar Halk Fırkasına giden yolda atılan adımlardı. Seçimden hemen sonra 9 Ağustos 1923'te 56 cemiyetin ismi Halk Fırkası olmuştu. Halk Fırkası Ekim 1923'te resmen kurulmuş, Kasım 1924'te (10 Kasım 1340) Cumhuriyet Halk Fırkası olarak isim değiştirmiştir. Daha sonra 4. Büyük Kongrede 1935'te ise Cumhuriyet Halk Partisi'ne dönüştü. Suna Kili, Türk Devrim Tarihi, İstanbul 1982, s. 152; Kemal Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul 1967, s. 332 ; Halk Fırkasının kurulmasıyla devrimin ve yeni kurulacak olan cumhuriyet sisteminin kadro meselesinde yeni bir adım atıldığı belirtilmektedir. O zamana kadar Birinci Grup veya Müdafaa-i Hukuk grubu adındaki topluluk artık bir siyasal partiye dönüştürülmüştü. Bu şekilde örgütlenme sürerken bir yandan da Lozan Antlaşmasının imzalanması ile artık o güne kadar "ulusal bir giz" olarak saklanan cumhuriyetin ilânı hedefine ulaşılabilirdi. A. Çeçen, a.g.e., s. 232-233; Atatürk yapacağı siyasal mücadelenin gelecek evrelerine hazırlanırken Onun ilk ihtiyacı bir "siyasal örgüt" idi. 8 Nisan 1923'te yayınladığı dokuz umdelik bildiriden bahisle "Bu program bugüne kadar icra ve intaç ettiğimiz esaslı bilcümle hususatı ihtiva ediyordu. Maahaza programa ithal edilmemiş mühim ve esaslı bazı meseleler de vardı. Mesela Cumhuriyetin İlânı, Hilafetin ilgası..." B. Lewis, a. g.e., s. 259; ayrıca bkz. M. Albayrak, a.g.e., s. 104-110.
126 Nurettin Gülmez, Kurtuluş Savaşında Anadolu'da Yeni Gün, Atatürk Araştırma Merkezi Yay, Ankara 1999, s. 408.
127 İslâm Ans., "Atatürk", I, s. 769-770; Atatürk 16 Eylül 1924 tarihinde Trabzon'da yaptığı konuşmada "Halk Fırkası memleket ve millet her türlü dayanaktan mahrum bırakılarak felakete atıldığı uğursuz kavgada bütün milleti kadrosu içine alarak kuvvet ve kudret yapan dış düşmanlarını yurttan atıp iç düşmanlarını imha eden halka hürriyet ve hâkimiyet temin eden mukaddes bir cemiyettir" demekteydi. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1997, s. 195; Yine 7 Şubat 1923'de Balıkesir'de halkla konuşmasında "Halk Fırkası halkımıza siyasî terbiye vermek için bir mektep olacaktır" demiştir. Daniel Dumoulin, Atatürk'ten Düşünceler, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2000, s. 20.
128 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, H, s. 64; Atatürk Halk Partisi'ni kurmak hakkındaki kararını açıklarken (6 Aralık 1922, Ankara'da Hâkimiyeti Milliye, Yeni Gün ve Öğüt gazetesi muhabirlerine), "Filvaki vatanımıza ve istiklâlimize göz dikenlere yalnız askerlikçe galebe etmek kâfi değildir. Memleketimiz hakkında istilâ emelleri besleyecek olanların her türlü ümitlerini kıracak veçhile siyaseten, idareten ve ikitisaden kuvvetli olmak lâzımdır... Bundan böyle hiçbir fırsat ve vakti fevt etmeyerek çalışmayısısa mecburuz. Ancak bu mesai senelerle takip ve tatbik edilecek bir programa müstenit olmazsa akamete mahkûmdur."demektedir. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II, s. 50-51; Atatürk Halk Fırkası'nın 1927'de yapılan kongresinde Halk Fırkası'nın 1. Kongresi olarak Sivas Kongresi'ne işaret ediyordu: “Bugün küşadı ile müftehir olduğum büyük kongremiz Sivas Kongresi’nden sonra teşkilâtımızın ikinci büyük kongresi oluyor” diyordu. Z. Çevik, a.g.e., s. 482, dipnot 1213; Atatürk Birinci Mecliste örgütlenen Birinci Grubu temel alarak Halk Fırkası'nı kurmuştu. Cumhuriyetin ilânına giden yolda ki aşamalardan birisi de bu olaydı. Cumhuriyetin ilânı ile kurulan tek parti idaresi o devir şartlarında haklı gerekçelere dayanmaktaydı. Yeni ortamda yeni muhalefet istenmiyor ve muhalefet tasfiye ediliyordu. "Her çağdaşlaşma eylemi her devrim bir öndere ve bir örgüte gereksinim duyar. Öndersiz başsız bir devrim düşünülemez... Örgütleşme siyasal iktidara gelmek için ön koşullardan biridir. Siyasal örgütleşme ise siyasal partiyi gerekli kılar... Mustafa Kemal'in devrimi çoğulcu, özgürlükçü, demokratik bir siyasal sistemi amaçlamıştır. Ancak bu amaca ulaşmak öbür amaçların da gerçekleşmesini sağlamak için başlangıçta benimsediği güçlü bir tek parti sitemidir." Suna Kili, Atatürk Devrimi Bir Çağdaşlaşma Modeli, s. 168'den naklen Z. Çevik, a.g.e., s. 491-492.
129 A. Çaycı, a.g.e., , s. 300.
130 A. Çeçen, a.g.e., s. 256-259.
131 Cumhuriyet Halk Partisi Grup Toplantısı Tutanakları 1923-1924, s.31; Rauf Beyin bu toplantıdaki bazı sözleri: "Ne sultanlar ne saltanatı ferdiye, ne de meşrutiyet-i idare taraftarıyım. Bilâ-kaydüşart milletin hâkimiyetini görmek en büyük saadettir." a.g.e., s. 39, "Ben efendiler! Milletin kendi hâkimiyeti taraftarıyım. Bilâkaydüşart milletin hâkimiyeti esasına taraftar olan adamlardanım. Bunun ismi cumhuriyettir. Başımla beraber cumhuriyetçiyim." a.g.e., s. 78; Aynı toplantıda İsmet Paşa "Biz hâkimiyeti milliyenin aksa-yı tekâmülü olarak cumhuriyeti ilân ediyoruz" diyor. a.g.e., s. 90.
132 Nutuk, s. 551.
133 Nutuk, s. 567.
134 M. Albayrak, a.g.e., s, 96; Başta Rauf Bey olmak üzere Kazım Karabekir, Ali Fuad Cebesoy, Adnan Beye (Adıvar), göre halifeye devlet başkanlığı yetkileri verilmeliydi ve Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nda ki hükümler korunmalıydı. Bu nedenle cumhuriyet bir olup bittiye getirilmiş ve kabinenin oluşturulması mümkün iken sistemde düzenlemeye gidilmiştir. Türk Parlamento Tarihi, 2. Dönem, I, s. 209.
135 1 Kasım 1923 tarihli Tevhid-i Efkar'dan naklen Tülay Alim Baran, "İstanbul Basınında Cumhuriyetin İlânına Tepkiler ve Yorumlar", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi. XV/44 (Temmuz 1999), s. 632; Rauf Beyin cumhuriyetin ilânı konusundaki "emrivaki" kelimesine aynı şekilde şurada rastlıyoruz: "Teşkilâtı Esasiye Kanunu'nun tadil ve cumhuriyetin ilân edilmesi bugün bir emrivakidir." 31 Ekim 1923 tarihli Vatan gazetesinden naklen Türk Parlamento Tarihi, 2. Dönem, I, s. 233.
136 H. Eroğlu, "Atatürk ve Cumhuriyet", Atatürkçü Düşünce El Kitabı, s. 26.
137 24 Eylül 1923 tarihli Vatan gazetesinde "Yeni devletimiz Türkiye Cumhuriyeti esasatının garb cumhuriyetleri esaslarından farklı olmayısısacağını beyan ediyor" denilmekteydi. 24 Eylül 1923 tarihli Vatan gazetesinden naklen G.M.K. Atatürk'ün Hayatı, s. 308; 24 Eylül 1923 tarihli Vatan'dan "Yeni devletimiz Türkiye Halk cumhuriyeti başlığı ile yer alan yazıda Atatürk'ün Ankara'ya gelen N.F. Presse muhabirine verdiği beyanata yer veriliyordu. "Yeni Teşkilâtı Esasiye Kanunu 15 güne kadar Büyük Millet Meclisi tarafından müzakeresine başlanacaktır... yeni kanunda birçok yeni esaslar bulunmakta ve yeni devletin ismi Türkiye Halk Cumhuriyeti şeklinde tespit edilmektedir." denilmekteydi. Türk Parlamento Tarihi, 2. Dönem, 1, s. 215; Mustafa Kemal'in 23 Eylül'de yabancı gazeteciye verdiği ve 27 Eylül 1923 tarihli Hâkimiyeti Milliyede yayınlanan beyanatında Cumhuriyetin ilân edileceği duyurulmaktaydı. "Teşkilâtı Esasiye mucibince hâkimiyet bilâkaydüşart milletindir. İcra kudreti, teşriî salâhiyeti milletin yegâne hakikî mümessili olan Mecliste tecelli ve temerküz etmiştir, diye sarahat vardır. Bu iki kelimeyi izah edebilmek için hangi lugatta aranırsa aransın mezkur kelime cumhuriyet olacaktır. Yeni Türkiye'nin emr-i teceddüdü daha nihayet bulmamıştır... " Türk Parlamento Tarihi. 2. Dönem. I, s. 218-219 ; Yine Vatan gazetesi başyazarlarından Ahmed Emin o tarihlerde cumhuriyet idaresinin kurulacağını ve bunun en iyi sistemlerden birisi olduğunu ifade ile "Cumhuriyet şeklinin takarrür etmesine memnun olmalı mı? Bu suale evet cevabını verebiliriz" demektedir. 25 Eylül 1923 tarihli Vatan gazetesinden naklen G.M.K. Atatürk'ün Hayatı, s. 308.
138 İstikbal gazetesinde 27 Eylül 1923 de çıkan yazıda Ankara'daki özel muhabirinden alınan telgraf yayınlandı. "Bu telgraf haberine nazaran son tadilât devletin şeklini de değiştiriyor ve bugünkü şekil yerine cumhuriyet şeklini kabul ediyor."27 Eylül 1923 tarihli İstikbal gazetesinden naklen G.M.K. Atatürk'ün Hayatı, s. 311.
139 Yücel Özkaya, "Cumhuriyetin İlânı ve Rejim Olarak Eğitime Katkıları, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIX/56(Temmuz 2003), s. 471-472; ayrıca bkz. Yücel Özkaya, Türk Basınında Cumhuriyetin İlânının Öncesi ve Sonrası", Atatürk Yolu, 111/11 (mayısısıs 1993), Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yay., Ankara 1993.
140 Vatan, Tevhid-i Efkâr ve Tanin cumhuriyetin ilân tarzını eleştirmekte, aleyhte yayınlar yapmaktaydılar. Bu gazeteler bir taraftan cumhuriyete taraftar olduklarını açıklarken diğer yandan da cumhuriyetin ilân ediliş tarzı ve cumhuriyet sisteminin getireceği faydaları kuşkuyla karşılar yayınlar yaptılar. H.Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s. 93.
141 Y. Özkaya,, a. g. in., s. 473; "Cumhuriyetin bizim için bir gaye olduğuna şüphe yoktur. Bilirsiniz ki âlemi İslâmın ilk hükümetleri cumhuriyet şeklindeydi... Fikrimce Teşkilâtı Esasiye tadilâtı zannedildiği kadar acele olmamıştır." 10 Teşrinisani 1923 tarihli Vakit gazetesinden naklen G.M.K. Atatürk'ün Hayatı, s 322
142 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, III. s. 591; Tevhid-i Efkâr gazetesi Başyazarı Ebuzziyazade Velid Bey " Bizi korkutan kırmızı cumhuriyet paçavrası mıdır?" demekteydi. 1 Teşrinisani 1923 tarihli Tevhid-i Efkâr'dan naklen T.ZTunaya, a.g.e., s. 591.
143 A. Çeçen, a.g.e., s. 236; H. C. Yalçın cumhuriyetin ilânında acele edildiğini, Büyük Millet Meclisinde hiçbir münakaşa ve müzakere edilmediğini yazmıştı.H. Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s. 96; Tanin yazarı Hüseyin Cahit Yalçın'ın cumhuriyet lehinde yazılar yazdığı, Tevhid-i Efkâr'da ise Ebuzziya-zade'nin aleyhte yazıları olduğu bildiriliyor. 16 Ekim 1923 tarihli Tanin'de Türklerin cumhuriyet ilân etmesinin büyük takdir uyandıracağı yazıyordu. 19 Ekim 1923 tarihli Tevhidi Efkâr'da ise "Ankara İstasyon Binası Cumhuriyeti doğurabilecek mi?" denilerek durup dururken dertsiz başa dert açıldığı öne sürülüyor cumhuriyete karşı çıkılıyordu. G.M.K. Atatürk'ün Hayatı, s. 312.
144 G.M.K. Atatürk'ün Hayatı, s. 326.
145 Türk Parlamento Tarihi, 2. Dönem, I, s. 231; T.A.Baran, a.g.m., s.638; H. Cahit Yalçın'ın Tanin'deki "Yaşasın Cumhuriyet" yazısında aslında bu önemli hadiseyi alaya alan ifadeleri vardı. Tevhid-i Efkâr'daki yazısında ise Ebuzziyazade ise "Efendiler! Devletin adını taktınız. İşleri düzeltebilecek misiniz?" başlığı ile cumhuriyete karşı çıkmaktaydı. 31 Ekim 1923 Tarihli Tanin ve 31 Ekim 1923 tarihli Tevhid-i Efkâr'dan naklen M. Albayrak, a.g.e., s. 95; Yakup Kadri'ye göre “Genç Türkiye Cumhuriyetinin ne şekil ne ruh itibariyle diğer cumhuriyetlere benzemeyişi, kâfi derecede ispat eder ki onu tevlid eden avâmil onları tevlid eden avâmilin aynı değildir... Bu memlekette cumhuriyet asla bir fikir mücadelesi karşısında değildir. Ve ara sıra onun üstüne saldıran dalgalar nihayet bir ihtiras batağının kar'ından fışkırıp geliyor” demektedir. Türk Parlamento Tarihi, 2. Dönem, I, s. 249.
146 İkdam, 30 Ekim 1923; bkz. Ek 2.
147 T.A.Baran, a.g.m., s. 638 (31 Ekim 1923 tarihli İkdam'dan naklen).
148 Vatan, 31 Ekim 1923; bkz. Ek 3; Cumhuriyetin ilânı hakkında basındaki yankıları için ayrıca bkz. Ramazan Tosun, Cumhuriyetin İlânının Yankıları, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya 1991.
149 Zeki Arıkan, "Cumhuriyetin İlânı ve İzmir Basını", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, I/3(Temmuz 1985), s. 965-973.
150 Z. Arıkan, a.g.m., s. 973-974 (5 Kasım 1923 tarihli Türk Sesinden naklen).
151 Hâkimiyet-i Milliye, 30 Ekim 1923; bkz Ek 4.
152 K. Z. Gençosman, a. g. e., s. 209.
153 La Nation Belge. 31 Ekim 1923; bkz. Ek 5.
154 M. Albayrak, a.g.e., s. 97.
155 Bekir Tünay, "Atatürk ve Cumhuriyet", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, III/7(Kasım 1986), s. 159.
156 Ercan Haytoğlu, "Cumhuriyet, Türk Tarihindeki Gelişimi ve Atatürk", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIV/42(Kasım 1998), s. 1141.
157 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, III, s. 106-107; Atatürk bu beyanatını Cumhuriyetin 1. Yıldönümü münasebetiyle 31 Ekim 1924'te Vakit gazetesi muhabirine vermiştir.
158 H. Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s.137-141; aynı konu için ayrıca bkz. İsmet Giritli, "Atatürk ve Cumhuriyet", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XI/33(Kasım 1995), s. 802-803.
159 U. Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s.70
160 H. Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s. 141-149; H. Eroğlu, "Atatürk ve Cumhuriyet" Atatürkçü Düşünce El Kitabı, s. 30-31, H. Eroğlu, Türk İnkılâp Tarihi, s 385-386.
161 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, III, s. 86; Atatürk bu beyanatını 27 Eylül 1923te N. F. Presse muhabirine vermiş ve bu beyanat Hâkimiyeti Milliyetle yayınlanmıştı.
162 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, III, s. 94; Atatürk bu beyanatını 4 Aralık 1923'te Tercüman-ı Hakikat Başyazarına verdi.
163 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, I, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1997, s. 404-405.
164 U. Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 75.
165 Atatürk Türk Gencinin El Kitabı, Başbakanlık Yay., Ankara 1973, s. 32.
166 U. Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 38-39; Atatürk diyor ki "Millî egemenlik öyle bir nurdur ki onun karşısında zincirler erir. Taç ve tahtlar yanar. Taç sahipleri mahvolur." A. Afet İnan, a.g.e., s. 47.
167 A. Afet İnan. a.g.e., s. 44; Atatürk cumhuriyete sahip çıkan konuşmalar yapmakta ve bu yönde misal olarak seçtiğimiz şu cümleleri aktarmaktadır: "Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır." U. Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 73, Enver Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler, İstanbul 1981, s. 182, "Ey Türk Gençliği, Birinci vazifen Türk bağımsızlığını, Türk cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.",Gençlere yönelik olarak yine "Cumhuriyeti biz kurduk. Onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz" demektedir. Atatürkçülük, III, Haz. Genel Kurmayısıs Başkanlığı, MEB Gençlik ve Spor Bakanlığı Yay., Ankara 1983, s. 28; Atatürk cumhuriyetin korunması ve kollanması hususunda gençliğe olan güvenini bu şekilde ifade etmekteydi. Burada bir önemli hususu daha kaydedelim. Atatürk'ün gençliğe olan güvenini ifade eden ve 24 mayısısıs 1918'de gazeteci yazar Ruşen Eşref Ünaydın'a imzaladığı ve üzerine not düştüğü fotoğrafta şu düşüncelerini okuyalım: "Her şeye rağmen muhakkak bir nura doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet yalnız, aziz memleket ve milletim hakkındaki payansız muhabbetim (sonsuz sevgim) değil, bugünün karanlıkları, ahlâksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ziya (ışık) serpmeye ve aramayısısa çalışan bir gençlik gördüğümdendir." U. Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 192, aynı konuşma için bkz. Belleten, VII/28(1943).
168 H.Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, s. 52-77; Atatürk hâkimiyet-i milliyeye müstenit bilâkaydüşart müstakil yeni bir Türk devleti tesis etmek için yola çıkarken son asrın gelişmelerini çok iyi bilmekte ve buradan alınacak değerlerin yüksek Türk kültürü zemininde çok iyi sonuçlar verebileceğine inanmaktaydı. "İstiklâl Savaşında doğrudan doğruya, millete dayanılmasına rağmen ortaya çıkan millî egemenlik anlayışını Türk tarihi ve kültürü ile batıdan gelen değerler manzumesi şekillendirecektir." S.Cöhce, a.g.m., s.261; Demokrasi eski Yunanca'da Halk manasında "demos" ve egemenlik manasında "kratos" kelimelerinden oluşmuştur. Demokrasi kelimesinin temelinde egemenlik kavramı vardır. Demokrasi halkın kendi kendisini yönetmesi demektir. Aynı zamanda halk hükümeti demektir. Demokrasi bir hükümet ve idare sistemidir. Demokrasinin aslında çoğunluk fikri vardır. Millî Egemenlik ilkesi demokrasinin klasik şeklidir. Ve millî egemenlik çağımızda demokrasi fikrini temsil için kullanılır. Demokrasi ile millî egemenlik yani millet iradesi birbirine bağlı kavramlardır. Türkiye'de demokrasi yolunun millî egemenlikle açıldığı bilinmektedir. Demokrasinin temeli hürriyet ve eşitliğe dayanır. Millî egemenlik ise irade hürriyetine dayanır. Dolayısıyla demokrasi millî egemenlik yolu ile en doğal yolunu bulur. Millî egemenlik batı tipi demokrasiyi (çoğulcu sistem) en gelişmiş şekline ulaştıran ilkedir. Halkçılık ise halkın halk tarafından halk için idaresi demektir. Halk deyimi ise insan topluluğu (İngilizce the people) manasındadır. Halkçılığın temeli eşitliğe dayanır. Demokrasi ise hürriyet ve eşitlikle yükselir. Demokrasinin temeli hürriyet, halkçılığın ise eşitliktir. Millî egemenlik ferdin değil, milletin egemenliği ifade eder ve demokratik sistemi yani egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu ortaya koyar. Bir önemli tespit de şudur ki milli egemenlik ilkesinin tam manasıyla gerçekleşmesi cumhuriyetle mümkün olmuş ve cumhuriyetin kurulmasıyla halk idaresi gerçekleşmiştir. Bu şekilde Cumhuriyet sistemine temel teşkil eden bu kavramlara ve aralarındaki ilişkilere kısaca açıklık getirmeye çalıştık. Daha geniş bilgi için bkz. H. Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1997; Ahmet Mumcu, Atatürk'e Göre Milli Egemenlik, Ankara 1986; Aydın Tanen, Atatürk ve Milli Hâkimiyet, Ankara 1983; Sami Ateş, Milli Hâkimiyet Prensibinin Tarihi Gelişimi ve Türk İnkılâbındaki Yeri, Ankara 1987.
169 Rahmi Doğanay, " Saltanattan Cumhuriyete İmparatorluktan Milli Devlete", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XVII/49(Mart 2001), s. 13.
170 Ergün Aybars, "Türkiye'de Demokrasinin Temellerinin Atılmasında 1923-1927 Dönemi", Atatürkçü Düşünce. Atatürk Araştırma Merkezi Yay, Ankara 1992, s. 254-255.
171 Neşe Çetinoğlu, "Cumhuriyet Kavramı ve Atatürk'ün Cumhuriyet Anlayışı", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XII/36(Kasım 1996), s. 726; aynı makale için bkz. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIX/56(Temmuz 2003); ayrıca bkz. Hayrettin Parlakyıldız, "Cumhuriyet ve Atatürk Devrimleri", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIX/55(Mart 2003).
172 Mustafa Keskin, Abdulkadir Yuvalı, Ayhan Öztürk, Mustafa Ekincikli, Türk İnkılâbı ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Kayseri 1995, s. 154; Atatürk'e göre cumhuriyetin temeli millî hakimiyettir. Milli hâkimiyet cumhuriyetin tekâmülü olarak değerlendirilemez. Çünkü o şekilden ziyade ruh ve esas meselesidir, a.g.e., s. 202; Cumhuriyet ve demokrasi arasındaki bağ Atatürk tarafından ifade ediliyordu. Bu arada Atatürk cumhuriyet kelimesinin üzerinde hassasiyetle durmuş ve manası ve gerekse içeriğinin değiştirilmesi fikrine karşı çıkmıştır. Falih Rıfkı Atay’ın naklettiğine göre Terakkiperver Cumhuriyet isminde bir parti kurulduğunda bu kelimenin muhalif bir partide yer almaması için Halk Partisinin başına cumhuriyet kelimesini eklemiştir. M. Akif Erdoğru, "Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet Fikri", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XV/43(Mart 1999), s. 227.
173 M. Albayrak, a.g.e., s. 104; Atatürk'ün Cumhuriyet anlayışı ve daha geniş bilgi için bkz. a.g.e., s. 97-104.
174 Sıtkı Aydınel, "Atatürk'ün Kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin Temel Nitelikleri", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, IX/27(Temmuz-Kasım 1993), s. 526; Atatürk için cumhuriyetin anlamı elbette ki büyüktü ve uzun fikir muhasebeleri, uzun uğraşılar ve sebat neticesinde cumhuriyet ilân edilmişti. Bu bakımdan Atatürk ve cumhuriyetle ilgili Cenab Ozankan'ın naklettiği bir hatırayı buraya almakta fayda görmekteyiz: "Yıllar yürüdü. Cumhuriyetin on beşinci yıldönümü oldu... Atatürk Dolmabahçe'de hasta yatıyordu. Bir Boğaz Vapuru sarayın önüne duracakmış gibi yavaşlamıştı. Vapurdan neşeli sesler yükseliyor, içindeki gençlik Atatürk'ü görmek için çırpınıyordu. Seslerini Eşsiz Adam da duymuş ve karşılık vermek istemişti. Bu maksatla pencerenin kenarına koydukları koltuğa oturmuş ve eliyle işaret etmişti. Vapurda haykırışına birden fışkırırcasına çoğalınca Atatürk'ün zebercet gözlerinde bir nem bulutu belirmiş ve büyük eserinin neşesini âdeta eliyle tutmuştu: - On beş yıl Cumhuriyet demişti. "Evet seviniyorlar sevineceklerdir. On beş yıl Cumhuriyet bu sevinilecek neticedir." İ. H. Baltacıoğlu, a.g.e., s. 58.
175 N. Demirhan, a.g.e., s. 12, 17; Cumhuriyet, Türk inkılâbının önemli bir sonucu kabul edilmiş, 5 Şubat 1937'de 1924 Anayasasında yapılan değişiklikle devletin özellikleri arasında "Cumhuriyetçilik" ilkesi olarak yer almıştır.
176 M. Akif Erdoğru, a.g.m., s. 226; ayrıca bkz. Abdulkadir Yuvalı, "Atatürk İlkeleri ve Diğer Akımlar", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XIH/39(Kasım 1997), s. 967-968.
177 E. Semih Yalçın. "Osmanlıdan Cumhuriyete Geçiş ve 19 mayısısıs Ruhu", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XV/45(Kasım 1999), s. 852.
178 İ. Giritli, a.g.m., s. 801.
179 Muhittin Gül, Türk İnkılâp Tarihi, Barış Yay.. Ankara 1998, s. 241-243: Türkiye Cumhuriyeti Devletinin meclisin açılmasıyla fiilen kurulduğu halde henüz adı yoktur. BMM ve hükümeti aslında bir devlet konumunda olmasına rağmen bu devletin resmi adı-eski Türkler kahramanlık yapmadan başarı göstermeden çocuklarına isim koymazlardı-başarılar kazanıp kendisini ispatladıktan sonra 29 Ekim 1923'te konulmuştur. Bu dönem devletimizin âdeta çocukluk dönemi olarak tanımlanıyor. Bu çocukluk günlerinde büyük başarılar kazanılmış millî birlik sağlanarak demokratik temel atılmıştır. İnci Enginün, "Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin Açılışı ve Yazarlarımız". Atatürk Araştırına Merkezi Dergisi, II/6(Temmuz 1986). s. 741.
180 Bekir Sıtkı Baykal, "Cumhuriyetimizin Tarihsel Anlamı", Atatürkçü Düşünce, Atatürk Araştırma Merkezi Yay, Ankara 1992. s. 247.
181 İ. H. Baltacıoğlu, a.g.e., s. 60.
182 İ.H.Baltacıoğlu, a.g.c. s. 56.
183 Mukaddes Arslan, 'Bahaeddin Ögel ve Türk Kültür Tarihi Araştırmaları", Bilge, IX / 35 (Kış 2002). s. 43-44.
184 İ. H. Baltacıoğlu, a.g.e., s. 57.
185 Utkan Kocatürk, '"Cumhuriyetin Anlamı, Önemi ve Milletimize Kazandırdıkları", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XlX/56(Temmuz 2003), s. 468-469; ayrıca bkz. Utkan Kocatürk, "'Atatürkçülük ve Atatürk İlkeleri". Yeni Türkiye Cumhuriyet Öze] Sayısı I Genel Değerlendirme ve İdeoloji, 1V/23-24 (Eylül - Aralık 1998), s. 604.
186 B. S. Baykal, a.g.m., s. 243-244.
187 B. S. Baykal. a. g. in., s. 247-251.
188 B. S. Baykal. a. g. m., s. 245.
189 H. Eroğlu. Atatürk ve Cumhuriyet, s. 9; Prof. Eroğlu’na göre Eski Türklerde ki devlet idaresini modern anlamda cumhuriyetle nitelendirmek mümkün değildir. Cumhuriyetin gerekli kıldığı belirli sürelerde devlet başkanı seçimi yapılmadığı gibi seçme hakkı da genel değildi ve sınırlı bir topluluğa verilmişti. H. Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s. 11; Prof. Eroğlu, Eski Türklerde ve Osmanlı Devletinde devletin şekli olarak modern manada cumhuriyete fikir ve uygulama olarak rastlanamayısısacağını yazıyor ve ekliyor: "Ancak Eski Türk Devletlerinde Hanın seçimle işbaşına gelmesi seçim için belirli şartların mevcudiyeti, kurultayların Danışma Meclisi hüviyetinde görev alması, Eski Türklerin cumhuriyetin temel yapısını teşkil eden demokratik anlayışa ne ölçüde değer verdiğini göstermektedir."H. Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s. 20.
190 H. Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s. 151-152.
191 A. Afet İnan. a.g.e., s. 486.

192 Reşat Genç, "Atatürk Türk Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti", 1. Uluslar arası Türkoloji Kongresi Bildirileri (Prizren-12-14 Aralık 1998), haz. Nimetullah Hafız, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2001. s. 17-18; Prof. Dr. Reşat Genç "Bazı Türk topluluklarında Kurultay veya Kengeş türü toplantılar için 'Toy' deyiminin kullanıldığını, gerek boyun, gerek budunun, gerek devletin önemli konularının bu toylarda da görüşüldüğünü ve karara bağlandığını görmekteyiz" demektedir. R. Genç, a.g.m., s. 19; "Boy beyleri cesaret, mali kudreti, doğruluğu ile tanınmış kimseler arasından seçim yolu ile iş başına gelirlerdi. Seçici heyet herhalde Boy'u meydana getiren aile ve soyların temsilcilerinden kurulu olmalıdır. Bu heyet Eski Türk Devletlerinde mevcut Meclis (Toy) lerin küçük çapta ilk tipi olarak görülmektedir. İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1991. s. 249; Bu konuda ayrıca bkz. Bahaeddin Ögel, Türklerde Devlet Anlayışı, Ankara 1982; yine ayrıca bkz. Mehmet Saray, Türk Devletlerinde Meclis (Parlamento) Demokratik Düşünce ve Atatürk, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 1999; Prof. İ. Kafesoğlu'na göre Toy' bütün Türk Lehçeleri ve Türkçe'den geçen bütün dillerde ‘Meclis-Toplantı’ manasındadır. 'Toy' sonraki çağlarda dilimize geçen Moğolca Kurultay/aslı Khuriltai sözünün Türkçe karşılığıdır, bkz. İ. Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 249, Prof. B. Ögel ise kurultaydan bahisle bunun Türklerde ki karşılığının ‘Kengeş’ olduğunu bildirmiştir, bkz. Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, IV, Ankara 1985, s. 173.
193 R. Genç, a.g.m., s. 19.
194 Mukaddes Arslan, "Türkiye Cumhuriyeti'nin Tarihî ve Kültürel Temelleri", Bülten, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yay., XVI / 52 ( Ekim-Kasım-Aralık), s. 78; Eski Türklerde yapılacak olan savaşlar, barışlar, toprakların iskân sistemi, yağma taksimleri, oymakların yaylak ve kışlak bölüşme hakları ve bunun gibi pek çok hususlar. "Dernek" veya "Yığınak" denilen Halk Meclisleri’nde görüşülmekteydi. Cumhuriyetimizin temellerinin bu gibi tarihî ve kültürel geleneklerimiz yönleriyle de araştırılması gerektiği kanaatindeyiz.
195Bu konularda yayınlanmış eser ve makaleler için bkz. Mukaddes Arslan. “Atatürk İlkeleri ile İlgili Bibliyografya Denemesi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XVIII / 53 (Temmuz 2002 ).
196 H. Eroğlu, Türk İnkılâp Tarihi, s. 272; ayrıca bkz. Hamza Eroğlu, "Atatürk ve Millî İrade", Milli Kültür, 11/6-8(1981); Hamza Eroğlu, "Milli Egemenlik tikesi ve Anayasalarımız", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, I/l(Kasım 1984).
197 H.Eroğlu, Türk İnkılâp Tarihi, s. 382-384; H. Eroğlu. "Atatürk ve Cumhuriyet", Atatürkçü Düşünce El Kitabı, s. 31-32; ayrıca bkz. Ergün Aybars, "75. Yılında Türkiye Cumhuriyeti", Yeni Türkiye Cumhuriyet Özel Sayısı I Genel Değerlendirme ve İdeoloji. IV/23-24(Eylül – Aralık 1998).
198 H. Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s. 21.
199 H. Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, s. 155-158.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla




Saat: 12:11


Telif Hakları vBulletin® v3.8.9 Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
gaziantep escort bayan gaziantep escort
antalya haber sex hikayeleri Antalya Seo tesbih aresbet giriş vegasslotguncel.com herabetguncel.com ikili opsiyon bahis vegasslotyeniadresi.com vegasslotadresi.com vegasslotcanli.com getirbett.com getirbetgir.com
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort eryaman escort eryaman escort kızılay escort çankaya escort kızılay escort ankara eskort
mecidiyeköy escort

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 PL2