Genel Paylaşım Forumu     forum  

Go Back   Genel Paylaşım Forumu > > >

Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 11 January 2009, 11:11
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Eski Yunan


Yunanca «Helias»tan dolayi «Helenler» de denen, Yunanistan Yarimadasinda yasayan kavimler ve onlarin kurdugu eski devlet ve uygarliktir.

Çiftçi bir halk olan Helenler ya da Eski Yunanlilar, tarihlerinin baslangicinda çok sade bir yasam sürerler, sirtlarina kendilerinin dokudugu yünden bir gömlek, ayaklarina sigir derisinden çarik giyerlerdi. Köylüler tek bir odadan ibaret olan kulübelerde oturur, evcil hayvanlarla birarada yatarlardi. Soylular sinifi ömürlerini savas, av, eglence ve yarismalarla geçirirlerdi. Deniz kiyisinda yasayanlar ise pek de dayanikli olmayısan teknelerle balikçilik yaparlardi.

Savasçi kavimler olan Akalar ve Borlar tarafindan istilâ edilmeden önce, Yunanistan Yarimadasi'ndaki daglarla çevrili küçük ovaciklarda birbirine rakip bagimsiz siteleri olusturan topluluklar yasiyordu. Bu sitelerden özellikle Atina ve Isparta'nin, Eski Yunan uygarliginda özel bir yeri vardir.

Eski Yunan halki M.Ö. VI. yüzyilda Anadolu kiyilarinda ve Akdeniz'de (Güney Italya, Sicilya) yeni kentler kurdular. Siteler arasinda büyük geçimsizlikler ve rekabet olmasina karsilik Eski Yunan topluluklari din ve dil bakimindan bir birlik olusturuyordu ve bu birlik sayesinde siteler, Persleri geriye püskürtmüsler, Isparta ordusunun Termopil'de (Thermopylai) ezilmesine ragmen Perslere karsi iki büyük zafer kazanmislardi: Maraton Zaferi (M.Ö. 490) ve Salamis Deniz Savasi (M.Ö. 480).

Iste bu olaylardan sonra Eski Yunan uygarligi gelismis ve özellikle Atina, mimarlari, bilginleri, filozoflari, sairleri, müzikçileri, tiyatroculari ve heykelcileriyle bu uygarligi ebedîlestirmisti.

V. yüzyilin sonlarina dogru siteler yeniden birbirine düsünce Atina ve Isparta, ayri ayri bütün Yunanistan'a hâkim olmak istedi. Bu yüzden çikan Peloponnes Savasi, tüm ülkeyi kasip kavururken veba salgini da Atina halkini kirdi. Böylece Atina, Isparta'nin baskisi altina girdi ve kendi yasalarindan vazgeçmek zorunda kaldi (M.Ö. 404).

Bu kavgalardan yararlanan Persler Anadolu'yu ele geçirdiler ama Yunanistan topraklarini elde edemediler. Ama az sonra Makedonya krali Filip (Philippos) II Yunanistan'i fethetmekte hiç bir güçlükle karsilasmayısacakti (M.Ö. 337).

Iskender Imparatorlugu

Filip'in oglu Büyük Iskender baskaldiran sitelere boyun egdirdi (Thebai yerle bir edildi) ve hirsla fetihlere giristi. On yila yakin bir süre içinde, Akdeniz'den Hindistan kiyilarina kadar uzanan genis bir imparatorluk kurdu. Darius III'ün tahtina yerlesti, onun kiziyla evlendi, yeni danismanlar edindi ve birçok dogu âdetini benimsedi. Ne var ki Iskender Imparatorlugu'nun zayif birligi, ardillari arasindaki rekabete dayanamadi. Imparatorlugun parçalanmasiyla asil Yunanistan'in gücü de son buldu; onun yerini Antakya, Bergama ve Iskenderiye gibi kentler aldi.

Romalilardan Türklere

Yunanlilar Kelt saldirilarina bir süre karsi koydular, ama Romalilarin gücüne dayanamayısarak sonunda onlara boyun egdiler (M.Ö. 146). Eski Yunan uygarligi öylesine zengindi ki Roma bu zenginligi ve sanat hazinelerini yagma etmekle kalmadi, onu taklit etmege de çalisti: Yunan edebiyat, sanat ve mitolojisi Romalilar için en geçerli kaynak oldu ve sonunda onlarin uygarligini belirli bir biçimde degistirdi. Siyasal bakimdan ise Eski Yunanistan artik prokonsüllerce yönetilen iki eyalet haline geldi. Roma Imparatorlugu'nun büyük iktisadî dolasimi disinda kaldi, onlara yazlik oturma yeri oldu.

Yabanci istilâlari (Vizigot, Ostrogot, Islav, Bulgar) bu baris dönemini altüst ederek Yunanistan'in yikilip dagilmasina yol açti (III. yüzyildan X. yüzyila kadar).

Siteler ve Yurttaslar

Eski Yunan'da sitelerin kurulmasi 2.500 yillik bir olaydir ve bu uygarligin temeli sitedir (polis). Her site az sayida (bes-on bin) yurttastan olusurdu; sitede yasayan yurttaslar sirayla çesitli görevler (maliyeci, asker) yüklenerek devlet yönetimine katilma hakkini elde eder ve yasalarin güvencesinden yararlanirlardi.

Sitede oturanlar siyasal açidan esit degillerdi: yabancilarla kölelerin hiç bir hakki yoktu. Asagilik sayilan ve elemegine dayanan isler bunlara yaptirilirdi.

Yurttaslar sehrin merkez kesiminde otururlardi; burasi savas sirasinda müstahkem bir kale, baris günlerindeyse siyasal, düsünsel, dinsel ve ekonomik yasamin merkeziydi. Her sitenin kendi tanrilari ve yalniz kendi yurttaslarinca uygulanan dinleri vardi.

Egitim de sitelere göre degisikti. Isparta'da çocuklar çok siki, âdeta askerî bir egitim görürdü. Yeniyetmelikten çikma sirasinda, sogukkanliliklarini ve duyarsizliklarini ispat etmek için köleleri (heilos) öldürebilirlerdi. Ve ömür boyu savasa hazir askerler olarak kalirlardi.

Eski Yunan sehirleri çok canliydi; buralardaki alisveris yerleri simdiki Yakindogu sehirlerinde görülen çarsi ve pazarlara benzerdi. Bütün yurttaslar, hattâ köleler sehrin ortasinda bulunan ve agora denen büyük bir meydanda toplasip bulusurlardi. Sebze, sarap ve balik saticilarinin çigliklari, hali-kilim ve koku sergileri arasinda, neseli bir ugultu içinde karsilasir, söylesir, tartisir, itisir-kakisirlardi.

Atina'da yurttaslar Ekklesia denen halk meclisinde toplanir, bu toplantilarda sitelerinin sorunlarini tartisir, savas ya da baris konusunda karar alirlardi.

Sofokles'in, Aiskilos'un, Euripides'in trajedilerinin ya da Aristofanes'in komedilerinin oynandigi açikhava 'tiyatrosu, halkin tek eglencesiydi.

Yunan uygarligi M.Ö. V. yy.da en yüksek düzeye ulasti; III. yy.da Iskender'in fetihleriyle her yana yayildi. Ordunun bozguna ugramasina ragmen Yunanistan'in etkisi Roma'ya kadar uzandi ve Roma uygarliginin gelismesinde büyük payi oldu.

Hasmet ve Sefalet

Anit yapilarin güzelligi, edebiyatin göz kamastirici parlakligi bizi yaniltmamalidir. O zamanlar Yunanlilarin çogu köylerde harap kulübelerde, sehirlerde basit evlerde ve ilkel kondularda yasiyorlardi. Kaldirimsiz, isiksiz dar sokaklarda lagim sulari akardi. Her taraf sinek, sivrisinek, fare doluydu. Atina ya da Isparta'ya disaridan gelen bir kimse önce pislikle ve agir kokularla karsilasirdi.

Perikles Çagi

'Perikles (M.Ö. 495-429) döneminde Atina, sosyal ve kültürel alanda kazandigi basarilar sayesinde öteki Yunan sitelerine üstünlügünü kabul ettirdi. «Perikles çagi» tarih (Herodotos), felsefe (Sokrates ve Eflatun), tiyatro (Aiskilos [Aiskhylos], Sofokles, Euripides) ve özellikte sanat (heykelci Pheidias'in Akropolis'teki çalismalari) alaninda olaganüstü bir gelisme gösterdi.

Isparta

Atina'nin büyük rakibi Isparta aristokratik bir rejimle yönetiliyordu. Ahalisi üç siniftan olusuyordu: heilos (savasta tutsak alinan ve topraklari isleyen köleler), perioikos (Isparta'ya boyun egmis Akalar) ve esitler (tamami yurttas sayilan savasçilar sinifi). Yedi yasindan baslayarak sert ve siki bir egitim gören esitler, Isparta'yi Med Savaslari'na kadar Yunanistan'in en güçlü devleti yaptilar.

Sitede Din

Din, sitedeki yasamin bir parçasiydi. Yüksek görevlilerin yönettigi din törenlerine sitenin bütün ahalisi katilirdi. Ayinler kesin kurallara bagliydi ve candan katilmayısi gerektirirdi: Yunanlilar, candan katilmazlarsa, kiskanç ve alingan olan tanrilarin kendilerini korumayısacagina inanirlardi.

Aristofanes

Aristofanes (M.Ö. 445-386) kirk kadar komedi yazmistir; baslicalari sunlardir: Bulutlar, Yaban Arilari, Kuslar, Lysistrata, Plutos ve Kadinlar Meclisi. Aristofanes, buluslarla dolu usta bir üslûpla savasa, hasimlarina, paraya saldirir ve Atina mahkemelerini gülünçlestirir. Kullanmaktan sakinmadigi edepsizce sözler, herkesi, siradan insanlari oldugu kadar seçkinleri de güldürürdü
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 11 January 2009, 11:12
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Franklar ve Clovis



M.S.V. yy.da Galya'yi fetheden Germen kavimleridir. Main Irmagi, Kuzey Denizi, Elster ve Elbe irmaklari arasindaki bölgelerden gelen Franklar, Roma Galyasi'ni fetheden müthis savasçilardi. Fransa'ya bugünkü adini onlar verdi. Bati uygarligini ancak VII. yy.da benimseyen Franklar aslinda, çiftçilik nedir bilmez, savasçi ve yagmaci insanlardi.

Franklar iki ayri kavimden olusuyordu: Ripüerler ve Salienler. Ama Salienler zamanla Franklari egemenlikleri altina aldilar, bu halkin Galya'ya girmesi yavas yavas oldu. III. yy.da Franklar, Roma ordusunu desteklediler ve agir agir imparatorlugun içlerine sizdilar. Böylece, Cambrai ve Kuzey Galya'yi isgal ettikten sonra Luvar Irmagi'na kadar indiler.

Clovis

V. yy. sonunda, Roma Imparatorlugu'nun çöküsü sirasinda, Franklarin krali, hirsli ve akilli bir savasçi olan Clovis'ti (465-511). Clovis bütün Galya'ya, askerlerinin kahramanligi ve Kilise'nin yardimi sayesinde kisa zamanda hâkim oldu. Kilise onu Hiristiyanligi kabul ettigi için destekliyordu. Paris'i baskent yapan Clovis, hükümdarliginin sonuna kadar genç Frank ulusunu, otoritesi altinda birlestirmege gayret etti, böylece de Frank Kralligi'nin kurucusu kabul edildi.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 11 January 2009, 11:12
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Feodalite

Roma Imparatorlugu yikildiktan sonra barbar kavimler, Avrupa'nin çesitli bölgelerinde devletler kurdular. Krallar, Roma kanunlari ile kendi geleneklerini birlestirerek yeni düzenlemeler yaptilar ve ülkelerini kontluklara, onlari da daha küçük idari birimlere ayirdilar. Buralara barbar seflerini atayarak bazi ayricaliklar verdiler.

Kavimler Göçü'yle baslayan karisikliklarin etkisiyle büyük toprak sahipleri ve çiftçiler, hayatlarini devam ettirebilmek için güçlü kisilerin korumasi altina girdiler. Halkin himayesi altina girdigi kisilere süzeren, himaye edilen halka da vassal adi verildi. Senyörler, bagliliklari karsiliginda sahip olduklari topragin isleme hakkini kira karsiliginda verdiler.

Feodalitenin temel özelligi siyasi bölünmüslük ve sosyal esitsizliktir. Senyörler, topraklarinda yasayan insanlarin üzerinde mutlak haklara sahiptirler. Her senyör, ayri bir silahli güce sahiptir ve her senyörün bölgesinde ayri kurallar geçerlidir.

Avrupa'da siyasal ve sosyal bölünmüslük, bölgesel ekonomik faaliyetler, insanlar arasinda dil, davranis ve dünya görüsü bakimindan farkliliklar dogmasina neden olmustur.

Feodalite, bütün Ortaçag boyunca devam etti. 15. yüzyilda; barutun atesli silahlarda kullanilmasiyla sona erdi. Feodalitenin yikilmasi, mutlak kralliklarin güçlenmesini sagladi. Yeniçag basinda Almanya disinda feodalite yikildi. Almanya'da ise Yakinçag'da ortadan kalkti. Feodalite devam ettigi süre içerisinde Avrupa'da sosyal adalet kurulmamis, bu nedenle halk, çesitli siniflara ayrilmistir:

Asiller

Ortaçag Avrupasi'nin en imtiyazli sinifi asillerdi. Bunlarin en üstünde senyör denilen derebeyleri bulunurdu. Senyörlerin en büyügü kraldi. Derebeylerden sonra sirasiyla dükler, kontlar, baronlar, vikontlar ve sövalyeler yer almistir. Asiller, her türlü hakka sahipti.

Rahipler

Asillerden sonra en imtiyazli sinifti. Papa'ya bagli olarak çalisirlardi. Kilise topraklarinda senyörler gibi yasarlardi. Ortaçag'da önemli miktarda toprak elde ederek zenginlesmislerdi. Vergi ve askerlikten muaf tutulmuslardi. Hem devlet hem de din isleriyle ugramislardir.

Burjuvalar

Kasaba ve sehirlerde oturup ticaret ve sanayi ile ugrasanlara burjuva denirdi. Senyörlere belli miktarda para vererek onlarin himayesinde yasarlardi. Zamanla zenginlesen burjuvalar, senyörlerden para ile bagimsizliklarini satin alarak tam serbestlik gibi imtiyazlar elde etmislerdir.

Köylüler

Ortaçag Avrupasi'nda en kötü sartlar altinda bulunan sinifti. Köylüler iki kisma ayrilmisti. Serf adi verilen köylülerin hiçbir haklari yoktu. Efendileri için tarlalarda çalisirlar ve kazançlarini onlara verirlerdi. Toprakla beraber alinip satilirlardi. Araziden ayrilma imkânlari kesinlikle yoktu. Serbest Köylüler, ekip biçtikleri topraklardan kazandiklarinin bir kismini senyöre vergi olarak verirlerdi. Istedikleri zaman baska bir yere gidebilirlerdi. Mallari da çocuklarina kalirdi.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 11 January 2009, 11:13
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Galya ve Galyalilar


Fransa'nin eski adidir. Eski Galya, asagi yukari bugünkü Fransa topraklarinin ancak, Ren Irmagi'na kadar uzanan kismini kapsar. Bu genis bölgede yasayan Galyalilar aslinda, M.Ö. I. binyilda Güney Almanya'dan gelen ve Galya'yi istilâ eden Keklerdir. M.Ö. VI. yy. sonlarinda ikinci bir Kelt istilâsi olmus, bu istilâcilar önceden yerlesmis halklara karisarak, Galyalilar adi verilecek olan yeni bir halk olusturmuslardi. M.Ö. III. yy. sonlarinda, Ren Irmagi'ndan Pireneler'e, Mans Denizi'nden Provence kiyilarina kadar Keltler, yerlesmelerini tamamlamis oluyorlardi.

Kelt uygarligi

Galyalilarin birçok tanrisi vardi. Onlara açiklanamaz gibi gelen her seye, gökcisimlerine, rüzgârlara tapinirlardi. Ruhun ölümsüzlügüne de inaniyorlardi. Çok iyi çiftçiydiler, topragi tekerlekli sabanla sürüyorlardi; dökmecilik, kuyumculuk, çömlekçilik sanatinda usta zanaatçilardi. Ticaretleri de gelismisti. Bugday ve tuzlama etin sarap ve zeytinyagi ile takas edilmesi, M.Ö. III. yy.da paranin kullanilmasina yol açacakti.

Roma Fethi

Massalia'daki (Marsilya) Foça kolonisi, Galya'yi fethetmek için, Romalilara baslangiç noktasi oldu. Romalilar M.Ö. 154 yilinda, bu sitenin çagrisi üzerine, onlari komsu kabilelere karsi korumak için, ise karistilar. Böylece Galya'nin güneyine yerlesip yavas yavas Akdeniz kiyisini isgal ettiler, yönetim merkezi Narbonne olan Provence eyaletini kurdular ve Ispanya'ya giden bir ticaret yolu açtilar.

Zaten sarsilmis bulunan Galya, Kimber ve Toton istilâsiyla (M.Ö. 109-101) bir defa daha sarsilmis, yakilip yikilarak pek zayif düsmüstü. M.Ö. 60'a dogru, Germenler tarafindan tehdit edilen Galyalilar, Provence valisi Sezar'dan yardim istediler ve Sezar, istilâcilari püskürttü. Roma'nin fethi gerçek anlamiyla, askerlerini Galya'nin hemen hemen her yerine yerlestiren Sezar ile baslamis ve M.Ö. 54 yilina dogru, Sezar kendisini bu ülkenin hâkimi sayabilecek duruma gelmisti.

Galyalilar bagimsizliklarini yitirdikleri zaman genç Vercingetorix'in ardinda toplandilar, ama bu önder düsmana yenildi (M.Ö. 52) ve Romalilar, Galya'ya kesinlikle egemen oldular.

V. yy .da, göçmen kavimler Galya'yi istilâ edince Roma Imparatorlugu dagildi. Ortaya çikan kargasaliktan, ülkenin ekonomisi büyük zarar gördü. Ama çok geçmeden eski Galya, Frank krali Clovis'in buyrugunda yeniden birlesecek ve yavas yavas Fransa haline gelecekti.

Alesia

M.Ö. 52 yilinda Alesia'ya çekilen Vercing6torix ordulari, Sezar ile lejyonlari tarafindan kusatildi. Romalilar sehri kusattilar, hendekler kazdilar, çitler, tahta perdeler diktiler, insan tuzaklari kurdular. Galya'nin her yanindan akin akin yardim gönderildi, ama Vercingetorix son bir çatismadan sonra, yurttaslarinin canini kurtarmak için teslim olmaga karar verdi.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 11 January 2009, 11:13
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Frigya Uygarligi


(MÖ 750 - MÖ 300) Frigler, Ege Göçleri ile Anadolu'ya gelen Balkan kökenli boylardan biridir. Ancak siyasi bir topluluk olarak ilk defa MÖ 750'den sonra ortaya çikmislardir, Midas döneminde ise (MÖ 725-695/675) bütün Orta ve Güneydogu Anadolu'ya egemen, güçlü bir krallik düzeyine ulasmislardir. Hint-Avrupa kökenli olduklari halde kisa bir süre içinde Anadolululasmislar ve bir yandan Helen, öbür yandan Geç Hitit etkileri altinda kalmis olmakla birlikte özgün ve Anadolulu bir kültür olusturmuslardir.

Friglerin maden ve agaç isçiliginde, dokumacilikta ürettikleri eserler Helen piyasasinda begeni kazanmis ve Helenli ustalar tarafindan taklit edilmislerdir. Makara kulplu bronz tabaklar ve bronz kazanlar; dönemin "teknolojik" bir basarisi olan altin, gümüs ve bronzlardan yayli çengelli igneler (fibulalar); degerli madenlerden giysi kemerleri, tokalar ve zengin bezemeli tekstil ürünleri; geometrik desenlerle süslü mobilya esyasi bunlar arasindadir. Frigler, Helenlere ayrica müzik alaninda da esinlenme kaynagi olmuslardir.

FRIGLERIN TARIHI

Güçlü bir uygarlik kuran Friglerin tarihi ve sosyal yasami ile ilgili bilgilerimiz ne yazik ki yeterli degildir. Bu konudaki ilk bilgileri antik yazarlardan ögreniyoruz. Tarihçi Herodot ile cografyaci Strabon'a göre Frigler, Avrupali bir kavimdi ve Anadolu'ya gelmelerinden önce "Brigler" olarak aniliyorlardi. Friglerle ilgili bu yazili kaynaklari ve bölgedeki kazi sonuçlarini degerlendiren bilim adamlari Friglerin, büyük olasilikla MÖ 1200'lerde Trakya ve Bogazlar üstünden Anadolu'ya geldikleri, ilk yillarda Trakya ve Güney Marmara Bölgesi'nde geçici yerlesim merkezleri kurduktan sonra Bati Anadolu'nun iç kesimlerine yayildiklarini ileri sürmektedirler. Friglerin Anadolu topraklarinda ilk siyasal birligi kurmalari MÖ 750 yillarina rastlar.

Friglerin bilinen ilk krali ülkenin baskenti Gordion'a adini veren Gordias'tir. Daginik Frig topluluklarini siyasal bir birlik altina toplamayi basaran bu kral ve yasadigi dönemin siyasal olaylariyla ilgili bilgilerimiz yok denecek kadar azdir. Tarihçi Arianos'a göre Gordias Thelmessos'lu (Fethiye) bir kadinla evlenmis ve Midas adini verdigi bir oglu olmustur. Midas Friglerin bilinen tek kralidir (Arastirmacilar Frig krallarinin hepsine Midas denildigini belirtmektedirler). Midas'in ünü kendi ülkesinin sinirlarini asip, Bati Anadolu kiyilarindaki Yunan kentlerine, hatta Kita Yunanistani'na dek yayilmistir.

Baslangiçta Eskisehir, Afyon, Ankara ve Sakarya vadilerini içine alan bir bölgede yerlesen Frigler, sonralari Kütahya'dan Kizilirmak'a, Ankara'dan Denizli'ye dek olan bölgede güçlü bir uygarlik olusturmuslardir. Midas'in Frig tahtina geçtigi ilk yillarda ülkenin en önemli düsmani Asurlar'dir. Midas, Asurlar'la baris yaparak Güneydogu sinirlarini güvenceye aldiktan sonra bati ülkeleriyle dostça iliskiler kurmaya yönelir (Bati Anadolu kentlerinden Kyme kralinin kiziyla evlenir). Öte yandan fildisi tahtini Yunanistan'daki Delphoi Apollon Tapinagi'na armagan ederek Kita Yunanistan'i ile iliskileri güçlendirir. Gordion'da yapilan kazilarda ele geçen Yunan çanak-çömlekleri bu iliskilere ait diger örneklerdir.

MÖ 700 yillarina dogru, Kafkaslar üzerinden Dogu Anadolu'ya giren Kimmerler, önce bölgedeki Urartular'i güçsüzlestirdikten sonra Kizilirmak'a kadar uzanirlar. Frig-Kimmer savasi sonunuda Frigya tamamen tahrip olur. Kral Midas ise öküz kani içerek yasamina son verir (MÖ 676). Batiya kaçan Frigler, küçük beylikler halinde bir süre daha varliklarini sürdürürlerse de Lidyalilarin egemenligine boyun egerler. Frigler, baslica Gordion (Yassihöyük), Pessinus (Ballihisar), Dorylaion (Eskisehir) ve Midas'da (Yazilikaya) yerlesmislerdir.

FRIGYA UYGARLIGI

Dil ve Yazi

Frig uygarligini kuranlarin, bir türlü aydinliga kavusturulamayan yazi ve dilleri üstüne bilgilerimiz oldukça sinirlidir. Friglerin basli basina bir yazi sistemi vardi. Kaynagi ve gelisimi henüz aydinlatilmamis olan bu yazi bir taraftan Arami, diger taraftan Ege yazi sistemlerinin etkisi altinda meydana gelmise benzemektedir. Frig yazisi henüz tümüyle çözülememis olmasina karsin okunabilmektedir. Ancak bu okuma, "Midas" ya da "Ana Tanriça" gibi çok bilinen sözcükler için geçerlidir.

Gordion'da bulunan bronz vazolarin bazilarinda Erken Yunan yazisinin alfabesine benzeyen Frigçe yazilar görülmüstür. Kayalara yazilmis yazitlarda da ayni yazilari görmek mümkündür. Bunlarin hepsi, tarih olarak MÖ VII. yüzyila kadar çikar. Frig ve Yunan alfabelerinin ayni Fenike kaynagindan gelmesi olasidir. Frig alfabesi MÖ V. yüzyila kadar kullanilmistir. Frig dili ise Yunanca ile karisarak MS II. ve III. yüzyillara kadar yasamistir.

Frig diline ait kalintilarla Yunan yazarlarindan gelme otuz kadar sözcük bu dili tam olarak açiklamaya yetmemektedir. Fakat genel olarak bu dilin Hint-Avrupa dilerinden oldugu ve içinde Islav, Arami ve hatta Frig öncesi Hitit dillerinden de sözcükler bulundugu söylenebilir. Onlardan kalan yazili belgeler yok denecek kadar az oldugundan, edebiyatlari hakkinda da bir bilgimiz bulunmamaktatir; fakat Frigyalilar hayvan öykülerinin buluculari olarak kabul edilir.

Mimari

Frigya sanat ve mimarisi konusunda bilgi edinebilmek için, Anadolu'nun çesitli yerlerinde, özellikle Gordion, Midas sehirleri ve Pazarli'da tümülüs seklindeki mezarlarda veya kayalar içine oyulmus zengin cepheli binalarda yapilan kazilara basvuruyoruz. Frigler, özellikle maden isçiliginde çok ileri gitmislerdi. Kaya ve tas mimaride kullanilan malzemeyi islemek için madenden çesitli aletler yapiyorlardi. Frigler zamaninda korunakli kalelerin varligi, Pazarli kazilarindan anlasilmistir.

Yüksekçe bir tepenin üzerine yapilmis olan bu kalenin içinde muntazam dörtgen seklinde küçük evler vardi. Evlerin temelleri tastan, üst kisimlari tahta hatillarla desteklenmis kerpiçten yapilmisti; damlar ise ahsapti. Çati ve dis cephelerin bazi kisimlari boyali kabartmalarla süslü toprak levhalarla kaplanmisti. Bu türden toprak levhalara Pazarli'dan baska Anadolu'nun çesitli yerlerinde ve özellikle Gordion'da rastlandi. Bunlardaki resimler ve nakislar Frigya sanatinin, Anadolu'da eskiden beri köklenmis geleneklerin, dogudan (özellikle Mezopotamya) ve batidan (Ionya ve Yunanistan) etkilerle gelistigini göstermektedir.

Bu mimarinin en iyi örnekleri Eskisehir ve Afyonkarahisar arasindaki eserlerde görülür. Bunlar zengin süslemeli tapinak kalintilaridir. Alinliklarinda bir pencere bulunmaktadir. Frig ahsap mimarisinin Likya'da da görülen bir çesidi Eski Bronz Çag prototiplerine kadar gider. Bu mimari ayni zamanda erken dogu mimarisini de etkilemistir. Klasik gelenege göre frizi ilk defa Frigler kullanmistir.

Amerikalilarin Gordion'da son yillarda yaptiklari kazilarda MÖ. VIII. yy.'da Frig evlerinin bazen tastan, bazen de tahta çerçeve kullanarak kaba tugladan yapildigi anlasilmistir. Bu evlerin bazilarinin plani megaron tipindedir. Gordion'da sehrin etrafini çeviren surlar, sehir kapisi ve çesitli binalar ortaya çikarildi. Frigler, dogu komsulari Urartular gibi kaya mimarliginda çok ileri gitmislerdir, kayalar içinde hücreler, odalar, koridorlar, neye yaradigi henüz tam olarak anlasilamayan yüksek kademeli merdivenler ve sunaklar yapmislardir.

Ayni zamanda kayaliklarda, çogu hallerde direkli ve alinlikli binalari bulunan cepheler olusturmuslardir. Üzerinde birtakim geometri ve ya hayvan motifleri yer alan bu kaya cephelerinin Frig devletinin parlak devrinde yapildigi anlasilmistir. Yalniz bu yapilarin mezar olup olmadigi konusunda bir fikir birligi yoktur. Gerilerinde mezar odalari seklinde hücreler bulunan bazi cepheler mezar olarak kabul edilmektedir. Fakat, Midas'in mezari olarak gösterilen Yazilikaya'daki bir cephenin mezar olmadigi ve sadece bir tapinak cephesi olarak kullanildigi düsünülmüstür. Bu mezar odasi semerdanli idi.

Saray depolari, hizmet yerleri ayri yapilar halindedir. Bazilarinin tabani renkli taslardan yapilmis mozaiklerle kaplidir. Üzerinde zengin geometrik motifler bulunan süslemeler, Anadolu'da bugüne kadar bilinen en eski mozaik süslemeleridir. Içlerinde mobilya parçalari, fildisinden özenle islenmis sanat eserleri, insan ve hayvan kabartmalari, çesitli çanak çömlek bulunmustur. Kimmer istilasi sirasinda yikilan sehir, yeniden yapilirken tapinaklarin dis cepheleri kabartmali, renkli, pismis topraktan levhalarla süslenmistir. Lidya devletinin hakimiyeti, dogu Yunan sanantinin Gordion'a girmesine neden oldu.

Mitoloji, Din ve Kibele Inanisi

Frigya uygarligi denildi mi akla ilk gelen Kral Midas olur. O zamandan günümüze Kral Midas ile ilgili iki efsane ulasmistir. Bunlardan ilki söyledir:

"Midas Frigya Kraliydi. Pek öyle akilli biri degildi; ama akilsizliginin cezasini sadece kendisi çekmistir. Birgün Midas'in adamlari sarayin yakinlarindaki gül bahçelerinde yasli Silenos'u buldular. Dionisos'u ararken yolunu kaybetmisti Silenos. Her zamanki gibi zil zurna sarhostu yine. Agaçlarin arasinda sizip kalmisti. Midas'in adamlari, tepeden tirnaga güllerle süslediler onu, sonrada krala götürdüler. Midas, güler yüzle karsiladi Silenos'u, tam on gün on gece agirladi. Yedikçe yedi Silenos, içtikçe içti. Sarhos oldu, sarkilar söyledi, sizdi, ayildi... Onuncu günün sonunda da Frigya krali elinden tutup tipis tipis Dionisos'un yanina götürdü onu.

Dionisos, Silenos'a yeniden kavustuguna öyle sevindi öyle sevindi ki, "Midas, dile benden ne dilersen." dedi. Kral, hiç düsünmeden, "Aman Dionisos", diye cevap verdi, "Her dokundugum altin olsun; baska birsey dilemem". Tanri bu dilegini yerine getirdi onun; ama aksam olunca yemekte basina neler gelecegini düsündükçe kis kis güldü. Zavalli Midascik... Karni acikip da sofraya oturunca ne kötü bir dilekte bulunmus oldugunu anladi. Agzina her götürdügü sey altina dönüveriyordu. Ekmegi mi tuttu, al sana altin bir ekmek... Elmaya mi dokundu, iste sapsari, kaskati bir elma...

Hemen Dionisos'a kostu Midas. Yalvardi yakardi. "Ne olursun bu büyüyü boz" diye göz yasi döktü. Dionisos, "Git de Paktolos irmaginda yikan. O zaman büyü bozulur" diye cevap verdi. Frig krali, Paktolos irmagina kostu hemen, bir güzel yikandi. Ondan sonra da sarayina dönüp tikabasa yedi içti. Simdi onun yikandigi irmaga bakanlar, altin kum tanecikleri görürler sularda."

Bir ikinci öyküsü daha vardir Midas'in. O da Apollonla ilgilidir. Yüce tanri, Frigya kralinin kulaklarini esek kulaklarina çevirmisti. Bir suç isledigi için degil de aptalligi yüzünden bu cezayi görmüstür Midas: "Apollon ile Pan arasinda yapilacak bir çalgi çalma yarismasinda Midas, yargiçlardan biri olarak seçilmisti. Kir tanrisi, kavaliyla hos sesler çikariyordu; ama Apollon'un gümüsten lira'si her çalgidan üstündü. Bir çalmaya baslamasin Apollon; Musalar bile durup kendini dinlerdi. Yargiçlardan ikincisi dag tanrisi Tmolos, yengi çelengini Apollon'a verdi. Ama yüce musikiden ne anlasin Midas, tuttu oynak havalar çalan Pan'i kazandirdi. Apollon da kizip onun kulaklarini esek kulaklari yapiverdi.

Midas bir süre, tanrinin armaganlarini koca bir külah içinde sakladi. Sakladi ama onun saçlarini kesen berber sonunda kulaklarini gördü. Kulaklari gördügünü kimseye söylemeyecegine yemin etti. Berber bu, konusmadan durur mu, gitti bir çukur kazdi sazlarin arasinda, usulca "Kral Midas'in kulaklari esek kulaklari." diye fisildadi. Aradan zaman geçti. Çukurun çevresinde büyüyen sazlar yel estikçe, "Kral Midas'in kulaklari esek kulaklari!" diye bagirmaya basladilar. Böylece herkes gerçegi ögrendi." Bu olaydan sonra, Midas sunu ögrenmistir herhalde: Iki tanri yarisirken begendigini tutma güçlü olani tut.

Frigya uygarliginin yaratildigi dönemde "Ana Tanriça Inanci" etkisinin doruguna çikmis, Ana Tanriça adina tapinaklar, kutsal alanlar yapilmis, dinsel törenler düzenlenir olmustu. Bu dönemde Ana Tanriça ile ilgili olarak anlatilan bir efsane, Tanriça'ya nasil tapildigini da anlatmaktadir.

Efsaneye göre, Ana Tanriça (Kibele), Attis adli bir delikanliya asik olur. Attis, Ana Tanriça'nin kendisine karsi duyduklarindan habersiz, Pessinus (Ballihisar) kralinin kiziyla evlenme hazirligindadir. Dügün yeri kurulmus, dügüne çagrili tüm konuklar yerini almistir. Gözünü ask bürüyen Ana Tanriça, olanca görkemiyle birden dügün yerinde ortaya çikar. Ve tanrisal gücünü kullanarak sevdigi erkek Attis'i çildirtir.

Bir anda çilgina dönen Attis, bir yandan dans eder, bir yandan da biçagini çekerek erkeklik organini keser. Attis'in kasiklarindan fiskiran kanlar topragi sular, topraktan bitkiler fiskirir. Attis'in kendisi de ölüp bir çam agacina dönüsür. Ana Tanriça da onun hiç bozulmamasini saglar. Çam agacinin, yaz-kis hiç bozulmadan kalmasi böyle bir efsaneye baglanir.

Friglerde Ölü Gömme Gelenegi

Frig beyleri ölülerini ya kayalara oyulmus mezarlara ya da tümülüslere gömerlerdi. Kaya mezarlarinin çogu soyulmus olduklari için mimari disinda fazla bilgi vermezler. Buna karsin tümülüsler, yani yigma mezar tipleri Frig ölü gömme gelenegini ögrenmemizde önemli rol oynarlar. MÖ 8. yüzyil baslarindan MÖ 6. yüzyil ortalarina kadar kullanildiklari sanilan tümülüslerin büyük bölümü Gordion'dadir. Bu yigma toprak mezarlari kentin sirtlarinda yer alir ve sayisi 100'e yaklasir.

Bu türde ölü gömme teknigi gelismis olarak birden ortaya çikar. Bu durum tümülüs mezarlarinin Frigya'ya disaridan gelmis olduguna isaret eder. Gerçekten de Arnavutluk ve Makedonya'da soylu kisileri gömmek amaciyla tümülüs mezarlarin MÖ 1800-1500'den itibaren kullanildigi bilinmektedir.

Frigya tümülüslerindeki mezar odalarinin ahsap yapisi çok ileri bir teknigin eseridir. Ölüler önceleri yakilmadan ahsap sedirler üzerine uzatilmis, MÖ 7. yüzyilin sonlarindan itibaren de, Yunanistan'dan gelen etkilerle yakilmaya baslamistir. Ahsap mezar odasina ölü ve ölü armaganlarinin birakilmasindan ve ahsap çatinin kapatilmasindan sonra, odanin üzeri büyük bir yigma tepeyle örtülmüstür.

Toprak yigininin ahsap mezar odasina yapacagi baskiyi en aza indirmek için mezar su sekilde yapilirdi: Ahsap mezar odasinin üstü moloz taslarla kaplanmis, bunun üzerine kalitesi ve direnci fazla olan, sulandirilarak bulamaç haline getirilmis kil serilmis , sonra da kuru kilden tepe yigilmisti. Toprak kümesi, altindaki nemli kilin iyice kurumasindan sonra yigilmis olmalidir; çünkü islak kil kuruyunca mukavemeti artiyordu. Tümülüslerin yüksekligi gömülen kisinin önemine göre 2-3 ile 60-70 metre arasinda degismektedir.

Frig tümülüslerini, Lidya ve Yunan mezarlarindan ayiran; mezar odalari yapiminda tas yerine tahta kullanilmasi, yigma tepe topraginin çevreye yayilmasini önlemeye yarayan krepis duvari ve mezar odasinina geçit veren dromos kullanilmamasidir. Toprak yigini altinda kalan mezar odalarinin yeri büyük boy tümülüslerde ortada, alçak tümülüslerde ise mezar soyguncularina karsi alinan önlemle merkezden uzak yerlerde olurdu.

Soylular için kentlerin disinda görkemli yigma mezarlar yapilirken, genis halk kitleleri için gösterissiz mezarlar kullanilmistir. Pazarli halki, ölülerini kalenin içindeki basit mezarlara, sirt üstü yatirarak gömmüslerdi. Bogazköy halki ölülerini yakip, küllerini küpler içine koyarak gömmüslerdi. Ayrica Bogazköy'de çocuk mezari olarak kullanilan bir vazo bulunmustur.
Bu Bogazköy ve Pazarli'daki ölü külleriyle iskeletlerin tümü geç Frig dönemine aittir ve sürekli kent içine gömülmüslerdir. Ancak Ankara'da yakilmis ölülerin küpler içinde gömüldügü kent disi mezarlar da bulunmustur. Bu Ankara'da bugünkü Hacibayram Camisi çevresindeki Frig kentinde yasayan farkli halk siniflarinin varligini gösterir.

BÜYÜK TÜMÜLÜS

Gordion'daki büyük tümülüs, mezar odasinin çukur içinde degil de zemin yüzeyinde yapilmis olmasiyla dikkat çeker. Mezar odasi (iç boyutllari 5.15x6.20, yüksekligi 3.25m), kireç tasindan kaba bir duvarla çevrilmistir. Bu 53 metre boyundaki tümülüsün yapilis teknigine gösterilen özen, tam mezarin Friglerin en güçlü döneminde yasayan bir krala ait oldugunu düsündürmektedir. Çesitli iddialara göre mezar ya Midas'a ya da Midas'in babasi Gordias'a aittir.

"Anadolu'nun piramitleri" denilen tümülüslerden biri olan Büyük Tümülüs'ün 53 metre altindaki mezar odasinin bozulmadan ortaya çikarilisi 20. yüzyilin ikinci yarisinda ortaya konulan basarili arkeolojik uygulamalardan biridir. Kazi baskani Roudney S. Young eski tümülüsün 250 metre çapinda ve 70-80 metre yüksekliginde olabilecegini tespit etmistir.

GORDION (YASSIHÖYÜK)

Frig Kralligi'nin baskenti Gordion'un kalintilari Ankara-Eskisehir karayolu ve Sakarya ile Porsuk nehirlerinin birlestigi yerin yakininda Polatli'nin kuzeybatisinda bulunmaktadir. Gordion'un geçmisi MÖ 8. yüzyil ortalarina kadar gider. Sehir en parlak dönemini MÖ 725 ve 675 yillari arasinda yasamistir. Midas bu kentte oturmustur. Gordion, MÖ 7. yüzyil baslarinda Kimmer saldirisina ugramistir. Sehir, Büyük Iskender tarafindan bagimsizligina kavusturuluncaya kadar 6.yy ortalarindan baslayarak Pers istilasi altinda kalmistir. Ayrica Büyük Iskender çözenin Asya fatihi olacagina inanilan gördügümü Gordion'da kiliciyla kesmistir (MÖ 334).

Kent Höyügü:

350x500 metre ölçüsündeki yassi bir höyük durumundaki Frig kenti, Sakarya irmaginin hemen dogusunda yer almaktadir. Arkeologlar, anitsal bir kapi ile birlikte kral ailesine ait bir çok yapi ve evlere kent duvarlarina iliskin kalintilar ortaya çikarmislardir. Bunlarin tümü Frig kralligina en parlak dönemine (MÖ 725-667) tarihlenmektedir.

Kent Kapisi:

MÖ 8.yüzyilin sonunda yapilmistir. Yumusak kireç tasindan 9 metre yükseklikteki kismi günümüze kadar korunmus anitsal bir yapidir. Kente asil giris 9 metre genisliginde ve 23 metre uzunlugunda üstü açik bir koridorla saglaniyordu. Kapinin iki yaninda yer alan kulelerin kente açilan birer kapisi vardir. Tamami kazilan kuzey avlu depo olarak kullaniliyordu. Güney avlusu ise Pers kapisinin büyük güney duvarinin korunmasi amaciyla kazilmadan birakilmistir.

Kent Merkezi:

Höyügün orta kismi saraylara ayrilmistir. Kerpiçten bir duvar (B) dört yapiyi içeren sarayin birinci avlusunu kent kapisindan ayirmaktadir. Daha kalin bir duvar (E1, E2, E3) iç avluyu kuzey, bati ve güney yönlerinden çevirmektedir. Olasilikla bu duvarlar saray yapilarinin dogu yönünce de uzanmakta ve böylelikle onlari disaridan tümüyle ayirmaktadir.

Saraylar:

Birinci avludaki iki yapi birer megarondur. Megaron 2, geometrik desenli bir mozaik ile dösenmistir. Bu mozaik, bilinen en eski çakil tasi mozaik örnegidir ve bugün bir kismi Gordion Müzesi'nde sergilenmektedir.

Megaron 3:

Bu, günümüze kadar Gordion'da çikarilmisken önemli yapidir. Iç avluda yer alan yap Frig akropolünün en büyük binasidir. Yapi, iki sira ahsap direkle bir orta ve iki yan nefe ayrilmistir. Arkeologlara göre orta bölüm tek katli ve yüksek bir salondu. Yan kisimlar ise iki katli ahsap galeriler seklindeydi. Megaron 3, MÖ 8. yüzyilin ikinci yarisinda insa edilmis en eski yapilardan biri olmalidir.

Teras Yapisi:

Terasin bati kesiminde her biri 11x14 metre ölçülerinde yan yana siralanmis 8 adet megaron yer alir. Her birinde ortada bir ocak ve yanlarda direklerle desteklenen ahsap galeriler bulunmaktadir. Büyük olasilikla bunlar sarayin günlük islerinin görüldügü yapilardir. Megaron 3'ün yanina yapilan bir merdivenle yeni olusturulan terasa geçis saglanmistir.

PESSINUS (BALLIHISAR)

Pessinus ören yeri, Ankara-Eskisehir karayolu üzerinde Sivrihisar yakinlarindaki Ballihisar'da bulunmaktadir. Pessinus, tanrilarin anasi Kibele olarak anilan tanriçanin ünlü kutsal yerlesmesiyle birlikte "Rahipler Devleti" seklindeki antik bir Frig yerlesmesiydi. Ana Tanriça'nin sekilsiz tastan yapilmis kült heykelinin (Baitylas) gökten indigine inaniliyordu.

Kent, Bergamalilar'in egemenligi altinda kalmisti, fakat Galatlar'in saldirisina ragmen buradaki rahipler sinirli bir özgürlüge sahip olabilmislerdi. Kenti bes Frigyali ve bes de Galat rahiple birlikte bir bas rahip yönetmisti. MÖ. 204 yilinda Roma senatosunun Pessinus'a elçiler gönderip Kibele'nin kült heykelini Roma'ya getirtmesi ve orada insa ettirilen bir tapinaga bu heykelin yerlestirilmesiyle kent çok büyük bir üne kavustu. MÖ. 25 yilinda Augustus, Galatia eyaletini kurunca, Pessinus Romalilarin yönetimine geçmistir.

TAPINAK:

Yapi çok ilginç bir plana sahiptir. Dar kenarlarinda alti, uzun kenarlarinda on bir sütun bulunan peristasis (antik tapinagin etrafini çeviren sütun dizisine verilen ad) Hellen tapinaginin degisik bir uygulamasini göstermektedir. Yapiyla iliskisi olan ve bir theatron (Antik Yunan tiyatrosunda seyircilerin oturdugu kisma verilen ad) islevi gören gösterisli bir basamak sirasi ortaya çikarilmistir. Bu nedenle Belçikali arastiricilar onu bir tiyatro-tapinak olarak tanimlamislardir.

Buna ragmen Ekrem Akurgal söz konusu basamaklarin Kibele kültü ile ilgili oldugunu düsünmektedir. Çünkü tapinagin yeralti bölümü Aizonai Tapinagi'nda oldugu gibi buna isaret etmektedir. Mimari süslemelerine göre tapinak MS. 1. yy'in ilk yarisinda yapilmistir. Açik bir alani üç yandan çeviren portiko (çatisi sütunlarla tasinan hol) kalintilari buranin bir agora olarak düzenlendigi görünümünü vermektedir. Yapi, eski Anadolu kültürleriyle iliskili Hellen tapinaklari seklinde batiya bakmaktadir.

NEKROPOL:

Kentin nekropolünde yapilan kazilarda ön yüzleri kapi seklinde olan Geç Roma mezarlarinin güzel örnekleri bulunmustur. Nekropol seramigini inceleyen Inci Bayburtoglu'na göre halen Ballihisar'daki yerel bir depoda korunan mezar taslari MS. 3. ya da 4. yy'a tarihlenebilir. Bunlarin içinde en önemlisi üzerinde bir aslan heykelinin yer aldigi steldir.

Belçikali arkeologlar Pessinus'un sig vadisinde yapilmis genis ve olasilikla uzun bir kanali da ortaya çikarmislardir. Bu kanalin her iki yani basamaklidir ve söz konusu basamaklar yazin kanaldaki su düzeyi asagi indiginde vatandaslara kolaylik sagliyordu. Bundan baska kanalin kuzey ucundan Roma çaginda varolan derenin suyunu düzenleyen kapatma sistemini de Belçikali arkeologlar bulmuslardir.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 11 January 2009, 11:14
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Germenler




Denizci bir kavim olan Germenler, Iskandinavya'nin güneyinden gelerek Keltleri yerlerinden sürdüler ve M.Ö. III. yy .dan itibaren bugünkü Almanya'ya yerlestiler. Sonra, Miladin ilk yüzyillari boyunca, Germanya dedikleri topraklarini, Urallar'a ve Karadeniz'e kadar genislettiler.

Germenler her seyden önce savasçiydi: silâh olarak mizrak (kargi), çift yüzlü balta ve uzun kiliç kullanirlardi. Val-Hall veya Walhalla adli bir cennete ve bu cennette ölülerin tanrilarla birlikte yasadigina inanirlardi; bu tanrilarin en güçlüsü, Wotan da denen Odin'di. Germenler, Roma Imparatorlugu'yla iliski kurunca, Hiristiyanligi benimsediler: M.S. IV. yy.da Kutsal Kitap, Gotlarin piskoposu Ulfilas tarafindan dillerine tercüme edildi.

IV. yy .a kadar Ren ve Tuna boylarini ellerinde tutan Germenler 376 yilinda Hun istilâlarina karsi koyamadi ve bu, Avrupa'da büyük kavimler göçünün baslangici oldu.

Avrupa'yi Istilâ Edenler

Vizigotlar («Bilge Gotlar») Tuna'yi astilar, Roma'yi yagma ederek 410'da Galya'nin güneyine yerlestiler: Akitanya'da bir krallik kurdular. Sonra Ispanya'yi istilâ ederek (476) Arap fethine kadar (711) burada kaldilar. Vandallar da ayni yolu izleyerek Kuzey Afrika'ya ulastilar.

Burgondlar Ron vadisinde durdular (Burgonya adi buradan gelir); Alamanlar ve Vizigotlar gibi bunlar da bir gün Franklar tarafindan ezilecekti. Ostrogotlar Italya'da, isikli sanati ve ince uygarligi bakimindan ilgi çeken Ravenna Kralligi'ni kurdular. Nihayet Angllar ve Saksonlar da Ingiltere'yi istilâ ettiler. Böylece, Roma imparatorlugu tamamen fethedildi ve yikildi.

Kelt sanatindan ve Gotlar araciligiyla dogu sanatlarindan etkilenen Germen sanatinin örnekleri arasinda, mine islemeli mücevherler, bunlarda yer alan hayvan figürleri, günesi temsil eden gamali haçlar sayilabilir.

Büyük Germen Kavimleri

Alamanlar, Burgondlar, Franklar, Ostrogotlar, Vandallar, Vizigotlar.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 11 January 2009, 11:14
eLanuR eLanuR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Gazneliler




Müslüman Türk devleti (963-1187).

Gazne Devleti'ni, Samanogullarinin hizmetinde bulunan Türk komutanlarindan Alp Tigin kurdu. Samanogullari Devleti'nin yanibasinda, Afganistan'da bulunan Gazne'yi kendine baskent yapti. Ölümünde yerine oglu geçtiyse de ordu komutanlarindan Bilge Tigin ile Sebük Tigin yönetime elkoydular.

Bilge Tigin'in ömrü kisa sürdü, ama Sebük Tigin, Gazne Devleti'ni güçlendirerek sinirlarini genisletti. Gaznelilerin en parlak dönemi Sebük Tigin'in oglu Mahmut zamanidir. Mahmut döneminde Gaznelilerin siniri doguda Ganj Nehri'ne, batida Mezopotamya ve Kafkasya'ya kadar dayaniyordu. Mahmut, Hindistan'i yagma ederek getirdigi hazinelerle Gazne kentini zenginlestirdi. Camiler, medreseler yaptirarak, ünlü bilginleri, sairleri yanina çagirarak Gazne'ye ün kazandirdi.

Ömrünün son yillarini, gittikçe Horasan dolaylarinda güçlenen Selçuklularla ugrasarak geçirdi. Son Hindistan Seferi'nden dönüsünde öldü. Mahmut'un ölümünden sonra yerine geçen oglu Mesut babasinin yerini tutamadi. Selçuklularin karsisinda tutunamadi; Dandanakan'da üç gün süren çetin savasta büyük bir yenilgiye ugradi (1040). Horasan ve Irak'i onlara birakmak zorunda kaldi. Mesut'tan sonra gelen Gazne hükümdarlari devleti bir süre daha sürdürdülerse de basarili olamadilar. Gazne Devleti, Afganistan'in yerlileri olan Gurlular tarafindan 1187 yilinda ortadan kaldirildi.

Gaznelilerde Sanat

Gaznelilerden günümüze kalan en önemli sanat eseri, Afganistan'in Büst kentindeki Lesgeri Bazar Sarayi'dir. Son yillarda, gene ayni çevrede cami kalintilari da bulunmustur. Mimarlik yaninda süsleme sanatlari da Gaznelilerde önem kazanmisti. Buna yazi sanatina duyulan ilgiyi de eklemek gerekir: kûfi yazi en olgun biçimini Gazneli Sultan Ibrahim (1059-1099) döneminde almistir. Gazneli sanati Selçuklu ve Hint sanatlarini etkilemistir.

Gazneli Mahmut

Dogu dünyasinin büyük hükümdarlarindan biri olan Gazneli Mahmut (967-1030), babasinin ölümü üzerine kardesini öldürerek tahta geçti. Hindistan'a 17 kez sefer yapti. Devletin sinirlarini çok genisletti, Iranli ünlü sair Firdevsi, Sehname'sini ona sunmustur.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Açma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Forum Seç


Saat: 06:50


Telif Hakları vBulletin® v3.8.4 Copyright ©2000 - 2025, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.