Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi
 

Go Back   Seversintabi.com Türkiye'nin En Büyük Forumu Bence Seversin Tabi > Genel Kültür > Türk Dünyası > Tarih Hakkında Herşey
Yardım Topluluk Takvim Bugünki Mesajlar Arama

gaziantep escort gaziantep escort
youtube beğeni hilesi
Cevapla

 

LinkBack Seçenekler Stil
  #11  
Alt 11 January 2009, 11:07
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Dandanakan Savasi


Sultan Mes'ud, Selçuklularin artik kendi devleti için ne kadar büyük bir tehlike oldugunu anlamis ve onlar üzerine sefere çikmisti. Nihayet Sultan Mes'ud ilk iki savasta Selçuklulari maglup ettti (1039). Ancak bu Gazneliler için Selçuklulari tamamiyle itaat altina alabilecek kesin bir zafer degildi. Bu bakimdan Selçuklulara baris teklif edildi.

Selçuklular tarafinda da kabul edilen bu teklife göre; Gazneli ordusu Herat'a gidecek, Nesa, Baverd, Fevare sehir ve hududlari Selçuklulara teslim edilecek, Selçuklular ele geçirmis olduklari Nisabur, Serahs ve Merv'i tahliye edeceklerdi. Iki tarafin da bu geçici barisi kabul etmelerinin sebebi, dinlenmek ve yeniden savasa hazirlanmakti.

Selçuklular baris sartlarina uymadiklari gibi, Gazneli topraklarina yeniden akinlara basladilar. Sultan Mes'ud tekrar Selçuklulara karsi harekete geçti. Selçuklular ile Gazneliler arasinda devam eden savaslarin en büyügü ve önemlisi Merv civarindaki Dandanakan kalesi yakininda oldu.

Selçuklular, Sultan Mes'ud idaresindeki ordu karsisinda kesin sonucu alarak Gaznelileri hezimete ugrattilar (24 mayısis 1040). Dandanakan savasini kazandiktan sonra Selçuklu Beyleri toplanarak Tugrul Bey'i "Horasan Emiri" ilan ettiler. Artik Horasan'da tamamen bagimsiz bir devlet kuruyorlar ve büyük bir imparatorluk için ilk adimlarini atiyorlardi. Ayrica devrin adeti geregince civardaki hükümdarlara zaferlerini bildiren "fetih-nameler" gönderdiler.

Selçuklu reisleri ayni ay içinde Merv sehrinde toplanan Kurultay'da bir araya gelerek mühim kararlar aldilar. Bu toplantida alinan kararlardan birisiyle Abbasi Halifesi Kaim bi-Emrillah'a sadik olduklarini ve Horasan'da adaleti tesis edeceklerini bildirdiler. Bundan sonra Selçuklular hakim olduklari ve ayrica ilerde ele geçirmeyi tasarladiklari ülkeleri yine eski Türk gelenegi geregince bölüstüler.

Bu bölüsmeye göre; Tugrul Bey "sultan" sifati ile Nisabur'u alarak batiya Irak tarafina gidecekti. Çagri Bey'e "Melik" unvani ile merkez Merv olmak üzere Ceyhun ile Gazne arasindaki bölge, Musa Yabgu'ya, Büst, Herat ve Sistan havalisi verildi. hanedana mensup sehzadeler de birer bölgenin zabti ile görevlendirilmislerdi.

Selçuklular bu esas üzerine fetihlere giristiler ve bu sür'atle gerçeklestirdiler. Çagri Bey Gaznelilere karsi basarili savaslar yaparak, onlari Horasan'dan tamamen uzaklastirdi. Bir Gazneli ordusunu maglup ederek Belh sehrini ele geçirdi (1040 yili sonbahari). Tugrul Bey ile beraber Harezm'e yürüdüler ve ezeli düsmanlari Sah Melik'i maglup ederek, geçmiste ugradiklari baskinin acisini çikardilar ve Harezm ülkesini Selçuklu Devleti'ne bagladilar (1043). Daha sonra Çagri Bey oglu Alp Arslan'in yardimi ile basarisini sürdürdü ve Karahanlilari maglup etti.

Ele geçirdigi bölgelerde Selçuklu hakimiyetinin taninmasi ve buralara Karahanlilarin saldirmamalari sarti ile basarili bir anlasma yapti (1050). Çagri Bey ayrica Gazneliler sultani Ibrahim ile de Hindikus daglari arada sinir olmak üzere anlasti (1059). Iki devlet arasindaki bu anlasma yarim asir kadar devam etmistir.

Selçuklu Devleti'nin kurulusunda büyük rolü olan Çagri Bey, yetmis yasinda Serahs sehrinde öldü (1060). Ailenin en büyügü Musa Yabgu, Dandanakan savasindan sonra Herat'i zabtetti (1040). O Sistan bölgesini idaresi altinda bulunduruyor ve daha çok Herat'da oturuyordu. Ancak onun hanedanin öteki üyeleri kadar basarili olmadigi anlasiliyor. Nitekim 1064 yilinda Sultan Alp Arslan'a isyan etti. Neticede Herat kalesinde yakalanarak Alp Arslan'in yanina götürüldü ve böylece siyasi hayati sona erdi.
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 11 January 2009, 11:08
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Danismendliler


Anadolu'da fetihlere memur edilen Gazi Ahmed Bey, Türkmenlere hocalik, ögretmenlik yaptigi için "Danismend" lakabi ile aniliyordu. Danismend Gazi Ahmed Bey, Kizilirmak ve Yesilirmak dolaylarini ele geçirmisti. Emir Danismend'in Bizanslar ile bir savasta ölen Battal Gazi (öl. 740)'nin neslinden geldigi söylendigi gibi, onun Anadolu fatihi Sultan Süleyman b. Kutalmis'in dayisi oldugu da rivayet edilmektedir.

1086'da Süleymansah ölünce gücünü arttirdi. I. Kiliçarslan'in Haçlilarla yaptigi Savaslara katilarak basari gösterdi. Antakya Prensi Bohemond'u esir aldi ve Malatya'yi ele geçirdi. Bu prensin serbest birakilmasini isteyen Kiliçarslan'la arasi açildi ve aralarinda savas çikti. Bu savasta Gazi Ahmed Bey yenildi ve 1106'da öldü. Bu Türkmen hanedaninin kuvvet merkezi aslinda, Kuzey Anadolu'da Tokat, Amasya ve Sivas çevresinde idi.. Ancak Danismend'in asil adinin Taylu oldugu ve hocalik yaptigi biliniyor.

Buna göre Emir Danismend 1080 yilinda Sivas'a gelmis ve hiçbir mukavemetle karsilasmadan burada yerlesmisti. Daha sonra Yesilirmak havzasinda fetihlerde bulundu, Niksar'i muhasara ve zabtetti (1097'den önce). Emir Danismend Anadolu'daki emirler arasinda mücadelelerden yararlanarak devletinin hudutlarini genisletmis, Haçli Seferleri'nin baslamasi ile batidan gelen bu yeni düsmana karsi çetin mücadelelere katilmistir.

Türkiye Selçuklu sultani I. Kiliç Arslan, Iznik önünde doguya çekildikten sonra, Haçlilara karsi Emir Danismend ve Kapadokya Emiri Hasan ile birlestiler. Bu müttefik Türk ordusu 1 Temmuz 1097'de Darylaeum (Eskisehir) civarinda Haçlilara karsi savasa tutustu, fakat Türkler agir kayiplar vererek çekilmek zorunda kaldilar. Haçlilarin ulasamadiklari yerlerde Danismendliler faaliyetlerini sürdürdüler ve 1098 yilinda Bayburt'u aldilar.

1101 yilinda muhtelif batili prenslerin idaresindeki üç büyük Haçli ordusu pespese Anadolu'ya girdi. Emir Danismend, Haçlilara karsi I. Kiliç Arslan ile birleserek onlari perisan etti. Danismend Gazi bu zaferlerden sonra derhal Malatya'nin üzerine yürüyerek orayi zabtetti (1103).

Danismend Gazi 1106 yilinda öldü. Yerine ogullarindan Emir Gazi geçti. I. Kiliç Arslan ise Danismend'in ölümünden yararlanarak Malatya'yi ele geçirmisti (1105). Ancak Türkiye Selçuklularinin bu üstün durumu I. Kiliç Arslan'in ölümüne kadar sürdü (1107). Emir Gazi Selçuklu sehzadelerinin taht kavgalarina karismis ve bu sehzadelerden damadi olan Mes'ud'u destekleyerek, onun Konya'da sultan olmasini saglamistir (1116).

Daha sonra 1127'de Kayseri ve Ankara'yi zabtetti. Böylece Emir Gazi, Sultan Mes'ud'un arazisi disinda, Firat'dan Sakarya kaynaklarina kadar uzanan Orta ve Kuzey Anadolu'ya hakim oluyor ve Danismendliler Anadolu'daki devletlerin en kudretlisi haline geliyordu. Emir Gazi daha sonra Çukurova'ya girerek Ermeni Leon'u itaate mecbur ediyordu (1131).

Bizanslilar, Haçlilar ve Ermenilere karsi zaferleriyle Türk-Islam dünyasinda hakli bir söhret ve hürmet kazandi. Bu sebeple Bagdat Halifesi el-Müstersid ve Büyük Selçuklu sultani Sencer onun "melik" unvanini tasdik etmislerdi. Yerine geçen oglu Melik Muhammed de Haçlilar ve Ermeniler ile savasti.

Melik Muhammed'in ölümü ile (1142), Danismend Devleti'nin temelleri taht mücadeleleriyle sarsilirken, Anadolu'da üstünlük yavas yavas Selçuklulara geçiyordu. Muhammed'in ogullari ile kardesleri arasinda taht mücadeleleri basladi. Kardesi Yagi-basan Sivas'da kendisine hükümdar ilan ederken, öteki kardesi Ayn ed-Devle, Elbistan ve Malatya'da ayni yolu takip etmisti.

Oglu Zu'n-Nun ise Kayseri'yi aldi. Böylece bir müddet için Danismendlilerde birbirine rakip üç sube meydana çikti. Danismendlilerin üçe bölünmesi Türkiye Selçuklu sultanlari için bulunmaz bir firsatti. Bu durumdan yararlananlarin basinda II. Kiliç Arslan geliyordu. O, muhtelif zamanlarda Sivas subesinin isine karisti. Nihayet 1169'da Kayseri ve Zamanti'yi zabtetti.

Zu'n-Nun, Suriye'de Atabeg Nur ed-Din Mahmud'un yardimi ile tekrar Anadolu'ya döndü ve Sivas sehri ile Danismendli ülkesinde hüküm sürmege basladi. Ancak Nur ed-Din Mahmud'un ölümü II. Kiliç Arslan iyi bir firsatti. Zu'n-Nun'u ortadan kaldirmak için önünde artik hiçbir engel kalmamisti. Derhal harekete geçerek Danismendlilere ait Sivas, Tokat, Niksar ve Amasya gibi sehirleri zabtetti (1175). Zu'n-Nun ise Bizans imparatoruna sigindi.

Malatya'da ise 1162'de ölen Zülkarneyn'in üç oglu arasinda anlasmazlik mevcuttu. Bunlardan Nasir ed-Din Muhammed, bir süre II. Kiliç Arslan'in vassali olarak hüküm sürdü. Daha sonra II. Kiliç Arslan 1178'de Malatya'ya giderek, Danismendlilerin burada hüküm süren koluna da son verdi ve böylece Anadolu'nun birligini saglamis oldu. Bundan sonra Danismendli ailesine mensup emirlerin bir kismi Selçuklularin hizmetine girdiler.

Danismendlilerin XII. yüzyilda yaptiklari camiler orijinal sekilleri ile zamanimiza kadar gelmemistir. Onlara ait olduklari tespit edilen birkaç cami, medrese ve kümbet vardir. Camilerden; Niksar Ulu Camii, Kayseri Ulu Camii, Kayseri Kölük Camii ve Sivas Ulu Camii degisiklikler ve ilavelerle zamanimiza kadar gelmistir.

Danismendlilerden Yagi-basan biri 1151-2'de Tokat'da, öteki 1157-8'de Niksar'da olmak üzere iki medrese yaptirmistir. Danismenlilerden zamanimiza alti kümbet (türbe) kalmistir. Bunlardan hanedanin kurucusu Emir Danismend'e nisbet edilen türbe Niksar'dadir ve ötedenberi bir ziyaretgah kabul edilmektedir.
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 11 January 2009, 11:09
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Deniz Kavimleri



Misir yazili kaynaklarina göre MÖ 13. yy sonlari ile 12. yy baslarinda birçok Yakindogu devletinin yikimina neden olan ve "kuzeyden ya da kuzeydeki denizden gelen halklar"in göçü olarak nitelenen "Kavimler Göçü" olayi gerçeklesmistir.

Tarihte daha çok "Deniz Halklari Göçü" adiyla taninan bu göç hareketi, "Deniz Budunlari Göçü", "Deniz Kavimleri Göçü", "Ege Göçleri", "Ege Halklari - Budunlari, Kavimleri - Göçü" ya da yalnizca "Kavimler Göçü" gibi farkli adlarla da anilirlar. Gerçekte "Sea People" yani "Deniz Halklari" terimi, Fransiz bir Misir tarihi ve dili uzmani olan Gaton Maspero tarafindan ilk kez 1881 yilinda ortaya atilmis "yeni" bir adlandirmadir. Misir yazitlari üzerinde genellikle "adalardan" ya da "denizin ortasindan" geldikleri ifade edilen bu halklarin tek tek isimleri de verilmistir.

Adlandirma tartismalari ne olursa olsun, bu olayin incelenmesi söz konusu oldugunda göçten önce, göç olayinin seyri sirasinda ve sonrasinda, Ege Havzasi, Anadolu, Kuzey Suriye ve Dogu Akdeniz'deki ne kadar halk ve devlet adi ve varligi varsa hepsi isin içine girer ve bunlarin tarihsel, toplumsal, siyasi, kültürel ve konumlanmalarina (lokalizasyon) iliskin durum ve tartismalar da kendiliginden konuya dahil oluverir.

Toplumlarin yer degistirmesi olayina, bir de söz konusu bölgeleri ve çagi ilgilendiren kronolojik, teknolojik degismeler ve gelismeler ve toplumlararasi iliskiler boyutu da eklendiginde, gerçekte çok genis bir bölge ve karmasik bir dönemin sorgulandigi açikça ortaya çikar.

Bu olayla birlikte Tunç Çaglar'in bittigi ve Anadolu'nun dogusu hariç tümünde Demir Çaglar'in basladigi kabul edilir. Demir ya da daha dogru bir deyisle metal isleme teknolojisindeki köklü dönüsümler ve sonucunda meydana gelen savas aletlerindeki degisim, yeni baslayan dönemin özelliklerini ve önemini gösterir. Tüm bu olgulara ek olarak bu göç olayinin, eski ve köklü dogu dünyasinin karsisina yeni bir Ege dünyasinin dogusunu hazirlayan etmenleri içinde barindirmis ve Eski Dogu ile Eski Bati arasindaki iliskileri birbirine daha çok yaklastirmis olmasi da, konunun bir çok arastirmaci tarafindan ilgiyle incelenmesine neden olmustur.

Ege Göçleri'nin ve konuyla ilgili çalismalarin bir baska özelligi ise, 13. yy sonlarindaki tüm Yakindogu'nun Tunç Çag kültürleri ve göçler sirasinda adi geçen halk, devlet ve ülke isimleriyle, olaylarin gerçeklestigi dönemden sonraki gelismeleri "Karanlik Çaglar" ve hatta 400 500 yil sonrasindaki Frig, Muski, Lydia vb. uygarliklarin tarihini ve onlarla ilgili bazi sirlari da ilgilendiriyor olmasidir.

Yukarida aktarilan tüm bu olgulari ortaya koyabilmek için, bu göçlerin nereden ve ne sebeple basladigini, nasil bir gelisim çizgisi izledigini ve ne gibi sonuçlan oldugunu ortaya koymak oldukça ayrintili ve uzun süren bir arastirma süreci isteyecegi gibi, konuyu aydinlatabilmek için simdikinden daha güvenilir ve zengin arkeolojik verilere de ihtiyacimiz oldugu ortadadir.

Bu nedenle bu çalismada daha çok göçler öncesi Ege ve Yakindogu Dünyasi ile Göç olaylarina iliskin bilgi veren yazili ve arkeolojik kaynaklar ve Göç'lerin etki ve sonuçlan üzerinde genel nitelikleriyle durulacak ve konunun detaylari ve özellikle de lokalizasyon tartismalari üzerinde çok fazla yogunlasilmayısacaktir.
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 11 January 2009, 11:09
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Dürziler


Dürzilik, Fatimi halifesi Hakim Biemrillah’i tanri olarak kabul eden ezoterik bir inanç akimidir. XI. Yüzyilda Suriye’de ortaya çikan bu akimin adini kurucularindan Ebu Abdullah Muhammed bin Ismail Anustegin ed-Derezi’ den aldigi ileri sürülmektedir. Kimi arastirmacilar Dürziligi Islam’in Batini akimlari arasinda saymalarina karsin, Sünni seriatiyla oldugu kadar Sii-Batini anlayisla da çatisan taraflari vardir.

Dürziler bugün Lübnan, Suriye, Israil ve Ürdün’de daginik topluluklar biçiminde yasamaktadirlar. En yogun olarak yasadiklari bölge Lübnan’in daglik yöreleridir. Dürziler uzun yillardan beri Lübnan daginin güneyi ile Anti-Lübnan daglarinin batisi arasinda kalan; kuzeyde Beyrut’tan güneyde Sur’a ve Akdeniz kiyilarindan Sam’a kadar uzanan bölgede oturmaktadirlar. Ayrica az sayida da olsa Avrupa, ABD ve hatta Avustralya’da da Dürzi topluluklari bulunmaktadir. Dünya üzerinde toplam sayilarinin yaklasik 350.000 kadar oldugu sanilmaktadir.

Müslümanlar, Dürzileri Müslüman olarak görmezler. Oysa Dürziler kendilerini Müslüman olarak, hatta Müslümanlarin en dogru inançlisi biçiminde degerlendirirler. Kendilerini “Muvahhidin” (Tanri’nin birligine inananlar) olarak adlandirirlar.

Dürziligin Kökeni

Dürziler’in irk olarak kökenleri konusu tartismalidir ve oldukça farkli köken kuramlari ileri sürülmüstür. Bir görüse göre Dürziler’in kökeni Hititler’e ya da Galatlar’a kadar geri götürülür. Bazi arastirmacilar, eski Iran kavimlerinden Persler’in ve Medlerin inançlari olan Mazdeizm ile Dürzilik arasindaki benzerlikleri kanit sayarak, Dürziler’in bu kavimlerin soyundan geldiklerini ileri sürerler. Kimi etnograflar ise Dürziler’in Asurlular tarafindan sürgün edilmis barbar bir kavmin devami olduklarini savunurlar.

Dürziler’in kökeni hakkinda bir baska görüs, bunlari Fenikeliler ile ve özellikle Eski Ahit’te I. Krallar 5:6’da sözü edilen ve Süleyman Tapinagi’nin yapimi sirasinda Lübnan daglarindan kereste saglayan Sayda'li isçilere baglamaktadir. Uzun yillar boyunca Lübnan’da yasamis olan Haskett-Smith, “The Druses of Syria” (Suriye Dürzileri) adli yapitinda: Dürziler, kendilerinin Süleyman Tapinagini yapanlarin torunlari olduklarini ileri sürüyorlar; oysa Eski Ahit ve Yahudi tarihi hakkinda bilgileri pek sinirli” diye belirtmektedir.

Dürziler, kendilerini Arap irkindan sayarlar. Dürzilerin kökeni konusunda en çok yandas toplamis olan görüs, Dürziler’in Yemen’deki Süryani kökenli Araplar olduklari biçimindedir. Bu görüse göre Dürziler, büyük bir sel felaketinden sonra Yemen’den ayrilarak kuzeye göç ettiler. Islam’in yayilmasi sirasinda bu yeni dini benimseyerek, Lübnan’in daglik yörelerini yurt edindiler.

Dürziler’in kökeni hakkinda Bati’da gelistirilmis olan bir söylenceye göre Dürziler, Haçli Seferleri sirasinda Lübnan daglarina yerlesmis olan Dreux Kontu ve adamlarinin soyundan gelmektedirler. Bu toplulugun torunlari kendi dil ve dinlerini tümüyle yitirmislerdir. Dürzi sözcügünün kökeni de Dreux’den türemistir.

Söylenceye göre, XII. yüzyilda yörede kalip, memleketlerine dönemeyen bu Haçlilar, Müslümanlarin baskisi karsisinda Comte de Dreux’nün komutasi altinda daglara çekilmisler ve yerliler ile evlenerek ayri bir topluluk olusturmayısi basarmislardir. XVII. Yüzyilda bu söylence daha da gelistirilmis ve Dürziler’in basinda bulunan Emir II. Fahreddin’in Lorraine hanedani ile kan bagi bulundugu ve bu yolla ilk Kudüs Haçli Kralina baglandigi ortaya atilmistir. Fahreddin’in 1613-1618 yillari arasinda Floransa ve Paris’te kaldigi, hem Medici hanedani hem de Fransa Krali XIII. Louis ile Osmalilar’a karsi ittifak kurdugu bilinmektedir.

Dürziligin inançsal kökeni Misir’daki Fatimi devletine dayanmaktadir. Arastirmacilar Dürziligin tarih sahnesine çikisini, Fatimi halifesi Hakim Biemrillah’in kendisinin tanri oldugunu ileri sürdügü 1017 yili olarak kabul ederler. Bu yil Dürzilerce takvim baslangici biçimde degerlendirilir.

Hakim’in veziri olan Hamza bin Ali, Hakim’in tanriligina dayanan bu yeni inanci yaymak görevini üstlenir ve Hakim’in imamligini ve tanriligini savunan iki risale kaleme alir. Bu risalelerde Allah’in yedi imama hulul ederek insan biçimine büründügünü, Hakim’in özünde Allah’i bulunduran son imam oldugunu iddia eder. Hamza, Hakim’in tanriliginin yanisira, kendisinin de peygamber oldugunu ortaya atar. Hamza bu yeni inançlari yaymasi amaciyla Anustegin ed-Derezi’yi Suriye’ye gönderir.

Anustegin, Suriye ve civarinda yaptigi propagandalarda oldukça basarili olur. Diger taraftan 1020 yilinda Hamza, Kahire’de bir camide inançlarini açikça duyurur ve bunun üzerine Hamza karsiti büyük bir ayaklanma baslar. Hamza, bir süre Hakim tarafindan korunur ve sonra ortadan yok olur. Halife Hakim ise, giderek genisleyen ayaklanma karsisinda özellikle Fustat kentine karsi müthis bir intikam hareketine girisir. Ne var ki tam bu sirada halife Hakim de 23 Subat 1021 gecesi esrarengiz biçimde ortadan kaybolur. Hakim ve Hamza’nin yandaslari Misir’i terketmek ve Suriye’de Anustegin ed-Derezi tarafindan olusturulan topluluklara katilmak zorunda kalirlar.

Zamanla güçlenen Dürziler, Haçli Seferleri sirasinda Ismaililer ile birleserek Islam ordularina karsi Hiristiyanlarin yaninda yeralirlar. Ancak bu dönemde o yörede yasayan Ismaililer ile Dürziler arasindaki iliskiler hakkinda açik bir fikir edinmek olanakli degildir. Bir çok arastirmaci bu iki mezhebi birbirine karistirmistir. Kesin olarak bilinen her iki mezhebin de Haçli Seferlerinin sonuna kadar Hiristiyanlarin müttefiki olarak kaldiklaridir.

Haçli Seferlerinden sonra yörede varliklarini sürdüren Dürziler, Kaysiler ve Yemanilerdiye iki kola ayrildilar. Yemaniler Mercidabik savasinda (1516) Osmanlilar’in yaninda yeraldi. Daha sonraki yillarda sik sik çikardiklari ayaklanmalar ve kargasaliklarla Osmanli Imparatorlugundaki sorunlu topluluklardan biri olma özelliklerini sürdürdüler. Birinci Dünya Savasi sirasinda diger Arap kabileleri gibi Osmanlilar’a karsi harekete geçtiler ve Fransiz isgali sonucu (1918) Osmanli yönetiminden ayrildilar. Fransizlar Dürziler’in yasadiklari yörede özerk “Cebel-i Dürz Emirligi”ni kurdular (1921). Dürzi Emirligi 1936 yilinda kaldirildi ve Dürziler’in bir kismi Suriye’ye bir kismi Lübnan’a baglandi.

Inançlari

Dürziligin inançsal temeli Hamza bin Ali tarafindan olusturulmustur ve dört temel ilkeye (farz) dayanir.

1. Hakim’i Allah Bilmek: Hakim, hem Allah hem de insandir (Lahut-Nasut). Bu iki nitelik birbirinden ayrilmayısacak ölçüde içiçe geçmistir. Allah’in tüm isleri anlamli ve bilgecedir. Insan akli O’nu ve islerini kavrayip tanimlayamaz. Allah, bir çok kez insan biçiminde zuhur etmistir; en son olarak Hakim biçiminde kendisini göstermistir. Kötülükler ve bozukluklar ortadan kalktiginda gizlendigi yerden bir kez daha ortaya çikacak, Dürzileri ödüllendirip inançsizlari cezalandiracaktir.

2. Emri Bilmek: “Kaim al-Zaman” olarak da adlandirilan emir, Hamza bin Ali’nin kendisidir. Hamza, Allah’in ilk yarattigi, ilk cevheridir. Evren ve tüm diger varliklar ondan yaratilmistir; bu nedenle Hamza, yaratiklarin en onurlusu ve Allah’in elçisidir. Dünya ve Ahiret islerini yöneten, ceza ve ödül veren odur. Allah’in öz nurundan yaratildigi için, imamlarin imami olup, kiyamet gününde sevap ve ikab onun eli ile yapilacaktir. Yer, içer, el ile tutulur. Babasi ve anasi vardir. Karisi ve çocuklari yoktur. O, nedenlerin nedeni ve tümel akildir(Akl-i Külli).

3. Hududu Bilmek: Tanrisal emirleri ögreten ve yayanlara “Hudud” denir. Hudud’un basi Hamza’dir ve onunla birlikte sayilari bese ulasir. Bunlara “Vezir” de denilir. Hamza’dan sonra gelen dört hudud yaratiklarin en onurlularidir, evlenmedikleri gibi her türlü günahtan uzaktirlar. Bunlar disinda hudud sayilan üç grup daha vardir: “Dai”ler, “Mezun”lar ve “Mukassir”ler.

Dinin önderleri diye adlandirilan “hudud” aslinda bes tanrisal ilkeyi temsil etmektedir. Bes Dürzi önderin de kisiliklendirilen bu bes ilkeden ilki erkek ilke olan Evrensel Akil’dir ve Tanri’nin ilk yarattigi varlik olan Hamza bin Ali tarafindan temsil edilir. Ismail bin Muhammedtarafindan kisiliklendirilen ikincisi Evrensel Ruh’tur (Nefs) ve disi ilkedir. Bunlarin ikisinden, Muhammed bin Vehb’te kisiliklenen, Söz (Logos) türemistir. Söz ve Evrensel Ruh’tan üreyen ve Selame bin Abdullah’da kisilik kazanan dördüncüsü ise Sag Kanat (el-Cenahu’l-Eymen) ya da Yöntem’dir. Sag Kanat’tan ayni biçimde üreyen ve Bahaeddin Muktena’da kisiliklenen Sol Kanat (el-Cenahu’l-Yesar) ya da Izleyen besincileridir. Bunlar, ayni on sefirotun Kabalacilar’in gizem agacini olusturmasi gibi, Dürziligin dinsel hiyerarsisini olustururlar. Büyük olasilikla Dürziler bu kavramlari Kabalacilar’dan almislardir.

Dürzilerin kutsal simgesi bes köseli bir yildizdir. Bu yildizin her bir kösesi ayri renkte olup, bes hududu ve onlarin niteliklerini temsil eder:

Yesil: Gerçegin anlasilmasi ve kavranmasi için gerekli olan “Akil” dir. Allah’in iradesini temsil eder.

Kirmizi: “Nefs”dir ve varligin sinirlarini belirler. Akla yardimcidir.

Sari: Gerçegin en yalin ifadesi olan “Söz”dür. Ilk ikisine yardimci olmaktadir.

Mavi: “as-Sabik”tir. Iradenin düsünsel gücünü temsil eder. Söz’e yardimci olmak ve onu her türlü kötülükten koruyarak, evreni uyum ve düzen içinde tutmak üzere yaratilmistir.

Beyaz: “al-Tali”dir. Mavi’nin gerçeklesmesi ve gücün maddelesmesidir.

4. Vasiyetlere Uymak: Bazi ahlak kurallarindan olusan ve “Hasil” da denilen vasiyetlere uyulmasi zorunludur. Bu kurallar:

Dogru sözlü olmak (Sidk al-Lisan).

Kardeslik, mezhep üyelerini koruma (Hifz al-Ihvan).

Önceki tüm ibadetlerin ve dinsel inançlarin terk edilmesi.

Iblis’ten ve tüm kötülerden uzak durmak.

Hakim’in tek tanri olduguna inanmak (Tevhid al-Hakim).

Hakim’in buyruk ve eylemlerine boyun egmek.

Hakim’in iradesine teslim olmak.

Ögretileri su sekilde özetlenebilir: Yalnizca tek bir Tanri vardir. O, bilinmez ve bilinemez, tahayyül edilemez. Yalnizca O’nun varligini, varoldugunu dogrulayabilir ya da bilebiliriz. Tanri insan biçiminde dokuz kez görünmüstür. Bunlar, bedenlenme (incarnation) biçiminde degildir, zira Tanri bir bedene gerek duymaz, bu belirmeler daha çok bir insanin elbise giymesi gibi Tanri’nin beden giymesi tarzinda olmustur.

Dürziler’de bilgelige yalnizca belirli bir dinsel egitimi tamamlamis olan seçkin kisilerce ulasilir; bunlara “akillilar” anlamina gelen “Ukkal” denir. Bunlar baslarina beyaz sarik sararlar ve kendi aralarinda özel toplantilar düzenlerler. Dürzilikte “Ukkal”in uygulamakta oldugu dokuz dereceli bir hiyerarsik yapilanma bulunmaktadir. Inisiyasyonun ilk yilinda deneme süresini tamamlayan aday asil üyelige kabul edilebilir. Çiraklik devresini tamamlayan Dürzi’nin ancak ikinci yilda inancinin simgesi olan beyaz sarik takmasina izin verilir ve mezhebin tüm gizem törenlerine katilmayısa hak kazanir.

Çogunlugu olusturan digerleri Dürzi inançlarinin yalnizca sinirli bir bölümünü bilirler ve bunlara da “cahiller” anlamina gelen “Cuhhal” denilir. Bunlar ancak herkese açik ibadet yerlerinde bulusurlar. Böylelikle iki katli bir inançsal yapiya sahip olan Dürzilik, kendine özgü bir ezoterik yapi ortaya koymaktadir. Bu tür iki katli inançsal yapilarin özellikle Manicilik, Bogomiller, Paflikyanlar ve Bati’da Katharlar’da bulundugu bilinmektedir.

Dürzilerin inançsal ilkelerinin yalnizca bir tür inisiyasyondan geçmis kendi mezhep üyelerine açiklanan gizler olmasi nedeniyle, inanç ve ögretileri tam olarak bilinmemekle beraber Musevilik, Hristiyanlik ve Islamiyet karisimi bir uzlasimci sentez gibi degerlendirilmektedir.

Tapinmalari gizli oldugundan törenleri hakkinda güvenilir bilgilere sahip degiliz. Yüksek agaçliklar arasinda veya daglarin tepelerinde gizlenmis kutsal yapilarinda hemen hiç süsleme yoktur. Belirli bir ritüelleri ve okuduklari bir dualari da yoktur, ama törenler sirasinda ilahiler söyler ve kutsal kitaplari okurlar.

Son olarak, sanki gizli bir örgüte benzerliklerini tamamlamak için, Dürziler’in birbirlerini taniyabilmek amaciyla benimsedikleri isaret ve sifreler oldugunu ve bunlarin karsilikli olarak alinip verilmemesi halinde gizemlerine dair tek sözcük etmedikleri bilinmektedir.

Tampliyeler ve Dürziler

Haçlilar’in Kutsal Topraklar’da egemen olduklari dönemde, Tampliyeler’in karsilastigi Dogu’ya özgü birçok gizemci inanç akimlarindan biri de Dürzilik’tir. Dürziler’in inanç sisteminin ve ezoterik uygulamalarinin Tampliyeler’i etkiledigi sikça ileri sürülen bir savdir. Bu sava göre Tampliyeler, daha sonra Avrupa’ya aktarilan ve zamanla Masonluk sistemine yerlesen bir takim inanç ve geleneklerinin esinini Dürziler’den almislardir.

Tampliyeler’in Dürziler ile bagintisinin hem tarihsel hem de geleneksel bir takim kanitlari olmakla beraber, bunun Masonluk ve Tampliyeler üzerinde ne gibi etkileri oldugu konusunda yalnizca varsayimlarda bulunulabilir.

Leonard W. King’in Gnostikler ile ilgili yapitinda ileri sürdügüne göre: “Misir halifesi Hakim’in mezhebin kurucusu oldugu ileri sürülmesine karsin Dürziler’in, Procopius’un VI. yüzyilda Lübnan ve Suriye’de hizla çogaldiklarini söyledigi Gnostik mezheplerin kalintilari olmalari daha akla yakindir. Komsulari arasindaki yaygin kaniya göre Dürziler, dana seklindeki bir puta tapinmakta ve gizli toplantilarinda Roma döneminde Ophitler’e (yilani kutsallastiran ve ona tapan bir tarikat), Ortaçagda Tampliyeler’e ve çagimizda da Masonlar’a atfedilen törenler yapmaktadirlar.”

Bu görüsün baska yazarlarca da onaylandigi görülüyor. Ancak King’e göre, önemli ve ilginç olan nokta: “Dürziler’in kendi önderlerinin Iskoçya’da gizlendigine inanmalaridir”. Kuskusuz bu, Tampliyelerin o yörede çok güçlü olduklari dönemlerden kalma bir inanistir.
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 11 January 2009, 11:10
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Ege ve Yunan Medeniyetleri


Girit Adasi, Yunanistan, Makedonya, Trakya, Bati Anadolu ve Ege Adalarinda yasayan topluluklarin meydana getirdigi medeniyettir.

Girit Medeniyeti

Ege ve Yunan Medeniyeti'nin ilk ortaya çiktigi yer Girit Adasi'dir. Bu medeniyet, buradan diger adalara, Mora ve Yunanistan'a yayilmistir. En önemli eserleri Knossos Sarayi'dir.

Miken (Akalar) Medeniyeti

Anadolu'dan M.Ö. 2000'de Yunanistan'a gelen Akalar tarafindan kurulmustur. Sehir devletleri halinde yasamislardir. En önemli sehirleri Miken'dir. Bu yüzden Miken Medeniyeti diye anilir.

Akalarin siyasi tarihinin en önemli olayi Truva Savaslari'dir. Bogazlarin egemenligi için Mikenlilerle Truvalilar arasinda yapilmistir. Truva Savaslari tarihte ilk defa bogazlar sorununu ortaya çikarmistir. Homeros'un Ilyada adli eserinde bu savaslar anlatilir. Önemli mimari eserleri Miken ve Tirins Satolari'dir. Miken Uygarligi, Dorlar tarafindan yikilmistir.

Yunan Medeniyeti

Akalar'a son veren Dorlar tarafindan kurulan bir medeniyettir. Yunan Medeniyeti, kendinden sonraki Hellen ve Roma Medeniyetleri üzerinde etkili olmustur. Polis adi verilen sehir devletleri kurmuslardir. Önemli sehir devletleri Atina, Sparta ve Korint'dir.

Yunan sehir devletleri, güç olarak birbirlerine denk olduklarindan, birbirlerine karsi üstünlük saglayamamislardir. Bu nedenle Yunanistan'da Ilkçag'da milli bütünlük saglanamamistir. Sadece ülkelerini ele geçirmeye çalisan Persler'e karsi birlik saglamislar ve Peleponnes Savaslarinda Persler'i yenilgiye ugratmislardir.

Yunanistan'da halk; soylular, tüccarlar, köylüler ve köleler olmak üzere siniflara ayrilmisti. Bu sinif farklari. siniflar arasi çekisme ve mücadeleyi dogurmustur
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 11 January 2009, 11:10
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Fenikeliler



Suriye ve bugünkü Lübnan kiyilarina yerlesmis olan Ilkçag halkidir. Milattan önce III. binyilda Akdeniz'in dogu kiyisina yerlesen Fenikeliler, bugday ve zeytinyagi üreten mükemmel çiftçilerdi. Kurduklari sehirler (Sur, Sidon, Biblos, Ugarit), zamanla büyük limanlara dönüsmüstü. Yasadiklari dar kiyi seridinden denize yönelmisler, gemiler yaparak serüvenlere atilmislardi.

Gemici ve Tacirler

Fenikeliler astronomi bilgilerinden yararlanarak, üç yüzyil boyunca Akdeniz'i enine boyuna dolastilar, Kibris'ta (orada bakir buldular), Girit'te, Sicilya ve Sardinya'da ticari koloniler kurdular. Ispanya'ya kadar gittiler, Cebelitarik Bogazi'ndan asip Fas'a, hattâ Kamerun'a vardilar. M. Ö. IX. yy.da hizla geliserek, Roma'ya rakip olacak Kartaca sehrini de Fenikeliler kurdular.

Islenmis bronzu, fildisini, seramigi, dogu camini ve özellikle lal renginde bir deniz kabuklusundan elde edilen boyayla boyanmis kumaslari her yörede tanittilar. Siteleri çok zengin oldu, ama ayni krallar tarafindan yönetilen bu siteler, birlesmeyi bilemediler ve M.Ö. VI. yy.da Perslere boyun egmek zorunda kaldilar.

Fenikelilerin dini Yunan ve Roma inanislarini, tapinislarini etkiledi. Fenikeliler, tanri Baal'e genç çocuklari kurban eder, böylelikle denizlerde onun himayısesini saglamaga çalisirlardi. Güzel tapinaklar yapar, heykel yontar ve kuyumculugu iyi bilirlerdi. Batililara çok sey ögretmisler, özellikle alfabeyi de onlar icat etmislerdi.

Fenike Dini

Doga güçlerine, Bereket Tanriçasi Astart'a, Daglar Tanrisi Hodad'a, Gök Tanrisi Baal'e, vahsi bir yerde veya açikhava tapmaginda taninirlardi Dikili bir tas, bir kazik veya bir agaçla temsil edilen ilâhlara bazen bir çocuk kurban ederlerdi.
Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 11 January 2009, 11:11
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Eski Yunan


Yunanca «Helias»tan dolayi «Helenler» de denen, Yunanistan Yarimadasinda yasayan kavimler ve onlarin kurdugu eski devlet ve uygarliktir.

Çiftçi bir halk olan Helenler ya da Eski Yunanlilar, tarihlerinin baslangicinda çok sade bir yasam sürerler, sirtlarina kendilerinin dokudugu yünden bir gömlek, ayaklarina sigir derisinden çarik giyerlerdi. Köylüler tek bir odadan ibaret olan kulübelerde oturur, evcil hayvanlarla birarada yatarlardi. Soylular sinifi ömürlerini savas, av, eglence ve yarismalarla geçirirlerdi. Deniz kiyisinda yasayanlar ise pek de dayanikli olmayısan teknelerle balikçilik yaparlardi.

Savasçi kavimler olan Akalar ve Borlar tarafindan istilâ edilmeden önce, Yunanistan Yarimadasi'ndaki daglarla çevrili küçük ovaciklarda birbirine rakip bagimsiz siteleri olusturan topluluklar yasiyordu. Bu sitelerden özellikle Atina ve Isparta'nin, Eski Yunan uygarliginda özel bir yeri vardir.

Eski Yunan halki M.Ö. VI. yüzyilda Anadolu kiyilarinda ve Akdeniz'de (Güney Italya, Sicilya) yeni kentler kurdular. Siteler arasinda büyük geçimsizlikler ve rekabet olmasina karsilik Eski Yunan topluluklari din ve dil bakimindan bir birlik olusturuyordu ve bu birlik sayesinde siteler, Persleri geriye püskürtmüsler, Isparta ordusunun Termopil'de (Thermopylai) ezilmesine ragmen Perslere karsi iki büyük zafer kazanmislardi: Maraton Zaferi (M.Ö. 490) ve Salamis Deniz Savasi (M.Ö. 480).

Iste bu olaylardan sonra Eski Yunan uygarligi gelismis ve özellikle Atina, mimarlari, bilginleri, filozoflari, sairleri, müzikçileri, tiyatroculari ve heykelcileriyle bu uygarligi ebedîlestirmisti.

V. yüzyilin sonlarina dogru siteler yeniden birbirine düsünce Atina ve Isparta, ayri ayri bütün Yunanistan'a hâkim olmak istedi. Bu yüzden çikan Peloponnes Savasi, tüm ülkeyi kasip kavururken veba salgini da Atina halkini kirdi. Böylece Atina, Isparta'nin baskisi altina girdi ve kendi yasalarindan vazgeçmek zorunda kaldi (M.Ö. 404).

Bu kavgalardan yararlanan Persler Anadolu'yu ele geçirdiler ama Yunanistan topraklarini elde edemediler. Ama az sonra Makedonya krali Filip (Philippos) II Yunanistan'i fethetmekte hiç bir güçlükle karsilasmayısacakti (M.Ö. 337).

Iskender Imparatorlugu

Filip'in oglu Büyük Iskender baskaldiran sitelere boyun egdirdi (Thebai yerle bir edildi) ve hirsla fetihlere giristi. On yila yakin bir süre içinde, Akdeniz'den Hindistan kiyilarina kadar uzanan genis bir imparatorluk kurdu. Darius III'ün tahtina yerlesti, onun kiziyla evlendi, yeni danismanlar edindi ve birçok dogu âdetini benimsedi. Ne var ki Iskender Imparatorlugu'nun zayif birligi, ardillari arasindaki rekabete dayanamadi. Imparatorlugun parçalanmasiyla asil Yunanistan'in gücü de son buldu; onun yerini Antakya, Bergama ve Iskenderiye gibi kentler aldi.

Romalilardan Türklere

Yunanlilar Kelt saldirilarina bir süre karsi koydular, ama Romalilarin gücüne dayanamayısarak sonunda onlara boyun egdiler (M.Ö. 146). Eski Yunan uygarligi öylesine zengindi ki Roma bu zenginligi ve sanat hazinelerini yagma etmekle kalmadi, onu taklit etmege de çalisti: Yunan edebiyat, sanat ve mitolojisi Romalilar için en geçerli kaynak oldu ve sonunda onlarin uygarligini belirli bir biçimde degistirdi. Siyasal bakimdan ise Eski Yunanistan artik prokonsüllerce yönetilen iki eyalet haline geldi. Roma Imparatorlugu'nun büyük iktisadî dolasimi disinda kaldi, onlara yazlik oturma yeri oldu.

Yabanci istilâlari (Vizigot, Ostrogot, Islav, Bulgar) bu baris dönemini altüst ederek Yunanistan'in yikilip dagilmasina yol açti (III. yüzyildan X. yüzyila kadar).

Siteler ve Yurttaslar

Eski Yunan'da sitelerin kurulmasi 2.500 yillik bir olaydir ve bu uygarligin temeli sitedir (polis). Her site az sayida (bes-on bin) yurttastan olusurdu; sitede yasayan yurttaslar sirayla çesitli görevler (maliyeci, asker) yüklenerek devlet yönetimine katilma hakkini elde eder ve yasalarin güvencesinden yararlanirlardi.

Sitede oturanlar siyasal açidan esit degillerdi: yabancilarla kölelerin hiç bir hakki yoktu. Asagilik sayilan ve elemegine dayanan isler bunlara yaptirilirdi.

Yurttaslar sehrin merkez kesiminde otururlardi; burasi savas sirasinda müstahkem bir kale, baris günlerindeyse siyasal, düsünsel, dinsel ve ekonomik yasamin merkeziydi. Her sitenin kendi tanrilari ve yalniz kendi yurttaslarinca uygulanan dinleri vardi.

Egitim de sitelere göre degisikti. Isparta'da çocuklar çok siki, âdeta askerî bir egitim görürdü. Yeniyetmelikten çikma sirasinda, sogukkanliliklarini ve duyarsizliklarini ispat etmek için köleleri (heilos) öldürebilirlerdi. Ve ömür boyu savasa hazir askerler olarak kalirlardi.

Eski Yunan sehirleri çok canliydi; buralardaki alisveris yerleri simdiki Yakindogu sehirlerinde görülen çarsi ve pazarlara benzerdi. Bütün yurttaslar, hattâ köleler sehrin ortasinda bulunan ve agora denen büyük bir meydanda toplasip bulusurlardi. Sebze, sarap ve balik saticilarinin çigliklari, hali-kilim ve koku sergileri arasinda, neseli bir ugultu içinde karsilasir, söylesir, tartisir, itisir-kakisirlardi.

Atina'da yurttaslar Ekklesia denen halk meclisinde toplanir, bu toplantilarda sitelerinin sorunlarini tartisir, savas ya da baris konusunda karar alirlardi.

Sofokles'in, Aiskilos'un, Euripides'in trajedilerinin ya da Aristofanes'in komedilerinin oynandigi açikhava 'tiyatrosu, halkin tek eglencesiydi.

Yunan uygarligi M.Ö. V. yy.da en yüksek düzeye ulasti; III. yy.da Iskender'in fetihleriyle her yana yayildi. Ordunun bozguna ugramasina ragmen Yunanistan'in etkisi Roma'ya kadar uzandi ve Roma uygarliginin gelismesinde büyük payi oldu.

Hasmet ve Sefalet

Anit yapilarin güzelligi, edebiyatin göz kamastirici parlakligi bizi yaniltmamalidir. O zamanlar Yunanlilarin çogu köylerde harap kulübelerde, sehirlerde basit evlerde ve ilkel kondularda yasiyorlardi. Kaldirimsiz, isiksiz dar sokaklarda lagim sulari akardi. Her taraf sinek, sivrisinek, fare doluydu. Atina ya da Isparta'ya disaridan gelen bir kimse önce pislikle ve agir kokularla karsilasirdi.

Perikles Çagi

'Perikles (M.Ö. 495-429) döneminde Atina, sosyal ve kültürel alanda kazandigi basarilar sayesinde öteki Yunan sitelerine üstünlügünü kabul ettirdi. «Perikles çagi» tarih (Herodotos), felsefe (Sokrates ve Eflatun), tiyatro (Aiskilos [Aiskhylos], Sofokles, Euripides) ve özellikte sanat (heykelci Pheidias'in Akropolis'teki çalismalari) alaninda olaganüstü bir gelisme gösterdi.

Isparta

Atina'nin büyük rakibi Isparta aristokratik bir rejimle yönetiliyordu. Ahalisi üç siniftan olusuyordu: heilos (savasta tutsak alinan ve topraklari isleyen köleler), perioikos (Isparta'ya boyun egmis Akalar) ve esitler (tamami yurttas sayilan savasçilar sinifi). Yedi yasindan baslayarak sert ve siki bir egitim gören esitler, Isparta'yi Med Savaslari'na kadar Yunanistan'in en güçlü devleti yaptilar.

Sitede Din

Din, sitedeki yasamin bir parçasiydi. Yüksek görevlilerin yönettigi din törenlerine sitenin bütün ahalisi katilirdi. Ayinler kesin kurallara bagliydi ve candan katilmayısi gerektirirdi: Yunanlilar, candan katilmazlarsa, kiskanç ve alingan olan tanrilarin kendilerini korumayısacagina inanirlardi.

Aristofanes

Aristofanes (M.Ö. 445-386) kirk kadar komedi yazmistir; baslicalari sunlardir: Bulutlar, Yaban Arilari, Kuslar, Lysistrata, Plutos ve Kadinlar Meclisi. Aristofanes, buluslarla dolu usta bir üslûpla savasa, hasimlarina, paraya saldirir ve Atina mahkemelerini gülünçlestirir. Kullanmaktan sakinmadigi edepsizce sözler, herkesi, siradan insanlari oldugu kadar seçkinleri de güldürürdü
Alıntı ile Cevapla
  #18  
Alt 11 January 2009, 11:12
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Franklar ve Clovis



M.S.V. yy.da Galya'yi fetheden Germen kavimleridir. Main Irmagi, Kuzey Denizi, Elster ve Elbe irmaklari arasindaki bölgelerden gelen Franklar, Roma Galyasi'ni fetheden müthis savasçilardi. Fransa'ya bugünkü adini onlar verdi. Bati uygarligini ancak VII. yy.da benimseyen Franklar aslinda, çiftçilik nedir bilmez, savasçi ve yagmaci insanlardi.

Franklar iki ayri kavimden olusuyordu: Ripüerler ve Salienler. Ama Salienler zamanla Franklari egemenlikleri altina aldilar, bu halkin Galya'ya girmesi yavas yavas oldu. III. yy.da Franklar, Roma ordusunu desteklediler ve agir agir imparatorlugun içlerine sizdilar. Böylece, Cambrai ve Kuzey Galya'yi isgal ettikten sonra Luvar Irmagi'na kadar indiler.

Clovis

V. yy. sonunda, Roma Imparatorlugu'nun çöküsü sirasinda, Franklarin krali, hirsli ve akilli bir savasçi olan Clovis'ti (465-511). Clovis bütün Galya'ya, askerlerinin kahramanligi ve Kilise'nin yardimi sayesinde kisa zamanda hâkim oldu. Kilise onu Hiristiyanligi kabul ettigi için destekliyordu. Paris'i baskent yapan Clovis, hükümdarliginin sonuna kadar genç Frank ulusunu, otoritesi altinda birlestirmege gayret etti, böylece de Frank Kralligi'nin kurucusu kabul edildi.
Alıntı ile Cevapla
  #19  
Alt 11 January 2009, 11:12
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Feodalite

Roma Imparatorlugu yikildiktan sonra barbar kavimler, Avrupa'nin çesitli bölgelerinde devletler kurdular. Krallar, Roma kanunlari ile kendi geleneklerini birlestirerek yeni düzenlemeler yaptilar ve ülkelerini kontluklara, onlari da daha küçük idari birimlere ayirdilar. Buralara barbar seflerini atayarak bazi ayricaliklar verdiler.

Kavimler Göçü'yle baslayan karisikliklarin etkisiyle büyük toprak sahipleri ve çiftçiler, hayatlarini devam ettirebilmek için güçlü kisilerin korumasi altina girdiler. Halkin himayesi altina girdigi kisilere süzeren, himaye edilen halka da vassal adi verildi. Senyörler, bagliliklari karsiliginda sahip olduklari topragin isleme hakkini kira karsiliginda verdiler.

Feodalitenin temel özelligi siyasi bölünmüslük ve sosyal esitsizliktir. Senyörler, topraklarinda yasayan insanlarin üzerinde mutlak haklara sahiptirler. Her senyör, ayri bir silahli güce sahiptir ve her senyörün bölgesinde ayri kurallar geçerlidir.

Avrupa'da siyasal ve sosyal bölünmüslük, bölgesel ekonomik faaliyetler, insanlar arasinda dil, davranis ve dünya görüsü bakimindan farkliliklar dogmasina neden olmustur.

Feodalite, bütün Ortaçag boyunca devam etti. 15. yüzyilda; barutun atesli silahlarda kullanilmasiyla sona erdi. Feodalitenin yikilmasi, mutlak kralliklarin güçlenmesini sagladi. Yeniçag basinda Almanya disinda feodalite yikildi. Almanya'da ise Yakinçag'da ortadan kalkti. Feodalite devam ettigi süre içerisinde Avrupa'da sosyal adalet kurulmamis, bu nedenle halk, çesitli siniflara ayrilmistir:

Asiller

Ortaçag Avrupasi'nin en imtiyazli sinifi asillerdi. Bunlarin en üstünde senyör denilen derebeyleri bulunurdu. Senyörlerin en büyügü kraldi. Derebeylerden sonra sirasiyla dükler, kontlar, baronlar, vikontlar ve sövalyeler yer almistir. Asiller, her türlü hakka sahipti.

Rahipler

Asillerden sonra en imtiyazli sinifti. Papa'ya bagli olarak çalisirlardi. Kilise topraklarinda senyörler gibi yasarlardi. Ortaçag'da önemli miktarda toprak elde ederek zenginlesmislerdi. Vergi ve askerlikten muaf tutulmuslardi. Hem devlet hem de din isleriyle ugramislardir.

Burjuvalar

Kasaba ve sehirlerde oturup ticaret ve sanayi ile ugrasanlara burjuva denirdi. Senyörlere belli miktarda para vererek onlarin himayesinde yasarlardi. Zamanla zenginlesen burjuvalar, senyörlerden para ile bagimsizliklarini satin alarak tam serbestlik gibi imtiyazlar elde etmislerdir.

Köylüler

Ortaçag Avrupasi'nda en kötü sartlar altinda bulunan sinifti. Köylüler iki kisma ayrilmisti. Serf adi verilen köylülerin hiçbir haklari yoktu. Efendileri için tarlalarda çalisirlar ve kazançlarini onlara verirlerdi. Toprakla beraber alinip satilirlardi. Araziden ayrilma imkânlari kesinlikle yoktu. Serbest Köylüler, ekip biçtikleri topraklardan kazandiklarinin bir kismini senyöre vergi olarak verirlerdi. Istedikleri zaman baska bir yere gidebilirlerdi. Mallari da çocuklarina kalirdi.
Alıntı ile Cevapla
  #20  
Alt 11 January 2009, 11:13
Junior Member
 
Kayıt Tarihi: 1 September 2008
Mesajlar: 0
Konular:
Aldığı Beğeni: 0 xx
Beğendiği Mesajlar: 0 xx
Standart Cvp: Medeniyetler Tarihi

Galya ve Galyalilar


Fransa'nin eski adidir. Eski Galya, asagi yukari bugünkü Fransa topraklarinin ancak, Ren Irmagi'na kadar uzanan kismini kapsar. Bu genis bölgede yasayan Galyalilar aslinda, M.Ö. I. binyilda Güney Almanya'dan gelen ve Galya'yi istilâ eden Keklerdir. M.Ö. VI. yy. sonlarinda ikinci bir Kelt istilâsi olmus, bu istilâcilar önceden yerlesmis halklara karisarak, Galyalilar adi verilecek olan yeni bir halk olusturmuslardi. M.Ö. III. yy. sonlarinda, Ren Irmagi'ndan Pireneler'e, Mans Denizi'nden Provence kiyilarina kadar Keltler, yerlesmelerini tamamlamis oluyorlardi.

Kelt uygarligi

Galyalilarin birçok tanrisi vardi. Onlara açiklanamaz gibi gelen her seye, gökcisimlerine, rüzgârlara tapinirlardi. Ruhun ölümsüzlügüne de inaniyorlardi. Çok iyi çiftçiydiler, topragi tekerlekli sabanla sürüyorlardi; dökmecilik, kuyumculuk, çömlekçilik sanatinda usta zanaatçilardi. Ticaretleri de gelismisti. Bugday ve tuzlama etin sarap ve zeytinyagi ile takas edilmesi, M.Ö. III. yy.da paranin kullanilmasina yol açacakti.

Roma Fethi

Massalia'daki (Marsilya) Foça kolonisi, Galya'yi fethetmek için, Romalilara baslangiç noktasi oldu. Romalilar M.Ö. 154 yilinda, bu sitenin çagrisi üzerine, onlari komsu kabilelere karsi korumak için, ise karistilar. Böylece Galya'nin güneyine yerlesip yavas yavas Akdeniz kiyisini isgal ettiler, yönetim merkezi Narbonne olan Provence eyaletini kurdular ve Ispanya'ya giden bir ticaret yolu açtilar.

Zaten sarsilmis bulunan Galya, Kimber ve Toton istilâsiyla (M.Ö. 109-101) bir defa daha sarsilmis, yakilip yikilarak pek zayif düsmüstü. M.Ö. 60'a dogru, Germenler tarafindan tehdit edilen Galyalilar, Provence valisi Sezar'dan yardim istediler ve Sezar, istilâcilari püskürttü. Roma'nin fethi gerçek anlamiyla, askerlerini Galya'nin hemen hemen her yerine yerlestiren Sezar ile baslamis ve M.Ö. 54 yilina dogru, Sezar kendisini bu ülkenin hâkimi sayabilecek duruma gelmisti.

Galyalilar bagimsizliklarini yitirdikleri zaman genç Vercingetorix'in ardinda toplandilar, ama bu önder düsmana yenildi (M.Ö. 52) ve Romalilar, Galya'ya kesinlikle egemen oldular.

V. yy .da, göçmen kavimler Galya'yi istilâ edince Roma Imparatorlugu dagildi. Ortaya çikan kargasaliktan, ülkenin ekonomisi büyük zarar gördü. Ama çok geçmeden eski Galya, Frank krali Clovis'in buyrugunda yeniden birlesecek ve yavas yavas Fransa haline gelecekti.

Alesia

M.Ö. 52 yilinda Alesia'ya çekilen Vercing6torix ordulari, Sezar ile lejyonlari tarafindan kusatildi. Romalilar sehri kusattilar, hendekler kazdilar, çitler, tahta perdeler diktiler, insan tuzaklari kurdular. Galya'nin her yanindan akin akin yardim gönderildi, ama Vercingetorix son bir çatismadan sonra, yurttaslarinin canini kurtarmak için teslim olmaga karar verdi.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla




Saat: 22:49


Telif Hakları vBulletin® v3.8.9 Copyright ©2000 - 2024, ve
Jelsoft Enterprises Ltd.'e Aittir.
gaziantep escort bayan gaziantep escort
antalya haber sex hikayeleri aresbet giriş vegasslotguncel.com herabetguncel.com ikili opsiyon bahis vegasslotyeniadresi.com vegasslotadresi.com vegasslotcanli.com getirbett.com getirbetgir.com
ankara escort ankara escort ankara escort bayan escort ankara ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort adana escort eryaman escort kızılay escort çankaya escort kızılay escort ankara eskort

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0 PL2