#1
|
|||
|
|||
Medeniyetler Tarihi
Abazalar
Kafkas Daglari'nin kuzeyinde, Abhazistan dolaylarinda yasayan bir kavimdir. Abhazlar da denir. Bu kavmi eski Yunanlilar "Abaskiler", Ortaçag Bizans tarihçileri ise "Abasgiler adiyla anardi. Abazalar, 17. yüzyildan itibaren anayurtlarinda Kafkas Daglari'nin kuzeyine dogru göç etmeye baslamislardir. Ruslar 1810 yilinda Abhazya'yi, 1830'da da Kuzey Kafkasya'da Abazalarin bulundugu bölgeyi isgal ettiler. Bunun üzerine yarim milyona yakin Abaza Türkiye'ye sigindi. Abazalar, kültür bakimindan Çerkezlerin etkisi altinda kalmislardir. Abhazca adi verilen dili konusurlar.Abbasiler Hz. Muhammed’in amcasi Abbas’in soyundan gelen Ebul Abbas’in kurdugu halife hanedani (750-1258). Emeviler halifeligi, Hz. Muhammed'in amcaoglu ve damadi, dördüncü halife Ali'den zor ve hile kullanarak almislar, bununla da yetinmeyerek peygamber ailesine karsi kanli bir siyaset gütmüslerdi. Bu yüzden Emevilere karsi düsmanlik artmis, özellikle Hicaz, Irak ve Iran'da büyük hosnutsuzluklar bas göstermisti. Abbasogullari bu düsmanliktan yararlanarak, halifeligin peygamber ailesinden en lâyik olana geri verilmesi gerektigi yolunda propagandaya giristiler. Emevilerin, özellikle çogunlugu Türk olan bölgelerde (Horasan, Toharistan, Sogd) uyguladiklari vergi soygunculugu ve Arap olmayanlari asagi görme siyaseti bu propagandayi daha da güçlendirdi. Horasanli Ebu Müslim adinda bir Türk, Emevilere karsi ilk ayaklanmayi baslatti. Önceden Türklerin Müslüman olanlari ile olmayanlarini baristirmis ve bunlari Iranli Siilerle birlestirerek güçlü bir birlik hazirlamis olan Ebu Müslim, Arap ordularini yenerek Emevi saltanatina son verdi. Peygamber sülâlesinden Ebul Abbas Seffah halifelige getirildi (750). Ilk Abbasi halifesi olan Ebul Abbas, Emevileri acimadan yok ettigi için kendisine kan dökücü anlamina gelen el-Seffah adi verildi. BERMEKOGULLARI Abbasiler ilk dokuz halife zamaninda (özellikle Harun Resit [786809] ve Memun [813833]) bütün Islâm dünyasini kapsayan (Endülüs hariç) bir egemenlik kurdular. Ancak Anadolu'ya ve Akdeniz Bölgesi'ne hiç bir zaman egemen olamadilar. Türkler ve Iranlilar tarafindan iktidara getirilen Abbasiler, Araplara güvenemediklerinden yönetim islerinde Türklerden ve Iranlilardan yararlandilar. Yeni devletin maliye ve yönetim isleri, özellikle Toharistanli Bermekogullarinca düzenlendi. Bagdat bu dönemde kuruldu ve baskent oldu (762); kisa sürede saraylar, resmi kurumlar ve askeri kislalarla donatildi. Daha sonra gelen halifeler döneminde Abbasi egemenligi zayifladi, Islâm Imparatorlugu'nda bagimsiz hükümetlerin sayisi çogaldi (Samanogullari, Karahanlilar, Büveyhogullari, Fatimiler v.d.). Kurulustan 150 yil sonra, Bagdat'in egemenligi sadece Irak ve Iran bölgelerinde geçerliydi. Zamanla Abbasi halifelerinin yalniz manevi degeri kaldi. Büveyhogullari 945'te Bagdat'i ele geçirdiler, siyasi çikarlarini düsünerek, Abbasi hanedanini yikmadilar, ama onlarin elinde halife unvanindan baska bir yetki de birakmadilar. 1055'te Selçuklular, Bagdat'i ele geçirerek Büveyhogullari Devleti'ne son verdiler, ama yine halifeleri hos tuttular. Mogol istilâsi ile Abbasi hanedani kesin olarak son buldu. Hulâgu, Bagdat'i alarak son Abbasi halifesi Mustasim'i öldürdü (1258). Öldürülmekten kurtulup kaçan Abbasogullarindan biri, Misir'da Memlûklere siginarak orada halife oldu. Abbasiler döneminde Islam’in Arap ve Iran kesimi büyük ölçüde birlige kavustu. Halifelik Arap özelligini kaybederek, Sasani Kralligi'nin kurumlarini, saray geleneklerini ve uygarlik zenginligini edindi. ABBASI SANATI Abbasiler dönemi Islâm Imparatorlugu’nun en parlak dönemidir; öyle ki, bu dönemde hemen her bölge bagimsiz bir sanat merkezi durumundadir. Bu dönemde edebiyat (özellikle siir), bilim, fen, müzik, kisaca bütün güzel sanatlar büyük bir gelisme gösterdi. Yunan, Süryani, Fars ve Sanskrit dillerinde yazilmis bilim, fen ve felsefe kitaplari Arapça’ya çevrildi. IX. yüzyilda halifelerin oturmus oldugu Samarra'da bulunan kalintilar, Abbasi sanatinin baslica özelliklerini yansitan belgelerdir. |
#2
|
|||
|
|||
Cvp: Medeniyetler Tarihi
Artuklular
Kültür ve sanatiyla iz birakmis uzun ömürlü beyliklerden biri Artuklu Beyligi'dir. Oguzlarin Döver boyundan ünlü bir Türkmen Beyi olan Artuk Bey, Anadolu'nun fethi sirasinda büyük hizmetler görmüstü. Fakat, Tutus'la Süleymansah'in arasindaki savasta Tutus'tan yana olarak savasi ona kazandirmis ve Süleymansah'in intiharina sebep olmustu. Tutus, Artuk Bey'in yardimina karsilik olarak onu Kudüs valisi yapmisti. Ölüm yili olan 1091'e kadar bu görevde kaldi. Artuk Bey ölünce Kudüs Fatimi'lerin eline geçti. Fakat Artuk Bey'in ogullari Sökmen ve Il-Gazi, Selçuklu hükümdari tarafindan kendilerine verilen bölgelerde beylikler kurdular. Artuk Bey'in ogullari tarafindan kurulan bu beylikler üç kol halinde gelisti. 1. Hisn Keyfa ve Amid, 2. Mardin ve Meyyafarikin, 3. Harput'da Üç kol halinde hüküm sürmüs bir Türkmen sülalesidir. Artuk Bey önce Sultan Alp Arslan'in hizmetinde bulunmus ve Malazgirt savasina da istirak etmisti 1071 Anadolu'nun Türklere açilmasinda rol oynayan emirler arasinda Artuk Bey de bulunuyordu. Daha sonra Artuk Bey, Sultan Meliksah tarafindan kendisine ikta edilen Huvan'a çekildi. Ahsa ve Bahreyn Karmatilerini itaat altina almak görevini basariyla sonuçlandirdi. Artuk Bey'in bir süre sonra Sultan Meliksah'a küskünlügü, Suriye Selçuklu Meliki Tutus'un hizmetine girmesine yol açti. Tutus da ona Kudüs ve havalisinin valisi yapti (1085-6). Artuk Bey 1091 yilinda bu sehirde öldü. Ancak ogullari Sökmen ve Ilgazi Kudüs'ü muhafaza edemediler. Emiru'l-cüyus Efdal kumandasindaki bir Fatimi ordusu kirk günlük bir kusatmadan sonra sehri aldi (1098). Mu'in ed-Din Sökmen, Ceziret-i Ibn Ömer sahibi Çökürmüs tarafindan kusatilan Musul hakim Musa'nin yardimina kostu ve bu hizmetine karsilik 10.000 dinar ve Hisn Keyfa kalesini aldi. Böylece Sökmen, Artuklularin "Hisn Keyfa ve Sökmeniyye" denilen ilk subesini kurmus oldu (1102). Eyyubi hükümdari Melik Kamil önce Amid'i sonra da Hisn Keyfa'yi zabt ederek Artuklularin Hisn Keyfa kolunu ortadan kaldirmisti (1231-2). Necmeddin Ilgazi Nisan 1105'de Bagdad sahneliginden azledildikten sonra Mardin'e gelerek bu sehre hakim olmus ve burada Artuklularin "Mardin veya Ilgaziyye" denilen subesini kurmustur (1108). Ilgazi yavas yavas bu bölgedeki Selçuklu topraklarina hakim oldu, 1117'de Haleb'i ele geçirdi. Beraberinde Bitlis ve Erzen hakimi Togan Arslan'in bulundugu 20.000 kisilik ordu ile harekete geçerek Tell Afrin savasinda Antakya persi Roger'in kumandasi altindaki Haçlilara karsi büyük bir zafer kazandi (1119). Bunu Tell Danis'de Kral II. Baudouin'e karsi kazanilan takip etti. Selçuklu sultani Mahmud ise Ilgazi'ye Meyyafarikin sehrini ikta etmisti (1121). Daha sonra Mardin Artuklulari bazan Eyyubilere bazan da Tükriye Selçuklularina tabi olarak varligini sürdürdü. Kara Arslan el-Muzaffer (1260-1292) ise, Mogollarin hakimiyetini kabul ederek baris yapti. O bu sayede hanedanin devamini sagladigi gibi Mardin sehrini de bir felaketten kurtarmisti. Bu kolun son hükümdari Melik el-Salih Mardin'i müdüfaa edemeyecegini anlayinca bu sehri Karakoyunlularin reisi Kara Yusuf'a teslim etti (1409). Bu suretle Artuklular Devleti sona erdi. Artuklularin üçüncü kolu 1185 yilinda Harput ve havalisinde kurulmussa da fazla uzun ömürlü olmamisti.Sultan I. Ala ed-Din Keykubad 1234 yilinda Harput'u zabtederek, Artuklularin bu koluna son vermisti.Artuklular büyük Türkmen kitlelerine dayanan bir Türk devleti idi. Bu sebepten milli teskilat ve ananelerini muhafaza etmislerdi. Alp, Inanç, Kutlug gibi eski Türkçe unvanlari kullanmakla da bu ananelerini koruduklarini göstermislerdir. Artuklular devlet anlayisinda eski Türk hukukuna göre devletin hanedanin ortak mali oldugu görüsün de uyguladilar. Ilgazi ve Belek gibi kudretli sahsiyetlerin mevcudiyeti Artuklu Devleti'nin siyasi birligini saglayabilmis, aksi takdirde ayri beylikler halinde hükün sürmüslerdir. Artuklu hükümdarlari gerek Müslüman ve gerekse hristiyan halka adaletle hizmet etmisler, idareleri altindaki ülkelerde düzen ve emniyeti saglamislardi. Ayrica ticari ve iktisadi hayatin gelismesine büyük ölçüde yardimci oldular. Bu maksatla bazi sehirlerdeki ticari vergileri kaldirmislardir. Bu iktisadi gelisme mimari eserlerden de anlasilmaktadir. Artuklular, bir kismi bugüne kadar mevcudiyetlerini koruyan, birçok mimari eserler sözgelisi; külliyeler, camiler, medreseler, hamamlar, köprüler, sivil ve askeri yapilar yapmislardir. Onlarin devrinde mimaride görülen gelisme sebiyle bugün güneydogu Anadolu bölgesinde her önemli eser Artuklulara baglanmak istenmektedir. Artuklu ülkesindeki Meyyafarikin, Amid ve Mardin gibi sehirler birer ilim ve kültür merkezi haline gelmisti. Bu hanedana mensup hükümdarlar ilim ve sanat adamlarini himaye etmisler, bunun neticesinde de onlar adina bazi eserler yazilmistir. Altinordu Devleti Dogu Avrupa'da 1241-1502 arasinda yasamis Türk-Mogol devleti, Islâm kaynaklarinda «Kipçak Hanligi» diye anilir. Cengiz Han'in torunu Batu Han (Cuci'nin oglu) batiya yaptigi seferlerde üst üste parlak zaferler kazanmis, imparatorlugun sinirlarini Karpatlar'a kadar genisletmisti (1241). Imparatorlugun batisinda, Karadeniz, Kafkasya, Hazar Denizi, Aral Gölü, Urallar ve Kuzey Rusya arasinda kalan ve Altinordu adi verilen bu yerleri, Büyük Han'a bagli olmakla birlikte Batu Han bagimsiz bir sekilde yönetiyordu. 1255'te Batu Han ölünce yerine kardesi Berke Han geçti. Berke'nin zamaninda devlet daha bagimsiz oldu. Islâmligi kabul eden Berke Han, gene bir Cengiz kolu olan Ilhanli hakani Abaka Han ile savasirken öldü (1266). Berke'den sonra gelen hanlar Islâm olmadilar, ama Islâmlik Altinordu ülkesinde gene de hayli yayildi. Ancak Özberk Han'in (1312-1342) Islâm olmasindan sonra bu din bütün Altinordu'ya yayildi. Ünlü gezgin Ibni Battuta'in anlattigina göre, Özberk Han zamaninda devlet merkezi Saray (bugünkü Volgograd yakinindaydi) yüz bin nüfuslu bir kültür ve sanayi merkeziydi. Altinordu Hanligi Rus tarihini ve devlet örgütlenmesini oldukça etkilemis. Islâmligin Türkler arasinda yayginlasmasini kolaylastirarak Türk-Rus karismasini önlemistir. |
#3
|
|||
|
|||
Cvp: Medeniyetler Tarihi
Augustus
Roma Imparatoru (M.Ö. 63-M.S. 14). Önceleri Octavius, daha sonra Octavianus adiyla tanindi. Roma imparatorlarinin hemen hemen en yücesi oydu. Julius Sezar öldürüldügü zaman ancak on dokuz yasindaydi. Sezar, dogumla degil de evlât edinme yoluyla aileye giren Octavianus'un büyük amcasi oluyordu. Görünüste, siska çelimsiz bir hali vardi ama gerçekte, demir gibi bir iradeye sahipti ve büyük hirslari olan bir gençti. Ikinci Triumvira döneminde, Antonius ile Lepidus devleti yönetti. Ama M.Ö. 31 yilinda Antonius'a karsi kazanilan Actium Zaferi, onu Roma âleminin mutlak hâkimi yapti. Octavianus önce princeps yani birinci vatandas unvaniyla yetindi. Gerçekte bütün yetkiler elindeydi ve Augustus adini M.Ö. 27 yilinda aldi (Latince, «rahipler tarafindan kutsanmis» anlamina gelir). Kirk yil süreyle çok büyük isler yapti: komsulariyla barisi sürdürdü, güçlü bir hükümet kurdu, maliyeyi, idareyi, orduyu yeniden örgütledi. Bir yandan da din reformlarina giristi, Roma'da çok önemli bayindirlik isleri yaptirdi ve, danismani Maecenas'in yardimiyla, Vergilius ve Horatius gibi yazarlari korudu. Romalilar onu, bir tanri gibi saygiyla anarlar.Attila Hun imparatoru (400-453). Amcasi Küba'nin ölümünden sonra, Dogu Hun Imparatorlugu'nun yönetimini ele aldi (434). Batida hüküm süren agabeyi Bleda'yi 445'te öldürerek imparatorlugun tek hâkimi oldu. Sahip oldugu genis topraklarla yetinmedi. Hükümdarligi süresince Bizans'i ve Bati Roma Imparatorlugu'-nu ele geçirmege çalisti. Bunun için de sürekli bir anlasmazligi körükledi. Bizans'i vergi ödemek zorunda birakti; Bati Roma'da hak iddia ederek toprak istedi, istekleri yerine getirilmedikçe de saldirdi. Üstün savas gücü sayesinde Roma ve Bizans'a korkulu günler yasatti. 450'de Roma ordusuyla birlesen Gotlar karsisinda çarpisarak Roma'ya kadar ilerledi. Bati Got Kralligi'nin sinirlarini zorladi, Catalaunum Ovasi'nda yapilan kanli çarpismalarda her iki taraf da kayip vermisti ama, Attilâ 452'de Italya'ya ikinci bir saldiri yapmaktan vazgeçmedi. Milano'yu aldi. Roma'ya dogru ilerledi. Fakat açlik ve salgin hastalik yüzünden ordusunun kirilmasi onu papa Leo'nun teklifini kabul etmek zorunda birakti. Üçüncü bir saldiriya geçemeden de öldü. Attilâ bir diktatördü, çevresinde âdeta dini bir korku uyandirirdi, ama adalete saygili ve iyiliksever bir yöneticiydi. Gururluydu, pek az gülerdi. Hurafelere inanir, durmadan falcilara danisirdi. Roma'yi ele geçirmekten vazgeçmesine de bos inançlara bagliligi sebep oldu |
#4
|
|||
|
|||
Cvp: Medeniyetler Tarihi
Aydinogullari
XIV. yy.da Aydin ve Izmir yöresinde egemenlik kuran beylik. Germiyanogullarindan Aydinoglu Mehmet Bey tarafindan Menderes yöresinde kuruldu (1330). Oglu Umur Bey zamaninda beylik en canli dönemini yasadi. Yunanistan, Mora ve Ege adalarina seferler yapildi, ganimetler elde edildi. Fakat papa tarafindan gönderilen Haçli ordusunun Izmir'i almasi (1344) ve Umur Beyin öldürülmesiyle gerileme dönemi basladi. Kardesi Ayasuluk emîri Hizir Bey Haçlilarla anlasmak zorunda kaldi, 1390'da da beylik tamamen Osmanli egemenligine girdi Avarlar Ikinci Türk Imparatorlugu'nu kuran kavim (lll.-IX.yy.). Hun Imparatorlugu'ndan sonra Orta Asya'da, Avar Imparatorlugu kuruldu (M.S. III. yy.). Kore Yarimadasi'na kadar yayilan bu devlet önce Çinlilere yenildi (458), sonra Göktürkler tarafindan yikildi (522). Bu yenilgiden sonra, Avarlarin büyük bir bölümü batiya göç etti. Bir süre Volga dolaylarinda ve Güney Rusya'da yasadiktan sonra, Macaristan merkez olmak üzere Tuna yöresine yerlestiler ve yine büyük bir imparatorluk kurdular. 573-882 yillari arasinda toprak anlasmazligi yüzünden Bizans ile birkaç kere savastilar, bu savaslarin çogu yenilgiyle sonuçlandi. Böylece Avarlar zayif düstüler, sonunda Sarlman (Büyük Kari) Avar Imparatorlugu'nu ortadan kaldirdi, Avar kavmi Islavlara karisarak eridi. Avarlar da birçok Türk kavmi gibi göçebe bir kavimdi. Devlet çesitli kabilelerden olusan bir federasyon biçimindeydi. Bir asker ve savas düzeni içinde yasayan Avar Devleti'nin basinda bir kagan bulunurdu. Genellikle atli olan Avarlarin baslica silâhi ok ve yaydi, ama kiliç da kullanirlardi. Avarlarin bir kismi zamanla göçebelikten çikip yerlesik hayata girmistir. Bunlardan bir kismi ticarette basari göstermistir. Macaristan'da kazilan on bes bin kadar Avar mezarinda, Avarlarin yasayisi ile ilgili pek çok eser bulunmustur. AVAR KAVALI Macaristan'da Janoshida (Szolnik ili) bölgesinde 1933 yilinda yapilan bir kazida, bir erkek iskeletinin el kemikleri arasinda bulunan bu çifte borulu kavalin ses delikleri 2+5 seklindedir. Benzerlerine Kafkasya. Volga ve Türkistan dolaylarinda bugün de rastlanir. |
#5
|
|||
|
|||
Cvp: Medeniyetler Tarihi
Bambaralar
Afrika'da yasayan toplumlar arasinda elde edilen en iyi ve en eksiksiz mitoslar Bambaralarinkidir. Bu toplulukla ilgili mitoslar dünyanin yaradilisi ve gelismesini temellendiren mitoslardir. Bambara mitoslarina göre baslangiçta gla denilen sonsuz bir bosluk vardi. Gla'da meydana gelen bir iç devinimle ortaya saglam ve parlak cisimler çikti. Bu cisimler, birbirini izleyen iki evrede eridiler. Bu erimeden sonra gla ile ikiz kardesi dya dört yönü belirlediler. Bu yönlerden ilki, varliklarin ilk kaynagi olan yöne, yani doguya yöneldi. Bundan sonra gla asagiya ve yukariya dogru yaptigi devinimlerle zincirlerini kopardi ve böylece varliklar birer ruha kavustu. Ayni anda, iki gla arasinda meydana gelen temas sonucu büyük bir patlama oldu; bu kez ortaya "saglam ve güçlü bir madde" çikti. Bu madde henüz yaratilmamis nesnelerin üzerine çöktü, ve her nesneyi adlandirdi. Bundan sonra da bütün nesneler gla'nin düsüncesine uygun olarak yavasça devinmeye basladi. Kisa süre sonra, gla'dan bir baska unsur daha ayrildi ve varliklarin üzerine gelip kondu: bu, insan bilincinin sembolü olan "insan ayagi"ydi. Baslangiçta birbirine benzeyen hersey gla'larin "zo"ya sorumluluk yuKiemesiyle degismeye basladi. Zo, her nesneye gelecekte bir özgürlük tanimakla yükümlüydü. Zo, kendisine verilen bu görevi kabul etti ve nesnelere sahip çikarak onlarin ilkelerini "görünmeyen Yo" anlamina gelen "Yo yebali" adli genis bir küre içinde toplandi. Yo, ruh, daha dogrusu "bir düsünce ve devinim"di. Evrenin yaratilisi yo'dan baslayarak "düsünce"nin bir bilesimi olarak kabul edilmektedir. Bu "düsünce" üç bölümden olusmaktadir: yo, iç söz; o, sessizlikten isitilebilecek seye geçis; yereyereli, yaratici titresim. Bu gelisim, 7 isaretle gösterilmekteydi. 7, insani temsil eden bir rakamdi: 3 (erkegin isareti) ile 4 (kadinin isareti) rakamlarinin toplamayla meydana gelmisti. Yo, bir ruh olarak, kararlarinda ve yaratici iradesinde özgürdü. Tam bes kez dört yöne gitmis ve uzay fikrini yaratmisti. 22 rakamiyla temsil edilen uzay, Yo'nun bir ruh olarak içerdigi bütün niteliklere sahipti: Nugu, (iç) kendinde bütün varliklari ve insani bulundururdu; yala "havanin tohumu" idi ve bütün bosluklari uzayin dört bir tarafina yerlestirirdi; faya "rüzgârin tohumu", sani "suyun tohumu", yere "atesin tohumu", yelegu ise oyeryüzündeki maddelerin tohumu "ydu. Bu son dört terim ayni zamanda yaradilisin dört temel ögesi olan hava, toprak, ates ve suyu da belirtirdi. Hava ve ates erkek, su ve toprak ise disiydi. Yo, kendi çevresinde yirmiiki kere dönerek uzayi yaratmis ve dört dünya düsünmüstü; Dye mana, "dünyanin tösâi"; dye, gale, "ilk dünya"; dye bana, "istenmeyen dünya"; dye nata, "gelecegin dünyasi". Yereyereli'nin bagrinda ruh (miri) bulunuyordu. Ruhun içinde "vali" adi verilen eylem vardi; eylemin içinde nesnelerin gelisimi, nali yatmaktaydi. Nali'de ise, nesnelerin kökeni bulunuyordu. Miri, ayni zamanda, içinde doganin yattigi dünyanin yumurtasiydi. Miri, birbirinin içine geçmis üç oval ile temsil edilirdi. Dye ko (dünyanin kapisi) adi verilen dis oval devamli devinim durumundaydi. Boga'nin dogusu ve ölüsüne uygun olarak o da kendi ekseni çevresinde dönerek genisler yada daralirdi. So de (evin oglu) adi verilen orta oval'den sonra Dye vali gale (dünyanin ilk devinimi) denen ve verimliligi temsil eden iç oval gelirdi. Parçalanip düzenli bir biçimde uzaya dagilan 22 öge dis oval Dye ko'dan dogmustu. Bambaralarm anlayisina göre bu ögelerin siniflandirilmasi çok çesitliydi. Bu 22 ögenin ilk yedisine bomiana adi verilmekteydi ve bunlar, varliklarla nesnelerin genel karakterlerini özetlemekteydi: Kelena, birlik; Makari, dindarlik, merhamet; Mako, gereklilik; Sinaya saldirganlik, kiskançlik; Fadena, rekabet; Maloya, utanç; Sia, irk, tür, soy. Baugini adi verilen 12 öge, insanlarin nitelik ve alinyazilarini belirtirdi: Ma ye ma ye, yetenek, imkân, egilim; Mako, karsilikli hizmet, sadelik, agirbaslilik, bilgelik, egitim; Sebaya, kuvvet, kudret, egemenlik; Dyuguya, kötülük, güçlük; Kunanguya, kötü talih; Sira, yol, kilavuz, itaat, disiplin; Nafolo, zenginlik, bereket, saglik; Adama-dena, kardeslik, insanlik, özgürlük, iyilik; Dahirime, gida, mal mülk; Saya, ölüm, hastalik, sakatlik, delilik; Su, gece, karanlik ve isik, sir, büyü; Kle, gün, günes. Jiginî adi verilen son üç öge ise sunlardi: Kun, dünyayi düsünen kafa; Ba, kendisini meydana getiren kalip; Fo, kendisini yaratan söz. |
#6
|
|||
|
|||
Cvp: Medeniyetler Tarihi
Babür Imparatorlugu
Hindistan'da kurulan büyük Türk devleti (1526-1858). Baba tarafindan Timur'un, ana tarafindan Cengiz Han'in soyundan gelen Zahirüddin Muhammet Babür, Fergana hükümdari oldugu zaman (1494) on bir yasinda bir çocuktu. Bu yüzden saltanat iddiasinda bulunan amcasinin, dayisinin ve daha baskalarinin hücumuna ugradi. Hepsiyle çarpistiysa da sonunda tahtindan oldu (1501). TAHT PESINDE Babür bu çarpismalar içinde pismis cesur, iradeli, ince zekâli bir adamdi. Yenilgisinden yilmadi, yanindaki askerleri ile birlikte Afganistan'a geçti, büyük bir güçlükle karsilasmadan Kabil'i ele geçirdi (1504). Merkezi Kabil olmak üzere küçük bir devlet kurdu, Fergana ve Semerkant'tan kaçip gelen Türkleri de buralara yerlestirdi. Bir süre eski ülkesini geri almak, egemenligini Türkistan'a yaymak için savastiysa da bir sonuç alamadi. Bunun üzerine gözünü Hindistan'a çevirdi. HINT PADISAHI BABÜR O zamanlar Hindistan kargasalik içinde bir ülke, bir ülkeden de öte âdeta bir kitaydi. Babür bunu firsat bilerek güneye yöneldi. Zaten o sirada Delhi padisahligi için kendisine basvurmuslardi. Bu firsattan yararlanarak Hindistan'a yürüdü, 1524'te Pencap'i, 1526'da kanli bir çarpisma sonunda Delhi'yi ele geçirdi. Art arda öteki büyük sehirleri de ele geçirerek 1528'e kadar Kuzey Hindistan'in fethini tamamladi. Babür'ün kurdugu imparatorluk 1858'e kadar 332 yil sürdü. Babür'ün ölümünden sonra yerine geçen Hümayun devrinde imparatorluk sarsinti geçirdiyse de onun oglu Ekber Sah zamaninda en yüksek kudretine ulasti. Avrupalilarin Büyük Mogol Imparatorlugu adini verdikleri bu büyük Türk-Hint Imparatorlugu Babür ve Ekber sahlarin attigi saglam temeller sayesinde yüzyillarca yasadi. BABÜRNAME Babür, ayni zamanda sairdi. Basindan geçenleri, basarilarini ve yenilgilerini bu eserinde anlatmistir. Türkçe'nin Çagatay diyeleginde yazilmis olan Babürname büyük dillerin hepsine çevrilmistir. |
#7
|
|||
|
|||
Cvp: Medeniyetler Tarihi
Bizans Imparatorlugu
Imparator Bizans'in imparatorluk kavrami Roma ve Helen kaynaklidir. Tanri-imparator anlayisi ve uygulamasi Hiristiyanlasmis haliyle karsimiza çikmaktadir. Imparator, Tanri iradesiyle gönderilmis bir kisidir. Tanri'nin seçilmis kuludur ve onun himayesinde hüküm sürmektedir. Kilise ve imparator bir bütündür ve imparator kimsenin sorgulayamayacagi ve buna cüret edemeyecegi son derece önemli bir sahistir. Bu özellikler tasiyan kisinin basinda oldugu imparatorluk da, tüm devletlerin, kavimlerin içinde oldugu ortaçag hiyerarsisinin tepesinde bulunmaktadir. Törenler hipodromda yapilir ancak hükümdarlik ünvaninin verilisinin en önemli asamasi, taç giyme, Ayasofya'da gerçeklesirdi. Patrik yeni hükümdara tacini giydirir ve hükümdar kendini " Tanri'nin sevgili ve yeryüzündeki vekili" olarak tanitirdi. Hukuk Imparator, adalet örgütünün basiydi. 14.yüzyilin baslarina kadar en yüksek mahkeme imparatorun baskanlik ettigi mahkemeydi. Üyeleri yüksek memurlardan seçilirdi. Agir suçlar burada görüsülür ve karara baglanirdi. Bu yüksek mahkemenin disinda, yüksek daire baskanlarinin yönettikleri mahkemeler ve ayrica kentlerde birçok ilk mahkemeler bulunmaktaydi. Ordu Bizans ordusu kara ve deniz kuvvetlerinden meydana geliyordu. Imparatorlugun kuruldugu dönemde kara ordusu iyi örgütlenmis ve iyi egitim görmüstü. Kara ordusu sinirlarda oturan birliklerle merkezde bulunan ve her cepheye gönderilen esas kuvvetlerden olusurdu. 7. yüzyilda ordu ordu örgütünde önemli degisiklikler oldu. Thema sistemi ile eyaletlerdeki askeri birlikler yeni bir sisteme baglandi. Strategos, ayni zamanda themasinin askeri birliklerinin komutaniydi. Kara ordusu piyade ve süvari olmak üzere iki kola ayrilmisti. Silah olarak kiliç, kalkan, mizrak, zirh ve çesitli savas baltalari, manciniklar kullaniliyordu. Bizans Imparatorlugu kuruldugu zaman düzenli bir donanmasi olmadigi gibi 7. yüzyila kadar Bizans'in denizlerde kuvvetli bir düsmani da yoktu. Fakat Müslüman donanmasinin kurulmasindan ve Bizans'a karsi ilk basarilari kazanmasindan sonra donanmanin önemi anlasilmis ve deniz kuvvetleri esasli bir biçimde örgütlenmisti. Herakleios reformlari ile bütün deniz kuvvetleri tek bir ad altinda birlestirildi. 3. Leon zamaninda deniz kuvvetleri Istanbul donanmasi ve deniz themalari donanmasi olarak ikiye ayrildi. 10. yüzyilda donanma 3-5 Dromondan meydana gelen birliklere ayrildi. Rum atesi en önemli silahlariydi. 11. yüzyildan itibaren Bizans donanmasi zayifladi. 2. Andronikos donanmayi kaldirinca denizlerde üstünlük Venedik ve Cenova'ya geçti. 3. Andronikos donanmayi tekrar kurmaya çalistiysa da basarili olamadi. Bilim Bizans Imparatorlugu'nda bilim ve fikir hayati ilk iki yüzyil boyunca Antik Yunan ve Latin dünyasi arasindaki iliskilere siki sikiya baglidir. Büyük Constantinus ile birlikte Hiristiyanlik resmen kabul edilmekle beraber Antik gelenegini devlet ve fikir hayati üzerinde birinci derecede etkili oldugu kesindir. Putperestligin son kalintilari 6. ve 7. yüzyilda kaybolmus, Antik dsüncenin son kalesi olan Atina Okulu 529 yilinda kapatilmistir. Bu arada Hellenistik düsüncenin devam ettigi Misir, Suriye ve Filistin'in müslümanlar tarafindan alinmasi ile bütün bilim ve kültür hayati Istanbul'da toplanmistir. Tarihçilik Bizans Imparatorlugu'nda tarihçilik çok önemli idi. Bizans tarihçilerinin eserleri yanliz Bizans Imparatoru için degil, iliskide bulundugu kavimlerin tarihi içinde degerli bilgiler içermektedir. Bizans tarihçiligi kilise tarihi ve dünya tarihi ile baslar. Örnegin: Eusebios'un Khronogrophia'si, Theophanes'in Khronogrophia'si, Skylitzes'in Synopsis Historion adli eserleri. Genel dünya tarihine paralel olarak Antik tarzda yazilan monografilerde Bizans'in kurulusundan yikilisina kadar olan dönem konu alinir. Prikopius'un Gizli Tarih'i ve Yapilar adli eserleri. Tip, matematik, astronomi, kimya, botanik, zooloji gibi bilim dallarinda ise çok fazla eser yoktur. Edebiyat Bizans edebiyati, diger konularda oldugu gibi ilk zamanlar Antik edebiyatin bir devamidir. Hiristiyanligin devlet dini olarak kabul edilmesine ragmen eski putperest edebiyat hemen ortadan kalkmamistir. Ancak Hiristiyan düsünüsü çok geçmeden edebiyatta da agirligini ortaya koymustur. Sekil olarak eskiye bagli kalmakla beraber ruh bakimindan Hiristiyan idi. Bizans yazarlarinin çogunda Kitab-i Mukaddes'in bilinmesi, Antik eserlerin bilinmesi kadar önemli sayilirdi. Bizans edebiyati en parlak dönemini Justinianos zamaninda yapmistir. Istanbul merkez olmakla beraber Anadolu, Suriye, Filistin ve Misir'daki kentlerde de canli bir edebi faaliyet göze çarpiyordu. Tarih, hukuk, bilim ve teknoloji siirin konusunu olusturuyor ve her çesit düz yazi siire çevriliyordu. Önemli sairler arasinda Nannos, Romanos, Musaios, Patrik Sergios'u sayabiliriz. 7. yüzyilin ortalarindan itibaren Bizans edebiyatinda bir duraklama dikkati çekmektedir. Özellikle ikon-oklazma yanliz kutsal resimleri yok etmekle kalmamis ayni zamanda bilim ve edebi faaliyetlerin de durmasina neden olmustur. Bu dönemde çogunlukla din konulari islenmistir. Ayrica din ugruna ölenlerin biyografileri de bu dönemde oldukça yogun islenen konular arasindadir. Bizans'in ilk kadin sairi Kosia bu dönemde yasamistir. Iki yüzyil devam eden duraklama döneminden sonra yeni ve parlak dönem Istanbul Üniversitesi'nin yeniden kurulmasiyla (863) baslamistir. Antik ve Bizans eserleri toplanmis ve incelenmis, özetlerini içeren ansiklopediler yazilmaya baslanmistir. Bunun en önemli örnegi Suidas'dir. Bu dönemde ayrica milli destanlar, epigramlar, ilahiler, manzumlar yazilmistir. 12. yüzyildan itibaren halk diliyle yazilmis didaktik, satirik, lirik siirlere, atasözlerine ve hikayelere rastlanir. Diger yandan eski mitolojik konular halk edebiyari üzerinde etkili olmustur. Egitim Ögretim yaygin degildi. Daha çok erkek çocuklar okula gönderilirdi. Ögretimde Antik Yunan yazarlarinin metinleri okutuluyor ve açiklaniyordu. Orta ögretimin amaci memur yetistirmekti. Büyük Constantinus'un, Istanbul'u baskent yapmasindan sonra imparatorlugun çesitli bölgelerinden, özellikle de Atina, Misir ve Suriye'den gelen bilginler burada toplaniyor ve burasini bir bilim merkesi haline getiriyorlardi. 2. Thedosius döneminde Istanbul'da ilk yüksekokul kurulmustu. Egitim süresi 5 yildi. Sonraki dönemlerde kapatilan bu okul, 863 yilinda tekrar açilmistir. Burada felsefe, matematik, astronomi, gramer ve müzik okutulmaya baslandi. Istanbul'da Thedosius'tan itibaren kurulan ve kapatilan üniversite ve yüksekokullarin disinda patrikhaneye bagli olan ve teoloji ögretimi yapan okullar da bulunuyordu. Burada dini derslerin yaninda Eski Yunan felsefesi, dil ve edebiyati, matematik gibi dersler de veriliyordu. Din Bizans Imparatorlugu'nda dinin ve dolayisiyla kilisenin önemi çok büyüktü. Hiristiyanligin resmen kabulünden sonra kiliseye karsi zaman zaman imparatorlarin önlem almasina ragmen kilise her zaman sayginligini korumustur. Patrik imparator tarafindan seçiliyordu ve patrik imparatora taç giydiriyordu. Kiliseye bagli olarak genis bir manastir agi kurulmustu. Halkin manastirlara olan ilgisi oldukça fazlaydi. Kimileri hayati boyunca buraya kapanirken kimileri de maddi destek sagliyordu. Bizans Imparatorlugu'nda manastirlarin böyle önemli olmasini nedeni; çesitlilik gösteren, esnek ve akiskan bir kurum olmasi, toplumun ihtiyaçlarini karsilar nitelikte olmasi, her siniftan insana açik olmasiydi. Insanlar buraya gelip, Tanri'ya olan borçlarini ödemekte ve ayni zamanda huzur, mutluluk ve güven dolu bir hayat yasamaktaydilar. Ekonomi Bizans Imparatorlugu'nda ekonomik hayatin temelini tarim meydana getiriyordu. Toprak devletin maliydi. Themalara bölünmüstü ve buralara askeri valiler atanmisti. Valinin görevi themasi içinden gelen toprak gelirlerini imparatora iletmektir. Devlet tarim yapmasi için kisiye toprak verir o da burayi isler, böylece hem ailesinin ihtiyacini karsilar hem de ürün fazlasini satarak vergi giderlerini karsilardi. Genel olarak bugday, üzüm, tahil ürünleri, meyve, pamuk yetistirilir; aricilik, hayvan yetistiriciligi (koyun, keçi, sigir ve at) yapilirdi. Bizans sanayisi deyince akla tekstil gelmektedir. Basta pamuklu ve ipekli dokumacilik olmak üzere ketencilik ve halicilik ileri düzeydeydi. Madencilik, camcilik, kuyumculuk da oldukça gelismistir. Her sanayi kolu loncalar seklinde örgütlenmis ve siki devlet kontrolü altinda idiler. Konstantinapolis Büyük Constantinus, dogudaki baskent olarak, Antik dönemin devami olabilecek sehirleri degil, Istanbul'u (konstantinapolis'i) seçti. Her taraftan isçi, sanatçi ve malzeme getirtti. Roma, Atina, Iskenderiye, Efes ve Antakya'nin en güzel tapinaklari yeni kenti süslemek için kullanildi. Yeni merkezi Roma'ya benzetmek için elinden geleni yapti ve 330 yilinda sehri büyük bir törenle açti. Imparator, dogudaki baskent olarak Antik devir devami olabilecek sehirleri degil, Konstantinapolis'i seçmisti. Bunun nedenleri arasinda kentin cografi konumu, ekonomik ve siyasal kosullari sayilabilir. |
#8
|
|||
|
|||
Cvp: Medeniyetler Tarihi
Bilge Kagan
Bilge Kagan, 683 yilinda dogdu. Babasi Göktürk Devleti'ni yeniden kuran Ilteris Kutlug Kagan, annesi Ilbilge Hatun'dur. 8 yasinda babasini yitiren Bilge, 24 yil boyunca Göktürk Devleti kaganligi yapan amcasi Kapagan Kagan'in elinde büyüdü. Bilge Kagan, amcasi öldügünde yerine geçen oglu Inal'i devirerek 32 yasinda Göktürk Devleti'nin basina geçti. Devletin yönetimini ele alan Bilge'nin ilk isi iyi bir yönetim olusturmak oldu. Bunun için, ordunun basina 31 yasindaki kardesi Kül Tegin'i, vezirlige de Tonyukuk'u getirdi. Bilge Kagan'in en büyük hayali milletini yerlesik hayata geçirip onlari sehirlerde oturtmak idi. Ama buna vezir Tonyukuk karsi çikarak, "Türkler, Çinlilerin yüzde biri kadar bile degildiler. Su ve otlak pesindedirler. Avcilik yaparlar. Belli bir yerleri yoktur ve savasçidirlar. Kendilerini güçlü görünce, ordulari yürütürler. Güçsüz bulunca kaçarlar ve gizlenirler. Çinlilerin sayi üstünlüklerini böylece etkisiz kilarlar. Türkleri surlarla çevrili bir kentte toplarsaniz ve bir kez Çin'e yenilirseniz, onlarin tutsagi olursunuz " dedi. Bilge Kagan, bir dönem de Türkler arasinda Budizm'i yaymak hevesine kapildi. Tapinaklar yaparak Türkleri Budist yapmak arzusunu tasidi. Vezir Tonyukuk, bu düsünceye de karsi çikarak, Budizm'in insandaki hükmetme ve iktidar duygusunu zaafa ugrattigini, kuvvet ve savasçilik yolunun bu olmadigini, eger Türk milletinin yasamasi isteniyorsa bu din ve tapinaklarin ülkeye sokulmamasi gerektigini söyledi. Bilge Kagan, çok itibar ettigi Veziri Tonyukuk'un tavsiyelerine uyarak, aklindan geçen bu planlari yapmadi. Bilge Kagan döneminde Göktürk Devleti'nin sinirlari Çin'in San-Tung ovasindan, Iç Asya'da Karasar bölgesine, kuzeyde Bayirku sahasindan Ani irmagi havalisi ve Bati Demir Kapi'ya (Ceyhun Irmagi'nin yakininda Semerkant-Belh yolu üzerinde) kadar ulasti. Önce veziri Tonyukuk'u sonra kardesi Kül Tegin'i kaybeden Bilge Kagan'i, Çinlilerle isbirligi yapan bakani Buyrak Cor zehirledi. Yataginda hasta yatarken, kendisini zehirleten bakan ve yardimcisini öldürten Bilge Kagan, 25 Kasim 734'de öldü. Bilge Kagan'in cenazesi 22 Haziran 735 tarihinde büyük bir törenle defnedildi. |
#9
|
|||
|
|||
Cvp: Medeniyetler Tarihi
Cengiz Han
1167 yilinda dogdu. Mogol Kagani ve Mogol Devleti'nin kurucusudur. Asil adi Temuçin’dir. Temuçin, 13 yaslarinda iken, babasini kaybetti. Henüz küçük oldugundan, kabilesi, onu birakip Tayciutlar’a katilmak istedi. Annesi Helün Hatun, binbir çaba ile kabilenin küçük bir bölümünü geri çevirebildi. Nice güçlük ve sikintiya ragmen, varliklarini sürdürebildiler. Bütün bu olaylar sirasinda, Temuçin’deki önderlik yetenekleri kendisini belli ediyordu. Cengiz, han olduktan sonra Çin’deki Kitün/Chin Sülalesi'nin, kuzey sinirlarinda Tatarlar’a karsi giristigi bir harekete katildi ve Tatarlar ezildi. Ona göre Tatarlar, atalarina kötülük edip, ölümüne neden olmuslardi. 1202’te Tatar kabileleri ile savasti ve onlari yendi. Cengiz Han, Mogolistan’in tek gücü durumuna gelmisti. 1206 Ilkbahari'nda, Onon Irmagi boylarinda bir kurultay toplandi. Bu kurultay, bütün kabilelerin temsilcileri Han Cengiz’i, bakanliga (Kagan) getirdiler. Cengiz unvani da bu sirada verilmis olmalidir. Cengiz Kagan, Çin’den batiya giden ticaret yolunu denetimlerinde tutan Tangutlar’la savasti. 1209’da kendisi de sefere katildi. Baskent Ning-hia düsmediyse de, Tangutlar denetim altina alindi. Cengiz Kagan, Asya’nin dogusunda büyük bir güç olarak ortaya çikarken, Orta Asya’nin kudretli devleti de Harezmsahlar’di. Iki ülke arasinda birçok elçiler gidip gelmisti. Cengiz, iki ülke arasinda özellikle ticaretin gelismesinden yana oldugunu belirtmis, Harezmsah'tan gelen kervan mallarini uygun fiyatlarla satin almisti. Cengiz, 1218’de bir kaç elçisi disinda tamami Müslüman olan tacirlerin yönettigi 450 kisilik bir kervan hazirlatip gönderdi. Cengiz’in Mogollar’i tek bir devlet altinda toplamasi sonucu, eski Göktürk topraklarindaki bazi Türk Boylarinin Bati’ya dogru göçü baslamistir. Asya’daki dinler mücadelesinde, Cengiz’in Saman inancinda olmasina karsin, siyasal açidan Islamiyet’e yakinlasmasiyla Islamiyet’e destek saglamistir. Cengiz’le birlikte Asya’nin iktisadi yasami da degisime ugramistir. Ülkelerarasi ticaret yeni boyutlar kazanmis, sinirlar ve gümrükler ortadan kalkmistir. Asya’da tek bir devletin egemen olmasiyla, Asya’nin batisi ile dogusu arasindaki ticari iliskiler gelismistir. Cengiz Han, 1227 yilinda ölmüstür. |
#10
|
|||
|
|||
Cvp: Medeniyetler Tarihi
Büyük Iskender
Makedonya krali (M.Ö. 356-323). Asya içlerinde fethedilmis binlerce kilometre, genis yankilar uyandiran bir dizi zafer, uçsuz bucaksiz bir imparatorlugun tek sahibi... Ilkçag'in en büyük fatihi Büyük Iskender'in serüveni kisaca böyle özetlenebilir. Iskender, daha çocuk denecek yaslarda, babasi Makedonya krali Filip'in (Philippos) sarayinda zekâsi ve canliligiyla kendini göstermeyi bildi. On üç yasina geldiginde, ünlü Yunan filozofu Aristoteles onun egitimiyle görevlendirildi. On bes yasindayken, kendi gölgesinden bile ürken ve kimseyi sirtina bindirmeyen Bukephalos adli ata binmeyi basardi. 336 yilinda kral oldugu zaman henüz yirmi yasindaydi. Zafer Pesinde Iskender tahta çikar çikmaz, muhtesem bir düsü gerçeklestirmeyi, doguyu fethetmeyi aklina koydu. 334 yilinin ilkbaharinda, 37,000 askerle Hellespontos'u (Çanakkale Bogazi) geçip Pers krali Darius (Dara) III'ün kalabalik ordusunu yendi. Gordion'da, o güne dek kimsenin çözemedigi ünlü Gordion dügümünü bir kiliç darbesiyle kesiverdi: kentin kehanetinde, bu dügümü çözecek kisinin bütün dünyaya egemen olacagi söylenmisti. Birkaç ay sonra, Issos Ovasi'nda Pers kralinin ordularina karsi yeni bir zafer kazanip hükümdarin paha biçilmez hazinelerini ele geçirdi. Bu savastan sonra Misir'a dogru indi, Iskenderiye sehrini kurdu, çölde ilerledikten sonra tekrar kuzeye dogru çikti. Dicle ve Firat'i asti, Arbela'da (Erbil) Darius'un son ordusunu da bozguna ugratti (331). Hindistan Yolu Artik bütün kentler ona kapilarini açiyor, birbiri ardina bütün dogu eyaletleri ona bas egiyordu. Ne var ki, bunca zafer fatihin basini döndürmüstü: bir çesit zafer sarhoslugu içinde, bundan böyle herkesin önünde secdeye kapanmasini istedi. Kolayca öfkeleniyor, kendisine karsi çikanlara, direnenlere hiç tahammül edemiyordu. Fetih açligi artik sinir tanimaz hale gelmisti: Asya'nin içlerine daldi, Hindistan'a ulasti. Fakat 326 yilinda, yürümekten, iklimin sertliginden ve sürekli savaslardan bitkin düsen askerleri baskaldirdilar ve onu geri dönmege zorladilar. Indus Irmagi'ni izleyerek Hint Okyanusu'na kadar indi, sonra Babil'e geldi ve buradaki sarayinda, görülmemis bir lüks içinde, bütün dünyadan gelen elçileri huzuruna kabul etti. 13 Haziran 323'te, 33 yasindayken, tahta bir vâris bile birakmaksizin, bu zenginlik içinde yüzen sehirde öldü. Imparatorlugu da onunla birlikte yeryüzünden silinecekti. |